Medine döneminde inmiştir. 12 âyettir. Sûre, adını Hz. Peygamber’in, helâl olan bir şeyi kendisine haram kıldığından söz eden ve “Tahrîm Âyeti” diye adlandırılan birinci âyetten almıştır. Tahrîm, haram kılmak demektir.

يَا أَيُّهَا النَّبِيُّ لِمَ تُحَرِّمُ مَا أَحَلَّ اللَّهُ لَكَ تَبْتَغِي مَرْضَاتَ أَزْوَاجِكَ وَاللَّهُ غَفُورٌ رَّحِيمٌ ﴿١﴾

66/TAHRÎM SURESİ-1. AYET (Meâlleri Kıyasla): Yâ eyyuhân nebiyyu lime tuharrimu mâ ehallallâhu leke, tebtegî mardâte ezvâcike, vallâhu gafûrun rahîm(rahîmun).

Ey Peygamber! Zevcelerinin gönül rızasını arayarak Allah’ın sana helâl kıldığını niçin haram edersin. Bununla beraber (üzülme) Allah Gafûrdur= mağfireti boldur, Rahîm’dir= çok merhametlidir. (Rivayet edildiğine göre; Peygamber Aleyhisselâtü vesselâm bir defa Hz. Hafsa’nın gününde, diğer zeceleri bulunan Hz. Mariye ile beraber bulunmuşlar. Buna üzülen Hafsa’nın gönlünü almak için Mariye’yi kendilerine haram kıldılar. İşte bu ayet-i kerime, bu hadise üzerine nazil olmuş ve Hz. Peygamberin de zellesi bağışlanmıştır.)

قَدْ فَرَضَ اللَّهُ لَكُمْ تَحِلَّةَ أَيْمَانِكُمْ وَاللَّهُ مَوْلَاكُمْ وَهُوَ الْعَلِيمُ الْحَكِيمُ ﴿٢﴾

66/TAHRÎM SURESİ-2. AYET (Meâlleri Kıyasla): Kad faradallâhu lekum tehillete eymânikum, vallâhu mevlâkum, ve huvel alîmul hakîm(hakîmu).

Allah, yeminlerinizin (keffaret sûretiyle) çözülmesini size meşrû kılmıştır. Allah sizin yardımcınızdır; ve O, Alîm’dir= her şeyi bilir, Hakîmdir= bütün işlerinde hikmet sahibidir.

وَإِذْ أَسَرَّ النَّبِيُّ إِلَى بَعْضِ أَزْوَاجِهِ حَدِيثًا فَلَمَّا نَبَّأَتْ بِهِ وَأَظْهَرَهُ اللَّهُ عَلَيْهِ عَرَّفَ بَعْضَهُ وَأَعْرَضَ عَن بَعْضٍ فَلَمَّا نَبَّأَهَا بِهِ قَالَتْ مَنْ أَنبَأَكَ هَذَا قَالَ نَبَّأَنِيَ الْعَلِيمُ الْخَبِيرُ ﴿٣﴾

66/TAHRÎM SURESİ-3. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve iz eserran nebiyyu ilâ ba’dı ezvâcihî hadîsâ(hadîsen), fe lemmâ nebbeet bihî ve azherahullâhu aleyhi arrafe ba’dahu ve a’rada an ba’dın, fe lemmâ nebbeehâ bihî kâlet men enbeeke hâzâ, kâle nebbeeniyel alîmul habîr(habîru).

Hani Peygamber zevcelerinden birine, (Hafsa’ya Mariye’yi kendisine haram kıldığına dair) gizli bir söz söylemişti. Bunun üzerine o (Hafsa), bunu (Hz. Aişe’ye) haber verince; Allah da Peygambere onu (Hafsa’nın ifşasını) açıkladı. Peygamber de, (Hafsa’nın Aişe’ye söylediklerinden) bir kısmını (Hafsa’ya) bildirmiş, bir kısmından bahs etmemişti. Peygamber, ona bu şekilde anlatıverince, (Hafsa): “- Bunu sana kim haber verdi.” dedi. Peygamber de buyurdu ki: “- Bana, her şeyi bilen, her şeyden haberdar olan Allah haber verdi.”

إِن تَتُوبَا إِلَى اللَّهِ فَقَدْ صَغَتْ قُلُوبُكُمَا وَإِن تَظَاهَرَا عَلَيْهِ فَإِنَّ اللَّهَ هُوَ مَوْلَاهُ وَجِبْرِيلُ وَصَالِحُ الْمُؤْمِنِينَ وَالْمَلَائِكَةُ بَعْدَ ذَلِكَ ظَهِيرٌ ﴿٤﴾

66/TAHRÎM SURESİ-4. AYET (Meâlleri Kıyasla): İn tetûbâ ilâllâhi fe kad sagat kulûbukumâ, ve in tezâherâ aleyhi fe innallâhe huve mevlâhu ve cibrîlu ve sâlihul mu’minîn(mu’minîne), vel melâiketu ba’de zâlike zahîr(zahîrun).

