Mekke döneminde inmiştir. 112 âyettir. “Enbiyâ”, peygamberler demektir.

اقْتَرَبَ لِلنَّاسِ حِسَابُهُمْ وَهُمْ فِي غَفْلَةٍ مَّعْرِضُونَ ﴿١﴾

21/ENBİYÂ SURESİ-1. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ikterabe lin nâsi hisâbuhum ve hum fî gafletin mu’ridûn(mu’ridûne).

İnsanlara hesabları yaklaştı; fakat onlar (hâlâ) gaflet içinde (o güne îmân ile hazırlanmaktan) yüz çeviren kimselerdir.

مَا يَأْتِيهِم مِّن ذِكْرٍ مَّن رَّبِّهِم مُّحْدَثٍ إِلَّا اسْتَمَعُوهُ وَهُمْ يَلْعَبُونَ ﴿٢﴾

21/ENBİYÂ SURESİ-2. AYET (Meâlleri Kıyasla): Mâ ye’tîhim min zikrin min rabbihim muhdesin illâstemeûhu ve hum yel’abûn(yel’abûne).

(2-3) Rablerinden kendilerine gelen her yeni nasîhati, ancak alaya alarak, onu kalbleri gaflet içinde dinlerler. Ve o zulmedenler, (aralarında) şu fısıldamaları gizli tuttular: 'Bu(Muhammed), sâdece sizin gibi bir insan değil midir? Şimdi siz, görüp dururken sihre mi geliyorsunuz?'

لَاهِيَةً قُلُوبُهُمْ وَأَسَرُّواْ النَّجْوَى الَّذِينَ ظَلَمُواْ هَلْ هَذَا إِلَّا بَشَرٌ مِّثْلُكُمْ أَفَتَأْتُونَ السِّحْرَ وَأَنتُمْ تُبْصِرُونَ ﴿٣﴾

21/ENBİYÂ SURESİ-3. AYET (Meâlleri Kıyasla): Lâhiyeten kulûbuhum ve eserrûn necvellezîne zalemû hel hâzâ illâ beşerun mislukum, e fe te’tûnes sihre ve entum tubsırûn(tubsırûne).

(2-3) Rablerinden kendilerine gelen her yeni nasîhati, ancak alaya alarak, onu kalbleri gaflet içinde dinlerler. Ve o zulmedenler, (aralarında) şu fısıldamaları gizli tuttular: 'Bu(Muhammed), sâdece sizin gibi bir insan değil midir? Şimdi siz, görüp dururken sihre mi geliyorsunuz?'

قَالَ رَبِّي يَعْلَمُ الْقَوْلَ فِي السَّمَاء وَالأَرْضِ وَهُوَ السَّمِيعُ الْعَلِيمُ ﴿٤﴾

21/ENBİYÂ SURESİ-4. AYET (Meâlleri Kıyasla): Kâle rabbî ya’lemul kavle fîs semâi vel ardı ve huves semîul alîm(alîmu).

(Peygamber:) 'Rabbim, gökte ve yerde (konuşulan) her sözü bilir. Çünki O, Semî'(herşeyi işiten)dir, Alîm (hakkıyla bilen)dir' dedi.

بَلْ قَالُواْ أَضْغَاثُ أَحْلاَمٍ بَلِ افْتَرَاهُ بَلْ هُوَ شَاعِرٌ فَلْيَأْتِنَا بِآيَةٍ كَمَا أُرْسِلَ الأَوَّلُونَ ﴿٥﴾

21/ENBİYÂ SURESİ-5. AYET (Meâlleri Kıyasla): Bel kâlû adgâsu ahlâmin belifterâhu bel huve şâır(şâırun), felye’tinâ bi âyetin kemâ ursilel evvelûn(evvelûne).

(Onlar: 'Kur’ân sihirdir' dedikten sonra:) 'Hayır! (Bunlar) karmakarışık rüyâlardır. Hayır! Onu (kendisi) uydurmuştur. Hayır! O bir şâirdir; o hâlde (gerçekten peygamberse) öncekilere gönderildiği gibi, (o da) bize bir mu'cize getirsin!' dediler.

مَا آمَنَتْ قَبْلَهُم مِّن قَرْيَةٍ أَهْلَكْنَاهَا أَفَهُمْ يُؤْمِنُونَ ﴿٦﴾

21/ENBİYÂ SURESİ-6. AYET (Meâlleri Kıyasla): Mâ âmenet kablehum min karyetin ehleknâhâ, e fe hum yu’minûn(yu’minûne).

Onlardan önce, kendisini helâk ettiğimiz hiçbir şehir (halkı) îmân etmemişti; şimdi onlar mı îmân edecekler?

وَمَا أَرْسَلْنَا قَبْلَكَ إِلاَّ رِجَالاً نُّوحِي إِلَيْهِمْ فَاسْأَلُواْ أَهْلَ الذِّكْرِ إِن كُنتُمْ لاَ تَعْلَمُونَ ﴿٧﴾

21/ENBİYÂ SURESİ-7. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve mâ erselnâ kableke illâ ricâlen nûhî ileyhim fes’elû ehlez zikri in kuntum lâ ta’lemûn(ta’lemûne).

Senden önce de kendilerine vahyetmekte olduğumuz birtakım erkeklerden başkasını(peygamber olarak) göndermedik; eğer bilmiyorsanız ehl-i zikre (âlimlere) sorun!

وَمَا جَعَلْنَاهُمْ جَسَدًا لَّا يَأْكُلُونَ الطَّعَامَ وَمَا كَانُوا خَالِدِينَ ﴿٨﴾

21/ENBİYÂ SURESİ-8. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve mâ cealnâhum ceseden lâ ye’kulûnet taâme ve mâ kânû hâlidîn(hâlidîne).

Hem onları yemek yemeyen cesedler yapmadık; (onlar) ölümsüz kimseler de değillerdi.

ثُمَّ صَدَقْنَاهُمُ الْوَعْدَ فَأَنجَيْنَاهُمْ وَمَن نَّشَاء وَأَهْلَكْنَا الْمُسْرِفِينَ ﴿٩﴾

21/ENBİYÂ SURESİ-9. AYET (Meâlleri Kıyasla): Summe sadaknâhumul va’de fe enceynâhum ve men neşâu ve ehleknâl musrifîn(musrifîne).

Sonra onlara (verdiğimiz) sözü yerine getirdik de kendilerini ve dilediğimizkimseleri kurtardık; haddi aşanları ise helâk ettik.

لَقَدْ أَنزَلْنَا إِلَيْكُمْ كِتَابًا فِيهِ ذِكْرُكُمْ أَفَلَا تَعْقِلُونَ ﴿١٠﴾

21/ENBİYÂ SURESİ-10. AYET (Meâlleri Kıyasla): Lekad enzelnâ ileykum kitâben fîhi zikrukum, e fe lâ ta’kılûn(ta’kılûne).

And olsun ki size, içinde zikriniz bulunan (sizi şereflendiren) bir Kitab indirdik. Hiç akıl erdirmiyor musunuz?

وَكَمْ قَصَمْنَا مِن قَرْيَةٍ كَانَتْ ظَالِمَةً وَأَنشَأْنَا بَعْدَهَا قَوْمًا آخَرِينَ ﴿١١﴾

21/ENBİYÂ SURESİ-11. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve kem kasamnâ min karyetin kânet zâlimeten ve enşe’nâ ba’dehâ kavmen âharîn(âharîne).

Hâlbuki (halkı) zâlim olan nice şehirleri kırıp geçirdik; onlardan sonra da başka kavimler meydana getirdik.

فَلَمَّا أَحَسُّوا بَأْسَنَا إِذَا هُم مِّنْهَا يَرْكُضُونَ ﴿١٢﴾

21/ENBİYÂ SURESİ-12. AYET (Meâlleri Kıyasla): Fe lemmâ ehassû be’senâ izâ hum minhâ yerkudûn(yerkudûne).

Artık azâbımızı hissettikleri zaman, onlar oradan hemen hızlıca kaçıyorlardı.

لَا تَرْكُضُوا وَارْجِعُوا إِلَى مَا أُتْرِفْتُمْ فِيهِ وَمَسَاكِنِكُمْ لَعَلَّكُمْ تُسْأَلُونَ ﴿١٣﴾

21/ENBİYÂ SURESİ-13. AYET (Meâlleri Kıyasla): Lâ terkudû verciû ilâ mâ utriftum fîhi ve mesâkinikum leallekum tus’elûn(tus’elûne).

'Kaçmayın, içinde şımartıldığınız şeye (ni'metlere) ve evlerinize dönün ki(başınıza gelenlerden) suâl olunasınız!'

قَالُوا يَا وَيْلَنَا إِنَّا كُنَّا ظَالِمِينَ ﴿١٤﴾

21/ENBİYÂ SURESİ-14. AYET (Meâlleri Kıyasla): Kâlû yâ veylenâ innâ kunnâ zâlimîn(zâlimîne).

(Onlar:) 'Eyvah başımıza gelenlere! Gerçekten biz zâlim kimselermişiz!' dediler.

