56 ve 57. âyetler hariç Mekke döneminde inmiştir. 85 âyettir. Sûre, adını 28. âyette geçen “mü’min” kelimesinden almıştır.. Ayrıca sûre, Allah’ın sıfatlarından biri olan ve 3. âyette geçen “ğâfir” kelimesinden dolayı “Ğâfîr sûresi” diye de anılmaktadır. “Ğâfir”, bağışlayan demektir.

حم ﴿١﴾

40/MU'MİN SURESİ-1. AYET (Meâlleri Kıyasla): Hâ mîm.

Hâ Mîm.

تَنزِيلُ الْكِتَابِ مِنَ اللَّهِ الْعَزِيزِ الْعَلِيمِ ﴿٢﴾

40/MU'MİN SURESİ-2. AYET (Meâlleri Kıyasla): Tenzîlul kitâbi minallâhil azîzil alîm(alîmi).

İndirilişi bu kitabın Allahdan, o azîz, alîm

غَافِرِ الذَّنبِ وَقَابِلِ التَّوْبِ شَدِيدِ الْعِقَابِ ذِي الطَّوْلِ لَا إِلَهَ إِلَّا هُوَ إِلَيْهِ الْمَصِيرُ ﴿٣﴾

40/MU'MİN SURESİ-3. AYET (Meâlleri Kıyasla): Gâfiriz zenbi ve kâbilit tevbi şedîdil ikâbi zît tavli, lâ ilâhe illâ huve, ileyhil masîr(masîru).

O günah bağışlayıcı ve tevbe kabul edici ıkabı şiddetli, fadıl sahibi Allahdandır ki ondan başka tapılacak yok, hem onadır dönüm

مَا يُجَادِلُ فِي آيَاتِ اللَّهِ إِلَّا الَّذِينَ كَفَرُوا فَلَا يَغْرُرْكَ تَقَلُّبُهُمْ فِي الْبِلَادِ ﴿٤﴾

40/MU'MİN SURESİ-4. AYET (Meâlleri Kıyasla): Mâ yucâdilu fî âyâtillâhi illâllezîne keferû fe lâ yagrurke tekallubuhum fîl bilâd(bilâdi).

Allahın âyetlerinde ancak nankörlük eden kâfirler mücadele eder. Şimdi onların beldeler içinde dönüp dolaşmaları seni aldatmasın

كَذَّبَتْ قَبْلَهُمْ قَوْمُ نُوحٍ وَالْأَحْزَابُ مِن بَعْدِهِمْ وَهَمَّتْ كُلُّ أُمَّةٍ بِرَسُولِهِمْ لِيَأْخُذُوهُ وَجَادَلُوا بِالْبَاطِلِ لِيُدْحِضُوا بِهِ الْحَقَّ فَأَخَذْتُهُمْ فَكَيْفَ كَانَ عِقَابِ ﴿٥﴾

40/MU'MİN SURESİ-5. AYET (Meâlleri Kıyasla): Kezzebet kablehum kavmu nûhın vel ahzâbu min ba’dıhım ve hemmet kullu ummetin bi resûlihim li ye’huzûhu ve câdelû bil bâtılı li yudhıdû bihil hakka fe ehaztuhum, fe keyfe kâne ıkâb(ıkâbi).

Onlardan evvel Nuhun kavmı arkalarından da Ahzab tekzib etmişlerdi ve her ümmet kendi Resullerini yakalamak kasdinde bulundu ve hakkı batılla gidermek için boşuna mücadele ettiler de ben onları tuttum alıverdim o vakıt nasıl oldu ıkabım?

وَكَذَلِكَ حَقَّتْ كَلِمَتُ رَبِّكَ عَلَى الَّذِينَ كَفَرُوا أَنَّهُمْ أَصْحَابُ النَّارِ ﴿٦﴾

40/MU'MİN SURESİ-6. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve kezâlike hakkat kelimetu rabbike alâllezîne keferû ennehum ashâbun nâr(nâri).

Ve işte o nankörlük eden kâfirlere rabbının kelimesi öyle hakk oldu, onlar nâra yanacaklar

الَّذِينَ يَحْمِلُونَ الْعَرْشَ وَمَنْ حَوْلَهُ يُسَبِّحُونَ بِحَمْدِ رَبِّهِمْ وَيُؤْمِنُونَ بِهِ وَيَسْتَغْفِرُونَ لِلَّذِينَ آمَنُوا رَبَّنَا وَسِعْتَ كُلَّ شَيْءٍ رَّحْمَةً وَعِلْمًا فَاغْفِرْ لِلَّذِينَ تَابُوا وَاتَّبَعُوا سَبِيلَكَ وَقِهِمْ عَذَابَ الْجَحِيمِ ﴿٧﴾

40/MU'MİN SURESİ-7. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ellezîne yahmilûnel arşa ve men havlehu yusebbihûne bi hamdi rabbihim ve yu’minûne bihî ve yestagfirûne lillezîne âmenû, rabbenâ vesi’te kulle şey’in rahmeten ve ilmen fagfir lillezîne tâbû vettebeû sebîleke ve kıhim azâbel cahîm(cahîmi).

Arşı hâmil olanlar ve onun etrafındakiler rablarının hamdiyle tesbih ve ona iyman ederler ve iyman etmişler için de şöyle bir mağfiret dilerler: ya rabbenâ rahmet ve ılim her şey'e geniş, hemen mağfiret buyur onlara o tevbe edip yoluna uyanlara ve koru onları o cahîm azâbından

رَبَّنَا وَأَدْخِلْهُمْ جَنَّاتِ عَدْنٍ الَّتِي وَعَدتَّهُم وَمَن صَلَحَ مِنْ آبَائِهِمْ وَأَزْوَاجِهِمْ وَذُرِّيَّاتِهِمْ إِنَّكَ أَنتَ الْعَزِيزُ الْحَكِيمُ ﴿٨﴾

40/MU'MİN SURESİ-8. AYET (Meâlleri Kıyasla): Rabbenâ ve edhilhum cennâti adninilletî vaadtehum ve men salaha min âbâihim ve ezvâcihim ve zurriyyâtihim inneke entel azîzul hakîm(hakîmu).

Ya rabbenâ hem koy onları o kendilerine va'd buyurduğun Adn Cennetlerine, atalarından ve zevcelerinden ve zürriyyetlerinden salâhı olanları da, şübhesiz sen o azîz, hakîmsin sen

وَقِهِمُ السَّيِّئَاتِ وَمَن تَقِ السَّيِّئَاتِ يَوْمَئِذٍ فَقَدْ رَحِمْتَهُ وَذَلِكَ هُوَ الْفَوْزُ الْعَظِيمُ ﴿٩﴾

40/MU'MİN SURESİ-9. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve kıhimus seyyiât(seyyiâti), ve men tekıs seyyiâti yevme izin fe kad rahimtehu ve zâlike huvel fevzul azîm(azîmu).

Ve onları fenalıklardan koru sen her kimi fenalıklardan korursan o gün muhakkak onu rahmetinle yarlıgamışındır, işte asıl fevzi azîm de odur

إِنَّ الَّذِينَ كَفَرُوا يُنَادَوْنَ لَمَقْتُ اللَّهِ أَكْبَرُ مِن مَّقْتِكُمْ أَنفُسَكُمْ إِذْ تُدْعَوْنَ إِلَى الْإِيمَانِ فَتَكْفُرُونَ ﴿١٠﴾

40/MU'MİN SURESİ-10. AYET (Meâlleri Kıyasla): İnnellezîne keferû yunâdevne le maktullâhi ekberu min maktikum enfusekum iz tud’avne ilâl îmâni fe tekfurûn(tekfurûne).

