Mekke döneminde inmiştir. 53 âyettir. Sûre, adını 38. âyette geçen “Şûrâ” kelimesinden almıştır. Şûrâ, danışma demektir.

حم ﴿١﴾

42/ŞÛRÂ SURESİ-1. AYET (Meâlleri Kıyasla): Hâ mim.

Ha, Mim.

عسق ﴿٢﴾

42/ŞÛRÂ SURESİ-2. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ayn sin kâf.

Ayn, Sin, Kaf.

كَذَلِكَ يُوحِي إِلَيْكَ وَإِلَى الَّذِينَ مِن قَبْلِكَ اللَّهُ الْعَزِيزُ الْحَكِيمُ ﴿٣﴾

42/ŞÛRÂ SURESİ-3. AYET (Meâlleri Kıyasla): Kezâlike yûhî ileyke ve ilâllezîne min kablikellâhul azîzul hakîm(hakîmu).

Aziz, Hakim olan Allah sana da, senden öncekilere de böyle vahyeder.

لَهُ مَا فِي السَّمَاوَاتِ وَمَا فِي الْأَرْضِ وَهُوَ الْعَلِيُّ الْعَظِيمُ ﴿٤﴾

42/ŞÛRÂ SURESİ-4. AYET (Meâlleri Kıyasla): Lehu mâ fîs semâvâti ve mâ fîl ard(ardı), ve huvel aliyyul azîm(azîmu).

Göklerde olanlar da, yerde olanlar da O'nundur. O, Aliyy'dir, Azim'dir.

تَكَادُ السَّمَاوَاتُ يَتَفَطَّرْنَ مِن فَوْقِهِنَّ وَالْمَلَائِكَةُ يُسَبِّحُونَ بِحَمْدِ رَبِّهِمْ وَيَسْتَغْفِرُونَ لِمَن فِي الْأَرْضِ أَلَا إِنَّ اللَّهَ هُوَ الْغَفُورُ الرَّحِيمُ ﴿٥﴾

42/ŞÛRÂ SURESİ-5. AYET (Meâlleri Kıyasla): Tekâdus semâvâtu yetefattarne min fevkıhinne vel melâiketu yusebbihûne bi hamdi rabbihim ve yestagfirûne li men fîl ard(ardı), e lâ innallâhe huvel gafûrur rahîm(rahîmu).

Nerede ise gökler tepelerinden çatlayacaklar. Melekler de Rabblarını hamd ile tesbih ediyorlar; yeryüzünde bulunanlar için O'ndan bağışlanma diliyorlar. İyi bilin ki; Allah, muhakkak Gafur, Rahim olandır.

وَالَّذِينَ اتَّخَذُوا مِن دُونِهِ أَولِيَاء اللَّهُ حَفِيظٌ عَلَيْهِمْ وَمَا أَنتَ عَلَيْهِم بِوَكِيلٍ ﴿٦﴾

42/ŞÛRÂ SURESİ-6. AYET (Meâlleri Kıyasla): Vellezînettehazû min dûnihî evliyâllâhu hafîzun aleyhim ve mâ ente aleyhim bi vekîl(vekîlin).

Ondan başka veliler edinenlere gelince; Allah, onların üzerinde daima gözetleyicidir. Sen, onların üzerinde vekil değilsin.

وَكَذَلِكَ أَوْحَيْنَا إِلَيْكَ قُرْآنًا عَرَبِيًّا لِّتُنذِرَ أُمَّ الْقُرَى وَمَنْ حَوْلَهَا وَتُنذِرَ يَوْمَ الْجَمْعِ لَا رَيْبَ فِيهِ فَرِيقٌ فِي الْجَنَّةِ وَفَرِيقٌ فِي السَّعِيرِ ﴿٧﴾

42/ŞÛRÂ SURESİ-7. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve kezâlike evhaynâ ileyke kur’ânen arabiyyen li tunzira ummel kurâ ve men havlehâ ve tunzira yevmel cem’i lâ raybe fîhi, ferîkun fîl cenneti ve ferîkun fîs saîr(saîri).

Şehirlerin anasını ve onun çevresinde bulunanları uyarman ve hakkında hiç bir şüphe bulunmayan o toplanma günüyle korkutman için, sana böyle arabça bir Kur'an vahyettik. Bir fırka cennette, bir fırka da çılgın alevli cehennemdedir.

وَلَوْ شَاء اللَّهُ لَجَعَلَهُمْ أُمَّةً وَاحِدَةً وَلَكِن يُدْخِلُ مَن يَشَاء فِي رَحْمَتِهِ وَالظَّالِمُونَ مَا لَهُم مِّن وَلِيٍّ وَلَا نَصِيرٍ ﴿٨﴾

42/ŞÛRÂ SURESİ-8. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve lev şâallâhu le cealehum ummeten vâhıdeten ve lâkin yudhilu men yeşâu fî rahmetihî, vez zâlimûne mâ lehum min velîyyin ve lâ nasîr(nasîrin).

Şayet Allah dileseydi; hepsini tek bir ümmet yapardı. Ama O; dilediğini rahmetine sokar. Zalimlere gelince; onlar için ne bir veli vardır, ne de bir yardımcı.

