Mekke döneminde inmiştir. 128 âyettir. Sûre, adını 68. âyette geçen “en-Nahl” kelimesinden almıştır. “en-Nahl” bal arısı demektir.

أَتَى أَمْرُ اللّهِ فَلاَ تَسْتَعْجِلُوهُ سُبْحَانَهُ وَتَعَالَى عَمَّا يُشْرِكُونَ ﴿١﴾

16/NAHL SURESİ-1. AYET (Meâlleri Kıyasla): Etâ emrullâhi fe lâ testa’cilûhu, subhânehu ve teâlâ ammâ yuşrikûn(yuşrikûne).

Allah'ın emri geldi (gelmek üzeredir). Artık onu acele istemeyin. Allah onların ortak koştuklarından pâk ve münezzehtir.

يُنَزِّلُ الْمَلآئِكَةَ بِالْرُّوحِ مِنْ أَمْرِهِ عَلَى مَن يَشَاء مِنْ عِبَادِهِ أَنْ أَنذِرُواْ أَنَّهُ لاَ إِلَهَ إِلاَّ أَنَاْ فَاتَّقُونِ ﴿٢﴾

16/NAHL SURESİ-2. AYET (Meâlleri Kıyasla): Yunezzilul melâikete bir rûhi min emrihî alâ men yeşâu min ibâdihî en enzirû ennehu lâ ilâhe illâ ene fettekûni.

Allah kendi buyruğundan (haberli kılmak için) kullarından dilediğine melekleri ruh ile indirir de: «Benden başka hiçbir ilâh olmadığı ve benden korkup (kötülüklerden) sakınmaları hususunda uyarıda bulunun !» (emrini verir).

خَلَقَ السَّمَاوَاتِ وَالأَرْضَ بِالْحَقِّ تَعَالَى عَمَّا يُشْرِكُونَ ﴿٣﴾

16/NAHL SURESİ-3. AYET (Meâlleri Kıyasla): Halakas semâvâti vel arda bil hakk(hakkı), teâlâ ammâ yuşrikûn(yuşrikûne).

Gökleri ve yeri hak ile yarattı. O, onların ortak koştuklarından çok yücedir.

خَلَقَ الإِنسَانَ مِن نُّطْفَةٍ فَإِذَا هُوَ خَصِيمٌ مُّبِينٌ ﴿٤﴾

16/NAHL SURESİ-4. AYET (Meâlleri Kıyasla): Halakal insâne min nutfetin fe izâ huve hasîmun mubin(mubînun).

İnsanı nutfe (spermleri taşıyan sıvıjdan yaratmışken, bakarsın ki o, (bize karşı) açıkça tartışan bir düşman kesilivermiştir.

وَالأَنْعَامَ خَلَقَهَا لَكُمْ فِيهَا دِفْءٌ وَمَنَافِعُ وَمِنْهَا تَأْكُلُونَ ﴿٥﴾

16/NAHL SURESİ-5. AYET (Meâlleri Kıyasla): Vel en’âme halakahâ, lekum fîhâ dif’un ve menâfiu ve minhâ te’kulûn(te’kulûne).

Davarları da sizin için yarattı ; onlarda (sizin için) ısıtacak şey ve nice yararlar vardır; hem onlardan yersiniz.

وَلَكُمْ فِيهَا جَمَالٌ حِينَ تُرِيحُونَ وَحِينَ تَسْرَحُونَ ﴿٦﴾

16/NAHL SURESİ-6. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve lekum fîhâ cemâlun hîne turîhûne ve hîne tesrahûn(tesrehûne).

Onları (ağıllarına) sürüp getirdiğinizde ve (otlaklara) sürüp götürdüğünüzde, sizin için onlarda içinizi açan güzellik ve çekicilik vardır.

وَتَحْمِلُ أَثْقَالَكُمْ إِلَى بَلَدٍ لَّمْ تَكُونُواْ بَالِغِيهِ إِلاَّ بِشِقِّ الأَنفُسِ إِنَّ رَبَّكُمْ لَرَؤُوفٌ رَّحِيمٌ ﴿٧﴾

16/NAHL SURESİ-7. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve tahmilu eskâlekum ilâ beledin lem tekûnû bâlıgîhi illâ bi şıkkıl enfusi, inne rabbekum le raûfun rahîm(rahîmun).

Ağırlıklarınızı da yüklenirler de sizin ancak zor zahmet varabileceğiniz şehirlere kadar götürürler. Şüphesiz ki Rabbiniz çok şefkatli, çok kayıran, çok merhamet edendir.

وَالْخَيْلَ وَالْبِغَالَ وَالْحَمِيرَ لِتَرْكَبُوهَا وَزِينَةً وَيَخْلُقُ مَا لاَ تَعْلَمُونَ ﴿٨﴾

16/NAHL SURESİ-8. AYET (Meâlleri Kıyasla): Vel hayle vel bigâle vel hamîre li terkebûhâ ve zîneten, ve yahluku mâ lâ ta’lemûn(ta’lemûne).

Binesiniz diye at, katır ve merkebi birer süs olarak yaratmıştır. Bilmediğiniz daha nice şeyleri yaratır.

وَعَلَى اللّهِ قَصْدُ السَّبِيلِ وَمِنْهَا جَآئِرٌ وَلَوْ شَاء لَهَدَاكُمْ أَجْمَعِينَ ﴿٩﴾

16/NAHL SURESİ-9. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve alâllâhi kasdus sebîli ve minhâ câirun, ve lev şâe le hedâkum ecmaîn(ecmaîne).

Doğru yolu bildirmek, gösterip yöneltmek Allah'a aittir. Yollardan bir kısmı eğridir, (amaca ulaştırıcı değildir). Allah dileseydi hepinizi doğru yola iletirdi.

هُوَ الَّذِي أَنزَلَ مِنَ السَّمَاء مَاء لَّكُم مِّنْهُ شَرَابٌ وَمِنْهُ شَجَرٌ فِيهِ تُسِيمُونَ ﴿١٠﴾

16/NAHL SURESİ-10. AYET (Meâlleri Kıyasla): Huvellezî enzele mines semâi mâen lekum minhu şarâbun ve minhu şecerun fîhi tusîmûn(tusîmûne).

O ki gökten size su indirdi. Ondan hem içilecek su, hem (davarlarınızı) yaymak için ot sağlarsınız.

يُنبِتُ لَكُم بِهِ الزَّرْعَ وَالزَّيْتُونَ وَالنَّخِيلَ وَالأَعْنَابَ وَمِن كُلِّ الثَّمَرَاتِ إِنَّ فِي ذَلِكَ لآيَةً لِّقَوْمٍ يَتَفَكَّرُونَ ﴿١١﴾

16/NAHL SURESİ-11. AYET (Meâlleri Kıyasla): Yunbitu lekum bihiz zer’a vez zeytûne ven nahîle vel a’nâbe ve min kullis semerâti, inne fî zâlike le âyeten li kavmin yetefekkerûn(yetefekkerûne).

Hem o su ile sizin için ekin, zeytin, hurma, üzümler ve her çeşit meyveler bitirir. Şüphesiz ki bunda düşünen bir millet için âyet (öğüt, ibret ve delil) vardır.

وَسَخَّرَ لَكُمُ اللَّيْلَ وَالْنَّهَارَ وَالشَّمْسَ وَالْقَمَرَ وَالْنُّجُومُ مُسَخَّرَاتٌ بِأَمْرِهِ إِنَّ فِي ذَلِكَ لَآيَاتٍ لِّقَوْمٍ يَعْقِلُونَ ﴿١٢﴾

16/NAHL SURESİ-12. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve sehhara lekumul leyle ven nehâre veş şemse vel kamere, ven nucûmu musahharâtun bi emrihî, inne fî zâlike le âyâtin li kavmin ya’kılûn(ya’kılûne).

Ve sizin için gece ile gündüzü, Güneş ile Ay'ı ve yıldızları belli kanunlarına bağlayıp, sizin hizmetinize verdi. Doğrusu bunda aklını kullanan bir millet için nice öğütler, ibretlerde belgeler vardır.

وَمَا ذَرَأَ لَكُمْ فِي الأَرْضِ مُخْتَلِفًا أَلْوَانُهُ إِنَّ فِي ذَلِكَ لآيَةً لِّقَوْمٍ يَذَّكَّرُونَ ﴿١٣﴾

16/NAHL SURESİ-13. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve mâ zerae lekum fîl ardı muhtelifen elvânuhu, inne fî zâlike le âyeten li kavmin yezzekkerûn(yezzekkerûne).

Sizin için yeryüzünde, farklı ren.Jerde yarattıklarını da hizmetinize vermiştir. Şüphesiz bunda iyice düşünüp öğüt alan bir millet için öğüt ve ibret vardır.

وَهُوَ الَّذِي سَخَّرَ الْبَحْرَ لِتَأْكُلُواْ مِنْهُ لَحْمًا طَرِيًّا وَتَسْتَخْرِجُواْ مِنْهُ حِلْيَةً تَلْبَسُونَهَا وَتَرَى الْفُلْكَ مَوَاخِرَ فِيهِ وَلِتَبْتَغُواْ مِن فَضْلِهِ وَلَعَلَّكُمْ تَشْكُرُونَ ﴿١٤﴾

16/NAHL SURESİ-14. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve huvellezî sehharal bahra li te’kulû minhu lahmen tariyyen ve testahricû minhu hilyeten telbesûnehâ, ve terâl fulke mevâhira fîhi ve li tebtegû min fadlihî ve leallekum teşkurûn(teşkurûne).

Pek taze et yemeniz ve takınacağınız süs eşyasını çıkarmanız için denizi de (belli ölçü ve kanunlarla) yararınıza sunan O'dur. Gemileri de suyu yara yara gittiğini görürsün ki, bu Allah'ın geniş lûtfunu ve ihsanını dilemeniz içindir. Ola ki şükredersiniz.

وَأَلْقَى فِي الأَرْضِ رَوَاسِيَ أَن تَمِيدَ بِكُمْ وَأَنْهَارًا وَسُبُلاً لَّعَلَّكُمْ تَهْتَدُونَ ﴿١٥﴾

16/NAHL SURESİ-15. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve elkâ fîl ardı ravâsiye en temîde bikum ve enhâran ve subulen leallekum tehtedûn(tehtedûne).

(15-16) Yeryüzünde, sizi sarsmasın diye dağlar koyup yerleştirdi; ırmaklar meydana getirdi ve şaşırmayasınız diye yollar ve alâmetler koydu ve onlar yıldızlarla da yollarını, yönlerini bulurlar.

وَعَلامَاتٍ وَبِالنَّجْمِ هُمْ يَهْتَدُونَ ﴿١٦﴾

16/NAHL SURESİ-16. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve alâmâtin, ve bin necmi hum yehtedûn(yehtedûne).

(15-16) Yeryüzünde, sizi sarsmasın diye dağlar koyup yerleştirdi; ırmaklar meydana getirdi ve şaşırmayasınız diye yollar ve alâmetler koydu ve onlar yıldızlarla da yollarını, yönlerini bulurlar.

أَفَمَن يَخْلُقُ كَمَن لاَّ يَخْلُقُ أَفَلا تَذَكَّرُونَ ﴿١٧﴾

16/NAHL SURESİ-17. AYET (Meâlleri Kıyasla): E fe men yahluku ke men lâ yahluku, e fe lâ tezekkerûn(tezekkerûne).

Artık yaratan yaratamıyan gibi midir? Etraflıca düşünmez misiniz?

وَإِن تَعُدُّواْ نِعْمَةَ اللّهِ لاَ تُحْصُوهَا إِنَّ اللّهَ لَغَفُورٌ رَّحِيمٌ ﴿١٨﴾

16/NAHL SURESİ-18. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve in teuddû ni’metallâhi lâ tuhsûhâ, innallâhe le gafûrun rahîm(rahîmun).

Allah'ın nimetlerini saymaya kalkışırsanız, sayamazsınız. Şüphesiz ki Allah çok bağışlayan, çok merhamet edendir.

وَاللّهُ يَعْلَمُ مَا تُسِرُّونَ وَمَا تُعْلِنُونَ ﴿١٩﴾

16/NAHL SURESİ-19. AYET (Meâlleri Kıyasla): Vallâhu ya’lemu mâ tusirrûne ve mâ tu’linûn(tu’linûne).

Allah neleri gizlediğinizi, neleri açığa vurduğunuzu bilir.

