Mekke döneminde inmiştir. 60 âyettir. Sûre, adını ikinci âyette geçen “er-Rûm” kelimesinden almıştır.

الم ﴿١﴾

30/RÛM SURESİ-1. AYET (Meâlleri Kıyasla): Elif lâm mîm.

Elif, lâm, Mim.

غُلِبَتِ الرُّومُ ﴿٢﴾

30/RÛM SURESİ-2. AYET (Meâlleri Kıyasla): Gulibetir rûm(rûmu).

Rumlar/(bizanslılar) yenildiler;

فِي أَدْنَى الْأَرْضِ وَهُم مِّن بَعْدِ غَلَبِهِمْ سَيَغْلِبُونَ ﴿٣﴾

30/RÛM SURESİ-3. AYET (Meâlleri Kıyasla): Fî ednâl ardı ve hum min ba’di galebihim se yaglibûn(yaglibûne).

Yakın bir yerde! Ama onlar, bu mağlubiyetlerinin ardından galip geleceklerdir.

فِي بِضْعِ سِنِينَ لِلَّهِ الْأَمْرُ مِن قَبْلُ وَمِن بَعْدُ وَيَوْمَئِذٍ يَفْرَحُ الْمُؤْمِنُونَ ﴿٤﴾

30/RÛM SURESİ-4. AYET (Meâlleri Kıyasla): Fî bıd’ı sinîn(sinîne), lillâhil emru min kablu ve min ba’du, ve yevme izin yefrahul mu’minûn(mu’minûne).

On yıldan önce/bir kaç yıl içinde! Bundan önce de bundan sonra da, emir/buyruk/takdir Allah’ındır. İşte o gün inananlar sevinirler,

بِنَصْرِ اللَّهِ يَنصُرُ مَن يَشَاء وَهُوَ الْعَزِيزُ الرَّحِيمُ ﴿٥﴾

30/RÛM SURESİ-5. AYET (Meâlleri Kıyasla): Bi nasrillâhi, yansuru men yeşâu, ve huvel azîzur rahîm(rahîmu).

Allah’ın yardımına!.. O dilediğine/gereğini yapanlara yardım eder. O üstündür, esirgeyendir.

وَعْدَ اللَّهِ لَا يُخْلِفُ اللَّهُ وَعْدَهُ وَلَكِنَّ أَكْثَرَ النَّاسِ لَا يَعْلَمُونَ ﴿٦﴾

30/RÛM SURESİ-6. AYET (Meâlleri Kıyasla): Va’dallâhi, lâ yuhlifullâhu va’dehu ve lâkinne ekseran nâsi lâ ya’lemûn(ya’lemûne).

Allah’ın verdiği sözdür! Allah sözünden caymaz. Fakat insanların birçoğu bilmezler.

يَعْلَمُونَ ظَاهِرًا مِّنَ الْحَيَاةِ الدُّنْيَا وَهُمْ عَنِ الْآخِرَةِ هُمْ غَافِلُونَ ﴿٧﴾

30/RÛM SURESİ-7. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ya’lemûne zâhiran minel hayâtid dunyâ, ve hum anil âhırati hum gâfilûn(gâfilûne).

Onlar sadece dünya hayatının dış görünüşünü biliyorlar, ahiretten/gaybtan/gelecekten gafildirler/habersizdirler.

أَوَلَمْ يَتَفَكَّرُوا فِي أَنفُسِهِمْ مَا خَلَقَ اللَّهُ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضَ وَمَا بَيْنَهُمَا إِلَّا بِالْحَقِّ وَأَجَلٍ مُّسَمًّى وَإِنَّ كَثِيرًا مِّنَ النَّاسِ بِلِقَاء رَبِّهِمْ لَكَافِرُونَ ﴿٨﴾

30/RÛM SURESİ-8. AYET (Meâlleri Kıyasla): E ve lem yetefekkerû fî enfusihim, mâ halakallâhus semâvâti vel arda ve mâ beynehumâ illâ bil hakkı ve ecelin musemmâ(musemmen) ve inne kesîran minen nâsi bi likâi rabbihim le kâfirûn(kâfirûne).

Kendi içlerinde hiç düşünmediler mi? Allah göklerde ve yeryüzünde bulunanları, ikisi arasında olanları ancak gerçek olarak ve bir süre için yaratmıştır. Şüphesiz insanlardan birçoğu, Rableriyle karşılaşmayı inkâr edicidirler!

أَوَلَمْ يَسِيرُوا فِي الْأَرْضِ فَيَنظُرُوا كَيْفَ كَانَ عَاقِبَةُ الَّذِينَ مِن قَبْلِهِمْ كَانُوا أَشَدَّ مِنْهُمْ قُوَّةً وَأَثَارُوا الْأَرْضَ وَعَمَرُوهَا أَكْثَرَ مِمَّا عَمَرُوهَا وَجَاءتْهُمْ رُسُلُهُم بِالْبَيِّنَاتِ فَمَا كَانَ اللَّهُ لِيَظْلِمَهُمْ وَلَكِن كَانُوا أَنفُسَهُمْ يَظْلِمُونَ ﴿٩﴾

30/RÛM SURESİ-9. AYET (Meâlleri Kıyasla): E ve lem yesîrû fîl ardı fe yanzurû keyfe kâne âkıbetullezîne min kablihim, kânû eşedde minhum kuvveten, ve esârûl arda ve amarûhâ eksera mimmâ amarûhâ ve câethum rusuluhum bil beyyinâti, fe mâ kânallâhu li yazlimehum ve lâkin kânû enfusehum yazlimûn(yazlimûne).

