Mekke döneminde inmiştir. 98 âyettir. Bazı tefsir bilginlerine göre 58 ve 71. âyetler Medine döneminde inmiştir. Sûre, Meryem’in, oğlu İsa’yı nasıl dünyaya getirdiğini anlattığı için bu adla anılmıştır.

كهيعص ﴿١﴾

19/MERYEM SURESİ-1. AYET (Meâlleri Kıyasla): Kâf, hâ, yâ, ayn, sâd.

KâfHâYâAynSâd.

ذِكْرُ رَحْمَةِ رَبِّكَ عَبْدَهُ زَكَرِيَّا ﴿٢﴾

19/MERYEM SURESİ-2. AYET (Meâlleri Kıyasla): Zikru rahmeti rabbike abdehu zekeriyyâ.

Bu, senin Rabbinin, kulu Zekeriya’ya olan lütf u ihsanına dair bir bahistir:

إِذْ نَادَى رَبَّهُ نِدَاء خَفِيًّا ﴿٣﴾

19/MERYEM SURESİ-3. AYET (Meâlleri Kıyasla): İz nâdâ rabbehu nidâen hafiyyâ(hafiyyen).

Bir defasında Zekeriya, Rabbisine gizlice niyaz etmişti.

قَالَ رَبِّ إِنِّي وَهَنَ الْعَظْمُ مِنِّي وَاشْتَعَلَ الرَّأْسُ شَيْبًا وَلَمْ أَكُن بِدُعَائِكَ رَبِّ شَقِيًّا ﴿٤﴾

19/MERYEM SURESİ-4. AYET (Meâlleri Kıyasla): Kâle rabbî innî ve henel azmu minnî veştealer re’su şeyben ve lem ekun bi duâike rabbî şakıyyâ(şakıyyen).

Şöyle demişti O: “Rabbim, kemiklerim zayıflayıp inceldi; başım, ihtiyarlıktan beyaz alevler gibi tutuştu; ve ben Rabbim, Sana hangi konuda dua etmişsem hiç mahrum ve bedbaht olmadım.

وَإِنِّي خِفْتُ الْمَوَالِيَ مِن وَرَائِي وَكَانَتِ امْرَأَتِي عَاقِرًا فَهَبْ لِي مِن لَّدُنكَ وَلِيًّا ﴿٥﴾

19/MERYEM SURESİ-5. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve innî hıftul mevâliye min verâî ve kânetimraetî âkıran fe heb lî min ledunke veliyyâ(veliyyen).

“Doğrusu, arkamdan bana mirasçı olacak yakınlarımdan ötürü endişeliyim. Karım da kısırdır. Ne olur, bana lütf u kereminden bir yakın (bir oğul) nasip et.

يَرِثُنِي وَيَرِثُ مِنْ آلِ يَعْقُوبَ وَاجْعَلْهُ رَبِّ رَضِيًّا ﴿٦﴾

19/MERYEM SURESİ-6. AYET (Meâlleri Kıyasla): Yerisunî ve yerisu min âli ya’kûbe vec’alhu rabbî radıyyâ(radıyyen).

“Bana mirasçı olduğu gibi, Yakup Ailesi ’ne de mirasçı olsun. Ve Rabbim, O’nu kendisinden razı olacağın bir kul eyle.”

يَا زَكَرِيَّا إِنَّا نُبَشِّرُكَ بِغُلَامٍ اسْمُهُ يَحْيَى لَمْ نَجْعَل لَّهُ مِن قَبْلُ سَمِيًّا ﴿٧﴾

19/MERYEM SURESİ-7. AYET (Meâlleri Kıyasla): Yâ zekeriyyâ innâ nubeşşiruke bi gulâminismuhu yahyâ lem nec’al lehu min kablu semiyyâ(semiyyen).

(Allah, melekler vasıtasıyla) “Ey Zekeriya!” (diye vahyetti): “Sana ismi Yahya olacak bir oğul müjdeliyoruz. Bu ismi daha önce kimseye vermedik (ve O’na bahşedeceğimiz üstün niteliklerle daha önce kimseyi övmedik).”

قَالَ رَبِّ أَنَّى يَكُونُ لِي غُلَامٌ وَكَانَتِ امْرَأَتِي عَاقِرًا وَقَدْ بَلَغْتُ مِنَ الْكِبَرِ عِتِيًّا ﴿٨﴾

19/MERYEM SURESİ-8. AYET (Meâlleri Kıyasla): Kâle rabbî ennâ yekûnu lî gulâmun ve kânetimraetî âkıran ve kad belagtu minel kiberi ıtiyyâ(ıtiyyen).

Zekeriya, (hayret içinde) “Rabbim, karım kısır, ben ise iyice ihtiyarlamışken benim nasıl, hangi yolla çocuğum olacak?! diye sordu.

قَالَ كَذَلِكَ قَالَ رَبُّكَ هُوَ عَلَيَّ هَيِّنٌ وَقَدْ خَلَقْتُكَ مِن قَبْلُ وَلَمْ تَكُ شَيْئًا ﴿٩﴾

19/MERYEM SURESİ-9. AYET (Meâlleri Kıyasla): Kâle kezâlike, kâle rabbuke huve aleyye heyyinun ve kad halaktuke min kablu ve lem teku şey’â(şey’en).

(Allah, melek vasıtasıyla) “Olacak, (Allah ne dilerse yapar)!” buyurdu. (Melek, devamla) dedi: “Rabbin diyor ki, ‘Bu, Benim için pek kolaydır. Nitekim seni de yoktan var etmiştim’.”

قَالَ رَبِّ اجْعَل لِّي آيَةً قَالَ آيَتُكَ أَلَّا تُكَلِّمَ النَّاسَ ثَلَاثَ لَيَالٍ سَوِيًّا ﴿١٠﴾

19/MERYEM SURESİ-10. AYET (Meâlleri Kıyasla): Kâle rabbic’al lî âyeh(âyeten), kâle âyetuke ellâ tukellimen nâse selâse leyâlin seviyyâ(seviyyen).

Zekeriya, “Rabbim, bana açık bir emare, bir alâmet lütfet!” dedi. Allah buyurdu: “Sana emare, (dilin zikir ve tesbihe dönerken) insanlarla tam üç gün konuşamamandır.”

فَخَرَجَ عَلَى قَوْمِهِ مِنَ الْمِحْرَابِ فَأَوْحَى إِلَيْهِمْ أَن سَبِّحُوا بُكْرَةً وَعَشِيًّا ﴿١١﴾

19/MERYEM SURESİ-11. AYET (Meâlleri Kıyasla): Fe harace alâ kavmihî minel mihrâbi fe evhâ ileyhim en sebbihû bukraten ve aşiyyâ(aşiyyen).

Bunun üzerine Zekeriya mâ’betteki bölmesinden halkının karşısına çıktı ve onlara, “Sabah akşam Rabbinizi anın, O’nu tesbih edin!” diye işarette bulundu.

يَا يَحْيَى خُذِ الْكِتَابَ بِقُوَّةٍ وَآتَيْنَاهُ الْحُكْمَ صَبِيًّا ﴿١٢﴾

19/MERYEM SURESİ-12. AYET (Meâlleri Kıyasla): Yâ yahyâ huzil kitâbe bi kuvvetin, ve âteynâhul hukme sabiyyâ(sabiyyen).

(Derken Yahya doğdu ve Cenabı Allah’a muhatap olacak çağa gelince, kendisine emrettik:) “Ey Yahya! Kitaba (Tevrat) var gücünle sarıl!” Daha çocukken O’na derin ve doğru anlayış, hikmet ve firaset bahşetmiştik.

وَحَنَانًا مِّن لَّدُنَّا وَزَكَاةً وَكَانَ تَقِيًّا ﴿١٣﴾

19/MERYEM SURESİ-13. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve hanânen min ledunnâ ve zekâten, ve kâne takıyyâ(takıyyen).