فَمَا زَالَت تِّلْكَ دَعْوَاهُمْ حَتَّى جَعَلْنَاهُمْ حَصِيدًا خَامِدِينَ ﴿١٥﴾

21/ENBİYÂ SURESİ-15. AYET (Meâlleri Kıyasla): Fe mâ zâlet tilke da’vâhum hattâ cealnâhum hasîden hâmidîn(hâmidîne).

Artık biz onları, biçilmiş (ekin) ve sönmüş (ateşe dönen) kimseler hâline getirinceye kadar, duâları bu (feryâd) olmakta devâm etti.

وَمَا خَلَقْنَا السَّمَاء وَالْأَرْضَ وَمَا بَيْنَهُمَا لَاعِبِينَ ﴿١٦﴾

21/ENBİYÂ SURESİ-16. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve mâ halaknâs semâe vel arda ve mâ beynehumâ lâıbîn(lâıbîne).

Hâlbuki (biz), göğü, yeri ve bunların arasında bulunanları, oyuncular(ın işi, eğlencesi) olarak yaratmadık.

لَوْ أَرَدْنَا أَن نَّتَّخِذَ لَهْوًا لَّاتَّخَذْنَاهُ مِن لَّدُنَّا إِن كُنَّا فَاعِلِينَ ﴿١٧﴾

21/ENBİYÂ SURESİ-17. AYET (Meâlleri Kıyasla): Lev eradnâ en nettehıze lehven lettehaznâhu min ledunnâ in kunnâ fâılîn(fâılîne).

Eğer bir eğlence edinmek isteseydik, onu kendi katımızdan edinirdik; (ama onu gerçekten) yapacak kimseler olsaydık!

بَلْ نَقْذِفُ بِالْحَقِّ عَلَى الْبَاطِلِ فَيَدْمَغُهُ فَإِذَا هُوَ زَاهِقٌ وَلَكُمُ الْوَيْلُ مِمَّا تَصِفُونَ ﴿١٨﴾

21/ENBİYÂ SURESİ-18. AYET (Meâlleri Kıyasla): Bel nakzifu bil hakkı alâl bâtıli fe yedmeguhu fe izâ huve zâhikun, ve lekumul veylu mimmâ tasıfûn(tasıfûne).

Bil'akis hakkı, bâtılın üzerine atarız da onu parçalar; bir de bakarsın ki o (bâtıl)yok olmuştur. (Allah’a, yalan yanlış) isnâd etmekte olduğunuz vasıflardan dolayı vay sizin hâlinize!

وَلَهُ مَن فِي السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ وَمَنْ عِندَهُ لَا يَسْتَكْبِرُونَ عَنْ عِبَادَتِهِ وَلَا يَسْتَحْسِرُونَ ﴿١٩﴾

21/ENBİYÂ SURESİ-19. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve lehu men fîs semâvâti vel ard(ardı), ve men indehu lâ yestekbirûne an ıbâdetihî ve lâ yestahsirûn(yestahsirûne).

Göklerde ve yerde kim varsa O’nun (kulu)dur. O’nun katında bulunan (melek)ler de O’na ibâdet etmekte kibirlenmezler ve yorulmazlar.

يُسَبِّحُونَ اللَّيْلَ وَالنَّهَارَ لَا يَفْتُرُونَ ﴿٢٠﴾

21/ENBİYÂ SURESİ-20. AYET (Meâlleri Kıyasla): Yusebbihûnel leyle ven nehâre lâ yefturûn(yefturûne).

Gece gündüz usanmadan (O’nu) tesbîh ederler!

أَمِ اتَّخَذُوا آلِهَةً مِّنَ الْأَرْضِ هُمْ يُنشِرُونَ ﴿٢١﴾

21/ENBİYÂ SURESİ-21. AYET (Meâlleri Kıyasla): Emittehazû âliheten minel ardı hum yunşirûn(yunşirûne).

Yoksa (o müşrikler) yerden birtakım ilâhlar edindiler de, (ölüleri) onlar mı diriltecekler?

لَوْ كَانَ فِيهِمَا آلِهَةٌ إِلَّا اللَّهُ لَفَسَدَتَا فَسُبْحَانَ اللَّهِ رَبِّ الْعَرْشِ عَمَّا يَصِفُونَ ﴿٢٢﴾

21/ENBİYÂ SURESİ-22. AYET (Meâlleri Kıyasla): Lev kâne fîhimâ âlihetun illâllâhu le fesedetâ, fe subhânallâhi rabbil arşi ammâ yasıfûn(yasıfûne).

Eğer o ikisinde (yerde ve gökte) Allah’dan başka ilâhlar bulunsaydı, elbette o ikisi(ve onlarda görünen şu intizam) fesâda uğrardı (bozulup giderdi). Öyle ise, arşın Rabbi olan Allah, onların isnâd etmekte oldukları vasıflardan münezzehtir.

لَا يُسْأَلُ عَمَّا يَفْعَلُ وَهُمْ يُسْأَلُونَ ﴿٢٣﴾

21/ENBİYÂ SURESİ-23. AYET (Meâlleri Kıyasla): Lâ yus’elu ammâ yef’alu ve hum yus’elûn(yus’elûne).

(O,) yapmakta olduğundan suâl olunmaz; onlar ise sorguya çekileceklerdir.

أَمِ اتَّخَذُوا مِن دُونِهِ آلِهَةً قُلْ هَاتُوا بُرْهَانَكُمْ هَذَا ذِكْرُ مَن مَّعِيَ وَذِكْرُ مَن قَبْلِي بَلْ أَكْثَرُهُمْ لَا يَعْلَمُونَ الْحَقَّ فَهُم مُّعْرِضُونَ ﴿٢٤﴾

21/ENBİYÂ SURESİ-24. AYET (Meâlleri Kıyasla): Emittehazû min dûnihî âliheten, kul hâtû burhânekum, hâzâ zikru men maiye ve zikru men kablî, bel ekseruhum lâ ya’lemûnel hakka fe hum mu’ridûn(mu’ridûne).

Yoksa ondan başka ilâhlar mı edindiler? De ki: 'Delîlinizi getirin! İşte benimle berâber olanların Kitâb’ı (Kur’ân) ve benden önceki (ümmet)lerin Kitâb’ı (olan Tevrât ve İncîl)!' Hayır! Onların çoğu hakkı bilmezler de (onun için, haktan) yüz çeviricilerdir.

وَمَا أَرْسَلْنَا مِن قَبْلِكَ مِن رَّسُولٍ إِلَّا نُوحِي إِلَيْهِ أَنَّهُ لَا إِلَهَ إِلَّا أَنَا فَاعْبُدُونِ ﴿٢٥﴾

21/ENBİYÂ SURESİ-25. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve mâ erselnâ min kablike min resûlin illâ nûhî ileyhi ennehu lâ ilâhe illâ ene fa’budûni.

Senden önce hiçbir peygamber de göndermedik ki, ona: 'Şu muhakkak ki, benden başka ilâh yoktur; öyle ise bana kulluk edin!' diye vahyeder olmayalım.

وَقَالُوا اتَّخَذَ الرَّحْمَنُ وَلَدًا سُبْحَانَهُ بَلْ عِبَادٌ مُّكْرَمُونَ ﴿٢٦﴾

21/ENBİYÂ SURESİ-26. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve kâlûttehazer rahmânu veleden subhânehu, bel ıbâdun mukramûn(mukramûne).

'Rahmân (olan Allah, melekleri) çocuk edindi' dediler; (hâşâ!) O, bundan münezzehtir. Bil'akis (onlar) şerefli kılınmış kullardır.

لَا يَسْبِقُونَهُ بِالْقَوْلِ وَهُم بِأَمْرِهِ يَعْمَلُونَ ﴿٢٧﴾

21/ENBİYÂ SURESİ-27. AYET (Meâlleri Kıyasla): Lâ yesbikûnehu bil kavli ve hum bi emrihî ya’melûn(ya’melûne).

(O melekler) söz ile O’nun önüne geçmezler (kendiliklerinden söylemezler) ve onlar ancak O’nun emriyle iş yaparlar.

يَعْلَمُ مَا بَيْنَ أَيْدِيهِمْ وَمَا خَلْفَهُمْ وَلَا يَشْفَعُونَ إِلَّا لِمَنِ ارْتَضَى وَهُم مِّنْ خَشْيَتِهِ مُشْفِقُونَ ﴿٢٨﴾

21/ENBİYÂ SURESİ-28. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ya’lemu mâ beyne eydîhim ve mâ halfehum ve lâ yeşfeûne illâ li menirtedâ ve hum min haşyetihî muşfikûn(muşfikûne).

(Allah) onların önlerindekini ve arkalarındakini (yaptıklarını ve yapacaklarını)bilir; (O’nun) râzı olduğu kimseden başkasına şefâat etmezler ve onlar O’nun korkusundan titreyen kimselerdir.

وَمَن يَقُلْ مِنْهُمْ إِنِّي إِلَهٌ مِّن دُونِهِ فَذَلِكَ نَجْزِيهِ جَهَنَّمَ كَذَلِكَ نَجْزِي الظَّالِمِينَ ﴿٢٩﴾

21/ENBİYÂ SURESİ-29. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve men yekul minhum innî ilâhun min dûnihî fe zâlike neczîhi cehennem(cehenneme), kezâlike neczîz zâlimîn(zâlimîne).

