Mekke döneminde inmiştir. 135 âyettir. Sûre, adını birinci âyette yer alan harflerden almıştır.

طه ﴿١﴾

20/TÂHÂ SURESİ-1. AYET (Meâlleri Kıyasla): Tâ, hâ.

Ta. ha.

مَا أَنزَلْنَا عَلَيْكَ الْقُرْآنَ لِتَشْقَى ﴿٢﴾

20/TÂHÂ SURESİ-2. AYET (Meâlleri Kıyasla): Mâ enzelnâ aleykel kur’âne li teşkâ.

(Ey Muhammed/ey İNSAN!) Kur’an’ı sana zorluk çekmen için indirmedik!

إِلَّا تَذْكِرَةً لِّمَن يَخْشَى ﴿٣﴾

20/TÂHÂ SURESİ-3. AYET (Meâlleri Kıyasla): İllâ tezkiraten li men yahşâ.

Ancak korkan kimse için bir öğüt olarak indirdik.

تَنزِيلًا مِّمَّنْ خَلَقَ الْأَرْضَ وَالسَّمَاوَاتِ الْعُلَى ﴿٤﴾

20/TÂHÂ SURESİ-4. AYET (Meâlleri Kıyasla): Tenzîlen mimmen halakal arda ves semâvâtil ulâ.

Yeryüzünü ve yüce gökleri yaratan tarafından indirilmedir.

الرَّحْمَنُ عَلَى الْعَرْشِ اسْتَوَى ﴿٥﴾

20/TÂHÂ SURESİ-5. AYET (Meâlleri Kıyasla): Er rahmânu alâl arşistevâ.

Rahmân, arş dahil tüm kainata kanunlarını kurmuştur.

لَهُ مَا فِي السَّمَاوَاتِ وَمَا فِي الْأَرْضِ وَمَا بَيْنَهُمَا وَمَا تَحْتَ الثَّرَى ﴿٦﴾

20/TÂHÂ SURESİ-6. AYET (Meâlleri Kıyasla): Lehu mâ fis semâvâti ve mâ fîl ardı ve mâ beynehumâ ve mâ tahtes serâ.

Göklerde ve yeryüzündekiler, ikisi arasında olanlar ve nemli toprağın altında bulunanlar O’nundur.

وَإِن تَجْهَرْ بِالْقَوْلِ فَإِنَّهُ يَعْلَمُ السِّرَّ وَأَخْفَى ﴿٧﴾

20/TÂHÂ SURESİ-7. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve in techer bil kavli fe innehu ya’lemus sirre ve ahfâ.

Sesini yükseltsen de yükseltmesen de şüphesiz O, gönlünde sakladığını da bilir, hatta daha gizlisini de...

اللَّهُ لَا إِلَهَ إِلَّا هُوَ لَهُ الْأَسْمَاء الْحُسْنَى ﴿٨﴾

20/TÂHÂ SURESİ-8. AYET (Meâlleri Kıyasla): Allâhu lâ ilâhe illâ huve, lehul esmâul husnâ.

Allah ki, O’ndan başka İlâh/Tanrı yoktur. En güzel isimler O’na aittir.

وَهَلْ أَتَاكَ حَدِيثُ مُوسَى ﴿٩﴾

20/TÂHÂ SURESİ-9. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve hel etâke hadîsu mûsâ.

Musa’nin haberi sana ulaştı mı?

إِذْ رَأَى نَارًا فَقَالَ لِأَهْلِهِ امْكُثُوا إِنِّي آنَسْتُ نَارًا لَّعَلِّي آتِيكُم مِّنْهَا بِقَبَسٍ أَوْ أَجِدُ عَلَى النَّارِ هُدًى ﴿١٠﴾

20/TÂHÂ SURESİ-10. AYET (Meâlleri Kıyasla): İz raâ nâren fe kâle li ehlihimkusû innî ânestu nâren leallî âtîkum minhâ bi kabesin ev ecidu alân nâri hudâ(huden).

Hani o bir ateş görmüştü, ailesine dedi ki: “Siz durup bekleyin ben bir ateş gördüm; belki ondan size bir kor getiririm veya ateşin yanında bir yol gösteren bulurum.”

فَلَمَّا أَتَاهَا نُودِي يَا مُوسَى ﴿١١﴾

20/TÂHÂ SURESİ-11. AYET (Meâlleri Kıyasla): Fe lemmâ etâhâ nûdiye yâ mûsâ.

O, ateşin yanına geldiği zaman; “Ey Musa!” diye seslenildi:

إِنِّي أَنَا رَبُّكَ فَاخْلَعْ نَعْلَيْكَ إِنَّكَ بِالْوَادِ الْمُقَدَّسِ طُوًى ﴿١٢﴾

20/TÂHÂ SURESİ-12. AYET (Meâlleri Kıyasla): İnnî ene rabbuke fehla’ na’leyke, inneke bil vâdil mukaddesi tuvâ(tuven).

“şüphesiz ben, Ben senin Rabbinim! Ayakkabılarını çıkar, çünkü sen mukaddes vadide Tuvâ’dasın.

وَأَنَا اخْتَرْتُكَ فَاسْتَمِعْ لِمَا يُوحَى ﴿١٣﴾

20/TÂHÂ SURESİ-13. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve enahtertuke festemi’ li mâ yûhâ.

Ben seni seçtim, şimdi sen vahyedilecekleri dinle!

إِنَّنِي أَنَا اللَّهُ لَا إِلَهَ إِلَّا أَنَا فَاعْبُدْنِي وَأَقِمِ الصَّلَاةَ لِذِكْرِي ﴿١٤﴾

20/TÂHÂ SURESİ-14. AYET (Meâlleri Kıyasla): İnnenî enallâhu lâ ilâhe illâ ene fa’budnî ve ekımis salâte li zikrî.

Şüphesiz ben, Ben Allah’ım! Benden başka Tanrı/İlâh yoktur, öyleyse yalnız Bana kul ol! İyi bil, Beni zikretmek/Beni hatırlamak (emirlerimle birlikte): Namazı gereği gibi kılmak(Kur’an’ı anlayarak sürekli okumak)tır.

إِنَّ السَّاعَةَ ءاَتِيَةٌ أَكَادُ أُخْفِيهَا لِتُجْزَى كُلُّ نَفْسٍ بِمَا تَسْعَى ﴿١٥﴾

20/TÂHÂ SURESİ-15. AYET (Meâlleri Kıyasla): İnnes sâate âtiyetun ekâdu uhfîhâ li tuczâ kullu nefsin bimâ tes’â.

Kıyamet saati muhakkak gelecektir. Ben onu(n gelip çatma zamanını) gizli tutuyorum, ki herkes yaptığının karşılığını bulsun!

فَلاَ يَصُدَّنَّكَ عَنْهَا مَنْ لاَ يُؤْمِنُ بِهَا وَاتَّبَعَ هَوَاهُ فَتَرْدَى ﴿١٦﴾

20/TÂHÂ SURESİ-16. AYET (Meâlleri Kıyasla): Fe lâ yasuddenneke anhâ men lâ yu’minu bihâ vettebea hevâhu fe terdâ.

Öyleyse ona (kıyamet saatinin geleceğine) inanmayan ve dürtülerine/isteklerine/nefsine uyan kimse, sakın seni ondan (ona inanmaktan) alıkoymasın, yoksa mahvolursun.

وَمَا تِلْكَ بِيَمِينِكَ يَا مُوسَى ﴿١٧﴾

20/TÂHÂ SURESİ-17. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve mâ tilke bi yemînike yâ mûsâ.

Sağ elindeki nedir, Ey Musa?

قَالَ هِيَ عَصَايَ أَتَوَكَّأُ عَلَيْهَا وَأَهُشُّ بِهَا عَلَى غَنَمِي وَلِيَ فِيهَا مَآرِبُ أُخْرَى ﴿١٨﴾

20/TÂHÂ SURESİ-18. AYET (Meâlleri Kıyasla): Kâle hiye asâye, etevekkeu aleyhâ ve ehuşşu bihâ alâ ganemî ve liye fîhâ meâribu uhrâ.

Dedi ki: “O benim asamdır; ona dayanırım, onunla davarlarıma yaprak silkelerim. Onun bana başka yararları da vardır.”

قَالَ أَلْقِهَا يَا مُوسَى ﴿١٩﴾

20/TÂHÂ SURESİ-19. AYET (Meâlleri Kıyasla): Kâle elkıhâ yâ mûsâ.

Allah dedi ki: “Onu yere at, Ey Musa!”

فَأَلْقَاهَا فَإِذَا هِيَ حَيَّةٌ تَسْعَى ﴿٢٠﴾

20/TÂHÂ SURESİ-20. AYET (Meâlleri Kıyasla): Fe elkâhâ fe izâ hiye hayyetun tes’â.

Onu yere attı, bir de ne görsün, koşan bir yılan oluverdi!

قَالَ خُذْهَا وَلَا تَخَفْ سَنُعِيدُهَا سِيرَتَهَا الْأُولَى ﴿٢١﴾

20/TÂHÂ SURESİ-21. AYET (Meâlleri Kıyasla): Kâle huzhâ ve lâ tehaf se nuîduhâ sîretehâl ûlâ.

(Allah) dedi ki: “Onu al ve korkma; onu ilk durumuna döndüreceğiz.

وَاضْمُمْ يَدَكَ إِلَى جَنَاحِكَ تَخْرُجْ بَيْضَاء مِنْ غَيْرِ سُوءٍ آيَةً أُخْرَى ﴿٢٢﴾

20/TÂHÂ SURESİ-22. AYET (Meâlleri Kıyasla): Vadmum yedeke ilâ cenâhıke tahruc beydâe min gayri sûin âyeten uhrâ.