Onlar yeryüzünde gezip de bir bakmadılar mı? Kendilerinden önceki kimselerin sonu, nasıl olmuştur? Onlar kuvvet olarak kendilerinden daha şiddetli idiler. Toprağı kazıp işlemişler/alt üst etmişler, bunların imar ettiklerinden daha çok imar etmişlerdi. Elçileri onlara, açık delillerle gelmişlerdi. Demek ki Allah onlara zulmedecek değildi. Fakat onlar kendi kendilerine zulmediyorlardı.

ثُمَّ كَانَ عَاقِبَةَ الَّذِينَ أَسَاؤُوا السُّوأَى أَن كَذَّبُوا بِآيَاتِ اللَّهِ وَكَانُوا بِهَا يَسْتَهْزِؤُون ﴿١٠﴾

30/RÛM SURESİ-10. AYET (Meâlleri Kıyasla): Summe kâne âkıbetellezîne esâus sûâ en kezzebû bi âyâtillâhi ve kânû bihâ yestehziûn(yestehziûne).

Sonra o kötülük edenlerin sonu çok fena oldu. Çünkü Allah’ın ayetlerini yalanladılar ve onlarla alay ediyorlardı.

اللَّهُ يَبْدَأُ الْخَلْقَ ثُمَّ يُعِيدُهُ ثُمَّ إِلَيْهِ تُرْجَعُونَ ﴿١١﴾

30/RÛM SURESİ-11. AYET (Meâlleri Kıyasla): Allâhu yebdeul halka summe yuîduhu summe ileyhi turceûn(turceûne).

(insani) yaratan Allah sonra ona yeniden can verecektir. Ve sonunda hepiniz O’nun huzuruna döndürülürsünüz.

وَيَوْمَ تَقُومُ السَّاعَةُ يُبْلِسُ الْمُجْرِمُونَ ﴿١٢﴾

30/RÛM SURESİ-12. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve yevme tekûmus sâatu yublisul mucrimûn(mucrimûne).

Kıyamet saati gelip çattığı gün suçlular ümitsizliğe düşerler.

وَلَمْ يَكُن لَّهُم مِّن شُرَكَائِهِمْ شُفَعَاء وَكَانُوا بِشُرَكَائِهِمْ كَافِرِينَ ﴿١٣﴾

30/RÛM SURESİ-13. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve lem yekun lehum min şurakâihim şufeâu ve kânû bi şurakâihim kâfirîn(kâfirîne).

Allah’a koştukları ortaklardan, kendilerine şefaat (şahitlik) edenler de bulunmaz! Ve eski ortaklarını da inkâr eder/tanımazlar!

وَيَوْمَ تَقُومُ السَّاعَةُ يَوْمَئِذٍ يَتَفَرَّقُونَ ﴿١٤﴾

30/RÛM SURESİ-14. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve yevme tekûmus sâatu yevmeizin yeteferrakûn(yeteferrakûne).

Kıyamet saati gelip çattığı gün, (herkesin) ne olduğu (gerçeği) ortaya çıkacaktır.

فَأَمَّا الَّذِينَ آمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ فَهُمْ فِي رَوْضَةٍ يُحْبَرُونَ ﴿١٥﴾

30/RÛM SURESİ-15. AYET (Meâlleri Kıyasla): Fe emmâllezîne âmenû ve amilûs sâlihâti fe hum fî ravdatin yuhberun(yuhberune).

Inananlar ve salih (iyi) işler/yaptığı işin en iyisini yapanlar ise, onlar bir bahçe içinde neşelendirilirler.

وَأَمَّا الَّذِينَ كَفَرُوا وَكَذَّبُوا بِآيَاتِنَا وَلِقَاء الْآخِرَةِ فَأُوْلَئِكَ فِي الْعَذَابِ مُحْضَرُونَ ﴿١٦﴾

30/RÛM SURESİ-16. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve emmâllezîne keferû ve kezzebû bi âyâtinâ ve likâil âhırati fe ulâike fîl azâbi muhdarûn(muhdarûne).

Inkâr edip de ayetlerimizi ve ahiret buluşmasını yalanlayanlara gelince; işte onlar tutuklanıp azabın içine getirilenlerdir!

فَسُبْحَانَ اللَّهِ حِينَ تُمْسُونَ وَحِينَ تُصْبِحُونَ ﴿١٧﴾

30/RÛM SURESİ-17. AYET (Meâlleri Kıyasla): Fe subhânallâhi hîne tumsûne ve hîne tusbıhûn(tusbıhûne).

Öyleyse (namaz [dua] ile) Allah’ın yüceliğini zikredin/anın; akşamladığnız[akşam ve yatsı]da ve sabaha kavuştuğunuz zaman!

وَلَهُ الْحَمْدُ فِي السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ وَعَشِيًّا وَحِينَ تُظْهِرُونَ ﴿١٨﴾

30/RÛM SURESİ-18. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve lehul hamdu fîs semâvâti vel ardı ve aşiyyen ve hîne tuzhırûn(tuzhırûne).

Övgü o’na mahsustur, göklerde de yeryüzünde de; gündüzün sonunda [ikindi vaktinde], öğleye erdiğiniz zaman da!

يُخْرِجُ الْحَيَّ مِنَ الْمَيِّتِ وَيُخْرِجُ الْمَيِّتَ مِنَ الْحَيِّ وَيُحْيِي الْأَرْضَ بَعْدَ مَوْتِهَا وَكَذَلِكَ تُخْرَجُونَ ﴿١٩﴾

30/RÛM SURESİ-19. AYET (Meâlleri Kıyasla): Yuhricul hayye minel meyyiti ve yuhricul meyyite minel hayyi ve yuhyil arda ba’de mevtihâ, ve kezâlike tuhracûn( tuhracûne).