أَمِ اتَّخَذُوا مِن دُونِهِ أَوْلِيَاء فَاللَّهُ هُوَ الْوَلِيُّ وَهُوَ يُحْيِي المَوْتَى وَهُوَ عَلَى كُلِّ شَيْءٍ قَدِيرٌ ﴿٩﴾

42/ŞÛRÂ SURESİ-9. AYET (Meâlleri Kıyasla): Emittehazû min dûnihî evliyâe, fallâhu huvel velîyyu ve huve yuhyîl mevtâ ve huve alâ kulli şey’in kadîr(kadîrun).

Yoksa O'ndan başka veliler mi edindiler? İşte Allah; O'dur veli. Ölüleri O, diriltir. Ve O, her şeye kadirdir.

وَمَا اخْتَلَفْتُمْ فِيهِ مِن شَيْءٍ فَحُكْمُهُ إِلَى اللَّهِ ذَلِكُمُ اللَّهُ رَبِّي عَلَيْهِ تَوَكَّلْتُ وَإِلَيْهِ أُنِيبُ ﴿١٠﴾

42/ŞÛRÂ SURESİ-10. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve mâhteleftum fîhi min şey’in fe hukmuhû ilâllâhi, zâlikumullâhu rabbî aleyhi tevekkeltu ve ileyhi unîb(unîbu).

İhtilafa düştüğünüz herhangi bir şeyde hüküm Allah'ındır. İşte Rabbım Allah budur. Ben, O'na tevekkül ettim ve yalnız O'na yöneldim.

فَاطِرُ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ جَعَلَ لَكُم مِّنْ أَنفُسِكُمْ أَزْوَاجًا وَمِنَ الْأَنْعَامِ أَزْوَاجًا يَذْرَؤُكُمْ فِيهِ لَيْسَ كَمِثْلِهِ شَيْءٌ وَهُوَ السَّمِيعُ البَصِيرُ ﴿١١﴾

42/ŞÛRÂ SURESİ-11. AYET (Meâlleri Kıyasla): Fâtırus semâvâti vel ardı, ceale lekum min enfusikum ezvâcen ve minel en’âmi ezvâcâ(ezvâcen), yezraukum fîhi, leyse ke mislihî şey’un, ve huves semîul basîr(basîru).

Göklerin ve yerin yaratanı, size kendinizden eşler yarattı. Davarlardan da çiftler. Bu suretle çoğalmanızı sağlıyor. O'nun benzeri hiç bir şey yoktur. Ve O; Semi'dir, Basir'dir.

لَهُ مَقَالِيدُ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ يَبْسُطُ الرِّزْقَ لِمَن يَشَاء وَيَقْدِرُ إِنَّهُ بِكُلِّ شَيْءٍ عَلِيمٌ ﴿١٢﴾

42/ŞÛRÂ SURESİ-12. AYET (Meâlleri Kıyasla): Lehu mekâlîdus semâvâti vel ard(ardı), yebsutur rızka li men yeşâu ve yakdiru, innehu bi kulli şey’in alîm(alîmun).

Göklerin ve yerin anahtarları O'nundur. Dilediğinin rızkını genişletir, ve kısar. Muhakkak ki O; her şeyi bilendir.

شَرَعَ لَكُم مِّنَ الدِّينِ مَا وَصَّى بِهِ نُوحًا وَالَّذِي أَوْحَيْنَا إِلَيْكَ وَمَا وَصَّيْنَا بِهِ إِبْرَاهِيمَ وَمُوسَى وَعِيسَى أَنْ أَقِيمُوا الدِّينَ وَلَا تَتَفَرَّقُوا فِيهِ كَبُرَ عَلَى الْمُشْرِكِينَ مَا تَدْعُوهُمْ إِلَيْهِ اللَّهُ يَجْتَبِي إِلَيْهِ مَن يَشَاء وَيَهْدِي إِلَيْهِ مَن يُنِيبُ ﴿١٣﴾

42/ŞÛRÂ SURESİ-13. AYET (Meâlleri Kıyasla): Şeraa lekum mined dîni mâ vassâ bihî nûhan vellezî evhaynâ ileyke ve mâ vassaynâ bihî ibrâhîme ve mûsâ ve îsâ, en ekîmûd dîne ve lâ teteferrakû fîhi, kebure alâl muşrikîne mâ ted’ûhum ileyhi, allâhu yectebî ileyhi men yeşâu ve yehdî ileyhi men yunîb(yunîbu).

Dine bağlı kalın ve onda tefrikaya düşmeyin, diye dinden Nuh'a buyurduğunu, size de teşri buyurdu. Sana vahyettiğimizi ve İbrahim'e, Musa'ya, İsa'ya buyurduğumuzu. Kendilerini çağırdığın bu şey; müşriklere ağır geldi. Allah; dilediğini kendisine seçer. Kendisine yöneleni de hidayete iletir.

وَمَا تَفَرَّقُوا إِلَّا مِن بَعْدِ مَا جَاءهُمُ الْعِلْمُ بَغْيًا بَيْنَهُمْ وَلَوْلَا كَلِمَةٌ سَبَقَتْ مِن رَّبِّكَ إِلَى أَجَلٍ مُّسَمًّى لَّقُضِيَ بَيْنَهُمْ وَإِنَّ الَّذِينَ أُورِثُوا الْكِتَابَ مِن بَعْدِهِمْ لَفِي شَكٍّ مِّنْهُ مُرِيبٍ ﴿١٤﴾

42/ŞÛRÂ SURESİ-14. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve mâ teferrakû illâ min ba’di mâ câehumul ilmu bagyen beynehum, ve lev lâ kelimetun sebekat min rabbike ilâ ecelin musemmen le kudıye beynehum, ve innellezîne ûrisûl kitâbe min ba’dihim le fî şekkin minhu murîb(murîbin).

