A'RÂF SURESİ 157. Ayeti Ali Ünal Meali
Mekke döneminde inmiştir. 163-170. âyetlerin Medine döneminde indiğini söyleyen âlimler de vardır. 206 âyettir. Sûre, adını 46. ve 48. âyetlerde geçen “el-A’râf” kelimesinden almıştır.
الَّذِينَ يَتَّبِعُونَ الرَّسُولَ النَّبِيَّ الأُمِّيَّ الَّذِي يَجِدُونَهُ مَكْتُوبًا عِندَهُمْ فِي التَّوْرَاةِ وَالإِنْجِيلِ يَأْمُرُهُم بِالْمَعْرُوفِ وَيَنْهَاهُمْ عَنِ الْمُنكَرِ وَيُحِلُّ لَهُمُ الطَّيِّبَاتِ وَيُحَرِّمُ عَلَيْهِمُ الْخَبَآئِثَ وَيَضَعُ عَنْهُمْ إِصْرَهُمْ وَالأَغْلاَلَ الَّتِي كَانَتْ عَلَيْهِمْ فَالَّذِينَ آمَنُواْ بِهِ وَعَزَّرُوهُ وَنَصَرُوهُ وَاتَّبَعُواْ النُّورَ الَّذِيَ أُنزِلَ مَعَهُ أُوْلَئِكَ هُمُ الْمُفْلِحُونَ ﴿١٥٧﴾
Ayet Transkripsiyonu ve Sade Meali
söz öbeklerinin üzerine farenizi sürükleyerek çevirilerini görebilirsiniz. Çevirileri tablo halinde görmek için buraya tıklayın
Kelime | Türkçe karşılığı |
---|---|
ellezîne | o kimseler ki, onlar ki |
yettebiûne | uyarlar, tâbî olurlar |
er resûle | resûle, elçiye |
en nebiyye el ummiyye ellezî | okuma yazma bilmeyen peygamber ki o |
yecidûne-hu | onu bulurlar |
mektûben | yazılı olarak |
inde-hum | yanlarında |
fî et tevrâti | Tevrat'ta |
ve el incîli | ve İncil |
ye'muru-hum | onlara emreder |
bi el ma'rûfi | irfanla |
ve yenhâ-hum | ve onlara yasaklar, onları nehyeder |
an el munkeri | münkerden, kötülükten |
ve yuhıllu | ve helâl kılar |
lehum et tayyibâti | onlara temiz ve güzel olanları |
ve yuharrimu | ve haram kılar |
aleyhim el habâise | onlara, habis olan şeyleri (kötü ve pis olan şeyler) |
ve yedau | ve kaldırır |
an-hum | onlardan |
ısra-hum | onların ağırlığını, zorluklarını, yüklerini |
ve el aglâle elletî | ve zincirin halkaları ki o |
kânet | oldu, olmuş olan (olan) |
aleyhim | onların üzerinde |
fe ellezîne | böylece o kimseler, onlar |
âmenû bi-hi | ona inandılar, iman ettiler |
ve azzerû-hu | ona saygı gösterdiler |
ve nasarû-hu | ve ona yardım ettiler |
ve ittebeû en nûre ellezî | ve o nura tâbî oldular ki o |
unzile | indirildi |
mea-hu | onunla birlikte, beraber |
ulâike | işte onlar |
hum el muflihûne | onlar felâha (kurtuluşa) erenlerdir |
Onlar ki, yanlarındaki Tevrat’ta ve İncil’de yazılı buldukları ümmî, nebî, resûle tâbî olurlar. Onlara ma’ruf ile (irfanla) emreder, onları münkerden nehyeder ve onlara tayyib olanları (temiz ve güzel olan şeyleri), helâl kılar. Habis olanları (kötü ve pis şeyleri), onlara haram kılar. Ve onların, ağırlıklarını (günahlarını sevaba çevirip, günahlarının ağırlığını) kaldırır. Ve üzerlerindeki zincirleri, (ruhu vücuda bağlayan bağ ve fetih kapısının üzerindeki 7 baklalı altın zincir) kaldırır. Artık onlar, O’na îmân ettiler ve O’na saygı gösterdiler ve O’na yardım ettiler ve O’nunla beraber indirilen Nur’a (Kur’ân-ı Kerim’e) tâbî oldular. İşte onlar, onlar felâha (kurtuluşa, cennet mutluluğuna ve dünya mutluluğuna) erenlerdir.
A'RÂF SURESİ 157. Ayeti Ali Ünal Meali
Onlar ki, ellerinde bulunan Tevrat ve İncil’de bütün vasıflarıyla kaydedilmiş olduğunu gördükleri ümmî (okuyup yazmamış ve dolayısıyla yazılı kültürden uzak, zihni ve kalbi tamamen vahiyle şekillenmiş bulunan, Allah’tan insanlara elçi, insanlar katında ise) nebî o en büyük Rasûl’e (bütün emir ve yasaklarında) tâbi olurlar. O Rasûl, onlara iyilik, doğruluk ve güzelliği tebliğ ve emretmekte, kötülük, yanlışlık ve çirkinliği yasaklamakta; Allah’ın pak yaratıp pak saydığı bütün sağlıklı yiyecek ve içecekleri onlara helâl, murdar yaratıp murdar saydıklarını ise haram kılmakta ve sırtlarındaki (kendi şeriatlarından kalma) ağır yükü indirip, boyunlarına vurulmuş zincirleri çözmektedir. İşte, O’na bütün samimiyetleriyle iman etmiş bulunanlar, O’nu destekleyen, O’na yardım eden ve (risalet misyonuyla gönderilmesiyle birlikte) O’na indirilmeye başlayan Nûr’a (Kur’ân) tâbi olanlar: işte onlar, (hem dünyada hem de ve bilhassa Âhiret’te) gerçek kurtuluşa erenlerdir.
Ali Ünal