Onlardan her kim: 'Doğrusu ben, O’ndan başka bir ilâhım!' derse, (biz) onu da Cehennemle cezâlandırırız. İşte zâlimleri böyle cezâlandırırız.

أَوَلَمْ يَرَ الَّذِينَ كَفَرُوا أَنَّ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضَ كَانَتَا رَتْقًا فَفَتَقْنَاهُمَا وَجَعَلْنَا مِنَ الْمَاء كُلَّ شَيْءٍ حَيٍّ أَفَلَا يُؤْمِنُونَ ﴿٣٠﴾

21/ENBİYÂ SURESİ-30. AYET (Meâlleri Kıyasla): E ve lem yerallezîne keferû ennes semâvâti vel arda kânetâ ratkan fe fetaknâhuma, ve cealnâ minel mâi kulle şey’in hayy(hayyin), e fe lâ yu’minûn(yu’minûne).

İnkâr edenler görmediler mi ki, şübhesiz gökler ve yer birbirine bitişik idiler de onları ayırdık ve her canlı şeyi, sudan yaptık. Hâlâ îmân etmiyorlar mı?

وَجَعَلْنَا فِي الْأَرْضِ رَوَاسِيَ أَن تَمِيدَ بِهِمْ وَجَعَلْنَا فِيهَا فِجَاجًا سُبُلًا لَعَلَّهُمْ يَهْتَدُونَ ﴿٣١﴾

21/ENBİYÂ SURESİ-31. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve cealnâ fîl ardı ravâsiye en temîde bi him ve cealnâ fîhâ ficâcen subulen leallehum yehtedûn(yehtedûne).

Onları sarsar diye yeryüzünde (buna mâni' olacak) sâbit dağlar yaptık ve orada genişce yollar açtık. Tâ ki doğru gidebilsinler!

وَجَعَلْنَا السَّمَاء سَقْفًا مَّحْفُوظًا وَهُمْ عَنْ آيَاتِهَا مُعْرِضُونَ ﴿٣٢﴾

21/ENBİYÂ SURESİ-32. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve cealnâs semâe sakfen mahfûzâ(mahfûzen), ve hum an âyâtihâ mu’ridûn(mu’ridûne).

Göğü de (düşmekten) muhâfaza edilmiş bir tavan yaptık. Onlar ise, onun delillerinden yüz çeviren kimselerdir.

وَهُوَ الَّذِي خَلَقَ اللَّيْلَ وَالنَّهَارَ وَالشَّمْسَ وَالْقَمَرَ كُلٌّ فِي فَلَكٍ يَسْبَحُونَ ﴿٣٣﴾

21/ENBİYÂ SURESİ-33. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve huvellezî halakal leyle ven nehâra veş şemse vel kamer(kamere), kullun fî felekin yesbehûn(yesbehûne).

Geceyi ve gündüzü, güneşi ve ayı yaratan O’dur. Her biri bir yörüngede yüzmektedir.

وَمَا جَعَلْنَا لِبَشَرٍ مِّن قَبْلِكَ الْخُلْدَ أَفَإِن مِّتَّ فَهُمُ الْخَالِدُونَ ﴿٣٤﴾

21/ENBİYÂ SURESİ-34. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve mâ cealnâ li beşerin min kablikel huld(hulde), e fe in mitte fe humul hâlidûn(hâlidûne).

(Ey Resûlüm!) Senden önce de hiçbir insana (dünya hayâtında) ölümsüzlük vermedik. Şimdi (sen) ölürsen, sanki onlar (dünyada) ebedî kalacak kimseler midir?

كُلُّ نَفْسٍ ذَائِقَةُ الْمَوْتِ وَنَبْلُوكُم بِالشَّرِّ وَالْخَيْرِ فِتْنَةً وَإِلَيْنَا تُرْجَعُونَ ﴿٣٥﴾

21/ENBİYÂ SURESİ-35. AYET (Meâlleri Kıyasla): Kullu nefsin zâikatul mevt(mevti), ve neblûkum biş şerri vel hayri fitneten, ve ileynâ turceûn(turceûne).

Her nefis ölümü tadıcıdır. Bir imtihan olarak sizi şerle de hayırla da deneriz. Ve ancak bize döndürüleceksiniz.

وَإِذَا رَآكَ الَّذِينَ كَفَرُوا إِن يَتَّخِذُونَكَ إِلَّا هُزُوًا أَهَذَا الَّذِي يَذْكُرُ آلِهَتَكُمْ وَهُم بِذِكْرِ الرَّحْمَنِ هُمْ كَافِرُونَ ﴿٣٦﴾

21/ENBİYÂ SURESİ-36. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve izâ raâkellezîne keferû in yettehızûneke illâ huzuvâ(huzuven), e hâzâllezî yezkuru âlihetekum, ve hum bi zikrir rahmâni hum kâfirûn(kâfirûne).

(Habîbim, yâ Muhammed!) İnkâr edenler ise seni gördükleri zaman, seni ancak alaya alırlar. 'İlâhlarınızı diline dolayan bu mudur?' (derler). Hâlbuki onlar, Rahmân’ın Kitâbı’nı inkâr edenlerin ta kendileridir.

خُلِقَ الْإِنسَانُ مِنْ عَجَلٍ سَأُرِيكُمْ آيَاتِي فَلَا تَسْتَعْجِلُونِ ﴿٣٧﴾

21/ENBİYÂ SURESİ-37. AYET (Meâlleri Kıyasla): Hulikal insânu min acelin, se urîkum âyâtî fe lâ testa’cilûni.

İnsan (çok sabırsız, çok aceleci olarak sanki) acele’den yaratılmıştır. Yakında size âyetlerimi (tehdidlerimi) göstereceğim. Artık benden (onu) acele istemeyin!

وَيَقُولُونَ مَتَى هَذَا الْوَعْدُ إِن كُنتُمْ صَادِقِينَ ﴿٣٨﴾

21/ENBİYÂ SURESİ-38. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve yekûlûne metâ hâzâl va’du in kuntum sâdıkîn(sâdıkîne).

'Eğer (iddiânızda) doğru kimseler iseniz, bu va'd (edilen azab) ne zaman?' diyorlar.

لَوْ يَعْلَمُ الَّذِينَ كَفَرُوا حِينَ لَا يَكُفُّونَ عَن وُجُوهِهِمُ النَّارَ وَلَا عَن ظُهُورِهِمْ وَلَا هُمْ يُنصَرُونَ ﴿٣٩﴾

21/ENBİYÂ SURESİ-39. AYET (Meâlleri Kıyasla): Lev ya’lemullezîne keferû hîne lâ yekuffûne an vucûhihimun nâra ve lâ an zuhûrihim ve lâ hum yunsarûn(yunsarûne).

İnkâr edenler yüzlerinden ve sırtlarından ateşi savamayacakları ve kendilerine yardım (da) edilmeyecekleri o zamânı biliyor olsalardı (o azâbı bu kadar acele istemezlerdi)!

بَلْ تَأْتِيهِم بَغْتَةً فَتَبْهَتُهُمْ فَلَا يَسْتَطِيعُونَ رَدَّهَا وَلَا هُمْ يُنظَرُونَ ﴿٤٠﴾

21/ENBİYÂ SURESİ-40. AYET (Meâlleri Kıyasla): Bel te’tîhim bagteten fe tebhetuhum fe lâ yestetî’ûne reddehâ ve lâ hum yunzarûn(yunzarûne).

Bil'akis (kıyâmet) onlara ansızın gelecek de onları dehşete düşürecektir; artık ne onu geri çevirebilirler, ne de kendilerine (tevbe için) mühlet verilir!

وَلَقَدِ اسْتُهْزِئَ بِرُسُلٍ مِّن قَبْلِكَ فَحَاقَ بِالَّذِينَ سَخِرُوا مِنْهُم مَّا كَانُوا بِهِ يَسْتَهْزِؤُون ﴿٤١﴾

21/ENBİYÂ SURESİ-41. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve lekadistuhzie bi rusulin min kablike fe hâka billezîne sehırû minhum mâ kânû bihî yestehziûn(yestehziûne).

And olsun ki, senden önceki enbiyâ (peygamber)ler ile alay edildi de onlarla maskaralık edenleri o kendisiyle alay etmekte oldukları şey (kahredici bir azâb olarak)kuşatıverdi.

قُلْ مَن يَكْلَؤُكُم بِاللَّيْلِ وَالنَّهَارِ مِنَ الرَّحْمَنِ بَلْ هُمْ عَن ذِكْرِ رَبِّهِم مُّعْرِضُونَ ﴿٤٢﴾

21/ENBİYÂ SURESİ-42. AYET (Meâlleri Kıyasla): Kul men yekleukum bil leyli ven nehâri miner rahmân(rahmâni), bel hum an zikri rabbihim mu’ridûn(mu’ridûne).

De ki: 'Gece ve gündüz Rahmân(ın azâbın)dan sizi kim koruyabilir?' Hayır! Onlar Rablerinin zikrinden yüz çevirenlerdir.

