SÂD SURESİ 24. Ayeti Ahmet Tekin Meali
Mekke döneminde inmiştir. 88 âyettir. Sûre, adını birinci âyetteki “Sâd” harfinden almıştır.
قَالَ لَقَدْ ظَلَمَكَ بِسُؤَالِ نَعْجَتِكَ إِلَى نِعَاجِهِ وَإِنَّ كَثِيرًا مِّنْ الْخُلَطَاء لَيَبْغِي بَعْضُهُمْ عَلَى بَعْضٍ إِلَّا الَّذِينَ آمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ وَقَلِيلٌ مَّا هُمْ وَظَنَّ دَاوُودُ أَنَّمَا فَتَنَّاهُ فَاسْتَغْفَرَ رَبَّهُ وَخَرَّ رَاكِعًا وَأَنَابَ/ ﴿٢٤﴾
Ayet Transkripsiyonu ve Sade Meali
söz öbeklerinin üzerine farenizi sürükleyerek çevirilerini görebilirsiniz. Çevirileri tablo halinde görmek için buraya tıklayın
Kelime | Türkçe karşılığı |
---|---|
bi suâli | istemekle, isteyerek |
na'ceti-ke | senin koyunun |
ilâ niâci-hi | onun (kendi) koyunlarına |
ve inne | ve gerçekten, muhakkak |
kesîran | çok |
min | ...'den |
el huletâi | ortaklar |
le | gerçekten, muhakkak ki |
yebgî | haksızlık ediyor, hakka tecavüz ediyor |
ba'du-hum alâ ba'dın | birbirlerine |
illâllezîne (illâ ellezîne) | o kimseler hariç |
âmenû | âmenû oldular (Allah'a ulaşmayı dilediler) |
ve amilûs sâlihâti | ve salih amel (nefs tezkiyesi) yaptılar |
ve kalîlun | ve az |
mâ | ne kadar |
hum | onlar |
ve zanne | ve zannetti, anladı |
dâvûdu | Davut |
ennemâ | olduğunu |
fetennâ-hu | onu imtihan ettik |
fe | bunun üzerine |
istagfera | mağfiret istedi |
rabbe-hu | onun Rabbi, Rabbine |
ve harra | ve secdeye kapandı |
râkian | rükû ederek, huşû ile eğilerek |
ve enâbe | ve yöneldi, (hitaben Allah'a ulaştı) |
(Dâvud a.s): "Andolsun ki, koyunlarının (arasına) senin koyununu istemekle sana zulmetti." dedi. Ve muhakkak ki ortaklardan çoğu, mutlaka birbirlerinin hakkına tecavüz ediyorlar. Âmenû olanlar (Allah’a ulaşmayı dileyenler) ve amilüssalihat (nefs tezkiyesi) yapanlar hariç. Onlar ne kadar az! Ve Dâvud (a.s), onu imtihan ettiğimizi zannetti. Bunun üzerine Rabbinden mağfiret istedi ve rüku ederek secdeye kapandı. Ve Rabbine yöneldi (sözleriyle ve Rabbini görerek Allah'a ulaştı ve cevap aldı).
SÂD SURESİ 24. Ayeti Ahmet Tekin Meali
Dâvûd:
Ahmet Tekin
'Andolsun ki, senin yaban ineğini, kendi yaban ineklerine katmak istemekle sana haksızlık etmiştir. Mallarını karıştıranların, mallarını bir arada bulunduranların, aynı yerde, aynı pazarda mal alıp mal satanların, mülk edinme hukukunda eşit olanların çoğu birbirlerinin haklarına tecavüz ederler, haktan ayrılıp, güçlerine dayanarak zulmederler. Ancak iman edip, hâlis niyet ve amaçlarla, İslâm esaslarını, İslâmî düzeni hayata geçirenler, iş barışı içinde bilinçli, planlı, mükemmel, meşrû, faydalı, verimli çalışarak nimetin-ürünün bollaşmasını sağlayanlar, yerinde, haklı çıkışlar yaparak, düzelmeye, iyiliğe, iyileştirmeye ön ayak olanlar, cârî-kalıcı hayırlar-sâlih ameller işleyenler adâletten şaşmazlar. Onlar da ne kadar az!' dedi. Dâvûd, güvenlik tedbirlerinin işe yaramadığını, kendisini zor durumda bırakarak imtihan ettiğimizi anladı ve Rabbinden bağışlanma, koruma kalkanına alınma diledi, sübhânallah diyerek rükû edip, secedeye kapandı. Tevbe ile Allah’a yöneldi, zikre daldı.