Mekke döneminde inmiştir. 54 âyettir. Sûre, adını 15. âyette geçen “Sebe’ ” kelimesinden almıştır. Sebe’ (Seba), Yemen’de bulunan bir bölgenin ya da bir kabilenin adıdır.

الْحَمْدُ لِلَّهِ الَّذِي لَهُ مَا فِي السَّمَاوَاتِ وَمَا فِي الْأَرْضِ وَلَهُ الْحَمْدُ فِي الْآخِرَةِ وَهُوَ الْحَكِيمُ الْخَبِيرُ ﴿١﴾

34/SEBE SURESİ-1. AYET (Meâlleri Kıyasla): El hamdu lillâhillezî lehu mâ fîs semâvâti ve mâ fîl ardı ve lehul hamdu fîl âhirati, ve huvel hakîmul habîr(habîru).

Hamd, goklerde olanlar ve yerde bulunanlar Kendisinin olan Allah'a mahsustur. O, Hakim'dir, her seyden haberdardir.

يَعْلَمُ مَا يَلِجُ فِي الْأَرْضِ وَمَا يَخْرُجُ مِنْهَا وَمَا يَنزِلُ مِنَ السَّمَاء وَمَا يَعْرُجُ فِيهَا وَهُوَ الرَّحِيمُ الْغَفُورُ ﴿٢﴾

34/SEBE SURESİ-2. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ya’lemu mâ yelicu fîl ardı ve mâ yahrucu minhâ ve mâ yenzilu mines semâi ve mâ ya’rucu fîhâ, ve huver rahîmul gafûr(gafûru).

Yere gireni ve oradan cikani, gokten ineni ve oraya yukseleni bilir. O, merhametlidir,magfiret sahibidir.

وَقَالَ الَّذِينَ كَفَرُوا لَا تَأْتِينَا السَّاعَةُ قُلْ بَلَى وَرَبِّي لَتَأْتِيَنَّكُمْ عَالِمِ الْغَيْبِ لَا يَعْزُبُ عَنْهُ مِثْقَالُ ذَرَّةٍ فِي السَّمَاوَاتِ وَلَا فِي الْأَرْضِ وَلَا أَصْغَرُ مِن ذَلِكَ وَلَا أَكْبَرُ إِلَّا فِي كِتَابٍ مُّبِينٍ ﴿٣﴾

34/SEBE SURESİ-3. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve kâlellezîne keferû lâ te’tînâs sâatu, kul belâ ve rabbî le te’tiyennekum âlimil gaybi, lâ ya’zubu anhu miskâlu zerretin fîs semâvâti ve lâ fîl ardı ve lâ asgaru min zâlike ve lâ ekberu illâ fî kitâbin mubîn(mubînin).

Inkar edenler: «Kiyamet bize gelmeyecektir» dediler. De ki: «Hayir, oyle degil; gorulmeyeni bilen Rabbim'e and olsun ki, o saat size muhakkak gelecektir. Goklerde ve yerde zerre kadar olanlar bile O'nun ilminin disinda degildir. Bundan daha kucugu ve daha buyugu de suphesiz apacik Kitap'tadir.»

لِيَجْزِيَ الَّذِينَ آمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ أُوْلَئِكَ لَهُم مَّغْفِرَةٌ وَرِزْقٌ كَرِيمٌ ﴿٤﴾

34/SEBE SURESİ-4. AYET (Meâlleri Kıyasla): Li yecziyellezîne âmenû ve amilûs sâlihâti, ulâike lehum magfiratun ve rızkun kerîm(kerîmun).

(4-5) Allah'in, inanip yararli is isleyenlere ki onlar icin magfiret ve comertce verilmis rizik vardir ve ayetlerimizi hukumsuz birakmak icin yarisanlara ki onlara igrenc ve can yakici azap vardir islerinin karsiliklarini vermesi icin kiyamet saati gelecektir.

وَالَّذِينَ سَعَوْا فِي آيَاتِنَا مُعَاجِزِينَ أُوْلَئِكَ لَهُمْ عَذَابٌ مِّن رِّجْزٍ أَلِيمٌ ﴿٥﴾

34/SEBE SURESİ-5. AYET (Meâlleri Kıyasla): Vellezîne seav fî âyâtinâ muâcizîne ulâike lehum azâbun min riczin elîm(elîmun).

(4-5) Allah'in, inanip yararli is isleyenlere ki onlar icin magfiret ve comertce verilmis rizik vardir ve ayetlerimizi hukumsuz birakmak icin yarisanlara ki onlara igrenc ve can yakici azap vardir islerinin karsiliklarini vermesi icin kiyamet saati gelecektir.

وَيَرَى الَّذِينَ أُوتُوا الْعِلْمَ الَّذِي أُنزِلَ إِلَيْكَ مِن رَّبِّكَ هُوَ الْحَقَّ وَيَهْدِي إِلَى صِرَاطِ الْعَزِيزِ الْحَمِيدِ ﴿٦﴾

34/SEBE SURESİ-6. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve yerâllezîne ûtûl ılmellezî unzile ileyke min rabbike huvel hakka ve yehdî ilâ sırâtıl azîzil hamîd(hamîdi).

Kendilerine ilim verilenler, sana Rabbinden indirilenin hak oldugunu, guclu ve hamde layik olanin yolunu gosterdigini bilirler.

