40, 94, 95 ve 96. âyetler Medine döneminde, diğerleri Mekke döneminde inmiştir. 109 âyettir.


وَقَالَ مُوسَى رَبَّنَا إِنَّكَ آتَيْتَ فِرْعَوْنَ وَمَلأهُ زِينَةً وَأَمْوَالاً فِي الْحَيَاةِ الدُّنْيَا رَبَّنَا لِيُضِلُّواْ عَن سَبِيلِكَ رَبَّنَا اطْمِسْ عَلَى أَمْوَالِهِمْ وَاشْدُدْ عَلَى قُلُوبِهِمْ فَلاَ يُؤْمِنُواْ حَتَّى يَرَوُاْ الْعَذَابَ الأَلِيمَ ﴿٨٨﴾


Ayet Transkripsiyonu ve Sade Meali

ve kâle mûsâ rabbe-nâ inne-ke âteyte fir'avne ve melâ-hu zîneten ve emvâlen fî el hayâti ed dunyâ rabbe-nâ li yudıllû an sebîli-ke rabbenâtmis alâ emvâli-him veşdud (ve uşdud) alâ kulûbi-him fe lâ yu'minû hattâ yerevu el azâb el elîme
söz öbeklerinin üzerine farenizi sürükleyerek çevirilerini görebilirsiniz. Çevirileri tablo halinde görmek için buraya tıklayın
Kelime Türkçe karşılığı
ve kâle ve dedi
mûsâ Musa
rabbe-nâ Rabbimiz
inne-ke muhakkak sen
âteyte sen verdin
fir'avne firavun
ve melâ-hu ve onun ileri gelenleri
zîneten süs, ziynet
ve emvâlen ve mallar
fî el hayâti ed dunyâ dünya hayatında
rabbe-nâ Rabbimiz
li yudıllû onları saptırsın
an sebîli-ke senin yolundan
rabbenâtmis alâ Rabbimiz yok et, mahvet
emvâli-him onların mallarını
veşdud (ve uşdud) ve şiddetlendir, sıkıştır
alâ kulûbi-him kalplerinin üzerini, kalplerini
fe lâ yu'minû artık mü'min olmazlar
hattâ yerevu görünceye kadar
el azâb el elîme elim azap, acı azap

Ve Musa (A.S) şöyle dedi: “Rabbimiz, muhakkak ki Sen, firavun ve onun ileri gelenlerine dünya hayatında ziynet (süs eşyası) ve mallar verdin. Rabbimiz, (o mallar) onları Senin yolundan saptırsın! Rabbimiz, onların mallarını mahvet, onların kalplerini sıkıştır. Artık elîm azabı görünceye kadar onlar, mü’min olmazlar.”

YÛNUS SURESİ 88. Ayeti Abdullah Parlıyan Meali

Ve Musa: “Ey Rabbim!” dedi. “Gerçek şu ki, sen Firavun ve onun seçkin çevresine, dünya hayatında görkem ve zenginlik verdin. Öyle ki Bunun sonucu olarak, onlar da kullarını senin yolundan çeviriyorlar! Ey Rabbimiz! Öyleyse, artık onların zenginliklerini silip yok et ve böylece kalplerini iyice sıkıp katılaştır. Çünkü bunlar, çetin azabı görmedikçe inanmayacaklar.”

Abdullah Parlıyan