TEVBE SURESİ 120. Ayeti Elmalılı (sadeleştirilmiş - 2) Meali
Son iki âyet hariç Medine döneminde, Peygamber Efendimizin irtihaline yakın bir zamanda inmiştir. 129 âyettir. Sûre, adını Allah’ın kullarının tövbesini kabul edeceğini bildirdiği 104. âyetten almıştır. İlk âyette geçen “berâet” kelimesinden dolayı sûreye Berâe sûresi adı da verilmiştir. Başında besmele olmayan tek sûredir.
مَا كَانَ لِأَهْلِ الْمَدِينَةِ وَمَنْ حَوْلَهُم مِّنَ الأَعْرَابِ أَن يَتَخَلَّفُواْ عَن رَّسُولِ اللّهِ وَلاَ يَرْغَبُواْ بِأَنفُسِهِمْ عَن نَّفْسِهِ ذَلِكَ بِأَنَّهُمْ لاَ يُصِيبُهُمْ ظَمَأٌ وَلاَ نَصَبٌ وَلاَ مَخْمَصَةٌ فِي سَبِيلِ اللّهِ وَلاَ يَطَؤُونَ مَوْطِئًا يَغِيظُ الْكُفَّارَ وَلاَ يَنَالُونَ مِنْ عَدُوٍّ نَّيْلاً إِلاَّ كُتِبَ لَهُم بِهِ عَمَلٌ صَالِحٌ إِنَّ اللّهَ لاَ يُضِيعُ أَجْرَ الْمُحْسِنِينَ ﴿١٢٠﴾
Ayet Transkripsiyonu ve Sade Meali
(gayz) ve lâ yenâlûne min aduvvin neylen illâ kutibe lehum bi-hi amelun sâlihun inne allâhe lâ yudîu ecre el muhsinîne
söz öbeklerinin üzerine farenizi sürükleyerek çevirilerini görebilirsiniz. Çevirileri tablo halinde görmek için buraya tıklayın
Kelime | Türkçe karşılığı |
---|---|
mâ kâne | olmaz, olmadı |
li ehli el medîneti | Medine halkı için, şehir halkı için |
ve men | ve kimse (ler) |
havle-hum | onların etraflarında, çevresinde |
min el a'râbi | bedevî Araplar'dan |
en yetehallefû | geri kalmaları |
an resûli allâhi | Allah'ın resûlünden |
ve lâ | olmaz |
yergabû | rağbet eder, tercih eder, üstün tutar |
bi enfusi-him | kendi nefslerini |
an nefsi-hi | onun nefsinden |
zâlike | böylece |
bi enne-hum | onların olması sebebiyle, çünkü onlara |
lâ yusîbu-hum | onlara isabet etmesi yoktur (ki) |
zameun | aşırı susuzluk |
ve lâ nasabun | ve bir yorgunluk, bitkinlik olması yoktur (ki) |
ve lâ mahmesatun | ve şiddetli açlık isabet etmesi yoktur (ki) |
fî sebîli allâhi | Allah'ın yolunda, Allah yolunda |
ve lâ yetaûne | ve ayak basmaları, işgal etmeleri yoktur (ki) |
mevtıan | (ayak basılan) yer |
yagîzu el kuffâra
(gayz) |
kâfirleri öfkelendirir
: (öfke) |
ve lâ yenâlûne | ve zafere nail olmaları, zafer kazanmaları, yoktur (ki) |
min aduvvin | düşmandan, düşmana karşı |
neylen | bir zafer (nail olunan) |
illâ | ancak, ...’den başka, değil, ... olmasın |
kutibe | yazıldı |
lehum | onlara |
bi-hi | onunla |
amelun sâlihun | salih amel (sevabı), nefsi tezkiye edici amel |
inne allâhe | muhakkak ki Allah |
lâ yudîu | zayi etmez, kaybetmez, yok etmez |
ecre el muhsinîne | muhsinlerin ecrini, ücretini, mükâfatını |
Medine (şehir) halkı ve bedevî Araplar’dan onun çevresinde olanlar için Allah’ın Resûl’ünden geri kalmaları ve kendi nefslerini, onun nefsinden üstün tutmaları (rağbet etmeleri) olmaz. Çünkü böylece onlara, Allah yolunda (aşırı) bir susuzluk, bir yorgunluk (bitkinlik) ve şiddetli açlık isabet etmesi, küffarı (kâfirleri) öfkelendirecek bir yere ayak basarak (işgal ederek), düşmana karşı bir zafere nail olmaları yoktur ki; onunla, onlara salih amel yazılmış olmasın. Muhakkak ki Allah, muhsinlerin ecrini zayi etmez.
TEVBE SURESİ 120. Ayeti Elmalılı (sadeleştirilmiş - 2) Meali
Medine halkına ve civardaki bedevilere, Resulullah'ın emrine aykırı hareket etmek uygun olmadığı gibi, onun katlandığı zahmetlere öbürlerinin katlanmaya yanaşmamaları da yakışık almaz. Çünkü onların Allah yolunda çektikleri hiçbir susuzluk, hiçbir yorgunluk ve hiçbir açlık, ayrıca kâfirleri öfkelendirecek ayak bastıkları hiçbir yer veya düşmana karşı elde ettikleri hiçbir başarı yoktur ki, karşılığında kendilerine salih bir amel yazılmış olmasın. Çünkü Allah, güzel iş yapanların mükafatını zayi etmez.
Elmalılı (sadeleştirilmiş - 2)