أَمْ لَهُمْ آلِهَةٌ تَمْنَعُهُم مِّن دُونِنَا لَا يَسْتَطِيعُونَ نَصْرَ أَنفُسِهِمْ وَلَا هُم مِّنَّا يُصْحَبُونَ ﴿٤٣﴾

21/ENBİYÂ SURESİ-43. AYET (Meâlleri Kıyasla): Em lehum âlihetun temneuhum min dûninâ, lâ yestetîûne nasra enfusihim ve lâ hum minnâ yushabûn(yushabûne).

Yoksa onlar için, kendilerini (azâbımızdan) men' edecek bizden başka ilâhlar mı var? (O ilâhlar) ne kendi nefislerine yardım edebilirler, ne de tarafımızdan onlara sâhib çıkılır!

بَلْ مَتَّعْنَا هَؤُلَاء وَآبَاءهُمْ حَتَّى طَالَ عَلَيْهِمُ الْعُمُرُ أَفَلَا يَرَوْنَ أَنَّا نَأْتِي الْأَرْضَ نَنقُصُهَا مِنْ أَطْرَافِهَا أَفَهُمُ الْغَالِبُونَ ﴿٤٤﴾

21/ENBİYÂ SURESİ-44. AYET (Meâlleri Kıyasla): Bel metta’nâ hâulâi ve âbâehum hattâ tâle aleyhimul umur(umuru), e fe lâ yerevne ennâ ne’til arda nenkusuhâ min etrâfihâ, e fe humul gâlibûn(gâlibûne).

Hayır, onları da atalarını da (dünya ni'metlerinden) faydalandırdık, nihâyet ömür(leri) kendilerine uzun geldi (ölmeyeceklerini sandılar). Şimdi görmüyorlar mı ki, muhakkak biz (ben Azîmüşşân), yeryüzüne (kâfirlerin memleketlerine, mü’minlere yardım etmek sûretiyle) geliyor, onu etrâfından (Müslümanların fetihleriyle) eksiltip duruyoruz. O hâlde galib gelenler onlar mı?

قُلْ إِنَّمَا أُنذِرُكُم بِالْوَحْيِ وَلَا يَسْمَعُ الصُّمُّ الدُّعَاء إِذَا مَا يُنذَرُونَ ﴿٤٥﴾

21/ENBİYÂ SURESİ-45. AYET (Meâlleri Kıyasla): Kul innemâ unzirukum bil vahyi ve lâ yesmeus summud duâe izâ mâ yunzerûn(yunzerûne).

De ki: 'Sizi ancak vahiy ile korkutuyorum. Fakat sağırlar, korkutulmakta oldukları zaman çağrıyı işitmez!'

وَلَئِن مَّسَّتْهُمْ نَفْحَةٌ مِّنْ عَذَابِ رَبِّكَ لَيَقُولُنَّ يَا وَيْلَنَا إِنَّا كُنَّا ظَالِمِينَ ﴿٤٦﴾

21/ENBİYÂ SURESİ-46. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve le in messethum nefhatun min azâbi rabbike le yekûlunne yâ veylenâ innâ kunnâ zâlimîn(zâlimîne).

And olsun ki, onlara Rabbinin azâbından hafif bir kokucuk, azıcık dokunsaelbette: 'Eyvah bize! Gerçekten biz zâlim kimselermişiz!' derler.

وَنَضَعُ الْمَوَازِينَ الْقِسْطَ لِيَوْمِ الْقِيَامَةِ فَلَا تُظْلَمُ نَفْسٌ شَيْئًا وَإِن كَانَ مِثْقَالَ حَبَّةٍ مِّنْ خَرْدَلٍ أَتَيْنَا بِهَا وَكَفَى بِنَا حَاسِبِينَ ﴿٤٧﴾

21/ENBİYÂ SURESİ-47. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve nedaul mevâzînel kısta li yevmil kıyâmeti fe lâ tuzlemu nefsun şey’â(şey’en) ve in kâne miskâle habbetin min hardalin eteynâ bihâ, ve kefâ binâ hâsibîn(hâsibîne).

Kıyâmet günü (amellerin tartılması için) adâlet terâzilerini kurarız; artık kimse bir şeyle haksızlığa uğratılmaz. Hardal dânesi ağırlığında (bir amel) bile olsa, onu getiririz. Hesab görücüler olarak da biz yeteriz.

وَلَقَدْ آتَيْنَا مُوسَى وَهَارُونَ الْفُرْقَانَ وَضِيَاء وَذِكْرًا لِّلْمُتَّقِينَ ﴿٤٨﴾

21/ENBİYÂ SURESİ-48. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve lekad âteynâ mûsâ ve hârûnel furkâne ve dıyâen ve zikren lil muttakîn(muttakîne).

Celâlim hakkı için, Mûsâ ve Hârûn’a (hak ile bâtılı ayıran) Furkan’ı ve takvâ sâhibleri için bir ışık ve bir nasîhat olan (Tevrât)ı verdik.

الَّذِينَ يَخْشَوْنَ رَبَّهُم بِالْغَيْبِ وَهُم مِّنَ السَّاعَةِ مُشْفِقُونَ ﴿٤٩﴾

21/ENBİYÂ SURESİ-49. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ellezîne yahşevne rabbehum bil gaybi ve hum mines sâati muşfikûn(muşfikûne).

(Takvâ sâhibleri) o kimselerdir ki, yalnızken (de) Rablerinden korkarlar, onlar kıyâmetten de korkan kimselerdir.

وَهَذَا ذِكْرٌ مُّبَارَكٌ أَنزَلْنَاهُ أَفَأَنتُمْ لَهُ مُنكِرُونَ ﴿٥٠﴾

21/ENBİYÂ SURESİ-50. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve hâzâ zikrun mubârakun enzelnâhu, e fe entum lehu munkirûn(munkirûne).

İşte bu (Kur’ân) da, mübârek bir zikirdir ki onu (biz) indirdik. Şimdi siz onu inkâr edenler misiniz?

وَلَقَدْ آتَيْنَا إِبْرَاهِيمَ رُشْدَهُ مِن قَبْلُ وَكُنَّا بِه عَالِمِينَ ﴿٥١﴾

21/ENBİYÂ SURESİ-51. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve lekad âteynâ ibrâhîme ruşdehu min kablu ve kunnâ bihî âlimîn(âlimîne).

Ve and olsun ki, daha önce İbrâhîm’e de rüşdünü (doğruyu bulma kabiliyetini)vermiştik ve onu(n buna ehil olduğunu) bilenler idik.

إِذْ قَالَ لِأَبِيهِ وَقَوْمِهِ مَا هَذِهِ التَّمَاثِيلُ الَّتِي أَنتُمْ لَهَا عَاكِفُونَ ﴿٥٢﴾

21/ENBİYÂ SURESİ-52. AYET (Meâlleri Kıyasla): İz kâle li ebîhi ve kavmihî mâ hâzihit temâsîlulletî entum lehâ âkifûn(âkifûne).

Hani babasına ve kavmine: 'Sizin şu kendilerine tapınıcı olduğunuz heykeller de nedir?' demişti.

قَالُوا وَجَدْنَا آبَاءنَا لَهَا عَابِدِينَ ﴿٥٣﴾

21/ENBİYÂ SURESİ-53. AYET (Meâlleri Kıyasla): Kâlû vecednâ âbâenâ lehâ âbidîn(âbidîne).

(Onlar:) 'Atalarımızı onlara tapan kimseler bulduk' dediler.

قَالَ لَقَدْ كُنتُمْ أَنتُمْ وَآبَاؤُكُمْ فِي ضَلَالٍ مُّبِينٍ ﴿٥٤﴾

21/ENBİYÂ SURESİ-54. AYET (Meâlleri Kıyasla): Kâle lekad kuntum entum ve âbâukum fî dalâlin mubîn(mubînin).

(İbrâhîm:) 'Yemîn olsun ki siz de atalarınız da apaçık bir sapıklık içindesiniz' dedi.

قَالُوا أَجِئْتَنَا بِالْحَقِّ أَمْ أَنتَ مِنَ اللَّاعِبِينَ ﴿٥٥﴾

21/ENBİYÂ SURESİ-55. AYET (Meâlleri Kıyasla): Kâlû e ci’tenâ bil hakkı em ente minel lâıbîn(lâıbîne).

(Onlar:) '(Sen) bize hak ile mi geldin (ciddî mi konuşuyorsun), yoksa sen şaka yapanlardan mısın?' dediler.

قَالَ بَل رَّبُّكُمْ رَبُّ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ الَّذِي فَطَرَهُنَّ وَأَنَا عَلَى ذَلِكُم مِّنَ الشَّاهِدِينَ ﴿٥٦﴾

21/ENBİYÂ SURESİ-56. AYET (Meâlleri Kıyasla): Kâle bel rabbukum rabbus semâvâti vel ardıllezî fatarahunne ve ene alâ zâlikum mineş şâhidîn(şâhidîne).

(İbrâhîm şöyle) dedi: 'Hayır! Rabbiniz göklerin ve yerin Rabbidir ki, onları yoktan var etmiştir; ben de buna şâhidlik edenlerdenim.'