Elini koltuğunun altına sok, bir leke/kusur olmaksızın bembeyaz çıksın; başka bir ayet/mucize olarak!

لِنُرِيَكَ مِنْ آيَاتِنَا الْكُبْرَى ﴿٢٣﴾

20/TÂHÂ SURESİ-23. AYET (Meâlleri Kıyasla): Li nuriyeke min âyâtinâl kubrâ.

Öyle ki, büyük ayetlerimizden birini sana gösterelim.

اذْهَبْ إِلَى فِرْعَوْنَ إِنَّهُ طَغَى ﴿٢٤﴾

20/TÂHÂ SURESİ-24. AYET (Meâlleri Kıyasla): İzheb ilâ fir’avne innehu tagâ.

Firavun’a git. Çünkü o, iyice azmıştır.”

قَالَ رَبِّ اشْرَحْ لِي صَدْرِي ﴿٢٥﴾

20/TÂHÂ SURESİ-25. AYET (Meâlleri Kıyasla): Kâle rabbişrah lî sadrî.

“rabbim!” dedi. “Göğsümü bana aç.

وَيَسِّرْ لِي أَمْرِي ﴿٢٦﴾

20/TÂHÂ SURESİ-26. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve yessir lî emrî.

Işimi bana kolaylaştır.

وَاحْلُلْ عُقْدَةً مِّن لِّسَانِي ﴿٢٧﴾

20/TÂHÂ SURESİ-27. AYET (Meâlleri Kıyasla): Vahlul ukdeten min lisânî.

Ve dilimden düğümü çöz ki;

يَفْقَهُوا قَوْلِي ﴿٢٨﴾

20/TÂHÂ SURESİ-28. AYET (Meâlleri Kıyasla): Yefkahû kavlî.

Sözümü anlayıp kavrasınlar.

وَاجْعَل لِّي وَزِيرًا مِّنْ أَهْلِي ﴿٢٩﴾

20/TÂHÂ SURESİ-29. AYET (Meâlleri Kıyasla): Vec’al lî vezîren min ehlî.

Ailemden bana bir yardımcı ver:

هَارُونَ أَخِي ﴿٣٠﴾

20/TÂHÂ SURESİ-30. AYET (Meâlleri Kıyasla): Hârûne ahî.

Kardeşim harun’u.

اشْدُدْ بِهِ أَزْرِي ﴿٣١﴾

20/TÂHÂ SURESİ-31. AYET (Meâlleri Kıyasla): Uşdud bihî ezrî.

Beni onunla destekleyip sırtımı/arkamı güçlendir.

وَأَشْرِكْهُ فِي أَمْرِي ﴿٣٢﴾

20/TÂHÂ SURESİ-32. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve eşrikhu fî emrî.

Onu, işimde ortak kıl.

كَيْ نُسَبِّحَكَ كَثِيرًا ﴿٣٣﴾

20/TÂHÂ SURESİ-33. AYET (Meâlleri Kıyasla): Key nusebbihake kesîrâ(kesîren).

Böylece, seni çokça ululayalım/tesbih edelim.

وَنَذْكُرَكَ كَثِيرًا ﴿٣٤﴾

20/TÂHÂ SURESİ-34. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve nezkureke kesîrâ(kesîren).

Ve seni çokça analım.

إِنَّكَ كُنتَ بِنَا بَصِيرًا ﴿٣٥﴾

20/TÂHÂ SURESİ-35. AYET (Meâlleri Kıyasla): İnneke kunte binâ basîrâ(basîren).

Şüphesiz sen, bizi görensin!”

قَالَ قَدْ أُوتِيتَ سُؤْلَكَ يَا مُوسَى ﴿٣٦﴾

20/TÂHÂ SURESİ-36. AYET (Meâlleri Kıyasla): Kâle kad ûtîte su’leke yâ mûsâ.

(Allah) dedi ki: “Sana istediğin verildi, Ey Musa!”

وَلَقَدْ مَنَنَّا عَلَيْكَ مَرَّةً أُخْرَى ﴿٣٧﴾

20/TÂHÂ SURESİ-37. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve lekad menennâ aleyke merraten uhrâ.

“ant olsun, başka bir kere daha sana lütufta bulunmuştuk.

إِذْ أَوْحَيْنَا إِلَى أُمِّكَ مَا يُوحَى ﴿٣٨﴾

20/TÂHÂ SURESİ-38. AYET (Meâlleri Kıyasla): İz evhaynâ ilâ ummike mâ yûhâ.

Hani vahyedileni annene vahyetmiştik:

أَنِ اقْذِفِيهِ فِي التَّابُوتِ فَاقْذِفِيهِ فِي الْيَمِّ فَلْيُلْقِهِ الْيَمُّ بِالسَّاحِلِ يَأْخُذْهُ عَدُوٌّ لِّي وَعَدُوٌّ لَّهُ وَأَلْقَيْتُ عَلَيْكَ مَحَبَّةً مِّنِّي وَلِتُصْنَعَ عَلَى عَيْنِي ﴿٣٩﴾

20/TÂHÂ SURESİ-39. AYET (Meâlleri Kıyasla): Enıkzifîhi fît tâbûti fakzifîhi fîl yemmi felyulkıhil yemmu bis sâhıli ye’huzhu aduvvun lî ve aduvvun lehu, ve elkaytu aleyke mehabbeten minnî ve li tusnea alâ aynî.

‘onu sandığa koy, akıntıya/suya bırak ki, su onu sahile atsın. Bana ve ona düşman olan onu alsın.’ Üzerine Benden bir sevgi koydum, gözetimimde yetiştirilmen için.

إِذْ تَمْشِي أُخْتُكَ فَتَقُولُ هَلْ أَدُلُّكُمْ عَلَى مَن يَكْفُلُهُ فَرَجَعْنَاكَ إِلَى أُمِّكَ كَيْ تَقَرَّ عَيْنُهَا وَلَا تَحْزَنَ وَقَتَلْتَ نَفْسًا فَنَجَّيْنَاكَ مِنَ الْغَمِّ وَفَتَنَّاكَ فُتُونًا فَلَبِثْتَ سِنِينَ فِي أَهْلِ مَدْيَنَ ثُمَّ جِئْتَ عَلَى قَدَرٍ يَا مُوسَى ﴿٤٠﴾

20/TÂHÂ SURESİ-40. AYET (Meâlleri Kıyasla): İz temşî uhtuke fe tekûlu hel edullukum alâ men yekfuluhu, fe raca’nâke ilâ ummike key takarra aynuhâ ve lâ tahzene, ve katelte nefsen fe necceynâke minel gammi ve fetennâke futûnen, fe lebiste sinîne fî ehli medyene summe ci’te alâ kaderin yâ mûsâ.

Hani, kızkardeşin geziniyordu!.. ‘Ona bakacak birisini size göstereyim mi?’ diyordu. Böylece gözü aydın olsun ve üzülmesin diye seni annene geri verdik. Sen, birini kazara katletmiştin de seni gamdan kurtarmıştık. Açığa çıkaracak olaylarla (yaptıklarınla) seni açığa çıkarmıştık. Medyen halkı içinde de yıllarca kaldın. Sonra belirlenmiş bir vakitte buraya geldin Ey Musa!

وَاصْطَنَعْتُكَ لِنَفْسِي ﴿٤١﴾

20/TÂHÂ SURESİ-41. AYET (Meâlleri Kıyasla): Vastana’tuke li nefsî.

Seni kendim için seçtim.”

اذْهَبْ أَنتَ وَأَخُوكَ بِآيَاتِي وَلَا تَنِيَا فِي ذِكْرِي ﴿٤٢﴾

20/TÂHÂ SURESİ-42. AYET (Meâlleri Kıyasla): İzheb ente ve ehûke bi âyâtî ve lâ teniyâ fî zikrî.

“sen ve kardeşin ayetlerimle gidin ve Beni anmakta/dile getirmekte gevşeklik etmeyin/çekinmeyin!

اذْهَبَا إِلَى فِرْعَوْنَ إِنَّهُ طَغَى ﴿٤٣﴾

20/TÂHÂ SURESİ-43. AYET (Meâlleri Kıyasla): İzhebâ ilâ fir’avne innehu tagâ.

Ikiniz firavun’a gidin. Çünkü o, iyice azmıştır.

فَقُولَا لَهُ قَوْلًا لَّيِّنًا لَّعَلَّهُ يَتَذَكَّرُ أَوْ يَخْشَى ﴿٤٤﴾

20/TÂHÂ SURESİ-44. AYET (Meâlleri Kıyasla): Fe kûlâ lehu kavlen leyyinen leallehu yetezekkeru ev yahşâ.

Ona yumuşak (kalbine tesir edecek) uygun söz söyleyin! Belki o düşünüp öğüt alır veya korkup sakınır.”

قَالَا رَبَّنَا إِنَّنَا نَخَافُ أَن يَفْرُطَ عَلَيْنَا أَوْ أَن يَطْغَى ﴿٤٥﴾

20/TÂHÂ SURESİ-45. AYET (Meâlleri Kıyasla): Kâlâ rabbenâ innenâ nehâfu en yefruta aleynâ ev en yatgâ.

Dediler ki: “Rabbimiz! Onun bize saldırmasından, yahut azgınlık yapmasından korkuyoruz.”

قَالَ لَا تَخَافَا إِنَّنِي مَعَكُمَا أَسْمَعُ وَأَرَى ﴿٤٦﴾

20/TÂHÂ SURESİ-46. AYET (Meâlleri Kıyasla): Kâle lâ tehâfâ innenî meakumâ esmau ve erâ.

