Medine döneminde hicretin ikinci yılında Bedir savaşından sonra inmiştir. 75 âyettir. Sûre, adını ilk ayetteki “el-Enfâl” kelimesinden almıştır. “Enfâl”, savaş ganimetleri demektir.

يَسْأَلُونَكَ عَنِ الأَنفَالِ قُلِ الأَنفَالُ لِلّهِ وَالرَّسُولِ فَاتَّقُواْ اللّهَ وَأَصْلِحُواْ ذَاتَ بِيْنِكُمْ وَأَطِيعُواْ اللّهَ وَرَسُولَهُ إِن كُنتُم مُّؤْمِنِينَ ﴿١﴾

8/ENFÂL SURESİ-1. AYET (Meâlleri Kıyasla): Yes’elûneke anil enfâl(enfâli), kulil enfâlu lillâhi ver resûl(resûli), fettekullâhe ve aslihû zâte beynikum ve etîûllâhe ve resûlehû in kuntum mu’minîn(mu’minîne).

(Ey Rasûlüm! O mü’minler) sana harp ganimetlerinden soruyorlar. De ki: “Harp ganimetleri Allah’ın ve Rasûl’ündür (ve onlar, o ganimetleri diledikleri gibi taksim ederler.)” Bu bakımdan, bütün hükümlerinde Allah’a karşı gelmekten sakının ve (aranızda herhangi bir anlaşmazlığa meydan vermeyin, anlaşmazlık olduğunda da hemen) aranızı düzeltin. Eğer gerçekten iman etmiş hakikî mü’minlerseniz, Allah’a ve Rasûlü’ne (bütün emir ve yasaklarında) itaat edin.

إِنَّمَا الْمُؤْمِنُونَ الَّذِينَ إِذَا ذُكِرَ اللّهُ وَجِلَتْ قُلُوبُهُمْ وَإِذَا تُلِيَتْ عَلَيْهِمْ آيَاتُهُ زَادَتْهُمْ إِيمَانًا وَعَلَى رَبِّهِمْ يَتَوَكَّلُونَ ﴿٢﴾

8/ENFÂL SURESİ-2. AYET (Meâlleri Kıyasla): İnnemâl mu'minûnellezîne izâ zukirallâhu vecilet kulûbuhum ve izâ tuliyet aleyhim âyâtuhu zâdethum îmânen ve alâ rabbihim yetevekkelûn(yetevekkelûne).

Mü’minler ancak o kimselerdir ki, yanlarında Allah anıldığı, Allah’tan bahsedildiği zaman kalbleri ürperir ve kendilerine O’nun âyetleri okunup tebliğ edildiğinde, bu onları imanda daha bir pekiştirir ve bütün işlerinde daima ve yalnızca Rabbilerine dayanıp güvenirler.

الَّذِينَ يُقِيمُونَ الصَّلاَةَ وَمِمَّا رَزَقْنَاهُمْ يُنفِقُونَ ﴿٣﴾

8/ENFÂL SURESİ-3. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ellezîne yukîmûnes salâte ve mimmâ razaknâhum yunfikûn(yunfikûne).

Onlar, bütün şartlarına riayet ederek, vaktinde ve aksatmadan namazı kılarlar ve kendilerine rızık olarak (mal, güç, zekâ, bilgi...) ne lûtfetmişsek, onun bir miktarını (Allah rızası için ve kimseyi minnet altında koymadan ihtiyaç sahiplerine) geçimlik olarak verirler.

أُوْلَئِكَ هُمُ الْمُؤْمِنُونَ حَقًّا لَّهُمْ دَرَجَاتٌ عِندَ رَبِّهِمْ وَمَغْفِرَةٌ وَرِزْقٌ كَرِيمٌ ﴿٤﴾

8/ENFÂL SURESİ-4. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ulâike humul mu’minûne hakkâ(hakkan), lehum deracâtun inde rabbihim ve magfiratun ve rızkun kerîm(kerîmun).

İşte (parmakla gösterilmeye değer bu üstün kâmetler), gerçekten mü’min olanlardır. Onlar için Rabbileri nezdinde terakki üstüne terakki ve birbiri üstüne mevkiler, (büyük lütuflara açık) bir mağfiret ve pek bol, artıp eksilmeyen, hiç zararsız ve bütünüyle hayır bir rızık (olarak Cennet nimetleri) vardır.

كَمَا أَخْرَجَكَ رَبُّكَ مِن بَيْتِكَ بِالْحَقِّ وَإِنَّ فَرِيقاً مِّنَ الْمُؤْمِنِينَ لَكَارِهُونَ ﴿٥﴾

8/ENFÂL SURESİ-5. AYET (Meâlleri Kıyasla): Kemâ ahraceke rabbuke min beytike bil hakkı ve inne ferîkan minel mu’minîne le kârihûn(kârihûne).

Hani Rabbin seni, gerçekleşmesini çoktan irade etmiş bulunduğu hak bir iş için evinden çıkarmıştı. Bununla birlikte mü’minlerden bir grup, hadiselerin aldığı yönden hiç de hoşnut değildi.

يُجَادِلُونَكَ فِي الْحَقِّ بَعْدَمَا تَبَيَّنَ كَأَنَّمَا يُسَاقُونَ إِلَى الْمَوْتِ وَهُمْ يَنظُرُونَ ﴿٦﴾

8/ENFÂL SURESİ-6. AYET (Meâlleri Kıyasla): Yucadilûneke fîl hakkı ba'de mâ tebeyyene ke ennemâ yusâkûne ilâl mevti ve hum yanzurûn(yanzurûne).

Allah’ın çoktan irade buyurduğu ve gerçekleşme yoluna girmiş bu hak meselede hadiselerin yönü apaçık ortaya çıktıktan sonra bile, sanki göz göre göre ölüme sürükleniyorlarmış gibi seninle münakaşa ediyorlardı.

وَإِذْ يَعِدُكُمُ اللّهُ إِحْدَى الطَّائِفَتِيْنِ أَنَّهَا لَكُمْ وَتَوَدُّونَ أَنَّ غَيْرَ ذَاتِ الشَّوْكَةِ تَكُونُ لَكُمْ وَيُرِيدُ اللّهُ أَن يُحِقَّ الحَقَّ بِكَلِمَاتِهِ وَيَقْطَعَ دَابِرَ الْكَافِرِينَ ﴿٧﴾

8/ENFÂL SURESİ-7. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve iz yaıdukumullâhu ihdât tâifeteyni ennehâ lekum, ve teveddûne enne gayra zâtiş şevketi tekûnu lekum, ve yurîdullâhu en yuhıkkal hakka bi kelimâtihî ve yaktaa dâbiral kâfirîn(kâfirîne).

Allah size, o iki taifeden (kervan ve yaklaşmakta olan Mekke ordusundan) birisine karşı kesin galip geleceksiniz diye söz vermişti. Siz, hissenize güçsüz taraf düşsün istiyordunuz; oysa Allah, verdiği hüküm, hükmünü icra ve bu icranın düsturları gereği hakkı üstün kılıp onun hak olduğunu göstermek ve o kâfirlerin ileri gelenlerinin köklerini keserek, küfrün tam mağlûbiyetiyle neticelenecek bir yolu başlatmak diliyordu.

لِيُحِقَّ الْحَقَّ وَيُبْطِلَ الْبَاطِلَ وَلَوْ كَرِهَ الْمُجْرِمُونَ ﴿٨﴾

8/ENFÂL SURESİ-8. AYET (Meâlleri Kıyasla): Li yuhıkkal hakka ve yubtılel bâtıle ve lev kerihel mucrimûn(mucrimûne).

Böyle diliyordu ki, hayatları günah hasadından ibaret olan o inkârcı suçlular hoşlanmayacak da olsa, hakkı üstün kılıp onun hak olduğunu, bâtılı iptal edip onun da bâtıl olduğunu göstersin.

إِذْ تَسْتَغِيثُونَ رَبَّكُمْ فَاسْتَجَابَ لَكُمْ أَنِّي مُمِدُّكُم بِأَلْفٍ مِّنَ الْمَلآئِكَةِ مُرْدِفِينَ ﴿٩﴾

8/ENFÂL SURESİ-9. AYET (Meâlleri Kıyasla): İz testegîsûne rabbekum festecâbe lekum ennî mumiddukum bi elfin minel melâiketi murdifîn(murdifîne).

Siz o demde Rabbinizden yardım ve merhamet dileniyordunuz; O da, “İşte Ben, yardımınıza ardı ardına bin melek gönderiyorum!” diye bu dileklerinize cevap veriyordu.

وَمَا جَعَلَهُ اللّهُ إِلاَّ بُشْرَى وَلِتَطْمَئِنَّ بِهِ قُلُوبُكُمْ وَمَا النَّصْرُ إِلاَّ مِنْ عِندِ اللّهِ إِنَّ اللّهَ عَزِيزٌ حَكِيمٌ ﴿١٠﴾

8/ENFÂL SURESİ-10. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve mâ cealehullâhu illâ buşrâ ve li tatmainne bihî kulûbukum ve mân nasru illâ min indillâh(indillâhi), innallâhe azîzun hakîm(hakîmun).

Allah, ancak kazanacağız zafere bir müjde olsun ve bütün endişeleriniz gidip kalbleriniz yatışsın diye imdadınıza böyle bin melek gönderdi; yoksa gerçekte yardım ancak O’nun katındandır: (bizatihî yardım eden O’dur ve O yardım ediyorsa, başkasının yardımına ihtiyaç yoktur.) Hiç şüphesiz Allah, izzet ve ululuk sahibi, her işte üstün ve mutlak galiptir; her hüküm ve icraatında pek çok hikmetler bulunandır.