وَتَاللَّهِ لَأَكِيدَنَّ أَصْنَامَكُم بَعْدَ أَن تُوَلُّوا مُدْبِرِينَ ﴿٥٧﴾

21/ENBİYÂ SURESİ-57. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve tallâhi le ekîdenne asnâmekum ba’de en tuvellû mudbirîn(mudbirîne).

'Ve Allah’a yemîn olsun ki, (siz) arkasını dönen kimseler olarak dönüp gittikten sonra putlarınıza elbette bir tuzak kuracağım!'

فَجَعَلَهُمْ جُذَاذًا إِلَّا كَبِيرًا لَّهُمْ لَعَلَّهُمْ إِلَيْهِ يَرْجِعُونَ ﴿٥٨﴾

21/ENBİYÂ SURESİ-58. AYET (Meâlleri Kıyasla): Fe cealehum cuzâzen illâ kebîran lehum leallehum ileyhi yerciûn(yerciûne).

Nihâyet (İbrâhîm) onları (o putları) paramparça etti; ancak onların büyüğünü(bıraktı) ki, belki ona mürâcaat ederler!

قَالُوا مَن فَعَلَ هَذَا بِآلِهَتِنَا إِنَّهُ لَمِنَ الظَّالِمِينَ ﴿٥٩﴾

21/ENBİYÂ SURESİ-59. AYET (Meâlleri Kıyasla): Kâlû men feale hâzâ bi âlihetinâ innehu le minez zâlimîn(zâlimîne).

(Onlar döndükleri zaman:) 'Bunu ilâhlarımıza kim yaptı? Hiç şübhesiz o, zâlimlerden biridir' dediler.

قَالُوا سَمِعْنَا فَتًى يَذْكُرُهُمْ يُقَالُ لَهُ إِبْرَاهِيمُ ﴿٦٠﴾

21/ENBİYÂ SURESİ-60. AYET (Meâlleri Kıyasla): Kâlû semi’nâ feten yezkuruhum yukâlu lehû ibrâhîm(ibrâhîmu).

(Bazıları:) 'Onları diline dolayan bir genç işittik; kendisine İbrâhîm deniyormuş' dediler.

قَالُوا فَأْتُوا بِهِ عَلَى أَعْيُنِ النَّاسِ لَعَلَّهُمْ يَشْهَدُونَ ﴿٦١﴾

21/ENBİYÂ SURESİ-61. AYET (Meâlleri Kıyasla): Kâlû fe’tû bihî alâ a’yunin nâsi leallehum yeşhedûn(yeşhedûne).

'Öyle ise onu insanların gözü önüne getirin; belki (onun yaptığına) şâhidlik ederler' dediler.

قَالُوا أَأَنتَ فَعَلْتَ هَذَا بِآلِهَتِنَا يَا إِبْرَاهِيمُ ﴿٦٢﴾

21/ENBİYÂ SURESİ-62. AYET (Meâlleri Kıyasla): Kâlû e ente fealte hâzâ bi âlihetinâ yâ ibrâhîm(ibrâhîmu).

(İbrâhîm’i getirdikten sonra:) 'Bunu ilâhlarımıza sen mi yaptın ey İbrâhîm?' dediler.

قَالَ بَلْ فَعَلَهُ كَبِيرُهُمْ هَذَا فَاسْأَلُوهُمْ إِن كَانُوا يَنطِقُونَ ﴿٦٣﴾

21/ENBİYÂ SURESİ-63. AYET (Meâlleri Kıyasla): Kâle bel fealehu kebîruhum hâzâ fes’elûhum in kânû yentıkûn(yentıkûne).

(İbrâhîm:) 'Belki onu bu büyükleri yapmıştır; onlara bir sorun bakalım, eğer konuşuyorlarsa!' dedi.

فَرَجَعُوا إِلَى أَنفُسِهِمْ فَقَالُوا إِنَّكُمْ أَنتُمُ الظَّالِمُونَ ﴿٦٤﴾

21/ENBİYÂ SURESİ-64. AYET (Meâlleri Kıyasla): Fe raceû ilâ enfusihim fe kâlû innekum entumuz zâlimûn(zâlimûne).

Bunun üzerine (orada bulunanlar) kendi vicdanlarına döndüler de (kendi kendilerine): 'Gerçekten zâlim olanlar, ancak sizlersiniz' dediler.

ثُمَّ نُكِسُوا عَلَى رُؤُوسِهِمْ لَقَدْ عَلِمْتَ مَا هَؤُلَاء يَنطِقُونَ ﴿٦٥﴾

21/ENBİYÂ SURESİ-65. AYET (Meâlleri Kıyasla): Summe nukisû alâ ruûsihim, lekad alimte mâ hâulâi yentıkûn(yentıkûne).

Sonra yine eski kafalarına döndürüldüler: 'Yemîn olsun (sen de) bilirsin ki, bunlar konuşmazlar!' (dediler).

قَالَ أَفَتَعْبُدُونَ مِن دُونِ اللَّهِ مَا لَا يَنفَعُكُمْ شَيْئًا وَلَا يَضُرُّكُمْ ﴿٦٦﴾

21/ENBİYÂ SURESİ-66. AYET (Meâlleri Kıyasla): Kâle e fe ta’budûne min dûnillâhi mâ lâ yenfeukum şey’en ve lâ yadurrukum.

(İbrâhîm) şöyle dedi: 'Öyle ise Allah’ı bırakıp da, size bir fayda vermeyen, hem size bir zararı da dokunmayan şeylere mi tapıyorsunuz?'

أُفٍّ لَّكُمْ وَلِمَا تَعْبُدُونَ مِن دُونِ اللَّهِ أَفَلَا تَعْقِلُونَ ﴿٦٧﴾

21/ENBİYÂ SURESİ-67. AYET (Meâlleri Kıyasla): Uffin lekum ve li mâ ta’budûne min dûnillâhi, e fe lâ ta’kılûn(ta’kılûne).

'Size de, Allah’dan başka tapmakta olduğunuz şeylere de yuh olsun! Hiç akıl erdirmez misiniz?'

قَالُوا حَرِّقُوهُ وَانصُرُوا آلِهَتَكُمْ إِن كُنتُمْ فَاعِلِينَ ﴿٦٨﴾

21/ENBİYÂ SURESİ-68. AYET (Meâlleri Kıyasla): Kâlû harrikûhu vansurû âlihetekum in kuntum fâılîn(fâılîne).

(Bazıları:) 'Eğer (bir iş) yapacak kimseler iseniz, onu yakın da ilâhlarınıza yardım edin!' dediler.

قُلْنَا يَا نَارُ كُونِي بَرْدًا وَسَلَامًا عَلَى إِبْرَاهِيمَ ﴿٦٩﴾

21/ENBİYÂ SURESİ-69. AYET (Meâlleri Kıyasla): Kulnâ yâ nâru kûnî berden ve selâmen alâ ibrâhîm(ibrâhîme).

(Onu ateşe attıklarında:) 'Ey ateş! İbrâhîm’e karşı serin ve selâmetli ol!' dedik.

وَأَرَادُوا بِهِ كَيْدًا فَجَعَلْنَاهُمُ الْأَخْسَرِينَ ﴿٧٠﴾

21/ENBİYÂ SURESİ-70. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve erâdû bihî keyden fe cealnâ humul ahserîn(ahserîne).

Böylece ona bir tuzak kurmak istediler; fakat kendilerini daha çok hüsrâna uğrayanlar kıldık.

وَنَجَّيْنَاهُ وَلُوطًا إِلَى الْأَرْضِ الَّتِي بَارَكْنَا فِيهَا لِلْعَالَمِينَ ﴿٧١﴾

21/ENBİYÂ SURESİ-71. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve necceynâhu ve lûtan ilâl ardılletî bâraknâ fîhâ lil âlemîn(âlemîne).

Onu ve (kardeşinin oğlu) Lût’u, içinde âlemler için (maddî-ma'nevî) bereketler kıldığımız yere (Şam’a ulaştırıp) kurtardık.

وَوَهَبْنَا لَهُ إِسْحَقَ وَيَعْقُوبَ نَافِلَةً وَكُلًّا جَعَلْنَا صَالِحِينَ ﴿٧٢﴾

21/ENBİYÂ SURESİ-72. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve vehebnâ lehu ishâk(ishâka), ve ya’kûbe nâfileten, ve kullen cealnâ sâlihîn(sâlihîne).

Ve ona (İbrâhîm’e) İshâk’ı ve fazla(sıyla bir lütûf) olarak da (torunu olan)Ya'kub’u ihsân ettik. Ve her birini sâlih kimseler kıldık.

وَجَعَلْنَاهُمْ أَئِمَّةً يَهْدُونَ بِأَمْرِنَا وَأَوْحَيْنَا إِلَيْهِمْ فِعْلَ الْخَيْرَاتِ وَإِقَامَ الصَّلَاةِ وَإِيتَاء الزَّكَاةِ وَكَانُوا لَنَا عَابِدِينَ ﴿٧٣﴾

21/ENBİYÂ SURESİ-73. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve cealnâhum eimmeten yehdûne bi emrinâ ve evhaynâ ileyhim fi’lel hayrâti ve ikâmes salâti ve îtâez zekâti, ve kânû lenâ âbidîn(âbidîne).