(Allah) buyurdu ki: “Korkmayın! Çünkü Ben ikinizle beraberim, işitirim ve görürüm.”

فَأْتِيَاهُ فَقُولَا إِنَّا رَسُولَا رَبِّكَ فَأَرْسِلْ مَعَنَا بَنِي إِسْرَائِيلَ وَلَا تُعَذِّبْهُمْ قَدْ جِئْنَاكَ بِآيَةٍ مِّن رَّبِّكَ وَالسَّلَامُ عَلَى مَنِ اتَّبَعَ الْهُدَى ﴿٤٧﴾

20/TÂHÂ SURESİ-47. AYET (Meâlleri Kıyasla): Fe’tiyâhu fe kûlâ innâ resûlâ rabbike fe ersil meanâ benî isrâîle ve lâ tuazzibhum, kad ci’nâke bi âyetin min rabbike, ves selâmu alâ menittebeal hudâ.

Haydi ona gidin ve deyin ki: “Gerçekten biz Rabbinin iki elçisiyiz. İsrailoğulları’nı bizimle birlikte gönder, onlara azap etme. Sana Rabbinden bir ayet/mesaj getirdik; ’Doğru yola tâbi olan kimseye selâm olsun!’

إِنَّا قَدْ أُوحِيَ إِلَيْنَا أَنَّ الْعَذَابَ عَلَى مَن كَذَّبَ وَتَوَلَّى ﴿٤٨﴾

20/TÂHÂ SURESİ-48. AYET (Meâlleri Kıyasla): İnnâ kad ûhıye ileynâ ennel azâbe alâ men kezzebe ve tevellâ.

Gerçekten bize vahyolundu ki; yalanlayan ve yüz çeviren kimseye azap edilecektir.”

قَالَ فَمَن رَّبُّكُمَا يَا مُوسَى ﴿٤٩﴾

20/TÂHÂ SURESİ-49. AYET (Meâlleri Kıyasla): Kâle fe men rabbikumâ yâ mûsâ.

(Firavun) dedi ki: “O halde sizin Rabbiniz kim ey Musa?”

قَالَ رَبُّنَا الَّذِي أَعْطَى كُلَّ شَيْءٍ خَلْقَهُ ثُمَّ هَدَى ﴿٥٠﴾

20/TÂHÂ SURESİ-50. AYET (Meâlleri Kıyasla): Kâle rabbunâllezî a’tâ kulle şey’in halkahu summe hedâ.

Dedi ki: “Rabbimiz herşeye (bütün canlılara), yaratılışını (uygun suretini) verendir. Sonra (gönderdiği rehber ile) doğru yolu gösterendir.”

قَالَ فَمَا بَالُ الْقُرُونِ الْأُولَى ﴿٥١﴾

20/TÂHÂ SURESİ-51. AYET (Meâlleri Kıyasla): Kâle fe mâ bâlul kurûnil ûlâ.

(Firavun) dedi ki: “Öyleyse önceki nesillerin durumu nedir?”

قَالَ عِلْمُهَا عِندَ رَبِّي فِي كِتَابٍ لَّا يَضِلُّ رَبِّي وَلَا يَنسَى ﴿٥٢﴾

20/TÂHÂ SURESİ-52. AYET (Meâlleri Kıyasla): Kâle ilmuhâ inde rabbî fî kitâbin, lâ yadıllu rabbî ve lâ yensâ.

(Musa) dedi ki: “Onların bilgisi Rabbimin katındaki bir kitaptadır. Rabbim şaşırmaz ve unutmaz.”

الَّذِي جَعَلَ لَكُمُ الْأَرْضَ مَهْدًا وَسَلَكَ لَكُمْ فِيهَا سُبُلًا وَأَنزَلَ مِنَ السَّمَاء مَاء فَأَخْرَجْنَا بِهِ أَزْوَاجًا مِّن نَّبَاتٍ شَتَّى ﴿٥٣﴾

20/TÂHÂ SURESİ-53. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ellezî ceale lekumul arda mehden ve seleke lekum fîhâ subulen ve enzele mines semâi mâen, fe ahracnâ bihî ezvâcen min nebâtin şettâ.

O, arzi sizin için bir beşik kıldı, orada sizin için yollar açtı. Gökyüzünden su indirdi. Böylece onunla çeşit çeşit bitkilerden çiftler çıkardık.

كُلُوا وَارْعَوْا أَنْعَامَكُمْ إِنَّ فِي ذَلِكَ لَآيَاتٍ لِّأُوْلِي النُّهَى ﴿٥٤﴾

20/TÂHÂ SURESİ-54. AYET (Meâlleri Kıyasla): Kulû ver’av en’âmekum, inne fî zâlike le âyâtin li ulîn nuhâ.

Yiyiniz ve hayvanlarınızı otlatınız. Şüphesiz bunda akıl sahipleri için ayetler vardır!

مِنْهَا خَلَقْنَاكُمْ وَفِيهَا نُعِيدُكُمْ وَمِنْهَا نُخْرِجُكُمْ تَارَةً أُخْرَى ﴿٥٥﴾

20/TÂHÂ SURESİ-55. AYET (Meâlleri Kıyasla): Minhâ halaknâkum ve fîhâ nuîdukum ve minhâ nuhricukum târeten uhrâ.

Sizi ondan (topraktan, sudan ve çeşitli elementlerden) yarattık ve sizi (tekrar) oraya (toprağa) döndürürüz. Ve başka bir kere daha, (kıyamet günü) sizi oradan (topraktan) çıkarırız.

وَلَقَدْ أَرَيْنَاهُ آيَاتِنَا كُلَّهَا فَكَذَّبَ وَأَبَى ﴿٥٦﴾

20/TÂHÂ SURESİ-56. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve lekad eraynâhu âyâtinâ kullehâ fe kezzebe ve ebâ.

Gerçek şu Kİ; ayetlerimizin tümünü ona (Firavuna) gösterdik, yine de yalanladı ve (şeytanlaşarak yalanında) diretti.

قَالَ أَجِئْتَنَا لِتُخْرِجَنَا مِنْ أَرْضِنَا بِسِحْرِكَ يَا مُوسَى ﴿٥٧﴾

20/TÂHÂ SURESİ-57. AYET (Meâlleri Kıyasla): Kâle e ci’tenâ li tuhricenâ min ardınâ bi sihrike yâ mûsâ.

(Firavun) dedi ki: “Sihrinle bizi yurdumuzdan çıkarmak için mi bize geldin Ey Musa?

فَلَنَأْتِيَنَّكَ بِسِحْرٍ مِّثْلِهِ فَاجْعَلْ بَيْنَنَا وَبَيْنَكَ مَوْعِدًا لَّا نُخْلِفُهُ نَحْنُ وَلَا أَنتَ مَكَانًا سُوًى ﴿٥٨﴾

20/TÂHÂ SURESİ-58. AYET (Meâlleri Kıyasla): Fe le ne’tiyenneke bi sihrin mislihî fec’al beynenâ ve beyneke mev’ıden lâ nuhlifuhu nahnu ve lâ ente mekânen suvâ(suven).

Biz de sana mutlaka onun gibi bir büyü getireceğiz. Şimdi sen, seninle bizim aramızda bir buluşma yeri ve zamanı ayarla. Bizim ve senin muhalefet etmeyeceğin uygun bir yer olsun.”

قَالَ مَوْعِدُكُمْ يَوْمُ الزِّينَةِ وَأَن يُحْشَرَ النَّاسُ ضُحًى ﴿٥٩﴾

20/TÂHÂ SURESİ-59. AYET (Meâlleri Kıyasla): Kâle mev’ıdukum yevmuz zîneti ve en yuhşeren nâsu duhâ(duhan).

(Musa) dedi ki: “Buluşma zamanımız; Bayram Günü kuşluk vaktinde insanların toplandığı an olsun!”

فَتَوَلَّى فِرْعَوْنُ فَجَمَعَ كَيْدَهُ ثُمَّ أَتَى ﴿٦٠﴾

20/TÂHÂ SURESİ-60. AYET (Meâlleri Kıyasla): Fe tevellâ fir’avnu fe cemea keydehu summe etâ.

Firavun dönüp gitti, tuzağını topladı, sonra geldi.

قَالَ لَهُم مُّوسَى وَيْلَكُمْ لَا تَفْتَرُوا عَلَى اللَّهِ كَذِبًا فَيُسْحِتَكُمْ بِعَذَابٍ وَقَدْ خَابَ مَنِ افْتَرَى ﴿٦١﴾

20/TÂHÂ SURESİ-61. AYET (Meâlleri Kıyasla): Kâle lehum mûsâ veylekum lâ tefterû alâllâhi keziben fe yushıtekum bi azâb(azâbin), ve kad hâbe menifterâ.

Musa onlara dedi ki: “Yazıklar olsun size! Allah’a karşı yalan uydurup da iftira etmeyin. Sonra bir azap ile sizin kökünüzü kurutur. Doğrusu iftira eden kimse kaybetmiştir!”

فَتَنَازَعُوا أَمْرَهُم بَيْنَهُمْ وَأَسَرُّوا النَّجْوَى ﴿٦٢﴾

20/TÂHÂ SURESİ-62. AYET (Meâlleri Kıyasla): Fe tenâzeû emrehum beynehum ve eserrûn necvâ.

Bunun üzerine işlerini aralarında tartıştılar ve gizlice, fısıldaşarak konuştular.