Yine O’na, tarafımızdan büyük şefkat ve merhametle birlikte saffet, samimiyet ve tertemiz bir gönül ihsan ettik. O, günahlardan çok sakınan bir insandı.

وَبَرًّا بِوَالِدَيْهِ وَلَمْ يَكُن جَبَّارًا عَصِيًّا ﴿١٤﴾

19/MERYEM SURESİ-14. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve berren bi vâlideyhi ve lem yekun cebbâren asıyyâ(asıyyen).

Anne–babasına karşı da çok içten ve çok iyi davranan hayırlı bir evlâttı; hiçbir zaman zorba ve isyankâr biri olmadı.

وَسَلَامٌ عَلَيْهِ يَوْمَ وُلِدَ وَيَوْمَ يَمُوتُ وَيَوْمَ يُبْعَثُ حَيًّا ﴿١٥﴾

19/MERYEM SURESİ-15. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve selâmun aleyhi yevme vulide ve yevme yemûtu ve yevme yub’asu hayyâ(hayyen).

Selâm olsun O’na doğduğu gün de, vefat ettiği gün de ve diriltilip kabrinden kalkacağı gün de.

وَاذْكُرْ فِي الْكِتَابِ مَرْيَمَ إِذِ انتَبَذَتْ مِنْ أَهْلِهَا مَكَانًا شَرْقِيًّا ﴿١٦﴾

19/MERYEM SURESİ-16. AYET (Meâlleri Kıyasla): Vezkur fil kitâbı meryem(meryeme), izintebezet min ehlihâ mekânen şarkıyyâ(şarkıyyen).

(Ey Rasûlüm,) Kitap’ta Meryem’i de an. O, ibadet ve tefekkür için ailesinden ayrılıp, Ma’bed’in doğuya bakan bir odasına çekilmişti.

فَاتَّخَذَتْ مِن دُونِهِمْ حِجَابًا فَأَرْسَلْنَا إِلَيْهَا رُوحَنَا فَتَمَثَّلَ لَهَا بَشَرًا سَوِيًّا ﴿١٧﴾

19/MERYEM SURESİ-17. AYET (Meâlleri Kıyasla): Fettehazet min dûnihim hicâben fe erselnâ ileyhâ rûhanâ fe temessele lehâ beşeren seviyyâ(seviyyen).

İnsanlarla arasına perde çekerek kendisini tamamen ibadet ve tefekküre vermişti ki, bir gün ona Ruhumuzu gönderdik de, Ruhumuz kendisine tastamam bir insan şeklinde göründü.

قَالَتْ إِنِّي أَعُوذُ بِالرَّحْمَن مِنكَ إِن كُنتَ تَقِيًّا ﴿١٨﴾

19/MERYEM SURESİ-18. AYET (Meâlleri Kıyasla): Kâlet innî eûzu bir rahmâni minke in kunte takıyyâ(takıyyen).

Meryem irkildi ve “Ben” dedi, “senden Rahmân’a sığınırım, eğer Allah’tan korkup, günahlardan sakınan bir kimse isen.”

قَالَ إِنَّمَا أَنَا رَسُولُ رَبِّكِ لِأَهَبَ لَكِ غُلَامًا زَكِيًّا ﴿١٩﴾

19/MERYEM SURESİ-19. AYET (Meâlleri Kıyasla): Kâle innemâ ene resûlu rabbiki li ehebe leki gulâmen zekiyyâ(zekiyyen).

“Ben” diye cevap verdi Ruh, “sadece Rabbinin bir elçisiyim; O’nun sana tertemiz bir erkek çocuk ihsanına vasıtalık yapmak için geldim.”

قَالَتْ أَنَّى يَكُونُ لِي غُلَامٌ وَلَمْ يَمْسَسْنِي بَشَرٌ وَلَمْ أَكُ بَغِيًّا ﴿٢٠﴾

19/MERYEM SURESİ-20. AYET (Meâlleri Kıyasla): Kâlet ennâ yekûnu lî gulâmun ve lem yemsesnî beşerun ve lem eku bagıyyâ(bagıyyen).

Meryem, “Benim nasıl çocuğum olabilir ki?” dedi hayretle, “bana hiçbir (erkek) insan eli dokunmadı; sonra ben iffetsiz bir kadın da değilim!”

قَالَ كَذَلِكِ قَالَ رَبُّكِ هُوَ عَلَيَّ هَيِّنٌ وَلِنَجْعَلَهُ آيَةً لِلنَّاسِ وَرَحْمَةً مِّنَّا وَكَانَ أَمْرًا مَّقْضِيًّا ﴿٢١﴾

19/MERYEM SURESİ-21. AYET (Meâlleri Kıyasla): Kâle kezâlik(kezâliki), kâle rabbuki huve aleyye heyyin(heyyinun), ve li nec’alehû âyeten lin nâsi ve rahmeten minnâ, ve kâne emren makdıyyâ(makdıyyen).

Ruh, “Hakkındaki takdir budur” dedi (ve ilave etti): “Rabbin, ‘Bu, Benim için çok kolaydır.’ buyuruyor. ‘Çünkü Biz O’nu, (doğumuyla) insanlara (kudretimiz için) apaçık bir işaret ve delil, (risaletiyle de) tarafımızdan bir rahmet, bir nimet kılacağız. Artık bu, hükme bağlanmış ve olup bitmiş bir iştir’.”

فَحَمَلَتْهُ فَانتَبَذَتْ بِهِ مَكَانًا قَصِيًّا ﴿٢٢﴾

19/MERYEM SURESİ-22. AYET (Meâlleri Kıyasla): Fe hamelethu fentebezet bihî mekânen kasıyyâ(kasıyyen).

Meryem, çocuğa hamile kaldı ve bu haliyle uzakça bir yere çekildi.

فَأَجَاءهَا الْمَخَاضُ إِلَى جِذْعِ النَّخْلَةِ قَالَتْ يَا لَيْتَنِي مِتُّ قَبْلَ هَذَا وَكُنتُ نَسْيًا مَّنسِيًّا ﴿٢٣﴾

19/MERYEM SURESİ-23. AYET (Meâlleri Kıyasla): Fe ecâehâl mehâdû ilâ ciz’ın nahleti, kâlet yâ leytenî mittu kable hâzâ ve kuntu nesyen mensiyyâ(mensiyyen).

Derken, doğum sancısı O’nu bir hurma ağacına dayanmaya zorladı. (Evlenmeden çocuk sahibi olmayı insanlara nasıl anlatacağının endişeleri içinde) “Keşke” dedi, “bu iş başıma gelmeden önce öleydim de, adı sanı unutulup gitmiş biri olaydım!”

فَنَادَاهَا مِن تَحْتِهَا أَلَّا تَحْزَنِي قَدْ جَعَلَ رَبُّكِ تَحْتَكِ سَرِيًّا ﴿٢٤﴾

19/MERYEM SURESİ-24. AYET (Meâlleri Kıyasla): Fe nâdâhâ min tahtihâ ellâ tahzenî kad ceale rabbuki tahteki seriyyâ(seriyyen).

(Bir ses,) alt tarafından ona seslendi: “Üzülme; bak Rabbin senin alt tarafında akar bir su meydana getirdi.

وَهُزِّي إِلَيْكِ بِجِذْعِ النَّخْلَةِ تُسَاقِطْ عَلَيْكِ رُطَبًا جَنِيًّا ﴿٢٥﴾

19/MERYEM SURESİ-25. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve huzzî ileyki bi ciz’ın nahleti tusâkıt aleyki rutaben ceniyyâ(ceniyyen).

“Haydi, şu hurma ağacını da kendine doğru silkele de, üzerine olmuş, taze hurmalar dökülsün.