O, ölüden diriyi çıkarır, diriden de ölüyü çıkarır. Ölümünden sonra yeryüzünü diriltip canlandırıyor! Siz de işte böyle çıkarılırsınız!

وَمِنْ آيَاتِهِ أَنْ خَلَقَكُم مِّن تُرَابٍ ثُمَّ إِذَا أَنتُم بَشَرٌ تَنتَشِرُونَ ﴿٢٠﴾

30/RÛM SURESİ-20. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve min âyâtihî en halakakum min turâbin summe izâ entum beşerun tenteşirûn(tenteşirûne).

Sizi topraktan yaratması da O’nun ayetlerindendir. Sonra da siz yayılan birer insan oluverdiniz!

وَمِنْ آيَاتِهِ أَنْ خَلَقَ لَكُم مِّنْ أَنفُسِكُمْ أَزْوَاجًا لِّتَسْكُنُوا إِلَيْهَا وَجَعَلَ بَيْنَكُم مَّوَدَّةً وَرَحْمَةً إِنَّ فِي ذَلِكَ لَآيَاتٍ لِّقَوْمٍ يَتَفَكَّرُونَ ﴿٢١﴾

30/RÛM SURESİ-21. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve min âyâtihî en halaka lekum min enfusikum ezvâcen li teskunû ileyhâ ve ceale beynekum meveddeten ve rahmeten, inne fî zâlike le âyâtin li kavmin yetefekkerûn(yetefekkerûne).

Nefislerinizden/karşı cinslerinizden size, kendileriyle huzur bulmanız için eşler yaratması, aranızda bir sevgi ve merhamet var etmesi de O’nun ayetlerindendir. Şüphesiz bunda, iyi düşünen bir toplum için işâretler vardır.

وَمِنْ آيَاتِهِ خَلْقُ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ وَاخْتِلَافُ أَلْسِنَتِكُمْ وَأَلْوَانِكُمْ إِنَّ فِي ذَلِكَ لَآيَاتٍ لِّلْعَالِمِينَ ﴿٢٢﴾

30/RÛM SURESİ-22. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve min âyâtihî halkus semâvâti vel ardı vahtilâfu elsinetikum ve elvânikum, inne fî zâlike le âyâtin lil âlimîn(âlimîne).

Göklerin ve yeryüzünün yaratılması, dillerinizin ve renklerinizin farklı oluşu da, O’nun bir alâmeti/işâretlerindendir. Şüphesiz bunda, bilenler için dersler/ayetler vardır.

وَمِنْ آيَاتِهِ مَنَامُكُم بِاللَّيْلِ وَالنَّهَارِ وَابْتِغَاؤُكُم مِّن فَضْلِهِ إِنَّ فِي ذَلِكَ لَآيَاتٍ لِّقَوْمٍ يَسْمَعُونَ ﴿٢٣﴾

30/RÛM SURESİ-23. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve min âyâtihî menâmukum bil leyli ven nehâri vebtigâukum min fadlihi, inne fî zâlike le âyâtin li kavmin yesmeûn(yesmeûne).

Geceleyin uyumanız ve gündüzün O’nun lütfundan nasip aramanız da, O’nun ayetlerindendir. Şüphesiz bunda, işiten bir toplum için ayetler/dersler vardır.

وَمِنْ آيَاتِهِ يُرِيكُمُ الْبَرْقَ خَوْفًا وَطَمَعًا وَيُنَزِّلُ مِنَ السَّمَاء مَاء فَيُحْيِي بِهِ الْأَرْضَ بَعْدَ مَوْتِهَا إِنَّ فِي ذَلِكَ لَآيَاتٍ لِّقَوْمٍ يَعْقِلُونَ ﴿٢٤﴾

30/RÛM SURESİ-24. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve min âyâtihî yurîkumul berka havfen ve tamaan, ve yunezzilu mines semâi mâen fe yuhyî bihil arda ba’de mevtihâ, inne fî zâlike le âyâtin li kavmin ya’kılûn(ya’kılûne).

Şimşeği size korkutarak ve umut vererek göstermesi de O’nun bir işâreti/ayetlerindendir. Gökyüzünden bir su indirerek, onunla ölümünün ardından yeryüzünü diriltmesi de, O’nun alâmeti/ayetlerindendir. Şüphesiz bunda, aklını kullanan bir toplum için ibretler vardır.

وَمِنْ آيَاتِهِ أَن تَقُومَ السَّمَاء وَالْأَرْضُ بِأَمْرِهِ ثُمَّ إِذَا دَعَاكُمْ دَعْوَةً مِّنَ الْأَرْضِ إِذَا أَنتُمْ تَخْرُجُونَ ﴿٢٥﴾

30/RÛM SURESİ-25. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve min âyâtihî en tekûmes semâu vel ardu bi emrihî, summe izâ deâkum da’veten minel ardı izâ entum tahrucûn(tahrucûne).

Göğün ve yerin kanunları da O’nun ayetlerindendir. Sonra sizi yerden bir tek çağırışla çağırdığı zaman, hemen çıkıverirsiniz!

وَلَهُ مَن فِي السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ كُلٌّ لَّهُ قَانِتُونَ ﴿٢٦﴾

30/RÛM SURESİ-26. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve lehu men fîs semâvâti vel ard(ardı), kullun lehu kânitûn(kânitûne).