Onlar; kendilerine ilim geldikten sonra aralarındaki ihtiras yüzünden ayrılığa düştüler. Şayet belirli bir süre için Rabbından bir söz geçmiş olmasaydı, aralarında hüküm verilirdi. Onlardan sonra kitaba varis kılınanlar da ondan mutlak bir şüphe ve tereddüt içindedirler.

فَلِذَلِكَ فَادْعُ وَاسْتَقِمْ كَمَا أُمِرْتَ وَلَا تَتَّبِعْ أَهْوَاءهُمْ وَقُلْ آمَنتُ بِمَا أَنزَلَ اللَّهُ مِن كِتَابٍ وَأُمِرْتُ لِأَعْدِلَ بَيْنَكُمُ اللَّهُ رَبُّنَا وَرَبُّكُمْ لَنَا أَعْمَالُنَا وَلَكُمْ أَعْمَالُكُمْ لَا حُجَّةَ بَيْنَنَا وَبَيْنَكُمُ اللَّهُ يَجْمَعُ بَيْنَنَا وَإِلَيْهِ الْمَصِيرُ ﴿١٥﴾

42/ŞÛRÂ SURESİ-15. AYET (Meâlleri Kıyasla): Fe li zâlike fed’u vestekım kemâ umirte, ve lâ tettebi’ ehvâehum, ve kul âmentu bi mâ enzelallâhu min kitâb(kitâbin), ve umirtu li a’dile beynekum, allâhu rabbunâ ve rabbukum, lenâ a’mâlunâ ve lekum a’mâlukum, lâ huccete beynenâ ve beynekum, allâhu yecmeu beynenâ, ve ileyhil masîr(masîru).

Şu halde sen, bunun için davet et ve emrolunduğun şekilde dosdoğru bir istikamet tuttur. Onların heveslerine uyma. Ve de ki: Ben, Allah'ın indirdiği kitaba inandım ve aranızda adalet etmekle emrolundum. Allah; bizim de Rabbımız, sizin de Rabbınızdır. Bizim işlediklerimiz bize, sizin işledikleriniz sizedir. Bizimle sizin aranızda tartışılacak hiç bir şey yoktur. Allah; hepimizi bir araya toplar ve dönüş de O'nadır.

وَالَّذِينَ يُحَاجُّونَ فِي اللَّهِ مِن بَعْدِ مَا اسْتُجِيبَ لَهُ حُجَّتُهُمْ دَاحِضَةٌ عِندَ رَبِّهِمْ وَعَلَيْهِمْ غَضَبٌ وَلَهُمْ عَذَابٌ شَدِيدٌ ﴿١٦﴾

42/ŞÛRÂ SURESİ-16. AYET (Meâlleri Kıyasla): Vellezîne yuhâccûne fîllâhi min ba’di mâstucîbe lehu huccetuhum dâhıdatun inde rabbihim ve aleyhim gadabun ve lehum azâbun şedîd(şedîdun).

Kabul ettikten sonra Allah'ın dini hakkında tartışmaya girişenlerin delilleri Rabbları katında boştur. Onların üzerine hem bir gazab, hem de şiddetli bir azab vardır.

اللَّهُ الَّذِي أَنزَلَ الْكِتَابَ بِالْحَقِّ وَالْمِيزَانَ وَمَا يُدْرِيكَ لَعَلَّ السَّاعَةَ قَرِيبٌ ﴿١٧﴾

42/ŞÛRÂ SURESİ-17. AYET (Meâlleri Kıyasla): Allâhullezî enzelel kitâbe bil hakkı vel mîzân(mîzâne) ve mâ yudrîke lealles sâate karîb(karîbun).

Allah, O'dur ki; kitabı ve mizanı hak ile indirmiştir. Ne bilirsin; belki de o saat yakındır.

يَسْتَعْجِلُ بِهَا الَّذِينَ لَا يُؤْمِنُونَ بِهَا وَالَّذِينَ آمَنُوا مُشْفِقُونَ مِنْهَا وَيَعْلَمُونَ أَنَّهَا الْحَقُّ أَلَا إِنَّ الَّذِينَ يُمَارُونَ فِي السَّاعَةِ لَفِي ضَلَالٍ بَعِيدٍ ﴿١٨﴾

42/ŞÛRÂ SURESİ-18. AYET (Meâlleri Kıyasla): Yesta’cilu bihâllezîne lâ yu’minûne bihâ, vellezîne âmenû muşfikûne minhâ ve ya’lemûne ennehâl hakku e lâ innellezîne yumârûne fîs sâati le fî dalâlin baîd(baîdin).

Buna inanmayanlar onun çabucak gelmesini isterler. İman edenler ise, ondan korku ile titrerler ve onun hak olduğunu bilirler. İyi bilin ki; kıyamet günü hakkında tartışanlar derin bir sapıklık içindedirler.

اللَّهُ لَطِيفٌ بِعِبَادِهِ يَرْزُقُ مَن يَشَاء وَهُوَ الْقَوِيُّ العَزِيزُ ﴿١٩﴾

42/ŞÛRÂ SURESİ-19. AYET (Meâlleri Kıyasla): Allâhu latîfun bi ibâdihî yerzuku men yeşâu, ve huvel kavîyyul azîz(azîzu).