فَكُلِي وَاشْرَبِي وَقَرِّي عَيْنًا فَإِمَّا تَرَيِنَّ مِنَ الْبَشَرِ أَحَدًا فَقُولِي إِنِّي نَذَرْتُ لِلرَّحْمَنِ صَوْمًا فَلَنْ أُكَلِّمَ الْيَوْمَ إِنسِيًّا ﴿٢٦﴾

19/MERYEM SURESİ-26. AYET (Meâlleri Kıyasla): Fe kulî veşrabî ve karrî aynâ(aynen), fe immâ terayinne minel beşeri ehaden fe kûlî innî nezertu lir rahmâni savmen fe len ukellimel yevme insiyyâ(insiyyen).

“Artık ye iç, gözün aydın olsun. Herhangi bir insana rastlayacak olursan, işaretle ‘Ben, Rahmân için oruç adadım. O bakımdan, bugün kimseyle konuşmayacağım!’ dersin.”

فَأَتَتْ بِهِ قَوْمَهَا تَحْمِلُهُ قَالُوا يَا مَرْيَمُ لَقَدْ جِئْتِ شَيْئًا فَرِيًّا ﴿٢٧﴾

19/MERYEM SURESİ-27. AYET (Meâlleri Kıyasla): Fe etet bihî kavmehâ tahmiluhu, kâlû yâ meryemu lekad ci’ti şey’en feriyyâ(feriyyen).

Meryem, çocuğu kucağına alıp, O’nunla birlikte toplumuna geldi. “Meryem,” dediler, “gerçekte sen görülmedik bir iş yaptın!

يَا أُخْتَ هَارُونَ مَا كَانَ أَبُوكِ امْرَأَ سَوْءٍ وَمَا كَانَتْ أُمُّكِ بَغِيًّا ﴿٢٨﴾

19/MERYEM SURESİ-28. AYET (Meâlleri Kıyasla): Yâ uhte hârûne mâ kâne ebûkimrae sev’in ve mâ kânet ummuki bagıyyâ(begıyyan).

“Ey Harun’un kız kardeşi, baban kötü bir adam değildi, annen de iffetsiz değildi.”

فَأَشَارَتْ إِلَيْهِ قَالُوا كَيْفَ نُكَلِّمُ مَن كَانَ فِي الْمَهْدِ صَبِيًّا ﴿٢٩﴾

19/MERYEM SURESİ-29. AYET (Meâlleri Kıyasla): Fe eşârat ileyhi, kâlû keyfe nukellimu men kâne fîl mehdi sabiyyâ(sabiyyen).

Meryem, (bana değil, O’na sorun manâsında) çocuğa işaret etti. “Beşikteki bir bebekle nasıl konuşabiliriz ki?” dediler.

قَالَ إِنِّي عَبْدُ اللَّهِ آتَانِيَ الْكِتَابَ وَجَعَلَنِي نَبِيًّا ﴿٣٠﴾

19/MERYEM SURESİ-30. AYET (Meâlleri Kıyasla): Kâle innî abdullâhi, âtâniyel kitâbe ve cealenî nebiyyâ(nebiyyen).

Bebek dile geldi ve konuşmaya başladı: “(Önce şunu belirteyim ki) ben, Allah’ın bir kuluyum. O, takdir buyurdu ki, bana Kitap verecek ve beni bir peygamber yapacaktır.

وَجَعَلَنِي مُبَارَكًا أَيْنَ مَا كُنتُ وَأَوْصَانِي بِالصَّلَاةِ وَالزَّكَاةِ مَا دُمْتُ حَيًّا ﴿٣١﴾

19/MERYEM SURESİ-31. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve cealenî mubâraken eyne mâ kuntu ve evsânî bis salâti vez zekâti mâ dumtu hayyâ(hayyen).

“Her nerede bulunursam bulunayım, beni insanların faydalanması adına hayır ve bereket sebebi yaptı; ve hayatta kaldığım sürece bana namaz kılıp, (imkânım olursa) zekât vermeyi ve onları insanlara emretmemi takdir buyurdu.

وَبَرًّا بِوَالِدَتِي وَلَمْ يَجْعَلْنِي جَبَّارًا شَقِيًّا ﴿٣٢﴾

19/MERYEM SURESİ-32. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve berren bi vâlidetî ve lem yec’alnî cebbâren şakıyyâ(şakıyyen).

“Yine beni, anneme karşı çok içten, çok iyi davranan iyi bir evlât kıldı ve beni asla zorba ve hayırsız bir bedbaht yapmadı.

وَالسَّلَامُ عَلَيَّ يَوْمَ وُلِدتُّ وَيَوْمَ أَمُوتُ وَيَوْمَ أُبْعَثُ حَيًّا ﴿٣٣﴾

19/MERYEM SURESİ-33. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ves selâmu aleyye yevme vulidtu ve yevme emûtu ve yevme ub’asu hayyâ(hayyen).

“Doğduğum gün de, öleceğim gün de ve diriltilip yeni bir hayata iade edileceğim gün de bana selâm olsun.”

ذَلِكَ عِيسَى ابْنُ مَرْيَمَ قَوْلَ الْحَقِّ الَّذِي فِيهِ يَمْتَرُونَ ﴿٣٤﴾

19/MERYEM SURESİ-34. AYET (Meâlleri Kıyasla): Zâlike îsâbnu meryem(meryeme), kavlel hakkıllezî fîhi yemterûn(yemterûne).

İşte, hakkında (Yahudilerin ve Hıristiyanların) şüpheye düşüp tartışageldikleri Meryem oğlu İsa ile ilgili hak söz budur.

مَا كَانَ لِلَّهِ أَن يَتَّخِذَ مِن وَلَدٍ سُبْحَانَهُ إِذَا قَضَى أَمْرًا فَإِنَّمَا يَقُولُ لَهُ كُن فَيَكُونُ ﴿٣٥﴾

19/MERYEM SURESİ-35. AYET (Meâlleri Kıyasla): Mâ kâne lillâhi en yettehıze min veledin subhânehu, izâ kadâ emren fe innemâ yekûlu lehu kun fe yekûn(yekûnu).

Allah için çocuk edinme gibi bir şey asla söz konusu olamaz; O, (yaratılmışa ait bu tür özelliklerden) mutlak manâda münezzehtir. Bir şeyin olmasına hükmettiği zaman ona sadece “Ol!” der ve o da oluverir (olma sürecine giriverir).

وَإِنَّ اللَّهَ رَبِّي وَرَبُّكُمْ فَاعْبُدُوهُ هَذَا صِرَاطٌ مُّسْتَقِيمٌ ﴿٣٦﴾

19/MERYEM SURESİ-36. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve innallâhe rabbî ve rabbukum fa’budûhu, hâzâ sırâtun mustekîm(mustekîmun).

“Şüphe yok ki Allah, benim de Rabbim, sizin de Rabbinizdir; o halde O’na ibadet edin. Bu, (üzerinde yürünmesi gereken) doğru bir yoldur.”

فَاخْتَلَفَ الْأَحْزَابُ مِن بَيْنِهِمْ فَوَيْلٌ لِّلَّذِينَ كَفَرُوا مِن مَّشْهَدِ يَوْمٍ عَظِيمٍ ﴿٣٧﴾

19/MERYEM SURESİ-37. AYET (Meâlleri Kıyasla): Fahtelefel ahzâbu min beynihim, fe veylun lillezîne keferû min meşhedi yevmin azîm(azîmin).

Ne var ki, bilâhare gruplar (Yahudiler ve Hıristiyanlar) O’nun hakkında ihtilâfa düştüler. Bütün gerçeklerin meydana çıkıp, hesapların görüleceği büyük bir günün duruşmasından dolayı vay küfredenlerin başlarına geleceklere!

أَسْمِعْ بِهِمْ وَأَبْصِرْ يَوْمَ يَأْتُونَنَا لَكِنِ الظَّالِمُونَ الْيَوْمَ فِي ضَلَالٍ مُّبِينٍ ﴿٣٨﴾

19/MERYEM SURESİ-38. AYET (Meâlleri Kıyasla): Esmi’ bihim ve ebsır yevme ye’tûnenâ lâkiniz zâlimûnel yevme fî dalâlin mubîn(mubînin).