قَالُوا إِنْ هَذَانِ لَسَاحِرَانِ يُرِيدَانِ أَن يُخْرِجَاكُم مِّنْ أَرْضِكُم بِسِحْرِهِمَا وَيَذْهَبَا بِطَرِيقَتِكُمُ الْمُثْلَى ﴿٦٣﴾

20/TÂHÂ SURESİ-63. AYET (Meâlleri Kıyasla): Kâlû in hâzâni le sâhirâni yurîdâni en yuhricâkum min ardıkum bi sihrihimâ ve yezhebâ bi tarîkatikumul muslâ.

Dediler ki: “Bu ikisi büyücüdür. Büyüleri ile sizi yurdunuzdan çıkarmayı istiyorlar ve emsalsiz tarikatınızı/işlerinizi yıkmak istiyorlar.

فَأَجْمِعُوا كَيْدَكُمْ ثُمَّ ائْتُوا صَفًّا وَقَدْ أَفْلَحَ الْيَوْمَ مَنِ اسْتَعْلَى ﴿٦٤﴾

20/TÂHÂ SURESİ-64. AYET (Meâlleri Kıyasla): Fe ecmiû keydekum summe’tû saffâ(saffen), ve kad eflehal yevme menista’lâ.

Onun için tuzağınızı toplayın sonra da sıra halinde gelin. Ant olsun, bugün üstün gelen kimse kazançlı çıkmıştır.”

قَالُوا يَا مُوسَى إِمَّا أَن تُلْقِيَ وَإِمَّا أَن نَّكُونَ أَوَّلَ مَنْ أَلْقَى ﴿٦٥﴾

20/TÂHÂ SURESİ-65. AYET (Meâlleri Kıyasla): Kâlû yâ mûsâ immâ en tulkıye ve immâ en nekûne evvele men elkâ.

Dediler ki: “Ey musa! Ya sen at, ya da önce atan kişiler biz olalım.”

قَالَ بَلْ أَلْقُوا فَإِذَا حِبَالُهُمْ وَعِصِيُّهُمْ يُخَيَّلُ إِلَيْهِ مِن سِحْرِهِمْ أَنَّهَا تَسْعَى ﴿٦٦﴾

20/TÂHÂ SURESİ-66. AYET (Meâlleri Kıyasla): Kâle bel elkû, fe izâ hıbâluhum ve ısıyyuhum yuhayyelu ileyhi min sihrihim ennehâ tes’â.

(Musa) “hayır!” dedi “Siz atın.” Bir de ne görsün! Onların attıkları şeyler (içi civa dolu yılan cesetleri), bilimsel nedenlerle (kızgın zemin üzerinde) hareket ediyor.

فَأَوْجَسَ فِي نَفْسِهِ خِيفَةً مُّوسَى ﴿٦٧﴾

20/TÂHÂ SURESİ-67. AYET (Meâlleri Kıyasla): Fe evcese fî nefsihî hîfeten mûsâ.

Musa, içinde bir tür korku hissetti.

قُلْنَا لَا تَخَفْ إِنَّكَ أَنتَ الْأَعْلَى ﴿٦٨﴾

20/TÂHÂ SURESİ-68. AYET (Meâlleri Kıyasla): Kulnâ lâ tehaf inneke entel a’lâ.

“korkma!” dedik. “Şüphesiz sen, üstün gelecek olan sensin!

وَأَلْقِ مَا فِي يَمِينِكَ تَلْقَفْ مَا صَنَعُوا إِنَّمَا صَنَعُوا كَيْدُ سَاحِرٍ وَلَا يُفْلِحُ السَّاحِرُ حَيْثُ أَتَى ﴿٦٩﴾

20/TÂHÂ SURESİ-69. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve elkı mâ fî yemînike telkaf mâ sanaû, innemâ sanaû keydu sâhır(sâhırin), ve lâ yuflihus sâhıru haysu etâ.

Sağ elindekini at, bu onların yaptıklarını yutacaktır. Çünkü onların yaptıkları yalnızca bir sihir hilesidir. Sihirbazlar, nerede olursa olsun sana karşı kazanamazlar.”

فَأُلْقِيَ السَّحَرَةُ سُجَّدًا قَالُوا آمَنَّا بِرَبِّ هَارُونَ وَمُوسَى ﴿٧٠﴾

20/TÂHÂ SURESİ-70. AYET (Meâlleri Kıyasla): Fe ulkıyes seharatu succeden kâlû âmennâ bi rabbi hârûne ve mûsâ.

Sihirbazlar secdeye kapandılar: “Harun’un ve Musa’nın Rabbine iman ettik” dediler.

قَالَ آمَنتُمْ لَهُ قَبْلَ أَنْ آذَنَ لَكُمْ إِنَّهُ لَكَبِيرُكُمُ الَّذِي عَلَّمَكُمُ السِّحْرَ فَلَأُقَطِّعَنَّ أَيْدِيَكُمْ وَأَرْجُلَكُم مِّنْ خِلَافٍ وَلَأُصَلِّبَنَّكُمْ فِي جُذُوعِ النَّخْلِ وَلَتَعْلَمُنَّ أَيُّنَا أَشَدُّ عَذَابًا وَأَبْقَى ﴿٧١﴾

20/TÂHÂ SURESİ-71. AYET (Meâlleri Kıyasla): Kâle âmentum lehu kable en âzene lekum, innehu le kebîrukumullezî allemekumus sihr(sihra), fe le ukattıanne eydiyekum ve erculekum min hilâfin ve le usallibennekum fî cuzûın nahli ve le ta’lemunne eyyunâ eşeddu azâben ve ebkâ.

(Firavun) dedi ki: “Ben size izin vermeden önce ona inandınız ha! Şüphesiz o, size sihri öğreten büyüğünüzdür. Ant olsun ellerinizi ve ayaklarınızı çaprazlama keseceğim. Ve elbette sizi hurma dallarına asacağım! Hangimizin azabı daha şiddetli ve sürekli imiş bileceksiniz!”

قَالُوا لَن نُّؤْثِرَكَ عَلَى مَا جَاءنَا مِنَ الْبَيِّنَاتِ وَالَّذِي فَطَرَنَا فَاقْضِ مَا أَنتَ قَاضٍ إِنَّمَا تَقْضِي هَذِهِ الْحَيَاةَ الدُّنْيَا ﴿٧٢﴾

20/TÂHÂ SURESİ-72. AYET (Meâlleri Kıyasla): Kâlû len nu’sireke alâ mâ câenâ minel beyyinâti vellezî fataranâ fakdi mâ ente kâdin, innemâ takdî hâzihil hayâted dunyâ.

Dediler ki: “Seni asla bize gelen apaçık delillere ve bizi yaratana tercih etmeyeceğiz. Yapacağını yap/elinden geleni ardına koyma! Sen yalnızca bu dünya hayatında istediğini yapabilirsin!

إِنَّا آمَنَّا بِرَبِّنَا لِيَغْفِرَ لَنَا خَطَايَانَا وَمَا أَكْرَهْتَنَا عَلَيْهِ مِنَ السِّحْرِ وَاللَّهُ خَيْرٌ وَأَبْقَى ﴿٧٣﴾

20/TÂHÂ SURESİ-73. AYET (Meâlleri Kıyasla): İnnâ âmennâ bi rabbinâ li yagfira lenâ hatâyânâ ve mâ ekrehtenâ aleyhi mines sihr(sihri), vallâhu hayrun ve ebkâ.

Şüphesiz biz Rabbimize iman ettik, hatalarımızı ve bize zorla yaptırdığın sihri/hileyi bağışlaması için! Allah daha hayırlı ve daha kalıcıdır.”

إِنَّهُ مَن يَأْتِ رَبَّهُ مُجْرِمًا فَإِنَّ لَهُ جَهَنَّمَ لَا يَمُوتُ فِيهَا وَلَا يَحْيى ﴿٧٤﴾

20/TÂHÂ SURESİ-74. AYET (Meâlleri Kıyasla): İnnehu men ye’ti rabbehu mucrimen fe inne lehu cehennem(cehenneme), lâ yemûtu fîhâ ve lâ yahyâ.

Şüphesiz ki: Kim suçlu olarak Rabbine gelirse, onun için cehennem vardır; orada ölmez ve yaşamaz/oradaki yaşama yaşamak da denmez.

وَمَنْ يَأْتِهِ مُؤْمِنًا قَدْ عَمِلَ الصَّالِحَاتِ فَأُوْلَئِكَ لَهُمُ الدَّرَجَاتُ الْعُلَى ﴿٧٥﴾

20/TÂHÂ SURESİ-75. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve men ye’tihî mu’minen kad amiles sâlihâti fe ulâike lehumud deracâtul ulâ.

Kim de faydalı işi en iyi şekilde yapmış bir mümin olarak, O’na (Allah’ın huzuruna) gelirse, işte onlar; onlar içindir en yüksek dereceler!

جَنَّاتُ عَدْنٍ تَجْرِي مِن تَحْتِهَا الْأَنْهَارُ خَالِدِينَ فِيهَا وَذَلِكَ جَزَاء مَن تَزَكَّى ﴿٧٦﴾

20/TÂHÂ SURESİ-76. AYET (Meâlleri Kıyasla): Cennâtu adnin tecrî min tahtihâl enhâru hâlidîne fîhâ ve zâlike cezâu men tezekkâ.

Zeminlerinden ırmaklar akan Adn cennetleri, orada sürekli kalıcıdırlar. Temizlenip arınan kimsenin mükâfatı işte budur!

وَلَقَدْ أَوْحَيْنَا إِلَى مُوسَى أَنْ أَسْرِ بِعِبَادِي فَاضْرِبْ لَهُمْ طَرِيقًا فِي الْبَحْرِ يَبَسًا لَّا تَخَافُ دَرَكًا وَلَا تَخْشَى ﴿٧٧﴾

20/TÂHÂ SURESİ-77. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve lekad evhaynâ ilâ mûsâ en esri bi ibâdî fadrib lehum tarîkan fîl bahri yebesâ(yebesen), lâ tehâfu deraken ve lâ tahşâ.