Allah; kullarına çok lutufkardır. Dilediğini rızıklandırır. O'dur Kavi, Aziz.

مَن كَانَ يُرِيدُ حَرْثَ الْآخِرَةِ نَزِدْ لَهُ فِي حَرْثِهِ وَمَن كَانَ يُرِيدُ حَرْثَ الدُّنْيَا نُؤتِهِ مِنْهَا وَمَا لَهُ فِي الْآخِرَةِ مِن نَّصِيبٍ ﴿٢٠﴾

42/ŞÛRÂ SURESİ-20. AYET (Meâlleri Kıyasla): Men kâne yurîdu harsel âhirati nezid lehu fî harsihî, ve men kâne yurîdu harsed dunyâ nu’tihî minhâ ve mâ lehu fîl âhirati min nasîb(nasîbin).

Kim, ahiret ekinini isterse; onun ekinini arttırırız. Kim de dünya ekinini isterse; ona da bundan veririz. Ancak onun ahirette bir nasibi yoktur.

أَمْ لَهُمْ شُرَكَاء شَرَعُوا لَهُم مِّنَ الدِّينِ مَا لَمْ يَأْذَن بِهِ اللَّهُ وَلَوْلَا كَلِمَةُ الْفَصْلِ لَقُضِيَ بَيْنَهُمْ وَإِنَّ الظَّالِمِينَ لَهُمْ عَذَابٌ أَلِيمٌ ﴿٢١﴾

42/ŞÛRÂ SURESİ-21. AYET (Meâlleri Kıyasla): Em lehum şurakâu şeraû lehum mined dîni mâ lem ye’zen bihillâhu, ve lev lâ kelimetul faslı le kudiye beynehum, ve innez zâlimîne lehum azâbun elîm(elîmun).

Yoksa Allah'ın izin vermediği bir şeyi, dinde onlara şeriat kılacak ortakları mı var? Şayet kesin söz bulunmayacak olsaydı; aralarında derhal hüküm verilirdi. Doğrusu zalimlere elim bir azab vardır.

تَرَى الظَّالِمِينَ مُشْفِقِينَ مِمَّا كَسَبُوا وَهُوَ وَاقِعٌ بِهِمْ وَالَّذِينَ آمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ فِي رَوْضَاتِ الْجَنَّاتِ لَهُم مَّا يَشَاؤُونَ عِندَ رَبِّهِمْ ذَلِكَ هُوَ الْفَضْلُ الكَبِيرُ ﴿٢٢﴾

42/ŞÛRÂ SURESİ-22. AYET (Meâlleri Kıyasla): Terâz zâlimîne muşfikîne mimmâ kesebû ve huve vâkıun bihim, vellezîne âmenû ve amilûs sâlihâti fî ravdâtil cennâti, lehum mâ yeşâûne inde rabbihim zâlike huvel fadlul kebîr(kebîru).

Göreceksin ki; zalimler yaptıkları şeyler başlarına gelirken korkudan titrerler. İman edip salih amel işleyenler ise cennet bahçelerindedirler. Rabblarının katında onlara diledikleri vardır. İşte bu; büyük lutfun kendisidir.

ذَلِكَ الَّذِي يُبَشِّرُ اللَّهُ عِبَادَهُ الَّذِينَ آمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ قُل لَّا أَسْأَلُكُمْ عَلَيْهِ أَجْرًا إِلَّا الْمَوَدَّةَ فِي الْقُرْبَى وَمَن يَقْتَرِفْ حَسَنَةً نَّزِدْ لَهُ فِيهَا حُسْنًا إِنَّ اللَّهَ غَفُورٌ شَكُورٌ ﴿٢٣﴾

42/ŞÛRÂ SURESİ-23. AYET (Meâlleri Kıyasla): Zâlikellezî yubeşşirullâhu ibâdehullezîne âmenû ve amilûs sâlihât(sâlihâti), kul lâ es’elukum aleyhi ecran illâl meveddete fîl kurbâ ve men yakterif haseneten nezid lehu fîhâ husnâ(husnen), innallâhe gafûrun şekûr(şekûrun).

İşte Allah'ın iman edip salih ameller işleyen kullarına müjdelediği budur. De ki: Ben, sizden buna karşılık; akrabalıkta sevgiden başka bir ücret istemem. Kim, bir iyilik kazanırsa; Biz onun iyiliğini arttırırız. Muhakkak ki Allah; Gafur'dur, Şekur'dur.

أَمْ يَقُولُونَ افْتَرَى عَلَى اللَّهِ كَذِبًا فَإِن يَشَأِ اللَّهُ يَخْتِمْ عَلَى قَلْبِكَ وَيَمْحُ اللَّهُ الْبَاطِلَ وَيُحِقُّ الْحَقَّ بِكَلِمَاتِهِ إِنَّهُ عَلِيمٌ بِذَاتِ الصُّدُورِ ﴿٢٤﴾

42/ŞÛRÂ SURESİ-24. AYET (Meâlleri Kıyasla): Em yekûlûnefterâ alâllâhi kezibâ(keziben), fe in yeşeillâhu yahtim alâ kalbike, ve yemhullâhul bâtıla ve yuhıkkul hakka bi kelimâtihî, innehu alîmun bi zâtis sudûr(sudûri).