O küfredenlere muhakkak şöyle bağırılacaktır: elbette Allahın buğzu sizin nefislerinize buğzunuzdan daha büyük, zira siz iymana da'vet olunuyordunuz da küfrediyordunuz

قَالُوا رَبَّنَا أَمَتَّنَا اثْنَتَيْنِ وَأَحْيَيْتَنَا اثْنَتَيْنِ فَاعْتَرَفْنَا بِذُنُوبِنَا فَهَلْ إِلَى خُرُوجٍ مِّن سَبِيلٍ ﴿١١﴾

40/MU'MİN SURESİ-11. AYET (Meâlleri Kıyasla): Kâlû rabbenâ emettenâsneteyni ve ahyeytenâsneteyni fa’terafnâ bi zunûbinâ fe hel ilâ hurûcin min sebîl(sebîlin).

Diyecekler ki ya rab! Bizi iki öldürdün iki de dirilttin şimdi günahlarımızı anladık fakat var mı çıkmaya bir yol?

ذَلِكُم بِأَنَّهُ إِذَا دُعِيَ اللَّهُ وَحْدَهُ كَفَرْتُمْ وَإِن يُشْرَكْ بِهِ تُؤْمِنُوا فَالْحُكْمُ لِلَّهِ الْعَلِيِّ الْكَبِيرِ ﴿١٢﴾

40/MU'MİN SURESİ-12. AYET (Meâlleri Kıyasla): Zâlikum bi ennehû izâ duiyallâhu vahdehu kefertum, ve in yuşrak bihî tu’minû, fel hukmu lillâhil aliyyil kebîr(kebîri).

İşte bu size şu yüzdendir ki bir olarak Allaha çağırıldığında küfrettiniz ona şirk koşulunca ise iyman ediyordunuz, işte huküm o ulu, o büyük Allahın

هُوَ الَّذِي يُرِيكُمْ آيَاتِهِ وَيُنَزِّلُ لَكُم مِّنَ السَّمَاء رِزْقًا وَمَا يَتَذَكَّرُ إِلَّا مَن يُنِيبُ ﴿١٣﴾

40/MU'MİN SURESİ-13. AYET (Meâlleri Kıyasla): Huvellezî yurîkum âyâtihî ve yunezzilu lekum mines semâi rızkâ(rızkan), ve mâ yetezekkeru illâ men yunîb(yunîbu).

Odur ki size âyetlerini gösteriyor ve sizin için Semâdan bir rızık indiriyor, fakat ancak gönül veren anlar

فَادْعُوا اللَّهَ مُخْلِصِينَ لَهُ الدِّينَ وَلَوْ كَرِهَ الْكَافِرُونَ ﴿١٤﴾

40/MU'MİN SURESİ-14. AYET (Meâlleri Kıyasla): Fed’ûllâhe muhlisîne lehud dîne ve lev kerihel kâfirûn(kâfirûne).

O halde siz, dini Allah için halıs kılarak hep ona çağırın isterse kâfirler hoşlanmasınlar

رَفِيعُ الدَّرَجَاتِ ذُو الْعَرْشِ يُلْقِي الرُّوحَ مِنْ أَمْرِهِ عَلَى مَن يَشَاء مِنْ عِبَادِهِ لِيُنذِرَ يَوْمَ التَّلَاقِ ﴿١٥﴾

40/MU'MİN SURESİ-15. AYET (Meâlleri Kıyasla): Rafîud deracâti zûl arş(arşi), yulkır rûha min emrihî alâ men yeşâu min ıbâdihî li yunzira yevmet telâk(telâkı).

O dereceleri yüksek, Arşın sahibi telâkıy gününün dehşetini haber vermek için kullarından dilediğine ruh indiriyor

يَوْمَ هُم بَارِزُونَ لَا يَخْفَى عَلَى اللَّهِ مِنْهُمْ شَيْءٌ لِّمَنِ الْمُلْكُ الْيَوْمَ لِلَّهِ الْوَاحِدِ الْقَهَّارِ ﴿١٦﴾

40/MU'MİN SURESİ-16. AYET (Meâlleri Kıyasla): Yevme hum bârizûn(bârizûne) lâ yahfâ alâllâhi min hum şey’un, li menil mulkul yevme, lillâhil vâhidil kahhâr(kahhâri).

O günün ki onlar meydana fırlarlar, kendilerinden hiçbir şey Allaha karşı gizlenmez, kimin mülk bu gün o vahıd, kahhar Allahın

الْيَوْمَ تُجْزَى كُلُّ نَفْسٍ بِمَا كَسَبَتْ لَا ظُلْمَ الْيَوْمَ إِنَّ اللَّهَ سَرِيعُ الْحِسَابِ ﴿١٧﴾

40/MU'MİN SURESİ-17. AYET (Meâlleri Kıyasla): El yevme tuczâ kullu nefsin bimâ kesebet, lâ zulmel yevme, innallâhe serîul hisâb(hisâbi).

Bu gün her nefis kazandığı ile cezalanacak, zulüm yok bugün, şübhesiz ki Allahın hisabı serî'dir

وَأَنذِرْهُمْ يَوْمَ الْآزِفَةِ إِذِ الْقُلُوبُ لَدَى الْحَنَاجِرِ كَاظِمِينَ مَا لِلظَّالِمِينَ مِنْ حَمِيمٍ وَلَا شَفِيعٍ يُطَاعُ ﴿١٨﴾

40/MU'MİN SURESİ-18. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve enzirhum yevmel âzifeti izil kulûbu ledâl hanâciri kâzımîn(kâzımîne), mâ liz zâlimîne min hamîmin ve lâ şefîin yutâu.

Hem haber ver onlara o yaklaşan felâket gününü: O dem ki yürekler gırtlaklara dayanmış yutkunur da yutkunurlar; zalimler için ne ısınacak bir hısım vardır, ne dinlenecek bir şefi.

يَعْلَمُ خَائِنَةَ الْأَعْيُنِ وَمَا تُخْفِي الصُّدُورُ ﴿١٩﴾

40/MU'MİN SURESİ-19. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ya’lemu hâinetel a’yuni ve mâ tuhfîs sudûr(sudûru).

Gözlerin hâin bakışını da bilir, gönüllerin gizlediğini de

وَاللَّهُ يَقْضِي بِالْحَقِّ وَالَّذِينَ يَدْعُونَ مِن دُونِهِ لَا يَقْضُونَ بِشَيْءٍ إِنَّ اللَّهَ هُوَ السَّمِيعُ الْبَصِيرُ ﴿٢٠﴾

40/MU'MİN SURESİ-20. AYET (Meâlleri Kıyasla): Vallâhu yakdî bil hakkı, vellezîne yed’ûne min dûnihî lâ yakdûne bi şey’in, innallâhe huves semîul basîr(basîru).

Allah hakkı yerine getirir, onların ondan başka yalvardıkları ise hiçbir şeyi yerine getiremezler, çünkü Allahdır hakkıyle işiten gören

أَوَ لَمْ يَسِيرُوا فِي الْأَرْضِ فَيَنظُرُوا كَيْفَ كَانَ عَاقِبَةُ الَّذِينَ كَانُوا مِن قَبْلِهِمْ كَانُوا هُمْ أَشَدَّ مِنْهُمْ قُوَّةً وَآثَارًا فِي الْأَرْضِ فَأَخَذَهُمُ اللَّهُ بِذُنُوبِهِمْ وَمَا كَانَ لَهُم مِّنَ اللَّهِ مِن وَاقٍ ﴿٢١﴾

40/MU'MİN SURESİ-21. AYET (Meâlleri Kıyasla): E ve lem yesîrû fîl ardı fe yanzurû keyfe kâne âkibetullezîne kânû min kablihim, kânû hum eşedde min hum kuvveten ve âsâran fîl ardı fe ehazehumullâhu bi zunûbihim ve mâ kâne lehum minallâhi min vâk(vâkın).