Göklerde ve yeryüzünde kim varsa, O’nundur. Hepsi O’na boyun eğerler.

وَهُوَ الَّذِي يَبْدَأُ الْخَلْقَ ثُمَّ يُعِيدُهُ وَهُوَ أَهْوَنُ عَلَيْهِ وَلَهُ الْمَثَلُ الْأَعْلَى فِي السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ وَهُوَ الْعَزِيزُ الْحَكِيمُ ﴿٢٧﴾

30/RÛM SURESİ-27. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve huvellezî yebdeul halka summe yuîduhu, ve huve ehvenu aleyhi, ve lehul meselul a’lâ fîs semâvâti vel ard(ardı), ve huvel azîzul hakîm(hakîmu).

(bütün hayatı) ilk olarak yaratan, sonra onu yeniden vücuda getiren (sürekli hayat veren) O’dur. Bu, O’na göre pek kolaydır. Göklerde ve yeryüzünde en yüce şan O’nundur. O üstündür, hikmet sahibi[bilim ve bilim dallarına muktedîr]dir.

ضَرَبَ لَكُم مَّثَلًا مِنْ أَنفُسِكُمْ هَل لَّكُم مِّن مَّا مَلَكَتْ أَيْمَانُكُم مِّن شُرَكَاء فِي مَا رَزَقْنَاكُمْ فَأَنتُمْ فِيهِ سَوَاء تَخَافُونَهُمْ كَخِيفَتِكُمْ أَنفُسَكُمْ كَذَلِكَ نُفَصِّلُ الْآيَاتِ لِقَوْمٍ يَعْقِلُونَ ﴿٢٨﴾

30/RÛM SURESİ-28. AYET (Meâlleri Kıyasla): Darabe lekum meselen min enfusikum, hel lekum min mâ meleket eymânukum min şurakâe fî mâ razaknâkum fe entum fîhi sevâun tehâfûnehum ke hîfetikum enfusekum, kezâlike nufassılul âyâti li kavmin ya’kılûn(ya’kılûne).

O size kendinizden bir misâl verdi: Hiç (sizin yönetiminize verilen) esirlerinizden, yarattığımız rızıklarda sizinle eşit haklara sahip olan ve kendilerinden çekindiğiniz ortaklarınız var mı? İşte Biz, aklını kullanan bir toplum için ayetleri açıklıyoruz.

بَلِ اتَّبَعَ الَّذِينَ ظَلَمُوا أَهْوَاءهُم بِغَيْرِ عِلْمٍ فَمَن يَهْدِي مَنْ أَضَلَّ اللَّهُ وَمَا لَهُم مِّن نَّاصِرِينَ ﴿٢٩﴾

30/RÛM SURESİ-29. AYET (Meâlleri Kıyasla): Belittebeallezîne zalemû ehvâehum bi gayri ilmin, fe men yehdî men edallallâhu, ve mâ lehum min nâsırîn(nâsırîne).

Hayır, zulmedenler bilgisizce kendi tutkularına uydular! Allah’ın (düzelmek istemediği için) sapıklığında bıraktığını, kim doğru yola iletebilir? Onların hiçbir yardımcıları da yoktur.

فَأَقِمْ وَجْهَكَ لِلدِّينِ حَنِيفًا فِطْرَةَ اللَّهِ الَّتِي فَطَرَ النَّاسَ عَلَيْهَا لَا تَبْدِيلَ لِخَلْقِ اللَّهِ ذَلِكَ الدِّينُ الْقَيِّمُ وَلَكِنَّ أَكْثَرَ النَّاسِ لَا يَعْلَمُونَ ﴿٣٠﴾

30/RÛM SURESİ-30. AYET (Meâlleri Kıyasla): Fe ekim vecheke lid dîni hanîfen, fıtratallâhilletî fataran nâse aleyhâ, lâ tebdîle li halkıllâhi, zâliked dînul kayyimu ve lâkinne ekseran nâsi lâ ya’lemûn(ya’lemûne).

O halde SEN, Allah’ı birleyen olarak yüzünü dosdoğru bu dine çevir, Allah’ın fıtratına (sünnetine/tabiat kanununa), insanları ona (bir ilme) göre yarattığı o fıtrata/kanuna... Allah’ın tabiat kanununda hiçbir değişiklik olmaz! İşte, dosdoğru din budur! Fakat insanların birçoğu bilmiyor.

مُنِيبِينَ إِلَيْهِ وَاتَّقُوهُ وَأَقِيمُوا الصَّلَاةَ وَلَا تَكُونُوا مِنَ الْمُشْرِكِينَ ﴿٣١﴾

30/RÛM SURESİ-31. AYET (Meâlleri Kıyasla): Munîbîne ileyhi vettekûhu ve ekîmûs salâte ve lâ tekûnû minel muşrikîn(muşrikîne).

Gönülden bağlılar olarak, O’na yönelenler olun. O’na sığınarak korunun. Namazı kılın ve müşriklerden/O’na ortak koşanlardan olmayın!

مِنَ الَّذِينَ فَرَّقُوا دِينَهُمْ وَكَانُوا شِيَعًا كُلُّ حِزْبٍ بِمَا لَدَيْهِمْ فَرِحُونَ ﴿٣٢﴾

30/RÛM SURESİ-32. AYET (Meâlleri Kıyasla): Minellezîne ferrakû dînehum ve kânû şiyean, kullu hızbin bimâ ledeyhim ferihûn(ferihûne).

Onlar ki, dinlerini parça parça eden ve cemaat cemaat olanlardır! Her bir cemaat (bu Kur’an ile değil de), kendi yanlarındaki (eserleri) ile övünüp sevinmektedir!

