A'RÂF SURESİ 53. Ayeti Abdullah Parlıyan Meali
Mekke döneminde inmiştir. 163-170. âyetlerin Medine döneminde indiğini söyleyen âlimler de vardır. 206 âyettir. Sûre, adını 46. ve 48. âyetlerde geçen “el-A’râf” kelimesinden almıştır.
هَلْ يَنظُرُونَ إِلاَّ تَأْوِيلَهُ يَوْمَ يَأْتِي تَأْوِيلُهُ يَقُولُ الَّذِينَ نَسُوهُ مِن قَبْلُ قَدْ جَاءتْ رُسُلُ رَبِّنَا بِالْحَقِّ فَهَل لَّنَا مِن شُفَعَاء فَيَشْفَعُواْ لَنَا أَوْ نُرَدُّ فَنَعْمَلَ غَيْرَ الَّذِي كُنَّا نَعْمَلُ قَدْ خَسِرُواْ أَنفُسَهُمْ وَضَلَّ عَنْهُم مَّا كَانُواْ يَفْتَرُونَ ﴿٥٣﴾
Ayet Transkripsiyonu ve Sade Meali
söz öbeklerinin üzerine farenizi sürükleyerek çevirilerini görebilirsiniz. Çevirileri tablo halinde görmek için buraya tıklayın
Kelime | Türkçe karşılığı |
---|---|
hel yanzurûne | mı bakıyorlar, bekliyorlar? |
illâ | başka, yalnız, sadece |
te'vîle-hu | onun tevîli, yorumu, sonucu |
yevme | gün |
ye'tî | gelir |
te'vîlu-hu | onun tevîli |
yekûlu ellezîne | onlar derler |
nesû-hu | onu unuttular |
min kablu | önceden, daha önce |
kad câet | gelmişti |
rusulu | resûller |
rabbi-nâ | Rabbimiz |
bi el hakkı | hak ile |
fe hel | artık var mı |
lenâ | bize, bizim için |
min şufeâe | şefaatçilerden, şefaatçiler |
fe yeşfeû | öyle ki, ... ki şefaat etsinler |
lenâ | bize |
ev | yahut, veya, (... olur mu ki) |
nureddu | geri döndürülelim |
fe na'mele | o zaman, yapalım |
gayra ellezî | başkasını |
kunnâ na'mel | biz yapmış olduk |
kad hasirû | hüsrana uğrattılar, hüsrana düşürdüler |
enfuse-hum | nefslerini, kendilerini |
ve dalle | ve saptı, uzaklaştı, ayrıldı |
an-hum | onlardan |
mâ kânû yefterûn | uydurmuş oldukları şey(ler) |
Onlar sadece onun tevîline (yorumuna) mi bakıyorlar? Onun tevîlinin geldiği gün, daha önce onu unutmuş olanlar: “Rabbimizin resûlleri hak ile gelmiştir. Artık bize şefaat edecek şefaatçiler var mı ki; bize şefaat etsinler. Veya (dünyaya) döndürülmüş olsaydık, yapmış olduklarımızdan başkasını yapardık.” derler. Nefslerini hüsrana uğrattılar. Ve uydurdukları şeyler kendilerinden ayrıldılar.
A'RÂF SURESİ 53. Ayeti Abdullah Parlıyan Meali
Onlar ancak, o kitabın içindekilerinin gerçekleşmesini beklerler. Ne varki, o gerçek açıklandığı gün, onu vaktiyle umursamayan kimseler: “İşin doğrusu, Rabbimizin elçileri bize gerçeği söylemişlerdi! Şimdi bizden yana, aracılık yapacak kayırıcılarımız yok mu bizim? Yahut mümkün mü, hayata geri gönderilsek de, edip eylediklerimizden başka türlü davransak?” diyecekler. Gerçek şu ki; onlar böyle diyerek yalnızca kendilerini aldatmış olacaklar ve onların bütün bu boş hayalleri, yıkılıp kendilerini yüzüstü bırakacak.
Abdullah Parlıyan