Yer yüzünde bir gezmediler de mi? Baksalar a kendilerinden evvelkilerin akıbeti nasıl olmuş? Onlar, gerek kuvvetçe ve gerek Arzda asarca kendilerinden daha çetin idiler, öyle iken Allah onları günahlariyle tuttu alıverdi ve kendilerine Allahdan bir koruyucu bulunmadı

ذَلِكَ بِأَنَّهُمْ كَانَت تَّأْتِيهِمْ رُسُلُهُم بِالْبَيِّنَاتِ فَكَفَرُوا فَأَخَذَهُمُ اللَّهُ إِنَّهُ قَوِيٌّ شَدِيدُ الْعِقَابِ ﴿٢٢﴾

40/MU'MİN SURESİ-22. AYET (Meâlleri Kıyasla): Zâlike bi ennehum kânet te’tîhim rusuluhum bil beyyinâti fe keferû fe ehazehumullâhu, innehu kaviyyun şedîdul ikâb(ikâbi).

O, şundan idi ki onlara Resulleri beyyinelerle geliyorlardı da küfrettiler, Allah da tuttu kendilerini alıverdi, çünkü onun kuvveti çok, ıkabı şiddetlidir

وَلَقَدْ أَرْسَلْنَا مُوسَى بِآيَاتِنَا وَسُلْطَانٍ مُّبِينٍ ﴿٢٣﴾

40/MU'MİN SURESİ-23. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve lekad erselnâ mûsâ bi âyâtinâ ve sultânin mubîn(mubînin).

Celâlim hakkı için Musâyı âyetlerimizle ve açık bir bürhan ile gönderdik

إِلَى فِرْعَوْنَ وَهَامَانَ وَقَارُونَ فَقَالُوا سَاحِرٌ كَذَّابٌ ﴿٢٤﴾

40/MU'MİN SURESİ-24. AYET (Meâlleri Kıyasla): İlâ fir’avne ve hâmâne ve kârûne fe kâlû sâhirun kezzâb(kezzâbun).

Fir'avn'e ve Hâmân'e ve Karun'a da dediler ki: bir sihirbaz, bir yalancı

فَلَمَّا جَاءهُم بِالْحَقِّ مِنْ عِندِنَا قَالُوا اقْتُلُوا أَبْنَاء الَّذِينَ آمَنُوا مَعَهُ وَاسْتَحْيُوا نِسَاءهُمْ وَمَا كَيْدُ الْكَافِرِينَ إِلَّا فِي ضَلَالٍ ﴿٢٥﴾

40/MU'MİN SURESİ-25. AYET (Meâlleri Kıyasla): Fe lemmâ câehum bil hakkı min indinâ kâlûktulû ebnâellezîne âmenû meahu vestahyû nisâehum, ve mâ keydul kâfirîne illâ fî dalâl(dalâlin).

Bunun üzerine kendilerine tarafımızdan hakkı getiriverince de onunla beraber iyman etmiş olanların oğullarını öldürün, kadınlarını diri tutun dediler, kâfirlerin düzeni de hep dalâl içinde

وَقَالَ فِرْعَوْنُ ذَرُونِي أَقْتُلْ مُوسَى وَلْيَدْعُ رَبَّهُ إِنِّي أَخَافُ أَن يُبَدِّلَ دِينَكُمْ أَوْ أَن يُظْهِرَ فِي الْأَرْضِ الْفَسَادَ ﴿٢٦﴾

40/MU'MİN SURESİ-26. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve kâle fir’avnu zerûnî aktul mûsâ velyed’u velyed’u rabbehu, innî ehâfu en yubeddile dînekum ev en yuzhire fîl ardıl fesâd(fesâde).

Bir de Fir'avn: bırakın beni, dedi: öldüreyim Musâyı da o rabbına duâ etsin, zira ben onun dininizi değiştirmesinden ve yâhud Arzda bir fesad çıkarmasından korkuyorum

وَقَالَ مُوسَى إِنِّي عُذْتُ بِرَبِّي وَرَبِّكُم مِّن كُلِّ مُتَكَبِّرٍ لَّا يُؤْمِنُ بِيَوْمِ الْحِسَابِ ﴿٢٧﴾

40/MU'MİN SURESİ-27. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve kâle mûsâ innî uztu bi rabbî ve rabbikum min kulli mutekebbirin lâ yu’minu bi yevmil hisâb(hisâbi).

Musâ da ben, dedi: her halde öyle hisab gününe inanmaz her mütekebbirden rabbım ve rabbınıza sığındım

وَقَالَ رَجُلٌ مُّؤْمِنٌ مِّنْ آلِ فِرْعَوْنَ يَكْتُمُ إِيمَانَهُ أَتَقْتُلُونَ رَجُلًا أَن يَقُولَ رَبِّيَ اللَّهُ وَقَدْ جَاءكُم بِالْبَيِّنَاتِ مِن رَّبِّكُمْ وَإِن يَكُ كَاذِبًا فَعَلَيْهِ كَذِبُهُ وَإِن يَكُ صَادِقًا يُصِبْكُم بَعْضُ الَّذِي يَعِدُكُمْ إِنَّ اللَّهَ لَا يَهْدِي مَنْ هُوَ مُسْرِفٌ كَذَّابٌ ﴿٢٨﴾

40/MU'MİN SURESİ-28. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve kâle raculun mu’minun min âli fir’avne yektumu îmânehû e taktulûne raculen en yekûle rabbiyallâhu ve kad câekum bil beyyinâti min rabbikum, ve in yeku kâziben fe aleyhi kezibuhu, ve in yeku sâdikan yusibkum ba’dullezî yeidukum, innallâhe lâ yehdî men huve musrifun kezzâb(kezzâbun).

Âli Fir'avnden mü'min bir er de -ki iymanını saklıyordu- â, dedi: bir adamı rabbım Allah diyor diye öldürecek misiniz? Size rabbınızdan beyyinelerle de gelmiş iken? Hem o bir yalancı ise çok sürmez yalanı boynuna geçer, fakat doğru ise size yaptığı vaîdlerin bir kısmı olsun başınıza gelir, şübhe yok ki Allah musrif bir yalancıyı doğru yola çıkarmaz

يَا قَوْمِ لَكُمُ الْمُلْكُ الْيَوْمَ ظَاهِرِينَ فِي الْأَرْضِ فَمَن يَنصُرُنَا مِن بَأْسِ اللَّهِ إِنْ جَاءنَا قَالَ فِرْعَوْنُ مَا أُرِيكُمْ إِلَّا مَا أَرَى وَمَا أَهْدِيكُمْ إِلَّا سَبِيلَ الرَّشَادِ ﴿٢٩﴾

40/MU'MİN SURESİ-29. AYET (Meâlleri Kıyasla): Yâ kavmi lekumul mulkul yevme zâhirîne fîl ardı fe men yansurunâ min be’sillâhi in câenâ, kâle fir’avnu mâ urîkum illâ mâ erâ ve mâ ehdîkum illâ sebîler reşâd(reşâdi).

Ey benim kavmım! Bu gün mülk sizin, Arzda yüze çıkmış bulunuyorsunuz, fakat Allahın hışmından bizi kim kurtarır şayed gelirse bize? Fir'avn, ben, dedi: size re'yimden başkasını göstermem ve her halde ben size reşad yolunu gösteriyorum

وَقَالَ الَّذِي آمَنَ يَا قَوْمِ إِنِّي أَخَافُ عَلَيْكُم مِّثْلَ يَوْمِ الْأَحْزَابِ ﴿٣٠﴾

40/MU'MİN SURESİ-30. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve kâlellezî âmene yâ kavmi innî ehâfu aleykum misle yevmil ahzâb(ahzâbi).

O iyman etmiş olan zat da, ey kavmım! dedi doğrusu ben size Ahzâb günleri gibi bir günden korkuyorum,

مِثْلَ دَأْبِ قَوْمِ نُوحٍ وَعَادٍ وَثَمُودَ وَالَّذِينَ مِن بَعْدِهِمْ وَمَا اللَّهُ يُرِيدُ ظُلْمًا لِّلْعِبَادِ ﴿٣١﴾

40/MU'MİN SURESİ-31. AYET (Meâlleri Kıyasla): Misle de’bi kavmi nûhın ve âdin ve semûde vellezîne min ba’dihim, ve mâllâhu yurîdu zulmen lil ibâd(ibâdi).