وَإِذَا مَسَّ النَّاسَ ضُرٌّ دَعَوْا رَبَّهُم مُّنِيبِينَ إِلَيْهِ ثُمَّ إِذَا أَذَاقَهُم مِّنْهُ رَحْمَةً إِذَا فَرِيقٌ مِّنْهُم بِرَبِّهِمْ يُشْرِكُونَ ﴿٣٣﴾

30/RÛM SURESİ-33. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve izâ messen nâse durrun deav rabbehum munîbîne ileyhi summe izâ ezâkahum minhu rahmeten izâ ferîkun minhum bi rabbihim yuşrikûn(yuşrikûne).

Şimdi insanlara bir zarar dokunduğu zaman, kendisine yönelenler olarak Rablerine yalvarırlar! Sonra, onlara kendisinden bir rahmet tattırınca bakarsın ki, onlardan bir cemaat/topluluk derhal Rablerine ortak koşarlar!

لِيَكْفُرُوا بِمَا آتَيْنَاهُمْ فَتَمَتَّعُوا فَسَوْفَ تَعْلَمُونَ ﴿٣٤﴾

30/RÛM SURESİ-34. AYET (Meâlleri Kıyasla): Li yekfurû bimâ âteynâhum, fe temetteû fe sevfe ta’lemûn(ta’lemûne).

Kendilerine verdiklerimize karşı nankörlük ederler. Haydi, nimetler içinde biraz eğlenin! Ama yakında bileceksiniz.

أَمْ أَنزَلْنَا عَلَيْهِمْ سُلْطَانًا فَهُوَ يَتَكَلَّمُ بِمَا كَانُوا بِهِ يُشْرِكُونَ ﴿٣٥﴾

30/RÛM SURESİ-35. AYET (Meâlleri Kıyasla): Em enzelnâ aleyhim sultânen fe huve yetekellemu bimâ kânû bihî yuşrikûn(yuşrikûne).

Yoksa biz onlara, kesin bir delil indirmişiz de, O’na ortak koşmalarını, o mu söylüyor?

وَإِذَا أَذَقْنَا النَّاسَ رَحْمَةً فَرِحُوا بِهَا وَإِن تُصِبْهُمْ سَيِّئَةٌ بِمَا قَدَّمَتْ أَيْدِيهِمْ إِذَا هُمْ يَقْنَطُونَ ﴿٣٦﴾

30/RÛM SURESİ-36. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve izâ ezaknân nâse rahmeten ferihû bihâ, ve in tusıbhum seyyietun bimâ kaddemet eydîhim izâ hum yaknetûn(yaknetûne).

Insanlara bir rahmet tattırdığımız zaman, hemen onunla sevinirler. Onlara kendi elleriyle yapıp öne sürdüklerinden dolayı, bir kötülük dokununca da derhal umutsuzluğa düşerler!

أَوَلَمْ يَرَوْا أَنَّ اللَّهَ يَبْسُطُ الرِّزْقَ لِمَن يَشَاء وَيَقْدِرُ إِنَّ فِي ذَلِكَ لَآيَاتٍ لِّقَوْمٍ يُؤْمِنُونَ ﴿٣٧﴾

30/RÛM SURESİ-37. AYET (Meâlleri Kıyasla): E ve lem yerav ennellâhe yebsutur rızka li men yeşâu ve yakdiru, inne fî zâlike le âyâtin li kavmin yu’minûn(yu’minûne).

Görmediler mi? Allah rızkı dilediğine açıp yayıyor ve daraltıyor/kısıyor da. Şüphesiz bunda gerçeklere inanan bir toplum için, elbette ayetler vardır.

فَآتِ ذَا الْقُرْبَى حَقَّهُ وَالْمِسْكِينَ وَابْنَ السَّبِيلِ ذَلِكَ خَيْرٌ لِّلَّذِينَ يُرِيدُونَ وَجْهَ اللَّهِ وَأُوْلَئِكَ هُمُ الْمُفْلِحُونَ ﴿٣٨﴾

30/RÛM SURESİ-38. AYET (Meâlleri Kıyasla): Fe âti zel kurbâ hakkahu vel miskîne vebnes sebîl(sebîli), zâlike hayrun lillezîne yurîdûne vechallâhi ve ulâike humul muflihûn(muflihûne).

O halde sen, akrabaya/yakınlarına/yakınında olana hakkını ver, yoksula da yolcuya da!.. Bu Allah’ın rızasını isteyen kimseler için daha hayırlıdır. Başarılı olanlar/kurtulanlar, işte onlardır.

وَمَا آتَيْتُم مِّن رِّبًا لِّيَرْبُوَ فِي أَمْوَالِ النَّاسِ فَلَا يَرْبُو عِندَ اللَّهِ وَمَا آتَيْتُم مِّن زَكَاةٍ تُرِيدُونَ وَجْهَ اللَّهِ فَأُوْلَئِكَ هُمُ الْمُضْعِفُونَ ﴿٣٩﴾

30/RÛM SURESİ-39. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve mâ âteytum min riben li yerbuve fî emvâlin nâsi fe lâ yerbû indallâhi, ve mâ âteytum min zekâtin turîdûne vechallâhi fe ulâike humul mud’ıfûn(mud’ıfûne).

Insanların mallarından fazlaca alayım diye verdiğiniz riba, Allah katında artmaz. Allah’ın rızasını isteyerek verdiğiniz Zekât’a gelince, işte onu kat kat artıranlardır!