وَقَالَ الَّذِينَ كَفَرُوا هَلْ نَدُلُّكُمْ عَلَى رَجُلٍ يُنَبِّئُكُمْ إِذَا مُزِّقْتُمْ كُلَّ مُمَزَّقٍ إِنَّكُمْ لَفِي خَلْقٍ جَدِيدٍ ﴿٧﴾

34/SEBE SURESİ-7. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve kâlellezîne keferû hel nedullukum alâ raculin yunebbiukum izâ muzzıktum kulle mumezzekın innekum le fî halkın cedîd(cedîdin).

(7-8) Inkar edenler, insanlara: «Size, siz parca parca dagilip yok oldugunuz zaman yeniden dirileceginizi haber veren bir adam gosterelim mi? Allah'a karsi yalan mi uyduruyor, yoksa kendisinde delilik mi vardir?» derler. Hayir; ahirete inanmayanlar, azapta ve derin bir sapiklik icindedirler.

أَفْتَرَى عَلَى اللَّهِ كَذِبًا أَم بِهِ جِنَّةٌ بَلِ الَّذِينَ لَا يُؤْمِنُونَ بِالْآخِرَةِ فِي الْعَذَابِ وَالضَّلَالِ الْبَعِيدِ ﴿٨﴾

34/SEBE SURESİ-8. AYET (Meâlleri Kıyasla): Efterâ alâllahi keziben em bihî cinnetun, belillezîne lâ yu’minûne bil âhirati fîl azâbi ved dalâlil baîd(baîdi).

(7-8) Inkar edenler, insanlara: «Size, siz parca parca dagilip yok oldugunuz zaman yeniden dirileceginizi haber veren bir adam gosterelim mi? Allah'a karsi yalan mi uyduruyor, yoksa kendisinde delilik mi vardir?» derler. Hayir; ahirete inanmayanlar, azapta ve derin bir sapiklik icindedirler.

أَفَلَمْ يَرَوْا إِلَى مَا بَيْنَ أَيْدِيهِمْ وَمَا خَلْفَهُم مِّنَ السَّمَاء وَالْأَرْضِ إِن نَّشَأْ نَخْسِفْ بِهِمُ الْأَرْضَ أَوْ نُسْقِطْ عَلَيْهِمْ كِسَفًا مِّنَ السَّمَاء إِنَّ فِي ذَلِكَ لَآيَةً لِّكُلِّ عَبْدٍ مُّنِيبٍ ﴿٩﴾

34/SEBE SURESİ-9. AYET (Meâlleri Kıyasla): E fe lem yerav ilâ mâ beyne eydîhim ve mâ halfehum mines semâi vel ardı, in neşe’ nahsif bihimul arda ev nuskıt aleyhim kisefen mines semâi, inne fî zâlike le âyeten li kulli abdin munîb(munîbin).

Onlerinde ve ardlarinda olan gogu ve yeri gormezler mi? Dilesek onlari yere gecirir veya gogun bir parcasini baslarina indiririz. Bunlarda, Allah'a yonelen her kul icin dersler vardir. *

وَلَقَدْ آتَيْنَا دَاوُودَ مِنَّا فَضْلًا يَا جِبَالُ أَوِّبِي مَعَهُ وَالطَّيْرَ وَأَلَنَّا لَهُ الْحَدِيدَ ﴿١٠﴾

34/SEBE SURESİ-10. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve lekad âteynâ dâvûde minnâ fadlâ(fadlen), yâ cibâlu evvibî meahu vet tayra, ve elennâ lehul hadîd(hadîde).

(10-11) «Ey daglar ve kuslar! Davud tesbih ettikce siz de onu tekrarlayin» diyerek and olsun ki, ona katimizdan lutufta bulunduk; «genis zirhlar yap, dokumasini saglam tut» diye ona demiri yumusak kildik. Ey insanlar! Yararli is isleyin; dogrusu Ben yaptiklarinizi grenim.

أَنِ اعْمَلْ سَابِغَاتٍ وَقَدِّرْ فِي السَّرْدِ وَاعْمَلُوا صَالِحًا إِنِّي بِمَا تَعْمَلُونَ بَصِيرٌ ﴿١١﴾

34/SEBE SURESİ-11. AYET (Meâlleri Kıyasla): Eni’mel sâbigâtin ve kaddir fîs serdi va’melû sâlihâ(sâlihan), innî bimâ tamelûne basîr(basîrun).

(10-11) «Ey daglar ve kuslar! Davud tesbih ettikce siz de onu tekrarlayin» diyerek and olsun ki, ona katimizdan lutufta bulunduk; «genis zirhlar yap, dokumasini saglam tut» diye ona demiri yumusak kildik. Ey insanlar! Yararli is isleyin; dogrusu Ben yaptiklarinizi grenim.

وَلِسُلَيْمَانَ الرِّيحَ غُدُوُّهَا شَهْرٌ وَرَوَاحُهَا شَهْرٌ وَأَسَلْنَا لَهُ عَيْنَ الْقِطْرِ وَمِنَ الْجِنِّ مَن يَعْمَلُ بَيْنَ يَدَيْهِ بِإِذْنِ رَبِّهِ وَمَن يَزِغْ مِنْهُمْ عَنْ أَمْرِنَا نُذِقْهُ مِنْ عَذَابِ السَّعِيرِ ﴿١٢﴾

34/SEBE SURESİ-12. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve li suleymâner rîha guduvvuhâ şehrun ve ravâhuhâ şehrun ve eselnâ lehu aynel kıtri, ve minel cinni men ya’melu beyne yedeyhi bi izni rabbihî, ve men yezıg minhum an emrinâ nuzıkhu min azâbis saîr(saîri).