Yoksa onlar; Allah'a karşı yalan uydurdu mu derler? Allah; dilerse senin kalbini mühürler, batılı yok eder, sözleriyle hakkı yerine getirir. Muhakkak ki O; göğüslerin özünü bilendir.

وَهُوَ الَّذِي يَقْبَلُ التَّوْبَةَ عَنْ عِبَادِهِ وَيَعْفُو عَنِ السَّيِّئَاتِ وَيَعْلَمُ مَا تَفْعَلُونَ ﴿٢٥﴾

42/ŞÛRÂ SURESİ-25. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve huvellezî yakbelut tevbete an ibâdihî ve ya’fû anis seyyiâti ve ya’lemu mâ tef’alûn(tef’alûne).

O; kullarından tevbeyi kabul eden, kötülükleri bağışlayan ve yaptıklarını bilendir.

وَيَسْتَجِيبُ الَّذِينَ آمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ وَيَزِيدُهُم مِّن فَضْلِهِ وَالْكَافِرُونَ لَهُمْ عَذَابٌ شَدِيدٌ ﴿٢٦﴾

42/ŞÛRÂ SURESİ-26. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve yestecîbullezîne âmenû ve amilûs sâlihâti ve yezîduhum min fadlihî, vel kâfirûne lehum azâbun şedîd(şedîdun).

İman edip salih ameller işleyenlerin duasını kabul buyurur ve onlara lutfundan arttırır. Kafirlere gelince; onlar için şiddetli bir azab vardır.

وَلَوْ بَسَطَ اللَّهُ الرِّزْقَ لِعِبَادِهِ لَبَغَوْا فِي الْأَرْضِ وَلَكِن يُنَزِّلُ بِقَدَرٍ مَّا يَشَاء إِنَّهُ بِعِبَادِهِ خَبِيرٌ بَصِيرٌ ﴿٢٧﴾

42/ŞÛRÂ SURESİ-27. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve lev besetallâhur rızka li ibâdihî le begav fîl ardı ve lâkin yunezzilu bi kaderin mâ yeşâu, innehu bi ibâdihî habîrun basîr(basîrun).

Şayet Allah kulları için rızkı geniş tutsaydı; yeryüzünde azgınlık ederlerdi. Fakat O; dilediği ölçüde indirir. Muhakkak ki O; kulları için Habir'dir, Basir'dir.

وَهُوَ الَّذِي يُنَزِّلُ الْغَيْثَ مِن بَعْدِ مَا قَنَطُوا وَيَنشُرُ رَحْمَتَهُ وَهُوَ الْوَلِيُّ الْحَمِيدُ ﴿٢٨﴾

42/ŞÛRÂ SURESİ-28. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve huvellezî yunezzilul gayse min ba’di mâ kanetû ve yenşuru rahmetehu, ve huvel velîyyul hamîd(hamîdu).

O'dur ki; ümidlerini kestikten sonra yağmuru indirir ve rahmetini yayar. O; Veli'dir, Hamid'dir.

وَمِنْ آيَاتِهِ خَلْقُ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ وَمَا بَثَّ فِيهِمَا مِن دَابَّةٍ وَهُوَ عَلَى جَمْعِهِمْ إِذَا يَشَاء قَدِيرٌ ﴿٢٩﴾

42/ŞÛRÂ SURESİ-29. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve min âyâtihî halkus semâvâti vel ardı ve mâ besse fîhimâ min dâbbetin, ve huve alâ cem’ihim izâ yeşâu kadîr(kadîrun).

Gökleri, yeri ve ikisinde yaydığı canlıları yaratması da O'nun ayetlerindendir. O, dileyince bunları toplamaya da hakkıyla kadirdir.

وَمَا أَصَابَكُم مِّن مُّصِيبَةٍ فَبِمَا كَسَبَتْ أَيْدِيكُمْ وَيَعْفُو عَن كَثِيرٍ ﴿٣٠﴾

42/ŞÛRÂ SURESİ-30. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve mâ esâbekum min musîbetin fe bi mâ kesebet eydîkum ve ya’fû an kesîrin.

Size musibetten ne gelirse, kendi ellerinizin kazandığındandır. Bununla beraber O, çoğunu affeder.

وَمَا أَنتُم بِمُعْجِزِينَ فِي الْأَرْضِ وَمَا لَكُم مِّن دُونِ اللَّهِ مِن وَلِيٍّ وَلَا نَصِيرٍ ﴿٣١﴾

42/ŞÛRÂ SURESİ-31. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve mâ entum bi mu’cizîne fîl ard(ardı), ve mâ lekum min dûnillâhi min veliyyin ve lâ nasîr(nasîrin).

Yeryüzünde O'nu aciz bırakamazsınız. Ve sizin Allah'tan başka ne bir veliniz vardır, ne de bir yardımcınız.

وَمِنْ آيَاتِهِ الْجَوَارِ فِي الْبَحْرِ كَالْأَعْلَامِ ﴿٣٢﴾

42/ŞÛRÂ SURESİ-32. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve min âyâtihil cevâri fîl bahri kel a’lâm(a’lâmi).

Denizde dağlar gibi akıp giden gemiler de O'nun ayetlerindendir.