Huzurumuza gelecekleri o gün neler işitecek, neler görecekler! (İnkâr ettikleri gerçek bütün açıklığıyla ortaya çıkacak.) Ama (Allah hakkında şirk ve benzeri yanlış inançlar besleyerek en büyük zulmü işleyen) o zalimlere o gün görüp işittikleri artık hiç fayda vermeyecek ve onlar apaçık bir kayba uğrayacaklardır.

وَأَنذِرْهُمْ يَوْمَ الْحَسْرَةِ إِذْ قُضِيَ الْأَمْرُ وَهُمْ فِي غَفْلَةٍ وَهُمْ لَا يُؤْمِنُونَ ﴿٣٩﴾

19/MERYEM SURESİ-39. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve enzirhum yevmel hasreti iz kudıyel emru, ve hum fî gafletin ve hum lâ yu’minûn(yu’minûne).

(Rasûlüm,) onları artık haklarında hükmün verilip uygulamaya konacağı ve her şeyin bitmiş olacağı o hasret ve pişmanlık günüyle uyar. Onlar, tam bir gaflet içindedirler ve iman etmemektedir onlar.

إِنَّا نَحْنُ نَرِثُ الْأَرْضَ وَمَنْ عَلَيْهَا وَإِلَيْنَا يُرْجَعُونَ ﴿٤٠﴾

19/MERYEM SURESİ-40. AYET (Meâlleri Kıyasla): İnnâ nahnu nerisul arda ve men aleyhâ ve ileynâ yurceûn(yurceûne).

Şurası bir gerçek ki, yeryüzüne ve yeryüzünde bulunan bütün şuurlu canlılara sonunda Biz vâris olacağız ve onların hepsi neticede Bizim huzurumuza getirileceklerdir.

وَاذْكُرْ فِي الْكِتَابِ إِبْرَاهِيمَ إِنَّهُ كَانَ صِدِّيقًا نَّبِيًّا ﴿٤١﴾

19/MERYEM SURESİ-41. AYET (Meâlleri Kıyasla): Vezkur fîl kitâbi ibrâhîm(ibrâhîme), innehu kâne sıddîkan nebiyyâ(nebiyyen).

Şimdi de Kitap’ta İbrahim’den bir bahis aç. O, gerçekten özü–sözü doğru bir insandı, bir peygamberdi.

إِذْ قَالَ لِأَبِيهِ يَا أَبَتِ لِمَ تَعْبُدُ مَا لَا يَسْمَعُ وَلَا يُبْصِرُ وَلَا يُغْنِي عَنكَ شَيْئًا ﴿٤٢﴾

19/MERYEM SURESİ-42. AYET (Meâlleri Kıyasla): İz kâle li ebîhi, yâ ebeti lime ta’budu mâ lâ yesmau ve lâ yubsıru ve lâ yugnî anke şey’â(şey’en).

Bir zaman geldi, atası (Âzer’e), “Babacığım” dedi, “niçin işitmeyen, görmeyen ve sana hiçbir faydası olmayan putlara tapıyorsun?

يَا أَبَتِ إِنِّي قَدْ جَاءنِي مِنَ الْعِلْمِ مَا لَمْ يَأْتِكَ فَاتَّبِعْنِي أَهْدِكَ صِرَاطًا سَوِيًّا ﴿٤٣﴾

19/MERYEM SURESİ-43. AYET (Meâlleri Kıyasla): Yâ ebeti innî kad câenî minel ilmi mâ lem ye’tike fettebi’nî ehdike sırâtan seviyyâ(seviyyen).

“Babacığım! İnan ki, sana ulaşmayan bir ilim geldi bana; o halde ne olur bana tâbi ol da seni dümdüz ve asla saptırmayan bir yola yönelteyim.

يَا أَبَتِ لَا تَعْبُدِ الشَّيْطَانَ إِنَّ الشَّيْطَانَ كَانَ لِلرَّحْمَنِ عَصِيًّا ﴿٤٤﴾

19/MERYEM SURESİ-44. AYET (Meâlleri Kıyasla): Yâ ebeti lâ ta’budiş şeytân(şeytâne), inneş şeytâne kâne lir rahmâni asıyyâ(asıyyen).

“Babacığım! (Putlara tapman için yaptığı davete uyarak) sakın şeytana ibadet etme; gerçekten şeytan, Rahmân’a isyan içindedir.

يَا أَبَتِ إِنِّي أَخَافُ أَن يَمَسَّكَ عَذَابٌ مِّنَ الرَّحْمَن فَتَكُونَ لِلشَّيْطَانِ وَلِيًّا ﴿٤٥﴾

19/MERYEM SURESİ-45. AYET (Meâlleri Kıyasla): Yâ ebeti innî ehâfu en yemesseke azâbun miner rahmâni fe tekûne liş şeytâni veliyyâ(veliyyen).

“Babacığım! Bu gidişle o Rahmân’dan sana bir cezanın gelip dokunmasından ve neticede şeytana tam bir dost, onun elinde bir âlet olmandan korkuyorum.”

قَالَ أَرَاغِبٌ أَنتَ عَنْ آلِهَتِي يَا إِبْراهِيمُ لَئِن لَّمْ تَنتَهِ لَأَرْجُمَنَّكَ وَاهْجُرْنِي مَلِيًّا ﴿٤٦﴾

19/MERYEM SURESİ-46. AYET (Meâlleri Kıyasla): Kâle e râgıbun ente an âlihetî yâ ibrâhîm(ibrâhîmu), lein lem tentehi le ercumenneke vehcurnî meliyyâ(meliyyen).

“Ne o İbrahim?” dedi atası: “Yoksa sen benim ilâhlarımdan yüz mü çeviriyorsun? Eğer bu işten vazgeçmezsen, bilesin ki seni taşlatıp öldürürüm. Şöyle uzun bir müddet buralardan uzak dur, seni gözüm görmesin!”

قَالَ سَلَامٌ عَلَيْكَ سَأَسْتَغْفِرُ لَكَ رَبِّي إِنَّهُ كَانَ بِي حَفِيًّا ﴿٤٧﴾

19/MERYEM SURESİ-47. AYET (Meâlleri Kıyasla): Kâle selâmun aleyk(aleyke), se estagfiru leke rabbî, innehu kâne bî hafiyyâ(hafiyyen).

İbrahim, “Madem öyle, hoşça kal!” dedi, “Allah sana sağlık ve afiyet versin. Senin için Rabbimden bağışlanma dileyeceğim. O, bana karşı hep lütufkâr olmuştur.

وَأَعْتَزِلُكُمْ وَمَا تَدْعُونَ مِن دُونِ اللَّهِ وَأَدْعُو رَبِّي عَسَى أَلَّا أَكُونَ بِدُعَاء رَبِّي شَقِيًّا ﴿٤٨﴾

19/MERYEM SURESİ-48. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve a’tezilukum ve mâ ted’ûne min dûnillâhi ve ed’û rabbî, asâ ellâ ekûne bi duâi rabbî şakıyyâ(şakıyyen).

“(Ey atam ve ey halkım), şimdi sizden ve Allah’ı bırakıp da ilâhlaştırdığınız ve kendilerine dua edip yalvardığınız her şeyden uzaklaşıyorum; ben, sadece Rabbime dua edip yalvarırım. Ümit ediyorum ki, Rabbime karşı duamda mahrum ve bedbaht olmam.”

فَلَمَّا اعْتَزَلَهُمْ وَمَا يَعْبُدُونَ مِن دُونِ اللَّهِ وَهَبْنَا لَهُ إِسْحَقَ وَيَعْقُوبَ وَكُلًّا جَعَلْنَا نَبِيًّا ﴿٤٩﴾

19/MERYEM SURESİ-49. AYET (Meâlleri Kıyasla): Fe lemmâ’tezelehum ve mâ ya’budûne min dûnillâhi vehebnâ lehû ishâka ve ya’kûb(ya’kûbe) ve kullen cealnâ nebiyyâ(nebiyyen).