Gunduz estiginde bir aylik mesafeye gidip, aksam da bir aylik mesafeden gelen ruzgari Suleyman'in buyrugu altina verdik. Onun icin su gibi erimis bakir akittik. Rabbinin izniyle, yaninda is goren cinleri onun buyrugu altina verdik ki, bunlar icinde buyrugumuzdan cikan olursa ona alevli atesin azabini tattirirdik.

يَعْمَلُونَ لَهُ مَا يَشَاء مِن مَّحَارِيبَ وَتَمَاثِيلَ وَجِفَانٍ كَالْجَوَابِ وَقُدُورٍ رَّاسِيَاتٍ اعْمَلُوا آلَ دَاوُودَ شُكْرًا وَقَلِيلٌ مِّنْ عِبَادِيَ الشَّكُورُ ﴿١٣﴾

34/SEBE SURESİ-13. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ya’melûne lehu mâ yeşâu min mehârîbe ve temâsîle ve cifânin kel cevâbi ve kudûrin râsiyâtin, i’melû âle dâvûde şukrâ(şukran), ve kalîlun min ibâdiyeş şekûr(şekûru).

Suleyman icin, o ne dilerse, mabedler, haykeller, buyuk havuzlara benzer canaklar va tasinmasi guc kazanlar yaparlardi. Ey Davud ailesi! sukredin! Kullarimdan sukredenler pek azdir.

فَلَمَّا قَضَيْنَا عَلَيْهِ الْمَوْتَ مَا دَلَّهُمْ عَلَى مَوْتِهِ إِلَّا دَابَّةُ الْأَرْضِ تَأْكُلُ مِنسَأَتَهُ فَلَمَّا خَرَّ تَبَيَّنَتِ الْجِنُّ أَن لَّوْ كَانُوا يَعْلَمُونَ الْغَيْبَ مَا لَبِثُوا فِي الْعَذَابِ الْمُهِينِ ﴿١٤﴾

34/SEBE SURESİ-14. AYET (Meâlleri Kıyasla): Fe lemmâ kadaynâ aleyhil mevte mâ dellehum alâ mevtihî illâ dâbbetul ardı te’kulu minseetehu, fe lemmâ harra tebeyyenetil cinnu en lev kânû ya’lemûnel gaybe mâ lebisû fîl azâbil muhîn(muhîni).

Suleyman'in olumune hukmettigimiz zaman, ancak degnegini yiyen kurt onun olumunu cinlere farkettirdi. O, olu olarak yere dusunce, ortaya cikti ki, sayet cinler gorulmeyeni bilmis olsalardi alcak dusuren bir azap icinde kalmazlardi.

لَقَدْ كَانَ لِسَبَإٍ فِي مَسْكَنِهِمْ آيَةٌ جَنَّتَانِ عَن يَمِينٍ وَشِمَالٍ كُلُوا مِن رِّزْقِ رَبِّكُمْ وَاشْكُرُوا لَهُ بَلْدَةٌ طَيِّبَةٌ وَرَبٌّ غَفُورٌ ﴿١٥﴾

34/SEBE SURESİ-15. AYET (Meâlleri Kıyasla): Lekad kâne li sebein fî meskenihim âyetun, cennetâni an yemînin ve şimâlin, kulû min rızkı rabbikum veşkurû lehu, beldetun tayyibetun ve rabbun gafûr(gafûrun).

Sebelilerin yurtlarinda Allah'in kudretine bir isaret vardir: Sagli sollu iki bahce vardi. Onlara: «Rabbinizin verdigi riziktan yiyin ve O'na sukredin. Iste hos bir sehir ve bagislayan bir Rab» denmisti.

فَأَعْرَضُوا فَأَرْسَلْنَا عَلَيْهِمْ سَيْلَ الْعَرِمِ وَبَدَّلْنَاهُم بِجَنَّتَيْهِمْ جَنَّتَيْنِ ذَوَاتَى أُكُلٍ خَمْطٍ وَأَثْلٍ وَشَيْءٍ مِّن سِدْرٍ قَلِيلٍ ﴿١٦﴾

34/SEBE SURESİ-16. AYET (Meâlleri Kıyasla): Fe a’radû fe erselnâ aleyhim seylel arimi ve beddelnâhum bi cenneteyhim cenneteyni zevâtey ukulin hamtın ve eslin ve şeyin min sidrin kalîl(kalîlin).

Fakat onlar yuz cevirdiler; bunun icin Biz de uzerlerine Arim selini gonderdik, onlarin bahcelerini, buruk yemisli, ilginlik ve icinde biraz da sedir agaci bulunan iki bahceye cevirdik.

ذَلِكَ جَزَيْنَاهُم بِمَا كَفَرُوا وَهَلْ نُجَازِي إِلَّا الْكَفُورَ ﴿١٧﴾

34/SEBE SURESİ-17. AYET (Meâlleri Kıyasla): Zâlike cezeynâhum bimâ keferû, ve hel nucâzî illâl kefûr(kefûra).

Iste boylece, inkarlarindan oturu onlari cezalandirdik. Biz nankorden baskasina ceza mi veririz?