وَالَّذِينَ يَدْعُونَ مِن دُونِ اللّهِ لاَ يَخْلُقُونَ شَيْئًا وَهُمْ يُخْلَقُونَ ﴿٢٠﴾

16/NAHL SURESİ-20. AYET (Meâlleri Kıyasla): Vellezîne yed’ûne min dûnillâhi lâ yahlukûne şey’en ve hum yuhlekûn(yuhlekûne).

Allah'tan başka duâ ve ibâdet edip taptıkları (putlar) hiçbir şey yaratamazlar; kendileri yaratılıyorlar.

أَمْواتٌ غَيْرُ أَحْيَاء وَمَا يَشْعُرُونَ أَيَّانَ يُبْعَثُونَ ﴿٢١﴾

16/NAHL SURESİ-21. AYET (Meâlleri Kıyasla): Emvâtun gayru ahyâin, ve mâ yeş’urûne eyyâne yub’asûn(yub’asûne).

Onlar (o putperestler) ölülerdir; diri değildirler. Ne zaman diriltilip kaldırılacakları bilincinde de değillerdir.

إِلَهُكُمْ إِلَهٌ وَاحِدٌ فَالَّذِينَ لاَ يُؤْمِنُونَ بِالآخِرَةِ قُلُوبُهُم مُّنكِرَةٌ وَهُم مُّسْتَكْبِرُونَ ﴿٢٢﴾

16/NAHL SURESİ-22. AYET (Meâlleri Kıyasla): İlâhukum ilâhun vâhid(vâhidun), fellezîne lâ yu’minûne bil âhirati kulûbuhum munkiratun ve hum mustekbirûn(mustekbirûne).

Sizin Tanrı'nız tek bir Tanrı'dır. Âhiret'e imân etmeyenler ise, kalbleri inkâr içindedir ve onlar (Allah'a ve Âhiret'e imânı) gururlarına yediremezler.

لاَ جَرَمَ أَنَّ اللّهَ يَعْلَمُ مَا يُسِرُّونَ وَمَا يُعْلِنُونَ إِنَّهُ لاَ يُحِبُّ الْمُسْتَكْبِرِينَ ﴿٢٣﴾

16/NAHL SURESİ-23. AYET (Meâlleri Kıyasla): Lâ cereme ennallâhe ya’lemu mâ yusirrûne ve mâ yu’linûn(yu’linûne), innehu lâ yuhıbbul mustekbirîn(mustekbirîne).

Şüphesiz ki Allah onların gizlediklerini de, açıkladıklarını da bilir. Doğrusu O, büyüklük taslayanları sevmez.

وَإِذَا قِيلَ لَهُم مَّاذَا أَنزَلَ رَبُّكُمْ قَالُواْ أَسَاطِيرُ الأَوَّلِينَ ﴿٢٤﴾

16/NAHL SURESİ-24. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve izâ kîle lehum mâzâ enzele rabbukum, kâlû esâtîrul evvelîn(evvelîne).

Onlara: «Rabbiniz neler indirdi ?» denilince, «eskilerin masallarını» derler.

لِيَحْمِلُواْ أَوْزَارَهُمْ كَامِلَةً يَوْمَ الْقِيَامَةِ وَمِنْ أَوْزَارِ الَّذِينَ يُضِلُّونَهُم بِغَيْرِ عِلْمٍ أَلاَ سَاء مَا يَزِرُونَ ﴿٢٥﴾

16/NAHL SURESİ-25. AYET (Meâlleri Kıyasla): Li yahmilû evzârahum kâmileten yevmel kıyâmeti ve min evzârillezîne yudıllûnehum bi gayri ilmin, e lâ sâe mâ yezirûn(yezirûne).

(Bu tutum ve sözleriyle) Kıyamet günü, günah ve veballerini tastamam ve bir de bilgisizce saptırdıkları kişilerin günah ve veballerini yüklenecekler. Dikkat et, yüklendikleri yük ne kötüdür!

قَدْ مَكَرَ الَّذِينَ مِن قَبْلِهِمْ فَأَتَى اللّهُ بُنْيَانَهُم مِّنَ الْقَوَاعِدِ فَخَرَّ عَلَيْهِمُ السَّقْفُ مِن فَوْقِهِمْ وَأَتَاهُمُ الْعَذَابُ مِنْ حَيْثُ لاَ يَشْعُرُونَ ﴿٢٦﴾

16/NAHL SURESİ-26. AYET (Meâlleri Kıyasla): Kad mekerellezîne min kablihim fe etâllâhu bunyânehum minel kavâıdi fe harra aleyhimus sakfu min fevkıhim ve etâhumul azâbu min haysu lâ yeş’urûn(yeş’urûne).

Onlardan öncekiler de (peygambere ve ilâhî buyruklara karşı bu tarz) maksatlı plânlar kurmuşlardı. Bu yüzden Allah kurdukları plânlarını temelinden gelip (onu kökünden sarsıp), tavanları başlarına yıkılıp çöktü ve azâb onlara bilmedikleri bir yönden gelmiş oldu.

ثُمَّ يَوْمَ الْقِيَامَةِ يُخْزِيهِمْ وَيَقُولُ أَيْنَ شُرَكَآئِيَ الَّذِينَ كُنتُمْ تُشَاقُّونَ فِيهِمْ قَالَ الَّذِينَ أُوتُواْ الْعِلْمَ إِنَّ الْخِزْيَ الْيَوْمَ وَالْسُّوءَ عَلَى الْكَافِرِينَ ﴿٢٧﴾

16/NAHL SURESİ-27. AYET (Meâlleri Kıyasla): Summe yevmel kıyâmeti yuhzîhim ve yekûlu eyne şurakâiyellezîne kuntum tuşâkkûne fîhim, kâlellezîn ûtûl ilme innel hızyel yevme ves sûe alâl kâfirîn(kâfirîne).

Sonra da Allah, Kıyamet günü onları rüsvay eder de «Hakkında tartışıp (o yüzden mü'minlere) düşmanlık ederek, bana koştuğunuz ortaklar nerede ?» diye sorar. Kendilerine ilim verilenler derler ki: «Doğrusu bugün rezillik, aşağılık ve kötülük kâfirleredir.»

الَّذِينَ تَتَوَفَّاهُمُ الْمَلائِكَةُ ظَالِمِي أَنفُسِهِمْ فَأَلْقَوُاْ السَّلَمَ مَا كُنَّا نَعْمَلُ مِن سُوءٍ بَلَى إِنَّ اللّهَ عَلِيمٌ بِمَا كُنتُمْ تَعْمَلُونَ ﴿٢٨﴾

16/NAHL SURESİ-28. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ellezîne teteveffâhumul melâiketu zâlimî enfusihim fe elkavûs seleme mâ kunnâ na’melu min sûin, belâ innallâhe alîmun bimâ kuntum ta’melûn(ta’melûne).

Kendilerine zulmedenlerin melekler canlarını alırken, «biz hiçbir kötülük işlemiyorduk» diyerek teslimiyet gösterirler. Hayır, şüphesiz ki Allah, sizin işleyegeldiğiniz şeyleri çok iyi bilir.

فَادْخُلُواْ أَبْوَابَ جَهَنَّمَ خَالِدِينَ فِيهَا فَلَبِئْسَ مَثْوَى الْمُتَكَبِّرِينَ ﴿٢٩﴾

16/NAHL SURESİ-29. AYET (Meâlleri Kıyasla): Fedhulû ebvâbe cehenneme hâlidîne fîhâ fe lebi’se mesvâl mutekebbirîn(mutekebbirîne).

O sebeple, içinde ebedî kalacağınız Cehennem kapılarından giriniz ! Büyüklük taslayıp gururlananların makamı ne kötüdür!

وَقِيلَ لِلَّذِينَ اتَّقَوْاْ مَاذَا أَنزَلَ رَبُّكُمْ قَالُواْ خَيْرًا لِّلَّذِينَ أَحْسَنُواْ فِي هَذِهِ الدُّنْيَا حَسَنَةٌ وَلَدَارُ الآخِرَةِ خَيْرٌ وَلَنِعْمَ دَارُ الْمُتَّقِينَ ﴿٣٠﴾

16/NAHL SURESİ-30. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve kîle lillezînettekav mâzâ enzele rabbukum, kâlû hayran, lillezîne ahsenû fî hâzihid dunyâ haseneten, ve le dârul âhırati hayrun, ve le ni’me dârul muttekîn(muttekîne).

(Allah'tan korkup fenalıklardan) sakınanlara, «Rabbınız ne indirdi ?» denilince, «iyilik» derler. Bu dünyada güzel iş, hayırlı amelde bulunanlara iyilik ve güzellik vardır. Âhiret yurdu ise elbette daha hayırlıdır. Sakınanların yurdu ne güzeldir!

جَنَّاتُ عَدْنٍ يَدْخُلُونَهَا تَجْرِي مِن تَحْتِهَا الأَنْهَارُ لَهُمْ فِيهَا مَا يَشَآؤُونَ كَذَلِكَ يَجْزِي اللّهُ الْمُتَّقِينَ ﴿٣١﴾

16/NAHL SURESİ-31. AYET (Meâlleri Kıyasla): Cennâtu adnin yedhulûnehâ tecrî min tahtihal enhâru lehum fîhâ mâ yeşâûn(yeşâûne), kezâlike yeczîllâhul muttekîn(muttekîne).

(O yurt) Adn Cennetleri'dir ki, onlara girerler. Altlarından ırmaklar akıp durur. Onlara o Cennetlerde diledikleri şeyler vardır. İşte böylece Allah sakınanları mükâfatlandırır.

الَّذِينَ تَتَوَفَّاهُمُ الْمَلآئِكَةُ طَيِّبِينَ يَقُولُونَ سَلامٌ عَلَيْكُمُ ادْخُلُواْ الْجَنَّةَ بِمَا كُنتُمْ تَعْمَلُونَ ﴿٣٢﴾

16/NAHL SURESİ-32. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ellezîne teteveffâhumul melâiketu tayyibîne yekûlûne selâmun aleykumudhulûl cennete bimâ kuntum ta’melûn(ta’melûne).

(O sakınanlar ki) tertemiz arınmış oldukları halde melekler canlarını alırlar da, «selâm size, yaptığınıza karşılık girin Cennet'e!» derler.

هَلْ يَنظُرُونَ إِلاَّ أَن تَأْتِيَهُمُ الْمَلائِكَةُ أَوْ يَأْتِيَ أَمْرُ رَبِّكَ كَذَلِكَ فَعَلَ الَّذِينَ مِن قَبْلِهِمْ وَمَا ظَلَمَهُمُ اللّهُ وَلكِن كَانُواْ أَنفُسَهُمْ يَظْلِمُونَ ﴿٣٣﴾

16/NAHL SURESİ-33. AYET (Meâlleri Kıyasla): Hel yanzurûne illâ en te’tiyehumul melâiketu ev ye’tiye emru rabbike, kezâlike fe alâllezîne min kablihim, ve mâ zalemehumullâhu ve lâkin kânû enfusehum yazlimûn(yazlimûne).

(O inkarcı azgınlar) ancak meleklerin kendilerine, (canlarını almak için) gelmelerini veya Rabbin emri (azâbı)nın (inmesini) beklerler. Kendilerinden öncekiler de böyle yapmışlardı. Allah onlara zulmetmedi, ama onlar kendilerine zulmederler.

فَأَصَابَهُمْ سَيِّئَاتُ مَا عَمِلُواْ وَحَاقَ بِهِم مَّا كَانُواْ بِهِ يَسْتَهْزِؤُونَ ﴿٣٤﴾

16/NAHL SURESİ-34. AYET (Meâlleri Kıyasla): Fe esâbehum seyyiâtu mâ amilû ve hâka bihim mâ kânû bihî yestehziûn(yestehziûne).

Bu sebeple, işledikleri kötülükler, onlara yetişip dokunmuş ve alaya aldıkları şey de onları kuşatmıştır.

وَقَالَ الَّذِينَ أَشْرَكُواْ لَوْ شَاء اللّهُ مَا عَبَدْنَا مِن دُونِهِ مِن شَيْءٍ نَّحْنُ وَلا آبَاؤُنَا وَلاَ حَرَّمْنَا مِن دُونِهِ مِن شَيْءٍ كَذَلِكَ فَعَلَ الَّذِينَ مِن قَبْلِهِمْ فَهَلْ عَلَى الرُّسُلِ إِلاَّ الْبَلاغُ الْمُبِينُ ﴿٣٥﴾

16/NAHL SURESİ-35. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve kâlellezîne eşrakû lev şâallâhu mâ abednâ min dûnihî min şey’in nahnu ve lâ âbâunâ ve lâ harramnâ min dûnihi min şey’in, kezâlike fe alâllezîne min kablihim, fe hel alâr rusuli illâl belâgul mubîn(mubînu).

