Mekke döneminde inmiştir. 163-170. âyetlerin Medine döneminde indiğini söyleyen âlimler de vardır. 206 âyettir. Sûre, adını 46. ve 48. âyetlerde geçen “el-A’râf” kelimesinden almıştır.


وَلَقَدْ ذَرَأْنَا لِجَهَنَّمَ كَثِيرًا مِّنَ الْجِنِّ وَالإِنسِ لَهُمْ قُلُوبٌ لاَّ يَفْقَهُونَ بِهَا وَلَهُمْ أَعْيُنٌ لاَّ يُبْصِرُونَ بِهَا وَلَهُمْ آذَانٌ لاَّ يَسْمَعُونَ بِهَا أُوْلَئِكَ كَالأَنْعَامِ بَلْ هُمْ أَضَلُّ أُوْلَئِكَ هُمُ الْغَافِلُونَ ﴿١٧٩﴾


Ayet Transkripsiyonu ve Sade Meali

ve lekad zere'nâ li cehenneme kesîran min el cinni ve el insi lehum kulûbun lâ yefkahûne bi-hâ ve lehum a'yunun lâ yubsırûne bi-hâ ve lehum âzânun lâ yesmeûne bi-hâ ulâike ke el en'âmi bel hum edallu ulâike hum el gâfilûne
söz öbeklerinin üzerine farenizi sürükleyerek çevirilerini görebilirsiniz. Çevirileri tablo halinde görmek için buraya tıklayın
Kelime Türkçe karşılığı
ve lekad ve andolsun ki
zere'nâ yarattık, hazırladık
li cehenneme cehennemi
kesîran çok
min el cinni cinlerden
ve el insi ve insanlar
lehum onların vardır
kulûbun kalpler
lâ yefkahûne fıkıh edemezler, idrak etmezler
bi-hâ onunla
ve lehum ve onların vardır
a'yunun gözler
lâ yubsırûne görmezler
bi-hâ onunla
ve lehum ve onların vardır
âzânun kulaklar
lâ yesmeûne işitmezler
bi-hâ onunla
ulâike işte onlar
ke el en'âmi hayvanlar gibi
bel hum hayır onlar, hatta onlar
edallu daha çok dalâlette
ulâike işte onlar
hum el gâfilûne onlar gâfil olanlar, gâfiller

Ve andolsun ki; cehennemi, insanların ve cinlerin çoğuna hazırladık (yarattık). Onların kalpleri vardır, onunla fıkıh (idrak) etmezler. Onların gözleri vardır, onunla görmezler. Onların kulakları vardır, onunla işitmezler. Onlar hayvanlar gibidir. Hatta daha çok dalâlettedirler. İşte onlar, onlar gâfillerdir.

A'RÂF SURESİ 179. Ayeti Ali Ünal Meali

Yarattığımız cinler ve insanlar içinde (iradelerini yanlış yolda, nefislerinin arzusu istikametinde kullanan) pek çoklarını Cehennem için ayırdık. Onların kalbleri vardır, fakat onlarla meselelerin özüne inip gerçeği idrak edemezler; gözleri vardır, fakat onlarla görülmesi gerekeni göremezler; kulakları vardır, fakat onlarla duyulması gerekeni duyamazlar. Bu halleriyle onlar, küçük veya büyükbaş hayvan sürüsü gibi, hattâ onlardan daha çok insiyaklarına tâbi, yol bilmez ve güdülmeye mahkûmdurlar. Onlardır gerçeklerden bütünüyle habersiz olanlar.

Ali Ünal