وَجَعَلْنَا بَيْنَهُمْ وَبَيْنَ الْقُرَى الَّتِي بَارَكْنَا فِيهَا قُرًى ظَاهِرَةً وَقَدَّرْنَا فِيهَا السَّيْرَ سِيرُوا فِيهَا لَيَالِيَ وَأَيَّامًا آمِنِينَ ﴿١٨﴾

34/SEBE SURESİ-18. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve cealnâ beynehum ve beynel kurâlletî bâraknâ fîhâ kuran zâhiraten ve kaddernâ fîhâs seyr(seyre), sîrû fîhâ leyâliye ve eyyâmen âminîn(âminîne).

Onlarla, kutlu kildigimiz sehirler arasinda, karsidan karsiya gorunen kasabalar var etmis, oralari gezilecek belirli konak yerleri yapmistik, «Oralarda geceleri ve gunduzleri guven icinde gezin» demistik.

فَقَالُوا رَبَّنَا بَاعِدْ بَيْنَ أَسْفَارِنَا وَظَلَمُوا أَنفُسَهُمْ فَجَعَلْنَاهُمْ أَحَادِيثَ وَمَزَّقْنَاهُمْ كُلَّ مُمَزَّقٍ إِنَّ فِي ذَلِكَ لَآيَاتٍ لِّكُلِّ صَبَّارٍ شَكُورٍ ﴿١٩﴾

34/SEBE SURESİ-19. AYET (Meâlleri Kıyasla): Fe kâlû rabbenâ bâid beyne esfârinâ ve zalemû enfusehum fe cealnâhum ehâdîse ve mezzaknâhum kulle mumezzakın, inne fî zâlike le âyâtin li kulli sabbârin şekûr(şekûrin).

Ama onlar: «Rabbimiz! Yolculuklarimizin mesafesini uzak kil» deyip kendilerine yazik ettiler. Biz de onlari efsane yapiverdik, darmadagin ettik. Dogrusu bunlarda, pek sabreden ve cok sukreden kimseler icin dersler vardir.

وَلَقَدْ صَدَّقَ عَلَيْهِمْ إِبْلِيسُ ظَنَّهُ فَاتَّبَعُوهُ إِلَّا فَرِيقًا مِّنَ الْمُؤْمِنِينَ ﴿٢٠﴾

34/SEBE SURESİ-20. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve lekad saddaka aleyhim iblîsu zannehu fettebeûhu illâ ferîkan minel mu’minîn(mu’minîne).

And olsun ki Iblis, onlar hakkindaki gorusunu dogru cikartmis; inananlardan bir topluluk disinda hepsi ona uymuslardi.

وَمَا كَانَ لَهُ عَلَيْهِم مِّن سُلْطَانٍ إِلَّا لِنَعْلَمَ مَن يُؤْمِنُ بِالْآخِرَةِ مِمَّنْ هُوَ مِنْهَا فِي شَكٍّ وَرَبُّكَ عَلَى كُلِّ شَيْءٍ حَفِيظٌ ﴿٢١﴾

34/SEBE SURESİ-21. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve mâ kâne lehu aleyhim min sultânin illâ li na’leme men yu’minu bil âhirati mimmen huve minhâ fî şekkin, ve rabbuke alâ kulli şeyin hafîz(hafîzun).

Oysa IIblis'in onlar uzerinde bir nufuzu yoktu; ama Biz ahirete inanan kimselerle ondan suphede olanlari, iste boylece ortaya koyariz. Rabbin her seyi gozetip koruyandir.*

قُلِ ادْعُوا الَّذِينَ زَعَمْتُم مِّن دُونِ اللَّهِ لَا يَمْلِكُونَ مِثْقَالَ ذَرَّةٍ فِي السَّمَاوَاتِ وَلَا فِي الْأَرْضِ وَمَا لَهُمْ فِيهِمَا مِن شِرْكٍ وَمَا لَهُ مِنْهُم مِّن ظَهِيرٍ ﴿٢٢﴾

34/SEBE SURESİ-22. AYET (Meâlleri Kıyasla): Kulid’ûllezîne zeamtum min dûnillâhi, lâ yemlikûne miskâle zerratin fîs semâvâti ve lâ fîl ardı ve mâ lehum fîhimâ min şirkin ve mâ lehu minhum min zahîrin.

De ki: «Allah'i birakip de goklerde ve yerde zerre kadar bir seye sahip olmadigi, her ikisinde de bir ortakligi bulunmadigi ve hicbiri Allah'a yardimci olmadigi halde tanri olduklarini ileri surduklerinizi yardima cagirsaniza!»

وَلَا تَنفَعُ الشَّفَاعَةُ عِندَهُ إِلَّا لِمَنْ أَذِنَ لَهُ حَتَّى إِذَا فُزِّعَ عَن قُلُوبِهِمْ قَالُوا مَاذَا قَالَ رَبُّكُمْ قَالُوا الْحَقَّ وَهُوَ الْعَلِيُّ الْكَبِيرُ ﴿٢٣﴾

34/SEBE SURESİ-23. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve lâ tenfeuş şefâatu indehû illâ li men ezine lehu, hattâ izâ fuzzia an kulûbihim kâlû mâzâ kâle rabbukum, kâlûl hakka, ve huvel aliyyul kebîr(kebîru).

Allah'in katinda, kendisine izin verilenden baska kimse sefaat edemez. Sonunda, gonullerindeki korku giderilince birbirlerine «Rabbiniz ne soyledi?» diye sorarlar; «Hak soyledi» derler. O, yucedir, buyuktur.