Nuh kavmının Âdın, Semûdun ve daha sonrakilerin mâcerâları gibi ki Allah kullarına bir zulm istemez

وَيَا قَوْمِ إِنِّي أَخَافُ عَلَيْكُمْ يَوْمَ التَّنَادِ ﴿٣٢﴾

40/MU'MİN SURESİ-32. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve yâ kavmi innî ehâfu aleykum yevmet tenâd(tenâdi).

Hem ey kavmım! hakıkaten ben size o çığrışma gününden korkarım

يَوْمَ تُوَلُّونَ مُدْبِرِينَ مَا لَكُم مِّنَ اللَّهِ مِنْ عَاصِمٍ وَمَن يُضْلِلِ اللَّهُ فَمَا لَهُ مِنْ هَادٍ ﴿٣٣﴾

40/MU'MİN SURESİ-33. AYET (Meâlleri Kıyasla): Yevme tuvellûne mudbirîne, mâ lekum minallâhi min âsımin ve men yudlilillâhu fe mâ lehu min hâd(hâdin).

O arkanıza dönüp gideceğiniz gün, yoktur size Allahdan bir himaye edecek, her kimi de Allah şaşırtırsa yoktur ona artık bir hidayet edecek

وَلَقَدْ جَاءكُمْ يُوسُفُ مِن قَبْلُ بِالْبَيِّنَاتِ فَمَا زِلْتُمْ فِي شَكٍّ مِّمَّا جَاءكُم بِهِ حَتَّى إِذَا هَلَكَ قُلْتُمْ لَن يَبْعَثَ اللَّهُ مِن بَعْدِهِ رَسُولًا كَذَلِكَ يُضِلُّ اللَّهُ مَنْ هُوَ مُسْرِفٌ مُّرْتَابٌ ﴿٣٤﴾

40/MU'MİN SURESİ-34. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve lekad câekum yûsufu min kablu bil beyyinâti fe mâ ziltum fî şekkin mimmâ câekum bihî, hattâ izâ heleke kultum len yeb’asallâhu min ba’dihî resûlâ(resûlen), kezâlike yudıllullâhu men huve musrifun murtâb(murtâbun).

Bundan evvel size beyyinelerle Yusüf gelmişti: o vakıt da onun size getirdiği hakıkatte şekketmiş durmuştunuz, nihayet vefat ettiğinde de bundan sonra Allah aslâ Resul göndermez dediniz! işte müsrif şübheci olanları Allah böyle şaşırtır

الَّذِينَ يُجَادِلُونَ فِي آيَاتِ اللَّهِ بِغَيْرِ سُلْطَانٍ أَتَاهُمْ كَبُرَ مَقْتًا عِندَ اللَّهِ وَعِندَ الَّذِينَ آمَنُوا كَذَلِكَ يَطْبَعُ اللَّهُ عَلَى كُلِّ قَلْبِ مُتَكَبِّرٍ جَبَّارٍ ﴿٣٥﴾

40/MU'MİN SURESİ-35. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ellezîne yucâdilûne fî âyâtillâhi bi gayri sultânin etâhum, kebura makten indallâhi ve indellezîne âmenû, kezâlike yatbaullâhu alâ kulli kalbi mutekebbirin cebbâr(cebbârin).

Onlar ki kendilerine gelmiş bir bürhan olmaksızın Allahın âyetlerinde mücadele ederler, Allah yanında ve iymanı olanlar ındinde mebğuz olmak için ne büyük huy, işte Allah her cebbar mütekebbirin kalbini öyle bir tabiat ile mühürler

وَقَالَ فِرْعَوْنُ يَا هَامَانُ ابْنِ لِي صَرْحًا لَّعَلِّي أَبْلُغُ الْأَسْبَابَ ﴿٣٦﴾

40/MU'MİN SURESİ-36. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve kâle fir’avnu yâ hâmânubni lî sarhan leallî eblugul esbâb(esbâbe).

Fir'avn de «ya Hâmân! dedi: bana bir kule yap, belki ben irerim o esbaba

أَسْبَابَ السَّمَاوَاتِ فَأَطَّلِعَ إِلَى إِلَهِ مُوسَى وَإِنِّي لَأَظُنُّهُ كَاذِبًا وَكَذَلِكَ زُيِّنَ لِفِرْعَوْنَ سُوءُ عَمَلِهِ وَصُدَّ عَنِ السَّبِيلِ وَمَا كَيْدُ فِرْعَوْنَ إِلَّا فِي تَبَابٍ ﴿٣٧﴾

40/MU'MİN SURESİ-37. AYET (Meâlleri Kıyasla): Esbâbes semâvâti fe attalia ilâ ilâhi mûsâ ve innî le ezunnuhu kâzibâ(kâziben), ve kezâlike zuyyine li fir’avne sûu amelihî ve sudde anis sebîli, ve mâ keydu fir’avne illâ fî tebâb(tebâbin).

Semaların esbabına da Musânın tanrısına muttali' olurum ve her halde ben onu yalancı sanıyorum» İşte bu suretle Fir'avne kötü ameli süslendirildi de yoldan çıkarıldı, Fir'avn düzeni hep husrandadır

وَقَالَ الَّذِي آمَنَ يَا قَوْمِ اتَّبِعُونِ أَهْدِكُمْ سَبِيلَ الرَّشَادِ ﴿٣٨﴾

40/MU'MİN SURESİ-38. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve kâlellezî âmene yâ kavmittebiûni ehdikum sebîler reşâd(reşâdi).

O iyman eden zat ise: ey kavmım, dedi: Gelin ardımca size reşad yolunu göstereyim

يَا قَوْمِ إِنَّمَا هَذِهِ الْحَيَاةُ الدُّنْيَا مَتَاعٌ وَإِنَّ الْآخِرَةَ هِيَ دَارُ الْقَرَارِ ﴿٣٩﴾

40/MU'MİN SURESİ-39. AYET (Meâlleri Kıyasla): Yâ kavmi innemâ hâzihil hayâtud dunyâ metâun ve innel âhirate hiye dârul karâr(karâri).

Ey kavmım! Bu Dünya hayatı ancak (bir meta') bir kazançtan ıbarettir, Âhıret ise (Dârülkarar) durulacak yurddur

مَنْ عَمِلَ سَيِّئَةً فَلَا يُجْزَى إِلَّا مِثْلَهَا وَمَنْ عَمِلَ صَالِحًا مِّن ذَكَرٍ أَوْ أُنثَى وَهُوَ مُؤْمِنٌ فَأُوْلَئِكَ يَدْخُلُونَ الْجَنَّةَ يُرْزَقُونَ فِيهَا بِغَيْرِ حِسَابٍ ﴿٤٠﴾

40/MU'MİN SURESİ-40. AYET (Meâlleri Kıyasla): Men amile seyyieten fe lâ yuczâ illâ mislehâ, ve men amile sâlihan min zekerin ev unsâ ve huve mu'minun fe ulâike yedhulûnel cennete yurzekûne fîhâ bi gayri hisâb(hisâbin).

Her kim bir kötülük yaparsa ona onun gibi kötülükten başka karşılık olmaz, gerek erkekten, gerek dişi her kim de mü'min olarak iyi bir iş işlerse işte onlar Cennete girerler, orada hisabsız merzuk olurlar

وَيَا قَوْمِ مَا لِي أَدْعُوكُمْ إِلَى النَّجَاةِ وَتَدْعُونَنِي إِلَى النَّارِ ﴿٤١﴾

40/MU'MİN SURESİ-41. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve yâ kavmi mâ lî ed’ûkum ilân necâti ve ted’ûnenî ilân nâr(nâri).