اللَّهُ الَّذِي خَلَقَكُمْ ثُمَّ رَزَقَكُمْ ثُمَّ يُمِيتُكُمْ ثُمَّ يُحْيِيكُمْ هَلْ مِن شُرَكَائِكُم مَّن يَفْعَلُ مِن ذَلِكُم مِّن شَيْءٍ سُبْحَانَهُ وَتَعَالَى عَمَّا يُشْرِكُونَ ﴿٤٠﴾

30/RÛM SURESİ-40. AYET (Meâlleri Kıyasla): Allâhullezî halakakum summe razakakum summe yumîtukum summe yuhyîkum, hel min şurakâikum men yef’alu min zâlikum min şey’in, subhânehu ve teâlâ ammâ yuşrikûn(yuşrikûne).

Allah o’dur ki, sizi yarattı. Sonra size rızık verdi. Sonra sizi öldürüyor, sonra sizi diriltiyor. Sizin ortak koştuklarınızdan, hiç böyle bir şey yapan kimse var mı? O yücedir ve onların ortak koştukları şeylerden uzaktır.

ظَهَرَ الْفَسَادُ فِي الْبَرِّ وَالْبَحْرِ بِمَا كَسَبَتْ أَيْدِي النَّاسِ لِيُذِيقَهُم بَعْضَ الَّذِي عَمِلُوا لَعَلَّهُمْ يَرْجِعُونَ ﴿٤١﴾

30/RÛM SURESİ-41. AYET (Meâlleri Kıyasla): Zaheral fesâdu fîl berri vel bahri bimâ kesebet eydin nâsi, li yuzîkahum ba’dallezî amilû leallehum yerciûn(yerciûne).

Karada ve denizde, insanların elleriyle yaptıkları yüzünden fesat/terör çıktı! Allah onlara yaptıklarının bir kısmını(n karşılığını) tattırır. Umulur ki onlar, (hür iradeleri ile) doğruya dönerler.

قُلْ سِيرُوا فِي الْأَرْضِ فَانظُرُوا كَيْفَ كَانَ عَاقِبَةُ الَّذِينَ مِن قَبْلُ كَانَ أَكْثَرُهُم مُّشْرِكِينَ ﴿٤٢﴾

30/RÛM SURESİ-42. AYET (Meâlleri Kıyasla): Kul sîrû fîl ardı fanzurû keyfe kâne âkıbetullezîne min kablu, kâne ekseruhum muşrikîn(muşrikîne).

De ki: “Yeryüzünde gezip dolaşın da bakın, öncekilerin sonu nasıl olmuş? Onların birçoğu, Allah’a ortak koşan kişiler idi.”

فَأَقِمْ وَجْهَكَ لِلدِّينِ الْقَيِّمِ مِن قَبْلِ أَن يَأْتِيَ يَوْمٌ لَّا مَرَدَّ لَهُ مِنَ اللَّهِ يَوْمَئِذٍ يَصَّدَّعُونَ ﴿٤٣﴾

30/RÛM SURESİ-43. AYET (Meâlleri Kıyasla): Fe ekim vecheke lid dînil kayyimi min kabli en ye’tiye yevmun lâ meradde lehu minallâhi yevme izin yassaddeûn(yassaddeûne).

Yüzünü dosdoğru dine yönelt; Allah’tan geri çevrilmesi mümkün olmayan, o gün gelmeden önce! O gün insanlar, bölük bölük ayrılırlar.

مَن كَفَرَ فَعَلَيْهِ كُفْرُهُ وَمَنْ عَمِلَ صَالِحًا فَلِأَنفُسِهِمْ يَمْهَدُونَ ﴿٤٤﴾

30/RÛM SURESİ-44. AYET (Meâlleri Kıyasla): Men kefere fe aleyhi kufruhu, ve men amile sâlihan fe li enfusihim yemhedûn(yemhedûne).

Kim inkâr ederse, inkârı kendi zararınadır. Kim de iyi bir iş yaparsa kendisi için yatırım yapmış olur.

لِيَجْزِيَ الَّذِينَ آمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ مِن فَضْلِهِ إِنَّهُ لَا يُحِبُّ الْكَافِرِينَ ﴿٤٥﴾

30/RÛM SURESİ-45. AYET (Meâlleri Kıyasla): Li yecziyellezîne âmenû ve amilûs sâlihâti min fadlihî, innehu lâ yuhıbbul kâfirîn(kâfirîne).

Bu o’nun gerçeklere inanan ve uygun (Salih) işler yapanları lütfundan ödüllendirmesi içindir. Çünkü O, inkârcıları sevmez!

وَمِنْ آيَاتِهِ أَن يُرْسِلَ الرِّيَاحَ مُبَشِّرَاتٍ وَلِيُذِيقَكُم مِّن رَّحْمَتِهِ وَلِتَجْرِيَ الْفُلْكُ بِأَمْرِهِ وَلِتَبْتَغُوا مِن فَضْلِهِ وَلَعَلَّكُمْ تَشْكُرُونَ ﴿٤٦﴾

30/RÛM SURESİ-46. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve min âyâtihî en yursiler riyâha mubeşşirâtin ve li yuzîkakum min rahmetihî ve li tecriyel fulku bi emrihî ve li tebtegû min fadlihî ve leallekum teşkurûn(teşkurûne).

Rüzgarlari müjdeleyiciler olarak göndermesi de, O’nun ayetlerindendir. Size rahmetinden tattırsın, buyruğuyla (tabiat kanunları ile) gemiler yürüsün ve O’nun lütfundan arayıp kazanasınız diye! Belki şükredersiniz!

