TEVBE SURESİ 40. Ayeti Ahmed Hulusi Meali
Son iki âyet hariç Medine döneminde, Peygamber Efendimizin irtihaline yakın bir zamanda inmiştir. 129 âyettir. Sûre, adını Allah’ın kullarının tövbesini kabul edeceğini bildirdiği 104. âyetten almıştır. İlk âyette geçen “berâet” kelimesinden dolayı sûreye Berâe sûresi adı da verilmiştir. Başında besmele olmayan tek sûredir.
إِلاَّ تَنصُرُوهُ فَقَدْ نَصَرَهُ اللّهُ إِذْ أَخْرَجَهُ الَّذِينَ كَفَرُواْ ثَانِيَ اثْنَيْنِ إِذْ هُمَا فِي الْغَارِ إِذْ يَقُولُ لِصَاحِبِهِ لاَ تَحْزَنْ إِنَّ اللّهَ مَعَنَا فَأَنزَلَ اللّهُ سَكِينَتَهُ عَلَيْهِ وَأَيَّدَهُ بِجُنُودٍ لَّمْ تَرَوْهَا وَجَعَلَ كَلِمَةَ الَّذِينَ كَفَرُواْ السُّفْلَى وَكَلِمَةُ اللّهِ هِيَ الْعُلْيَا وَاللّهُ عَزِيزٌ حَكِيمٌ ﴿٤٠﴾
Ayet Transkripsiyonu ve Sade Meali
söz öbeklerinin üzerine farenizi sürükleyerek çevirilerini görebilirsiniz. Çevirileri tablo halinde görmek için buraya tıklayın
Kelime | Türkçe karşılığı |
---|---|
illa | .. dışında, ...'den başka, ancak, hariç |
tensurû-hu | ona yardım edersiniz |
fe kad | o zaman olur, olmuştu |
nasara-hu allâhu | Allah ona yardım etti |
iz ahrace-hu | onu çıkardığı zaman |
ellezîne keferû | inkâr eden kimseler, kâfirler |
sâniye isneyni | iki (kişi)nin ikincisi |
iz | olduğu zaman |
humâ | ikisi |
fî el gâri | mağarada |
iz yekûlu | demişti |
li sâhibi-hi | arkadaşına |
lâ tahzen | mahzun olma, üzülme |
inne allâhe | muhakkak ki Allah |
mea-nâ | bizimle beraber |
fe enzele allâhu | o zaman Allah indirdi |
sekînete-hu | sekînetini |
aleyhi | onun üzerine |
ve eyyede-hu | ve onu destekledi |
bi cunûdin | bir ordu ile |
lem terev-hâ | onu görmediniz, göremediniz |
ve ceale | ve kıldı |
kelimete | söz |
ellezîne keferû | inkâr eden kimseler, kâfirler |
es suflâ | sefil, sufli, adi |
ve kelimetu allâhi | ve Allah'ın kelimesi |
hiye el ulyâ | o çok yücedir, en üstün |
vallâhu | ve Allah |
azîzun | azîz, çok yüce, üstün |
hakîmun | hakîm, hüküm ve hikmet sahibi |
O'na sizin yardım etmeniz dışında (etmediğinizde) o zaman Allah, O'na (Resûl’e) yardım etmişti. Kâfir olanlar, O'nu (Mekke’den) çıkardığı (çıkmaya mecbur ettikleri) zaman iki (kişi)nin ikincisi idi. İkisi mağarada iken arkadaşına şöyle demişti: “Mahzun olma! Muhakkak ki; Allah, bizimle beraber.” O zaman Allah, O'nun üzerine sekînetini indirdi. Ve O'nu göremediğiniz bir ordu ile destekledi. Kâfirlerin sözünü sufli kıldı. Ve Allah’ın sözü; O, çok yücedir. Ve Allah; Azîz’dir (üstündür), Hakîm’dir (hüküm sahibi ve hikmet sahibidir).
TEVBE SURESİ 40. Ayeti Ahmed Hulusi Meali
Gerçekten Allâh O'na yardım etmiştir, siz O'na yardım etmeseniz de! Hani hakikat bilgisini inkâr edenler O'nu (yurdundan) çıkmak zorunda bıraktıklarında; O, ikinin ikincisi (iki kişiden biri) idi! Hani onlar (Hz. Rasûlullah ve Hz. Ebu Bekr) mağarada idiler. . . Hani arkadaşına: "Mahzun olma, muhakkak ki Allâh bizimle beraberdir (mâiyet sırrına işaret ediyordu)" diyordu. . . Allâh, sekinetini (güven duygusuyla oluşan sakinlik) O'nun üzerine inzâl etmiş ve O'nu görmediğiniz ordularla desteklemişti. Hakikat bilgisini inkâr edenlerin sözlerini süfla (en aşağı) kılmıştı. . . Allâh sözü, işte ulyadır (en üstün)! Allâh Aziyz'dir, Hakiym'dir.
Ahmed Hulusi