Allah'a ortak koşanlar dediler ki: «Eğer Allah dileseydi ne biz. ne de babalarımız O'ndan başkasına tapmazdık ve O'nun buyruğu olmaksızın bir şeyi de haram kılmazdık.» Kendilerinden öncekiler de böyle (söylemiş, böyle) yapmıştı. Peygamber'e düşen, sadece apaçık tebliğdir.

وَلَقَدْ بَعَثْنَا فِي كُلِّ أُمَّةٍ رَّسُولاً أَنِ اعْبُدُواْ اللّهَ وَاجْتَنِبُواْ الطَّاغُوتَ فَمِنْهُم مَّنْ هَدَى اللّهُ وَمِنْهُم مَّنْ حَقَّتْ عَلَيْهِ الضَّلالَةُ فَسِيرُواْ فِي الأَرْضِ فَانظُرُواْ كَيْفَ كَانَ عَاقِبَةُ الْمُكَذِّبِينَ ﴿٣٦﴾

16/NAHL SURESİ-36. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve lekad beasnâ fî kulli ummetin resûlen eni’budûllâhe vectenibût tâgût(tâgûte), fe minhum men hedallâhu ve minhum men hakkat aleyhid dalâletu, fe sîrû fîl ardı fanzurû keyfe kâne âkıbetul mukezzibîn(mukezzibîne).

And olsun ki, her ümmete, «Allah'a kulluk edip tapın, azdırıp saptırıcılardan kaçının!» diyerek (uyanda bulunan) bir peygamber göndermişizdir. Onlardan kimini Allah doğru yola eriştirdi; kiminin de üzerine sapıklık (damgası vurulması) hak olmuştu. O halde siz yeryüzünde gezip dolaşın da (Hakk'a karşı gelip peygamberleri) yalanlayanların sonunun ne olduğunu görün.

إِن تَحْرِصْ عَلَى هُدَاهُمْ فَإِنَّ اللّهَ لاَ يَهْدِي مَن يُضِلُّ وَمَا لَهُم مِّن نَّاصِرِينَ ﴿٣٧﴾

16/NAHL SURESİ-37. AYET (Meâlleri Kıyasla): İn tahris alâ hudâhum fe innallâhe lâ yehdî men yudıllu ve mâ lehum min nâsırîn(nâsırîne).

Sen onların doğru yola erişmelerini ne kadar çok arzu etsen, yine de Allah saptıracağını doğru yola iletmez ve onlara yardımcılar da yoktur.

وَأَقْسَمُواْ بِاللّهِ جَهْدَ أَيْمَانِهِمْ لاَ يَبْعَثُ اللّهُ مَن يَمُوتُ بَلَى وَعْدًا عَلَيْهِ حَقًّا وَلكِنَّ أَكْثَرَ النَّاسِ لاَ يَعْلَمُونَ ﴿٣٨﴾

16/NAHL SURESİ-38. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve aksemû billâhi cehde eymânihim lâ yeb’asullâhu men yemût(yemûtu), belâ va’den aleyhi hakkan ve lâkinne ekseran nâsi lâ ya’lemûn(ya’lemûne).

«Allah, ölen kimseyi tekrar diriltip kaldırmaz» diyerek olanca yeminleriyle Allah ile yemin ettiler. Hayır, bu, Allah üzerine hak bir va'ddir; ne var ki insanların çoğu bilmezler.

لِيُبَيِّنَ لَهُمُ الَّذِي يَخْتَلِفُونَ فِيهِ وَلِيَعْلَمَ الَّذِينَ كَفَرُواْ أَنَّهُمْ كَانُواْ كَاذِبِينَ ﴿٣٩﴾

16/NAHL SURESİ-39. AYET (Meâlleri Kıyasla): Li yubeyyine lehumullezî yahtelifûne fîhi ve li ya’lemellezîne keferû ennehum kânû kâzibîn(kâzibîne).

(Diriltip kaldıracak) ki, onlara, hakkında ayrılığa düştükleri şeyi açıklasın; inkâr edenlerin de kendilerinin yalancılar olduklarını bilsinler.

إِنَّمَا قَوْلُنَا لِشَيْءٍ إِذَا أَرَدْنَاهُ أَن نَّقُولَ لَهُ كُن فَيَكُونُ ﴿٤٠﴾

16/NAHL SURESİ-40. AYET (Meâlleri Kıyasla): İnnemâ kavlunâ li şey’in izâ eradnâhu en nekûle lehu kun fe yekûn(yekûnu).

Biz bir şeyin olmasını dilediğimiz zaman, sözümüz ona sadece «ol!» dememizdir; o da hemen oluverir.

وَالَّذِينَ هَاجَرُواْ فِي اللّهِ مِن بَعْدِ مَا ظُلِمُواْ لَنُبَوِّئَنَّهُمْ فِي الدُّنْيَا حَسَنَةً وَلَأَجْرُ الآخِرَةِ أَكْبَرُ لَوْ كَانُواْ يَعْلَمُونَ ﴿٤١﴾

16/NAHL SURESİ-41. AYET (Meâlleri Kıyasla): Vellezîne hâcerû fillâhi min ba’di mâ zulimû li nubevvi ennehum fîd dunyâ haseneten, ve le ecrul âhırati ekber(ekberu), lev kânû ya’lemûn(ya’lemûne).

Onlar ki zulme uğradıktan sonra Allah yolunda (O'nun rızası uğrunda) hicret ettiler; şanıma and olsun ki, onları Dünya'da güzel (yere) yerleştiririz; Âhiret'in mükâfatı ise çok daha büyüktür. Eğer (hicretten geri kalanlar bunu) bilselerdi (bir saniye bile durmak istemezlerdi).

الَّذِينَ صَبَرُواْ وَعَلَى رَبِّهِمْ يَتَوَكَّلُونَ ﴿٤٢﴾

16/NAHL SURESİ-42. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ellezîne saberû ve alâ rabbihim yetevekkelûn(yetevekkelûne).

Onlar ki, sabrettiler ve sadece Rablarına güvenip dayandılar, (elbette mükâfatları çok büyük olacaktır).

وَمَا أَرْسَلْنَا مِن قَبْلِكَ إِلاَّ رِجَالاً نُّوحِي إِلَيْهِمْ فَاسْأَلُواْ أَهْلَ الذِّكْرِ إِن كُنتُمْ لاَ تَعْلَمُونَ ﴿٤٣﴾

16/NAHL SURESİ-43. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve mâ erselnâ min kablike illâ ricâlen nûhî ileyhim fes’elû ehlez zikri in kuntum lâ ta’lemûn(ta’lemûne).

(43-44) Senden önce de ancak kendilerine vahiy ettiğimiz adamları birçok belge, mu'cize ve kitâblarla gönderdik. Eğer (bu konulan) bilmiyorsanız ilim ehlinden sorun. Sonra da kendilerine parça parça (halinde) indirileni insanlara açıklayasın diye Kur'ân'ı indirdik; ola ki düşünürsünüz.

بِالْبَيِّنَاتِ وَالزُّبُرِ وَأَنزَلْنَا إِلَيْكَ الذِّكْرَ لِتُبَيِّنَ لِلنَّاسِ مَا نُزِّلَ إِلَيْهِمْ وَلَعَلَّهُمْ يَتَفَكَّرُونَ ﴿٤٤﴾

16/NAHL SURESİ-44. AYET (Meâlleri Kıyasla): Bil beyyinâti vez zuburi, ve enzelnâ ileykez zikre li tubeyyine lin nâsi mâ nuzzile ileyhim ve leallehum yetefekkerûn(yetefekkerûne).

(43-44) Senden önce de ancak kendilerine vahiy ettiğimiz adamları birçok belge, mu'cize ve kitâblarla gönderdik. Eğer (bu konulan) bilmiyorsanız ilim ehlinden sorun. Sonra da kendilerine parça parça (halinde) indirileni insanlara açıklayasın diye Kur'ân'ı indirdik; ola ki düşünürsünüz.

أَفَأَمِنَ الَّذِينَ مَكَرُواْ السَّيِّئَاتِ أَن يَخْسِفَ اللّهُ بِهِمُ الأَرْضَ أَوْ يَأْتِيَهُمُ الْعَذَابُ مِنْ حَيْثُ لاَ يَشْعُرُونَ ﴿٤٥﴾

16/NAHL SURESİ-45. AYET (Meâlleri Kıyasla): E fe eminellezîne mekerû seyyiâti en yahsifallâhu bihimul arda ev ye’tiyehumul azâbu min haysu lâ yeş’urûn(yeş’urûne).

Durmadan fena işler düzenleyip tuzak kuranlar, Allah'ın kendilerini yere batırmasından veya bilmedikleri bir yerden azabın kendilerine gelmesinden güven içinde midirler?

أَوْ يَأْخُذَهُمْ فِي تَقَلُّبِهِمْ فَمَا هُم بِمُعْجِزِينَ ﴿٤٦﴾

16/NAHL SURESİ-46. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ev ye’huzehum fî tekallubihim fe mâ hum bi mu’cizîn(mu’cizîne).

(46-47) Veya dönüp dolaşırlarken, kendilerini (ilâhî azabın) yakalayıvermesinden —ki (Allah'ı) âciz bırakacak değillerdir— veya korku ve endişe üzere eksile eksile bir durumda bulunurlarken, kendilerini tutuvermesinden emniyette midirler ? Şüphesiz ki Rabbiniz çok şefkatli, çok merhametlidir.

أَوْ يَأْخُذَهُمْ عَلَى تَخَوُّفٍ فَإِنَّ رَبَّكُمْ لَرؤُوفٌ رَّحِيمٌ ﴿٤٧﴾

16/NAHL SURESİ-47. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ev ye’huzehum alâ tehavvuf(tehavvufin), fe inne rabbekum le raûfun rahîm(rahîmun).

(46-47) Veya dönüp dolaşırlarken, kendilerini (ilâhî azabın) yakalayıvermesinden —ki (Allah'ı) âciz bırakacak değillerdir— veya korku ve endişe üzere eksile eksile bir durumda bulunurlarken, kendilerini tutuvermesinden emniyette midirler ? Şüphesiz ki Rabbiniz çok şefkatli, çok merhametlidir.

أَوَ لَمْ يَرَوْاْ إِلَى مَا خَلَقَ اللّهُ مِن شَيْءٍ يَتَفَيَّأُ ظِلاَلُهُ عَنِ الْيَمِينِ وَالْشَّمَآئِلِ سُجَّدًا لِلّهِ وَهُمْ دَاخِرُونَ ﴿٤٨﴾

16/NAHL SURESİ-48. AYET (Meâlleri Kıyasla): E ve lem yerev ilâ mâ halakallâhu min şey’in yetefeyyeu zilâluhu anil yemîni veş şemâili succeden lillâhi ve hum dâhırûn(dâhırûne).

Allah'ın yarattığı herhangi, bir şeye bakmıyorlar mı ki gölgesi boyun eğip (bağlı bulunduğu kanuna teslimiyet içinde) Allah'a secde ederek sağa sola dönüp dururlar.

وَلِلّهِ يَسْجُدُ مَا فِي السَّمَاوَاتِ وَمَا فِي الأَرْضِ مِن دَآبَّةٍ وَالْمَلآئِكَةُ وَهُمْ لاَ يَسْتَكْبِرُونَ ﴿٤٩﴾

16/NAHL SURESİ-49. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve lillâhi yescudu mâ fîs semâvâti ve mâ fîl ardı min dâbbetin vel melâiketu ve hum lâ yestekbirûn(yestekbirûne). (SECDE ÂYETİ)

Göklerde ve yerde, gerek canlılardan, gerekse meleklerden ne varsa hepsi de büyüklük taslamaksızın Allah'a secde ederler.

يَخَافُونَ رَبَّهُم مِّن فَوْقِهِمْ وَيَفْعَلُونَ مَا يُؤْمَرُونَ* ﴿٥٠﴾

16/NAHL SURESİ-50. AYET (Meâlleri Kıyasla): Yehâfûne rabbehum min fevkıhim ve yef’alûne mâ yu’merûn(yu’merûne).

Üstlerinde (yüce kudretiyle duran) Rablarından korkarlar da emrolunduklarını yerine getirirler.

