ÂLİ İMRÂN SURESİ 154. Ayeti Ali Fikri Yavuz Meali
Medine döneminde inmiştir. 200 âyettir. Sûre, adını 33. âyette geçen “Âl-i İmrân” tamlamasından almıştır. Âl-i İmrân, İmrân ailesi demektir.
ثُمَّ أَنزَلَ عَلَيْكُم مِّن بَعْدِ الْغَمِّ أَمَنَةً نُّعَاسًا يَغْشَى طَآئِفَةً مِّنكُمْ وَطَآئِفَةٌ قَدْ أَهَمَّتْهُمْ أَنفُسُهُمْ يَظُنُّونَ بِاللّهِ غَيْرَ الْحَقِّ ظَنَّ الْجَاهِلِيَّةِ يَقُولُونَ هَل لَّنَا مِنَ الأَمْرِ مِن شَيْءٍ قُلْ إِنَّ الأَمْرَ كُلَّهُ لِلَّهِ يُخْفُونَ فِي أَنفُسِهِم مَّا لاَ يُبْدُونَ لَكَ يَقُولُونَ لَوْ كَانَ لَنَا مِنَ الأَمْرِ شَيْءٌ مَّا قُتِلْنَا هَاهُنَا قُل لَّوْ كُنتُمْ فِي بُيُوتِكُمْ لَبَرَزَ الَّذِينَ كُتِبَ عَلَيْهِمُ الْقَتْلُ إِلَى مَضَاجِعِهِمْ وَلِيَبْتَلِيَ اللّهُ مَا فِي صُدُورِكُمْ وَلِيُمَحَّصَ مَا فِي قُلُوبِكُمْ وَاللّهُ عَلِيمٌ بِذَاتِ الصُّدُورِ ﴿١٥٤﴾
Ayet Transkripsiyonu ve Sade Meali
söz öbeklerinin üzerine farenizi sürükleyerek çevirilerini görebilirsiniz. Çevirileri tablo halinde görmek için buraya tıklayın
Kelime | Türkçe karşılığı |
---|---|
summe | sonra |
enzele | indirdi |
aleykum | sizin üzerinize |
min ba'di | sonradan, ...den sonra, arkasından |
el gammi | gam, keder |
emeneten | emniyet, güvenmek |
nuâsen | sukunet veren uyku |
yagşâ | sarıp kaplıyor |
tâifeten | bir grup, topluluk, cemaat |
min-kum | sizden |
ve tâifetun | ve bir grup, topluluk, cemaat |
kad ehemmet-hum | onlar kendilerine ehemmiyet vermişlerdi, önemsemişti |
enfusu-hum | kendilerini, canlarını |
yezunnûne | zanda bulunuyorlar |
bi allâhi | Allah'a karşı |
gayre el hakkı | haksız |
zanne el câhiliyyeti | cahiliye zannı ile |
yekûlûne | diyorlar |
hel lenâ | bizim için var mı |
minel emri | işten, emirden |
min şey'in | şeyden, bir şey |
kul | de, söyle |
inne el emre | muhakkak ki emir, iş |
kulle-hu | onun hepsi |
li allâhi | Allah için, Allah'ın |
yuhfûne | gizliyorlar, saklıyorlar |
fî enfusi-him | nefslerinde, içlerinde |
mâ lâ yubdûne leke | sana açıklamadıkları bir şey |
yekûlûne | diyorlar |
lev kâne lenâ | bizim için olsaydı |
minel emri | emirden, işten |
şey'un | bir şey |
mâ kutilnâ | biz öldürülmezdik |
hâ-hunâ | burada |
kul | de, söyle |
lev kuntum | siz ... bile olsaydınız |
fî buyûti-kum | evlerinizin içinde, evlerinizde |
le bereze | elbette, mutlaka çıkardı |
ellezîne | onlar |
kutibe | yazıldı, takdir edildi |
aleyhim | onların üzerine |
el katlu | katl, ölüm |
ilâ medâcii-him | yatacakları, düşecekleri |
ve li yebteliye allâhu | ve Allah'ın sınaması için |
mâ fî sudûri-kum | sinelerinizde olanı |
ve li yumahhısa | ve temize çıkarmak (fitneden kurtarmak) |
mâ fî kulûbi-kum | kalplerinizde olandan |
ve allâhu | ve Allah |
alîmun | en iyi bilen |
bi zâti es sudûri | göğüslerde olanı, sinelerde olanı |
Sonra (Allah), bu gamın arkasından sizin üzerinize sükûnet veren bir uyku indirdi, içinizden bir grubu sarıp kaplıyordu ve diğer grup, canlarını önemsemişti (canlarının kaygısına düştüler). Allah'a karşı cahiliyye zannı ile haksız zanda bulunuyorlar: "Bu emirden bize bir şey (bir nasib) var mı?" diyorlar. (Onlara): "Muhakkak ki emirlerin hepsi Allah'ındır." de. İçlerinde sana açıklamadıkları bir şey saklıyorlar. "Bu emirden bize bir şey (bir nasib) olsaydı, burada öldürülmezdik." diyorlar. Eğer siz, evlerinizde bile olsaydınız, üzerlerine katl (öldürülmeleri) yazılmış olanlar, yatacakları (ölüp düşecekleri) yere mutlaka çıkıp giderlerdi. (Bu) Allah'ın sizin sinelerinizde olanı sınamak ve kalplerinizde olandan (şüpheden), sizi temize çıkarmak (fitneden kurtarmak) içindir. Ve Allah, sinelerde olanı en iyi bilendir.
ÂLİ İMRÂN SURESİ 154. Ayeti Ali Fikri Yavuz Meali
Sonra o kederin arkasından üzerinize Allah bir emniyet, bir uyku indirdi. Öyle ki, içinizden bir zümreyi (öz müminleri o uyku) sarıyordu. (münafıklardan ibaret) bir zümreyi de, nefisleri, can kaygısına düşürmüş, gözleri uyku tutmaz olmuştu; Allah’a karşı cahiliyyet zannı gibi haksız bir zan besliyor ve; “- Bu zafer işinden bize ne?” diyorlardı. (Rasûlüm), de ki: “- Bütün iş Allah’ındır.” Onlar, nefislerinde, sana açamadıkları bir şey gizliyorlar: “- İş elimizde olsa, zorla savaşa çıkarılmasaydık burada öldürülmezdik” diyorlardı. (Rasûlüm) de ki: “- Evinizde de olsaydınız, üzerlerine ölüm yazılmış (takdir edilmiş) bulunanları yine dışarı çıkacak, düşüp kaldıkları yerleri çaresiz boylayacaklardı.” Allah, Uhud savaşındaki bu olayları, kalblerinizde olan ihlâs ve nifakı meydana çıkarmak ve yüreklerinizdeki niyyetleri pâk ve öz yapmak için başınıza getirdi. Allah kalplerde olanı pek iyi bilir.
Ali Fikri Yavuz