Ant olsun/gerçek şu ki, Musa’ya şöyle vahyetmiştik: “Kullarımı geceleyin yürüyüşe geçir, sonra; (asanla vurarak) denizde onlara kupkuru bir yol aç, yetişilmekten/yakalanmaktan korkmadan ve endişe etmeden.”

فَأَتْبَعَهُمْ فِرْعَوْنُ بِجُنُودِهِ فَغَشِيَهُم مِّنَ الْيَمِّ مَا غَشِيَهُمْ ﴿٧٨﴾

20/TÂHÂ SURESİ-78. AYET (Meâlleri Kıyasla): Fe etbeahum fir’avnu bi cunûdihî fe gaşiyehum minel yemmi mâ gaşiyehum.

Firavun ordularıyla onların peşine takıldı. Derken denizden onları örten şey örtüverdi.

وَأَضَلَّ فِرْعَوْنُ قَوْمَهُ وَمَا هَدَى ﴿٧٩﴾

20/TÂHÂ SURESİ-79. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve edalle fir’avnu kavmehu ve mâ hedâ.

Firavun kavmini saptırdı ve onları doğru yola götürmedi.

يَا بَنِي إِسْرَائِيلَ قَدْ أَنجَيْنَاكُم مِّنْ عَدُوِّكُمْ وَوَاعَدْنَاكُمْ جَانِبَ الطُّورِ الْأَيْمَنَ وَنَزَّلْنَا عَلَيْكُمُ الْمَنَّ وَالسَّلْوَى ﴿٨٠﴾

20/TÂHÂ SURESİ-80. AYET (Meâlleri Kıyasla): Yâ benî isrâîle kad enceynâkum min aduvvikum ve vâadnâkum cânibet tûril eymene ve nezzelnâ aleykumul menne ves selvâ.

Ey israiloğullari! Sizi düşmanınızdan kurtardık ve Tûr’un sağ tarafını size buluşma yeri olarak belirledik. Size helva ve bıldırcın indirdik/yarattık.

كُلُوا مِن طَيِّبَاتِ مَا رَزَقْنَاكُمْ وَلَا تَطْغَوْا فِيهِ فَيَحِلَّ عَلَيْكُمْ غَضَبِي وَمَن يَحْلِلْ عَلَيْهِ غَضَبِي فَقَدْ هَوَى ﴿٨١﴾

20/TÂHÂ SURESİ-81. AYET (Meâlleri Kıyasla): Kulû min tayyibâti mâ razaknâkum ve lâ tatgav fîhi fe yahılle aleykum gadabî ve men yahlil aleyhi gadabî fe kad hevâ.

Size rızık olarak verdiklerimizin temiz olanlarından yiyin ve bu konuda haddi aşıp azgınlık etmeyin. Yoksa gazabım üzerinize çöker. Gazabım kimin üzerine çökerse; o, kesinlikle tepetaklak yuvarlanmıştır.

وَإِنِّي لَغَفَّارٌ لِّمَن تَابَ وَآمَنَ وَعَمِلَ صَالِحًا ثُمَّ اهْتَدَى ﴿٨٢﴾

20/TÂHÂ SURESİ-82. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve innî le gaffârun li men tâbe ve âmene ve amile sâlihan summehtedâ.

Şüphesiz ben çok bağışlayıcıyım; tövbe eden, inanan ve salih amel/faydalı işleri en iyi şekilde yapan, sonra da doğru yola gelen kimseye karşı!

وَمَا أَعْجَلَكَ عَن قَوْمِكَ يَا مُوسَى ﴿٨٣﴾

20/TÂHÂ SURESİ-83. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve mâ a’celeke an kavmike yâ mûsâ.

“seni kavminden çabucak ayırıp getiren nedir Ey Musa?”

قَالَ هُمْ أُولَاء عَلَى أَثَرِي وَعَجِلْتُ إِلَيْكَ رَبِّ لِتَرْضَى ﴿٨٤﴾

20/TÂHÂ SURESİ-84. AYET (Meâlleri Kıyasla): Kâle hum ulâi alâ eserî ve aciltu ileyke rabbi li terdâ.

Dedi ki: “Onlar benim peşimde(yolum üzere)ler. Rabbim, razı olman için Sana acele geldim.”

قَالَ فَإِنَّا قَدْ فَتَنَّا قَوْمَكَ مِن بَعْدِكَ وَأَضَلَّهُمُ السَّامِرِيُّ ﴿٨٥﴾

20/TÂHÂ SURESİ-85. AYET (Meâlleri Kıyasla): Kâle fe innâ kad fetennâ kavmeke min ba’dike ve edallehumus sâmiriyy(sâmiriyyu).

(Allah) dedi ki: “Biz senden sonra kavminin gerçeğini açığa çıkardık. Samiri onları saptırdı.”

فَرَجَعَ مُوسَى إِلَى قَوْمِهِ غَضْبَانَ أَسِفًا قَالَ يَا قَوْمِ أَلَمْ يَعِدْكُمْ رَبُّكُمْ وَعْدًا حَسَنًا أَفَطَالَ عَلَيْكُمُ الْعَهْدُ أَمْ أَرَدتُّمْ أَن يَحِلَّ عَلَيْكُمْ غَضَبٌ مِّن رَّبِّكُمْ فَأَخْلَفْتُم مَّوْعِدِي ﴿٨٦﴾

20/TÂHÂ SURESİ-86. AYET (Meâlleri Kıyasla): Fe racea mûsâ ilâ kavmihî gadbâne esifen, kâle yâ kavmi e lem yaıdkum rabbukum va’den hasenen, e fe tâle aleykumul ahdu em eradtum en yahılle aleykum gadabun min rabbikum fe ahleftum mev’ıdî.

Musa, çok kızgın ve üzüntülü olarak derhal kavmine döndü. “Ey kavmim!” dedi. “Rabbinizin size verdiği güzel ahit/söz hoşunuza gitmedi mi?! Yoksa söz/ahit (veya aranızdan ayrılmam) size uzun mu geldi? Rabbinizden üzerinize bir gazabın çökmesini mi istediniz? Bana verdiğiniz sözden de caydınız?”

قَالُوا مَا أَخْلَفْنَا مَوْعِدَكَ بِمَلْكِنَا وَلَكِنَّا حُمِّلْنَا أَوْزَارًا مِّن زِينَةِ الْقَوْمِ فَقَذَفْنَاهَا فَكَذَلِكَ أَلْقَى السَّامِرِيُّ ﴿٨٧﴾

20/TÂHÂ SURESİ-87. AYET (Meâlleri Kıyasla): Kâlû mâ ahlefnâ mev’ıdeke bi melkinâ ve lâkinnâ hummilnâ evzâran min zînetil kavmi fe kazefnâhâ fe kezâlike elkâs sâmiriyy(sâmiriyyu).

Dediler ki: “Sana verdiğimiz sözden kendi irademizle caymadık. O kavmin süs eşyasından bazı ağırlıklar yüklenmiştik. İşte onları (kızgın ateşteki kalıba) attık, aynı şekilde Samirî de attı.”

فَأَخْرَجَ لَهُمْ عِجْلًا جَسَدًا لَهُ خُوَارٌ فَقَالُوا هَذَا إِلَهُكُمْ وَإِلَهُ مُوسَى فَنَسِيَ ﴿٨٨﴾

20/TÂHÂ SURESİ-88. AYET (Meâlleri Kıyasla): Fe ahrace lehum ıclen ceseden lehu huvârun fe kâlû hâzâ ilâhukum ve ilâhu mûsâ fe nesiye.

O, onlara böğürmesi olan bir buzağı heykeli ortaya çıkardı. Ve bunun üzerine onlar da (birbirlerine) dediler ki: “İşte bu, sizin de Musa’nın da ilâhı/tanrısıdır, ama o unuttu.”

أَفَلَا يَرَوْنَ أَلَّا يَرْجِعُ إِلَيْهِمْ قَوْلًا وَلَا يَمْلِكُ لَهُمْ ضَرًّا وَلَا نَفْعًا ﴿٨٩﴾

20/TÂHÂ SURESİ-89. AYET (Meâlleri Kıyasla): E fe lâ yerevne ellâ yerciu ileyhim kavlen ve lâ yemliku lehum darran ve lâ nef’â(nef’an).

Görmüyorlar mı ki? Kendilerine bir sözle cevap veremez. Kendilerine ne bir zarar ve ne de bir fayda vermeye gücü yetmez.

وَلَقَدْ قَالَ لَهُمْ هَارُونُ مِن قَبْلُ يَا قَوْمِ إِنَّمَا فُتِنتُم بِهِ وَإِنَّ رَبَّكُمُ الرَّحْمَنُ فَاتَّبِعُونِي وَأَطِيعُوا أَمْرِي ﴿٩٠﴾

20/TÂHÂ SURESİ-90. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve lekad kâle lehum hârûnu min kablu yâ kavmi innemâ futintum bihî ve inne rabbekumur rahmânu fettebiûnî ve etîû emrî.

Daha önce Harun kendilerine demişti ki: “Ey kavmim! Onunla (heykelle) siz (verdiğiniz sözde) açığa çıkarıldınız. Şüphesiz sizin Rabbiniz Rahmân’dır. Öyleyse bana uyun ve emrime itaat edin.”

