Medine döneminde inmiştir. 200 âyettir. Sûre, adını 33. âyette geçen “Âl-i İmrân” tamlamasından almıştır. Âl-i İmrân, İmrân ailesi demektir.


وَلْيَعْلَمَ الَّذِينَ نَافَقُواْ وَقِيلَ لَهُمْ تَعَالَوْاْ قَاتِلُواْ فِي سَبِيلِ اللّهِ أَوِ ادْفَعُواْ قَالُواْ لَوْ نَعْلَمُ قِتَالاً لاَّتَّبَعْنَاكُمْ هُمْ لِلْكُفْرِ يَوْمَئِذٍ أَقْرَبُ مِنْهُمْ لِلإِيمَانِ يَقُولُونَ بِأَفْوَاهِهِم مَّا لَيْسَ فِي قُلُوبِهِمْ وَاللّهُ أَعْلَمُ بِمَا يَكْتُمُونَ ﴿١٦٧﴾


Ayet Transkripsiyonu ve Sade Meali

ve li ya'leme ellezîne nâfekû ve kîle lehum teâlev kâtilû fî sebîli allâhi ev idfeû kâlû lev na'lemu kıtâlen le itteba'nâ-kum hum li el kufri yevme izin akrabu min-hum li el îmâni yekûlûne bi efvâhi-him mâ leyse fî kulûbi-him ve allâhu a'lemu bi mâ yektumûne
söz öbeklerinin üzerine farenizi sürükleyerek çevirilerini görebilirsiniz. Çevirileri tablo halinde görmek için buraya tıklayın
Kelime Türkçe karşılığı
ve li ya'leme ve bilmesi, belirlenmesi için
ellezîne nâfekû nifak çıkaranlar, münafıklar
ve kîle ve denildi
lehum onlara
teâlev geliniz
kâtilû savaşın
fî sebîli allâhi Allah'ın yolunda
ev idfeû veya def'edin, savunun, müdafaa edin
kâlû dediler
lev na'lemu şayet biz bilseydik
kıtâlen savaş
le itteba'nâ-kum elbette size tâbî olurduk
hum li el kufri onlar, küfre, küfür için
yevme izin izin günü
akrabu daha yakın
min-hum onlardan
li el îmâni îmâna
yekûlûne diyorlar
bi efvâhi-him kendi ağızları ile
mâ leyse olmayan şey
fî kulûbi-him onların kalplerinde
ve allâhu ve Allah
a'lemu daha iyi, en iyi bilir
bi mâ yektumûne gizledikleri şeyi

Ve (bu) nifak çıkaranları bilmesi (münafık olanların belirlenmesi) içindi. Ve onlara: "Gelin, Allah yolunda savaşın veya savunun (müdafaa edin)." denildiği zaman, "Biz harp (etmeyi) bilseydik, elbette size tâbî olurduk (sizinle gelirdik)." dediler. İzin günü onlar, îmândan çok küfre yakındırlar. Onlar, kalplerinde olmayan şeyi ağızlarıyla söylüyorlar. Ve Allah, onların gizledikleri şeyi çok iyi bilir.

ÂLİ İMRÂN SURESİ 167. Ayeti Cemal Külünkoğlu Meali

(166-167) (Ey mü'minler!) İki topluluğun (mü'min ve müşriklerin Uhud savaşında) karşılaştığı gün, başınıza gelen (musibet), Allah'ın izniyle olmuştur. Bu da (Allah'ın gerçek) inananları ayırt etmesi ve münafıkları meydana çıkarması içindi. (Onlara:) “Gelin, Allah yolunda savaşın, ya da (düşmana karşı) savunma yapın” denince: “Eğer savaşmayı bilseydik, mutlaka peşinizden gelirdik” dediler. O gün onlar imandan çok küfre yakındılar. Kalplerinde olmayan şeyi ağızlarıyla söylüyorlardı. Hiç kuşkusuz Allah, onların kalplerinde gizlediklerini çok iyi bilendir.

Cemal Külünkoğlu