TEVBE SURESİ 42. Ayeti Abdullah Parlıyan Meali
Son iki âyet hariç Medine döneminde, Peygamber Efendimizin irtihaline yakın bir zamanda inmiştir. 129 âyettir. Sûre, adını Allah’ın kullarının tövbesini kabul edeceğini bildirdiği 104. âyetten almıştır. İlk âyette geçen “berâet” kelimesinden dolayı sûreye Berâe sûresi adı da verilmiştir. Başında besmele olmayan tek sûredir.
لَوْ كَانَ عَرَضًا قَرِيبًا وَسَفَرًا قَاصِدًا لاَّتَّبَعُوكَ وَلَكِن بَعُدَتْ عَلَيْهِمُ الشُّقَّةُ وَسَيَحْلِفُونَ بِاللّهِ لَوِ اسْتَطَعْنَا لَخَرَجْنَا مَعَكُمْ يُهْلِكُونَ أَنفُسَهُمْ وَاللّهُ يَعْلَمُ إِنَّهُمْ لَكَاذِبُونَ ﴿٤٢﴾
Ayet Transkripsiyonu ve Sade Meali
söz öbeklerinin üzerine farenizi sürükleyerek çevirilerini görebilirsiniz. Çevirileri tablo halinde görmek için buraya tıklayın
Kelime | Türkçe karşılığı |
---|---|
lev kâne | eğer olsaydı |
aradan | dünya malı, yarar, ganimet |
karîben | yakın bir zamanda |
ve seferen | ve bir sefer |
kâsıden | kolay, rahat |
le ittebeû-ke | elbette, mutlaka sana tâbî olurlardı |
ve lâkin | lâkin, fakat |
beudet | uzak geldi |
aleyhim | onlara |
eş şukkatu | meşakkatli, yorucu |
ve se-yahlifûne | ve yemin edecekler |
billâhi (bi allâhi) | Allah'a |
lev isteta'nâ | şâyet güç yetirseydik |
le harac-nâ | elbette biz çıkardık |
mea-kum | sizinle beraber |
yuhlikûne | helâk ediyorlar |
enfuse-hum | nefslerini, kendilerini |
vallâhu (ve allâhu) | ve Allah |
ya'lemu | bilir, biliyor |
inne-hum | muhakkak ki onlar |
le kâzibûne | gerçekten yalancılar |
Eğer yakın olan bir dünya malı (ganimet) ve rahat bir sefer olsaydı, elbette sana tâbî olurlardı ve lâkin meşakkatli (sefer) onlara uzak geldi. “Şâyet gücümüz yetseydi elbette sizinle beraber çıkardık” diye Allah’a yemin edeceklerdir. Kendilerini (nefslerini) helâk ediyorlar. Ve Allah, onların gerçekten yalancılar olduğunu bilir.
TEVBE SURESİ 42. Ayeti Abdullah Parlıyan Meali
O çağrıldıkları hedef, yakın bir kazanç ve uzak olmayan olağan bir yolculuk olsaydı, ey peygamber! Şüphesiz o münafıklar arkandan gelirlerdi. Fakat çıkılacak yol, onlara çok uzun geldi de, savaşa katılmadılar. Savaşa katılmadıkları yetmiyormuş gibi, bir de ey iman edenler! Sizin savaştan dönüşünüzden sonra o sefere katılmayan kimseler, Allah'a yemin edip, bu yeminle kendilerini tehlikeye sokarak, “Gücümüz olsaydı, mutlaka sizinle beraber çıkardık” diyecekler. Oysa Allah, onların düpedüz yalan söylediklerini elbette biliyor.
Abdullah Parlıyan