قَالُوا لَن نَّبْرَحَ عَلَيْهِ عَاكِفِينَ حَتَّى يَرْجِعَ إِلَيْنَا مُوسَى ﴿٩١﴾

20/TÂHÂ SURESİ-91. AYET (Meâlleri Kıyasla): Kâlû len nebraha aleyhi âkifîne hattâ yercia ileynâ mûsâ.

Dediler ki: “Musa bize dönünceye kadar, ona eğilmekten/tapınmaktan vazgeçmeyeceğiz.”

قَالَ يَا هَارُونُ مَا مَنَعَكَ إِذْ رَأَيْتَهُمْ ضَلُّوا ﴿٩٢﴾

20/TÂHÂ SURESİ-92. AYET (Meâlleri Kıyasla): Kâle yâ hârûnu mâ meneake iz raeytehum dallû.

(Musa) dedi ki: “Ey Harun! Onların saptıklarını gördüğünde seni ne engelledi?

أَلَّا تَتَّبِعَنِ أَفَعَصَيْتَ أَمْرِي ﴿٩٣﴾

20/TÂHÂ SURESİ-93. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ellâ tettebiani, e fe asayte emrî.

Bana neden tâbi olmadın? Emrime isyan mı ettin?!”

قَالَ يَا ابْنَ أُمَّ لَا تَأْخُذْ بِلِحْيَتِي وَلَا بِرَأْسِي إِنِّي خَشِيتُ أَن تَقُولَ فَرَّقْتَ بَيْنَ بَنِي إِسْرَائِيلَ وَلَمْ تَرْقُبْ قَوْلِي ﴿٩٤﴾

20/TÂHÂ SURESİ-94. AYET (Meâlleri Kıyasla): Kâle yebneumme lâ te’huz bi lıhyetî ve lâ bi ra’sî, innî haşîtu en tekûle ferrakte beyne benî isrâîle ve lem terkub kavlî.

(harun) dedi ki: “Ey anamın oğlu! Sakalımı ve saçımı başımı tutma! Ben, ‘İsrailoğulları arasına ayrılık soktun ve sözümü gözetmedin’ demenden korktum!”

قَالَ فَمَا خَطْبُكَ يَا سَامِرِيُّ ﴿٩٥﴾

20/TÂHÂ SURESİ-95. AYET (Meâlleri Kıyasla): Kâle fe mâ hatbuke yâ sâmiriyy(sâmiriyyu).

(Musa) dedi ki: “Ya senin kastın/maksadın nedir, ey Samirî?”

قَالَ بَصُرْتُ بِمَا لَمْ يَبْصُرُوا بِهِ فَقَبَضْتُ قَبْضَةً مِّنْ أَثَرِ الرَّسُولِ فَنَبَذْتُهَا وَكَذَلِكَ سَوَّلَتْ لِي نَفْسِي ﴿٩٦﴾

20/TÂHÂ SURESİ-96. AYET (Meâlleri Kıyasla): Kâle basurtu bi mâ lem yabsurû bihî fe kabadtu kabdaten min eserir resûli fe nebeztuhâ ve kezâlike sevvelet lî nefsî.

(samirî) dedi ki: “Ben onların görmediklerini gördüm (ben bu dini herkesten çok iyi biliyorum veya Mısır’da bu işin, heykel yapmanın tekniğini öğrendim). Elçinin yoluna/izine (çok iyi bildiğim dinine; öğretilerine, eserine), önce sıkı sıkıya sarıldım ve sonra bıraktım (elçinin öğretilerini terkettim!) İşte, canım böyle istedi/durum bundan ibaret!”

قَالَ فَاذْهَبْ فَإِنَّ لَكَ فِي الْحَيَاةِ أَن تَقُولَ لَا مِسَاسَ وَإِنَّ لَكَ مَوْعِدًا لَّنْ تُخْلَفَهُ وَانظُرْ إِلَى إِلَهِكَ الَّذِي ظَلْتَ عَلَيْهِ عَاكِفًا لَّنُحَرِّقَنَّهُ ثُمَّ لَنَنسِفَنَّهُ فِي الْيَمِّ نَسْفًا ﴿٩٧﴾

20/TÂHÂ SURESİ-97. AYET (Meâlleri Kıyasla): Kâle fezheb fe inne leke fîl hayâti en tekûle lâ misâse ve inne leke mev’ıden len tuhlefehu, vanzur ilâ ilâhikellezî zalte aleyhi âkifâ(âkifen), le nuharrikannehu summe le nensifennehu fîl yemmi nesfâ(nesfen).

(Musa) dedi ki: “Defol git! Hayatın boyunca ‘bana dokunmayın’ diyeceksin. Ayrıca senin için, bir buluşma zamanı vardır; ondan asla geri bırakılmayacaksın. Önünde eğilerek, saygı gösterdiğin/tapındığın şu tanrına/ilâhına bir bak! Biz onu yakacağız, sonra da ufalanmış olarak denize savuracağız.

إِنَّمَا إِلَهُكُمُ اللَّهُ الَّذِي لَا إِلَهَ إِلَّا هُوَ وَسِعَ كُلَّ شَيْءٍ عِلْمًا ﴿٩٨﴾

20/TÂHÂ SURESİ-98. AYET (Meâlleri Kıyasla): İnnemâ ilâhukumullâhullezî lâ ilâhe illâ huve, vesia kulle şey’in ilmen.

Sizin ilâhınız ancak kendisinden başka İlâh olmayan Allah’tır. (O Allah ki), ilimce herşeyi kuşatmıştır.”

كَذَلِكَ نَقُصُّ عَلَيْكَ مِنْ أَنبَاء مَا قَدْ سَبَقَ وَقَدْ آتَيْنَاكَ مِن لَّدُنَّا ذِكْرًا ﴿٩٩﴾

20/TÂHÂ SURESİ-99. AYET (Meâlleri Kıyasla): Kezâlike nakussu aleyke min enbâi mâ kad sebaka, ve kad âteynâke min ledunnâ zikrâ(zikren).

Işte böylece, sana geçmişin haberlerinden anlatıyoruz. Ant olsun, sana katımızdan bir öğüt verdik.

مَنْ أَعْرَضَ عَنْهُ فَإِنَّهُ يَحْمِلُ يَوْمَ الْقِيَامَةِ وِزْرًا ﴿١٠٠﴾

20/TÂHÂ SURESİ-100. AYET (Meâlleri Kıyasla): Men a’rada anhu fe innehu yahmilu yevmel kıyâmeti vizrâ(vizren).

Kim ondan yüz çevirirse, şüphesiz o, kıyamet günü kötü bir yük yüklenir.

خَالِدِينَ فِيهِ وَسَاء لَهُمْ يَوْمَ الْقِيَامَةِ حِمْلًا ﴿١٠١﴾

20/TÂHÂ SURESİ-101. AYET (Meâlleri Kıyasla): Hâlidîne fîhi, ve sâe lehum yevmel kıyâmeti hımlâ(hımlen).

O yükün altında sürekli kalıcıdırlar. Kıyamet günü onlar için ne kötü bir yüktür o!

يَوْمَ يُنفَخُ فِي الصُّورِ وَنَحْشُرُ الْمُجْرِمِينَ يَوْمَئِذٍ زُرْقًا ﴿١٠٢﴾

20/TÂHÂ SURESİ-102. AYET (Meâlleri Kıyasla): Yevme yunfehu fîs sûri ve nahşurul mucrimîne yevme izin zurkâ(zurkan).

O gün Sûr’a üflenir ve o gün suçluları, yüzlerigözleri gömgök bir halde toplayıp süreriz!

يَتَخَافَتُونَ بَيْنَهُمْ إِن لَّبِثْتُمْ إِلَّا عَشْرًا ﴿١٠٣﴾

20/TÂHÂ SURESİ-103. AYET (Meâlleri Kıyasla): Yetehâfetûne beynehum in lebistum illâ aşrâ(aşren).

Kendi aralarında; “Sadece on (gün) kaldınız” diye fısıldaşırlar.

نَحْنُ أَعْلَمُ بِمَا يَقُولُونَ إِذْ يَقُولُ أَمْثَلُهُمْ طَرِيقَةً إِن لَّبِثْتُمْ إِلَّا يَوْمًا ﴿١٠٤﴾

20/TÂHÂ SURESİ-104. AYET (Meâlleri Kıyasla): Nahnu a’lemu bimâ yekûlûne iz yekûlu emseluhum tarîkaten in lebistum illâ yevmâ(yevmen).

Onların dediklerini Biz daha iyi biliriz. Tutulan yol olarak, en iyi olanları da der ki: “Sadece bir gün kaldınız!”

وَيَسْأَلُونَكَ عَنِ الْجِبَالِ فَقُلْ يَنسِفُهَا رَبِّي نَسْفًا ﴿١٠٥﴾

20/TÂHÂ SURESİ-105. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve yes’elûneke anil cibâli fe kul yensifuhâ rabbî nesfâ(nesfen).

Ve sana dağlardan soruyorlar, de ki: “Rabbim onları kül gibi savuracak.

فَيَذَرُهَا قَاعًا صَفْصَفًا ﴿١٠٦﴾

20/TÂHÂ SURESİ-106. AYET (Meâlleri Kıyasla): Fe yezeruhâ kâan safsafâ(safsafen).

Yerlerini dümdüz (edip) boş bırakacaktır.

لَا تَرَى فِيهَا عِوَجًا وَلَا أَمْتًا ﴿١٠٧﴾

20/TÂHÂ SURESİ-107. AYET (Meâlleri Kıyasla): Lâ terâ fîhâ ivecen ve lâ emtâ(emten).

Orada, bir eğrilik ve bir tümsek göremezsin.”