Hem ey kavmim! Neye ben sizi halâsa da'vet ederken siz beni ateşe da'vet ediyorsunuz?

تَدْعُونَنِي لِأَكْفُرَ بِاللَّهِ وَأُشْرِكَ بِهِ مَا لَيْسَ لِي بِهِ عِلْمٌ وَأَنَا أَدْعُوكُمْ إِلَى الْعَزِيزِ الْغَفَّارِ ﴿٤٢﴾

40/MU'MİN SURESİ-42. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ted’ûnenî li ekfure billâhi ve uşrike bihî mâ leyse lî bihî ilmun ve ene ed’ûkum ilâl azîzil gaffâr(gaffâri).

Siz beni Allaha küfretmeğe ve bence hiç ılimde yeri olmıyan şeyleri ona şerik koşmağa da'vet ediyorsunuz, ben ise sizi o azîz, gaffara da'vet ediyorum

لَا جَرَمَ أَنَّمَا تَدْعُونَنِي إِلَيْهِ لَيْسَ لَهُ دَعْوَةٌ فِي الدُّنْيَا وَلَا فِي الْآخِرَةِ وَأَنَّ مَرَدَّنَا إِلَى اللَّهِ وَأَنَّ الْمُسْرِفِينَ هُمْ أَصْحَابُ النَّارِ ﴿٤٣﴾

40/MU'MİN SURESİ-43. AYET (Meâlleri Kıyasla): Lâ cereme ennemâ ted’ûnenî ileyhi leyse lehu da’vetun fîd dunyâ ve lâ fîl âhirati ve enne meraddenâ ilâllâhi ve ennel musrifîne hum ashâbun nâr(nâri).

Hiç kabili inkâr değildir ki hakıkatte sizin beni da'vet ettiğinizin ne Dünyada ne Ahırette bir da'vet hakkı yoktur ve hepimizin varacağımız Allahdır ve bütün müsrifler nâre yanacaktır.

فَسَتَذْكُرُونَ مَا أَقُولُ لَكُمْ وَأُفَوِّضُ أَمْرِي إِلَى اللَّهِ إِنَّ اللَّهَ بَصِيرٌ بِالْعِبَادِ ﴿٤٤﴾

40/MU'MİN SURESİ-44. AYET (Meâlleri Kıyasla): Fe se tezkurûne mâ ekûlu lekum, ve ufevvidu emrî ilâllâhi, innallâhe basîrun bil ibâd(ibâdi).

Siz benim söylediklerimi sonra anlıyacaksınız, ben emrimi Allaha tefvız ediyorum, her halde Allah kullarını görür gözetir

فَوَقَاهُ اللَّهُ سَيِّئَاتِ مَا مَكَرُوا وَحَاقَ بِآلِ فِرْعَوْنَ سُوءُ الْعَذَابِ ﴿٤٥﴾

40/MU'MİN SURESİ-45. AYET (Meâlleri Kıyasla): Fe vekâhullâhu seyyiâti mâ mekerû ve hâka bi âli fir’avne sûul azâb(azâbi).

onun için Allah onu onların kurdukları mekrin fenâlıklarından korudu da Âli Fir'avni o kötü azâb kuşattı

النَّارُ يُعْرَضُونَ عَلَيْهَا غُدُوًّا وَعَشِيًّا وَيَوْمَ تَقُومُ السَّاعَةُ أَدْخِلُوا آلَ فِرْعَوْنَ أَشَدَّ الْعَذَابِ ﴿٤٦﴾

40/MU'MİN SURESİ-46. AYET (Meâlleri Kıyasla): En nâru yu’radûne aleyhâ guduvven ve aşiyyen ve yevme tekûmus sâatu, edhılû âle firavne eşeddel azâb(azâbi).

Ateş; onlar sabah akşam ona arzolunur dururlar, saat kıyam edeceği gün de tıkın Âl-i Fir'avn'i en şiddetli azâba!

وَإِذْ يَتَحَاجُّونَ فِي النَّارِ فَيَقُولُ الضُّعَفَاء لِلَّذِينَ اسْتَكْبَرُوا إِنَّا كُنَّا لَكُمْ تَبَعًا فَهَلْ أَنتُم مُّغْنُونَ عَنَّا نَصِيبًا مِّنَ النَّارِ ﴿٤٧﴾

40/MU'MİN SURESİ-47. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve iz yetehâccûne fîn nâri fe yekûlud duafâu lillezînestekberû innâ kunnâ lekum tebean fe hel entum mugnûne annâ nasîben minen nâr(nâri).

Ve hele ateş içinde biribirlerine (ıhticac) protesto ederlerken: o vakıt zuafa kısmı o büyüklük taslıyanlara diyorlardır: hani bizler sizin tebeanız idik, şimdi siz bizden bir ateş nevbetini savabiliyor musunuz?

قَالَ الَّذِينَ اسْتَكْبَرُوا إِنَّا كُلٌّ فِيهَا إِنَّ اللَّهَ قَدْ حَكَمَ بَيْنَ الْعِبَادِ ﴿٤٨﴾

40/MU'MİN SURESİ-48. AYET (Meâlleri Kıyasla): Kâlellezînestekberû innâ kullun fîhâ innallâhe kad hakeme beynel ibâd(ibâdi).

Büyüklük taslıyanlar da şöyle demektedirler: Evet, hepimiz onun içindeyiz, çünkü Allah, kulları beyninde hukmünü verdi

وَقَالَ الَّذِينَ فِي النَّارِ لِخَزَنَةِ جَهَنَّمَ ادْعُوا رَبَّكُمْ يُخَفِّفْ عَنَّا يَوْمًا مِّنَ الْعَذَابِ ﴿٤٩﴾

40/MU'MİN SURESİ-49. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve kâlellezîne fîn nâri li hazeneti cehennemed’û rabbekum yuhaffif annâ yevmen minel azâb(azâbi).

Ve hep o ateştekiler Cehennem bekçilerine derler: rabbınıza duâ ediverin bir gün bizden azâbı biraz hafifletsin

قَالُوا أَوَلَمْ تَكُ تَأْتِيكُمْ رُسُلُكُم بِالْبَيِّنَاتِ قَالُوا بَلَى قَالُوا فَادْعُوا وَمَا دُعَاء الْكَافِرِينَ إِلَّا فِي ضَلَالٍ ﴿٥٠﴾

40/MU'MİN SURESİ-50. AYET (Meâlleri Kıyasla): Kâlû e ve lem teku te’tîkum rusulukum bil beyyinât(beyyinâti), kâlû belâ, kâlû fed’û, ve mâ duâul kâfirîne illâ fî dalâl(dalâlin).

Ya size, derler: beyyinelerle Resulleriniz geliyor değilmi idi ki? Evet, derler, öyle ise kendiniz duâ edin derler, kâfirlerin duâsı ise hep çıkmazdadır

إِنَّا لَنَنصُرُ رُسُلَنَا وَالَّذِينَ آمَنُوا فِي الْحَيَاةِ الدُّنْيَا وَيَوْمَ يَقُومُ الْأَشْهَادُ ﴿٥١﴾

40/MU'MİN SURESİ-51. AYET (Meâlleri Kıyasla): İnnâ le nensuru rusulenâ vellezîne âmenû fîl hayâtid dunyâ ve yevme yekûmul eşhâd(eşhâdu).

Elbette biz Resullerimizi ve iyman edenleri mansur kılacağız hem Dünya hayatta hem de şâhidler dikileceği gün

يَوْمَ لَا يَنفَعُ الظَّالِمِينَ مَعْذِرَتُهُمْ وَلَهُمُ اللَّعْنَةُ وَلَهُمْ سُوءُ الدَّارِ ﴿٥٢﴾

40/MU'MİN SURESİ-52. AYET (Meâlleri Kıyasla): Yevme lâ yenfeuz zâlimîne ma’ziratuhum ve lehumullâ’netu ve lehum sûud dâr(dâri).

