AHKÂF SURESİ 20. Ayeti İbni Kesir Meali
Mekke döneminde inmiştir. 35 âyettir. Sûre, adını 21. âyette geçen “Ahkâf” kelimesinden almıştır. Ahkâf, sûrede sözü edilen “Âd” kavminin yaşadığı Yemen’de bir bölgenin adı olup, uzun ve kıvrımlı kum yığınları demektir.
وَيَوْمَ يُعْرَضُ الَّذِينَ كَفَرُوا عَلَى النَّارِ أَذْهَبْتُمْ طَيِّبَاتِكُمْ فِي حَيَاتِكُمُ الدُّنْيَا وَاسْتَمْتَعْتُم بِهَا فَالْيَوْمَ تُجْزَوْنَ عَذَابَ الْهُونِ بِمَا كُنتُمْ تَسْتَكْبِرُونَ فِي الْأَرْضِ بِغَيْرِ الْحَقِّ وَبِمَا كُنتُمْ تَفْسُقُونَ ﴿٢٠﴾
Ayet Transkripsiyonu ve Sade Meali
söz öbeklerinin üzerine farenizi sürükleyerek çevirilerini görebilirsiniz. Çevirileri tablo halinde görmek için buraya tıklayın
Kelime | Türkçe karşılığı |
---|---|
ve yevme | ve o gün |
yu'radu | arz olunur |
ellezîne | onlar |
keferû | inkâr ettiler, kâfir oldular |
alâ en nâri | ateşe |
ezhebtum | siz giderdiniz, bitirdiniz |
tayyibâti-kum | güzelliklerinizi, güzel şeylerinizi |
fî hayâti-kum | hayatınızda |
ed dunyâ | dünya |
vestemta'tum | ve metalandınız, faydalandınız, sefa sürdünüz |
bihâ | onunla |
fe | böylece, artık |
el yevme | o gün, bu gün |
tuczevne | cezalandırılacaksınız |
azâb | azap |
el hûni | zillet, aşağılık, alçaltıcı |
bi mâ | şey sebebiyle, ... olduğu için |
kuntum | siz ... oldunuz |
testekbirûne | siz kibirleniyorsunuz |
fî el ardı | yeryüzünde |
bi gayri el hakkı | haksız olarak |
ve bi mâ | ve şey sebebiyle, ... olduğu için |
kuntum | siz oldunuz |
tefsukûne | fasıklık yapıyorsunuz |
Ve o gün kâfirler ateşe arzedilirler: “Siz dünya hayatınızda (size göre) güzel şeylerinizi tükettiniz. Ve onunla metalandınız (sefa sürdünüz). Artık bugün alçaltıcı bir azapla cezalandırılacaksınız. Yeryüzünde haksız yere kibirlendiğiniz ve fasıklık yapmış olduğunuz için.”
AHKÂF SURESİ 20. Ayeti İbni Kesir Meali
O küfredenlere, ateşe sunuldukları gün: Dünyadaki hayatınızda sizin için temiz olan her şeyi harcadınız, onların zevkini sürdünüz. Bugün ise yeryüzünde haksız yere büyüklük taslamanızdan ve fasıklık etmenizden ötürü alçaltıcı bir azab göreceksiniz, denir.
İbni Kesir