وَقَالَ اللّهُ لاَ تَتَّخِذُواْ إِلهَيْنِ اثْنَيْنِ إِنَّمَا هُوَ إِلهٌ وَاحِدٌ فَإيَّايَ فَارْهَبُونِ ﴿٥١﴾

16/NAHL SURESİ-51. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve kâlallâhu lâ tettehızû ilâheynisneyn(ilâheynisneyni), innemâ huve ilâhun vâhıd(vâhıdun), fe iyyâye ferhebûni.

Allah: «İki tanrı edinmeyin; O ancak tek bir Tanrı'dır ve yalnız benden korkun !» buyurdu.

وَلَهُ مَا فِي الْسَّمَاوَاتِ وَالأَرْضِ وَلَهُ الدِّينُ وَاصِبًا أَفَغَيْرَ اللّهِ تَتَّقُونَ ﴿٥٢﴾

16/NAHL SURESİ-52. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve lehu mâ fîs semâvâti vel ardı ve lehud dînu vâsıbâ(vâsıben), e fe gayrallâhi tettekûn(tettekûne).

Göklerde ve yerde ne varsa hepsi ancak O'nundur. Din de dâima O'nadır; öyle iken Allah'tan başkasından mı korkup sakınıyorsunuz ?

وَمَا بِكُم مِّن نِّعْمَةٍ فَمِنَ اللّهِ ثُمَّ إِذَا مَسَّكُمُ الضُّرُّ فَإِلَيْهِ تَجْأَرُونَ ﴿٥٣﴾

16/NAHL SURESİ-53. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve mâ bikum min ni’metin fe minallâhi summe izâ messekumud durru fe ileyhi tec’erûn(tec’erûne).

Sizde olan her nîmet Allah'tandır. Sonra da size bir sıkıntı ve zarar dokunduğu zaman ancak ve sadece O'na yalvarıp yakarınsınız.

ثُمَّ إِذَا كَشَفَ الضُّرَّ عَنكُمْ إِذَا فَرِيقٌ مِّنكُم بِرَبِّهِمْ يُشْرِكُونَ ﴿٥٤﴾

16/NAHL SURESİ-54. AYET (Meâlleri Kıyasla): Summe izâ keşefed durra ankum izâ ferîkun minkum bi rabbihim yuşrikûn(yuşrikûne).

Sonra O, sizden sıkıntıyı giderince, içinizden bir kısmı bir de bakarsın kendilerine verdiğimize karşılık nankörlük etmek için Rablarına ortak koşarlar.

لِيَكْفُرُواْ بِمَا آتَيْنَاهُمْ فَتَمَتَّعُواْ فَسَوْفَ تَعْلَمُونَ ﴿٥٥﴾

16/NAHL SURESİ-55. AYET (Meâlleri Kıyasla): Li yekfurû bimâ âteynâhum, fe temetteû, fesevfe ta’lemûn(ta’lemûne).

Haydi öyle ise keyfinize göre geçinin ; ileride (hakikati anlayıp nasıl saptığınızı) bileceksiniz.

وَيَجْعَلُونَ لِمَا لاَ يَعْلَمُونَ نَصِيبًا مِّمَّا رَزَقْنَاهُمْ تَاللّهِ لَتُسْأَلُنَّ عَمَّا كُنتُمْ تَفْتَرُونَ ﴿٥٦﴾

16/NAHL SURESİ-56. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve yec’alûne li mâ lâ ya’lemûne nasîben mimmâ razaknâhum, tallâhi le tus’elunne ammâ kuntum tefterûn(tefterûne).

Kendilerine rızık olarak verdiklerimizden (gerçek yüzünü) bilmedikleri şeylere (putlara ve benzeri şeylere) pay ayırırlar. Allah'a and olsun ki, bu uydurduğunuz şeylerden mutlaka sorulacaksınız.

وَيَجْعَلُونَ لِلّهِ الْبَنَاتِ سُبْحَانَهُ وَلَهُم مَّا يَشْتَهُونَ ﴿٥٧﴾

16/NAHL SURESİ-57. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve yec’alûne lillâhil benâti subhânehu ve lehum mâ yeştehûn(yeştehûne).

Bir de Allah'a kızlar nisbet ederler; O bundan pâk ve yücedir. Kendilerine ise canlarının istediğini (nisbet ederler).

وَإِذَا بُشِّرَ أَحَدُهُمْ بِالأُنثَى ظَلَّ وَجْهُهُ مُسْوَدًّا وَهُوَ كَظِيمٌ ﴿٥٨﴾

16/NAHL SURESİ-58. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve izâ buşşire ehaduhum bil unsâ zalle vechuhu musvedden ve huve kezîm(kezîmun).

Onlardan biri kız çocuğuyla müjdelenince, öfkesini yutmaya çalışarak yüzü kararır.

يَتَوَارَى مِنَ الْقَوْمِ مِن سُوءِ مَا بُشِّرَ بِهِ أَيُمْسِكُهُ عَلَى هُونٍ أَمْ يَدُسُّهُ فِي التُّرَابِ أَلاَ سَاء مَا يَحْكُمُونَ ﴿٥٩﴾

16/NAHL SURESİ-59. AYET (Meâlleri Kıyasla): Yetevârâ minel kavmi min sûi mâ buşşire bihî, e yumsikuhu alâ hûnin em yedussuhu fît turâbi, e lâ sâe mâ yahkumûn(yahkumûne).

Kendisine verilen o kötü müjdeden dolayı kavminden gizlenmeye çalışır: Ancak (gönüllü) görünmeye katlanıp onu tutacak mı, yoksa toprağa gömerek gizleyecek mi ? (Bir bak) ne fena yargıda bulunuyorlar!

لِلَّذِينَ لاَ يُؤْمِنُونَ بِالآخِرَةِ مَثَلُ السَّوْءِ وَلِلّهِ الْمَثَلُ الأَعْلَىَ وَهُوَ الْعَزِيزُ الْحَكِيمُ ﴿٦٠﴾

16/NAHL SURESİ-60. AYET (Meâlleri Kıyasla): Lillezîne lâ yu’minûne bil âhırati meselus sev’i, ve lillâhil meselul â’lâ, ve huvel azîzul hakîm(hakîmu).

Âhirete inanmıyanların (böylesine) kötü misâli vardır. En yüce (güzel, yararlı) misâller ise Allah'ındır. O, yegâne üstündür, çok güçlüdür; hikmet sahibidir.

وَلَوْ يُؤَاخِذُ اللّهُ النَّاسَ بِظُلْمِهِم مَّا تَرَكَ عَلَيْهَا مِن دَآبَّةٍ وَلَكِن يُؤَخِّرُهُمْ إلَى أَجَلٍ مُّسَمًّى فَإِذَا جَاء أَجَلُهُمْ لاَ يَسْتَأْخِرُونَ سَاعَةً وَلاَ يَسْتَقْدِمُونَ ﴿٦١﴾

16/NAHL SURESİ-61. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve lev yuâhızullâhun nâse bi zulmihim mâ terake aleyhâ min dâbbetin ve lâkin yuahhıruhum ilâ ecelin musemmâ(musemmen), fe izâ câe eceluhum lâ yeste’hırûne sâaten ve lâ yestakdimûn(yestakdimûne).

Eğer Allah, insanları zulümlerinden dolayı (hemen) cezâlandırsaydı, yeryüzünde hiçbir canlı bırakmazdı. Ne var ki onları belli bir süreye kadar geciktirir. Artık onların eceli gelince ne bir an gecikebilirler, ne de öne geçebilirler.

وَيَجْعَلُونَ لِلّهِ مَا يَكْرَهُونَ وَتَصِفُ أَلْسِنَتُهُمُ الْكَذِبَ أَنَّ لَهُمُ الْحُسْنَى لاَ جَرَمَ أَنَّ لَهُمُ الْنَّارَ وَأَنَّهُم مُّفْرَطُونَ ﴿٦٢﴾

16/NAHL SURESİ-62. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve yec’alûne lillâhi mâ yekrahûne ve tesıfu elsinetuhumul kezibe enne lehumul husnâ, lâ cereme enne lehumun nâre ve ennehum mufratûn(mufretûne).

Hoşlanmadıkları şeyleri Allah'a ait kılarlar. Dilleri ise yalan söyler de en güzel şeyleri kendilerine nisbet ederler. Şüphe yok ki, ateş onlarındır ve elbette Cehennem'e ilk varanlar da onlardır.

تَاللّهِ لَقَدْ أَرْسَلْنَا إِلَى أُمَمٍ مِّن قَبْلِكَ فَزَيَّنَ لَهُمُ الشَّيْطَانُ أَعْمَالَهُمْ فَهُوَ وَلِيُّهُمُ الْيَوْمَ وَلَهُمْ عَذَابٌ أَلِيمٌ ﴿٦٣﴾

16/NAHL SURESİ-63. AYET (Meâlleri Kıyasla): Tallâhi lekad erselnâ ilâ umemin min kablike fe zeyyene lehumuş şeytânu a’mâlehum fe huve veliyyuhumul yevme ve lehum âzâbun elîm(elîmun).

Şanıma and olsun ki, biz senden önce ümmetlere peygamberler gönderdik. Şeytan ise onların (o bâtıl ve yaramaz) işlerini onlara süslü ve çekici gösterdi. Bugün de şeytan, onların sahibi ve dostudur ve onlar için elem verici bir azâb vardır.

وَمَا أَنزَلْنَا عَلَيْكَ الْكِتَابَ إِلاَّ لِتُبَيِّنَ لَهُمُ الَّذِي اخْتَلَفُواْ فِيهِ وَهُدًى وَرَحْمَةً لِّقَوْمٍ يُؤْمِنُونَ ﴿٦٤﴾

16/NAHL SURESİ-64. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve mâ enzelnâ aleykel kitâbe illâ li tubeyyine lehumullezîhtelefû fîhi ve huden ve rahmeten li kavmin yu’minûn(yu’minûne).

Biz kitabı (Kur'ân'ı) sana ancak, onlara, hakkında ayrılığa düştükleri hususu açıklayasın ve onu imân eden bir millete doğru yolu gösterici, rahmet sunucu olsun diye indirdik.

وَاللّهُ أَنزَلَ مِنَ الْسَّمَاء مَاء فَأَحْيَا بِهِ الأَرْضَ بَعْدَ مَوْتِهَا إِنَّ فِي ذَلِكَ لآيَةً لِّقَوْمٍ يَسْمَعُونَ ﴿٦٥﴾

16/NAHL SURESİ-65. AYET (Meâlleri Kıyasla): Vallâhu enzele mines semâi mâen fe ahyâ bihil arda ba’de mevtihâ, inne fî zâlike le âyeten li kavmin yesmeûn(yesmeûne).

Allah gökten su indirdi d9, onunla yeryüzünü ölümünden sonra diriltti. Şüphesiz bunda kulak verip dinleyen bir millet için âyet (=belge, ibret ve öğüt) vardır.

وَإِنَّ لَكُمْ فِي الأَنْعَامِ لَعِبْرَةً نُّسْقِيكُم مِّمَّا فِي بُطُونِهِ مِن بَيْنِ فَرْثٍ وَدَمٍ لَّبَنًا خَالِصًا سَآئِغًا لِلشَّارِبِينَ ﴿٦٦﴾

16/NAHL SURESİ-66. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve inne lekum fîl en’âmi le ibreten, nuskîkum mimmâ fî butûnihî min beyni fersin ve demin lebenen hâlisen sâigan liş şâribîn(şâribîne).

Doğrusu sizin için davarlarda da ibret vardır: Size onların karnındaki ters ile kan arasındaki hâlis, içenlerin boğazından rahatlıkla geçen süt içiriyoruz.

وَمِن ثَمَرَاتِ النَّخِيلِ وَالأَعْنَابِ تَتَّخِذُونَ مِنْهُ سَكَرًا وَرِزْقًا حَسَنًا إِنَّ فِي ذَلِكَ لآيَةً لِّقَوْمٍ يَعْقِلُونَ ﴿٦٧﴾

16/NAHL SURESİ-67. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve min semerâtin nahîli vel a’nâbi tettehîzûne minhu sekeren ve rızkan hasenen, inne fî zâlike le âyeten li kavmin ya’kılûn(ya’kılûne).

Hurma ağaçlarının meyvelerinden ve üzümlerden sarhoşluk veren içki ve güzel rızık edinirsiniz. Şüphesiz bunda aklını kullanan bir millet için ibret, öğüt ve belge vardır.