O gün kü zâlimlere özür dilemeleri fâide vermez, onlara lâ'net vardır ve onlara yurdun kötüsü vardır

وَلَقَدْ آتَيْنَا مُوسَى الْهُدَى وَأَوْرَثْنَا بَنِي إِسْرَائِيلَ الْكِتَابَ ﴿٥٣﴾

40/MU'MİN SURESİ-53. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve lekad âteynâ mûsâl hudâ ve evresnâ benî isrâîlel kitâb(kitâbe).

Şanım hakkı için biz Musâya o hidayeti verdik ve Benî İsraile o kitabı miras kıldık

هُدًى وَذِكْرَى لِأُولِي الْأَلْبَابِ ﴿٥٤﴾

40/MU'MİN SURESİ-54. AYET (Meâlleri Kıyasla): Huden ve zikrâ li ulîl elbâb(elbâbi).

ki aklı selîm sahiblerine bir irşad ve bir ıhtar olmak için

فَاصْبِرْ إِنَّ وَعْدَ اللَّهِ حَقٌّ وَاسْتَغْفِرْ لِذَنبِكَ وَسَبِّحْ بِحَمْدِ رَبِّكَ بِالْعَشِيِّ وَالْإِبْكَارِ ﴿٥٥﴾

40/MU'MİN SURESİ-55. AYET (Meâlleri Kıyasla): Fasbir inne va’dallâhi hakkun vestagfir li zenbike ve sebbih bi hamdi rabbike bil aşiyyi vel ibkâr(ibkâri).

O halde sabret, çünkü Allahın va'di haktır hem günahına istiğfar ve akşam, sabah rabbına hamdiyle tesbih et

إِنَّ الَّذِينَ يُجَادِلُونَ فِي آيَاتِ اللَّهِ بِغَيْرِ سُلْطَانٍ أَتَاهُمْ إِن فِي صُدُورِهِمْ إِلَّا كِبْرٌ مَّا هُم بِبَالِغِيهِ فَاسْتَعِذْ بِاللَّهِ إِنَّهُ هُوَ السَّمِيعُ الْبَصِيرُ ﴿٥٦﴾

40/MU'MİN SURESİ-56. AYET (Meâlleri Kıyasla): İnnellezîne yucâdilûne fî âyâtillâhi bi gayri sultânin etâhum in fî sudûrihim illâ kibrun mâ hum bi bâligîhi, festeiz billâhi, innehu huves semîul basîr(basîru).

Kendilerine gelmiş kat'î bir bürhan olmaksızın Allahın âyetlerinde mücadele edenler muhakkak ki onların sîynelerinde ancak yetişemiyecekleri bir kibir vardır sen hemen Allaha sığın, çünkü o, semî odur, basîr o

لَخَلْقُ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ أَكْبَرُ مِنْ خَلْقِ النَّاسِ وَلَكِنَّ أَكْثَرَ النَّاسِ لَا يَعْلَمُونَ ﴿٥٧﴾

40/MU'MİN SURESİ-57. AYET (Meâlleri Kıyasla): Le halkus semâvâti vel ardı ekberu min halkın nâsi ve lâkinne ekseran nâsi lâ ya’lemûn(ya’lemûne).

Elbette Göklerin ve Yerin halkı o nâsın halkından daha büyüktür ve lâkin nâsın ekserîsi bilmezler

وَمَا يَسْتَوِي الْأَعْمَى وَالْبَصِيرُ وَالَّذِينَ آمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ وَلَا الْمُسِيءُ قَلِيلًا مَّا تَتَذَكَّرُونَ ﴿٥٨﴾

40/MU'MİN SURESİ-58. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve mâ yestevîl a’mâ vel basîru vellezîne âmenû ve amilûs sâlihâti ve lâl musîu, kalîlen mâ tetezekkerûn(tetezekkerûne).

Kör ise görenle müsavî olmaz, iyman edip iyi iyi işler yapan kimselerle ne de kötülük yapan, siz pek az düşünüyorsunuz

إِنَّ السَّاعَةَ لَآتِيَةٌ لَّا رَيْبَ فِيهَا وَلَكِنَّ أَكْثَرَ النَّاسِ لَا يُؤْمِنُونَ ﴿٥٩﴾

40/MU'MİN SURESİ-59. AYET (Meâlleri Kıyasla): İnnes sâate le âtiyetun lâ raybe fîhâ ve lâkinne ekseran nâsi lâ yu’minûn(yu’minûne).

Her halde o saat muhakkak gelecek, onda şübhe yok ve lâkin nâsın ekserîsi inanmazlar

وَقَالَ رَبُّكُمُ ادْعُونِي أَسْتَجِبْ لَكُمْ إِنَّ الَّذِينَ يَسْتَكْبِرُونَ عَنْ عِبَادَتِي سَيَدْخُلُونَ جَهَنَّمَ دَاخِرِينَ ﴿٦٠﴾

40/MU'MİN SURESİ-60. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve kâle rabbukumud’ûnî estecib lekum, innellezîne yestekbirûne an ibâdetî se yedhulûne cehenneme dâhırîn(dâhırîne).

Halbuki rabbınız buyurdu: yalvarın ki bana size karşılık vereyim, çünkü benim ıbadetimden kibirlenenler yarın hor hakîr olarak Cehenneme girecekler

اللَّهُ الَّذِي جَعَلَ لَكُمُ اللَّيْلَ لِتَسْكُنُوا فِيهِ وَالنَّهَارَ مُبْصِرًا إِنَّ اللَّهَ لَذُو فَضْلٍ عَلَى النَّاسِ وَلَكِنَّ أَكْثَرَ النَّاسِ لَا يَشْكُرُونَ ﴿٦١﴾

40/MU'MİN SURESİ-61. AYET (Meâlleri Kıyasla): Allâhullezî ceale lekumul leyle li teskunû fîhi ven nehâra mubsırâ( mubsıran), innallâhe le zû fadlin alân nâsi ve lâkinne ekseran nâsi lâ yeşkurûn(yeşkurûne).

Allah o ki sizin için geceyi yaptı, içinde dinlenesiniz diye, gündüzü de göz açıcı, hakıkat Allah, insanlara karşı bir fadıl sahibi ve lâkin insanların ekserîsi şükretmezler

ذَلِكُمُ اللَّهُ رَبُّكُمْ خَالِقُ كُلِّ شَيْءٍ لَّا إِلَهَ إِلَّا هُوَ فَأَنَّى تُؤْفَكُونَ ﴿٦٢﴾

40/MU'MİN SURESİ-62. AYET (Meâlleri Kıyasla): Zâlikumullâhu rabbukum hâliku kulli şey’in lâ ilâhe illâ huve fe ennâ tu’fekûn(tu’fekûne).

İşte o Allahdır rabbınız her şeyi yaradan, başka tanrı yok ancak o, o halde nasıl çevirilirsiniz?

كَذَلِكَ يُؤْفَكُ الَّذِينَ كَانُوا بِآيَاتِ اللَّهِ يَجْحَدُونَ ﴿٦٣﴾

40/MU'MİN SURESİ-63. AYET (Meâlleri Kıyasla): Kezâlike yu’fekullezîne kânû bi âyâtillâhi yechadûn(yechadûne).

İşte Allahın âyetlerine cehudluk edenler öyle çeviriliyorlar

اللَّهُ الَّذِي جَعَلَ لَكُمُ الْأَرْضَ قَرَارًا وَالسَّمَاء بِنَاء وَصَوَّرَكُمْ فَأَحْسَنَ صُوَرَكُمْ وَرَزَقَكُم مِّنَ الطَّيِّبَاتِ ذَلِكُمُ اللَّهُ رَبُّكُمْ فَتَبَارَكَ اللَّهُ رَبُّ الْعَالَمِينَ ﴿٦٤﴾

40/MU'MİN SURESİ-64. AYET (Meâlleri Kıyasla): Allâhullezî ceale lekumul arda karâren ves semâe binâen ve savverakum fe ahsene suverakum ve razakakum minet tayyibâti, zâlikumullâhu rabbukum, fe tebârakallâhu rabbul âlemîn(âlemîne).