(Ey Hafsa ve Aişe, Peygambere ettiğiniz bu eziyyetten) eğer ikiniz de Allah’a tevbe ederseniz ne güzel; çünkü (Peygamberi dinlemek hususunda) kalbleriniz eğildi. Yok eğer (kıskançlık ederek) Peygamberin aleyhinde birbirinizle yardımlaşırsanız, bilmiş olunuz ki, Allah O’nun yardımcısıdır, Cebrâil de, müminlerin salih olanı da... Bunların arkasından bütün melekler de O’na yardımcıdır.

عَسَى رَبُّهُ إِن طَلَّقَكُنَّ أَن يُبْدِلَهُ أَزْوَاجًا خَيْرًا مِّنكُنَّ مُسْلِمَاتٍ مُّؤْمِنَاتٍ قَانِتَاتٍ تَائِبَاتٍ عَابِدَاتٍ سَائِحَاتٍ ثَيِّبَاتٍ وَأَبْكَارًا ﴿٥﴾

66/TAHRÎM SURESİ-5. AYET (Meâlleri Kıyasla): Asâ rabbuhû in tallakakunne en yubdilehû ezvâcen hayran min kunne muslimâtin mu’minâtin kânitâtin tâibâtin âbidâtin sâihâtin seyyibâtin ve ebkârâ(ebkâren).

Olur ki O’nun Rabbi, -eğer Peygamber sizi boşarsa- yerinize sizden daha hayırlı zevceler verir O’na... Öyle ki, müslüman kadınlar, mümin kadınlar, devamlı ibadet eden kadınlar, günahlarından tevbe eden kadınlar, Allah için ibadet eden kadınlar, oruç tutan kadınlar, dullar ve bakireler...

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا قُوا أَنفُسَكُمْ وَأَهْلِيكُمْ نَارًا وَقُودُهَا النَّاسُ وَالْحِجَارَةُ عَلَيْهَا مَلَائِكَةٌ غِلَاظٌ شِدَادٌ لَا يَعْصُونَ اللَّهَ مَا أَمَرَهُمْ وَيَفْعَلُونَ مَا يُؤْمَرُونَ ﴿٦﴾

66/TAHRÎM SURESİ-6. AYET (Meâlleri Kıyasla): Yâ eyyuhâllezîne âmenû kû enfusekum ve ehlîkum nâran vakûduhân nâsu vel hicâratu aleyhâ melâiketun gılâzun şidâdun lâ ya’sûnallâhe mâ emerahum ve yef’alûne mâ yu’merûne.

Ey iman edenler! Kendinizi ve aile halkınızı öyle bir ateşten koruyun ki, onun tutuşturucusu insanlarla taşlardır. (O ateşin) üzerinde öyle melekler vardır ki, çok sert, çok kuvvetlidirler. Allah kendilerine ne emretti ise, ona isyan etmezler ve emredildikleri şeyi yaparlar.

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ كَفَرُوا لَا تَعْتَذِرُوا الْيَوْمَ إِنَّمَا تُجْزَوْنَ مَا كُنتُمْ تَعْمَلُونَ ﴿٧﴾

66/TAHRÎM SURESİ-7. AYET (Meâlleri Kıyasla): Yâ eyyuhâllezîne keferû lâ ta’tezirûl yevme, innemâ tuczevne mâ kuntum ta’melûn(ta’melûne).

(Kâfirler ateşi gördükleri zaman, kendilerine şöyle denilir): “- Ey kâfirler! Bugün (nafile) özür dilemeyin; siz, ancak yaptıklarınızın cezasını çekeceksiniz.”

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا تُوبُوا إِلَى اللَّهِ تَوْبَةً نَّصُوحًا عَسَى رَبُّكُمْ أَن يُكَفِّرَ عَنكُمْ سَيِّئَاتِكُمْ وَيُدْخِلَكُمْ جَنَّاتٍ تَجْرِي مِن تَحْتِهَا الْأَنْهَارُ يَوْمَ لَا يُخْزِي اللَّهُ النَّبِيَّ وَالَّذِينَ آمَنُوا مَعَهُ نُورُهُمْ يَسْعَى بَيْنَ أَيْدِيهِمْ وَبِأَيْمَانِهِمْ يَقُولُونَ رَبَّنَا أَتْمِمْ لَنَا نُورَنَا وَاغْفِرْ لَنَا إِنَّكَ عَلَى كُلِّ شَيْءٍ قَدِيرٌ ﴿٨﴾

66/TAHRÎM SURESİ-8. AYET (Meâlleri Kıyasla): Yâ eyyuhâllezîne âmenû tûbû ilâllâhi tevbeten nasûhan, asâ rabbukum en yukeffira ankum seyyiâtikum ve yudhilekum cennâtin tecrî min tahtihâl enhâru, yevme lâ yuhzîllâhun nebiyye vellezîne âmenû meahu, nûruhum yes'â beyne eydîhim ve bi eymânihim yekûlûne rabbenâ etmim lenâ nûranâ vagfir lenâ, inneke alâ kulli şey'in kadîr(kadîrun).

