ÂLİ İMRÂN SURESİ 167. Ayeti Ahmet Tekin Meali
Medine döneminde inmiştir. 200 âyettir. Sûre, adını 33. âyette geçen “Âl-i İmrân” tamlamasından almıştır. Âl-i İmrân, İmrân ailesi demektir.
وَلْيَعْلَمَ الَّذِينَ نَافَقُواْ وَقِيلَ لَهُمْ تَعَالَوْاْ قَاتِلُواْ فِي سَبِيلِ اللّهِ أَوِ ادْفَعُواْ قَالُواْ لَوْ نَعْلَمُ قِتَالاً لاَّتَّبَعْنَاكُمْ هُمْ لِلْكُفْرِ يَوْمَئِذٍ أَقْرَبُ مِنْهُمْ لِلإِيمَانِ يَقُولُونَ بِأَفْوَاهِهِم مَّا لَيْسَ فِي قُلُوبِهِمْ وَاللّهُ أَعْلَمُ بِمَا يَكْتُمُونَ ﴿١٦٧﴾
Ayet Transkripsiyonu ve Sade Meali
söz öbeklerinin üzerine farenizi sürükleyerek çevirilerini görebilirsiniz. Çevirileri tablo halinde görmek için buraya tıklayın
Kelime | Türkçe karşılığı |
---|---|
ve li ya'leme | ve bilmesi, belirlenmesi için |
ellezîne nâfekû | nifak çıkaranlar, münafıklar |
ve kîle | ve denildi |
lehum | onlara |
teâlev | geliniz |
kâtilû | savaşın |
fî sebîli allâhi | Allah'ın yolunda |
ev idfeû | veya def'edin, savunun, müdafaa edin |
kâlû | dediler |
lev na'lemu | şayet biz bilseydik |
kıtâlen | savaş |
le itteba'nâ-kum | elbette size tâbî olurduk |
hum li el kufri | onlar, küfre, küfür için |
yevme izin | izin günü |
akrabu | daha yakın |
min-hum | onlardan |
li el îmâni | îmâna |
yekûlûne | diyorlar |
bi efvâhi-him | kendi ağızları ile |
mâ leyse | olmayan şey |
fî kulûbi-him | onların kalplerinde |
ve allâhu | ve Allah |
a'lemu | daha iyi, en iyi bilir |
bi mâ yektumûne | gizledikleri şeyi |
Ve (bu) nifak çıkaranları bilmesi (münafık olanların belirlenmesi) içindi. Ve onlara: "Gelin, Allah yolunda savaşın veya savunun (müdafaa edin)." denildiği zaman, "Biz harp (etmeyi) bilseydik, elbette size tâbî olurduk (sizinle gelirdik)." dediler. İzin günü onlar, îmândan çok küfre yakındırlar. Onlar, kalplerinde olmayan şeyi ağızlarıyla söylüyorlar. Ve Allah, onların gizledikleri şeyi çok iyi bilir.
ÂLİ İMRÂN SURESİ 167. Ayeti Ahmet Tekin Meali
Ayrıca müslüman görünerek İslâm’a karşı gizli eylem planları ve eylem yapan münafıkları ortaya çıkarması içindi. Onlara:
Ahmet Tekin
'Gelin, Allah yolunda, İslâm uğrunda savaşın, ya da savunma yapın' denildi de, onlar:
'Biz savaş olacağını bilsek, elbette sizin peşinizden gelir, sizi yardımsız bırakmayız' dediler. O gün onlar imandan çok küfre yakın idiler. Ağızlarıyla, akıllarında, kalplerinde olmayanı söylüyorlardı. Allah onların gizlediklerini iyi bilir.