قُلْ مَن يَرْزُقُكُم مِّنَ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ قُلِ اللَّهُ وَإِنَّا أَوْ إِيَّاكُمْ لَعَلَى هُدًى أَوْ فِي ضَلَالٍ مُّبِينٍ ﴿٢٤﴾

34/SEBE SURESİ-24. AYET (Meâlleri Kıyasla): Kul men yerzukukum mines semâvâti vel ardı, kulillâhu ve innâ ev iyyâkum le alâ huden ev fî dalâlin mubîn(mubînin).

De ki: «Goklerden ve yerden sizi riziklandiran kimdir?» De ki: «Allah'tir. Oyleyse dogru yolda veya apacik bir sapiklikta olan ya biziz ya sizsiniz.»

قُل لَّا تُسْأَلُونَ عَمَّا أَجْرَمْنَا وَلَا نُسْأَلُ عَمَّا تَعْمَلُونَ ﴿٢٥﴾

34/SEBE SURESİ-25. AYET (Meâlleri Kıyasla): Kul lâ tus’elûne ammâ ecremnâ ve lâ nus’elu ammâ ta’melûn(ta’melûne).

De ki: «Isledigimiz suclardan siz sorumlu olmazsiniz, sizin yaptiklarinizdan da biz sorumlu olmayiz»

قُلْ يَجْمَعُ بَيْنَنَا رَبُّنَا ثُمَّ يَفْتَحُ بَيْنَنَا بِالْحَقِّ وَهُوَ الْفَتَّاحُ الْعَلِيمُ ﴿٢٦﴾

34/SEBE SURESİ-26. AYET (Meâlleri Kıyasla): Kul yecmeu beynenâ rabbunâ summe yeftehu beynenâ bil hakkı, ve huvel fettâhul alîm(alîmu).

De ki: «Rabbimiz sonunda hepimizi toplar, sonra aramizda adaletle hukmeder. Adaletle hukmeden, bilen ancak O'dur.»

قُلْ أَرُونِي الَّذِينَ أَلْحَقْتُم بِهِ شُرَكَاء كَلَّا بَلْ هُوَ اللَّهُ الْعَزِيزُ الْحَكِيمُ ﴿٢٧﴾

34/SEBE SURESİ-27. AYET (Meâlleri Kıyasla): Kul erûniyellezîne elhaktum bihî şurakâe kellâ, bel huvallahul azîzul hakîm(hakîmu).

De ki: «O'na taktiginiz ortaklari bana gosterin, yoktur ki! O, guclu olan, Hakim olan Allah'tir.»

وَمَا أَرْسَلْنَاكَ إِلَّا كَافَّةً لِّلنَّاسِ بَشِيرًا وَنَذِيرًا وَلَكِنَّ أَكْثَرَ النَّاسِ لَا يَعْلَمُونَ ﴿٢٨﴾

34/SEBE SURESİ-28. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve mâ erselnâke illâ kâffeten lin nâsi beşîran ve nezîran ve lâkinne ekseran nâsi lâ ya’lemûn(ya’lemûne).

Biz seni butun insanlara ancak mujdeci ve uyarici olarak gondermisizdir; fakat insanlarin cogu bilmez.

وَيَقُولُونَ مَتَى هَذَا الْوَعْدُ إِن كُنتُمْ صَادِقِينَ ﴿٢٩﴾

34/SEBE SURESİ-29. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve yekûlûne metâ hâzâl va’du in kuntum sâdikîn(sâdikîne).

«Dogru sozlu iseniz soyleyin bu vaad ne zamandir?» derler.

قُل لَّكُم مِّيعَادُ يَوْمٍ لَّا تَسْتَأْخِرُونَ عَنْهُ سَاعَةً وَلَا تَسْتَقْدِمُونَ ﴿٣٠﴾

34/SEBE SURESİ-30. AYET (Meâlleri Kıyasla): Kul lekum mîâdu yevmin lâ teste’hirûne anhu sâaten ve lâ testakdimûn(testakdimûne).

De ki: «Size, bir gun tayin edilmistir. Ondan bir saat ne geri kalabilirsiniz ne de one gecebilirsiniz.» *

وَقَالَ الَّذِينَ كَفَرُوا لَن نُّؤْمِنَ بِهَذَا الْقُرْآنِ وَلَا بِالَّذِي بَيْنَ يَدَيْهِ وَلَوْ تَرَى إِذِ الظَّالِمُونَ مَوْقُوفُونَ عِندَ رَبِّهِمْ يَرْجِعُ بَعْضُهُمْ إِلَى بَعْضٍ الْقَوْلَ يَقُولُ الَّذِينَ اسْتُضْعِفُوا لِلَّذِينَ اسْتَكْبَرُوا لَوْلَا أَنتُمْ لَكُنَّا مُؤْمِنِينَ ﴿٣١﴾

34/SEBE SURESİ-31. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve kâlellezîne keferû len nu’mine bi hâzâl kur’âni ve lâ billezî beyne yedeyhi, ve lev terâ iziz zâlimûne mevkûfûne inde rabbihim, yerciu ba’duhum ilâ ba’dınil kavle, yekûlullezînestud’ifû lillezînestekberû lev lâ entum le kunnâ mu’minîn(mu’minîne).