وَأَوْحَى رَبُّكَ إِلَى النَّحْلِ أَنِ اتَّخِذِي مِنَ الْجِبَالِ بُيُوتًا وَمِنَ الشَّجَرِ وَمِمَّا يَعْرِشُونَ ﴿٦٨﴾

16/NAHL SURESİ-68. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve evhâ rabbuke ilân nahli enittehızî minel cibâli buyûten ve mineş şeceri ve mimmâ ya’rişûn(ya’rişûne).

Rabbin, bal arısına, dağlardan, ağaçtan ve kurdukları çardaktan kendine göz göz yuva edin;

ثُمَّ كُلِي مِن كُلِّ الثَّمَرَاتِ فَاسْلُكِي سُبُلَ رَبِّكِ ذُلُلاً يَخْرُجُ مِن بُطُونِهَا شَرَابٌ مُّخْتَلِفٌ أَلْوَانُهُ فِيهِ شِفَاء لِلنَّاسِ إِنَّ فِي ذَلِكَ لآيَةً لِّقَوْمٍ يَتَفَكَّرُونَ ﴿٦٩﴾

16/NAHL SURESİ-69. AYET (Meâlleri Kıyasla): Summe kulî min kullis semerâti feslukî subule rabbiki zululen, yahrucu min butûnihâ şarâbun muhtelifun elvânuhu fîhi şifâun lin nâs(nâsi), inne fî zâlike le âyeten li kavmin yetefekkerûn(yetefekkerûne).

Sonra da her türlü meyva, çiçek ve üründen ye; Rabbinin sana (yayılman için belirlediği) elverişli yollarda yürü, diye variyetti. Karınlarından değişik renklerde bir içecek çıkar ki, onda insanlara şifâ vardır. Şüphesiz ki bunda iyice düşünen bir millete öğüt, ibret, belge vardır.

وَاللّهُ خَلَقَكُمْ ثُمَّ يَتَوَفَّاكُمْ وَمِنكُم مَّن يُرَدُّ إِلَى أَرْذَلِ الْعُمُرِ لِكَيْ لاَ يَعْلَمَ بَعْدَ عِلْمٍ شَيْئًا إِنَّ اللّهَ عَلِيمٌ قَدِيرٌ ﴿٧٠﴾

16/NAHL SURESİ-70. AYET (Meâlleri Kıyasla): Vallâhu halakakum summe yeteveffâkum ve minkum men yureddu ilâ erzelil umuri li keylâ ya’leme ba’de ilmin şey’a(şey’en), innallâhe alîmun kadîr(kadîrun).

Allah sizi yarattı, sonra da canınızı alır. Sizden kimi ömrünün en fena ve en sevilmiyen noktasına itilir ki (o devrede artık) bildiğini bilmez olur. Şüphesiz ki Allah her şeye gücü yetendir.

وَاللّهُ فَضَّلَ بَعْضَكُمْ عَلَى بَعْضٍ فِي الْرِّزْقِ فَمَا الَّذِينَ فُضِّلُواْ بِرَآدِّي رِزْقِهِمْ عَلَى مَا مَلَكَتْ أَيْمَانُهُمْ فَهُمْ فِيهِ سَوَاء أَفَبِنِعْمَةِ اللّهِ يَجْحَدُونَ ﴿٧١﴾

16/NAHL SURESİ-71. AYET (Meâlleri Kıyasla): Vallâhu faddale ba’dakum alâ ba’dın fîr rızk(rızkı), femâllezîne fuddılû bi râddî rızkıhim alâ mâ meleket eymânehum fe hum fîhi sevâun, e fe bi ni’metillâhi yechadûn(yechadûne).

Allah rızık hususunda kiminizi kiminizden üstün kılmıştır. Üstün kılınanlar ellerinin altındakilere rızıklarını kendilerine eşit olacak ölçüde çevirip verici değillerdir. Allah'ın nîmetini bile bile inkâr mı ediyorsunuz?

وَاللّهُ جَعَلَ لَكُم مِّنْ أَنفُسِكُمْ أَزْوَاجًا وَجَعَلَ لَكُم مِّنْ أَزْوَاجِكُم بَنِينَ وَحَفَدَةً وَرَزَقَكُم مِّنَ الطَّيِّبَاتِ أَفَبِالْبَاطِلِ يُؤْمِنُونَ وَبِنِعْمَتِ اللّهِ هُمْ يَكْفُرُونَ ﴿٧٢﴾

16/NAHL SURESİ-72. AYET (Meâlleri Kıyasla): Vallâhu ceale lekum min enfusikum ezvâcen ve ceale lekum min ezvâcikum benîne ve hafedeten ve razakakum minet tayyibât(tayyibâti), e fe bil bâtıli yu’minûne ve bi ni’metillâhi hum yekfurûn(yekfurûne).

Allah, size kendinizden eşler verdi ve eşlerinizden size oğullar ve torunlar sundu ve sizi pâk ve helâl şeylerden rızıklandırdı. Buna rağmen bâtıla inanıyorlar da Allah'ın nîmetini onlar inkâr mı ediyorlar?

وَيَعْبُدُونَ مِن دُونِ اللّهِ مَا لاَ يَمْلِكُ لَهُمْ رِزْقًا مِّنَ السَّمَاوَاتِ وَالأَرْضِ شَيْئًا وَلاَ يَسْتَطِيعُونَ ﴿٧٣﴾

16/NAHL SURESİ-73. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve ya’budûne min dûnillâhi mâ lâ yemliku lehum rızkan mines semâvâti vel ardı şey’en ve lâ yestetîûn(yestetîûne).

Allah'ı bırakıp da kendilerine göklerden ve yerden hiçbir rızık (çıkarıp vermeye) sahip olamıyanlara, buna güc getiremiyenlere mi tapıyorlar ?!

فَلاَ تَضْرِبُواْ لِلّهِ الأَمْثَالَ إِنَّ اللّهَ يَعْلَمُ وَأَنتُمْ لاَ تَعْلَمُونَ ﴿٧٤﴾

16/NAHL SURESİ-74. AYET (Meâlleri Kıyasla): Fe lâ tadribû lillâhil emsâle, innallâhe ya’lemu ve entum lâ ta’lemûn(ta’lemûne).

O halde artık Allah'a misâller (=benzerler, örnekler) koşmayın. Şüphesiz ki Allah bilir, siz bilmezsiniz.

ضَرَبَ اللّهُ مَثَلاً عَبْدًا مَّمْلُوكًا لاَّ يَقْدِرُ عَلَى شَيْءٍ وَمَن رَّزَقْنَاهُ مِنَّا رِزْقًا حَسَنًا فَهُوَ يُنفِقُ مِنْهُ سِرًّا وَجَهْرًا هَلْ يَسْتَوُونَ الْحَمْدُ لِلّهِ بَلْ أَكْثَرُهُمْ لاَ يَعْلَمُونَ ﴿٧٥﴾

16/NAHL SURESİ-75. AYET (Meâlleri Kıyasla): Daraballâhu meselen abden memlûken lâ yakdiru alâ şey’in ve men razaknâhu minnâ rızkan hasenen fe huve yunfiku minhu sırren ve cehren, hel yestevûn(yestevûne), elhamdulillâhi, bel ekseruhum lâ ya’lemûn(ya’lemûne).

Allah hiçbir şeye gücü yetmiyen bir köle ile, kendisini tarafımızdan güzel bir rızıkla rızıklandırıp, ondan gizli ve açık (Allah için) harcayan (hür) kimseyi misâl verir; bunlar hiç eşit olur mu ? Allah'a hamd olsun. Ne var ki (insanların) çoğu bilmezler.

وَضَرَبَ اللّهُ مَثَلاً رَّجُلَيْنِ أَحَدُهُمَا أَبْكَمُ لاَ يَقْدِرُ عَلَىَ شَيْءٍ وَهُوَ كَلٌّ عَلَى مَوْلاهُ أَيْنَمَا يُوَجِّههُّ لاَ يَأْتِ بِخَيْرٍ هَلْ يَسْتَوِي هُوَ وَمَن يَأْمُرُ بِالْعَدْلِ وَهُوَ عَلَى صِرَاطٍ مُّسْتَقِيمٍ ﴿٧٦﴾

16/NAHL SURESİ-76. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve daraballâhu meselen raculeyni ehaduhumâ ebkemu lâ yakdiru alâ şey’in ve huve kellun alâ mevlâhu eynemâ yuveccihhu lâ ye’ti bi hayrin, hel yestevî huve ve men ye’muru bil adli ve huve alâ sırâtın mustakîm(mustakîmin).

Allah yine, iki adamı misâl veriyor : Biri dilsizdir, hiçbir şeye gücü yetmez, efendisine ağırlık veren bir yüktür; nereye yöneltip gönderse, hiç de hayır ile gelmez ; bununla, adaletle emreden ve dosdoğru yol üzerinde bulunan kimse hiç eşit olurlar mı ?

وَلِلّهِ غَيْبُ السَّمَاوَاتِ وَالأَرْضِ وَمَا أَمْرُ السَّاعَةِ إِلاَّ كَلَمْحِ الْبَصَرِ أَوْ هُوَ أَقْرَبُ إِنَّ اللّهَ عَلَى كُلِّ شَيْءٍ قَدِيرٌ ﴿٧٧﴾

16/NAHL SURESİ-77. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve lillâhi gaybus semâvâti vel ard(ardı), ve mâ emrus sâati illâ ke lemhıl basari ev huve akrabu, innallâhe alâ kulli şey’in kadîr(kadîrun).

Göklerin ve yerin gayb ( = gizli, gözle görülmeyenini (bilmek) Allah'a mahsustur. Kıyâmet'in kopuşu bir göz kırpma gibidir veya ondan da yakın (ve süratlidir). Şüphesiz ki Allah'ın kudreti her şeye yeter.

وَاللّهُ أَخْرَجَكُم مِّن بُطُونِ أُمَّهَاتِكُمْ لاَ تَعْلَمُونَ شَيْئًا وَجَعَلَ لَكُمُ الْسَّمْعَ وَالأَبْصَارَ وَالأَفْئِدَةَ لَعَلَّكُمْ تَشْكُرُونَ ﴿٧٨﴾

16/NAHL SURESİ-78. AYET (Meâlleri Kıyasla): Vallâhu ahracekum min butûni ummehâtikum lâ ta’lemûne şey’en ve ceale lekumus sem’a vel ebsâre vel ef’idete leallekum teşkurûn(teşkurûne).

Allah sizi analarınızın karnından, sizi hiçbir şey bilmez iken çıkardı ; şükredersiniz diye size işitme, gözler, gönüller verdi.

أَلَمْ يَرَوْاْ إِلَى الطَّيْرِ مُسَخَّرَاتٍ فِي جَوِّ السَّمَاء مَا يُمْسِكُهُنَّ إِلاَّ اللّهُ إِنَّ فِي ذَلِكَ لَآيَاتٍ لِّقَوْمٍ يُؤْمِنُونَ ﴿٧٩﴾

16/NAHL SURESİ-79. AYET (Meâlleri Kıyasla): E lem yerev ilât tayri musahharâtin fî cevvis semâi, mâ yumsikuhunne illâllâhu, inne fî zâlike le âyâtin li kavmin yu’minûn(yu’minûne).

Gök boşluğunda (ilâhî hilkat sünnetine) boyun eğerek uçan kuşlara bakmıyorlar mı ? Onları ancak Allah tutar. Doğrusu bunda imân eden bir millet için dersler, öğütler, ibretler ve belgeler vardır.

وَاللّهُ جَعَلَ لَكُم مِّن بُيُوتِكُمْ سَكَنًا وَجَعَلَ لَكُم مِّن جُلُودِ الأَنْعَامِ بُيُوتًا تَسْتَخِفُّونَهَا يَوْمَ ظَعْنِكُمْ وَيَوْمَ إِقَامَتِكُمْ وَمِنْ أَصْوَافِهَا وَأَوْبَارِهَا وَأَشْعَارِهَا أَثَاثًا وَمَتَاعًا إِلَى حِينٍ ﴿٨٠﴾

16/NAHL SURESİ-80. AYET (Meâlleri Kıyasla): Vallâhu ceale lekum min buyûtikum sekenen ve ceale lekum min culûdil en’âmi buyûten testehıffûnehâ yevme za’nikum ve yevme ikâmetikum ve min asvâfihâ ve evbârihâ ve eş’ârihâ esâsen ve metâan ilâ hîn(hînin).

Allah, evlerinizi size huzur duyma, dinlenme yeri kıldı. Davarların derilerinden, göç ettiğiniz gün ve konup eyieştiğiniz gün hafif taşıyabileceğiniz (çadır) evler yaptı. Yünlerinden, tüylerinden, kıllarından bir süreye kadar (kullanabilmeniz için) giyimlikler ve (ticarî) geçimlikler sundu.