Ey iman edenler! Allah’a öyle tevbe edin ki, tam bir pişmanlıkla halis bir tevbe olsun; olur ki Rabbiniz, kötülüklerinizi örter ve sizi, (ağaçları) altından ırmaklar akar cennetlere koyar. O gün Allah, Peygamberini ve O’nunla beraber iman edenleri utandırmıyacaktır. (Sırat üzerinde) nurları önlerinde ve sağlarında koşub parlayacak; şöyle diyeceklerdir: “- Ey Rabbimiz! Bizim nûrumuzu tamamla, (bu Sırat üzerinde nûrları sönen münafıklar gibi bizleri yapma). Bizi bağışla; muhakkak ki sen, her şeye kadirsin.”

يَا أَيُّهَا النَّبِيُّ جَاهِدِ الْكُفَّارَ وَالْمُنَافِقِينَ وَاغْلُظْ عَلَيْهِمْ وَمَأْوَاهُمْ جَهَنَّمُ وَبِئْسَ الْمَصِيرُ ﴿٩﴾

66/TAHRÎM SURESİ-9. AYET (Meâlleri Kıyasla): Yâ eyyuhân nebiyyu câhidil kuffâra vel munâfikîne vagluz aleyhim, ve me’vâhum cehennem(cehennemu), ve bi’sel masîr(masîru).

Ey Peygamber! Kâfirlere (kılıç ile), münâfıklara (öğüd ve şiddetle) savaş aç; onlara karşı sert davran. Onların barınakları cehennemdir. O, ne fena dönüş yeridir!...

ضَرَبَ اللَّهُ مَثَلًا لِّلَّذِينَ كَفَرُوا اِمْرَأَةَ نُوحٍ وَاِمْرَأَةَ لُوطٍ كَانَتَا تَحْتَ عَبْدَيْنِ مِنْ عِبَادِنَا صَالِحَيْنِ فَخَانَتَاهُمَا فَلَمْ يُغْنِيَا عَنْهُمَا مِنَ اللَّهِ شَيْئًا وَقِيلَ ادْخُلَا النَّارَ مَعَ الدَّاخِلِينَ ﴿١٠﴾

66/TAHRÎM SURESİ-10. AYET (Meâlleri Kıyasla): Daraballâhu meselen lillezîne keferûmraete nûhın vemraete lût(lûtın), kânetâ tahte abdeyni min ibâdinâ sâlihayni fe hânetâhumâ fe lem yugniyâ anhumâ minallâhi şey’en ve kîledhulen nâra mead dâhılîn(dâhilîne).

Allah, kâfirlere, Nûh’un karısı ile Lût’un karısını bir misal yaptı. O iki kadın, kullarımızdan birer salih kulun (Nûh ile Lût peygamberin) nikâhları altında idiler. Böyle iken (iman hususunda) kocalarına hainlik ettiler. Onun için kocaları da onları Allah’ın azabından zerrece kurtaramadı. O iki kadına şöyle denildi: “- Girin ateşe, diğer girenlerle beraber...”

وَضَرَبَ اللَّهُ مَثَلًا لِّلَّذِينَ آمَنُوا اِمْرَأَةَ فِرْعَوْنَ إِذْ قَالَتْ رَبِّ ابْنِ لِي عِندَكَ بَيْتًا فِي الْجَنَّةِ وَنَجِّنِي مِن فِرْعَوْنَ وَعَمَلِهِ وَنَجِّنِي مِنَ الْقَوْمِ الظَّالِمِينَ ﴿١١﴾

66/TAHRÎM SURESİ-11. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve daraballâhu meselen lillezîne âmenûmraete fir’avn(fir’avne), iz kâlet rabbibni lî indeke beyten fîl cenneti ve neccinî min fir’avne ve amelihî ve neccinî minel kavmiz zâlimîn(zâlimîne).

Allah, iman edenlere de Firavun’un hanımını bir misal yaptı. O vakit, bu kadın şöyle demişti: “- Ey Rabbim! Senin katında benim için cennetde bir ev yap; beni Firavun’dan ve onun amelinden kurtar; beni o zalimler topluluğundan kurtar.”

وَمَرْيَمَ ابْنَتَ عِمْرَانَ الَّتِي أَحْصَنَتْ فَرْجَهَا فَنَفَخْنَا فِيهِ مِن رُّوحِنَا وَصَدَّقَتْ بِكَلِمَاتِ رَبِّهَا وَكُتُبِهِ وَكَانَتْ مِنَ الْقَانِتِينَ ﴿١٢﴾

66/TAHRÎM SURESİ-12. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve meryemebnete ımrânelletî ahsanet fercehâ fe nefahnâ fîhi min rûhınâ ve saddekat bi kelimâti rabbihâ ve kutubihî ve kânet minel kânitîn(kânitîne).

Bir de İmran’ın kızı Meryem’i (misal yaptı) ki, ırzını pek sağlam korumuştu. Biz de ona ruhumuzdan, (vasıtasız olarak yarattığımız ruhdan) üfledik, intikal ettirdik. O, Rabbinin bütün dinî hükümlerini ve kitablarını tasdik etti. Hem o, ibadete devam edenlerden idi.