Böylece İbrahim onlardan ve Allah’ı bırakıp da ilâhlaştırdıkları ve kendilerine dua ettikleri her şeyden ayrıldı. Biz de kendisine İshak ve Yakub’u armağan ettik. Onların her birini peygamber kıldık.

وَوَهَبْنَا لَهُم مِّن رَّحْمَتِنَا وَجَعَلْنَا لَهُمْ لِسَانَ صِدْقٍ عَلِيًّا ﴿٥٠﴾

19/MERYEM SURESİ-50. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve vehebnâ lehum min rahmetinâ ve cealnâ lehum lisâne sıdkın aliyyâ(aliyyen).

Onlara rahmetimizden daha pek çok ihsanlarda bulunduk ve dillerde onlar için hayırlı, güzel ve yüce bir nam bıraktık.

وَاذْكُرْ فِي الْكِتَابِ مُوسَى إِنَّهُ كَانَ مُخْلَصًا وَكَانَ رَسُولًا نَّبِيًّا ﴿٥١﴾

19/MERYEM SURESİ-51. AYET (Meâlleri Kıyasla): Vezkur fîl kitâbi mûsâ, innehu kâne muhlesan ve kâne resûlen nebiyyâ(nebiyyen).

Kitap’ta şimdi de Musa’dan söz et. Gerçekten O, bizzat Allah tarafından seçilip ihlâsa erdirilmiş bir kuldu; büyük bir rasûl ve nebî idi.

وَنَادَيْنَاهُ مِن جَانِبِ الطُّورِ الْأَيْمَنِ وَقَرَّبْنَاهُ نَجِيًّا ﴿٥٢﴾

19/MERYEM SURESİ-52. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve nâdeynâhu min cânibit tûril eymeni ve karrabnâhu neciyyâ(neciyyen).

Biz O’na Tur Dağı’nın sağ tarafından seslenmiş ve kendisiyle hususi konuşmak üzere O’nu huzurumuza almıştık.

وَوَهَبْنَا لَهُ مِن رَّحْمَتِنَا أَخَاهُ هَارُونَ نَبِيًّا ﴿٥٣﴾

19/MERYEM SURESİ-53. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve vehebnâ lehu min rahmetinâ ehâhu hârûne nebiyyâ(nebiyyen).

Kardeşi Harun’u da nebî ve yardımcı olarak lütf u keremimizden O’na ihsan etmiştik.

وَاذْكُرْ فِي الْكِتَابِ إِسْمَاعِيلَ إِنَّهُ كَانَ صَادِقَ الْوَعْدِ وَكَانَ رَسُولًا نَّبِيًّا ﴿٥٤﴾

19/MERYEM SURESİ-54. AYET (Meâlleri Kıyasla): Vezkur fîl kitâbi ismâîle innehu kâne sâdıkal va’di ve kâne resûlen nebiyyâ(nebiyyen).

Kitap’ta İsmail’i de an. O, sözüne sadık bir insandı; rasûldü, nebî idi.

وَكَانَ يَأْمُرُ أَهْلَهُ بِالصَّلَاةِ وَالزَّكَاةِ وَكَانَ عِندَ رَبِّهِ مَرْضِيًّا ﴿٥٥﴾

19/MERYEM SURESİ-55. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve kâne ye’muru ehlehu bis salâti vez zekâti ve kâne inde rabbihî mardıyyâ(mardıyyen).

Ailesi başta olmak üzere halkına namazı ve zekâtı emrederdi. Rabbi katında rıza mertebesine ulaşmış bir zattı.

وَاذْكُرْ فِي الْكِتَابِ إِدْرِيسَ إِنَّهُ كَانَ صِدِّيقًا نَّبِيًّا ﴿٥٦﴾

19/MERYEM SURESİ-56. AYET (Meâlleri Kıyasla): Vezkur fîl kitâbi idrîse innehu kâne sıddîkan nebiyyâ(nebiyyen).

Kitap’ta İdris’i de zikret. Doğrusu O da, özüsözü dosdoğru bir insandı, bir nebî idi.

وَرَفَعْنَاهُ مَكَانًا عَلِيًّا ﴿٥٧﴾

19/MERYEM SURESİ-57. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve rafa’nâhu mekânen aliyyâ(aliyyen).

Biz O’na yüce bir makam verdik ve O’nu yüce bir mekâna yükselttik.

أُوْلَئِكَ الَّذِينَ أَنْعَمَ اللَّهُ عَلَيْهِم مِّنَ النَّبِيِّينَ مِن ذُرِّيَّةِ آدَمَ وَمِمَّنْ حَمَلْنَا مَعَ نُوحٍ وَمِن ذُرِّيَّةِ إِبْرَاهِيمَ وَإِسْرَائِيلَ وَمِمَّنْ هَدَيْنَا وَاجْتَبَيْنَا إِذَا تُتْلَى عَلَيْهِمْ آيَاتُ الرَّحْمَن خَرُّوا سُجَّدًا وَبُكِيًّا* ﴿٥٨﴾

19/MERYEM SURESİ-58. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ulâikellezîne en’amallâhu aleyhim minen nebiyyîne min zurriyyeti âdeme ve mimmen hamelnâ mea nûhin ve min zurriyyeti ibrâhîme ve isrâîle ve mimmen hedeynâ vectebeynâ, izâ tutlâ aleyhim âyâtur rahmâni harrû succeden ve bukiyyâ(bukiyyen). (SECDE ÂYETİ)

Bütün bu zatlar, Allah’ın kendilerine hususi nimet (Kitap, nübüvvet, doğru düşünüp doğru karar verebilme kabiliyeti ve hikmet) bahşettiği peygamberlerden, Âdem neslinden, Nuh ile birlikte Gemi’de taşıdıklarımızın soyundan, İbrahim ve İsrail’in (Yakup) evlâtlarından ve hidayete erdirip seçtiğimiz kimselerdendir. Onlar, kendilerine Rahmân’ın âyetleri okunduğu zaman ağlayarak secdeye kapanırlardı.

فَخَلَفَ مِن بَعْدِهِمْ خَلْفٌ أَضَاعُوا الصَّلَاةَ وَاتَّبَعُوا الشَّهَوَاتِ فَسَوْفَ يَلْقَوْنَ غَيًّا ﴿٥٩﴾

19/MERYEM SURESİ-59. AYET (Meâlleri Kıyasla): Fe halefe min ba’dihim halfun edâus salâte vettebeûş şehevâti fe sevfe yelkavne gayyâ(gayyen).

Ama onlardan sonra öyle bir nesil geldi ki, namazı önemsemeyip zayi ettiler ve (kadın, evlât, altıngümüş, mal, makam, kazanç gibi dünyalıklara karşı) aşırı tutkulara tâbi olup, (Allah yolunda çalışmayı terk ettiler). Bunlar, (gittikleri yolun sonunda kendilerini bekleyen) helâk çukuruna düşerek cezalarını göreceklerdir.

إِلَّا مَن تَابَ وَآمَنَ وَعَمِلَ صَالِحًا فَأُوْلَئِكَ يَدْخُلُونَ الْجَنَّةَ وَلَا يُظْلَمُونَ شَيْئًا ﴿٦٠﴾

19/MERYEM SURESİ-60. AYET (Meâlleri Kıyasla): İllâ men tâbe ve âmene ve amile sâlihan fe ulâike yedhulûnel cennete ve lâ yuzlemûne şey’â(şey’en).

Ancak, bu nesiller içinde de tevbe edip (gittikleri yoldan vazgeçen ve) iman ederek, imanları istikametinde sağlam, doğru, yerinde ve ıslaha yönelik işler yapanlar, evet bunlar Cennet’e girecek ve hiçbir şekilde haksızlığa uğratılmayacaklardır.

جَنَّاتِ عَدْنٍ الَّتِي وَعَدَ الرَّحْمَنُ عِبَادَهُ بِالْغَيْبِ إِنَّهُ كَانَ وَعْدُهُ مَأْتِيًّا ﴿٦١﴾

19/MERYEM SURESİ-61. AYET (Meâlleri Kıyasla): Cennâti adninilletî vaader rahmânu ibâdehu bil gayb(gaybi), innehu kâne va’duhu me’tiyyâ(me’tiyyen).