إِذْ يُغَشِّيكُمُ النُّعَاسَ أَمَنَةً مِّنْهُ وَيُنَزِّلُ عَلَيْكُم مِّن السَّمَاء مَاء لِّيُطَهِّرَكُم بِهِ وَيُذْهِبَ عَنكُمْ رِجْزَ الشَّيْطَانِ وَلِيَرْبِطَ عَلَى قُلُوبِكُمْ وَيُثَبِّتَ بِهِ الأَقْدَامَ ﴿١١﴾

8/ENFÂL SURESİ-11. AYET (Meâlleri Kıyasla): İz yugaşşîkumun nuâse emeneten minhu ve yunezzilu aleykum mines semâi mâen li yutahhirakum bihî ve yuzhibe ankum riczeş şeytâni ve li yarbıta alâ kulûbikum ve yusebbite bihil akdâm(akdâme).

(Cesarete en çok ihtiyaç duyduğunuz) en kritik anda O, Kendine has bir nimeti ve bütün endişelerinizi unutturacak bir güven sebebi olarak sizi hafif ve tatlı bir uyku ile bürüyordu. Ayrıca, onunla (abdest ve gusül almanıza imkân vererek) maddîmanevî bütün kirlerinizi temizlemek, şeytanın içinize attığı vesvese ve daha başka bütün kötü duyguları gidermek, kalblerinizde Allah’a ve va’dine olan güveni pekiştirmek ve ayaklarınızın yere sağlam basmasını sağlamak için gökten üzerinize su indiriyordu.

إِذْ يُوحِي رَبُّكَ إِلَى الْمَلآئِكَةِ أَنِّي مَعَكُمْ فَثَبِّتُواْ الَّذِينَ آمَنُواْ سَأُلْقِي فِي قُلُوبِ الَّذِينَ كَفَرُواْ الرَّعْبَ فَاضْرِبُواْ فَوْقَ الأَعْنَاقِ وَاضْرِبُواْ مِنْهُمْ كُلَّ بَنَانٍ ﴿١٢﴾

8/ENFÂL SURESİ-12. AYET (Meâlleri Kıyasla): İz yûhî rabbuke ilâl melâiketi ennî meakum fe sebbitûllezîne âmenû, se ulkî fî kulûbillezîne keferûr ru'be fadribû fevkal a'nâkı vadribû minhum kulle benân(benânin).

Rabbin, bir taraftan da meleklere şunları vahyediyordu: “Hiç şüphesiz Ben sizinle beraberim; siz de iman kalblerinde yerleşmiş bulunan o mü’minlerin hiç sarsılmamalarını sağlayın. Küfürde demir atmış bulunanların kalblerine ise korku salacağım; siz de onların boyunlarının üzerinden vurun; (yay ve kılıç tutan) parmaklarına da vurun!”

ذَلِكَ بِأَنَّهُمْ شَآقُّواْ اللّهَ وَرَسُولَهُ وَمَن يُشَاقِقِ اللّهَ وَرَسُولَهُ فَإِنَّ اللّهَ شَدِيدُ الْعِقَابِ ﴿١٣﴾

8/ENFÂL SURESİ-13. AYET (Meâlleri Kıyasla): Zâlike bi ennehum şâkkullâhe ve resûlehu, ve men yuşâkıkıllâhe ve resûlehu fe innallâhe şedîdul ıkâb(ıkâbi).

Şunun için ki onlar, Allah ve Rasûlü’yle zıtlaştılar. Kim Allah ve Rasûlüyle zıtlaşırsa, herkes bilsin ki, hiç şüphesiz Allah, cezalandırması çok çetin olandır.

ذَلِكُمْ فَذُوقُوهُ وَأَنَّ لِلْكَافِرِينَ عَذَابَ النَّارِ ﴿١٤﴾

8/ENFÂL SURESİ-14. AYET (Meâlleri Kıyasla): Zâlikum fe zûkûhu ve enne lil kâfirîne azâben nâr(nâri).

İşte böyle (ey Allah ve Rasûlü’yle zıtlaşanlar!) Tadın O’nun verdiği cezayı; kâfirler için ayrıca Ateş azabı da vardır.

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُواْ إِذَا لَقِيتُمُ الَّذِينَ كَفَرُواْ زَحْفاً فَلاَ تُوَلُّوهُمُ الأَدْبَارَ ﴿١٥﴾

8/ENFÂL SURESİ-15. AYET (Meâlleri Kıyasla): Yâ eyyuhâllezîne âmenû izâ lekîtumullezîne keferû zahfen fe lâ tuvellûhumul edbâr(edbâra).

Ey iman edenler! Ordular halinde kâfirlerle karşılaştığınız zaman onlara arkanızı dönüp cepheyi terketmeyin!

وَمَن يُوَلِّهِمْ يَوْمَئِذٍ دُبُرَهُ إِلاَّ مُتَحَرِّفاً لِّقِتَالٍ أَوْ مُتَحَيِّزاً إِلَى فِئَةٍ فَقَدْ بَاء بِغَضَبٍ مِّنَ اللّهِ وَمَأْوَاهُ جَهَنَّمُ وَبِئْسَ الْمَصِيرُ ﴿١٦﴾

8/ENFÂL SURESİ-16. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve men yuvellihim yevme izin duburahû illâ muteharrifen li kıtâlin ev mutehayyizen ilâ fietin fe kad bâe bi gadabin minallâhi ve me’vâhu cehennem(cehennemu), ve bi’sel masîr(masîru).

Her kim böyle bir günde, dönüp yeniden hücum etmek için bir kenara çekilmek, veya destek olmak ya da savaşmak gayesiyle bir başka birliğe katılmak, veyahut başka bir düşman birliğiyle savaşmak gibi taktik gereği maksatlar dışında onlara arkasını dönüp cepheyi terkederse, hiç şüphesiz Allah’ın çok şiddetli bir cezasını üzerine çekmiş olur ve böyle birinin nihaî barınağı da Cehennem’dir. Ne fena bir âkıbet, ne kötü bir son durak!

فَلَمْ تَقْتُلُوهُمْ وَلَكِنَّ اللّهَ قَتَلَهُمْ وَمَا رَمَيْتَ إِذْ رَمَيْتَ وَلَكِنَّ اللّهَ رَمَى وَلِيُبْلِيَ الْمُؤْمِنِينَ مِنْهُ بَلاء حَسَناً إِنَّ اللّهَ سَمِيعٌ عَلِيمٌ ﴿١٧﴾

8/ENFÂL SURESİ-17. AYET (Meâlleri Kıyasla): Fe lem taktulûhum ve lâkinnallâhe katelehum, ve mâ rameyte iz rameyte ve lâkinnallâhe ramâ, ve li yubliyel mu’minîne minhu belâen hasenâ(hasenen), innallâhe semîun alîm(alîmun).

Savaşta onları siz gerçekte kendi kuvvetinize dayanarak öldürmediniz; onların canını Allah aldı. (Ey Rasûlüm, savaşın başında onların yüzüne toprak) saçtığın zaman da, onu (öyle her birinin gözüne girecek şekilde) sen atmadın, fakat Allah attı. Ve Allah, mü’minleri böylece neticesi güzel bitecek bir imtihana tâbi tuttu. Şüphesiz ki Allah, (her ne söylerseniz onu) hakkıyla işitir; (her ne yaparsanız ve her ne durumda olursanız onu) hakkıyla bilir.

ذَلِكُمْ وَأَنَّ اللّهَ مُوهِنُ كَيْدِ الْكَافِرِينَ ﴿١٨﴾

8/ENFÂL SURESİ-18. AYET (Meâlleri Kıyasla): Zâlikum ve ennallâhe mûhinu keydil kâfirîn(kâfirîne).

İşte Allah, (mü’min olduğunuz için) size böyle muamele ediyor; ve hiç şüphesiz Allah, kâfirlerin bütün tuzak ve tedbirlerini işlemez hale getirir.

إِن تَسْتَفْتِحُواْ فَقَدْ جَاءكُمُ الْفَتْحُ وَإِن تَنتَهُواْ فَهُوَ خَيْرٌ لَّكُمْ وَإِن تَعُودُواْ نَعُدْ وَلَن تُغْنِيَ عَنكُمْ فِئَتُكُمْ شَيْئًا وَلَوْ كَثُرَتْ وَأَنَّ اللّهَ مَعَ الْمُؤْمِنِينَ ﴿١٩﴾

8/ENFÂL SURESİ-19. AYET (Meâlleri Kıyasla): İn testeftihû fe kad câekumul fethu, ve in tentehû fe huve hayrun lekum, ve in teûdû naud, ve len tugniye ankum fietukum şey'en ve lev kesuret ve ennallâhe meal mu'minîn(mu'minîne).

(Ey küfredenler,) zaferi kim kazanırsa haklı taraf odur diyerek, Allah’ın hükmünü vermesini istiyordunuz; işte beklediğiniz zafer ve hüküm geldi. Artık mü’minlere düşmanlıktan vazgeçerseniz, bu sizin için hayırlı olur; yok, yeniden düşmanlığa dönerseniz, Biz de geçen savaşta nasıl davranmışsak yine öyle davranırız. Bilin ki, sayıca ne kadar çok olursa olsun büyük bir topluluk halinde bulunmanızın size vereceği hiçbir fayda yoktur. Çünkü Allah, mü’minlerle beraberdir.

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُواْ أَطِيعُواْ اللّهَ وَرَسُولَهُ وَلاَ تَوَلَّوْا عَنْهُ وَأَنتُمْ تَسْمَعُونَ ﴿٢٠﴾

8/ENFÂL SURESİ-20. AYET (Meâlleri Kıyasla): Yâ eyyuhâllezîne âmenû etîullâhe ve resûlehu ve lâ tevellev anhu ve entum tesmeûn(tesmeûne).