Allah o ki sizin için Arzı bir makarr yaptı, Semayı bir bina ve size suret verdi, sonra da suretlerinizi güzellendirdi, hoş ni'metlerden sizi merzuk da buyurdu, işte o Allahdır rabbınız, ne yücedir o Allah, rabbül'âlemîn

هُوَ الْحَيُّ لَا إِلَهَ إِلَّا هُوَ فَادْعُوهُ مُخْلِصِينَ لَهُ الدِّينَ الْحَمْدُ لِلَّهِ رَبِّ الْعَالَمِينَ ﴿٦٥﴾

40/MU'MİN SURESİ-65. AYET (Meâlleri Kıyasla): Huvel hayyu lâ ilâhe illâ huve fed’ûhu muhlisîne lehud dîn(dîne), el hamdu lillâhi rabbil âlemîn(âlemîne).

Hayy ancak o, ondan başka tapılacak yok, onun için dîni halîs kılarak ona, hep ona yalvarın, hamd, Allâhın, o rabbül'âlemînin

قُلْ إِنِّي نُهِيتُ أَنْ أَعْبُدَ الَّذِينَ تَدْعُونَ مِن دُونِ اللَّهِ لَمَّا جَاءنِيَ الْبَيِّنَاتُ مِن رَّبِّي وَأُمِرْتُ أَنْ أُسْلِمَ لِرَبِّ الْعَالَمِينَ ﴿٦٦﴾

40/MU'MİN SURESİ-66. AYET (Meâlleri Kıyasla): Kul innî nuhîtu en a’budellezîne ted’ûne min dûnillâhi lemmâ câeniyel beyyinâtu min rabbî ve umirtu en uslime li rabbil âlemîn(âlemîne).

De ki: bana rabbımdan beyyineler geldiği vakıt ben o sizin Allahdan başka yalvardıklarınıza ıbâdet etmekten kat'ıyyen nehyedildim de emrolundum ki müslim olayım o rabbül'âlemîne

هُوَ الَّذِي خَلَقَكُم مِّن تُرَابٍ ثُمَّ مِن نُّطْفَةٍ ثُمَّ مِنْ عَلَقَةٍ ثُمَّ يُخْرِجُكُمْ طِفْلًا ثُمَّ لِتَبْلُغُوا أَشُدَّكُمْ ثُمَّ لِتَكُونُوا شُيُوخًا وَمِنكُم مَّن يُتَوَفَّى مِن قَبْلُ وَلِتَبْلُغُوا أَجَلًا مُّسَمًّى وَلَعَلَّكُمْ تَعْقِلُونَ ﴿٦٧﴾

40/MU'MİN SURESİ-67. AYET (Meâlleri Kıyasla): Huvellezî halakakum min turâbin summe min nutfetin summe min alakatin summe yuhricukum tıflen summe li teblugû eşuddekum summe li tekûnû şuyûhâ(şuyûhan), ve minkum men yuteveffâ min kablu ve li teblugû ecelen musemmen ve leallekum ta’kılûn(ta’kılûne).

O odur ki sizi bir topraktan yarattı, sonra bir nufteden, sonra bir alekadan, sonra sizi bir bebek olarak çıkarıyor, sonra kuvvetiniz çağına iresiniz diye büyütüyor, sonra da ihtiyar olasınız diye, içinizden kimi de daha evvel vefat ettirilir, hem de müsemmâ bir ecele iresiniz diye, bir de gerek ki akıl edesiniz

هُوَ الَّذِي يُحْيِي وَيُمِيتُ فَإِذَا قَضَى أَمْرًا فَإِنَّمَا يَقُولُ لَهُ كُن فَيَكُونُ ﴿٦٨﴾

40/MU'MİN SURESİ-68. AYET (Meâlleri Kıyasla): Huvellezî yuhyî ve yumît(yumîtu), fe izâ kadâ emren fe innemâ yekûlu lehu kun fe yekûn(yekûnu).

O odur ki hem diriltir, hem öldürür, hasılı o bir emri istediği vakıt ona sâde «ol!» der oluverir

أَلَمْ تَرَ إِلَى الَّذِينَ يُجَادِلُونَ فِي آيَاتِ اللَّهِ أَنَّى يُصْرَفُونَ ﴿٦٩﴾

40/MU'MİN SURESİ-69. AYET (Meâlleri Kıyasla): E lem tera ilâllezîne yucâdilûne fî âyâtillâhi, ennâ yusrafûn(yusrafûne).

Bakmaz mısın şimdi o Allahın âyetlerinde mücadeleye kalkanlara nereden döndürülüyorlar?

الَّذِينَ كَذَّبُوا بِالْكِتَابِ وَبِمَا أَرْسَلْنَا بِهِ رُسُلَنَا فَسَوْفَ يَعْلَمُونَ ﴿٧٠﴾

40/MU'MİN SURESİ-70. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ellezîne kezzebû bil kitâbi ve bimâ erselnâ bihî rusulenâ, fe sevfe ya’lemûn(ya’lemûne).

Kitaba ve Resullerimizi gönderdiğimiz şeylere yalan diyenler artık ileride bilecekler

إِذِ الْأَغْلَالُ فِي أَعْنَاقِهِمْ وَالسَّلَاسِلُ يُسْحَبُونَ ﴿٧١﴾

40/MU'MİN SURESİ-71. AYET (Meâlleri Kıyasla): İzil aglâlu fî a’nâkıhim ves selâsilu, yushabûn(yushabûne).

O vakıt ki tomruklar boyunlarında ve zincirler sürüklenecekler

فِي الْحَمِيمِ ثُمَّ فِي النَّارِ يُسْجَرُونَ ﴿٧٢﴾

40/MU'MİN SURESİ-72. AYET (Meâlleri Kıyasla): Fîl hamîmi summe fîn nâri yuscerûn(yuscerûne).

Hamîmde, sonra ateşte kaynatılacaklar

ثُمَّ قِيلَ لَهُمْ أَيْنَ مَا كُنتُمْ تُشْرِكُونَ ﴿٧٣﴾

40/MU'MİN SURESİ-73. AYET (Meâlleri Kıyasla): Summe kîle lehum eyne mâ kuntum tuşrikûn(tuşrikûne).

Sonra denecek onlara: nerede o şirk koştuklarınız?

مِن دُونِ اللَّهِ قَالُوا ضَلُّوا عَنَّا بَل لَّمْ نَكُن نَّدْعُو مِن قَبْلُ شَيْئًا كَذَلِكَ يُضِلُّ اللَّهُ الْكَافِرِينَ ﴿٧٤﴾

40/MU'MİN SURESİ-74. AYET (Meâlleri Kıyasla): Min dûnillâhi, Kâlû dallû annâ bel lem nekun ned’û min kablu şey’â(şey’en), kezâlike yudıllullâhul kâfirîn(kâfirîne).

Allahın berisinden? Diyecekler ki onlar bizden gaib oldular daha doğrusu biz bundan evvel bir şey'e ıbâdet eder değilmişiz, işte Allah kâfirleri böyle şaşkın eder

ذَلِكُم بِمَا كُنتُمْ تَفْرَحُونَ فِي الْأَرْضِ بِغَيْرِ الْحَقِّ وَبِمَا كُنتُمْ تَمْرَحُونَ ﴿٧٥﴾

40/MU'MİN SURESİ-75. AYET (Meâlleri Kıyasla): Zâlikum bimâ kuntum tefrahûne fîl ardı bi gayril hakkı ve bimâ kuntum temrahûn(temrehûne).