Onları emrimizle (insanlara) hak yolu gösteren imamlar (kendisine tâbi' olunan rehberler) yaptık; onlara hayırlı işler yapmayı, namazı hakkıyla edâ etmeyi ve zekât vermeyi vahyettik. (Onlar) bize kulluk eden kimselerdi.

وَلُوطًا آتَيْنَاهُ حُكْمًا وَعِلْمًا وَنَجَّيْنَاهُ مِنَ الْقَرْيَةِ الَّتِي كَانَت تَّعْمَلُ الْخَبَائِثَ إِنَّهُمْ كَانُوا قَوْمَ سَوْءٍ فَاسِقِينَ ﴿٧٤﴾

21/ENBİYÂ SURESİ-74. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve lûtan âteynâhu hukmen ve ılmen ve necceynâhu minel karyetilletî kânet ta’melul habâise, innehum kânû kavme sev’in fâsikîn(fâsikîne).

Lût’a da (vahyettik)! Ona da bir hikmet ve bir ilim verdik ve onu çirkin işler yapmakta olan o şehirden kurtardık. Gerçekten onlar, kötü bir fâsıklar topluluğu idiler.

وَأَدْخَلْنَاهُ فِي رَحْمَتِنَا إِنَّهُ مِنَ الصَّالِحِينَ ﴿٧٥﴾

21/ENBİYÂ SURESİ-75. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve edhalnâhu fî rahmetinâ, innehu mines sâlihîn(sâlihîne).

Ve onu (Lût’u) rahmetimizin içine aldık. Gerçekten o, sâlih kimselerdendi.

وَنُوحًا إِذْ نَادَى مِن قَبْلُ فَاسْتَجَبْنَا لَهُ فَنَجَّيْنَاهُ وَأَهْلَهُ مِنَ الْكَرْبِ الْعَظِيمِ ﴿٧٦﴾

21/ENBİYÂ SURESİ-76. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve nûhan iz nâdâ min kablu festecebnâ lehu fe necceynâhu ve ehlehu minel kerbil azîm(azîmi).

(Habîbim, yâ Muhammed!) Nûh’u da (an)! Hani daha önce (o da) duâ etmişti de onun duâsını kabûl edip, kendisini ve (îmân eden) ehlini o büyük sıkıntıdan (tûfandan)kurtarmıştık.

وَنَصَرْنَاهُ مِنَ الْقَوْمِ الَّذِينَ كَذَّبُوا بِآيَاتِنَا إِنَّهُمْ كَانُوا قَوْمَ سَوْءٍ فَأَغْرَقْنَاهُمْ أَجْمَعِينَ ﴿٧٧﴾

21/ENBİYÂ SURESİ-77. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve nasarnâhu minel kavmillezîne kezzebû bi âyâtinâ, innehum kânû kavme sev’in fe agraknâhum ecmaîn(ecmaîne).

Âyetlerimizi yalanlayan o kavme karşı ona yardım ettik. Gerçekten onlar, kötü bir kavim idiler de onları hep birlikte suda boğduk.

وَدَاوُودَ وَسُلَيْمَانَ إِذْ يَحْكُمَانِ فِي الْحَرْثِ إِذْ نَفَشَتْ فِيهِ غَنَمُ الْقَوْمِ وَكُنَّا لِحُكْمِهِمْ شَاهِدِينَ ﴿٧٨﴾

21/ENBİYÂ SURESİ-78. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve dâvude ve suleymâne iz yahkumâni fîl harsi iz nefeşet fîhi ganemul kavm(kavmi), ve kunnâ li hukmihim şâhidîn(şâhidîne).

(Ey Resûlüm!) Dâvûd’u ve Süleymân’ı da (yâd et)! Bir vakit ekin hakkında hükümveriyorlardı; hani o kavmin koyunları onun (o ekinin) içine (geceleyin) yayılmışlardı. (Biz de) onların hükmüne şâhidler idik.

فَفَهَّمْنَاهَا سُلَيْمَانَ وَكُلًّا آتَيْنَا حُكْمًا وَعِلْمًا وَسَخَّرْنَا مَعَ دَاوُودَ الْجِبَالَ يُسَبِّحْنَ وَالطَّيْرَ وَكُنَّا فَاعِلِينَ ﴿٧٩﴾

21/ENBİYÂ SURESİ-79. AYET (Meâlleri Kıyasla): Fe fehhemnâhâ suleymân(suleymâne), ve kullen âteynâ hukmen ve ılmen ve sehharnâ mea dâvudel cibâle yusebbihne vet tayr(tayre), ve kunnâ fâılîn(fâılîne).

Bunun üzerine onu (o hâdise hakkındaki hükmü) Süleymân’a anlattık. Bununla berâber her birine hüküm ve ilim verdik. Dağları ve kuşları, Dâvûd’la berâber tesbîh etmek üzere (ona) itaatkâr kıldık. Ve (bütün bunları) yapanlar (biz) idik.

وَعَلَّمْنَاهُ صَنْعَةَ لَبُوسٍ لَّكُمْ لِتُحْصِنَكُم مِّن بَأْسِكُمْ فَهَلْ أَنتُمْ شَاكِرُونَ ﴿٨٠﴾

21/ENBİYÂ SURESİ-80. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve allemnâhu san’ate lebûsin lekum li tuhsınekum min be’sikum, fe hel entum şâkirûn(şâkirûne).

Ona, savaşınız(ın şiddetin)den sizi korusun diye sizin için giyecek (zırh) yapma san'atını öğrettik. Şimdi siz şükreden kimseler misiniz?

وَلِسُلَيْمَانَ الرِّيحَ عَاصِفَةً تَجْرِي بِأَمْرِهِ إِلَى الْأَرْضِ الَّتِي بَارَكْنَا فِيهَا وَكُنَّا بِكُلِّ شَيْءٍ عَالِمِينَ ﴿٨١﴾

21/ENBİYÂ SURESİ-81. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve li suleymâner rîha âsıfeten tecrî bi emrihî ilâl ardılletî bâraknâ fîhâ ve kunnâ bi kulli şey’in âlimîn(âlimîne).

Süleymân’a da şiddetli esen rüzgârı (boyun eğdirdik); (rüzgâr) onun emriyle, içinde bereketler kıldığımız yere (Şam’a) akıp giderdi. Ve (biz) herşeyi bilenleriz.

وَمِنَ الشَّيَاطِينِ مَن يَغُوصُونَ لَهُ وَيَعْمَلُونَ عَمَلًا دُونَ ذَلِكَ وَكُنَّا لَهُمْ حَافِظِينَ ﴿٨٢﴾

21/ENBİYÂ SURESİ-82. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve mineş şeyâtîni men yegûsûne lehu ve ya’melûne amelen dûne zâlik(zâlike), ve kunnâ lehum hâfızîn(hâfızîne).

Şeytanlardan da, onun için dalgıçlık yapanları ve bundan başka iş görenleri (emrine verdik.) Ve onları koruyanlar (biz) idik.

وَأَيُّوبَ إِذْ نَادَى رَبَّهُ أَنِّي مَسَّنِيَ الضُّرُّ وَأَنتَ أَرْحَمُ الرَّاحِمِينَ ﴿٨٣﴾

21/ENBİYÂ SURESİ-83. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve eyyûbe iz nâdâ rabbehû ennî messeniyed durru ve ente erhamur râhimîn(râhimîne).

(Ey Habîbim!) Eyyûb’ü de (an)! Hani Rabbine: 'Zarar gerçekten bana dokundu; sen merhametlilerin en merhametlisisin' diye nidâ etmişti.

فَاسْتَجَبْنَا لَهُ فَكَشَفْنَا مَا بِهِ مِن ضُرٍّ وَآتَيْنَاهُ أَهْلَهُ وَمِثْلَهُم مَّعَهُمْ رَحْمَةً مِّنْ عِندِنَا وَذِكْرَى لِلْعَابِدِينَ ﴿٨٤﴾

21/ENBİYÂ SURESİ-84. AYET (Meâlleri Kıyasla): Festecebnâ lehu fe keşefnâ mâ bihî min durrin ve âteynâhu ehlehu ve mislehum meahum rahmeten min ındinâ ve zikrâ lil âbidîn(âbidîne).

Bunun üzerine (biz de) onun duâsını kabûl etmiştik de kendisinde bulunan zararı(o hastalığı) açmış (kaldırmış)tık; katımızdan bir rahmet ve (bize) kulluk edenlere bir ibret olmak üzere, ona âilesini ve onlarla berâber bir mislini daha verdik.

وَإِسْمَاعِيلَ وَإِدْرِيسَ وَذَا الْكِفْلِ كُلٌّ مِّنَ الصَّابِرِينَ ﴿٨٥﴾

21/ENBİYÂ SURESİ-85. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve ismâîle ve idrîse ve zelkifl(zelkifli), kullun mines sâbirîn(sâbirîne).

(Habîbim, yâ Muhammed!) İsmâîl’i, İdrîs’i ve Zülkifl’i de (hatırla)! Hepsi de sabredenlerdendi.

