Mekke döneminde inmiştir. 163-170. âyetlerin Medine döneminde indiğini söyleyen âlimler de vardır. 206 âyettir. Sûre, adını 46. ve 48. âyetlerde geçen “el-A’râf” kelimesinden almıştır.


الَّذِينَ يَتَّبِعُونَ الرَّسُولَ النَّبِيَّ الأُمِّيَّ الَّذِي يَجِدُونَهُ مَكْتُوبًا عِندَهُمْ فِي التَّوْرَاةِ وَالإِنْجِيلِ يَأْمُرُهُم بِالْمَعْرُوفِ وَيَنْهَاهُمْ عَنِ الْمُنكَرِ وَيُحِلُّ لَهُمُ الطَّيِّبَاتِ وَيُحَرِّمُ عَلَيْهِمُ الْخَبَآئِثَ وَيَضَعُ عَنْهُمْ إِصْرَهُمْ وَالأَغْلاَلَ الَّتِي كَانَتْ عَلَيْهِمْ فَالَّذِينَ آمَنُواْ بِهِ وَعَزَّرُوهُ وَنَصَرُوهُ وَاتَّبَعُواْ النُّورَ الَّذِيَ أُنزِلَ مَعَهُ أُوْلَئِكَ هُمُ الْمُفْلِحُونَ ﴿١٥٧﴾


Ayet Transkripsiyonu ve Sade Meali

ellezîne yettebiûne er resûle en nebiyye el ummiyye ellezî yecidûne-hu mektûben inde-hum fî et tevrâti ve el incîli ye'muru-hum bi el ma'rûfi ve yenhâ-hum an el munkeri ve yuhıllu lehum et tayyibâti ve yuharrimu aleyhim el habâise ve yedau an-hum ısra-hum ve el aglâle elletî kânet aleyhim fe ellezîne âmenû bi-hi ve azzerû-hu ve nasarû-hu ve ittebeû en nûre ellezî unzile mea-hu ulâike hum el muflihûne
söz öbeklerinin üzerine farenizi sürükleyerek çevirilerini görebilirsiniz. Çevirileri tablo halinde görmek için buraya tıklayın
Kelime Türkçe karşılığı
ellezîne o kimseler ki, onlar ki
yettebiûne uyarlar, tâbî olurlar
er resûle resûle, elçiye
en nebiyye el ummiyye ellezî okuma yazma bilmeyen peygamber ki o
yecidûne-hu onu bulurlar
mektûben yazılı olarak
inde-hum yanlarında
fî et tevrâti Tevrat'ta
ve el incîli ve İncil
ye'muru-hum onlara emreder
bi el ma'rûfi irfanla
ve yenhâ-hum ve onlara yasaklar, onları nehyeder
an el munkeri münkerden, kötülükten
ve yuhıllu ve helâl kılar
lehum et tayyibâti onlara temiz ve güzel olanları
ve yuharrimu ve haram kılar
aleyhim el habâise onlara, habis olan şeyleri (kötü ve pis olan şeyler)
ve yedau ve kaldırır
an-hum onlardan
ısra-hum onların ağırlığını, zorluklarını, yüklerini
ve el aglâle elletî ve zincirin halkaları ki o
kânet oldu, olmuş olan (olan)
aleyhim onların üzerinde
fe ellezîne böylece o kimseler, onlar
âmenû bi-hi ona inandılar, iman ettiler
ve azzerû-hu ona saygı gösterdiler
ve nasarû-hu ve ona yardım ettiler
ve ittebeû en nûre ellezî ve o nura tâbî oldular ki o
unzile indirildi
mea-hu onunla birlikte, beraber
ulâike işte onlar
hum el muflihûne onlar felâha (kurtuluşa) erenlerdir

Onlar ki, yanlarındaki Tevrat’ta ve İncil’de yazılı buldukları ümmî, nebî, resûle tâbî olurlar. Onlara ma’ruf ile (irfanla) emreder, onları münkerden nehyeder ve onlara tayyib olanları (temiz ve güzel olan şeyleri), helâl kılar. Habis olanları (kötü ve pis şeyleri), onlara haram kılar. Ve onların, ağırlıklarını (günahlarını sevaba çevirip, günahlarının ağırlığını) kaldırır. Ve üzerlerindeki zincirleri, (ruhu vücuda bağlayan bağ ve fetih kapısının üzerindeki 7 baklalı altın zincir) kaldırır. Artık onlar, O’na îmân ettiler ve O’na saygı gösterdiler ve O’na yardım ettiler ve O’nunla beraber indirilen Nur’a (Kur’ân-ı Kerim’e) tâbî oldular. İşte onlar, onlar felâha (kurtuluşa, cennet mutluluğuna ve dünya mutluluğuna) erenlerdir.

A'RÂF SURESİ 157. Ayeti Hasan Basri Çantay Meali

(Onlar) nezdlerindeki Tevrat ve İncîlde (ismini ve sıfatını) yazılı bulacakları ümmî nebiy olan o resule tâbi' olanlardır. O, kendi terine iyiliği emrediyor, onları kötülükden nehyediyor, onlara (nefislerine haram kıldıkları) temiz şeyleri halâl, (halâl kıldıkları) murdar şeyleri de üzerlerine haram kılıyor. Onların ağır yüklerini, sırtlarında olan zincirleri indiriyor o. İşte ona îman edenler, onu ta'zîm edenler, ona yardım edenler ve onunla (onun nübüvvetiyle) birlikde indirilen nura tâbi' olanlar! Onlar selâmete erenlerin ta kendileridir.

Hasan Basri Çantay