Bu şundan: Çünkü yeryüzünde haksızlıkla seviniyordunuz ve çünkü güveniyordunuz

ادْخُلُوا أَبْوَابَ جَهَنَّمَ خَالِدِينَ فِيهَا فَبِئْسَ مَثْوَى الْمُتَكَبِّرِينَ ﴿٧٦﴾

40/MU'MİN SURESİ-76. AYET (Meâlleri Kıyasla): Udhulû ebvâbe cehenneme hâlidîne fîhâ, fe bi’se mesvâl mutekebbirîn(mutekebbirîne).

Girin Cehennemin kapılarına içlerinde muhalled kalmak üzere, bak ne çirkin mevkıi o kibirlenenlerin

فَاصْبِرْ إِنَّ وَعْدَ اللَّهِ حَقٌّ فَإِمَّا نُرِيَنَّكَ بَعْضَ الَّذِي نَعِدُهُمْ أَوْ نَتَوَفَّيَنَّكَ فَإِلَيْنَا يُرْجَعُونَ ﴿٧٧﴾

40/MU'MİN SURESİ-77. AYET (Meâlleri Kıyasla): Fasbir inne va’dallâhi hakkun, fe immâ nuriyenneke ba’dallezî neıduhum ev neteveffeyenneke fe ileynâ yurceûn(yurceûne).

Onun için sabret! Allahın va'di haktır, muhakkak olacaktır. Artık onlara ettiğimiz vaîdin ba'zısını sana göstersek de yâhud seni kendimize alsak da onlar mutlak döndürülüp bize getirilecekler.

وَلَقَدْ أَرْسَلْنَا رُسُلًا مِّن قَبْلِكَ مِنْهُم مَّن قَصَصْنَا عَلَيْكَ وَمِنْهُم مَّن لَّمْ نَقْصُصْ عَلَيْكَ وَمَا كَانَ لِرَسُولٍ أَنْ يَأْتِيَ بِآيَةٍ إِلَّا بِإِذْنِ اللَّهِ فَإِذَا جَاء أَمْرُ اللَّهِ قُضِيَ بِالْحَقِّ وَخَسِرَ هُنَالِكَ الْمُبْطِلُونَ ﴿٧٨﴾

40/MU'MİN SURESİ-78. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve lekad erselnâ rusulen min kablike minhum men kasasnâ aleyke ve minhum men lem naksus aleyke, ve mâ kâne li resûlin en ye’tiye bi âyetin illâ bi iznillâhi, fe izâ câe emrullâhi kudıye bil hakkı ve hasira hunâlikel mubtılûn(mubtılûne).

Celâlim hakkı için biz senin önünden nice Resuller göndermişiz, onlardan kimini sana ayıtmışız, kimini de ayıtmamışızdır, hiçbir resul için Allahın izni olmaksızın bir âyet (bir mu'cize) getirmek olamaz, Allahın emri gelince de hak yerine getirilir ve işte husrana burada düştü mubtıller

اللَّهُ الَّذِي جَعَلَ لَكُمُ الْأَنْعَامَ لِتَرْكَبُوا مِنْهَا وَمِنْهَا تَأْكُلُونَ ﴿٧٩﴾

40/MU'MİN SURESİ-79. AYET (Meâlleri Kıyasla): Allâhullezî ceale lekumul en’âme li terkebû minhâ ve minhâ te’kulûn(te’kulûne).

Allah odur ki sizin için (en'amı) o yumuşak başlı hayvanları yarattı, onlardan binid edinesiniz diye, hem onlardan yersiniz

وَلَكُمْ فِيهَا مَنَافِعُ وَلِتَبْلُغُوا عَلَيْهَا حَاجَةً فِي صُدُورِكُمْ وَعَلَيْهَا وَعَلَى الْفُلْكِ تُحْمَلُونَ ﴿٨٠﴾

40/MU'MİN SURESİ-80. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve lekum fîhâ menâfiu ve li teblugû aleyhâ hâceten fî sudûrikum ve aleyhâ ve alâl fulki tuhmelûn(tuhmelûne).

Size onlarda daha bir çok menfeatler var, hem onların üzerinde sînelerinizdeki bir hâcete iresiniz diye, hem onlar üzerinde hem gemiler üzerinde taşınırsınız

وَيُرِيكُمْ آيَاتِهِ فَأَيَّ آيَاتِ اللَّهِ تُنكِرُونَ ﴿٨١﴾

40/MU'MİN SURESİ-81. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve yurîkum âyâtihî fe eyye âyâtillâhi tunkirûn(tunkirûne).

Ve size âyetlerini gösterir, şimdi Allahın âyetlerinin hangisini inkâr edersiniz?

أَفَلَمْ يَسِيرُوا فِي الْأَرْضِ فَيَنظُرُوا كَيْفَ كَانَ عَاقِبَةُ الَّذِينَ مِن قَبْلِهِمْ كَانُوا أَكْثَرَ مِنْهُمْ وَأَشَدَّ قُوَّةً وَآثَارًا فِي الْأَرْضِ فَمَا أَغْنَى عَنْهُم مَّا كَانُوا يَكْسِبُونَ ﴿٨٢﴾

40/MU'MİN SURESİ-82. AYET (Meâlleri Kıyasla): E fe lem yesîrû fîl ardı fe yanzurû keyfe kâne âkıbetullezîne min kablihim, kânû eksera minhum ve eşedde kuvveten ve âsâran fîl ardı femâ agnâ anhum mâ kânû yeksibûn(yeksibûne).

Daha Yer yüzünde gezip de bir bakmazlar mı? Kendilerinden evvelkilerin âkıbeti nasıl olmuş? Onlar kendilerinden hem daha çok hem kuvvetçe ve Arzda âsarca daha çetin idiler, öyle iken o kesbettikleri şeyler kendilerini kurtarmadı

فَلَمَّا جَاءتْهُمْ رُسُلُهُم بِالْبَيِّنَاتِ فَرِحُوا بِمَا عِندَهُم مِّنَ الْعِلْمِ وَحَاقَ بِهِم مَّا كَانُوا بِهِ يَسْتَهْزِؤُون ﴿٨٣﴾

40/MU'MİN SURESİ-83. AYET (Meâlleri Kıyasla): Fe lemmâ câethum rusuluhum bil beyyinâti ferihû bimâ indehum minel ilmi ve hâka bihim mâ kânû bihî yestehziûn(yestehziûne).

Çünkü onlara Peygamberleri beyyinelerle geldikleri vakıt kendilerinde bulunan ılme güvendiler de o istihza ettikleri şey kendilerini kuşatıverdi

فَلَمَّا رَأَوْا بَأْسَنَا قَالُوا آمَنَّا بِاللَّهِ وَحْدَهُ وَكَفَرْنَا بِمَا كُنَّا بِهِ مُشْرِكِينَ ﴿٨٤﴾

40/MU'MİN SURESİ-84. AYET (Meâlleri Kıyasla): Fe lemmâ raev be’senâ kâlû âmennâ billâhi vahdehu ve kefernâ bimâ kunnâ bihî muşrikîn(muşrikîne).

O vakıt hışmımızı gördüklerinde Allahın birliğine inandık ve ona şirk koştuğumuz şeylere küfrettik dediler

فَلَمْ يَكُ يَنفَعُهُمْ إِيمَانُهُمْ لَمَّا رَأَوْا بَأْسَنَا سُنَّتَ اللَّهِ الَّتِي قَدْ خَلَتْ فِي عِبَادِهِ وَخَسِرَ هُنَالِكَ الْكَافِرُونَ ﴿٨٥﴾

40/MU'MİN SURESİ-85. AYET (Meâlleri Kıyasla): Fe lem yeku yenfeuhum îmânuhum lemmâ raev be’senâ, sunnetallâhilletî kad halet fî ibâdihî, ve hasira hunâlikel kâfirûn(kâfirûne).

Dediler amma hışmımızı gördükleri vakıtki iymanları kendilerine faide verecek değildi. Allahın kullarında geçegelen sünneti, ve işte husrâna bu noktada düştü kâfirler