SEBE SURESİ 43. Ayeti Harun Yıldırım Meali
Mekke döneminde inmiştir. 54 âyettir. Sûre, adını 15. âyette geçen “Sebe’ ” kelimesinden almıştır. Sebe’ (Seba), Yemen’de bulunan bir bölgenin ya da bir kabilenin adıdır.
وَإِذَا تُتْلَى عَلَيْهِمْ آيَاتُنَا بَيِّنَاتٍ قَالُوا مَا هَذَا إِلَّا رَجُلٌ يُرِيدُ أَن يَصُدَّكُمْ عَمَّا كَانَ يَعْبُدُ آبَاؤُكُمْ وَقَالُوا مَا هَذَا إِلَّا إِفْكٌ مُّفْتَرًى وَقَالَ الَّذِينَ كَفَرُوا لِلْحَقِّ لَمَّا جَاءهُمْ إِنْ هَذَا إِلَّا سِحْرٌ مُّبِينٌ ﴿٤٣﴾
Ayet Transkripsiyonu ve Sade Meali
söz öbeklerinin üzerine farenizi sürükleyerek çevirilerini görebilirsiniz. Çevirileri tablo halinde görmek için buraya tıklayın
Kelime | Türkçe karşılığı |
---|---|
ve izâ tutlâ | ve okunduğu zaman |
aleyhim | onlara |
âyâtu-nâ | âyetlerimiz |
beyyinâtin | apaçık, açıkça |
kâlû | dediler |
mâ hâzâ | bu değil |
illâ | ancak, sadece, ...'den başka |
raculun | bir adam |
yurîdu | ister, istiyor |
en | olması |
yasudde-kum | sizi engeller, mani olur, men eder |
amma (an-mâ) | şeylerden |
kâne | ... oldu, ... idi, ...dir |
ya'budu | tapıyorlar |
âbâu-kum | sizin babalarınız |
ve kâlû | ve dediler |
mâ | değil |
hâzâ | bu |
illâ | ancak, sadece, ...'den başka |
ifkun | yalan, iftira |
mufteren | iftira, uydurulmuş |
ve kâle | ve dedi |
ellezîne | onlar |
keferû | inkâr ettiler, kâfir oldular |
li | için |
el hakkı | hak |
lemmâ | ... olduğu zaman |
câe-hum | onlar geldi |
in (in ... illâ) | eğer (sadece) |
hâzâ | bu |
illâ (in ... illâ) | ancak, sadece, ...'den başka |
sihrun | sihir, büyü |
mubînun | apaçık |
Ve onlara âyetlerimiz açıkça okunduğu zaman: "Bu ancak, babalarınızın tapmış olduğu şeylerden sizi men etmek isteyen bir adamdan başkası değildir." dediler. Ve dediler ki: "Bu, uydurulmuş bir iftiradan başka bir şey değil." Ve kâfirler hak için, onlara (hak) geldiği zaman: "Bu, ancak apaçık bir sihirdir." dediler.
SEBE SURESİ 43. Ayeti Harun Yıldırım Meali
Onlara apaçık âyetlerimiz okunduğu zaman demişlerdi ki: Bu, sizi babalarınızın taptığı (putlardan) çevirmek isteyen bir adamdan başkası değildir. Ve yine bu (Kur'an) da uydurulmuş bir yalandan başka bir şey değildir, dediler. Hak kendilerine geldiğinde onu inkâr edenler de: Bu, apaçık bir büyüden başka bir şey değildir, dediler.
Harun Yıldırım