وَأَدْخَلْنَاهُمْ فِي رَحْمَتِنَا إِنَّهُم مِّنَ الصَّالِحِينَ ﴿٨٦﴾

21/ENBİYÂ SURESİ-86. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve edhalnâhum fî rahmetinâ, innehum mines sâlihîn(sâlihîne).

Onları da rahmetimize dâhil ettik. Çünki onlar sâlih kimselerdendi.

وَذَا النُّونِ إِذ ذَّهَبَ مُغَاضِبًا فَظَنَّ أَن لَّن نَّقْدِرَ عَلَيْهِ فَنَادَى فِي الظُّلُمَاتِ أَن لَّا إِلَهَ إِلَّا أَنتَ سُبْحَانَكَ إِنِّي كُنتُ مِنَ الظَّالِمِينَ ﴿٨٧﴾

21/ENBİYÂ SURESİ-87. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve zennûni iz zehebe mugâdıben fe zanne en len nakdire aleyhi fe nâdâ fiz zulumâti en lâ ilâhe illâ ente subhâneke innî kuntu minez zâlimîn(zâlimîne).

Zünnûn’u da (balık sâhibi Yûnus’u da an)! Hani (kavmine) kızan biri olarak,(bizden izinsiz) gitmişti de kendisini (bu yüzden) aslâ sıkıştırmayacağımızı sanmıştı; derken(balığın karnında) karanlıklar içinde (kalıp): 'Senden başka ilâh yoktur; seni tenzîh ederim! Gerçekten ben (nefsine) zulmedenlerden oldum!' diye nidâ etmişti.

فَاسْتَجَبْنَا لَهُ وَنَجَّيْنَاهُ مِنَ الْغَمِّ وَكَذَلِكَ نُنجِي الْمُؤْمِنِينَ ﴿٨٨﴾

21/ENBİYÂ SURESİ-88. AYET (Meâlleri Kıyasla): Festecebnâ lehu ve necceynâhu minel gamm(gammi), ve kezâlike nuncil mu’minîn(mu’minîne).

Nihâyet (biz de) onun duâsını kabûl ettik ve onu kederden kurtardık. İşte, mü’minleri böyle kurtarırız.

وَزَكَرِيَّا إِذْ نَادَى رَبَّهُ رَبِّ لَا تَذَرْنِي فَرْدًا وَأَنتَ خَيْرُ الْوَارِثِينَ ﴿٨٩﴾

21/ENBİYÂ SURESİ-89. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve zekeriyyâ iz nâdâ rabbehu rabbi lâ tezernî ferden ve ente hayrul vârisîn(vârisîne).

Zekeriyyâ’yı da (yâd et)! Hani (o da) Rabbine: 'Rabbim! Beni tek bırakma; sen(herkes fenâ bulduktan sonra, bâki kalarak) vârislerin en hayırlısısın' diye nidâ etmişti.

فَاسْتَجَبْنَا لَهُ وَوَهَبْنَا لَهُ يَحْيَى وَأَصْلَحْنَا لَهُ زَوْجَهُ إِنَّهُمْ كَانُوا يُسَارِعُونَ فِي الْخَيْرَاتِ وَيَدْعُونَنَا رَغَبًا وَرَهَبًا وَكَانُوا لَنَا خَاشِعِينَ ﴿٩٠﴾

21/ENBİYÂ SURESİ-90. AYET (Meâlleri Kıyasla): Festecebnâ lehu, ve vehebnâ lehu yahyâ ve aslahnâ lehu zevcehu, innehum kânû yusâriûne fîl hayrâti ve yed’ûnenâ ragaben ve reheben, ve kânû lenâ hâşiîn(hâşiîne).

Bu yüzden (biz de) onun duâsını kabûl ettik ve ona Yahyâ’yı ihsân ettik; (yaşıgeçmiş) hanımını da kendisi için (çocuk sâhibi olmaya) elverişli bir hâle getirdik. Gerçekten onlar (bütün bu peygamberler) hayırlı işlerde koşuşurlar, ümîd ederek ve korkarak bize duâ ederlerdi. Ve bize gönülden bağlı kimselerdi.

وَالَّتِي أَحْصَنَتْ فَرْجَهَا فَنَفَخْنَا فِيهَا مِن رُّوحِنَا وَجَعَلْنَاهَا وَابْنَهَا آيَةً لِّلْعَالَمِينَ ﴿٩١﴾

21/ENBİYÂ SURESİ-91. AYET (Meâlleri Kıyasla): Velletî ahsanet fercehâ fe nefahnâ fîhâ min rûhinâ ve cealnâhâ vebnehâ âyeten lil âlemîn(âlemîne).

İffetini korumuş olanı da (Meryem’i de zikret)! Ona (yarattığımız) rûhumuzdan üfledik; onu ve oğlunu, âlemler için bir ibret kıldık.

إِنَّ هَذِهِ أُمَّتُكُمْ أُمَّةً وَاحِدَةً وَأَنَا رَبُّكُمْ فَاعْبُدُونِ ﴿٩٢﴾

21/ENBİYÂ SURESİ-92. AYET (Meâlleri Kıyasla): İnne hâzihî ummetukum ummeten vâhıdeten ve ene rabbukum fa’budûni.

İşte hiç şübhesiz bu sizin ümmetiniz (olan İslâm Milleti), tek bir ümmettir (tek bir dindir). Ben de sizin Rabbinizim; öyle ise bana kulluk edin!

وَتَقَطَّعُوا أَمْرَهُم بَيْنَهُمْ كُلٌّ إِلَيْنَا رَاجِعُونَ ﴿٩٣﴾

21/ENBİYÂ SURESİ-93. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve tekattaû emrehum beynehum, kullun ileynâ râciûn(râciûne).

Fakat (yahudilerle hristiyanlar, din) işlerini kendi aralarında parça parça ettiler! Hepsi (sonunda) ancak bize dönücüdürler.

فَمَن يَعْمَلْ مِنَ الصَّالِحَاتِ وَهُوَ مُؤْمِنٌ فَلَا كُفْرَانَ لِسَعْيِهِ وَإِنَّا لَهُ كَاتِبُونَ ﴿٩٤﴾

21/ENBİYÂ SURESİ-94. AYET (Meâlleri Kıyasla): Fe men ya’mel mines sâlihâti ve huve mu’minun fe lâ kufrâne li sa’yihî, ve innâ lehu kâtibûn(kâtibûne).

Artık kim mü’min olarak sâlih amellerden işlerse, onun çalışması için nankörlük yoktur. Şübhe yok ki biz, onu yazanlarız.

وَحَرَامٌ عَلَى قَرْيَةٍ أَهْلَكْنَاهَا أَنَّهُمْ لَا يَرْجِعُونَ ﴿٩٥﴾

21/ENBİYÂ SURESİ-95. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve harâmun alâ karyetin ehleknâhâ ennehum lâ yerciûn(yerciûne).

Helâk ettiğimiz bir şehrin (halkının mahşer günü bize) dönmemeleri, şübhesiz ki mümkün değildir.

حَتَّى إِذَا فُتِحَتْ يَأْجُوجُ وَمَأْجُوجُ وَهُم مِّن كُلِّ حَدَبٍ يَنسِلُونَ ﴿٩٦﴾

21/ENBİYÂ SURESİ-96. AYET (Meâlleri Kıyasla): Hattâ izâ futihat ye’cûcu ve me’cûcu ve hum min kulli hadebin yensilûn(yensilûne).

(96-97) Nihâyet Ye’cüc ve Me’cüc’ün (seddi) açıldığı ve onların her tepeden akın etmekte olduğu ve gerçek va'd (olan kıyâmet)in yaklaştığı zaman bir de bakarsın ki, inkâredenlerin gözleri (dehşetten) donuktur. 'Eyvah bize! Hakikaten bundan gaflet içindeydik,(biz) bil'akis (nefsimize) zulmeden kimseler imişiz!' (derler).

وَاقْتَرَبَ الْوَعْدُ الْحَقُّ فَإِذَا هِيَ شَاخِصَةٌ أَبْصَارُ الَّذِينَ كَفَرُوا يَا وَيْلَنَا قَدْ كُنَّا فِي غَفْلَةٍ مِّنْ هَذَا بَلْ كُنَّا ظَالِمِينَ ﴿٩٧﴾

21/ENBİYÂ SURESİ-97. AYET (Meâlleri Kıyasla): Vakterabel va’dul hakku fe izâ hiye şâhısatun ebsârullezîne keferû, yâ veylenâ kad kunnâ fî gafletin min hâzâ bel kunnâ zâlimîn(zâlimîne).

(96-97) Nihâyet Ye’cüc ve Me’cüc’ün (seddi) açıldığı ve onların her tepeden akın etmekte olduğu ve gerçek va'd (olan kıyâmet)in yaklaştığı zaman bir de bakarsın ki, inkâredenlerin gözleri (dehşetten) donuktur. 'Eyvah bize! Hakikaten bundan gaflet içindeydik,(biz) bil'akis (nefsimize) zulmeden kimseler imişiz!' (derler).

