EN'ÂM SURESİ 25. Ayeti Celal Yıldırım Meali
Mekke döneminde inmiştir. Kuvvetli görüşe göre, 91, 92, 93, 151, 152 ve 153. âyetler Medine’de inmiştir. 165 âyettir. Adını, 136, 138 ve 139. âyetlerde yer alan “el-En’âm” kelimesinden almıştır. En’âm, koyun, keçi, deve ve sığır cinsi ehli hayvanları ifade eden bir kelimedir.
وَمِنْهُم مَّن يَسْتَمِعُ إِلَيْكَ وَجَعَلْنَا عَلَى قُلُوبِهِمْ أَكِنَّةً أَن يَفْقَهُوهُ وَفِي آذَانِهِمْ وَقْرًا وَإِن يَرَوْاْ كُلَّ آيَةٍ لاَّ يُؤْمِنُواْ بِهَا حَتَّى إِذَا جَآؤُوكَ يُجَادِلُونَكَ يَقُولُ الَّذِينَ كَفَرُواْ إِنْ هَذَآ إِلاَّ أَسَاطِيرُ الأَوَّلِينَ ﴿٢٥﴾
Ayet Transkripsiyonu ve Sade Meali
söz öbeklerinin üzerine farenizi sürükleyerek çevirilerini görebilirsiniz. Çevirileri tablo halinde görmek için buraya tıklayın
Kelime | Türkçe karşılığı |
---|---|
ve min-hum | ve onlardan |
men | kim(ler) |
yestemiu | dinler, işitir |
ileyke | seni |
ve cealnâ | ve yaptık, koyduk |
alâ kulûbi-him | onların kalplerinin üzerine |
ekinneten | ekinnet, fıkıh etmeyi engelleyen bir sistem |
en yefkahû-hu | onu fıkıh etmeleri, anlamalarına karşı |
ve fî âzâni-him | ve onların kulaklarında vardır |
vakran | vakra, işitmeyi engelleyen bir sistem, ağırlık |
ve in yerev | ve eğer görseler |
kulle âyetin | bütün âyetleri |
lâ yu'minû | inanmazlar, îmân etmezler, mümin olmazlar |
bi-hâ | ona |
hattâ izâ câu-ke | hatta sana geldikleri zaman |
yucâdilûne-ke | seninle mücâdele ederler, tartışırlar |
yekûlu | derler |
ellezîne keferû | kâfir olan kimseler |
in hâzâ illâ | bu ancak, ...'den başka değil |
esâtîru | satırlar, eskilerin yazdığı şeyler, masallar |
el evvelîne | evvelkiler, öncekiler |
Ve onlardan kim seni dinlerse, onu anlamalarına karşı (anlamamaları için) kalplerinin üzerine ekinnet koyduk ve kulaklarında vakra (ağırlık) vardır. Ve onlar bütün âyetleri görseler, ona inanmazlar. Hatta sana geldikleri zaman, seninle tartışırlar (mücâdele ederler). Kâfir olanlar: “Bu ancak evvelkilerin masallarından başka bir şey değildir.” derler.
EN'ÂM SURESİ 25. Ayeti Celal Yıldırım Meali
Onlardan bir kısmı da sana kulak verip dinlerler, (inandıkları için dinlemezler, kusur bulmak için kulak kabartırlar). Biz, anlamamaları için kalblerinin üzerine kat kat örtü gerdik ; kulaklarına da bir ağırlık koyduk ; artık onlar bütün belge ve mu'cizeleri de görseler yine inanmazlar. O kadar ki, sana geldiklerinde seninle tartışıp çekişirler; küfredenler, «bu, eskilerin masallarından başka bir şey değildir» derler.
Celal Yıldırım