إِن يَشَأْ يُسْكِنِ الرِّيحَ فَيَظْلَلْنَ رَوَاكِدَ عَلَى ظَهْرِهِ إِنَّ فِي ذَلِكَ لَآيَاتٍ لِّكُلِّ صَبَّارٍ شَكُورٍ ﴿٣٣﴾

42/ŞÛRÂ SURESİ-33. AYET (Meâlleri Kıyasla): İn yeşe’ yuskinir rîha fe yazlelne ravâkide alâ zahrihi, inne fî zâlike le âyâtin li kulli sabbârin şekûr(şekûrin).

Dilerse O; rüzgarı durdurur da denizin yüzünde durakalırlar. Muhakkak ki bunda, sabırlı olan ve çok şükreden kimseler için ayetler vardır.

أَوْ يُوبِقْهُنَّ بِمَا كَسَبُوا وَيَعْفُ عَن كَثِيرٍ ﴿٣٤﴾

42/ŞÛRÂ SURESİ-34. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ev yûbıkhunne bimâ kesebû ve ya’fu an kesîrin.

Yahut yaptıklarına karşılık onları helak eder. Bir çoğunu da bağışlar.

وَيَعْلَمَ الَّذِينَ يُجَادِلُونَ فِي آيَاتِنَا مَا لَهُم مِّن مَّحِيصٍ ﴿٣٥﴾

42/ŞÛRÂ SURESİ-35. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve ya’lemellezîne yucâdilûne fî âyâtinâ, mâ lehum min mahîs(mahîsin).

Ayetlerimiz üzerinde tartışanlar bilsinler ki; kendileri için kaçacak bir yer yoktur.

فَمَا أُوتِيتُم مِّن شَيْءٍ فَمَتَاعُ الْحَيَاةِ الدُّنْيَا وَمَا عِندَ اللَّهِ خَيْرٌ وَأَبْقَى لِلَّذِينَ آمَنُوا وَعَلَى رَبِّهِمْ يَتَوَكَّلُونَ ﴿٣٦﴾

42/ŞÛRÂ SURESİ-36. AYET (Meâlleri Kıyasla): Fe mâ ûtîtum min şey’in fe metâul hayâtid dunyâ, ve mâ indallâhi hayrun ve ebkâ lillezîne âmenû ve alâ rabbihim yetevekkelûn(yetevekkelûne).

Size verilen herhangi bir şey, yalnızca dünya hayatının bir geçimliliğidir. Allah katında olan ise, hem daha hayırlı, hem de daha bakidir. Bu; iman edenler ve Rabblarına tevekkül edenler içindir.

وَالَّذِينَ يَجْتَنِبُونَ كَبَائِرَ الْإِثْمِ وَالْفَوَاحِشَ وَإِذَا مَا غَضِبُوا هُمْ يَغْفِرُونَ ﴿٣٧﴾

42/ŞÛRÂ SURESİ-37. AYET (Meâlleri Kıyasla): Vellezîne yectenibûne kebâirel ismi vel fevâhışe ve izâ mâ gadıbûhum yagfirûn(yagfirûne).

Ve büyük günahlardan, hayasızlıktan çekinenler, öfkelendiklerinde bile bağışlayanlar içindir.

وَالَّذِينَ اسْتَجَابُوا لِرَبِّهِمْ وَأَقَامُوا الصَّلَاةَ وَأَمْرُهُمْ شُورَى بَيْنَهُمْ وَمِمَّا رَزَقْنَاهُمْ يُنفِقُونَ ﴿٣٨﴾

42/ŞÛRÂ SURESİ-38. AYET (Meâlleri Kıyasla): Vellezînestacâbû li rabbihim ve ekâmus salâte ve emruhum şûrâ beynehum ve mimmâ razaknâhum yunfikûn(yunfikûne).

Ve Rabblarına icabet edenler, namaz kılanlar içindir. Onların işleri aralarında şura iledir. Kendilerine verdiğimiz rızıktan da infak ederler.

وَالَّذِينَ إِذَا أَصَابَهُمُ الْبَغْيُ هُمْ يَنتَصِرُونَ ﴿٣٩﴾

42/ŞÛRÂ SURESİ-39. AYET (Meâlleri Kıyasla): Vellezîne izâ esâbehumul bagyuhum yentesırûn(yentesırûne).

Onlar ki; kendilerine zulüm vaki olunca yardımlaşırlar.

وَجَزَاء سَيِّئَةٍ سَيِّئَةٌ مِّثْلُهَا فَمَنْ عَفَا وَأَصْلَحَ فَأَجْرُهُ عَلَى اللَّهِ إِنَّهُ لَا يُحِبُّ الظَّالِمِينَ ﴿٤٠﴾

42/ŞÛRÂ SURESİ-40. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve cezâu seyyietin, seyyietun misluhâ, fe men afâ ve asleha fe ecruhu alâllâh(alâllâhi), innehu lâ yuhıbbuz zâlimîn(zâlimîne).

Kötülüğün karşılığı; ona denk bir kötülüktür. Kim, affeder ve ıslah ederse; ecri Allah'a aittir. Muhakkak ki Allah; zalimleri sevmez.

وَلَمَنِ انتَصَرَ بَعْدَ ظُلْمِهِ فَأُوْلَئِكَ مَا عَلَيْهِم مِّن سَبِيلٍ ﴿٤١﴾

42/ŞÛRÂ SURESİ-41. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve le men intesare ba’de zulmihî fe ulâike mâ aleyhim min sebîl(sebîlin).