وَاللّهُ جَعَلَ لَكُم مِّمَّا خَلَقَ ظِلاَلاً وَجَعَلَ لَكُم مِّنَ الْجِبَالِ أَكْنَانًا وَجَعَلَ لَكُمْ سَرَابِيلَ تَقِيكُمُ الْحَرَّ وَسَرَابِيلَ تَقِيكُم بَأْسَكُمْ كَذَلِكَ يُتِمُّ نِعْمَتَهُ عَلَيْكُمْ لَعَلَّكُمْ تُسْلِمُونَ ﴿٨١﴾

16/NAHL SURESİ-81. AYET (Meâlleri Kıyasla): Vallâhu ceale lekum mimmâ halaka zılâlen ve ceale lekum minel cibâli eknânen ve ceale lekum serâbîle tekîkumul harra ve serâbîle tekîkum be’sekum, kezâlike yutimmu ni’metehu aleykum leallekum tuslimûn(tuslimûne).

Allah yarattığı şeylerin bir kısmında size gölgeler, dağların bir kısmında size sığınacak yuvalar yaptı ; sizi sıcaktan koruyacak elbiseler ve (savaşta) sizi koruyacak (zırh ve benzeri) giysiler var kıldı. O'na teslimiyet gösteresiniz diye böylece nîmetini size tamamlar.

فَإِن تَوَلَّوْاْ فَإِنَّمَا عَلَيْكَ الْبَلاَغُ الْمُبِينُ ﴿٨٢﴾

16/NAHL SURESİ-82. AYET (Meâlleri Kıyasla): Fe in tevellev fe innemâ aleykel belâgul mubîn(mubînu).

Bunca nimetlere rağmen yüzçevirirlerse, sana düşen (ancak) açık teblîğdir.

يَعْرِفُونَ نِعْمَتَ اللّهِ ثُمَّ يُنكِرُونَهَا وَأَكْثَرُهُمُ الْكَافِرُونَ ﴿٨٣﴾

16/NAHL SURESİ-83. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ya’rifûne ni’metallâhi summe yunkirûnehâ ve ekseruhumul kâfirûn(kâfirûne).

Allah'ın nîmetini bilirler, sonra da inkâr ederler. Zaten onların çoğu kâfir kişilerdir.

وَيَوْمَ نَبْعَثُ مِن كُلِّ أُمَّةٍ شَهِيدًا ثُمَّ لاَ يُؤْذَنُ لِلَّذِينَ كَفَرُواْ وَلاَ هُمْ يُسْتَعْتَبُونَ ﴿٨٤﴾

16/NAHL SURESİ-84. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve yevme neb’asu min kulli ummetin şehîden summe lâ yu’zenu lillezîne keferû ve lâ hum yusta’tebûn(yusta’tebûne).

(Kıyamet) günü her ümmetten bir şâhid göndereceğiz. Sonra da o inkâr edenlere ne izin verilecek, ne de hoşnut edilmeleri için özürleri dinlenecek.

وَإِذَا رَأى الَّذِينَ ظَلَمُواْ الْعَذَابَ فَلاَ يُخَفَّفُ عَنْهُمْ وَلاَ هُمْ يُنظَرُونَ ﴿٨٥﴾

16/NAHL SURESİ-85. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve izâ raellezîne zalemûl azâbe fe lâ yuhaffefu anhum ve lâ hum yunzarûn(yunzarûne).

O zulmedenler azabı görünce, ne onlardan azâb hafifletilecek, ne de kendilerine mühlet verilecek.

وَإِذَا رَأى الَّذِينَ أَشْرَكُواْ شُرَكَاءهُمْ قَالُواْ رَبَّنَا هَؤُلاء شُرَكَآؤُنَا الَّذِينَ كُنَّا نَدْعُوْ مِن دُونِكَ فَألْقَوْا إِلَيْهِمُ الْقَوْلَ إِنَّكُمْ لَكَاذِبُونَ ﴿٨٦﴾

16/NAHL SURESİ-86. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve izâ raellezîne eşrakû şurakâehum kâlû rabbenâ hâulâi şurakâunâllezîne kunnâ ned’û min dûnike, fe elkav ileyhimul kavle innekum le kâzibûn(kâzibûne).

Allah'a ortak koşanlar, koştukları ortaklarını görünce : «Ey Rabbimiz ! Seni bırakıp da taptığımız ortaklarımız bunlardır!» diyecekler. Onlar da müşriklere şu sözü atacaklar: «Doğrusu sizler yalancıların tekisiniz!»

وَأَلْقَوْاْ إِلَى اللّهِ يَوْمَئِذٍ السَّلَمَ وَضَلَّ عَنْهُم مَّا كَانُواْ يَفْتَرُونَ ﴿٨٧﴾

16/NAHL SURESİ-87. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve elkav ilâllâhi yevme izinis seleme ve dalle anhum mâ kânû yefterûn(yefterûne).

Ve o gün artık Allah'a teslimiyet gösterirler ve uydurdukları şeyler de onları bırakıp (gözden) kaybolurlar.

الَّذِينَ كَفَرُواْ وَصَدُّواْ عَن سَبِيلِ اللّهِ زِدْنَاهُمْ عَذَابًا فَوْقَ الْعَذَابِ بِمَا كَانُواْ يُفْسِدُونَ ﴿٨٨﴾

16/NAHL SURESİ-88. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ellezîne keferû ve saddû an sebîlillâhi zidnâhum azâben fevkal azâbi bimâ kânû yufsidûn(yufsidûne).

Onlar ki inkâr edip başkalarını da Allah yolundan alıkoydular, —çıkardıkları fesâd sebebiyle— kendilerine azâb üstüne azâb artırırız.

وَيَوْمَ نَبْعَثُ فِي كُلِّ أُمَّةٍ شَهِيدًا عَلَيْهِم مِّنْ أَنفُسِهِمْ وَجِئْنَا بِكَ شَهِيدًا عَلَى هَؤُلاء وَنَزَّلْنَا عَلَيْكَ الْكِتَابَ تِبْيَانًا لِّكُلِّ شَيْءٍ وَهُدًى وَرَحْمَةً وَبُشْرَى لِلْمُسْلِمِينَ ﴿٨٩﴾

16/NAHL SURESİ-89. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve yevme neb’asu fî kulli ummetin şehîden aleyhim min enfusihim ve ci’nâ bike şehîden alâ hâulâi, ve nezzelnâ aleykel kitâbe tibyânen li kulli şey’in ve huden ve rahmeten ve buşrâ lil muslimîn(muslimîne).

O gün her ümmete kendilerinden bir şâhid göndeririz ve seni de (Ey Muhammed!) bunlar üzerine şâhid oiarak getiririz. Sana her şeyi açıklayıp ortaya koyan, doğru yolu gösteren, rahmeti yansıtan ve Müslümanlara müjde olan bu kitabı indirdik.

إِنَّ اللّهَ يَأْمُرُ بِالْعَدْلِ وَالإِحْسَانِ وَإِيتَاء ذِي الْقُرْبَى وَيَنْهَى عَنِ الْفَحْشَاء وَالْمُنكَرِ وَالْبَغْيِ يَعِظُكُمْ لَعَلَّكُمْ تَذَكَّرُونَ ﴿٩٠﴾

16/NAHL SURESİ-90. AYET (Meâlleri Kıyasla): İnnallâhe ye’muru bil adli vel ihsâni ve îtâi zîl kurbâ ve yenhâ anil fahşâi vel munkeri vel bagyi, yeizukum leallekum tezekkerûn(tezekkerûne).

Şüphesiz ki Allah, adaleti, iyiligi, yakınlardan (ihtiyaç sahiplerine) vermeyi emreder. Her türlü hayâsızlığı, (aklın, örfün ve şer'in hoş görmediği) kötülüğü ve her çeşit (haksız) tecâvüzü men'eder. Dinleyip düşünesiniz, düşünüp anlayasınız diye size öğüt verir.

وَأَوْفُواْ بِعَهْدِ اللّهِ إِذَا عَاهَدتُّمْ وَلاَ تَنقُضُواْ الأَيْمَانَ بَعْدَ تَوْكِيدِهَا وَقَدْ جَعَلْتُمُ اللّهَ عَلَيْكُمْ كَفِيلاً إِنَّ اللّهَ يَعْلَمُ مَا تَفْعَلُونَ ﴿٩١﴾

16/NAHL SURESİ-91. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve evfû bi ahdillâhi izâ ahedtum ve lâ tenkudûl eymâne ba’de tevkîdihâ ve kad cealtumullâhe aleykum kefîlen, innallâhe ya’lemu mâ tef’alûn(tef’alûne).

Andlaşma - sözleşme yaptığınızda Allah'a karşı sözünüzü yerine getirin. Sağlama bağladıktan sonra yeminlerinizi bozmayın ; (nasıl bozarsınız ki) Allah'ı kendinize kefîl kılmışsınızdır. Şüphesiz ki Allah yaptıklarınızı bilir.

وَلاَ تَكُونُواْ كَالَّتِي نَقَضَتْ غَزْلَهَا مِن بَعْدِ قُوَّةٍ أَنكَاثًا تَتَّخِذُونَ أَيْمَانَكُمْ دَخَلاً بَيْنَكُمْ أَن تَكُونَ أُمَّةٌ هِيَ أَرْبَى مِنْ أُمَّةٍ إِنَّمَا يَبْلُوكُمُ اللّهُ بِهِ وَلَيُبَيِّنَنَّ لَكُمْ يَوْمَ الْقِيَامَةِ مَا كُنتُمْ فِيهِ تَخْتَلِفُونَ ﴿٩٢﴾

16/NAHL SURESİ-92. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve lâ tekûnû kelletî nekadat gazlehâ min ba’di kuvvetin enkâsen, tettehızûne eymânekum dehalan beynekum en tekûne ummetun hiye erbâ min ummetin, innemâ yeblûkumullâhu bihî, ve le yubeyyinenne lekum yevmel kıyâmeti mâ kuntum fîhi tahtelifûn(tahtelifûne).

İpliğini iyice büküp sağlamlaştırdıktan sonra onu bozan kadın gibi olmayın. Bir ümmet diğer bir ümmetten daha çoktur, diye aranızdaki yeminleri bozup .dolaylı, hileli hareket etmeyin). Allah bununla sizi ancak denemektedir ve Kıyamet günü de mutlaka ihtilâfa düştüğünüz şeyi size bir bir açıklayacaktır.

وَلَوْ شَاء اللّهُ لَجَعَلَكُمْ أُمَّةً وَاحِدَةً وَلكِن يُضِلُّ مَن يَشَاء وَيَهْدِي مَن يَشَاء وَلَتُسْأَلُنَّ عَمَّا كُنتُمْ تَعْمَلُونَ ﴿٩٣﴾

16/NAHL SURESİ-93. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve lev şâallâhu le cealekum ummeten vâhideten ve lâkin yudıllu men yeşâu ve yehdî men yeşâu, ve le tus’elunne ammâ kuntum ta’melûn(ta’melûne).

Allah dileseydi sizi bir tek ümmet kılardı. Ama O, dilediği kimseyi saptırır, dilediğini de doğru yola iletir. Ve elbette yaptıklarınızdan sorulacaksınız.

وَلاَ تَتَّخِذُواْ أَيْمَانَكُمْ دَخَلاً بَيْنَكُمْ فَتَزِلَّ قَدَمٌ بَعْدَ ثُبُوتِهَا وَتَذُوقُواْ الْسُّوءَ بِمَا صَدَدتُّمْ عَن سَبِيلِ اللّهِ وَلَكُمْ عَذَابٌ عَظِيمٌ ﴿٩٤﴾

16/NAHL SURESİ-94. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve lâ tettehızû eymânekum dehalan beynekum fe tezille kademun ba’de subûtihâ ve tezûkus sûe bimâ sadedtum an sebîlillâh(sebîlillâhi), ve lekum azâbun azîm(azîmun).

Yeminlerinizi aranızda dolaylı-hileli yoldan bozmayın. Sonra sağlamca basmakta olan ayak kayabilir de Allah yolundan alıkoymanız sebebiyle azabı tadarsınız ve sizin için (o takdirde) büyük bir azâb vardır.

