NÛR SURESİ 40. Ayeti Abdulbaki Gölpınarlı Meali
Medine döneminde inmiştir. 64 âyettir. Adını, 35. âyette geçen “nûr” kelimesinden almıştır.
أَوْ كَظُلُمَاتٍ فِي بَحْرٍ لُّجِّيٍّ يَغْشَاهُ مَوْجٌ مِّن فَوْقِهِ مَوْجٌ مِّن فَوْقِهِ سَحَابٌ ظُلُمَاتٌ بَعْضُهَا فَوْقَ بَعْضٍ إِذَا أَخْرَجَ يَدَهُ لَمْ يَكَدْ يَرَاهَا وَمَن لَّمْ يَجْعَلِ اللَّهُ لَهُ نُورًا فَمَا لَهُ مِن نُّورٍ ﴿٤٠﴾
Ayet Transkripsiyonu ve Sade Meali
ev
ke zulumâtin
fî bahrin
lucciyyin
yagşâ-hu
mevcun
min fevkı-hi
mevcun
min fevkı-hi
sehâbun
zulumâtun
ba'du-hâ
fevka
ba'dın
izâ ahrace
yede-hu
lem yeked yerâ-hâ
ve men
lem yec'alillâhu (yec'ali allâhu)
lehu
nûren
fe
mâ lehu
min nûrin
söz öbeklerinin üzerine farenizi sürükleyerek çevirilerini görebilirsiniz. Çevirileri tablo halinde görmek için buraya tıklayın
söz öbeklerinin üzerine farenizi sürükleyerek çevirilerini görebilirsiniz. Çevirileri tablo halinde görmek için buraya tıklayın
Kelime | Türkçe karşılığı |
---|---|
ev | veya |
ke zulumâtin | karanlıklar gibidir |
fî bahrin | denizde |
lucciyyin | (çok) derin |
yagşâ-hu | onu örter, kaplar |
mevcun | dalga |
min fevkı-hi | onun üstünden |
mevcun | dalga |
min fevkı-hi | onun üstünden |
sehâbun | bulutlar |
zulumâtun | karanlıklar |
ba'du-hâ | onun bir kısmı |
fevka | üzerinde, üstünde |
ba'dın | bir kısım |
izâ ahrace | çıkardığı zaman |
yede-hu | onun eli, elini |
lem yeked yerâ-hâ | neredeyse onu göremez |
ve men | ve kimse |
lem yec'alillâhu (yec'ali allâhu) | Allah kılmaz |
lehu | onu, ona |
nûren | nur |
fe | artık |
mâ lehu | onun için yoktur |
min nûrin | (nurlardan) bir nur |
Veya derin denizdeki karanlıklar gibidir. Onun üstünü, dalga üstüne dalga kaplar. Onun üzerinde de bulutlar vardır. Karanlık üstüne karanlıktır, elini çıkarttığı zaman neredeyse onu göremez. Ve Allah, kime nur kılmamışsa (vermemişse) artık onun için bir nur yoktur.
NÛR SURESİ 40. Ayeti Abdulbaki Gölpınarlı Meali
Yahut da derin bir denizi kaplayan karanlıklara benzer; onu bir dalgadır, sarmıştır, üstüne bir dalga daha gelir, daha üste de bulut çökmüştür, karanlıklar, karanlıklar üstüne yığılmıştır, öylesine ki elini çıkarsa onu bile nerdeyse göremez ve Allah, kime nur vermemişse artık bir nur yoktur ona.
Abdulbaki Gölpınarlı