Ey iman edenler! Allah’a ve Rasûlü’ ne itaat edin ve (Allah’ın görderdiği vahyi O’ndan) işitip dururken Rasûlüllah’tan yüz çevirmeyin.

وَلاَ تَكُونُواْ كَالَّذِينَ قَالُوا سَمِعْنَا وَهُمْ لاَ يَسْمَعُونَ ﴿٢١﴾

8/ENFÂL SURESİ-21. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve lâ tekûnû kellezîne kâlû semi’nâ ve hum lâ yesmeûn(yesmeûne).

Ve, kulaklarından kalblerine hiçbir şey girmediği halde “İşittik!” diyenler gibi olmayın.

إِنَّ شَرَّ الدَّوَابَّ عِندَ اللّهِ الصُّمُّ الْبُكْمُ الَّذِينَ لاَ يَعْقِلُونَ ﴿٢٢﴾

8/ENFÂL SURESİ-22. AYET (Meâlleri Kıyasla): İnne şerred devâbbi indallâhis summul bukmullezîne lâ ya’kılûn(ya’kılûne).

Allah katında yeryüzündeki canlı varlıkların en kötüsü, en şerlisi, (vahyî hakikatler karşısında) sağır ve dilsiz kesilenlerdir ki, hiç düşünmez ve akletmezler.

وَلَوْ عَلِمَ اللّهُ فِيهِمْ خَيْرًا لَّأسْمَعَهُمْ وَلَوْ أَسْمَعَهُمْ لَتَوَلَّواْ وَّهُم مُّعْرِضُونَ ﴿٢٣﴾

8/ENFÂL SURESİ-23. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve lev alimallâhu fî him hayran le esmeahum, ve lev esmeahum le tevellev ve hum mu'ridûn (mu'ridûne).

Eğer Allah onlarda bir hayır bulunduğunu görseydi, elbette onlara işittirirdi. Ama bir gerçek var ki, eğer onlara işittirecek bile olsa, (inanma kabiliyetini yitirmiş olduklarından) aldırmazlık içinde yine döner giderler.

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُواْ اسْتَجِيبُواْ لِلّهِ وَلِلرَّسُولِ إِذَا دَعَاكُم لِمَا يُحْيِيكُمْ وَاعْلَمُواْ أَنَّ اللّهَ يَحُولُ بَيْنَ الْمَرْءِ وَقَلْبِهِ وَأَنَّهُ إِلَيْهِ تُحْشَرُونَ ﴿٢٤﴾

8/ENFÂL SURESİ-24. AYET (Meâlleri Kıyasla): Yâ eyyuhâllezîne âmenûstecîbû lillâhi ve lir resûli izâ deâkum limâ yuhyîkûm, va'lemû ennallâhe yehûlu beynel mer'i ve kalbihî ve ennehû ileyhi tuhşerûn (tuhşerûne).

Ey iman edenler! Rasûlüllah sizi size hayat verecek (hakkı görmenizi, işitmenizi ve konuşmanızı sağlayacak) şeylere çağırdığı zaman Allah’a ve Rasûlü’ne icabet edin. Bilin ki Allah, kişi ile kalbi arasına perde çeker (ve o kalbi, kişinin manevî ölümüne sebep olacak şekilde gerçeklerden saptırır). Sonra hiç şüphesiz, (dünyada iken yaptıklarınızdan sorguya çekilmek üzere) O’nun huzurunda toplanacaksınız.

وَاتَّقُواْ فِتْنَةً لاَّ تُصِيبَنَّ الَّذِينَ ظَلَمُواْ مِنكُمْ خَآصَّةً وَاعْلَمُواْ أَنَّ اللّهَ شَدِيدُ الْعِقَابِ ﴿٢٥﴾

8/ENFÂL SURESİ-25. AYET (Meâlleri Kıyasla): Vettekû fitneten lâ tusîbennellezîne zalemû minkum hâssah (hâssaten), va'lemû ennallâhe şedîdul ıkâb(ıkâbi).

Bir de, (samimî olanı samimî olmayandan ayıracak imtihan niteliğinde) öyle bir fitneden, (öyle bir kaos halinden) sakının ki, içinizde yalnızca zulmedenlere dokunmakla kalmaz. Yine bilin ki Allah, cezalandırması çok çetin olandır.

وَاذْكُرُواْ إِذْ أَنتُمْ قَلِيلٌ مُّسْتَضْعَفُونَ فِي الأَرْضِ تَخَافُونَ أَن يَتَخَطَّفَكُمُ النَّاسُ فَآوَاكُمْ وَأَيَّدَكُم بِنَصْرِهِ وَرَزَقَكُم مِّنَ الطَّيِّبَاتِ لَعَلَّكُمْ تَشْكُرُونَ ﴿٢٦﴾

8/ENFÂL SURESİ-26. AYET (Meâlleri Kıyasla): Vezkurû iz entum kalîlun mustad'afûne fîl ardı tehâfûne en yetehattafekumun nâsu fe âvâkum ve eyyedekum bi nasrihî ve razakakum minet tayyibâtî leallekum teşkurûn(teşkurûne).

Hem hatırlayın: bir zaman siz pek azdınız ve yeryüzünde hiç önemsenmiyor, baskıya ve zulme maruz kalıyor, insanların sizi kapıp götürüvermesinden, ezip geçivermesinden korkuyordunuz. Siz bu halde iken Allah size sığınacağınız bir yurt nasip buyurdu, sizi bizzat yardımıyla destekleyip güçlendirdi ve temiz, sağlıklı nimetlerden size rızıklar ihsan etti; ta ki (kalben, dilinizle ve O’nun hükümlerini yerine getirerek) devamlı şükredesiniz.

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُواْ لاَ تَخُونُواْ اللّهَ وَالرَّسُولَ وَتَخُونُواْ أَمَانَاتِكُمْ وَأَنتُمْ تَعْلَمُونَ ﴿٢٧﴾

8/ENFÂL SURESİ-27. AYET (Meâlleri Kıyasla): Yâ eyyuhâllezîne âmenû lâ tehûnûllâhe ver resûle ve tehûnû emânâtikum ve entum ta'lemûn(ta'lemûne).

Ey iman edenler! Allah’a ve (risaletin zirve temsilcisi) Rasûl’e hainlik etmeyin; böyle yaparsanız, (birbirinizin ırzı, malı, namusu ve size tevdi edilen makam, mevki, vazife ve sorumluluklar gibi) aranızdaki emanetleri koruyamaz, onlara da bile bile hainlik etmiş olursunuz.

وَاعْلَمُواْ أَنَّمَا أَمْوَالُكُمْ وَأَوْلاَدُكُمْ فِتْنَةٌ وَأَنَّ اللّهَ عِندَهُ أَجْرٌ عَظِيمٌ ﴿٢٨﴾

8/ENFÂL SURESİ-28. AYET (Meâlleri Kıyasla): Va'lemû ennemâ emvâlukum ve evlâdukum fitnetun ve ennallâhe indehû ecrun azîm(azîmun).

İyi bilin ki, mallarınız da, çocuklarınız da ancak birer imtihan sebebidir; ve (yine iyi bilin ki) Allah, evet O’nun katındadır en büyük ücret ve mükâfat.

يِا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُواْ إَن تَتَّقُواْ اللّهَ يَجْعَل لَّكُمْ فُرْقَاناً وَيُكَفِّرْ عَنكُمْ سَيِّئَاتِكُمْ وَيَغْفِرْ لَكُمْ وَاللّهُ ذُو الْفَضْلِ الْعَظِيمِ ﴿٢٩﴾

8/ENFÂL SURESİ-29. AYET (Meâlleri Kıyasla): Yâ eyyuhâllezîne âmenû in tettekullâhe yec’al lekum furkânen ve yukeffir ankum seyyiâtikum ve yagfir lekum, vallâhu zul fadlil azîm(azîmi).

Ey iman edenler! Kalbleriniz Allah saygısıyla dopdolu olur ve O’na karşı gelmekten sakınır (daima takva duygusuyla hareket ederseniz), Allah sizin için (kalbinizde), ona dayanarak hakkı bâtıldan, doğruyu yanlıştan ayırabileceğiniz şaşmaz bir ölçü var eder, kusurlarınızı örter ve sizi bağışlar. Allah, çok büyük fazl sahibidir, karşılıksız lütf u ihsanda bulunmada pek cömerttir.

وَإِذْ يَمْكُرُ بِكَ الَّذِينَ كَفَرُواْ لِيُثْبِتُوكَ أَوْ يَقْتُلُوكَ أَوْ يُخْرِجُوكَ وَيَمْكُرُونَ وَيَمْكُرُ اللّهُ وَاللّهُ خَيْرُ الْمَاكِرِينَ ﴿٣٠﴾

8/ENFÂL SURESİ-30. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve iz yemkuru bikellezîne keferû li yusbitûke ev yaktulûke ev yuhricûke ve yemkurûne ve yemkurullâh(yemkurullâhu), vallâhu hayrul mâkirîn(mâkirîne).

(Ey Rasûlüm,) hani o küfredenler seni, elini kolunu bağlayıp zindana mı atsınlar, yahut öldürsünler mi veya ülke dışına mı sürsünler diye birtakım tuzaklar hazırlıyorlardı. Onlar böyle tuzaklar hazırlayadursun, Allah Kendi iradesini uygulamaya koyuyor (ve onların tuzaklarını kendi başlarına dolanacak bir tuzak haline getiriyordu). Allah, tuzakların hayırlı olanını kuran ve tamamen hayra dayalı Kendi iradesini hakim kılandır.

