Mekke döneminde inmiştir. 123 âyettir. Sûre, adını içinde söz konusu edilen Hûd peygamberden almıştır.


وَأَمَّا الَّذِينَ سُعِدُواْ فَفِي الْجَنَّةِ خَالِدِينَ فِيهَا مَا دَامَتِ السَّمَاوَاتُ وَالأَرْضُ إِلاَّ مَا شَاء رَبُّكَ عَطَاء غَيْرَ مَجْذُوذٍ ﴿١٠٨﴾


Ayet Transkripsiyonu ve Sade Meali

ve emmâ ellezîne suidû fe fî el cenneti hâlidîne fî-hâ mâ dâmeti es semâvâtu ve el ardu illâ mâ şâe rabbu-ke atâen gayra meczûzin
(gayre meczûzin)

söz öbeklerinin üzerine farenizi sürükleyerek çevirilerini görebilirsiniz. Çevirileri tablo halinde görmek için buraya tıklayın
Kelime Türkçe karşılığı
ve emmâ ve fakat
ellezîne suidû mutlu olanlar, said olanlar
fe artık, böylece
fî el cenneti cennette
hâlidîne ebedî kalanlar
fî-hâ onun içinde, orada
mâ dâmeti devam ettikçe, durduğu müddetçe
es semâvâtu gökler, semalar
ve el ardu ve yeryüzü, arz
illâ başka, hariç
mâ şâe dilediği şey
rabbu-ke senin Rabbin
atâen lütuf, bağış, ihsan olarak
gayra olmayan
meczûzin
(gayre meczûzin)
kesinti, kesilmiş
: (kesintisiz, devamlı, kesilmeyen)

Fakat mutlu olanlar, artık cennettedir. (Cennetlerin) semaları ve arzı durdukça, Rabbinin dilediği şey (cenneti yok etmeyi dilemesi) hariç, onlar orada ebedî kalanlardır (kalacaklardır).

HÛD SURESİ 108. Ayeti Abdullah Parlıyan Meali

O kıyamet günü, mutlu olacak olanlara gelince onlar da, dünyada yaptıklarından dolayı, cennette yaşayacaklar ve Rabbin bunun aksini dilemedikçe, gökler ve yer yerinde durduğu sürece, ardı arkası kesilmeyen bir lütuf olarak, o cennetlerde kalacaklardır.

Abdullah Parlıyan