يَوْمَئِذٍ يَتَّبِعُونَ الدَّاعِيَ لَا عِوَجَ لَهُ وَخَشَعَت الْأَصْوَاتُ لِلرَّحْمَنِ فَلَا تَسْمَعُ إِلَّا هَمْسًا ﴿١٠٨﴾

20/TÂHÂ SURESİ-108. AYET (Meâlleri Kıyasla): Yevme izin yettebiûned dâıye lâ ivece lehu, ve haşeatil asvâtu lir rahmâni fe lâ tesmeu illâ hemsâ(hemsen).

O gün çağırana uyarlar; ki ondan hiçbir sapma yoktur. Rahmân için sesler kısılmıştır. Artık bir fısıltı dışında ses işitemezsin!

يَوْمَئِذٍ لَّا تَنفَعُ الشَّفَاعَةُ إِلَّا مَنْ أَذِنَ لَهُ الرَّحْمَنُ وَرَضِيَ لَهُ قَوْلًا ﴿١٠٩﴾

20/TÂHÂ SURESİ-109. AYET (Meâlleri Kıyasla): Yevme izin lâ tenfauş şefâatu illâ men ezine lehur rahmânu ve radıye lehu kavlâ(kavlen).

O gün şefaat fayda vermez, Rahmân’ın kendisine izin verdiği ve sözünden razı olduğu hariç!

يَعْلَمُ مَا بَيْنَ أَيْدِيهِمْ وَمَا خَلْفَهُمْ وَلَا يُحِيطُونَ بِهِ عِلْمًا ﴿١١٠﴾

20/TÂHÂ SURESİ-110. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ya’lemu mâ beyne eydîhim ve mâ halfehum ve lâ yuhîtûne bihî ılmâ(ılmen).

O (Allah) onların, önlerindekini ve arkalarındakini bilir. Onlar ise ilimce onu kavrayıp kuşatamazlar.

وَعَنَتِ الْوُجُوهُ لِلْحَيِّ الْقَيُّومِ وَقَدْ خَابَ مَنْ حَمَلَ ظُلْمًا ﴿١١١﴾

20/TÂHÂ SURESİ-111. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve anetil vucûhu lil hayyil kayyûm(kayyûmi), ve kad hâbe men hamele zulmâ(zulmen).

Yüzler, gözeten ve yöneten diriye boyun eğmiştir. Bir zulüm yüklenen kişi perişan olmuştur.

وَمَن يَعْمَلْ مِنَ الصَّالِحَاتِ وَهُوَ مُؤْمِنٌ فَلَا يَخَافُ ظُلْمًا وَلَا هَضْمًا ﴿١١٢﴾

20/TÂHÂ SURESİ-112. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve men ya’mel mines sâlihâti ve huve mu’minun fe lâ yehâfu zulmen ve lâ hadmâ(hadmen).

Kim mümin olduğu halde faydalı işi en iyi şekilde yaparsa, bir zulümden ve hakkının çiğnenmesinden korkmaz.

وَكَذَلِكَ أَنزَلْنَاهُ قُرْآنًا عَرَبِيًّا وَصَرَّفْنَا فِيهِ مِنَ الْوَعِيدِ لَعَلَّهُمْ يَتَّقُونَ أَوْ يُحْدِثُ لَهُمْ ذِكْرًا ﴿١١٣﴾

20/TÂHÂ SURESİ-113. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve kezâlike enzelnâhu kur’ânen arabîyyen ve sarrafnâ fîhi minel vaîdi leallehum yettekûne ev yuhdisu lehum zikrâ(zikren).

Işte böylece; onu Arapça Kur’an olarak indirdik ve içindeki uyarıları değişik biçimlerde tekrarladık; belki çekinirler ya da bu yöntem onları bir bilgi/ilim edinmeye sevkeder.

فَتَعَالَى اللَّهُ الْمَلِكُ الْحَقُّ وَلَا تَعْجَلْ بِالْقُرْآنِ مِن قَبْلِ أَن يُقْضَى إِلَيْكَ وَحْيُهُ وَقُل رَّبِّ زِدْنِي عِلْمًا ﴿١١٤﴾

20/TÂHÂ SURESİ-114. AYET (Meâlleri Kıyasla): Fe teâlâllâhul melikul hak(hakku), ve lâ ta’cel bil kur’âni min kabli en yukdâ ileyke vahyuhu ve kul rabbi zidnî ılmâ(ılmen).

Gerçek hükümdar olan Allah yücedir! Sana vahyi tamamlanmadan, o Kur’an ile (hüküm vermede) acele etme! De ki; “Rabbim, ilmimi/bilgimi artır!”

وَلَقَدْ عَهِدْنَا إِلَى آدَمَ مِن قَبْلُ فَنَسِيَ وَلَمْ نَجِدْ لَهُ عَزْمًا ﴿١١٥﴾

20/TÂHÂ SURESİ-115. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve lekad ahidnâ ilâ âdeme min kablu fe nesîye ve lem necid lehu azmâ(azmen).

Ant olsun, önceden Âdem’e de ahit vermiştik. Ancak o unuttu ve onda bir azim bulamadık.

وَإِذْ قُلْنَا لِلْمَلَائِكَةِ اسْجُدُوا لِآدَمَ فَسَجَدُوا إِلَّا إِبْلِيسَ أَبَى ﴿١١٦﴾

20/TÂHÂ SURESİ-116. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve iz kulnâ lil melâiketiscudû li âdeme fe secedû illâ iblîs(iblîse), ebâ.

Hani, biz meleklere buyurmuştuk: “Âdem’i selamlayın/önünde saygı ile eğilin!” İblis dışında hepsi derhal selamladılar. O diretti.

فَقُلْنَا يَا آدَمُ إِنَّ هَذَا عَدُوٌّ لَّكَ وَلِزَوْجِكَ فَلَا يُخْرِجَنَّكُمَا مِنَ الْجَنَّةِ فَتَشْقَى ﴿١١٧﴾

20/TÂHÂ SURESİ-117. AYET (Meâlleri Kıyasla): Fe kulnâ yâ âdemu inne hâzâ aduvvun leke ve li zevcike fe lâ yuhricennekumâ minel cenneti fe teşkâ.

”ey âdem!” dedik. “Bu sana ve eşine bir düşmanlık yapıp, sakın sizi cennetten çıkarmasın! Sonra çok sıkıntı çekersin!

إِنَّ لَكَ أَلَّا تَجُوعَ فِيهَا وَلَا تَعْرَى ﴿١١٨﴾

20/TÂHÂ SURESİ-118. AYET (Meâlleri Kıyasla): İnne leke ellâ tecûa fîhâ ve lâ ta’râ.

Şüphesiz ki orada aç ve çıplak kalmayacaksın.

وَأَنَّكَ لَا تَظْمَأُ فِيهَا وَلَا تَضْحَى ﴿١١٩﴾

20/TÂHÂ SURESİ-119. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve enneke lâ tazmeu fîhâ ve lâ tadhâ.

Orada susamayacaksın ve yükselen güneşin sıcağından etkilenmeyeceksin.”

فَوَسْوَسَ إِلَيْهِ الشَّيْطَانُ قَالَ يَا آدَمُ هَلْ أَدُلُّكَ عَلَى شَجَرَةِ الْخُلْدِ وَمُلْكٍ لَّا يَبْلَى ﴿١٢٠﴾

20/TÂHÂ SURESİ-120. AYET (Meâlleri Kıyasla): Fe vesvese ileyhiş şeytânu kâle yâ âdemu hel edulluke alâ şeceratil huldi ve mulkin lâ yeblâ.

Nihayet şeytan ona vesvese verdi; “Ey Âdem!” dedi: “Sana sonsuzluk ağacını ve gücünü yitirmeyecek bir mülkü/krallığı göstereyim mi?”

فَأَكَلَا مِنْهَا فَبَدَتْ لَهُمَا سَوْآتُهُمَا وَطَفِقَا يَخْصِفَانِ عَلَيْهِمَا مِن وَرَقِ الْجَنَّةِ وَعَصَى آدَمُ رَبَّهُ فَغَوَى ﴿١٢١﴾

20/TÂHÂ SURESİ-121. AYET (Meâlleri Kıyasla): Fe ekelâ minhâ fe bedet lehumâ sev’âtuhumâ ve tafıkâ yahsıfâni aleyhimâ min varakıl cenneti ve asâ âdemu rabbehu fe gavâ.

Ondan ikisi de yediler. Böylece hemen çıplaklıkları kendilerine görünüverdi. Cennet yaprağıyla üzerlerine örtmeye başladılar. Âdem, Rabbine asi oldu da (başına gelenlere) şaşırıp kaldı.

ثُمَّ اجْتَبَاهُ رَبُّهُ فَتَابَ عَلَيْهِ وَهَدَى ﴿١٢٢﴾

20/TÂHÂ SURESİ-122. AYET (Meâlleri Kıyasla): Summectebâhu rabbuhu fe tâbe aleyhi ve hedâ.

Sonra rabbi onu seçti, tövbesini kabul etti ve onu doğru yola iletti.

قَالَ اهْبِطَا مِنْهَا جَمِيعًا بَعْضُكُمْ لِبَعْضٍ عَدُوٌّ فَإِمَّا يَأْتِيَنَّكُم مِّنِّي هُدًى فَمَنِ اتَّبَعَ هُدَايَ فَلَا يَضِلُّ وَلَا يَشْقَى ﴿١٢٣﴾

20/TÂHÂ SURESİ-123. AYET (Meâlleri Kıyasla): Kâlehbitâ minhâ cemîan ba’dukum li ba’dın aduvvun, fe immâ ye’tiyennekum minnî huden fe menittebea hudâye fe lâ yadıllu ve lâ yeşkâ.