وَإِذَا تُتْلَى عَلَيْهِمْ آيَاتُنَا قَالُواْ قَدْ سَمِعْنَا لَوْ نَشَاء لَقُلْنَا مِثْلَ هَذَا إِنْ هَذَا إِلاَّ أَسَاطِيرُ الأوَّلِينَ ﴿٣١﴾

8/ENFÂL SURESİ-31. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve iza tutlâ aleyhim âyâtunâ kâlû kad semi'nâ lev neşâu le kulnâ misle hâzâ in hâzâ illâ esâtîrul evvelîn(evvelîne).

Âyetlerimiz kendilerine okunduğu veya okunacağı zaman, “Biz, böyle şeyleri çok işittik; hem istesek, benzerlerini biz de söyleyebiliriz. Bunlar, eskilerin uydurması birtakım masal ve hurafelerden başka bir şey değil!” diye tepki verirler.

وَإِذْ قَالُواْ اللَّهُمَّ إِن كَانَ هَذَا هُوَ الْحَقَّ مِنْ عِندِكَ فَأَمْطِرْ عَلَيْنَا حِجَارَةً مِّنَ السَّمَاء أَوِ ائْتِنَا بِعَذَابٍ أَلِيمٍ ﴿٣٢﴾

8/ENFÂL SURESİ-32. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve iz kâlûllâhumme in kâne hâzâ huvel hakka min indike fe emtir aleynâ hıcâraten mines semâi evi'tinâ bi azâbin elîm(elîmin).

Hani bir zaman şöyle diyenler de olmuştu: “Artık bıkkınlık verdi bu! Allah’ım, (Rasûl’ün şu söyledikleri) eğer Sen’in katından buyurulmuş bir gerçek ise, hemen üzerimize gökten taş yağdır, yahut bize başka türlü acı bir azap ver!”

وَمَا كَانَ اللّهُ لِيُعَذِّبَهُمْ وَأَنتَ فِيهِمْ وَمَا كَانَ اللّهُ مُعَذِّبَهُمْ وَهُمْ يَسْتَغْفِرُونَ ﴿٣٣﴾

8/ENFÂL SURESİ-33. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve mâ kânallâhu li yuazzibehum ve ente fîhim, ve mâ kânallâhu muazzibehum ve hum yestagfirûn(yestagfirûne).

Oysa sen aralarında bulunduğun, (vefatından sonra da senin izinde gidip Sünnet’ine tâbi oldukları) müddetçe Allah onlara (insanlara) azap edecek (onları toptan imha edecek) değildir. Bir de, (Sen aralarında olmasan bile,) yaptıklarına pişmanlık duyup günahlarının bağışlanmasını diledikleri sürece de Allah onlara (aynı şekilde) azap edecek değildir.

وَمَا لَهُمْ أَلاَّ يُعَذِّبَهُمُ اللّهُ وَهُمْ يَصُدُّونَ عَنِ الْمَسْجِدِ الْحَرَامِ وَمَا كَانُواْ أَوْلِيَاءهُ إِنْ أَوْلِيَآؤُهُ إِلاَّ الْمُتَّقُونَ وَلَكِنَّ أَكْثَرَهُمْ لاَ يَعْلَمُونَ ﴿٣٤﴾

8/ENFÂL SURESİ-34. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve mâ lehum ellâ yuazzibehumullâhu ve hum yasuddûne anil mescidil harâmi ve mâ kânû evliyâehu, in evliyâuhû illâl muttakûne ve lâkinne ekserehum lâ ya'lemûn(ya'lemûne).

Buna karşılık, üstelik Kâbe’nin ona lâyık yöneticileri ve koruyucuları olmadıkları halde Mescidi Haram’da ibadete ve mü’ minlerin orayı ziyaretine mani olup dururlarken, Allah o (zalim müşriklere dünyada) niye azap etmesin, (onları özellikle Müslümanların eliyle neden cezalandırmasın) ki? Mescidi Haram’ın hizmet ve yönetimine lâyık olanlar, ancak Allah’a isyandan sakınan ve içleri O’na karşı saygıyla dopdolu olarak O’nun hükümlerini titizlikle yerine getiren (mü’minler)dir. Fakat o inanmayanların çoğunun ilimle alâkası yoktur ki, bunu da bilsinler.

وَمَا كَانَ صَلاَتُهُمْ عِندَ الْبَيْتِ إِلاَّ مُكَاء وَتَصْدِيَةً فَذُوقُواْ الْعَذَابَ بِمَا كُنتُمْ تَكْفُرُونَ ﴿٣٥﴾

8/ENFÂL SURESİ-35. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve mâ kâne salâtuhum indel beyti illâ mukâen ve tasdiyeh(tasdiyeten), fe zûkûl azâbe bimâ kuntum tekfurûn(tekfurûne).

Onların Beytullah’ın yanında (Mescidi Haram’da) dua ve namaz niyetine yaptıkları ibadetler, ıslık çalıp el çırpmaktan ibarettir. Şimdi, (ey halleri böyle olan inkârcılar! İnanç, söz ve davranışlarınızla) sürekli küfrünüzü ortaya koyduğunuzdan dolayı tadın hak ettiğiniz (mağlubiyet ve bazınız itibariyle savaşta öldürülme) azabını!

إِنَّ الَّذِينَ كَفَرُواْ يُنفِقُونَ أَمْوَالَهُمْ لِيَصُدُّواْ عَن سَبِيلِ اللّهِ فَسَيُنفِقُونَهَا ثُمَّ تَكُونُ عَلَيْهِمْ حَسْرَةً ثُمَّ يُغْلَبُونَ وَالَّذِينَ كَفَرُواْ إِلَى جَهَنَّمَ يُحْشَرُونَ ﴿٣٦﴾

8/ENFÂL SURESİ-36. AYET (Meâlleri Kıyasla): İnnellezîne keferû yunfikûne emvâlehum li yesuddû an sebîlillâh(sebîlillâhi), fe se yunfikûnehâ summe tekûnu aleyhim hasraten summe yuglebûn(yuglebûne), vellezîne keferû ilâ cehenneme yuhşerûn(yuhşerûne).

O küfür içinde bulunanlar, mallarını ancak insanları Allah’ın yolundan alıkoymak için harcamaktadırlar. Harcamaya devam da edeceklerdir! Ama bir gün gelecek ve yaptıkları harcamalar onlara yürek acısı olacak, sonra da kesin mağlûbiyete uğrayacaklardır. Küfürlerinde ısrar edenler, en sonunda Cehennem’e sürülüp orada toplanacaklardır.

لِيَمِيزَ اللّهُ الْخَبِيثَ مِنَ الطَّيِّبِ وَيَجْعَلَ الْخَبِيثَ بَعْضَهُ عَلَىَ بَعْضٍ فَيَرْكُمَهُ جَمِيعاً فَيَجْعَلَهُ فِي جَهَنَّمَ أُوْلَئِكَ هُمُ الْخَاسِرُونَ ﴿٣٧﴾

8/ENFÂL SURESİ-37. AYET (Meâlleri Kıyasla): Li yemîzallâhul habîse minet tayyibi ve yec'alel habîse ba'dahu alâ ba'dın fe yerkumehu cemîan fe yec'alehu fî cehennem(cehenneme), ulâike humul hâsirûn(hâsirûne).

Allah, işte böyle murdarı pak olandan ayırır ve murdar olanları birbiri üzerine yığıp, hepsini bir balya haline getirir ve ardından Cehennem’e doldurur. Öyleleridir bütünüyle kaybedip, kendi kendilerini helâke sürükleyenler.

قُل لِلَّذِينَ كَفَرُواْ إِن يَنتَهُواْ يُغَفَرْ لَهُم مَّا قَدْ سَلَفَ وَإِنْ يَعُودُواْ فَقَدْ مَضَتْ سُنَّةُ الأَوَّلِينِ ﴿٣٨﴾

8/ENFÂL SURESİ-38. AYET (Meâlleri Kıyasla): Kul lillezîne keferû in yentehû yugfer lehum mâ kad selef(selefe), ve in yeûdû fe kad madat sunnetul evvelîn(evvelîne).

Küfürde ısrar eden o kimselere söyle ki, eğer küfürlerinden vazgeçer ve İslâm’a dahil olurlarsa, daha önce işledikleri günahlar bağışlanacaktır; yok, küfürde diretip de düşmanlıklarına tekrar dönecek olurlarsa, daha önceden yaşayıp giden emsallerinin başlarına gelenler ortada!

وَقَاتِلُوهُمْ حَتَّى لاَ تَكُونَ فِتْنَةٌ وَيَكُونَ الدِّينُ كُلُّهُ لِلّه فَإِنِ انتَهَوْاْ فَإِنَّ اللّهَ بِمَا يَعْمَلُونَ بَصِيرٌ ﴿٣٩﴾

8/ENFÂL SURESİ-39. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve kâtilûhum hattâ lâ tekûne fitnetun ve yekûned dînu kulluhu lillâhi, fe inintehev fe innallâhe bimâ ya'melûne basîr(basîrun).

(Küfürde ve düşmanlıkta ısrar etmeleri halinde,) küfür ve şirkin hakimiyetinin meydana getirdiği zulüm ve baskı ortamı (fitne) ortadan kalkıp da Hak Din mevkiini alıncaya, din bütünüyle Allah’a hasredilinceye kadar onlarla savaşın. Eğer (fitneden ve düşmanlıklarından) vazgeçerlerse, şurası muhakkak ki Allah, her ne işliyorlarsa onu hakkıyla görmektedir.

وَإِن تَوَلَّوْاْ فَاعْلَمُواْ أَنَّ اللّهَ مَوْلاَكُمْ نِعْمَ الْمَوْلَى وَنِعْمَ النَّصِيرُ ﴿٤٠﴾

8/ENFÂL SURESİ-40. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve in tevellev fa'lemû ennallâhe mevlâkum, ni'mel mevlâ ve ni'men nasîr(nasîru).