وَلَقَدْ أَرْسَلْنَا مِن قَبْلِكَ رُسُلًا إِلَى قَوْمِهِمْ فَجَاؤُوهُم بِالْبَيِّنَاتِ فَانتَقَمْنَا مِنَ الَّذِينَ أَجْرَمُوا وَكَانَ حَقًّا عَلَيْنَا نَصْرُ الْمُؤْمِنِينَ ﴿٤٧﴾

30/RÛM SURESİ-47. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve lekad erselnâ min kablike rusulen ilâ kavmihim fe câûhum bil beyyinâti fentekamnâ minellezîne ecramû, ve kâne hakkan aleynâ nasrul mu’minîn(mu’minîne).

Ant olsun Biz, senden önceki toplumlara da nice elçiler gönderdik. Onlara apaçık deliller getirdiler. Biz de suç işleyen kimselerden intikam aldık. Ve gerçekleri kabul edenlere yardım ettik.

اللَّهُ الَّذِي يُرْسِلُ الرِّيَاحَ فَتُثِيرُ سَحَابًا فَيَبْسُطُهُ فِي السَّمَاء كَيْفَ يَشَاء وَيَجْعَلُهُ كِسَفًا فَتَرَى الْوَدْقَ يَخْرُجُ مِنْ خِلَالِهِ فَإِذَا أَصَابَ بِهِ مَن يَشَاء مِنْ عِبَادِهِ إِذَا هُمْ يَسْتَبْشِرُونَ ﴿٤٨﴾

30/RÛM SURESİ-48. AYET (Meâlleri Kıyasla): Allâhullezî yursilur riyâha fe tusîru sehâben fe yebsutuhu fîs semâi keyfe yeşâu ve yec’aluhu kisefen fe terâl vedka yahrucu min hılâlihî, fe izâ esâbe bihî men yeşâu min ibâdihî izâ hum yestebşirûn(yestebşirûne).

Allah o’dur ki; rüzgârları gönderir de bulutu kaldırır, sonra onu gökyüzünde dilediği şekilde yayar ve yoğunlaştırır/parça parça eder. Derken, arasından çıkan yağmuru görürsün. Nihayet onu kullarından dilediği kimseye uğratınca, hemen sevinçle yüzleri gülüverir!

وَإِن كَانُوا مِن قَبْلِ أَن يُنَزَّلَ عَلَيْهِم مِّن قَبْلِهِ لَمُبْلِسِينَ ﴿٤٩﴾

30/RÛM SURESİ-49. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve in kânû min kabli en yunezzele aleyhim min kablihî le mublisîn(mublisîne).

Oysa onlar, kendilerine indirilmesinden önce, yağmurdan umutsuz idiler.

فَانظُرْ إِلَى آثَارِ رَحْمَتِ اللَّهِ كَيْفَ يُحْيِي الْأَرْضَ بَعْدَ مَوْتِهَا إِنَّ ذَلِكَ لَمُحْيِي الْمَوْتَى وَهُوَ عَلَى كُلِّ شَيْءٍ قَدِيرٌ ﴿٥٠﴾

30/RÛM SURESİ-50. AYET (Meâlleri Kıyasla): Fanzur ilâ âsâri rahmetillâhi keyfe yuhyil arda ba’de mevtihâ, inne zâlike le muhyîl mevtâ, ve huve alâ kulli şey’in kadîr(kadîrun).

Şimdi, Allah’ın rahmetinin eserlerine bak! Yeryüzünü ölümünden sonra nasıl diriltiyor? Şüphe yok ki O, ölüleri de diriltendir. Herşeye gücü yetendir.

وَلَئِنْ أَرْسَلْنَا رِيحًا فَرَأَوْهُ مُصْفَرًّا لَّظَلُّوا مِن بَعْدِهِ يَكْفُرُونَ ﴿٥١﴾

30/RÛM SURESİ-51. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve le in erselnâ rîhan fe raevhu musfarran le zallû min ba’dihî yekfurûn(yekfurûne).

Eğer bir rüzgâr göndersek de, onu (ekini) sararmış olarak görseler; mutlaka onun ardından nankörlük etmeye başlarlar.

فَإِنَّكَ لَا تُسْمِعُ الْمَوْتَى وَلَا تُسْمِعُ الصُّمَّ الدُّعَاء إِذَا وَلَّوْا مُدْبِرِينَ ﴿٥٢﴾

30/RÛM SURESİ-52. AYET (Meâlleri Kıyasla): Fe inneke lâ tusmiul mevtâ ve lâ tusmius summed duâe izâ vellev mudbirîn(mudbirîne).

Şüphesiz ki sen ölülere işittiremezsin! Ve çağrıyı; arkalarını dönmüş giderlerken, sağırlara da duyuramazsın!

وَمَا أَنتَ بِهَادِي الْعُمْيِ عَن ضَلَالَتِهِمْ إِن تُسْمِعُ إِلَّا مَن يُؤْمِنُ بِآيَاتِنَا فَهُم مُّسْلِمُونَ ﴿٥٣﴾

30/RÛM SURESİ-53. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve mâ ente bi hâdil umyi an dalâletihim, in tusmiu illâ men yu’minu bi âyâtinâ fe hum muslimûn(muslimûne).

Görmek istemeyenleri de (düşünce körlüğü içinde olanları), sapıklıklarından (kurtarıp) doğru yola iletemezsin! Sen ancak ayetlerimizi düşünen, araştıran, inanan kişilere işittirirsin. Onlar teslim olan/müslim kimselerdir.

