Medine döneminde inmiştir. 29 âyettir. Sûre, adını 1, 18 ve 27. âyetlerde geçen “fetih” kelimesinden almıştır.


مُّحَمَّدٌ رَّسُولُ اللَّهِ وَالَّذِينَ مَعَهُ أَشِدَّاء عَلَى الْكُفَّارِ رُحَمَاء بَيْنَهُمْ تَرَاهُمْ رُكَّعًا سُجَّدًا يَبْتَغُونَ فَضْلًا مِّنَ اللَّهِ وَرِضْوَانًا سِيمَاهُمْ فِي وُجُوهِهِم مِّنْ أَثَرِ السُّجُودِ ذَلِكَ مَثَلُهُمْ فِي التَّوْرَاةِ وَمَثَلُهُمْ فِي الْإِنجِيلِ كَزَرْعٍ أَخْرَجَ شَطْأَهُ فَآزَرَهُ فَاسْتَغْلَظَ فَاسْتَوَى عَلَى سُوقِهِ يُعْجِبُ الزُّرَّاعَ لِيَغِيظَ بِهِمُ الْكُفَّارَ وَعَدَ اللَّهُ الَّذِينَ آمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ مِنْهُم مَّغْفِرَةً وَأَجْرًا عَظِيمًا ﴿٢٩﴾


Ayet Transkripsiyonu ve Sade Meali

muhammedun resûlu allâhi ve ellezîne mea-hu eşiddâu alâ kuffâri ruhamâu beyne-hum terâ-hum rukkean succeden yebtegûne fadlen min allâhi ve rıdvânen sîmâ-hum fî vucûhi-him min eseru sucûdi zâlike meselu-hum fî et tevrâti ve meselu-hum fi el incîli ke zer'in ahrace şat'e-hu fe âzere-hu fe istagleza fe istevâ alâ sûkı-hî yu'cibu ez zurrâa li yagîza bi him el kuffâr(kuffâra) vaada allâhu ellezîne âmenû ve amilû es sâlihâti min-hum magfiraten ve ecren azîmen
söz öbeklerinin üzerine farenizi sürükleyerek çevirilerini görebilirsiniz. Çevirileri tablo halinde görmek için buraya tıklayın
Kelime Türkçe karşılığı
muhammedun Hz. Muhammed (S.A.V)
resûlu allâhi Allah'ın Resûlü
ve ellezîne ve onlar, olanlar
mea-hu onunla beraber
eşiddâu daha şiddetli, çok şiddetli
alâ ...'a (karşı)
kuffâri kâfirler, inkârcılar
ruhamâu çok merhametli
beyne-hum kendi aralarında
terâ-hum onları görürsün
rukkean rükû halinde, rükû ederlerken
succeden secde halinde, secde ederlerken
yebtegûne isterler
fadlen fazıl
min ...'den
allâhi Allah
ve ve
rıdvânen rıza
sîmâ-hum onların nişaneleri, alâmetleri
fî vucûhi-him onların yüzlerinde (yüzlerinde var olan, yüzlerindeki)
min ...'den
eseru eserler, izler
sucûdi secdeler
zâlike işte bu, bu
meselu-hum onların örneği, durumu, özelliği, vasıfları
fî et tevrâti Tevrat'ta
ve ve
meselu-hum onların örneği, durumu, özelliği, vasıfları
fi el incîli İncil'de
ke gibi
zer'in ekin
ahrace çıkardı
şat'e-hu onun filizi, filizini
fe sonra, böylece
âzere-hu onu kuvvetlendirdi
fe sonra, böylece
istagleza galiz hale getirdi, kalınlaştırdı
fe sonra, böylece
istevâ sevva oldu, yöneldi, doğruldu, yükseldi
alâ üzerinde
sûkı-hî kendi gövdesi
yu'cibu hoşuna gider
ez zurrâa ekinciler, çiftçiler
li yagîza öfkelendirmek için
bi him onunla (onlarla)
el kuffâr(kuffâra) kâfirler
vaada allâhu Allah vaadetti
ellezîne onlar
âmenû âmenû oldular, Allah'a ulaşmayı dilediler
ve ve
amilû es sâlihâti salih amel (nefs tezkiye edici amel) işlediler
min-hum onlardan
magfiraten mağfiret
ve ve
ecren bir ecir
azîmen büyük

Allah’ın Resûl’ü Hz. Muhammed (S.A.V) ve O’nunla beraber olanlar, kâfirlere karşı çok şiddetli; kendi aralarında çok merhametlidirler. Onları rükû ederken, secde ederken ve Allah’dan fazl ve rıza isterken görürsün. Onların alâmetleri yüzlerindeki secde izleridir. İşte bunlar, onların Tevrat’taki ve İncil’deki vasıflarıdır. Filizini çıkaran sonra onu kuvvetlendiren, böylece kalınlaşan, sonunda gövdesi üzerinde yükselen, çiftçilerin hoşuna giden ekin gibidir. Onlarla kâfirleri öfkelendirmek içindir. Ve Allah, onlardan âmenû olanlara (Allah’a ulaşmayı dileyenlere) ve salih amel (nefs tezkiyesi) yapanlara mağfiret ve büyük ecir vaadetti.

FETİH SURESİ 29. Ayeti Ali Bulaç Meali

Muhammed, Allah'ın elçisidir. Ve onunla birlikte olanlar da kafirlere karşı zorlu, kendi aralarında ise merhametlidirler. Onları, rüku edenler, secde edenler olarak görürsün; onlar, Allah'tan bir fazl (lütuf ve ihsan) ve hoşnutluk arayıp isterler. Belirtileri, secde izinden yüzlerindedir. İşte onların Tevrat'taki vasıfları budur. İncil'deki vasıfları ise: Sanki bir ekin; filizini çıkarmış, derken onu kuvvetlendirmiş, derken kalınlaşmış, sonra sapları üzerinde doğrulup boy atmış (ki bu,) ekicilerin hoşuna gider. (Bu örnek,) Onunla kafirleri öfkelendirmek içindir. Allah, içlerinden iman edip salih amellerde bulunanlara bir mağfiret ve büyük bir ecir va'd etmiştir.

Ali Bulaç