Her şeye rağmen kendi bildiklerinde gidecek olurlarsa, bilin ki Allah, sizin Mevlânız (sahibiniz, koruyucunuz, en yakın dostunuz)dur. O ne güzel Mevlâ, ne güzel Yardımcıdır!

وَاعْلَمُواْ أَنَّمَا غَنِمْتُم مِّن شَيْءٍ فَأَنَّ لِلّهِ خُمُسَهُ وَلِلرَّسُولِ وَلِذِي الْقُرْبَى وَالْيَتَامَى وَالْمَسَاكِينِ وَابْنِ السَّبِيلِ إِن كُنتُمْ آمَنتُمْ بِاللّهِ وَمَا أَنزَلْنَا عَلَى عَبْدِنَا يَوْمَ الْفُرْقَانِ يَوْمَ الْتَقَى الْجَمْعَانِ وَاللّهُ عَلَى كُلِّ شَيْءٍ قَدِيرٌ ﴿٤١﴾

8/ENFÂL SURESİ-41. AYET (Meâlleri Kıyasla): Va'lemû ennemâ ganimtum min şey'in fe enne lillâhi humusehu ve lir resûli ve li zîl kurbâ vel yetâmâ vel mesâkîni vebnis sebîli in kuntum âmentum billâhi ve mâ enzelnâ alâ abdinâ yevmel furkâni yevmettekal cem'âni, vallâhu alâ kulli şey'in kadîr(kadîrun).

Şunu da bilin ki, ganimet olarak her ne alırsanız Allah içindir onun beşte biri ve Rasûl için, ayrıca Rasûl’ün akrabaları, yetimler, yoksullar ve yolda kalmışlar içindir. Eğer Allah’a ve hak ile bâtılın bütün bütün ayrıştığı (Bedir) gününde, iki ordunun karşı karşıya geldiği o günde kulumuza indirdiğimiz (âyetlere, meleklere ve yardımımıza) gerçekten iman etmişseniz, ganimetlerin taksimi bu şekildedir. Allah, her şeye hakkıyla güç yetirendir.

إِذْ أَنتُم بِالْعُدْوَةِ الدُّنْيَا وَهُم بِالْعُدْوَةِ الْقُصْوَى وَالرَّكْبُ أَسْفَلَ مِنكُمْ وَلَوْ تَوَاعَدتَّمْ لاَخْتَلَفْتُمْ فِي الْمِيعَادِ وَلَكِن لِّيَقْضِيَ اللّهُ أَمْراً كَانَ مَفْعُولاً لِّيَهْلِكَ مَنْ هَلَكَ عَن بَيِّنَةٍ وَيَحْيَى مَنْ حَيَّ عَن بَيِّنَةٍ وَإِنَّ اللّهَ لَسَمِيعٌ عَلِيمٌ ﴿٤٢﴾

8/ENFÂL SURESİ-42. AYET (Meâlleri Kıyasla): İz entum bil udvetid dunyâ ve hum bil udvetil kusvâ ver rekbu esfele minkum, ve lev tevâadtum lehteleftum fîl mîâdi ve lâkin li yakdiyallâhu emren kâne mef'ûlen li yehlike men heleke an beyyinetin ve yahyâ men hayye an beyyineh (beyyinetin), ve innallâhe le semîun alîm(alîmun).

O Bedir günü, ey Müslümanlar, siz vadinin (Medine tarafında) yakın bir yamacında, onlar ise (Mekke tarafında) uzak bir yamacında bulunuyorlardı; kervan ise sahil boyunda ve size daha yakın bir yerde idi. Eğer onlarla bu şartlarda savaş için randevulaşmış olsaydınız, bu zemin ve şartları böyle ayarlayıp, randevuyu yerine getiremezdiniz. Fakat Allah, takdir buyurmuş olduğu bir işi icra etmek için sizi bu şekilde buluşturdu ki, her şey apaçık cereyan etsin de, helâk olan, (bâtıla uymakla helâki hak ettiğini gösteren) açık bir delile göre helâk olsun; (hakka tâbi olmakla) hayatta kalmayı, ebedî hayat ve kurtuluşu hak eden de açık bir delile göre hak etsin. Hiç şüphesiz Allah, her şeyi hakkıyla işitendir, hakkıyla bilendir.

إِذْ يُرِيكَهُمُ اللّهُ فِي مَنَامِكَ قَلِيلاً وَلَوْ أَرَاكَهُمْ كَثِيرًا لَّفَشِلْتُمْ وَلَتَنَازَعْتُمْ فِي الأَمْرِ وَلَكِنَّ اللّهَ سَلَّمَ إِنَّهُ عَلِيمٌ بِذَاتِ الصُّدُورِ ﴿٤٣﴾

8/ENFÂL SURESİ-43. AYET (Meâlleri Kıyasla): İz yurîkehumullâhu fî menâmike kalîlen, ve lev erâkehum kesîran le feşiltum ve le tenâza'tum fîl emri ve lâkinnallâhe sellem(selleme), innehu alîmun bi zâtis sudûr(sudûri).

(Ey Rasûlüm,) hani Allah, (savaştan önce) müşrik ordusunu sana rüyanda olduklarından çok daha az gösteriyordu. Böyle değil de, eğer (gerçek sayılarıyla) çok gösterseydi, mutlaka cesaretiniz kırılır ve neyi nasıl yapmak gerektiği konusunda ihtilâfa düşerdiniz. Fakat Allah, sizi böyle bir duruma düşmekten kurtardı ve esenliğe çıkardı. Şüphesiz Allah, sinelerin özünü, onlarda saklı tutulan bütün sırları hakkıyla bilir.

وَإِذْ يُرِيكُمُوهُمْ إِذِ الْتَقَيْتُمْ فِي أَعْيُنِكُمْ قَلِيلاً وَيُقَلِّلُكُمْ فِي أَعْيُنِهِمْ لِيَقْضِيَ اللّهُ أَمْرًا كَانَ مَفْعُولاً وَإِلَى اللّهِ تُرْجَعُ الأمُورُ ﴿٤٤﴾

8/ENFÂL SURESİ-44. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve iz yurîkumûhum iziltekaytum fî a'yunikum kalîlen ve yukallilukum fî a'yunihim li yakdıyallâhu emren kâne mef'ûlâ(mef'ûlen), ve ilâllâhi turceul umûr(umûru).

Savaş meydanında karşı karşıya geldiğiniz esnada Allah sizin gözlerinizde onları az gösteriyor ve sizi de onların gözünde küçültüyordu ki, böylece takdir buyurmuş olduğu bir işi icra etsin. Her halükârda bütün işler neticede varıp O’nda biter ve O neye hükmederse o olur.

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُواْ إِذَا لَقِيتُمْ فِئَةً فَاثْبُتُواْ وَاذْكُرُواْ اللّهَ كَثِيرًا لَّعَلَّكُمْ تُفْلَحُونَ ﴿٤٥﴾

8/ENFÂL SURESİ-45. AYET (Meâlleri Kıyasla): Yâ eyyuhâllezîne âmenû izâ lekîtum fieten fesbutû vezkurullâhe kesîran leallekum tuflihûn(tuflihûne).

Ey iman edenler! Herhangi bir düşman topluluğu ile karşı karşıya kaldığınız zaman sebat edin, dayanın ve Allah’ı çok hatırlayıp çok anın ki, bu sayede muradınıza ulaşabilesiniz.

وَأَطِيعُواْ اللّهَ وَرَسُولَهُ وَلاَ تَنَازَعُواْ فَتَفْشَلُواْ وَتَذْهَبَ رِيحُكُمْ وَاصْبِرُواْ إِنَّ اللّهَ مَعَ الصَّابِرِينَ ﴿٤٦﴾

8/ENFÂL SURESİ-46. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve etîullâhe ve resûlehu ve lâ tenâzeû fe tefşelû ve tezhebe rîhukum vasbirû, innallâhe meas sâbirîn(sâbirîne).

Allah’a ve Rasûlü’ne itaat edin ve aranızda çekişmeyin; yoksa korkuya kapılıp yılgınlık gösterirsiniz ve gücünüz, enerjiniz gider; ve tam manâsıyla sabredin. Hiç şüphesiz Allah, sabredenlerle beraberdir.

وَلاَ تَكُونُواْ كَالَّذِينَ خَرَجُواْ مِن دِيَارِهِم بَطَرًا وَرِئَاء النَّاسِ وَيَصُدُّونَ عَن سَبِيلِ اللّهِ وَاللّهُ بِمَا يَعْمَلُونَ مُحِيطٌ ﴿٤٧﴾

8/ENFÂL SURESİ-47. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve lâ tekûnû kellezîne haracû min diyârihim bataran ve riâen nâsi ve yasuddûne an sebîlillâh (sebîlillâhi), vallâhu bimâ ya'melûne muhît(muhîtun).

Harp için memleketlerinden çalım satarak, insanlara şov yaparak çıkan ve insanları Allah’ın yolundan alıkoyanlar gibi olmayın. Allah, onların bütün yaptıklarını çepeçevre kuşatmıştır (ne yapıp ediyorlarsa hepsi Allah’ın bilgisi dahilinde ve bütünüyle kontrolü altındadır).

وَإِذْ زَيَّنَ لَهُمُ الشَّيْطَانُ أَعْمَالَهُمْ وَقَالَ لاَ غَالِبَ لَكُمُ الْيَوْمَ مِنَ النَّاسِ وَإِنِّي جَارٌ لَّكُمْ فَلَمَّا تَرَاءتِ الْفِئَتَانِ نَكَصَ عَلَى عَقِبَيْهِ وَقَالَ إِنِّي بَرِيءٌ مِّنكُمْ إِنِّي أَرَى مَا لاَ تَرَوْنَ إِنِّيَ أَخَافُ اللّهَ وَاللّهُ شَدِيدُ الْعِقَابِ ﴿٤٨﴾

8/ENFÂL SURESİ-48. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve iz zeyyene lehumuş şeytânu a'mâlehum ve kâle lâ gâlibe lekumul yevme minen nâsi ve innî cârun lekum, fe lemmâ terâetil fietâni nekesa alâ akibeyhi ve kâle innî berîun minkum innî erâ mâ lâ terevne innî ehâfullâh (ehâfullâhe), vallâhu şedîdul ıkâb(ıkâbi).