وَلاَ تَشْتَرُواْ بِعَهْدِ اللّهِ ثَمَنًا قَلِيلاً إِنَّمَا عِندَ اللّهِ هُوَ خَيْرٌ لَّكُمْ إِن كُنتُمْ تَعْلَمُونَ ﴿٩٥﴾

16/NAHL SURESİ-95. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve lâ teşterû bi ahdillâhi semenen kalîlen, innemâ indallâhi huve hayrun lekum in kuntum ta’lemûn(ta’lemûne).

Allah dına verdiğiniz sözü, yaptığınız andlaşmayı az bir pahaya değiştirmeyin. Eğer bilirseniz, Allah yanında olan sizin için daha hayırlıdır.

مَا عِندَكُمْ يَنفَدُ وَمَا عِندَ اللّهِ بَاقٍ وَلَنَجْزِيَنَّ الَّذِينَ صَبَرُواْ أَجْرَهُم بِأَحْسَنِ مَا كَانُواْ يَعْمَلُونَ ﴿٩٦﴾

16/NAHL SURESİ-96. AYET (Meâlleri Kıyasla): Mâ indekum yenfedu ve mâ indallâhi bâk(bâkın), ve le necziyennellezîne saberû ecrehum bi ahseni mâ kânû ya’melûn(ya’melûne).

Sizin yanınızdaki şeyler tükenir. Allah yanındaki ise sonsuzdur (sınırsızdır) tükenmez. Biz elbette sabredenleri, yapageldikleri şeyden daha güzeliyle mükâatlandıracağız.

مَنْ عَمِلَ صَالِحًا مِّن ذَكَرٍ أَوْ أُنثَى وَهُوَ مُؤْمِنٌ فَلَنُحْيِيَنَّهُ حَيَاةً طَيِّبَةً وَلَنَجْزِيَنَّهُمْ أَجْرَهُم بِأَحْسَنِ مَا كَانُواْ يَعْمَلُونَ ﴿٩٧﴾

16/NAHL SURESİ-97. AYET (Meâlleri Kıyasla): Men amile sâlihan min zekerin ev unsâ ve huve mu’minun fe le nuhyiyennehu hayâten tayyibeten, ve le necziyennehum ecrehum bi ahseni mâ kânû ya’melûn(ya’melûne).

Erkek veya kadınlardan kim —mü'min olduğu halde— güzel yararlı amelde bulunursa, mutlaka biz ona hoş bir hayat yaşatırız ve mükâfatlarını da işlediklerinin daha güzeliyle karşılayıp değerlendiririz.

فَإِذَا قَرَأْتَ الْقُرْآنَ فَاسْتَعِذْ بِاللّهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ ﴿٩٨﴾

16/NAHL SURESİ-98. AYET (Meâlleri Kıyasla): Fe izâ kara’tel kur’âne festeız billâhi mineş şeytânir racîm(racîmi).

Kur'ân okunduğu zaman, koğulup lanetlenen şeytandan Allah'a sığın.

إِنَّهُ لَيْسَ لَهُ سُلْطَانٌ عَلَى الَّذِينَ آمَنُواْ وَعَلَى رَبِّهِمْ يَتَوَكَّلُونَ ﴿٩٩﴾

16/NAHL SURESİ-99. AYET (Meâlleri Kıyasla): İnnehu leyse lehu sultânun alâllezîne âmenû ve alâ rabbihim yetevekkelûn(yetevekkelûne).

Şüphesiz ki şeytanın, imân edip Rablerine güvenip dayananlar üzerinde sultası yoktur.

إِنَّمَا سُلْطَانُهُ عَلَى الَّذِينَ يَتَوَلَّوْنَهُ وَالَّذِينَ هُم بِهِ مُشْرِكُونَ ﴿١٠٠﴾

16/NAHL SURESİ-100. AYET (Meâlleri Kıyasla): İnnemâ sultânuhu alâllezîne yetevellevnehu vellezîne hum bihî müşrikûn(müşrikûne).

Onun sultası ancak, onu kendine dost ve yâr edinenler ve bir de Allah'a ortak koşanlar üzerindedir.

وَإِذَا بَدَّلْنَا آيَةً مَّكَانَ آيَةٍ وَاللّهُ أَعْلَمُ بِمَا يُنَزِّلُ قَالُواْ إِنَّمَا أَنتَ مُفْتَرٍ بَلْ أَكْثَرُهُمْ لاَ يَعْلَمُونَ ﴿١٠١﴾

16/NAHL SURESİ-101. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve izâ beddelnâ âyeten mekâne âyetin vallâhu a’lemu bimâ yunezzilu kâlû innemâ ente mufterin, bel ekseruhum lâ ya’lemûn(ya’lemûne).

Biz bir âyeti başka bir âyetin yerine koyup değiştirdiğimizde —ki Allah indireceğini daha iyi bilir— onlar, sen ancak uyduruyorsun, derler. Hayır, onların çoğu (hakikati) bilmezler.

قُلْ نَزَّلَهُ رُوحُ الْقُدُسِ مِن رَّبِّكَ بِالْحَقِّ لِيُثَبِّتَ الَّذِينَ آمَنُواْ وَهُدًى وَبُشْرَى لِلْمُسْلِمِينَ ﴿١٠٢﴾

16/NAHL SURESİ-102. AYET (Meâlleri Kıyasla): Kul nezzelehu rûhul kudusi min rabbike bil hakkı li yusebbitellezîne âmenû ve huden ve buşrâ lil muslimîn(muslimîne).

De ki: Onu, imân edenlerin inancını daha da sağlamlaştırmak, Müslümanlara doğru yolu göstermek ve müjde olmak için Rabbinden hak ile Ruhu'l-kuds indirmiştir.

وَلَقَدْ نَعْلَمُ أَنَّهُمْ يَقُولُونَ إِنَّمَا يُعَلِّمُهُ بَشَرٌ لِّسَانُ الَّذِي يُلْحِدُونَ إِلَيْهِ أَعْجَمِيٌّ وَهَذَا لِسَانٌ عَرَبِيٌّ مُّبِينٌ ﴿١٠٣﴾

16/NAHL SURESİ-103. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve lekad na’lemu ennehum yekûlûne innemâ yuallimuhu beşerun, lisânullezî yulhıdûne ileyhi a’cemiyyun ve hâzâ lisânun arabiyyun mubîn(mubînun).

And olsun ki, onların, «Ona (Muhammed'e) ancak bir insan öğretiyor» dediklerini biliyoruz. O işaret ettikleri kimsenin dili (olsa olsa) fasîh ve açık Arapça değildir. Bu Kur'ân ise çok açık ve fasih bir Arapça'dır,

إِنَّ الَّذِينَ لاَ يُؤْمِنُونَ بِآيَاتِ اللّهِ لاَ يَهْدِيهِمُ اللّهُ وَلَهُمْ عَذَابٌ أَلِيمٌ ﴿١٠٤﴾

16/NAHL SURESİ-104. AYET (Meâlleri Kıyasla): İnnellezîne lâ yu’minûne bi âyâtillâhi lâ yehdîhimullâhu ve lehum azâbun elîm(elîmun).

Allah'ın âyetlerine inanmayanları Allah doğru yola iletmez ve onlar için elem verici bir azâb vardır.

إِنَّمَا يَفْتَرِي الْكَذِبَ الَّذِينَ لاَ يُؤْمِنُونَ بِآيَاتِ اللّهِ وَأُوْلئِكَ هُمُ الْكَاذِبُونَ ﴿١٠٥﴾

16/NAHL SURESİ-105. AYET (Meâlleri Kıyasla): İnnemâ yefterîl kezibellezîne lâ yu’minûne bi âyâtillâhi ve ulâike humul kâzibûn(kâzibûne).

Yalan uyduranlar ancak Allah'ın âyetlerine inanmıyanlardır. İşte onlardır yalancıların kendileri.

مَن كَفَرَ بِاللّهِ مِن بَعْدِ إيمَانِهِ إِلاَّ مَنْ أُكْرِهَ وَقَلْبُهُ مُطْمَئِنٌّ بِالإِيمَانِ وَلَكِن مَّن شَرَحَ بِالْكُفْرِ صَدْرًا فَعَلَيْهِمْ غَضَبٌ مِّنَ اللّهِ وَلَهُمْ عَذَابٌ عَظِيمٌ ﴿١٠٦﴾

16/NAHL SURESİ-106. AYET (Meâlleri Kıyasla): Men kefere billâhi min ba’di îmânihî illâ men ukrihe ve kalbuhu mutmainnun bil îmâni ve lâkin men şeraha bil kufri sadran fe aleyhim gadabun minallâh(minallâhi), ve lehum azâbun azîm(azîmun).

Kalbi imân ile yatışmış olduğu halde, zorlanan kimse dışında, inandıktan sonra Allah'ı inkâr edip göğsünü küfre açanlar üzerine Allah' tan bir gazab vardır ve büyük bir azâb da onlar içindir.

ذَلِكَ بِأَنَّهُمُ اسْتَحَبُّواْ الْحَيَاةَ الْدُّنْيَا عَلَى الآخِرَةِ وَأَنَّ اللّهَ لاَ يَهْدِي الْقَوْمَ الْكَافِرِينَ ﴿١٠٧﴾

16/NAHL SURESİ-107. AYET (Meâlleri Kıyasla): Zâlike bi ennehumustehebbûl hayâted dunyâ alâl âhırati ve ennallâhe lâ yehdîl kavmel kâfirîn(kâfirîne).

Bu böyledir. Çünkü onlar Dünya hayatını sevip Âhirete tercih etmişlerdir ve Allah da kâfirler topluluğunu doğru yola eriştirmez.

أُولَئِكَ الَّذِينَ طَبَعَ اللّهُ عَلَى قُلُوبِهِمْ وَسَمْعِهِمْ وَأَبْصَارِهِمْ وَأُولَئِكَ هُمُ الْغَافِلُونَ ﴿١٠٨﴾

16/NAHL SURESİ-108. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ulâikellezîne tabeallâhu alâ kulûbihim ve sem’ihim ve ebsârihim, ve ulâike humul gâfilûn(gâfilûne).

İşte bunlar, Allah'ın, kalblerini, kulaklarını ve gözlerini mühürlediği kimselerdir; gafil olanlar da bunlardır.

لاَ جَرَمَ أَنَّهُمْ فِي الآخِرَةِ هُمُ الْخَاسِرونَ ﴿١٠٩﴾

16/NAHL SURESİ-109. AYET (Meâlleri Kıyasla): Lâ cereme ennehum fîl âhırati humul hâsirûn(hâsirûne).

Şüphesiz ki bunlar, evet bunlar Âhiret'de zarara uğrayanlardır.

ثُمَّ إِنَّ رَبَّكَ لِلَّذِينَ هَاجَرُواْ مِن بَعْدِ مَا فُتِنُواْ ثُمَّ جَاهَدُواْ وَصَبَرُواْ إِنَّ رَبَّكَ مِن بَعْدِهَا لَغَفُورٌ رَّحِيمٌ ﴿١١٠﴾

16/NAHL SURESİ-110. AYET (Meâlleri Kıyasla): Summe inne rabbeke lillezîne hâcerû min ba’di mâ futinû summe câhedû ve saberû inne rabbeke min ba’dihâ le gafûrun rahîm(rahîmun).

Sonra çeşitli işkence ve eziyete uğratılan, ardından hicret eden sonra da Allah yolunda savaşan ve sabreden kimseler için şüphesiz ki Rabbin çok bağışlayan ve çok merhamet edendir.

يَوْمَ تَأْتِي كُلُّ نَفْسٍ تُجَادِلُ عَن نَّفْسِهَا وَتُوَفَّى كُلُّ نَفْسٍ مَّا عَمِلَتْ وَهُمْ لاَ يُظْلَمُونَ ﴿١١١﴾

16/NAHL SURESİ-111. AYET (Meâlleri Kıyasla): Yevme te’tî kullu nefsin tucâdilu an nefsihâ ve tuveffâ kullu nefsin mâ amilet ve hum lâ yuzlemûn(yuzlemûne).

O günde her can kendi nefsiyle mücâdele edip gelecek ve herkese işlediği amellerinin karşılığı —kimseler haksızlığa uğratılmadan— noksansız ödenecek.

وَضَرَبَ اللّهُ مَثَلاً قَرْيَةً كَانَتْ آمِنَةً مُّطْمَئِنَّةً يَأْتِيهَا رِزْقُهَا رَغَدًا مِّن كُلِّ مَكَانٍ فَكَفَرَتْ بِأَنْعُمِ اللّهِ فَأَذَاقَهَا اللّهُ لِبَاسَ الْجُوعِ وَالْخَوْفِ بِمَا كَانُواْ يَصْنَعُونَ ﴿١١٢﴾

16/NAHL SURESİ-112. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve daraballâhu meselen karyeten kânet âmineten mutmainneten ye’tîhâ rızkuhâ ragaden min kulli mekânin fe keferet bi en’umillâhi fe ezâkahallâhu libâsel cûi vel havfi bimâ kânû yasnaûn(yasnaûne).