Kim, zulme uğradıktan sonra hakkını alırsa; aleyhine bir yol yoktur.

إِنَّمَا السَّبِيلُ عَلَى الَّذِينَ يَظْلِمُونَ النَّاسَ وَيَبْغُونَ فِي الْأَرْضِ بِغَيْرِ الْحَقِّ أُوْلَئِكَ لَهُم عَذَابٌ أَلِيمٌ ﴿٤٢﴾

42/ŞÛRÂ SURESİ-42. AYET (Meâlleri Kıyasla): İnnemâs sebîlu alâllezîne yazlimûnen nâse ve yebgûne fîl ardı bi gayril hakk(hakkı), ulâike lehum azâbun elîm(elîmun).

Yol; ancak insanlara zulmedenler ve yeryüzünde haksız yere taşkınlık edenler içindir. İşte onlara elim bir azab vardır.

وَلَمَن صَبَرَ وَغَفَرَ إِنَّ ذَلِكَ لَمِنْ عَزْمِ الْأُمُورِ ﴿٤٣﴾

42/ŞÛRÂ SURESİ-43. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve le men sabere ve gafere inne zâlike le min azmil umûr(umûri).

Bununla beraber kim de sabreder ve bağışlarsa; işte bu, şüphesiz azmedilmeye değer işlerdendir.

وَمَن يُضْلِلِ اللَّهُ فَمَا لَهُ مِن وَلِيٍّ مِّن بَعْدِهِ وَتَرَى الظَّالِمِينَ لَمَّا رَأَوُا الْعَذَابَ يَقُولُونَ هَلْ إِلَى مَرَدٍّ مِّن سَبِيلٍ ﴿٤٤﴾

42/ŞÛRÂ SURESİ-44. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve men yudlilillâhu fe mâ lehu min velîyin min ba’dihi, ve terâz zâlimîne lemmâ raevul azâbe yekûlûne hel ilâ meraddin min sebîl(sebîlin).

Kimi de Allah saptırırsa; bundan sonra artık onun için bir veli yoktur. Göreceksin ki; o zalimler, azabı gördükleri zaman: Geri dönecek bir yol yok mudur? diyeceklerdir.

وَتَرَاهُمْ يُعْرَضُونَ عَلَيْهَا خَاشِعِينَ مِنَ الذُّلِّ يَنظُرُونَ مِن طَرْفٍ خَفِيٍّ وَقَالَ الَّذِينَ آمَنُوا إِنَّ الْخَاسِرِينَ الَّذِينَ خَسِرُوا أَنفُسَهُمْ وَأَهْلِيهِمْ يَوْمَ الْقِيَامَةِ أَلَا إِنَّ الظَّالِمِينَ فِي عَذَابٍ مُّقِيمٍ ﴿٤٥﴾

42/ŞÛRÂ SURESİ-45. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve terâhum yu’radûne aleyhâ hâşiîne minez zulli yanzurûne min tarfin hafîyyin, ve kâlellezîne âmenû innel hâsirînellezîne hasirû enfusehum ve ehlîhim yevmel kıyâmeti, e lâ innez zâlimîne fî azâbin mukîm(mukîmin).

Ve onları ateşe sunulurken zilletten başları öne eğilmiş, göz ucuyla gizli gizli çevreye bakarken göreceksin. İman etmiş olanlar da derler ki: Hüsranda olanlar; kıyamet günü kendilerini de, ailelerini de hüsranda bırakanlardır. İyi bilin ki; zalimler muhakkak sürekli bir azab içindedirler.

وَمَا كَانَ لَهُم مِّنْ أَوْلِيَاء يَنصُرُونَهُم مِّن دُونِ اللَّهِ وَمَن يُضْلِلِ اللَّهُ فَمَا لَهُ مِن سَبِيلٍ ﴿٤٦﴾

42/ŞÛRÂ SURESİ-46. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve mâ kâne lehum min evliyâe yensurûnehum min dûnillâh(dûnillâhi). Ve men yudlilillâhu fe mâ lehu min sebîl(sebîlin).

Onların Allah'tan başka kendilerine yardım edecek velileri de yoktur. Kimi de Allah saptırırsa; artık onun için bir yol yoktur.

اسْتَجِيبُوا لِرَبِّكُم مِّن قَبْلِ أَن يَأْتِيَ يَوْمٌ لَّا مَرَدَّ لَهُ مِنَ اللَّهِ مَا لَكُم مِّن مَّلْجَأٍ يَوْمَئِذٍ وَمَا لَكُم مِّن نَّكِيرٍ ﴿٤٧﴾

42/ŞÛRÂ SURESİ-47. AYET (Meâlleri Kıyasla): İstecîbû li rabbikum min kabli en ye’tiye yevmun lâ meradde lehu minallâh(minallâhi), mâ lekum min melcein yevme izin ve mâ lekum min nekîr(nekîrin).

Allah katından, geri çevrilmesi imkansız bir gün gelmezden önce, Rabbınıza icabet edin. O gün; hiç biriniz için sığınacak bir yer yoktur, inkar da edemezsiniz.

