Mekke döneminde inmiştir. 88 âyettir. Sûre, adını 25. âyette geçen “el-Kasas” kelimesinden almıştır. Kasas, kıssalar anlamında olup Kur’an’da geçen kıssa ve olaylar için kullanılır.


وَأَصْبَحَ الَّذِينَ تَمَنَّوْا مَكَانَهُ بِالْأَمْسِ يَقُولُونَ وَيْكَأَنَّ اللَّهَ يَبْسُطُ الرِّزْقَ لِمَن يَشَاء مِنْ عِبَادِهِ وَيَقْدِرُ لَوْلَا أَن مَّنَّ اللَّهُ عَلَيْنَا لَخَسَفَ بِنَا وَيْكَأَنَّهُ لَا يُفْلِحُ الْكَافِرُونَ ﴿٨٢﴾


Ayet Transkripsiyonu ve Sade Meali

ve asbeha ellezîne temennev mekâne-hu bi el emsi yekûlûne vey ke ennehu allâhe yebsutu er rizka li men yesâu min ibâdi-hi ve yakdiru lev lâ en menne allâhu aleynâ le hasefe binâ vey ke ennehu lâ yuflihu el kâfirûne
söz öbeklerinin üzerine farenizi sürükleyerek çevirilerini görebilirsiniz. Çevirileri tablo halinde görmek için buraya tıklayın
Kelime Türkçe karşılığı
ve asbeha ve sabahladı, oldu
ellezîne onlar
temennev temenni ettiler, dilediler
mekâne-hu onun yeri
bi el emsi dün
yekûlûne derler, diyorlar(dı)
vey vay (hayret ifadesi)
ke ennehu onun gibi (bunun gibi), demek ki, öyle ki, öyleyse
allâhe Allah
yebsutu genişletir
er rizka rızık
li için, ...'e
men kim, kimse
yesâu diler
min ...'den
ibâdi-hi (onun) kulları
ve yakdiru ve takdir eder, daraltır
lev lâ olmasaydı
en menne allâhu Allah'ın ni'metlendirmesi
aleynâ bize
le elbette, mutlaka
hasefe yere geçirdi
binâ bizi
vey vay (hayret ifadesi)
ke ennehu onun gibi (bunun gibi), demek ki, öyle ki, öyleyse
lâ yuflihu felâha ermez
el kâfirûne kâfirler

Ve dün onun yerinde olmayı temenni edenler, sabahlayınca "Vay! Öyleyse Allah, kullarından dilediğinin rızkını genişletir ve daraltır (takdir eder). Eğer Allah bizi ni’metlendirmiş olmasaydı, mutlaka bizi de yere geçirirdi. Vay! Demek ki kâfirler, felâha ermez." dediler.

KASAS SURESİ 82. Ayeti Ahmet Tekin Meali

Daha dün onun yerinde olmayı arzulayanlar:
'Demek ki, Allah rızkı, sünnetine, düzeninin yasalarına uygun olarak, iradesinin tecellisine tâbi, akıllı ve sorumlu kullarından bazılarına bollaştırıyor, bazılarına da ölçüyle kısarak veriyor. Şayet Allah bize lütufda bulunmuş olmasaydı, bizi de yerin dibine geçirirdi. Vay, demek ki, kulluk sözleşmesindeki ortak taahhütlerini, Allah’a iman, kulluk ve sorumluluk bilincini şuur altına iterek örtbas edip inkârda ısrar eden kâfirler, nankörler iflâh olmazmış, ebedî nimetlerle mutluluğa eremezmiş.' demeye başladılar.

Ahmet Tekin