Allah size, güven içinde gönülleri huzur ile yatışmış bir kasaba halkını misâl verir: Rızıkları her yandan bol ve rahatça geliyordu. Buna rağmen onlar Allah'ın nimetlerine karşı nankörlük ettiler; Allah da o yaptıklarına karşılık onlara açlık ve korku elbisesini (giydirerek nankörlüğün acısını) tattırdı.

وَلَقَدْ جَاءهُمْ رَسُولٌ مِّنْهُمْ فَكَذَّبُوهُ فَأَخَذَهُمُ الْعَذَابُ وَهُمْ ظَالِمُونَ ﴿١١٣﴾

16/NAHL SURESİ-113. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve lekad câehum resûlun minhum fe kezzebûhu fe ehazehumul azâbu ve hum zâlimûn(zâlimûne).

And olsun ki, içlerinden onlara bir peygamber geldi de onu yalanladılar. Bu yüzden —onlar zâlimler iken— azâb kendilerini yakalayıverdi.

فَكُلُواْ مِمَّا رَزَقَكُمُ اللّهُ حَلالاً طَيِّبًا وَاشْكُرُواْ نِعْمَتَ اللّهِ إِن كُنتُمْ إِيَّاهُ تَعْبُدُونَ ﴿١١٤﴾

16/NAHL SURESİ-114. AYET (Meâlleri Kıyasla): Fe kulû mimmâ razakakumullâhu halâlen tayyiben veşkurû ni’metallâhi in kuntum iyyâhu ta’budûn(ta’budûne).

Artık Allah'ın size verdiği rızıktan helâl ve temiz olarak yeyin ; Allah'ın nimetine (karşılık) şükredin, eğer O'na tapıyorsanız (nankörlük etmeyin).

إِنَّمَا حَرَّمَ عَلَيْكُمُ الْمَيْتَةَ وَالْدَّمَ وَلَحْمَ الْخَنزِيرِ وَمَآ أُهِلَّ لِغَيْرِ اللّهِ بِهِ فَمَنِ اضْطُرَّ غَيْرَ بَاغٍ وَلاَ عَادٍ فَإِنَّ اللّهَ غَفُورٌ رَّحِيمٌ ﴿١١٥﴾

16/NAHL SURESİ-115. AYET (Meâlleri Kıyasla): İnnemâ harrame aleykumul meytete ved deme ve lahmel hınzîri ve mâ uhılle li gayrillâhi bihî, fe menıdturra gayra bâgın ve lâ âdin fe innallâhe gafûrun rahîm(rahîmun).

O ancak size ölüyü, kanı, domuz etini ve bir de Allah'tan başkası adına kesileni haram kılmıştır. Kim de darda kalırsa, (başkasının hakkına) tecâvüz etmeksizin, (ölmeyecek miktarı) aşmaksızın (bunlardan yiyebilir). Şüphesiz ki Allah çok bağışlayan ve çok merhamet edendir.

وَلاَ تَقُولُواْ لِمَا تَصِفُ أَلْسِنَتُكُمُ الْكَذِبَ هَذَا حَلاَلٌ وَهَذَا حَرَامٌ لِّتَفْتَرُواْ عَلَى اللّهِ الْكَذِبَ إِنَّ الَّذِينَ يَفْتَرُونَ عَلَى اللّهِ الْكَذِبَ لاَ يُفْلِحُونَ ﴿١١٦﴾

16/NAHL SURESİ-116. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve lâ tekûlû limâ tesıfu elsinetukumul kezibe hâzâ halâlun ve hâzâ harâmun li tefterû alâllâhil kezibe, innellezîne yefterûne alâllâhil kezibe lâ yuflihûn(yuflihûne).

Allah'a karşı yalan uydurmak kasdıyle, dillerinizin alışageldiği şekilde uydurup «bu helâldir, bu haramdır» demeyin. Çünkü Allah'a karşı yalan uyduranlar elbette umduklarına erişemezler.

مَتَاعٌ قَلِيلٌ وَلَهُمْ عَذَابٌ أَلِيمٌ ﴿١١٧﴾

16/NAHL SURESİ-117. AYET (Meâlleri Kıyasla): Metâun kalîlun ve lehum azâbun elîm(elîmun).

Az bir yararlanma ve geçim ve kendileri için elem verici bir azâb..

وَعَلَى الَّذِينَ هَادُواْ حَرَّمْنَا مَا قَصَصْنَا عَلَيْكَ مِن قَبْلُ وَمَا ظَلَمْنَاهُمْ وَلَكِن كَانُواْ أَنفُسَهُمْ يَظْلِمُونَ ﴿١١٨﴾

16/NAHL SURESİ-118. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve alâllezîne hâdû harramnâ mâ kasasnâ aleyke min kablu, ve mâ zalemnâhum ve lâkin kânû enfusehum yazlimûn(yazlimûne).

Daha önce sana anlattıklarımızı da Yahudi olanlara haram kılmıştık. Biz onlara zulmetmedik, ama onlar kendilerine zulmediyorlardı.

ثُمَّ إِنَّ رَبَّكَ لِلَّذِينَ عَمِلُواْ السُّوءَ بِجَهَالَةٍ ثُمَّ تَابُواْ مِن بَعْدِ ذَلِكَ وَأَصْلَحُواْ إِنَّ رَبَّكَ مِن بَعْدِهَا لَغَفُورٌ رَّحِيمٌ ﴿١١٩﴾

16/NAHL SURESİ-119. AYET (Meâlleri Kıyasla): Summe inne rabbeke lillezîne amilûs sûe bi cehâletin summe tâbû min ba’di zâlike ve aslahû inne rabbeke min ba’dihâ le gafûrun rahîm(rahîmun).

Rabbin gerçekten, bilmeden kötülük işledikten sonra ardından tevbe edip kendini düzeltenlerden yanadır. Şüphesiz ki, Rabbin bundan sonra da çok bağışlayan, çok merhamet edendir.

إِنَّ إِبْرَاهِيمَ كَانَ أُمَّةً قَانِتًا لِلّهِ حَنِيفًا وَلَمْ يَكُ مِنَ الْمُشْرِكِينَ ﴿١٢٠﴾

16/NAHL SURESİ-120. AYET (Meâlleri Kıyasla): İnne ibrâhîme kâne ummeten kâniten lillâhi hanîfen ve lem yeku minel muşrikîn(muşrikîne).

Şüphesiz ki İbrahim, Allah'a itaat (havası) içinde boyun eğen ve O'na dosdoğru yönelen, kendi başına bir ümmet idi. O, müşriklerden (Allah'a ortak koşanlardan) değildi.

شَاكِرًا لِّأَنْعُمِهِ اجْتَبَاهُ وَهَدَاهُ إِلَى صِرَاطٍ مُّسْتَقِيمٍ ﴿١٢١﴾

16/NAHL SURESİ-121. AYET (Meâlleri Kıyasla): Şâkiran li en’umihî, ictebâhu ve hudâhu ilâ sırâtın mustekîm(mustekîmin).

İlâhî nimetlere şükrederdi. Allah onu seçip dosdoğru bir yola iletmişti.

وَآتَيْنَاهُ فِي الْدُّنْيَا حَسَنَةً وَإِنَّهُ فِي الآخِرَةِ لَمِنَ الصَّالِحِينَ ﴿١٢٢﴾

16/NAHL SURESİ-122. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve âteynâhu fîd dunyâ haseneten, ve innehu fîl âhırati le mines sâlihîn(sâlihîne).

Ona hem Dünya'da iyilik-güzellik verdik; hem de Âhiret'te O sâlihlerdendir.

ثُمَّ أَوْحَيْنَا إِلَيْكَ أَنِ اتَّبِعْ مِلَّةَ إِبْرَاهِيمَ حَنِيفًا وَمَا كَانَ مِنَ الْمُشْرِكِينَ ﴿١٢٣﴾

16/NAHL SURESİ-123. AYET (Meâlleri Kıyasla): Summe evhaynâ ileyke enittebi’ millete ibrâhîme hanîfen, ve mâ kâne minel muşrikîn(muşrikîne).

Sonra da biz Hanîf olan, müşriklerden olmayan İbrahim'in dinine uy, diye sana vahyettik.

إِنَّمَا جُعِلَ السَّبْتُ عَلَى الَّذِينَ اخْتَلَفُواْ فِيهِ وَإِنَّ رَبَّكَ لَيَحْكُمُ بَيْنَهُمْ يَوْمَ الْقِيَامَةِ فِيمَا كَانُواْ فِيهِ يَخْتَلِفُونَ ﴿١٢٤﴾

16/NAHL SURESİ-124. AYET (Meâlleri Kıyasla): İnnemâ cuiles sebtu alâllezînehtelefû fîhî, ve inne rabbeke le yahkumu beynehum yevmel kıyâmeti fîmâ kânû fîhi yahtelifûn(yahtelifûne).

Cumartesi (tatil ve ibâdeti) ancak onda görüş ayrılığına düşüp çekişenlere farz kılınmıştır. Şüphesiz ki Rabbin, onların ayrılığa düşüp çekiştikleri şey hakkında Kıyamet günü aralarında hükmedecektir.

ادْعُ إِلِى سَبِيلِ رَبِّكَ بِالْحِكْمَةِ وَالْمَوْعِظَةِ الْحَسَنَةِ وَجَادِلْهُم بِالَّتِي هِيَ أَحْسَنُ إِنَّ رَبَّكَ هُوَ أَعْلَمُ بِمَن ضَلَّ عَن سَبِيلِهِ وَهُوَ أَعْلَمُ بِالْمُهْتَدِينَ ﴿١٢٥﴾

16/NAHL SURESİ-125. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ud’u ilâ sebîli rabbike bil hikmeti vel mev’ızatil haseneti ve câdilhum billetî hiye ahsenu, inne rabbeke huve a’lemu bi men dalle an sebîlihî ve huve a’lemu bil muhtedîn(muhtedîne).

Rabbin yoluna hikmetle ve güzel öğütle çağır; onlarla en güzel (ölçü ve usûl ne ise ona göre) mücâdeleni sürdür. Şüphesiz ki Rabbin kendi yolundan sapanları daha iyi bilir ve O, doğru yolda olanları da en iyi bilendir.

وَإِنْ عَاقَبْتُمْ فَعَاقِبُواْ بِمِثْلِ مَا عُوقِبْتُم بِهِ وَلَئِن صَبَرْتُمْ لَهُوَ خَيْرٌ لِّلصَّابِرينَ ﴿١٢٦﴾

16/NAHL SURESİ-126. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve in âkabtum fe âkıbû bi misli mâ ûkıbtum bihî, ve le in sabertum le huve hayrun lis sâbirîn(sâbirîne).

Ceza verecek olursanız, size verilen cezanın misliyle cezalandırın. Ama eğer (bu hususta) sabrederseniz, and olsun ki bu, sabredenler için daha hayırlıdır.

وَاصْبِرْ وَمَا صَبْرُكَ إِلاَّ بِاللّهِ وَلاَ تَحْزَنْ عَلَيْهِمْ وَلاَ تَكُ فِي ضَيْقٍ مِّمَّا يَمْكُرُونَ ﴿١٢٧﴾

16/NAHL SURESİ-127. AYET (Meâlleri Kıyasla): Vasbır ve mâ sabruke illâ billâhi ve lâ tahzen aleyhim ve lâ teku fî daykın mimmâ yemkurûn(yemkurûne).

Sabret, senin sabrın ancak Allah'ın yardımı iledir. Onların (inkârda inâd etmelerine) üzülme ; kurdukları hile ve tuzaktan dolayı telaşlanıp sıkıntıda kalma.

إِنَّ اللّهَ مَعَ الَّذِينَ اتَّقَواْ وَّالَّذِينَ هُم مُّحْسِنُونَ ﴿١٢٨﴾

16/NAHL SURESİ-128. AYET (Meâlleri Kıyasla): İnnallâhe meallezînettekav vellezîne hum muhsinûn(muhsinûne).

Şüphesiz ki Allah (Rabbinden) korkup (fenalıklardan ; zulüm ve tecâvüzden) sakınanlarla ve bir de iyiliği huy edinenlerle beraberdir.