O zaman, şeytan onlara yaptıklarını süsleyip, “Bugün, insanlar arasında size galip gelebilecek hiçbir kuvvet yoktur; ben de yanınızdayım!” demişti. Ama ne zaman ki iki ordu savaş düzeninde karşı karşıya geldi, o zaman topukları üzerinde gerisin geriye dönüp kaçmaya durdu ve “Benim sizinle bir alâkam yoktur. Şurası bir gerçek ki ben, sizin görmediğinizi görüyorum; hem ben, Allah’tan korkarım da!” deyip sıvışıverdi. Allah, cezalandırması pek çetin olandır.

إِذْ يَقُولُ الْمُنَافِقُونَ وَالَّذِينَ فِي قُلُوبِهِم مَّرَضٌ غَرَّ هَؤُلاء دِينُهُمْ وَمَن يَتَوَكَّلْ عَلَى اللّهِ فَإِنَّ اللّهَ عَزِيزٌ حَكِيمٌ ﴿٤٩﴾

8/ENFÂL SURESİ-49. AYET (Meâlleri Kıyasla): İz yekûlul munâfikûne vellezîne fî kulûbihim maradun garra hâulâi dînuhum, ve men yetevekkel alâllâhi fe innallâhe azîzun hakîm(hakîmun).

Münafıklar ve kalblerinin tam merkezinde (manevî hayatlarını yok eden) bir hastalık bulunanlar da mü’minler hakkında, “Kendilerini bir şey zanneden şu basit adamları dinleri aldattı! (Aksi halde, kendilerinden sayı ve malzeme bakımından çok güçlü olan Mekke ordusuyla savaşmaya kalkışabilirler mi?)” diyorlardı. Fakat şurası bir gerçek ki, kim Allah’a güvenip dayanırsa, hiç şüphesiz Allah izzet ve ululuk sahibi, her işte üstün ve mutlak galiptir, her hüküm ve icraatında pek çok hikmetler bulunandır.

وَلَوْ تَرَى إِذْ يَتَوَفَّى الَّذِينَ كَفَرُواْ الْمَلآئِكَةُ يَضْرِبُونَ وُجُوهَهُمْ وَأَدْبَارَهُمْ وَذُوقُواْ عَذَابَ الْحَرِيقِ ﴿٥٠﴾

8/ENFÂL SURESİ-50. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve lev terâ iz yeteveffellezîne keferûl melâiketu yadrıbûne vucûhehum ve edbârahum, ve zûkû azâbel harîk(harîkı).

Melekler, küfürde kök atmış olanların yüzlerine ve arkalarına vura vura canlarını alırken bir görsen: “Tadın bakalım şimdi cayır cayır yanmanın acısını!”

ذَلِكَ بِمَا قَدَّمَتْ أَيْدِيكُمْ وَأَنَّ اللّهَ لَيْسَ بِظَلاَّمٍ لِّلْعَبِيدِ ﴿٥١﴾

8/ENFÂL SURESİ-51. AYET (Meâlleri Kıyasla): Zâlike bimâ kaddemet eydîkum ve ennallâhe leyse bi zallâmin lil abîd(abîdi).

Düçar olduğunuz bu hâl, bizzat kendi ellerinizle Âhiret’e gönderdiğiniz günahlarınızın karşılığıdır. Yoksa Allah, kullarına karşı asla zulmedici değildir.

كَدَأْبِ آلِ فِرْعَوْنَ وَالَّذِينَ مِن قَبْلِهِمْ كَفَرُواْ بِآيَاتِ اللّهِ فَأَخَذَهُمُ اللّهُ بِذُنُوبِهِمْ إِنَّ اللّهَ قَوِيٌّ شَدِيدُ الْعِقَابِ ﴿٥٢﴾

8/ENFÂL SURESİ-52. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ke de'bi âli fir'avne vellezîne min kablihim, keferû bi âyâtillâhi fe ehazehumullâhu bi zunûbihim, innallâhe kaviyyun şedîdul ıkâb(ıkâbi).

Tıpkı Firavun oligarşisiyle daha öncekilerin durumu gibi: Allah’ın âyetlerini bile bile inkâr ettiler; Allah da, günahları sebebiyle onları kıskıvrak yakalayıverdi. Allah, tam kuvvet sahibidir; cezalandırması çok çetin olandır. Şeytan’ın, “Benim sizinle bir alâkam yoktur... Hem, ben Allah’tan korkarım da!” sözleri, mü’minlerin melekler tarafından desteklendiğini anlaması üzerine kaçma adına uydurduğu bir mazeretten ibarettir.

ذَلِكَ بِأَنَّ اللّهَ لَمْ يَكُ مُغَيِّرًا نِّعْمَةً أَنْعَمَهَا عَلَى قَوْمٍ حَتَّى يُغَيِّرُواْ مَا بِأَنفُسِهِمْ وَأَنَّ اللّهَ سَمِيعٌ عَلِيمٌ ﴿٥٣﴾

8/ENFÂL SURESİ-53. AYET (Meâlleri Kıyasla): Zâlike biennallâhe lem yeku mugayyiren ni'meten en'amehâ alâ kavmin hattâ yugayyirû mâ bi enfusihim ve ennallâhe semîun alîm(alîmun).

Bunu şunun için hatırlatıyoruz ki, bir millet kendi içinde ve iç dünyasında değişikliğe uğramadıkça, Allah da o millete bahşetmiş olduğu nimeti asla değiştirmez. Hiç şüphesiz Allah, her sözü hakkıyla işitendir, her şeyi hakkıyla bilendir.

كَدَأْبِ آلِ فِرْعَوْنَ وَالَّذِينَ مِن قَبْلِهِمْ كَذَّبُواْ بآيَاتِ رَبِّهِمْ فَأَهْلَكْنَاهُم بِذُنُوبِهِمْ وَأَغْرَقْنَا آلَ فِرْعَونَ وَكُلٌّ كَانُواْ ظَالِمِينَ ﴿٥٤﴾

8/ENFÂL SURESİ-54. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ke de'bi âli fir'avne vellezîne min kablihim, kezzebû biâyâti rabbihim, fe ehleknâhum bi zunûbihim ve agraknâ âle fîr'avn(fîr'avne), ve kullun kânû zâlimîn(zâlimîne).

Evet, Firavun oligarşisiyle daha öncekilerin durumu gibi: Rabbilerinin âyetlerini yalanladılar; Biz de günahları sebebiyle onları helâk ettik ve Firavun oligarşisini suda boğduk. Herhangi bir şekilde helâk edilen toplulukların her biri, (Rabbilerine karşı âsi, insanlara karşı zalim olmakla,) aslında kendi öz canlarının zalimleri idiler.

إِنَّ شَرَّ الدَّوَابِّ عِندَ اللّهِ الَّذِينَ كَفَرُواْ فَهُمْ لاَ يُؤْمِنُونَ ﴿٥٥﴾

8/ENFÂL SURESİ-55. AYET (Meâlleri Kıyasla): İnne şerred devâbbi indallâhillezîne keferû fe hum lâ yu'minûn(yu'minûne).

Allah katında canlı yeryüzü varlıklarının en kötüsü, en şerlisi küfürde kök atan o kimselerdir ki, bundan böyle iman edecek değillerdir.

الَّذِينَ عَاهَدتَّ مِنْهُمْ ثُمَّ يَنقُضُونَ عَهْدَهُمْ فِي كُلِّ مَرَّةٍ وَهُمْ لاَ يَتَّقُونَ ﴿٥٦﴾

8/ENFÂL SURESİ-56. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ellezîne âhedte minhum summe yenkudûne ahdehum fî kulli merratin ve hum lâ yettekûn (yettekûne).

Onlar, ne zaman kendileriyle bir anlaşma yapsan, Allah’tan korkmadan ve hiç çekinmeden her defasında anlaşmalarını bozarlar.

فَإِمَّا تَثْقَفَنَّهُمْ فِي الْحَرْبِ فَشَرِّدْ بِهِم مَّنْ خَلْفَهُمْ لَعَلَّهُمْ يَذَّكَّرُونَ ﴿٥٧﴾

8/ENFÂL SURESİ-57. AYET (Meâlleri Kıyasla): Fe immâ teskafennehum fîl harbi fe şerrid bihim men halfehum leallehum yezzekkerûn(yezzekkerûne).

Eğer onları savaş içinde kıstırıp ele geçirecek olursan, onlara (hak ettikleri) öyle bir muamelede bulun ki, daha başka ve ayrıca arkadan gelip aynı şekilde davranacak diğer düşmanlara akıllarını başlarına toplayacak şekilde ibret olsun.

وَإِمَّا تَخَافَنَّ مِن قَوْمٍ خِيَانَةً فَانبِذْ إِلَيْهِمْ عَلَى سَوَاء إِنَّ اللّهَ لاَ يُحِبُّ الخَائِنِينَ ﴿٥٨﴾

8/ENFÂL SURESİ-58. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve immâ tehâfenne min kavmin hiyâneten fenbiz ileyhim alâ sevâin, innallâhe lâ yuhıbbul hâinîn(hâinîne).

Seninle anlaşma yapmış bir toplulukta anlaşmaya aykırı davrandıklarını ortaya koyan bir ihanet alâmeti tesbit edersen, onlara karşı bir tutum belirlemeden önce anlaşmanın artık geçersiz olduğunu resmen kendilerine bildir ki, iki taraf da durumdan tam haberdar olsun. Doğrusu Allah, hainleri asla sevmez.