Inkar edenler: «Bu Kuran'a ve ondan oncekilere inanmayacagiz» dediler. Sen bu zalimleri, Rablerinin huzurunda dikilmis olduklari zaman, sucu birbirine atip dururken bir gorsen! Gucsuz sayilanlar, buyukluk taslayanlara: «Siz olmasaydiniz biz inanmis olacaktik» derler.

قَالَ الَّذِينَ اسْتَكْبَرُوا لِلَّذِينَ اسْتُضْعِفُوا أَنَحْنُ صَدَدْنَاكُمْ عَنِ الْهُدَى بَعْدَ إِذْ جَاءكُم بَلْ كُنتُم مُّجْرِمِينَ ﴿٣٢﴾

34/SEBE SURESİ-32. AYET (Meâlleri Kıyasla): Kâlellezînestekberû lillezînestud’ifû e nahnu sadednâkum anil hudâ ba’de iz câekum bel kuntum mucrimîn(mucrimîne).

Buyukluk taslayanlar, gucsuz sayilanlara: «Size dogruluk rehberi geldikten sonra ondan sizi biz mi alikoyduk? Hayir; zaten suclu kimselerdiniz» derler.

وَقَالَ الَّذِينَ اسْتُضْعِفُوا لِلَّذِينَ اسْتَكْبَرُوا بَلْ مَكْرُ اللَّيْلِ وَالنَّهَارِ إِذْ تَأْمُرُونَنَا أَن نَّكْفُرَ بِاللَّهِ وَنَجْعَلَ لَهُ أَندَادًا وَأَسَرُّوا النَّدَامَةَ لَمَّا رَأَوُا الْعَذَابَ وَجَعَلْنَا الْأَغْلَالَ فِي أَعْنَاقِ الَّذِينَ كَفَرُوا هَلْ يُجْزَوْنَ إِلَّا مَا كَانُوا يَعْمَلُونَ ﴿٣٣﴾

34/SEBE SURESİ-33. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve kâlellezînestud’ifû lillezînestekberû bel mekrul leyli ven nehâri iz te’murûnenâ en nekfure billâhi ve nec’ale lehû endâdâ(endâden), ve eserrûn nedâmete lemmâ raevûl azâb(azâbe), ve cealnâl aglâle fî a’nâkıllezîne keferû, hel yuczevne illâ mâ kânû ya’melûn(ya’melûne).

Gucsuz sayilanlar da buyukluk taslayanlara: «Hayir gece gunduz hile kuruyor ve bize Allah'i inkar etmemizi, O'na ortaklar kosmamizi emrediyordunuz» derler. Azabi gorduklerinde, ettiklerine icleri yanar. Inkar edenlerin boyunlarina demir halkalar vururuz. Yaptiklarindan baska bir seyin mi cezasini cekerler?

وَمَا أَرْسَلْنَا فِي قَرْيَةٍ مِّن نَّذِيرٍ إِلَّا قَالَ مُتْرَفُوهَا إِنَّا بِمَا أُرْسِلْتُم بِهِ كَافِرُونَ ﴿٣٤﴾

34/SEBE SURESİ-34. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve mâ erselnâ fî karyetin min nezîrin illâ kâle mutrafûhâ innâ bimâ ursiltum bihî kâfirûn(kâfirûne).

Dogrusu uyarici gondermis oldugumuz her kasabanin varlikli kimseleri, onlari: «Biz sizinle gonderilen seyleri inkar ediyoruz» diye gelmislerdir.

وَقَالُوا نَحْنُ أَكْثَرُ أَمْوَالًا وَأَوْلَادًا وَمَا نَحْنُ بِمُعَذَّبِينَ ﴿٣٥﴾

34/SEBE SURESİ-35. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve kâlû nahnu ekseru emvâlen ve evlâden ve mâ nahnu bi muazzebîn(muazzebîne).

«allari ve cocuklari en cok olan bizleriz, azaba ugratilacak da degiliz» derlerdi.

قُلْ إِنَّ رَبِّي يَبْسُطُ الرِّزْقَ لِمَن يَشَاء وَيَقْدِرُ وَلَكِنَّ أَكْثَرَ النَّاسِ لَا يَعْلَمُونَ ﴿٣٦﴾

34/SEBE SURESİ-36. AYET (Meâlleri Kıyasla): Kul inne rabbî yebsutur rızka limen yeşâu ve yakdiru ve lâkinne ekseran nâsi lâ ya’lemûn(ya’lemûne).

De ki: «suphesiz Rabbim rizki diledigine genisletir ve bir olcuye gore verir, fakat insanlarin cogu bilmezler."*

وَمَا أَمْوَالُكُمْ وَلَا أَوْلَادُكُم بِالَّتِي تُقَرِّبُكُمْ عِندَنَا زُلْفَى إِلَّا مَنْ آمَنَ وَعَمِلَ صَالِحًا فَأُوْلَئِكَ لَهُمْ جَزَاء الضِّعْفِ بِمَا عَمِلُوا وَهُمْ فِي الْغُرُفَاتِ آمِنُونَ ﴿٣٧﴾

34/SEBE SURESİ-37. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve mâ emvâlukum ve lâ evlâdukum billetî tukarribukum indenâ zulfâ illâ men âmene ve amile sâlihan fe ulâike lehum cezâud dı’fi bimâ amilû ve hum fîl gurufâti âminûn(âminûne).

Ey insanlar! Sizi Bana yaklastiracak olan ne mallariniz ve ne de cocuklarinizdir; yalniz, inanip yararli is isleyen kimselerin, iste onlarin yaptiklarina karsilik mukafatlari kat kattir; iste onlar, yuksek derecelerde, guven icindedirler.

