Mekke döneminde inmiştir. 56 âyettir. Sûre, adını birinci âyette geçen “el-Müddessir” kelimesinden almıştır.


وَمَا جَعَلْنَا أَصْحَابَ النَّارِ إِلَّا مَلَائِكَةً وَمَا جَعَلْنَا عِدَّتَهُمْ إِلَّا فِتْنَةً لِّلَّذِينَ كَفَرُوا لِيَسْتَيْقِنَ الَّذِينَ أُوتُوا الْكِتَابَ وَيَزْدَادَ الَّذِينَ آمَنُوا إِيمَانًا وَلَا يَرْتَابَ الَّذِينَ أُوتُوا الْكِتَابَ وَالْمُؤْمِنُونَ وَلِيَقُولَ الَّذِينَ فِي قُلُوبِهِم مَّرَضٌ وَالْكَافِرُونَ مَاذَا أَرَادَ اللَّهُ بِهَذَا مَثَلًا كَذَلِكَ يُضِلُّ اللَّهُ مَن يَشَاء وَيَهْدِي مَن يَشَاء وَمَا يَعْلَمُ جُنُودَ رَبِّكَ إِلَّا هُوَ وَمَا هِيَ إِلَّا ذِكْرَى لِلْبَشَرِ ﴿٣١﴾


Ayet Transkripsiyonu ve Sade Meali

ve mâ cealnâ ashâben en nâri illâ melâiketen ve mâ cealnâ ıddete-hum illâ fitneten li ellezîne keferû li yesteykıne ellezîne ûtû el kitâbe ve yezdâde ellezîne âmenû îmânen ve lâ yertâbe ellezîne ûtû el kitâbe ve el mu'minûne ve li yekûle ellezîne fî kulûbi-him maradun ve el kâfirûne mâzâ erâde allâhu bi hâzâ meselen kezâlike yudıllu allâhu men yeşâu ve yehdî men yeşâu ve mâ ya'lemu cunûde rabbi-ke illâ huve ve mâ hiye illâ zikrâ li el beşeri
söz öbeklerinin üzerine farenizi sürükleyerek çevirilerini görebilirsiniz. Çevirileri tablo halinde görmek için buraya tıklayın
Kelime Türkçe karşılığı
ve mâ cealnâ ve biz kılmadık, yapmadık
ashâben en nâri ateş ehli
illâ ...'den başka
melâiketen melekler
ve mâ cealnâ ve biz kılmadık, yapmadık
ıddete-hum onların sayısı
illâ ...'den başka
fitneten fitne
li ellezîne onlar için, ... olanlar için
keferû kâfirler
li diye, için
yesteykıne yakîn sahibi olsunlar
ellezîne onlar, ... olanlar
ûtû verildi
el kitâbe kitap
ve yezdâde ve artırır
ellezîne onlar, ... olanlar
âmenû îmân eden, Allah'a ulaşmayı dileyen
îmânen îmân
ve lâ yertâbe ve şüphe etmesin
ellezîne onlar, ... olanlar
ûtû verildi
el kitâbe kitap
ve el mu'minûne ve mü'minler
ve li ve için
yekûle der, söyler
ellezîne onlar, ... olanlar
fî kulûbi-him kalplerinde
maradun hastalık (olan)
ve el kâfirûne ve kâfirler
mâzâ ne, neyi
erâde murad etti, diledi
allâhu Allah
bi hâzâ bununla
meselen mesele, konu
kezâlike böylece, işte böyle
yudıllu saptırır, dalâlette bırakır
allâhu Allah
men kimse, kişi
yeşâu diler
ve yehdî ve hidayete erdirir
men kimse, kişi
yeşâu diler
ve mâ ya'lemu ve bilmez
cunûde ordu
rabbi-ke senin Rabbin
illâ ...'den başka
huve o
ve mâ hiye ve o değildir
illâ ...'den başka
zikrâ bir zikir, öğüt
li el beşeri beşer için, insanlar için

Ve Biz, ateş ehlini (cehennem bekçilerini), meleklerden başkası kılmadık. Ve onların sayısını kâfirler için fitneden başka bir şey kılmadık, kitap verilenler yakîn sahibi olsunlar ve âmenû olanların da îmânı artsın. Ve kitap verilenler ve mü’minler şüpheye düşmesinler. Ve de kalplerinde maraz (şüphe) bulunanlar ve kâfirler desinler ki “Allah, bu mesele ile ne murad etti (ne demek istedi)?” İşte böyle, Allah, dilediğini dalâlette bırakır ve dilediğini de hidayete erdirir. Ve Rabbinin ordularını, kendisinden başkası bilmez. Ve O, insanlar için zikirden başka bir şey değildir.

MUDDESSİR SURESİ 31. Ayeti Ali Ünal Meali

Ateş’in görevlilerini sadece meleklerden tayin ettik. Onların sayısını da küfredenler için bir imtihan ve mihnet sebebi kıldık; bir de daha önceden kendilerine Kitap verilmiş olanlar, (kendisine vahyedilen her şeyi karşılaştığı her türlü muhalefete rağmen tebliğ eden Muhammed’in Allah’ın rasûlü olduğu konusunda) yakîn sahibi olsun, iman edenler imanlarında daha bir derinleşsin ve daha önceden kendilerine Kitap verilmiş olanların ve mü’minlerin hiçbir tereddüdü kalmasın. Buna karşılık, kalblerinde hastalık bulunanlar ve kâfirler ise, “Allah böyle bir temsil ve tasvirle ne anlatmak istiyor ki?!” derler. Allah, dilediğini işte böyle saptırır ve dilediğine hidayet nasip eder. Rabbinin ordularını ancak O bilir. (Ateş’in ondokuz bekçisi gibi, Rabbinin orduları olması), insanlık için bir ikaz, bir hatırlatmadır.

Ali Ünal