Sonsuz nimet ve ebedî mutluluk cennetlerine ki, Rahmân o cennetleri kullarına o kullar onları görmeden ve onların idraklerinin ötesinde olarak va’detmiş, (o kulları da bu va’de inanmışlardır). O’nun va’di, mutlaka yerine gelir.

لَا يَسْمَعُونَ فِيهَا لَغْوًا إِلَّا سَلَامًا وَلَهُمْ رِزْقُهُمْ فِيهَا بُكْرَةً وَعَشِيًّا ﴿٦٢﴾

19/MERYEM SURESİ-62. AYET (Meâlleri Kıyasla): Lâ yesmeûne fîhâ lagven illâ selâmâ(selâmen), ve lehum rızkuhum fîhâ bukraten ve aşiyyâ(aşiyyen).

Onlar, orada boş ve anlamsız sözler işitmez, sadece selâmet, emniyet ve huzur sözleri duyarlar. Sabah ve akşam kendilerine sunulacak ziyafetler de hazırdır.

تِلْكَ الْجَنَّةُ الَّتِي نُورِثُ مِنْ عِبَادِنَا مَن كَانَ تَقِيًّا ﴿٦٣﴾

19/MERYEM SURESİ-63. AYET (Meâlleri Kıyasla): Tilkel cennetulletî nûrisu min ibâdinâ men kâne takıyyâ(takıyyen).

O Cennet ki, Biz ona kullarımız içinde kalbleri Bize karşı saygıyla dopdolu olan, günahlardan, dolayısıyla azabımızdan kaçınan ve tertemiz kalabilenleri vâris kılarız.

وَمَا نَتَنَزَّلُ إِلَّا بِأَمْرِ رَبِّكَ لَهُ مَا بَيْنَ أَيْدِينَا وَمَا خَلْفَنَا وَمَا بَيْنَ ذَلِكَ وَمَا كَانَ رَبُّكَ نَسِيًّا ﴿٦٤﴾

19/MERYEM SURESİ-64. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve mâ netenezzelu illâ bi emri rabbike, lehu mâ beyne eydînâ ve mâ halfenâ ve mâ beyne zâlike, ve mâ kâne rabbuke nesiyyâ(nesiyyen).

(Cebrail dedi ki: “Ey, sıkıntıları içinde teselli ve kendisine sorulan sorulara cevap bekleyen ve vahiy gecikti diye gönlü daralan Rasûl!) Biz (melekler), ancak Rabbinin emri olursa ineriz. Önümüzde bulunan, arkamızda kalan ve bu ikisi arasında yer alan (bütün zaman ve mekân, bu zaman ve mekân içinde dün, yarın, bugün yaptığımız her şey) O’na aittir. Sonra, senin Rabbin asla unutkan değildir (ve seni de unutmamıştır).

رَبُّ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ وَمَا بَيْنَهُمَا فَاعْبُدْهُ وَاصْطَبِرْ لِعِبَادَتِهِ هَلْ تَعْلَمُ لَهُ سَمِيًّا ﴿٦٥﴾

19/MERYEM SURESİ-65. AYET (Meâlleri Kıyasla): Rabbus semâvâti vel ardı ve mâ beynehumâ fa’budhu vastabir li ibâdetihî, hel ta’lemu lehu semiyyâ(semiyyen).

“Göklerin, yerin ve bunların arasında ne varsa hepsinin Rabbidir O. Şu halde O’na kulluk et ve O’na olan kulluğunda sabırlı ve ısrarlı ol. Hiç O’nun gibi olan başka birisini biliyor musun?”

وَيَقُولُ الْإِنسَانُ أَئِذَا مَا مِتُّ لَسَوْفَ أُخْرَجُ حَيًّا ﴿٦٦﴾

19/MERYEM SURESİ-66. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve yekûlul insânu e izâ mâ mittu le sevfe uhracu hayyâ(hayyen).

Böyle iken, o nankör ve inançsız insan, “Gerçekten ben öldükten sonra diriltilip kabrimden çıkarılacak mıyım?” der.

أَوَلَا يَذْكُرُ الْإِنسَانُ أَنَّا خَلَقْنَاهُ مِن قَبْلُ وَلَمْ يَكُ شَيْئًا ﴿٦٧﴾

19/MERYEM SURESİ-67. AYET (Meâlleri Kıyasla): E ve lâ yezkurul insânu ennâ halaknâhu min kablu ve lem yeku şey’â(şey’en).

O insan hiç düşünmez, hiç aklına getirmez mi ki, o hiçbir şey değilken Biz kendisini yaratıp var ettik?

فَوَرَبِّكَ لَنَحْشُرَنَّهُمْ وَالشَّيَاطِينَ ثُمَّ لَنُحْضِرَنَّهُمْ حَوْلَ جَهَنَّمَ جِثِيًّا ﴿٦٨﴾

19/MERYEM SURESİ-68. AYET (Meâlleri Kıyasla): Fe ve rabbike le nahşurennehum veş şeyâtîne summe le nuhdırannehum havle cehenneme cisiyyâ(cisiyyen).

Rabbine andolsun ki, onları da, peşlerinden gittikleri insan ve cin şeytanlarını da diriltip huzurumuza toplayacak, sonra da hepsini Cehennem’in etrafında topluluklar halinde dizleri üstü çökertip yığacağız.

ثُمَّ لَنَنزِعَنَّ مِن كُلِّ شِيعَةٍ أَيُّهُمْ أَشَدُّ عَلَى الرَّحْمَنِ عِتِيًّا ﴿٦٩﴾

19/MERYEM SURESİ-69. AYET (Meâlleri Kıyasla): Summe le nenzianne min kulli şîatin eyyuhum eşeddu alâr rahmâni ıtiyyâ(ıtiyyen).

Ardından, dünyada iken aynı inancı paylaşıp aynı yolda yürümüş her topluluk içinden, (kendilerini yaratıp, dünya hayatında hep rahmetle bürümüş ve rızıklandırmış olan) Rahmân’a karşı isyanda en fazla direten ve en ileri gidenleri çekip ayıracağız.

ثُمَّ لَنَحْنُ أَعْلَمُ بِالَّذِينَ هُمْ أَوْلَى بِهَا صِلِيًّا ﴿٧٠﴾

19/MERYEM SURESİ-70. AYET (Meâlleri Kıyasla): Summe le nahnu a’lemu billezîne hum evlâ bihâ sıliyyâ(sıliyyen).

İçlerinde Cehennem’i hangilerinin daha önce ve hangi azap şiddetine göre boylamaya müstahak olduklarını Biz elbette çok iyi biliriz.

وَإِن مِّنكُمْ إِلَّا وَارِدُهَا كَانَ عَلَى رَبِّكَ حَتْمًا مَّقْضِيًّا ﴿٧١﴾

19/MERYEM SURESİ-71. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve in minkum illâ vâriduhâ, kâne alâ rabbike hatmen makdıyyâ(makdıyyen).

(Ey insanlar!) Sizden hiç kimse yoktur ki, Cehennem’e uğramayacak olsun. Bu, Rabbinin katında üzerine ‘mühür basılmış’ bir hükümdür.

ثُمَّ نُنَجِّي الَّذِينَ اتَّقَوا وَّنَذَرُ الظَّالِمِينَ فِيهَا جِثِيًّا ﴿٧٢﴾

19/MERYEM SURESİ-72. AYET (Meâlleri Kıyasla): Summe nuneccîllezînettekav ve nezeruz zâlimîne fîhâ cisiyyâ(cisiyyen).