وَالَّذِينَ يَسْعَوْنَ فِي آيَاتِنَا مُعَاجِزِينَ أُوْلَئِكَ فِي الْعَذَابِ مُحْضَرُونَ ﴿٣٨﴾

34/SEBE SURESİ-38. AYET (Meâlleri Kıyasla): Vellezîne yes’avne fî âyâtinâ muâcizîne ulâike fîl azâbi muhdarûn(muhdarûne).

Ayetlerimizde Bizi aciz birakmaga yeltenenler, iste onlar, azabla yuz yuze birakilirlar.

قُلْ إِنَّ رَبِّي يَبْسُطُ الرِّزْقَ لِمَن يَشَاء مِنْ عِبَادِهِ وَيَقْدِرُ لَهُ وَمَا أَنفَقْتُم مِّن شَيْءٍ فَهُوَ يُخْلِفُهُ وَهُوَ خَيْرُ الرَّازِقِينَ ﴿٣٩﴾

34/SEBE SURESİ-39. AYET (Meâlleri Kıyasla): Kul inne rabbî yebsutur rızka li men yeşâu min ibâdihî ve yakdiru lehu, ve mâ enfaktum min şeyin fe huve yuhlifuhu, ve huve hayrur râzikîn(râzikîne).

De ki: «Dogrusu Rabbim, kullarindan dilediginin rizikini hem genisletir ve hem de ona daraltip bir olcuye gore verir; sarfettiginiz herhangi bir seyin yerine O daha iyisini koyar, cunku O rizik verenlerin en hayirlisidir.»

وَيَوْمَ يَحْشُرُهُمْ جَمِيعًا ثُمَّ يَقُولُ لِلْمَلَائِكَةِ أَهَؤُلَاء إِيَّاكُمْ كَانُوا يَعْبُدُونَ ﴿٤٠﴾

34/SEBE SURESİ-40. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve yevme yahşuruhum cemîan summe yekûlu lil melâiketi e hâulâi iyyâkum kânû ya’budûn(ya’budûne).

Allah bir gun onlarin hepsini diriltip toplar, sonra meleklere: «Bunlar mi size tapiyordu?» der.

قَالُوا سُبْحَانَكَ أَنتَ وَلِيُّنَا مِن دُونِهِم بَلْ كَانُوا يَعْبُدُونَ الْجِنَّ أَكْثَرُهُم بِهِم مُّؤْمِنُونَ ﴿٤١﴾

34/SEBE SURESİ-41. AYET (Meâlleri Kıyasla): Kâlû subhâneke ente veliyyunâ min dûnihim, bel kânû ya’budûnel cinn(cinne), ekseruhum bihim mu’minûn(mû’minûne).

Melekler: «Hasa, bizim dostumuz onlar degil, Sensin. Hayir; onlar bize degil cinlere tapiyorlardi, cogu onlara inaniyorlardi» derler.

فَالْيَوْمَ لَا يَمْلِكُ بَعْضُكُمْ لِبَعْضٍ نَّفْعًا وَلَا ضَرًّا وَنَقُولُ لِلَّذِينَ ظَلَمُوا ذُوقُوا عَذَابَ النَّارِ الَّتِي كُنتُم بِهَا تُكَذِّبُونَ ﴿٤٢﴾

34/SEBE SURESİ-42. AYET (Meâlleri Kıyasla): Fel yevme lâ yemliku ba’dukum li ba’dın nef’an ve lâ darrâ(darran), ve nekûlu lillezîne zalemû zûkû azâben nârilletî kuntum bihâ tukezzibûn(tukezzibûne).

Zalimlere: «Yalanladiginiz atesin azibini tadin, bugun birbirinize ne fayda ve ne de zarar verebilirsiniz» deriz.

وَإِذَا تُتْلَى عَلَيْهِمْ آيَاتُنَا بَيِّنَاتٍ قَالُوا مَا هَذَا إِلَّا رَجُلٌ يُرِيدُ أَن يَصُدَّكُمْ عَمَّا كَانَ يَعْبُدُ آبَاؤُكُمْ وَقَالُوا مَا هَذَا إِلَّا إِفْكٌ مُّفْتَرًى وَقَالَ الَّذِينَ كَفَرُوا لِلْحَقِّ لَمَّا جَاءهُمْ إِنْ هَذَا إِلَّا سِحْرٌ مُّبِينٌ ﴿٤٣﴾

34/SEBE SURESİ-43. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve izâ tutlâ aleyhim âyâtunâ beyyinâtin kâlû mâ hâzâ illâ raculun yurîdu en yasuddekum ammâ kâne ya’budu âbâukum, ve kâlû mâ hâzâ illâ ifkun mufterâ(mufteran) ve kâlellezîne keferû lil hakkı lemmâ câehum in hâzâ illâ sihrun mubîn(mubînun).

Ayetlerimiz onlara apacik olarak okundugu zaman: «Bu adam sizi babalarinizin taptiklarindan alikoymaktan baska bir sey istemiyor» derlerdi. «Bu Kuran dupeduz bir uydurmadan baska bir sey degildir» derlerdi. Hak, inkar edenlere geldiginde, onun icin: «Bu apacik bir buyudur» demislerdi.