اللَّهُ الَّذِي خَلَقَكُم مِّن ضَعْفٍ ثُمَّ جَعَلَ مِن بَعْدِ ضَعْفٍ قُوَّةً ثُمَّ جَعَلَ مِن بَعْدِ قُوَّةٍ ضَعْفًا وَشَيْبَةً يَخْلُقُ مَا يَشَاء وَهُوَ الْعَلِيمُ الْقَدِيرُ ﴿٥٤﴾

30/RÛM SURESİ-54. AYET (Meâlleri Kıyasla): Allâhullezî halakakum min da’fin summe ceale min ba’di da’fin kuvveten summe ceale min ba’di kuvvetin da’fen ve şeybeten, yahluku mâ yeşâu, ve huvel alîmul kadîr(kadîru).

O Allah Kİ, sizi zayıf olarak yarattı. Sonra bu zayıflığın ardından bir güç verdi. Sonra o gücün ardından bir zayıflık ve ihtiyarlık kıldı. Allah dilediği şeyleri yaratır. O bilendir, gücü yetendir.

وَيَوْمَ تَقُومُ السَّاعَةُ يُقْسِمُ الْمُجْرِمُونَ مَا لَبِثُوا غَيْرَ سَاعَةٍ كَذَلِكَ كَانُوا يُؤْفَكُونَ ﴿٥٥﴾

30/RÛM SURESİ-55. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve yevme tekûmus sâatu yuksimul mucrimûne mâ lebisû gayra sâatin, kezâlike kânû yu’fekûn(yu’fekûne).

Kıyamet koptuğu gün, suçlular; bir saatten fazla kalmadıklarına yemin ederler! İşte onlar, (dünyada da yalanlarla) çevriliyorlar.

وَقَالَ الَّذِينَ أُوتُوا الْعِلْمَ وَالْإِيمَانَ لَقَدْ لَبِثْتُمْ فِي كِتَابِ اللَّهِ إِلَى يَوْمِ الْبَعْثِ فَهَذَا يَوْمُ الْبَعْثِ وَلَكِنَّكُمْ كُنتُمْ لَا تَعْلَمُونَ ﴿٥٦﴾

30/RÛM SURESİ-56. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve kâlellezîne ûtûl ilme vel îmâne lekad lebistum fî kitâbillâhi ilâ yevmil ba’si fe hâzâ yevmul ba’si ve lâkinnekum kuntum lâ ta’lemûn(ta’lemûne).

Kendilerine ilim ve iman verilen kimseler (Rasûller); (kıyamet koptuğu gün, suçlulara) dediler ki: “Ant olsun, Allah’ın kitabında belirtildiği gibi, siz diriliş gününe kadar kaldınız; işte bu(gün) diriliş günüdür. Fakat siz inanmadınız/bugünü düşünmek bile istemediniz.”

فَيَوْمَئِذٍ لَّا يَنفَعُ الَّذِينَ ظَلَمُوا مَعْذِرَتُهُمْ وَلَا هُمْ يُسْتَعْتَبُونَ ﴿٥٧﴾

30/RÛM SURESİ-57. AYET (Meâlleri Kıyasla): Fe yevme izin lâ yenfeullezîne zalemû ma’ziratuhum ve lâ hum yusta’tebûn(yusta’tebûne).

O gün, zulmetmiş olan kimselere mazeretleri fayda vermez ve onlardan, özür dilemeleri de kabul edilmez.

وَلَقَدْ ضَرَبْنَا لِلنَّاسِ فِي هَذَا الْقُرْآنِ مِن كُلِّ مَثَلٍ وَلَئِن جِئْتَهُم بِآيَةٍ لَيَقُولَنَّ الَّذِينَ كَفَرُوا إِنْ أَنتُمْ إِلَّا مُبْطِلُونَ ﴿٥٨﴾

30/RÛM SURESİ-58. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve lekad darabnâ lin nâsi fî hâzâl kur’âni min kulli meselin, ve le in ci’tehum bi âyetin le yekûlennellezîne keferû in entum illâ mubtılûn(mubtılûne).

Ant olsun Kİ; Biz Kur’an’da, insanlar için (akıllara, düşünce ve duygulara hitap edici) her tür misali (ortaya koyup) anlattık. Bundan böyle; şüphe yok ki, sen onlara, bir mucize de getirsen (inanmıyorlar ve) inkâr edenler (sana:) “Siz; (sen ve arkadaşların) yürürlükte olanı/geleneklerimizi, iptal edicilerden başkası değilsiniz!” diyorlar.

كَذَلِكَ يَطْبَعُ اللَّهُ عَلَى قُلُوبِ الَّذِينَ لَا يَعْلَمُونَ ﴿٥٩﴾

30/RÛM SURESİ-59. AYET (Meâlleri Kıyasla): Kezâlike yatbaullâhu alâ kulûbillezîne lâ ya’lemûn(ya’lemûne).

Işte böyle; Allah öğrenmeye çalışmayanların kalplerine mutsuzluk verir.

فَاصْبِرْ إِنَّ وَعْدَ اللَّهِ حَقٌّ وَلَا يَسْتَخِفَّنَّكَ الَّذِينَ لَا يُوقِنُونَ ﴿٦٠﴾

30/RÛM SURESİ-60. AYET (Meâlleri Kıyasla): Fâsbir inne va’dallâhi hakkun ve lâ yestahıffennekellezîne lâ yûkınûn(yûkınûne).

Şimdi sen sabret! Şüphesiz Allah’ın sözü gerçektir. Gerçekleri anladığı halde gizleyen(kâfir)ler, sakın seni gevşekliğe sürüklemesin!