EN'ÂM SURESİ 158. Ayeti Ali Ünal Meali
Mekke döneminde inmiştir. Kuvvetli görüşe göre, 91, 92, 93, 151, 152 ve 153. âyetler Medine’de inmiştir. 165 âyettir. Adını, 136, 138 ve 139. âyetlerde yer alan “el-En’âm” kelimesinden almıştır. En’âm, koyun, keçi, deve ve sığır cinsi ehli hayvanları ifade eden bir kelimedir.
هَلْ يَنظُرُونَ إِلاَّ أَن تَأْتِيهُمُ الْمَلآئِكَةُ أَوْ يَأْتِيَ رَبُّكَ أَوْ يَأْتِيَ بَعْضُ آيَاتِ رَبِّكَ يَوْمَ يَأْتِي بَعْضُ آيَاتِ رَبِّكَ لاَ يَنفَعُ نَفْسًا إِيمَانُهَا لَمْ تَكُنْ آمَنَتْ مِن قَبْلُ أَوْ كَسَبَتْ فِي إِيمَانِهَا خَيْرًا قُلِ انتَظِرُواْ إِنَّا مُنتَظِرُونَ ﴿١٥٨﴾
Ayet Transkripsiyonu ve Sade Meali
söz öbeklerinin üzerine farenizi sürükleyerek çevirilerini görebilirsiniz. Çevirileri tablo halinde görmek için buraya tıklayın
Kelime | Türkçe karşılığı |
---|---|
hel | ... mi? |
yanzurûne | bakıyorlar, bekliyorlar |
illâ | ancak, sadece mutlaka, illâ |
en te'tiye-hum | onlara gelmesi |
el melâiketu | melekler |
ev | veya, yoksa |
ye'tiye | gelir |
rabbu-ke | senin Rabbin, Rabbin |
ev | veya, yoksa |
ye'tiye | gelir |
ba'du | bazı |
âyâti | âyetler, mucizeler |
rabbi-ke | senin Rabbin |
yevme | o gün |
ye'tî | gelir |
ba'du | bazı |
âyâti | âyetler, mucizeler |
rabbi-ke | senin Rabbin |
lâ yenfeu | fayda vermez |
nefsen | bir kimse |
îmânu-hâ | onun îmânı |
lem tekun | olmaz |
âmenet | îmân etti, âmenû oldu |
min kablu | daha önceden |
ev | veya, yoksa |
kesebet | kazandı |
fî îmâni-hâ | îmânında, îmânıyla |
hayran | bir hayır |
kul | de |
intezırû | bekleyin |
innâ | muhakkak ki biz |
muntezırûne | bekleyenleriz |
Onlar (illâ), onlara meleklerin gelmesini mi veya Senin Rabbinin gelmesini mi veya Senin Rabbinden bazı âyetlerin gelmesini mi bekliyorlar? Rabbinden bazı âyetlerin (mucizelerin) geldiği gün, daha önce îmân etmemişse (âmenû olmamışsa) veya îmânıyla bir hayır kazanmamışsa onun îmânı kendisine bir fayda vermez. De ki: “Bekleyin! Muhakkak ki; Biz de bekleyenleriz.”
EN'ÂM SURESİ 158. Ayeti Ali Ünal Meali
Onlar neyi bekliyorlar? Kendilerine (canlarını almak ya da başlarına bir felâket getirmek üzere) meleklerin gelmesini mi? Haklarında Rabbinin azap hükmünü verip bunu icraya koymasını mı? Veyahut (üzerlerine gökten taş yağması ya da parçalar düşmesi gibi, Rabbinin kendilerine göstermeni istedikleri türden bir mucize yaratmasını veya Kıyamet’le ilgili) bazı alâmetlerinin ortaya çıkmasını mı? Rabbinin bunlar türünde bir âyeti geldiği gün, eğer kişi daha önce iman etmemiş veya imanı bir iddiadan ibaret kalıp onda hiçbir hayra ulaşmamış ise, artık iman etmesi ona fayda vermez. De ki: “Bekleyin bakalım, nitekim biz de beklemekteyiz!”
Ali Ünal