(Allah) buyurdu ki: “İkiniz de oradan aşağı inin. Birinizin diğerinize yapabileceği düşmanlığa dikkat ederek!.. Benden size bir kılavuz geldiğinde, kim kılavuzuma tâbi olursa sapmaz ve sıkıntıya düşmez.

وَمَنْ أَعْرَضَ عَن ذِكْرِي فَإِنَّ لَهُ مَعِيشَةً ضَنكًا وَنَحْشُرُهُ يَوْمَ الْقِيَامَةِ أَعْمَى ﴿١٢٤﴾

20/TÂHÂ SURESİ-124. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve men a’rada an zikrî fe inne lehu maîşeten danken ve nahşuruhu yevmel kıyâmeti a’mâ.

Kim benim zikrimden yüz çevirirse; onun için stres dolu/sıkıcı/mutsuz bir hayat vardır ve kıyamet günü onu kör olarak haşrederiz.”

قَالَ رَبِّ لِمَ حَشَرْتَنِي أَعْمَى وَقَدْ كُنتُ بَصِيرًا ﴿١٢٥﴾

20/TÂHÂ SURESİ-125. AYET (Meâlleri Kıyasla): Kâle rabbi lime haşertenî a’mâ ve kad kuntu basîrâ(basîran).

”rabbim” dedi: “Beni niçin kör olarak haşrettin? Oysa ben görür idim.”

قَالَ كَذَلِكَ أَتَتْكَ آيَاتُنَا فَنَسِيتَهَا وَكَذَلِكَ الْيَوْمَ تُنسَى ﴿١٢٦﴾

20/TÂHÂ SURESİ-126. AYET (Meâlleri Kıyasla): Kâle kezâlike etetke âyâtunâ fe nesîtehâ, ve kezâlikel yevme tunsâ.

(Allah) buyurdu ki: “İşte böyledir. Ayetlerimiz sana geldi. Oysa sen onları unuttun (görmezlikten geldin). Sen de bugün işte böyle unutulursun.”

وَكَذَلِكَ نَجْزِي مَنْ أَسْرَفَ وَلَمْ يُؤْمِن بِآيَاتِ رَبِّهِ وَلَعَذَابُ الْآخِرَةِ أَشَدُّ وَأَبْقَى ﴿١٢٧﴾

20/TÂHÂ SURESİ-127. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve kezâlike neczî men esrafe ve lem yu’min bi âyâti rabbihî, ve le azâbul âhırati eşeddu ve ebkâ.

Işte biz ölçüsüzce davrananları ve Rabbinin ayetlerine inanmayanları böyle cezalandırırız. Elbette, ahiret azabı daha şiddetlidir ve süreklidir/sonsuzdur.

أَفَلَمْ يَهْدِ لَهُمْ كَمْ أَهْلَكْنَا قَبْلَهُم مِّنَ الْقُرُونِ يَمْشُونَ فِي مَسَاكِنِهِمْ إِنَّ فِي ذَلِكَ لَآيَاتٍ لِّأُوْلِي النُّهَى ﴿١٢٨﴾

20/TÂHÂ SURESİ-128. AYET (Meâlleri Kıyasla): E fe lem yehdi lehum kem ehleknâ kablehum minel kurûni yemşûne fî mesâkinihim, inne fî zâlike le âyâtin li ulîn nuhâ.

Kendilerinden önce nice kuşakları helâk etmemiz, onları doğru yola getirmedi mi? Onların barındıkları yerlerde dolaşıyorlar! Şüphesiz bunda aklını kullananlar için ayetler vardır.

وَلَوْلَا كَلِمَةٌ سَبَقَتْ مِن رَّبِّكَ لَكَانَ لِزَامًا وَأَجَلٌ مُسَمًّى ﴿١٢٩﴾

20/TÂHÂ SURESİ-129. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve lev lâ kelimetun sebekat min rabbike le kâne lizâmen ve ecelun musemmâ(musemmen).

Eğer rabbinden söylenmiş bir söz ve belirlenmiş bir süre olmasaydı, hemen yaptıklarının karşılığını görürlerdi.

فَاصْبِرْ عَلَى مَا يَقُولُونَ وَسَبِّحْ بِحَمْدِ رَبِّكَ قَبْلَ طُلُوعِ الشَّمْسِ وَقَبْلَ غُرُوبِهَا وَمِنْ آنَاء اللَّيْلِ فَسَبِّحْ وَأَطْرَافَ النَّهَارِ لَعَلَّكَ تَرْضَى ﴿١٣٠﴾

20/TÂHÂ SURESİ-130. AYET (Meâlleri Kıyasla): Fasbir alâ mâ yekûlûne ve sebbih bi hamdi rabbike kable tulûış şemsi ve kable gurûbihâ, ve min ânâil leyli fe sebbih ve etrâfen nehâri lealleke terdâ.

Onlar ne derse desin sen katlan/yoluna devam et/sabırlı ol. Rabbin herşeyi güzel yaptı, sen de ona karşılık (bireysel olarak), (Farz Namazlar öncesi, Nafile [Sünnet] Namaz kılarak) ibadet et; Güneş doğmadan önce (Sabahın Nafilesini/Sünnetini) ve batmadan önce (İkindi Namazı Sünnetini kılarak tesbih et). Gecenin anlarında (Akşam, Yatsı, Teheccüd Sünnet[Nafile]lerini) ve günün bölümlerinde de (Öğle öncesi, sonrası ve Kuşluk vaktinde). Belki (böylece) hoşnut kalırsın/mutlu olursun!

وَلَا تَمُدَّنَّ عَيْنَيْكَ إِلَى مَا مَتَّعْنَا بِهِ أَزْوَاجًا مِّنْهُمْ زَهْرَةَ الْحَيَاةِ الدُّنيَا لِنَفْتِنَهُمْ فِيهِ وَرِزْقُ رَبِّكَ خَيْرٌ وَأَبْقَى ﴿١٣١﴾

20/TÂHÂ SURESİ-131. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve lâ temuddenne ayneyke ilâ mâ mettâ’nâ bihî ezvâcen minhum zehratel hayâtid dunyâ li neftinehum fîhi, ve rızku rabbike hayrun ve ebkâ.

Onlardan bazılarını (geçici olarak) faydalandırdığımız, dünya hayatının süsüne gözlerini dikme; kendisiyle (mal, mülk, lüks hayat gibi) onları açığa çıkarmak için izin verdiğimiz şeylere (imrenme)! Rabbinin rızkı daha hayırlıdır ve daha kalıcıdır.

وَأْمُرْ أَهْلَكَ بِالصَّلَاةِ وَاصْطَبِرْ عَلَيْهَا لَا نَسْأَلُكَ رِزْقًا نَّحْنُ نَرْزُقُكَ وَالْعَاقِبَةُ لِلتَّقْوَى ﴿١٣٢﴾

20/TÂHÂ SURESİ-132. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve’mur ehleke bis salâti vastabir aleyhâ, lâ nes’eluke rızkâ(rızkan), nahnu nerzukuke, vel âkıbetu lit takvâ.

Ailene namaz kılmalarını söyle, kendin de ona dayan/ona devam et/vakitleri aksatmadan kıl! Biz senden bir rızık istemiyoruz. Güzel sonuç takvanındır!

وَقَالُوا لَوْلَا يَأْتِينَا بِآيَةٍ مِّن رَّبِّهِ أَوَلَمْ تَأْتِهِم بَيِّنَةُ مَا فِي الصُّحُفِ الْأُولَى ﴿١٣٣﴾

20/TÂHÂ SURESİ-133. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve kâlû lev lâ ye’tînâ bi âyetin min rabbihî, e ve lem te’tihim beyyinetu mâ fîs suhufil ûlâ.

Yine de (ayetlere inanmayanlar) dediler ki: “Bize kendi Rabbinden bir gösterge/mucize getirmesi gerekmez miydi?” Önceki sahifelerde/kitaplarda bulunan açık belgeler/mucizeler, onlara gelmedi mi/haberleri olmadı mı?

وَلَوْ أَنَّا أَهْلَكْنَاهُم بِعَذَابٍ مِّن قَبْلِهِ لَقَالُوا رَبَّنَا لَوْلَا أَرْسَلْتَ إِلَيْنَا رَسُولًا فَنَتَّبِعَ آيَاتِكَ مِن قَبْلِ أَن نَّذِلَّ وَنَخْزَى ﴿١٣٤﴾

20/TÂHÂ SURESİ-134. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve lev ennâ ehleknâhum bi azâbin min kablihî le kâlû rabbenâ lev lâ erselte ileynâ resûlen fe nettebia âyâtike min kabli en nezille ve nahzâ.

Eğer biz onları bundan önce bir azapla helâk etseydik, muhakkak derlerdi ki: “Rabbimiz! Bize bir elçi gönderseydin de zillete düşmemizden ve rezil olmamızdan önce (uyarsaydın da) ayetlerine uysaydık.”

قُلْ كُلٌّ مُّتَرَبِّصٌ فَتَرَبَّصُوا فَسَتَعْلَمُونَ مَنْ أَصْحَابُ الصِّرَاطِ السَّوِيِّ وَمَنِ اهْتَدَى ﴿١٣٥﴾

20/TÂHÂ SURESİ-135. AYET (Meâlleri Kıyasla): Kul kullun muterabbisun fe terabbesû, fe se ta’lemûne men ashâbus sırâtıs seviyyi ve menihtedâ.

De ki: “Herkes gözetlemekte. Siz de gözetleyin! Yakında bileceksiniz, düzgün/doğru yolun sahipleri kimlermiş? Ve doğru yola ulaşmış olan kimmiş?”