وَلاَ يَحْسَبَنَّ الَّذِينَ كَفَرُواْ سَبَقُواْ إِنَّهُمْ لاَ يُعْجِزُونَ ﴿٥٩﴾

8/ENFÂL SURESİ-59. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve lâ yahsebennellezîne keferû sebekû, innehum lâ yu'cizûn(yu'cizûne).

Küfredenler, yaptıklarının yanlarına kalıp, kendilerini yakalayamayacağımızı ve böylece cezamızdan kaçabileceklerini katiyen düşünmesinler. Onlar, elimizden kurtulamazlar.

وَأَعِدُّواْ لَهُم مَّا اسْتَطَعْتُم مِّن قُوَّةٍ وَمِن رِّبَاطِ الْخَيْلِ تُرْهِبُونَ بِهِ عَدْوَّ اللّهِ وَعَدُوَّكُمْ وَآخَرِينَ مِن دُونِهِمْ لاَ تَعْلَمُونَهُمُ اللّهُ يَعْلَمُهُمْ وَمَا تُنفِقُواْ مِن شَيْءٍ فِي سَبِيلِ اللّهِ يُوَفَّ إِلَيْكُمْ وَأَنتُمْ لاَ تُظْلَمُونَ ﴿٦٠﴾

8/ENFÂL SURESİ-60. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve eıddû lehum mâsteta'tum min kuvvetin ve min rıbâtil hayli turhibûne bihî aduvvallâhi ve aduvvekum ve âharîne min dûnihim, lâ ta'lemûnehum, allâhu ya'lemuhum, ve mâ tunfikû min şey'in fî sebîlillâhi yuveffe ileykum ve entum lâ tuzlemûn(tuzlemûne).

(Ey mü’minler!) Düşmanlarınıza karşı bütün imkânlarınızı seferber ederek kuvvet hazırlayın ve savaş atları yetiştirin. Böylece, Allah’ın düşmanlarını (doğrudan Din’e düşman olanları), sizin düşmanlarınızı ve daha başka kim olduklarını ve düşmanlık derecelerini sizin bilmeyip de Allah’ın bildiği düşmanları korkutun; karşılarında caydırıcı güç olun. (Bu husus da dahil olmak üzere,) Allah yolunda her ne harcarsanız, karşılığı size eksiksiz ödenir ve asla haksızlığa uğratılmazsınız.

وَإِن جَنَحُواْ لِلسَّلْمِ فَاجْنَحْ لَهَا وَتَوَكَّلْ عَلَى اللّهِ إِنَّهُ هُوَ السَّمِيعُ الْعَلِيمُ ﴿٦١﴾

8/ENFÂL SURESİ-61. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve in cenehû lis selmi fecnah lehâ ve tevekkel alâllâh (alâllâhi), innehu huves semîul alîm(alîmu).

Her şeye rağmen, o düşmanlar barışa yanaşırlarsa sen de yanaş ve Allah’a dayanıp güven. Hiç şüphesiz Allah: O’dur Semî‘ (her sözü hakkıyla İşiten); Basîr (her şeyi hakkıyla Gören).

وَإِن يُرِيدُواْ أَن يَخْدَعُوكَ فَإِنَّ حَسْبَكَ اللّهُ هُوَ الَّذِيَ أَيَّدَكَ بِنَصْرِهِ وَبِالْمُؤْمِنِينَ ﴿٦٢﴾

8/ENFÂL SURESİ-62. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve in yurîdû en yahdeûke fe inne hasbekallâh(hasbekallâhu), huvellezî eyyedeke bi nasrihî ve bil mu'minîn(mu'minîne).

Eğer seni aldatmak diliyor bile olsalar hiç tasalanma, Allah sana yeter. O’dur seni hep yardımıyla ve mü’minlerle destekleyen.

وَأَلَّفَ بَيْنَ قُلُوبِهِمْ لَوْ أَنفَقْتَ مَا فِي الأَرْضِ جَمِيعاً مَّا أَلَّفَتْ بَيْنَ قُلُوبِهِمْ وَلَكِنَّ اللّهَ أَلَّفَ بَيْنَهُمْ إِنَّهُ عَزِيزٌ حَكِيمٌ ﴿٦٣﴾

8/ENFÂL SURESİ-63. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve ellefe beyne kulûbihim, lev enfakte mâ fîl ardı cemîan mâ ellefte beyne kulûbihim ve lâkinnallâhe ellefe beynehum, innehu azîzun hakîm(hakîmun).

Allah, o mü’minlerin kalblerini birleştirdi (ve onları arkanda sarsılmaz bir destekçi kıldı). Eğer yeryüzünde her ne varsa hepsini bu maksatla sarf etmiş olsaydın, yine de onların kalblerini birleştiremezdin, fakat Allah onları birleştirdi. Hiç şüphesiz Allah, izzet ve ululuk sahibi, her işte üstün ve mutlak galip olandır, her hüküm ve icraatında pek çok hikmetler bulunandır.

يَا أَيُّهَا النَّبِيُّ حَسْبُكَ اللّهُ وَمَنِ اتَّبَعَكَ مِنَ الْمُؤْمِنِينَ ﴿٦٤﴾

8/ENFÂL SURESİ-64. AYET (Meâlleri Kıyasla): Yâ eyyuhân nebiyyu hasbukallâhu ve menittebeake minel mu'minîn(mu'minîne).

Ey, (Peygamberliğin zirve temsilcisi) Peygamber! Sana ve sana tâbi olan mü’minlere (yardımcı ve destekçi olarak) Allah yeter.

يَا أَيُّهَا النَّبِيُّ حَرِّضِ الْمُؤْمِنِينَ عَلَى الْقِتَالِ إِن يَكُن مِّنكُمْ عِشْرُونَ صَابِرُونَ يَغْلِبُواْ مِئَتَيْنِ وَإِن يَكُن مِّنكُم مِّئَةٌ يَغْلِبُواْ أَلْفًا مِّنَ الَّذِينَ كَفَرُواْ بِأَنَّهُمْ قَوْمٌ لاَّ يَفْقَهُونَ ﴿٦٥﴾

8/ENFÂL SURESİ-65. AYET (Meâlleri Kıyasla): Yâ eyyuhân nebiyyu harridıl mu'minîne alâl kıtâl(kıtâli), in yekun minkum işrûne sâbirûne yaglibû mieteyn(mieteyni), ve in yekûn minkum mietun yaglibû elfen minellezîne keferû bi ennehum kavmun lâ yefkahûn (yefkahûne).

Ey, (Peygamberliğin zirve temsilcisi) Peygamber! Mü’minleri savaşa teşvik et! Eğer sizden sabır ve irade kahramanı yirmi kişi olsa, (eşit savaş şartlarında) ikiyüz kişiye galip gelir. Eğer sizden yüz kişi olsa, küfredenlerden bin kişiye galip gelir. Çünkü o küfredenler, meselelerin özüne nüfuz edemeyen düşünce ve idrak yoksunu bir güruhtur.

الآنَ خَفَّفَ اللّهُ عَنكُمْ وَعَلِمَ أَنَّ فِيكُمْ ضَعْفًا فَإِن يَكُن مِّنكُم مِّئَةٌ صَابِرَةٌ يَغْلِبُواْ مِئَتَيْنِ وَإِن يَكُن مِّنكُمْ أَلْفٌ يَغْلِبُواْ أَلْفَيْنِ بِإِذْنِ اللّهِ وَاللّهُ مَعَ الصَّابِرِينَ ﴿٦٦﴾

8/ENFÂL SURESİ-66. AYET (Meâlleri Kıyasla): El'âne haffefallâhu ankum ve alime enne fîkum da'fâ(da'fen), fe in yekun minkum mietun sâbiratun yaglibû mieteyn(mieteyni), ve in yekun minkum elfun yaglibû elfeyni bi iznillâh(iznillâhi), vallâhu meas sâbirîn(sâbirîne).

Ama, (maddî teçhizat ve eğitim yönünden zayıf bulunduğunuz şu anda) Allah yükünüzü hafif tutuyor; O biliyor ki, hiç şüphesiz şu anda yetersizlik içindesiniz. O bakımdan şimdilik, sizden sabır ve irade kahramanı yüz kişi olsa, ikiyüz kişiye galip gelir. Eğer sizden bin kişi olsa, Allah’ın izniyle ikibin kişiye galip gelir. Allah, sabır ve irade kahramanlarıyla beraberdir.

مَا كَانَ لِنَبِيٍّ أَن يَكُونَ لَهُ أَسْرَى حَتَّى يُثْخِنَ فِي الأَرْضِ تُرِيدُونَ عَرَضَ الدُّنْيَا وَاللّهُ يُرِيدُ الآخِرَةَ وَاللّهُ عَزِيزٌ حَكِيمٌ ﴿٦٧﴾

8/ENFÂL SURESİ-67. AYET (Meâlleri Kıyasla): Mâ kâne li nebiyyin en yekûne lehû esrâ hattâ yushıne fîl ard(ardı), turîdûne aradad dunyâ, vallâhu yurîdul âhirah(âhirate), vallâhu azîzun hakîm(hakîmun).

Bir peygamberin, (vazife yaptığı) yerde galibiyetini perçinleyip dinini insanlar arasında yerleştirmedikçe esirleri olması uygun düşmez. (Ey mü’minler, savaşta düşmanın belini kırmadan ganimet toplamaya girişmek ve fidye için esir almakla) siz, dünya menfaatini arzu ediyorsunuz; halbuki Allah, (sizin için) Âhiret’i diliyor. Allah, izzet ve ululuk sahibi, her işte üstün ve mutlak galiptir, her hüküm ve icraatında pek çok hikmetler bulunandır.