Şu kadar ki, kalbleri Rabbilerine karşı saygıyla dopdolu olan, O’na isyandan, dolayısıyla O’nun azabından kaçınanları kurtarır, (onları Cehennem’in yakmasına müsaade etmez, hattâ bazılarına onun hışırtısını bile duyurmaz), buna karşılık, (Allah’a şirk koşmak veya O’nu inkârla en büyük zulmü işleyen) zalimleri Cehennem’in içinde diz üstü bırakırız.

وَإِذَا تُتْلَى عَلَيْهِمْ آيَاتُنَا بَيِّنَاتٍ قَالَ الَّذِينَ كَفَرُوا لِلَّذِينَ آمَنُوا أَيُّ الْفَرِيقَيْنِ خَيْرٌ مَّقَامًا وَأَحْسَنُ نَدِيًّا ﴿٧٣﴾

19/MERYEM SURESİ-73. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve izâ tutlâ aleyhim âyâtunâ beyyinâtin kâlellezîne keferû lillezîne âmenû eyyul ferîkayni hayrun makâmen ve ahsenu nediyyâ(nediyyen).

Gerçeği apaçık gösteren ve her bakımdan anlaşılır âyetlerimiz insanlara okunduğunda o küfredenler, iman edenlere “Şöyle bir bakın,” diyorlar, “siz ve biz, evet hangimiz makam ve mevkî bakımından, sahip bulunduğumuz evler, meskenler açısından daha üstün, topluluk olarak daha muteberiz; hangimizin meclisleri, toplantıları daha şaşaalı?”

وَكَمْ أَهْلَكْنَا قَبْلَهُم مِّن قَرْنٍ هُمْ أَحْسَنُ أَثَاثًا وَرِئْيًا ﴿٧٤﴾

19/MERYEM SURESİ-74. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve kem ehleknâ kablehum min karnin hum ahsenu esâsen ve ri’yâ(ri’yen).

Oysa Biz, onlardan önce eşyası ve malları daha çok, topluluk olarak daha gösterişli nice nesilleri helâk ettik.

قُلْ مَن كَانَ فِي الضَّلَالَةِ فَلْيَمْدُدْ لَهُ الرَّحْمَنُ مَدًّا حَتَّى إِذَا رَأَوْا مَا يُوعَدُونَ إِمَّا الْعَذَابَ وَإِمَّا السَّاعَةَ فَسَيَعْلَمُونَ مَنْ هُوَ شَرٌّ مَّكَانًا وَأَضْعَفُ جُندًا ﴿٧٥﴾

19/MERYEM SURESİ-75. AYET (Meâlleri Kıyasla): Kul men kâne fîd dalâleti felyemdud lehur rahmânu meddâ(medden), hattâ izâ raev mâ yûadûne immâl azâbe ve immâs sâate, fe se ya’lemûne men huve şerrun mekânen ve ad’afu cundâ(cunden).

(Rasûlüm,) de ki: “Kim sapkınlık içinde boğulup gitmişse, Rahmân öylelerinin dünyalığını arttırıp, kendilerine ömür de verse ne değişir! Nasıl olsa sonunda kendisiyle tehdit edildikleri cezayı veya Kıyamet’i kar şılarında bulacaklar ve işte o zaman kimin makamının daha düşük, meskenlerinin daha kötü, kim asker ve maiyetçe daha zayıfmış anlayacaklardır.”

وَيَزِيدُ اللَّهُ الَّذِينَ اهْتَدَوْا هُدًى وَالْبَاقِيَاتُ الصَّالِحَاتُ خَيْرٌ عِندَ رَبِّكَ ثَوَابًا وَخَيْرٌ مَّرَدًّا ﴿٧٦﴾

19/MERYEM SURESİ-76. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve yezîdullâhullezînehtedev huden, vel bâkıyâtus sâlihâtu hayrun inde rabbike sevâben ve hayrun meraddâ(meradden).

Beri taraftan Allah, hidayeti kabul edip doğru yola gelenleri bu yolda daha da sağlamlaştırır ve ona olan bağlılık ve teslimiyetlerini arttırır. (Diğerlerinin boşa giden ve kendilerine hiçbir fayda getirmeyen işlerine karşılık,) Allah katında korunan doğru, sağlam, ıslaha dönük ve iman temelli kalıcı işler, Rabbinin nazarında hem göreceği karşılık bakımından hayırlı ve üstün, hem de sonuç itibariyle hayırlı ve üstündür.

أَفَرَأَيْتَ الَّذِي كَفَرَ بِآيَاتِنَا وَقَالَ لَأُوتَيَنَّ مَالًا وَوَلَدًا ﴿٧٧﴾

19/MERYEM SURESİ-77. AYET (Meâlleri Kıyasla): E fe raeytellezî kefere bi âyâtinâ ve kâle le ûteyenne mâlen ve veledâ(veleden).

Bakmaz mısın şu âyetlerimizi inkâr eden ve “Siz ne derseniz deyin, (işte ben yolumda gidecek ve ceza, azap hiçbir şey görmeyeceğim; üstelik) bana mal da verilecek, evlât da verilecek!” diyen kişiye?

أَاطَّلَعَ الْغَيْبَ أَمِ اتَّخَذَ عِندَ الرَّحْمَنِ عَهْدًا ﴿٧٨﴾

19/MERYEM SURESİ-78. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ettalaal gaybe emittehaze inder rahmâni ahdâ(ahden).

Yoksa o, gaybı öğrenmenin yolunu buldu veya Rahmân’la yapılmış bir sözleşmesi mi var da (böyle diyor)?

كَلَّا سَنَكْتُبُ مَا يَقُولُ وَنَمُدُّ لَهُ مِنَ الْعَذَابِ مَدًّا ﴿٧٩﴾

19/MERYEM SURESİ-79. AYET (Meâlleri Kıyasla): Kellâ, se nektubu mâ yekûlu ve nemuddu lehu minel azâbi meddâ(medden).

Asla! Onun bu söylediklerini yazıp başına dolayacak ve karşılığında ona çektirdikçe çektireceğiz.

وَنَرِثُهُ مَا يَقُولُ وَيَأْتِينَا فَرْدًا ﴿٨٠﴾

19/MERYEM SURESİ-80. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve nerisuhu mâ yekûlu ve ye’tînâ ferdâ(ferden).

Kendisi ölüp gidecek, sözü katımızda kalacak ve o, malı da evlâdı da kendisine hiç fayda vermez bir halde Bize tek başına gelecektir.

وَاتَّخَذُوا مِن دُونِ اللَّهِ آلِهَةً لِّيَكُونُوا لَهُمْ عِزًّا ﴿٨١﴾

19/MERYEM SURESİ-81. AYET (Meâlleri Kıyasla): Vettehazû min dûnillâhi âliheten li yekûnû lehum ızzâ(ızzen).

Kendileri için izzet ve kuvvet sebebi olsun diye Allah’tan başka birtakım ilâhlar edindiler.

كَلَّا سَيَكْفُرُونَ بِعِبَادَتِهِمْ وَيَكُونُونَ عَلَيْهِمْ ضِدًّا ﴿٨٢﴾

19/MERYEM SURESİ-82. AYET (Meâlleri Kıyasla): Kellâ, se yekfurûne bi ibâdetihim ve yekûnûne aleyhim dıddâ(dıdden).

Hayır, hayır! İlâh edindikleri o varlıklar (melekler, cinler, peygamberler, azizler, diktatörler), kendilerine yapılan tapınmayı reddedecek ve onlara düşman olacaklardır.

أَلَمْ تَرَ أَنَّا أَرْسَلْنَا الشَّيَاطِينَ عَلَى الْكَافِرِينَ تَؤُزُّهُمْ أَزًّا ﴿٨٣﴾

19/MERYEM SURESİ-83. AYET (Meâlleri Kıyasla): E lem tera ennâ erselnâş şeyâtîne alâl kâfirîne teuzzuhum ezzâ(ezzen).

Görmez misin ki, kâfirlere (inkârları sebebiyle) şeytanları musallat ediyoruz da, onları her türlü kötülüğe mümkün olan her yolla teşvik ve tahrik edip duruyorlar?

