BAKARA SURESİ 71. Ayeti Tefhim-ul Kuran Meali
Medine döneminde inmiştir. Kur’an-ı Kerim’in en uzun sûresi olup 286 âyettir. Adını, 67-73. âyetlerde yer alan “bakara (sığır)” kelimesinden alır.
قَالَ إِنَّهُ يَقُولُ إِنَّهَا بَقَرَةٌ لاَّ ذَلُولٌ تُثِيرُ الأَرْضَ وَلاَ تَسْقِي الْحَرْثَ مُسَلَّمَةٌ لاَّ شِيَةَ فِيهَا قَالُواْ الآنَ جِئْتَ بِالْحَقِّ فَذَبَحُوهَا وَمَا كَادُواْ يَفْعَلُونَ ﴿٧١﴾
Ayet Transkripsiyonu ve Sade Meali
kâle
inne-hu
yekûlu innehâ
bakaratun
lâ zelûlun
tusîru
el arda
ve lâ teskî
el harse
musellemetun
lâ şiyete
fî-hâ
kâlû
el'âne
ci'te
bi el hakkı
fe
zebehû-hâ
ve mâ kâdû yef'alûne
söz öbeklerinin üzerine farenizi sürükleyerek çevirilerini görebilirsiniz. Çevirileri tablo halinde görmek için buraya tıklayın
söz öbeklerinin üzerine farenizi sürükleyerek çevirilerini görebilirsiniz. Çevirileri tablo halinde görmek için buraya tıklayın
Kelime | Türkçe karşılığı |
---|---|
kâle | dedi |
inne-hu | muhakkak ki o, hiç şüphesiz o |
yekûlu innehâ | diyor |
bakaratun | bir inek |
lâ zelûlun | zelil değil, boyunduruk altına |
tusîru | toprağı sürer |
el arda | arazi, yer, toprak |
ve lâ teskî | ve sulamaz |
el harse | ekin (tarla) |
musellemetun | salınmış, serbest bırakılmış |
lâ şiyete | leke yoktur |
fî-hâ | onda |
kâlû | dediler |
el'âne | şimdi |
ci'te | geldin |
bi el hakkı | hak ile, gerçekle |
fe | böylece, bunun üzerine |
zebehû-hâ | onu boğazladılar, kestiler |
ve mâ kâdû yef'alûne | ve neredeyse yapmayacaklardı |
(Musa a.s) dedi ki: “Muhakkak ki O (Allah), buyuruyor ki, o mutlaka boyunduruk altına alınmamış bir inektir. Toprağı sürmez, ekin sulamaz, salmadır, onda alaca (leke) yoktur.” Dediler ki: “İşte şimdi hakikati getirdin (tam tarifini yaptın).” Bunun üzerine onu (o vasıfta olan ineği bulup) kestiler. Ve az kalsın bunu yapmayacaklardı.
BAKARA SURESİ 71. Ayeti Tefhim-ul Kuran Meali
(Bunun üzerine Musa) Dedi ki «O (Rabbim) diyor ki: O, yeri sürmek ve ekini sulamak için boyunduruğa alınmayan, salma ve onda alaca olmayan bir inektir.» (O zaman) : «Şimdi gerçeği getirdin dediler. Böylece ineği kestiler; ama neredeyse (bunu) yapmayacaklardı.
Tefhim-ul Kuran