لَّوْلاَ كِتَابٌ مِّنَ اللّهِ سَبَقَ لَمَسَّكُمْ فِيمَا أَخَذْتُمْ عَذَابٌ عَظِيمٌ ﴿٦٨﴾

8/ENFÂL SURESİ-68. AYET (Meâlleri Kıyasla): Lev lâ kitâbun minallâhi sebeka le messekum fîmâ ehaztum azâbun azîm(azîmun).

Eğer Allah’tan (esirlerin fidye karşılığı serbest bırakılabileceğine ve ganimetin helâl olduğuna dair) bir hüküm sâdır olmamış olsa idi, (düşmanın belini kırmadan fidye beklentisiyle) esir almaya girişmenizden ve (toplamaya koyulduğunuz) ganimetten dolayı, hiç şüphesiz size çok büyük bir azap dokunurdu.

فَكُلُواْ مِمَّا غَنِمْتُمْ حَلاَلاً طَيِّبًا وَاتَّقُواْ اللّهَ إِنَّ اللّهَ غَفُورٌ رَّحِيمٌ ﴿٦٩﴾

8/ENFÂL SURESİ-69. AYET (Meâlleri Kıyasla): Fe kulû mimmâ ganimtum halâlen tayyiben vettekullâh(vettekullâhe), innallâhe gafûrun rahîm(rahîmun).

Fakat böyle bir hüküm sâdır olmuş bulunduğu için, artık aldığınız ganimetleri de, fidyeyi de helâl ve temiz, sağlığa zararsız olarak tüketin ve bütün davranışlarınızda Allah’a karşı gelmekten sakının. Hiç şüphesiz Allah, günahları çok bağışlayandır; bilhassa mü’min kullarına karşı hususî rahmet ve merhameti pek bol olandır.

يَا أَيُّهَا النَّبِيُّ قُل لِّمَن فِي أَيْدِيكُم مِّنَ الأَسْرَى إِن يَعْلَمِ اللّهُ فِي قُلُوبِكُمْ خَيْرًا يُؤْتِكُمْ خَيْرًا مِّمَّا أُخِذَ مِنكُمْ وَيَغْفِرْ لَكُمْ وَاللّهُ غَفُورٌ رَّحِيمٌ ﴿٧٠﴾

8/ENFÂL SURESİ-70. AYET (Meâlleri Kıyasla): Yâ eyyuhân nebiyyu kul li men fî eydîkum minel esrâ in ya'lemillâhu fî kulûbikum hayran yu'tikum hayran mimmâ uhıze minkum ve yagfir lekum, vallâhu gafûrun rahîm(rahîmun).

Ey (Peygamberliğin zirve temsilcisi) Peygamber! Elinizdeki esirlere şöyle de: “Eğer Allah kalblerinizde iyi niyet, iman ve teslimiyet istidadı bulursa, sizden alınan fidyeden daha hayırlı bir şeyi size bahşeder ve (bu ana kadar işlediğiniz bütün) günahlarınızı bağışlar. Allah, günahları çok bağışlayandır; bilhassa (tevbe ve imanla Kendisine yönelen) kullarına karşı hususî rahmet ve merhameti pek bol olandır.”

وَإِن يُرِيدُواْ خِيَانَتَكَ فَقَدْ خَانُواْ اللّهَ مِن قَبْلُ فَأَمْكَنَ مِنْهُمْ وَاللّهُ عَلِيمٌ حَكِيمٌ ﴿٧١﴾

8/ENFÂL SURESİ-71. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve in yurîdû hıyâneteke fe kad hânullâhe min kablu fe emkene minhum, vallâhu alîmun hakîm(hakîmun).

(Ey Rasûlüm!) Yok, sana ihanet eğilimi içinde iseler, şurası bir gerçek ki, daha önce de Allah’a karşı ihanet içinde idiler ama, manzara ortada: Allah onlara karşı sana imkân ve kudret bahşedip, onları senin eline düşürdü. Allah, her şeyi hakkıyla bilendir; her hüküm ve icraatında pek çok hikmetler bulunandır.

إِنَّ الَّذِينَ آمَنُواْ وَهَاجَرُواْ وَجَاهَدُواْ بِأَمْوَالِهِمْ وَأَنفُسِهِمْ فِي سَبِيلِ اللّهِ وَالَّذِينَ آوَواْ وَّنَصَرُواْ أُوْلَئِكَ بَعْضُهُمْ أَوْلِيَاء بَعْضٍ وَالَّذِينَ آمَنُواْ وَلَمْ يُهَاجِرُواْ مَا لَكُم مِّن وَلاَيَتِهِم مِّن شَيْءٍ حَتَّى يُهَاجِرُواْ وَإِنِ اسْتَنصَرُوكُمْ فِي الدِّينِ فَعَلَيْكُمُ النَّصْرُ إِلاَّ عَلَى قَوْمٍ بَيْنَكُمْ وَبَيْنَهُم مِّيثَاقٌ وَاللّهُ بِمَا تَعْمَلُونَ بَصِيرٌ ﴿٧٢﴾

8/ENFÂL SURESİ-72. AYET (Meâlleri Kıyasla): İnnellezîne âmenû ve hâcerû ve câhedû bi emvâlihim ve enfusihim fî sebîlillâhi vellezîne âvev ve nasarû ulâike ba'duhum evliyâu ba'dın, vellezîne âmenû ve lem yuhâcirû mâ lekum min velâyetihim min şey'in hattâ yuhâcirû, ve inistensarûkum fîd dîni fe aleykumun nasru illâ alâ kavmin beynekum ve beynehum mîsâk(mîsâkun), vallâhu bimâ ta'melûne basîr(basîrun).

İman edip hicret edenler ve mallarıyla, canlarıyla Allah yolunda cihad edenlerle onları barındıran ve onlara yardım edenler var ya: işte onlar birbirlerinin velîleri, yardımcıları, işlerini havale edebilecekleri vekilleri, (malda da birbirlerinin vârisleri)dirler. Buna karşılık, iman etmiş olmakla birlikte henüz hicret etmeyenlere gelince, onlar hicret etmedikçe kendilerine karşı böyle bir velâyet borcunuz yoktur ve aranızda mirasçılık olmaz. Ancak, Din hususunda sizden yardım isterlerse, kendileriyle aranızda anlaşma bulunan bir ülke, bir topluluk aleyhinde olmamak kaydıyla onlara yardım etmeniz gerekir. Allah, her ne yapıyorsanız hepsini hakkıyla görendir.

وَالَّذينَ كَفَرُواْ بَعْضُهُمْ أَوْلِيَاء بَعْضٍ إِلاَّ تَفْعَلُوهُ تَكُن فِتْنَةٌ فِي الأَرْضِ وَفَسَادٌ كَبِيرٌ ﴿٧٣﴾

8/ENFÂL SURESİ-73. AYET (Meâlleri Kıyasla): Vellezîne keferû ba'duhum evliyâu ba'dın, illâ tef'alûhu tekun fitnetun fîl ardı ve fesâdun kebîr (kebîrun).

Küfür içinde bulunanlar da, (bilhassa sizin karşınızda) birbirlerinin velîleri, yardımcıları ve destekçileridir. Eğer siz aynı şekilde birbirinize arka çıkmaz ve destek olmazsanız, yeryüzünde ne getirip götüreceğini kestiremeyeceğiniz bir fitne, kargaşa ve çok büyük bir bozgunculuk patlak verir.

وَالَّذِينَ آمَنُواْ وَهَاجَرُواْ وَجَاهَدُواْ فِي سَبِيلِ اللّهِ وَالَّذِينَ آوَواْ وَّنَصَرُواْ أُولَئِكَ هُمُ الْمُؤْمِنُونَ حَقًّا لَّهُم مَّغْفِرَةٌ وَرِزْقٌ كَرِيمٌ ﴿٧٤﴾

8/ENFÂL SURESİ-74. AYET (Meâlleri Kıyasla): Vellezîne âmenû ve hâcerû ve câhedû fî sebîlillâhi vellezîne âvev ve nasarû ulâike humul mu'minûne hakkâ(hakkân), lehum magfiratun ve rızkun kerîm(kerîmun).

İman edip hicret edenler ve mallarıyla, canlarıyla Allah yolunda cihad edenlerle onları barındıran ve onlara yardım edenler, işte onlardır gerçekten mü’min olanlar. Onlar için, (tahmin edemeyeceğiniz mükâfatlarla yüklü) bir mağfiret ve pek hoş, artıp eksilmeyen ve cömertçe takdir buyurulmuş bir rızık (Cennet) vardır.

وَالَّذِينَ آمَنُواْ مِن بَعْدُ وَهَاجَرُواْ وَجَاهَدُواْ مَعَكُمْ فَأُوْلَئِكَ مِنكُمْ وَأُوْلُواْ الأَرْحَامِ بَعْضُهُمْ أَوْلَى بِبَعْضٍ فِي كِتَابِ اللّهِ إِنَّ اللّهَ بِكُلِّ شَيْءٍ عَلِيمٌ ﴿٧٥﴾

8/ENFÂL SURESİ-75. AYET (Meâlleri Kıyasla): Vellezîne âmenû min ba'du ve hâcerû ve câhedû meakum fe ulâike minkum, ve ûlûl erhâmi ba'duhum evlâ biba'dın fî kitâbillâh(kitâbillâhi), innallâhe bi kulli şey'in alîm(alîmun).

Hicretten sonra iman ve hicret edenler ve sizinle birlikte cihad edenler ise, onlar da sizdendir. Miras konusuna gelince, birbirleriyle kan yakınlığı bulunanlar, Allah’ın hükmüne göre mirasa hak sahibidirler. Hiç şüphesiz Allah, her şeyi hakkıyla bilendir.