فَلَا تَعْجَلْ عَلَيْهِمْ إِنَّمَا نَعُدُّ لَهُمْ عَدًّا ﴿٨٤﴾

19/MERYEM SURESİ-84. AYET (Meâlleri Kıyasla): Fe lâ ta’cel aleyhim, innemâ neuddu lehum addâ(adden).

Fakat (Rasûlüm), onlar hakkında acele etme, yaptıkları karşısında sabret. Biz, onların günlerini saymaktayız: (kendilerine tanıdığımız süreyi tamamlayacak, imtihan günleri bitecek ve başlarına gelecek gelecektir).

يَوْمَ نَحْشُرُ الْمُتَّقِينَ إِلَى الرَّحْمَنِ وَفْدًا ﴿٨٥﴾

19/MERYEM SURESİ-85. AYET (Meâlleri Kıyasla): Yevme nahşurul muttekîne ilâr rahmâni vefdâ(vefden).

Gün gelecek ve kalbleri Allah’a karşı saygıyla dopdolu olan ve O’na isyandan, dolayısıyla O’nun azabından kaçınanları, ağırlanacak konuklar sıfatıyla Cennet’te Rahmân’ın ziyafeti etrafında toplayacağız.

وَنَسُوقُ الْمُجْرِمِينَ إِلَى جَهَنَّمَ وِرْدًا ﴿٨٦﴾

19/MERYEM SURESİ-86. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve nesûkul mucrimîne ilâ cehenneme virdâ(virden).

İşleri–güçleri günah hasadından ibaret inkârcı suçluları ise susamış olarak o yakıcı Cehennem’e süreceğiz.

لَا يَمْلِكُونَ الشَّفَاعَةَ إِلَّا مَنِ اتَّخَذَ عِندَ الرَّحْمَنِ عَهْدًا ﴿٨٧﴾

19/MERYEM SURESİ-87. AYET (Meâlleri Kıyasla): Lâ yemlikûneş şefâate illâ menittehaze inder rahmâni ahdâ(ahden).

(Kendilerine şefaatçi, işlerinin görülmesi için aracı olsunlar diye Allah’tan başka ilâhlar edinenler bilmelidirler ki,) Rahmân’ın katında (O’na iman, ibadet ve yakınlıkla) kendilerine şefaat hakkı tanınmış olanların dışında kimsenin şefaat etme hakkı ve yetkisi olmayacaktır.

وَقَالُوا اتَّخَذَ الرَّحْمَنُ وَلَدًا ﴿٨٨﴾

19/MERYEM SURESİ-88. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve kâluttehazer rahmânu veledâ(veleden).

Bir de, “Rahmân çocuk edindi!” dediler.

لَقَدْ جِئْتُمْ شَيْئًا إِدًّا ﴿٨٩﴾

19/MERYEM SURESİ-89. AYET (Meâlleri Kıyasla): Lekad ci’tum şey’en iddâ(idden).

Böyle diyen sizler, gerçekten ne çirkin bir şey ortaya attınız!

تَكَادُ السَّمَاوَاتُ يَتَفَطَّرْنَ مِنْهُ وَتَنشَقُّ الْأَرْضُ وَتَخِرُّ الْجِبَالُ هَدًّا ﴿٩٠﴾

19/MERYEM SURESİ-90. AYET (Meâlleri Kıyasla): Tekâdus semâvâtu yetefattarne minhu ve tenşakkul ardu ve tehırrul cibâlu heddâ(hedden).

Bundan dolayı neredeyse gökler çatlayacak, yer yarılacak ve dağlar parçalanıp dağılacak,

أَن دَعَوْا لِلرَّحْمَنِ وَلَدًا ﴿٩١﴾

19/MERYEM SURESİ-91. AYET (Meâlleri Kıyasla): En deav lir rahmâni veledâ(veleden).

Rahmân’a çocuk isnat ettiler diye.

وَمَا يَنبَغِي لِلرَّحْمَنِ أَن يَتَّخِذَ وَلَدًا ﴿٩٢﴾

19/MERYEM SURESİ-92. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve mâ yenbagî lir rahmâni en yettehıze veledâ(veleden).

Halbuki çocuk edinmek, asla Rahmân’a yaraşır ve O’nun yapacağı bir şey değildir.

إِن كُلُّ مَن فِي السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ إِلَّا آتِي الرَّحْمَنِ عَبْدًا ﴿٩٣﴾

19/MERYEM SURESİ-93. AYET (Meâlleri Kıyasla): İn kullu men fîs semâvâti vel ardı illâ âtir rahmâni abdâ(abden).

Göklerde ve yerde kim varsa, (yaratılışları, hayatları, vücutları ve kendilerini kuşatan cebrî şartlar itibariyle) ancak Rahmân’ın kudret ve iradesi altında ve (kendi adlarına hayır, şer, fayda, zarar, hayat, ölüm hiçbir şeye malik olmayıp,) her bakımdan O’na muhtaç birer kuldur.

لَقَدْ أَحْصَاهُمْ وَعَدَّهُمْ عَدًّا ﴿٩٤﴾

19/MERYEM SURESİ-94. AYET (Meâlleri Kıyasla): Lekad ahsâhum ve addehum addâ(adden).

O, onların her biri için kendine has kulluk şekli, ömür, vazife ve rızık takdir buyurmuş ve onları tek tek birer kul olarak tescil etmiştir.

وَكُلُّهُمْ آتِيهِ يَوْمَ الْقِيَامَةِ فَرْدًا ﴿٩٥﴾

19/MERYEM SURESİ-95. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve kulluhum âtîhi yevmel kıyâmeti ferdâ(ferden).

Ve onların hepsi, Kıyamet Günü O’nun huzuruna (mal, evlât, güç, makam gibi bütün dünyalıklardan, dünyadaki sebep, vasıta ve yardımcılardan soyunmuş) tek tek birer fert olarak gelecektir.

إِنَّ الَّذِينَ آمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ سَيَجْعَلُ لَهُمُ الرَّحْمَنُ وُدًّا ﴿٩٦﴾

19/MERYEM SURESİ-96. AYET (Meâlleri Kıyasla): İnnellezîne âmenû ve amilus sâlihâti se yec’alu lehumur rahmânu vuddâ(vudden).

Rahmân, iman edip imanları istikametinde sağlam, doğru, yerinde ve ıslaha yönelik işler yapanlar için (gök ve yer ehlinin gönüllerinde) bir sevgi var edecek (ve onlar, şu anda az ve güçsüz de olsalar, her tarafta kabul görecekler)dir.

فَإِنَّمَا يَسَّرْنَاهُ بِلِسَانِكَ لِتُبَشِّرَ بِهِ الْمُتَّقِينَ وَتُنذِرَ بِهِ قَوْمًا لُّدًّا ﴿٩٧﴾

19/MERYEM SURESİ-97. AYET (Meâlleri Kıyasla): Fe innemâ yessernâhu bi lisânike li tubeşşire bihil muttakîne ve tunzira bihî kavmen luddâ(ludden).

Kur’ân’ı senin dilinle indirip anlaşılmasını kolaylaştırıyoruz ki, kalberi Allah’a karşı saygıyla dopdolu olan, O’na isyandan ve böylece O’nun azabından kaçınanları onunla müjdeleyesin ve yine onunla inat ve düşmanlıkta direten bir topluluğu ise uyarasın.

وَكَمْ أَهْلَكْنَا قَبْلَهُم مِّن قَرْنٍ هَلْ تُحِسُّ مِنْهُم مِّنْ أَحَدٍ أَوْ تَسْمَعُ لَهُمْ رِكْزًا ﴿٩٨﴾

19/MERYEM SURESİ-98. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve kem ehleknâ kablehum min karnin, hel tuhıssu minhum min ehadin ev tesmeu lehum rikzâ(rikzen).

Onlardan önce nice nesilleri helâk ettik. Şimdi o nesillerden varlığını hissettiğin veya sesini duyduğun tek bir kişi olsun var mıdır?