فَإِنْ أَعْرَضُوا فَمَا أَرْسَلْنَاكَ عَلَيْهِمْ حَفِيظًا إِنْ عَلَيْكَ إِلَّا الْبَلَاغُ وَإِنَّا إِذَا أَذَقْنَا الْإِنسَانَ مِنَّا رَحْمَةً فَرِحَ بِهَا وَإِن تُصِبْهُمْ سَيِّئَةٌ بِمَا قَدَّمَتْ أَيْدِيهِمْ فَإِنَّ الْإِنسَانَ كَفُورٌ ﴿٤٨﴾

42/ŞÛRÂ SURESİ-48. AYET (Meâlleri Kıyasla): Fe in a’radû fe mâ erselnâke aleyhim hafîzâ(hafîzan), in aleyke illâl belâgu, ve innâ izâ ezaknâl insâne minnâ rahmeten feriha bihâ, ve in tusibhum seyyietun bi mâ kaddemet eydîhim fe innel insâne kefûr(kefûrun).

Eğer onlar yine yüz çevirirlerse; Biz, seni onların üzerine bekçi olarak göndermedik. Senin vazifen, sadece tebliğdir. Gerçekten Biz, insana katımızdan bir rahmet tattırırsak; o bununla sevinir. Ama elleriyle işlediklerinden ötürü başlarına bir fenalık gelirse; işte o zaman insan, cidden pek nankördür.

لِلَّهِ مُلْكُ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ يَخْلُقُ مَا يَشَاء يَهَبُ لِمَنْ يَشَاء إِنَاثًا وَيَهَبُ لِمَن يَشَاء الذُّكُورَ ﴿٤٩﴾

42/ŞÛRÂ SURESİ-49. AYET (Meâlleri Kıyasla): Lillâhi mulkus semâvâti vel ard(ardı), yahluku mâ yeşâu, yehebu li men yeşâu inâsen ve yehebu li men yeşâuz zukûr(zukûra).

Göklerin ve yerin mülkü Allah'ındır. Dilediğini yaratır. Dilediğine dişiler bağışlar, dilediğine ne erkekler bağışlar.

أَوْ يُزَوِّجُهُمْ ذُكْرَانًا وَإِنَاثًا وَيَجْعَلُ مَن يَشَاء عَقِيمًا إِنَّهُ عَلِيمٌ قَدِيرٌ ﴿٥٠﴾

42/ŞÛRÂ SURESİ-50. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ev yuzevvicuhum zukrânen ve inâsâ(inâsen), ve yec’alu men yeşâu akîmâ(akîmen), innehu alîmun kadîr(kadîrun).

Veya hem dişi, hem erkek olmak üzere çift verir. Dilediğini de kısır bırakır. Muhakkak ki O; Alim'dir, Kadir'dir.

وَمَا كَانَ لِبَشَرٍ أَن يُكَلِّمَهُ اللَّهُ إِلَّا وَحْيًا أَوْ مِن وَرَاء حِجَابٍ أَوْ يُرْسِلَ رَسُولًا فَيُوحِيَ بِإِذْنِهِ مَا يَشَاء إِنَّهُ عَلِيٌّ حَكِيمٌ ﴿٥١﴾

42/ŞÛRÂ SURESİ-51. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve mâ kâne li beşerin en yukellimehullâhu illâ vahyen ev min verâi hıcâbin ev yursile resûlen fe yûhıye bi iznihî mâ yeşâu, innehu aliyyun hakîm(hakîmun).

Bir beşer için Allah'ın kendisiyle konuşması olacak şey değildir. Meğer ki bir vahy ile veya perde arkasından, yahut bir elçi gönderip de izni ile dilediğini vahyetsin. Muhakkak ki O; Aliyy'dir, Hakim'dir.

وَكَذَلِكَ أَوْحَيْنَا إِلَيْكَ رُوحًا مِّنْ أَمْرِنَا مَا كُنتَ تَدْرِي مَا الْكِتَابُ وَلَا الْإِيمَانُ وَلَكِن جَعَلْنَاهُ نُورًا نَّهْدِي بِهِ مَنْ نَّشَاء مِنْ عِبَادِنَا وَإِنَّكَ لَتَهْدِي إِلَى صِرَاطٍ مُّسْتَقِيمٍ ﴿٥٢﴾

42/ŞÛRÂ SURESİ-52. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve kezâlike evhaynâ ileyke rûhan min emrinâ, mâ kunte tedrî mâl kitâbu ve lâl îmânu ve lâkin cealnâhu nûran nehdî bihî men neşâu min ibâdinâ, ve inneke le tehdî ilâ sırâtın mustakîm(mustakîmin).

İşte böylece Biz; sana da emrimizden bir ruh vahyettik. Sen kitab nedir, iman nedir bilmezdin. Fakat Biz; onu, kullarımızdan dilediğimizi hidayete eriştirdiğimiz bir nur kıldık. Şüphesiz ki sen, dosdoğru bir yolu göstermektesin.

صِرَاطِ اللَّهِ الَّذِي لَهُ مَا فِي السَّمَاوَاتِ وَمَا فِي الْأَرْضِ أَلَا إِلَى اللَّهِ تَصِيرُ الأمُورُ ﴿٥٣﴾

42/ŞÛRÂ SURESİ-53. AYET (Meâlleri Kıyasla): Sırâtıllâhillezî lehu mâ fîs semâvâti ve mâ fîl ard(ardı), e lâ ilâllâhi tesîrul umûr(umûru).

Göklerde ve yerde olanların kendisine ait olduğu Allah'ın dosdoğru yolunu. İyi bilin ki; bütün işler sonunda Allah'a döner.