Medine döneminde inmiştir. 13 âyettir. Onuncu âyette, Hudeybiye antlaşmasından sonra müşrikler arasından çıkıp Medine’ye gelen ve müslüman olduklarını söyleyen kadınların imtihan edilmeleri emredildiği için sûreye mecazen, “imtihan eden” anlamında “mümtehine” denmiştir.


قَدْ كَانَتْ لَكُمْ أُسْوَةٌ حَسَنَةٌ فِي إِبْرَاهِيمَ وَالَّذِينَ مَعَهُ إِذْ قَالُوا لِقَوْمِهِمْ إِنَّا بُرَاء مِنكُمْ وَمِمَّا تَعْبُدُونَ مِن دُونِ اللَّهِ كَفَرْنَا بِكُمْ وَبَدَا بَيْنَنَا وَبَيْنَكُمُ الْعَدَاوَةُ وَالْبَغْضَاء أَبَدًا حَتَّى تُؤْمِنُوا بِاللَّهِ وَحْدَهُ إِلَّا قَوْلَ إِبْرَاهِيمَ لِأَبِيهِ لَأَسْتَغْفِرَنَّ لَكَ وَمَا أَمْلِكُ لَكَ مِنَ اللَّهِ مِن شَيْءٍ رَّبَّنَا عَلَيْكَ تَوَكَّلْنَا وَإِلَيْكَ أَنَبْنَا وَإِلَيْكَ الْمَصِيرُ ﴿٤﴾


Ayet Transkripsiyonu ve Sade Meali

kad kânet lekum usvetun hasenetun fî ibrâhîme ve ellezîne mea-hu iz kâlû li kavmi-him innâ buraâu min-kum ve mimmâ(min-mâ) ta'budûne min dûni allâhi kefernâ bi-kum ve bedâ beyne-nâ ve beyne-kum el adâvetu ve el bagdâu ebeden hattâ tu'minû bi allâhi vahde-hû illâ kavle ibrâhîme li ebî-hi le estagfiranne leke ve mâ emliku leke min allâhi min şey'in rabbe-nâ aleyke tevekkelnâ ve ileyke enebnâ ve ileyke el masîru
söz öbeklerinin üzerine farenizi sürükleyerek çevirilerini görebilirsiniz. Çevirileri tablo halinde görmek için buraya tıklayın
Kelime Türkçe karşılığı
kad olmuştu
kânet idi, oldu
lekum size, sizin için
usvetun örnek
hasenetun güzel
fî ibrâhîme İbrâhîm'de vardır
ve ellezîne ve onlar
mea-hu onunla beraber
iz ... olmuştu
kâlû dediler
li kavmi-him kendi kavimlerine
innâ muhakkak ki biz
buraâu uzak
min-kum sizden
ve mimmâ(min-mâ) ve o şeyden
ta'budûne siz tapıyorsunuz
min dûni allâhi Allah'tan başka
kefernâ biz sizi inkâr ediyoruz
bi-kum sizi
ve bedâ ve başladı
beyne-nâ bizim aramızda
ve beyne-kum ve sizin aranızda
el adâvetu düşmanlık
ve el bagdâu ve buğz, öfke
ebeden ebediyyen
hattâ ... oluncaya kadar
tu'minû siz îmân edersiniz, inanırsınız
bi allâhi Allah'a
vahde-hû onun tek oluşu
illâ hariç
kavle söz (söylenen bir söz, bir şey söyleme, bir şey deme)
ibrâhîme İbrâhîm
li ebî-hi onun babasına, kendi babasına, babasına
le estagfiranne mutlaka istiğfar edeceğim, mağfiret dileyeceğim
leke sana, senin için
ve mâ emliku ve ben malik değilim, benim gücüm yetmez
leke sana
min allâhi Allah'tan
min şey'in bir şeyden
rabbe-nâ Rabbimiz
aleyke sana
tevekkelnâ biz tevekkül ettik
ve ileyke ve sana
enebnâ yöneldik
ve ileyke el masîru ve varış, dönüş, ulaşma sanadır

Hz. İbrâhîm ve onunla beraber olanlar sizin için güzel bir örnek olmuştur. Onlar kavimlerine şöyle demişlerdi: “Muhakkak ki biz, sizden ve sizin Allah’tan başka taptığınız şeylerden uzağız, sizi inkâr ediyoruz. Ve siz, Allah’ın tek oluşuna inanıncaya kadar, sizinle bizim aramızda ebediyyen düşmanlık ve öfke başladı.” Hz. İbrâhîm’in, babasına: “Senin için mutlaka istiğfar edeceğim (mağfiret dileyeceğim). (Ancak) Allah’tan sana gelecek bir şeyi önlemeye malik değilim, sözü (demesi) hariç. Rabbimiz, biz Sana tevekkül ettik. Ve Sana yöneldik. Ve masîr (varış, dönüş, ulaşma), Sana’dır.”

MUMTEHİNE SURESİ 4. Ayeti Sadık Türkmen Meali

Ibrahim’de ve onunla birlikte bulunanlarda sizin için, güzel bir örnek vardır. Hani onlar kavimlerine: “Biz sizden ve Allah’ı bırakıp taptıklarınızdan uzağız. Sizi tanımıyoruz. Siz bir tek Allah’a inanıncaya kadar, sizinle bizim aramızda sürekli bir düşmanlık ve nefret oluşturdunuz” demişlerdi. Yalnız İbrahim’in babasına: “Senin için mutlaka bağışlama dileyeceğim. Fakat Allah’tan sana gelecek herhangi bir şeyi önlemeye gücüm yetmez” sözü başka! Onlar şöyle dediler: “Ey Rabbimiz! Ancak Sana dayandık, içtenlikle yalnız Sana yöneldik. Dönüş de ancak Sanadır/Senin huzurunadır.”

Sadık Türkmen