إِنَّكُمْ وَمَا تَعْبُدُونَ مِن دُونِ اللَّهِ حَصَبُ جَهَنَّمَ أَنتُمْ لَهَا وَارِدُونَ ﴿٩٨﴾

21/ENBİYÂ SURESİ-98. AYET (Meâlleri Kıyasla): İnnekum ve mâ ta’budûne min dûnillâhi hasabu cehennem(cehenneme), entum lehâ vâridûn(vâridûne).

Muhakkak ki siz ve Allah’dan başka tapmakta olduklarınız, Cehennemin yakacağısınız! Siz oraya girecek olanlarsınız!

لَوْ كَانَ هَؤُلَاء آلِهَةً مَّا وَرَدُوهَا وَكُلٌّ فِيهَا خَالِدُونَ ﴿٩٩﴾

21/ENBİYÂ SURESİ-99. AYET (Meâlleri Kıyasla): Lev kâne hâulâi âliheten mâ veradûhâ, ve kullun fîhâ hâlidûn(hâlidûne).

Eğer onlar birer ilâh olsaydı, oraya girmezlerdi. Hâlbuki (tapan ve tapılan) hepsiorada ebedî olarak kalıcıdırlar.

لَهُمْ فِيهَا زَفِيرٌ وَهُمْ فِيهَا لَا يَسْمَعُونَ ﴿١٠٠﴾

21/ENBİYÂ SURESİ-100. AYET (Meâlleri Kıyasla): Lehum fîhâ zefîrun ve hum fîhâ lâ yesmeûn(yesmeûne).

Onlar için orada inim inim inlemek vardır. Ve onlar orada (hiçbir şey)işitmezler.

إِنَّ الَّذِينَ سَبَقَتْ لَهُم مِّنَّا الْحُسْنَى أُوْلَئِكَ عَنْهَا مُبْعَدُونَ ﴿١٠١﴾

21/ENBİYÂ SURESİ-101. AYET (Meâlleri Kıyasla): İnnellezîne sebekat lehum minnâl husnâ ulâike anhâ mub’adûn(mub’adûne).

Şübhesiz ki tarafımızdan kendilerine en güzel (saâdet) takdîr edilmiş olanlar var ya, işte onlar ondan (Cehennemden) uzaklaştırılmış kimselerdir.

لَا يَسْمَعُونَ حَسِيسَهَا وَهُمْ فِي مَا اشْتَهَتْ أَنفُسُهُمْ خَالِدُونَ ﴿١٠٢﴾

21/ENBİYÂ SURESİ-102. AYET (Meâlleri Kıyasla): Lâ yesmeûne hasîsehâ, ve hum fî mâştehet enfusuhum hâlidûn(hâlidûne).

(O mü’minler) onun (o Cehennemin çok uzak mesâfelerden bile işitilen)uğultusunu duymazlar. Ve onlar canlarının çektiği şeyler (hesabsız ni'metler) içinde ebedî olarak kalıcıdırlar.

لَا يَحْزُنُهُمُ الْفَزَعُ الْأَكْبَرُ وَتَتَلَقَّاهُمُ الْمَلَائِكَةُ هَذَا يَوْمُكُمُ الَّذِي كُنتُمْ تُوعَدُونَ ﴿١٠٣﴾

21/ENBİYÂ SURESİ-103. AYET (Meâlleri Kıyasla): Lâ yahzunuhumul fezeul ekberu ve tetelakkâhumul melâiketu, hâzâ yevmukumullezî kuntum tûadûn(tûadûne).

En büyük dehşet (kıyâmet dahi) onları üzmez! Ve onları melekler karşılar: 'İşte bu, sizin (dünyada iken) va'd edilmekte olduğunuz gününüzdür!' (derler).

يَوْمَ نَطْوِي السَّمَاء كَطَيِّ السِّجِلِّ لِلْكُتُبِ كَمَا بَدَأْنَا أَوَّلَ خَلْقٍ نُّعِيدُهُ وَعْدًا عَلَيْنَا إِنَّا كُنَّا فَاعِلِينَ ﴿١٠٤﴾

21/ENBİYÂ SURESİ-104. AYET (Meâlleri Kıyasla): Yevme natvis semâe ke tayyis sicilli lil kutub(kutubi), kemâ bede’nâ evvele halkın nuîduhu, va’den aleynâ, innâ kunnâ fâılîn(fâılîne).

O gün ki, göğü, kitabların sayfasını dürer gibi düreriz. İlk yaratmaya başladığımız gibi üzerimizde bir va'd olarak onu iâde ederiz (tekrar yaratırız). Şübhesiz ki biz, (bunu)yapacak olanlarız.

وَلَقَدْ كَتَبْنَا فِي الزَّبُورِ مِن بَعْدِ الذِّكْرِ أَنَّ الْأَرْضَ يَرِثُهَا عِبَادِيَ الصَّالِحُونَ ﴿١٠٥﴾

21/ENBİYÂ SURESİ-105. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve lekad ketebnâ fîz zebûri min ba’diz zikri ennel arda yerisuhâ ıbâdiyes sâlihûn(sâlihûne).

And olsun ki Zikir’den (Tevrât’tan) sonra Zebûr’da da: 'Gerçekten yeryüzüne sâlih kullarım vâris olacaktır' diye yazmıştık.

إِنَّ فِي هَذَا لَبَلَاغًا لِّقَوْمٍ عَابِدِينَ ﴿١٠٦﴾

21/ENBİYÂ SURESİ-106. AYET (Meâlleri Kıyasla): İnne fî hâzâ le belâgan li kavmin âbidîn(âbidîne).

Şübhesiz ki bunda (Kur’ân’da) ibâdet eden bir kavim için (maksada ulaştırıcı)kâfî (bir nasîhat var)dır.

وَمَا أَرْسَلْنَاكَ إِلَّا رَحْمَةً لِّلْعَالَمِينَ ﴿١٠٧﴾

21/ENBİYÂ SURESİ-107. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve mâ erselnâke illâ rahmeten lil âlemîn(âlemîne).

(Ey Resûlüm!) (Biz) seni ancak âlemlere bir rahmet olarak gönderdik.

قُلْ إِنَّمَا يُوحَى إِلَيَّ أَنَّمَا إِلَهُكُمْ إِلَهٌ وَاحِدٌ فَهَلْ أَنتُم مُّسْلِمُونَ ﴿١٠٨﴾

21/ENBİYÂ SURESİ-108. AYET (Meâlleri Kıyasla): Kul innemâ yûhâ ileyye ennemâ ilâhukum ilâhun vâhidun, fe hel entum muslimûn(muslimûne).

De ki: 'Bana sâdece, sizin İlâhınızın ancak bir tek İlâh olduğu vahyediliyor. Şimdi siz Müslüman kimseler (olacak) mısınız?'

فَإِن تَوَلَّوْا فَقُلْ آذَنتُكُمْ عَلَى سَوَاء وَإِنْ أَدْرِي أَقَرِيبٌ أَم بَعِيدٌ مَّا تُوعَدُونَ ﴿١٠٩﴾

21/ENBİYÂ SURESİ-109. AYET (Meâlleri Kıyasla): Fe in tevellev fe kul âzentukum alâ sevâin, ve in edrî e karîbun em baîdun mâ tûadûn(tûadûne).

Artık yüz çevirirlerse, de ki: '(Ben emrolunduğum şeyi) size eşit olarak bildirdim. Tehdîd edilmekte olduğunuz şeyin yakın mı yoksa uzak mı olduğunu ise bilmem!'

إِنَّهُ يَعْلَمُ الْجَهْرَ مِنَ الْقَوْلِ وَيَعْلَمُ مَا تَكْتُمُونَ ﴿١١٠﴾

21/ENBİYÂ SURESİ-110. AYET (Meâlleri Kıyasla): İnnehu ya’lemul cehre minel kavli ve ya’lemu mâ tektumûn(tektumûne).

'Muhakkak ki O, sözün açık olanını da bilir, gizlemekte olduğunuz şeyleri de bilir.'

وَإِنْ أَدْرِي لَعَلَّهُ فِتْنَةٌ لَّكُمْ وَمَتَاعٌ إِلَى حِينٍ ﴿١١١﴾

21/ENBİYÂ SURESİ-111. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve in edrî leallehu fitnetun lekum ve metâun ilâ hîn(hînin).

'Bilmem, belki de bu (azâbın te’hîr edilmesi), sizin için bir imtihan ve bir zamâna kadar bir faydalanmadır.'

قَالَ رَبِّ احْكُم بِالْحَقِّ وَرَبُّنَا الرَّحْمَنُ الْمُسْتَعَانُ عَلَى مَا تَصِفُونَ ﴿١١٢﴾

21/ENBİYÂ SURESİ-112. AYET (Meâlleri Kıyasla): Kâle rabbıhkum bil hakk(hakkı), ve rabbunâr rahmânul musteânu alâ mâ tasıfûn(tasıfûne).

(Peygamber:) 'Rabbim! (Müşriklerle aramızda) hak ile hüküm ver! BizimRabbimiz, Rahmân (pek merhametli olan)dır, sizin isnâd etmekte olduğunuz vasıflara karşı(kendisinden) yardım istenendir' dedi.