وَمَا آتَيْنَاهُم مِّن كُتُبٍ يَدْرُسُونَهَا وَمَا أَرْسَلْنَا إِلَيْهِمْ قَبْلَكَ مِن نَّذِيرٍ ﴿٤٤﴾

34/SEBE SURESİ-44. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve mâ âteynâhum min kutubin yedrusûnehâ ve mâ erselnâ ileyhim kableke min nezîr(nezîrin).

Oysa Biz, onlara okuyacaklari bir kitap vermemis ve senden once de onlara bir uyarici gondermemistik.

وَكَذَّبَ الَّذِينَ مِن قَبْلِهِمْ وَمَا بَلَغُوا مِعْشَارَ مَا آتَيْنَاهُمْ فَكَذَّبُوا رُسُلِي فَكَيْفَ كَانَ نَكِيرِ ﴿٤٥﴾

34/SEBE SURESİ-45. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve kezzebellezîne min kablihim ve mâ belegû mi’şâra mâ âteynâhum fe kezzebû rusulî, fe keyfe kâne nekîr(nekîri).

Kendilerinden once gelenleri de yalanlamislardi; oysa bunlar, onlara verdiklerimizin onda birine bile erisememislerdi. Boyleyken peygamberlerimizi yalanladilar; Beni inkar etmek nasil olur? *

قُلْ إِنَّمَا أَعِظُكُم بِوَاحِدَةٍ أَن تَقُومُوا لِلَّهِ مَثْنَى وَفُرَادَى ثُمَّ تَتَفَكَّرُوا مَا بِصَاحِبِكُم مِّن جِنَّةٍ إِنْ هُوَ إِلَّا نَذِيرٌ لَّكُم بَيْنَ يَدَيْ عَذَابٍ شَدِيدٍ ﴿٤٦﴾

34/SEBE SURESİ-46. AYET (Meâlleri Kıyasla): Kul innemâ eızukum bi vâhidetin, en tekûmû lillâhi mesnâ ve furâdâ summe tetefekkerû, mâ bi sâhıbikum min cinnetin, in huve illâ nezîrun lekum beyne yedey azâbin şedîd(şedîdin).

De ki: «Size tek bir ogudum vardir: Allah icin ikiser ikiser ve tek tek kalkiniz, sonra dusununuz, goreceksiniz ki arkadasinizda bir delilik yoktur. O yalniz cetin bir azabin oncesinde sizi uyarmaktadir.»

قُلْ مَا سَأَلْتُكُم مِّنْ أَجْرٍ فَهُوَ لَكُمْ إِنْ أَجْرِيَ إِلَّا عَلَى اللَّهِ وَهُوَ عَلَى كُلِّ شَيْءٍ شَهِيدٌ ﴿٤٧﴾

34/SEBE SURESİ-47. AYET (Meâlleri Kıyasla): Kul mâ seeltukum min ecrin fe huve lekum, in ecriye illâ alâllâhi, ve huve alâ kulli şeyin şehîd(şehîdun).

De ki: «Ben sizden bir ucret istersem, o sizin olsun; benim ecrim Allah'a aittir. O her seye sahiddir.»

قُلْ إِنَّ رَبِّي يَقْذِفُ بِالْحَقِّ عَلَّامُ الْغُيُوبِ ﴿٤٨﴾

34/SEBE SURESİ-48. AYET (Meâlleri Kıyasla): Kul inne rabbî yakzifu bil hakkı, allâmul guyûb(guyûbi).

De ki: «Gorunmeyenleri en iyi bilen Rabbim, batili hak ile ortadan kaldirir.»

قُلْ جَاء الْحَقُّ وَمَا يُبْدِئُ الْبَاطِلُ وَمَا يُعِيدُ ﴿٤٩﴾

34/SEBE SURESİ-49. AYET (Meâlleri Kıyasla): Kul câel hakku ve mâ yubdiûl bâtılu ve mâ yuîd(yuîdu).

De ki: «Hak geldi; artik batil ne yeniden baslar, ne de geri gelir.»

قُلْ إِن ضَلَلْتُ فَإِنَّمَا أَضِلُّ عَلَى نَفْسِي وَإِنِ اهْتَدَيْتُ فَبِمَا يُوحِي إِلَيَّ رَبِّي إِنَّهُ سَمِيعٌ قَرِيبٌ ﴿٥٠﴾

34/SEBE SURESİ-50. AYET (Meâlleri Kıyasla): Kul in dalaltu fe innemâ edıllu alâ nefsî, ve in ihtedeytu fe bimâ yûhî ileyye rabbî, innehu semîun karîbun.

De ki:» Ben sapitirsam, sapitmakla ancak kendime etmis olurum. Dogru yolda olursam, bu Rabbim'in bana vahyetmesiyledir. Dogrusu O, isitendir, yakin olandir»

وَلَوْ تَرَى إِذْ فَزِعُوا فَلَا فَوْتَ وَأُخِذُوا مِن مَّكَانٍ قَرِيبٍ ﴿٥١﴾

34/SEBE SURESİ-51. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve lev terâ iz feziû fe lâ fevte ve uhızû min mekânin karîb(karîbin).

(51-52) Onlari korktuklari zaman bir gorsen; artik kurtulus yoktur; cehenneme yakin bir yerde yakalanmislardir. O zaman, «Allah'a inandik» derler ama, ahiret gibi uzak bir yerden imana nasil kolayca ulasirlar?

وَقَالُوا آمَنَّا بِهِ وَأَنَّى لَهُمُ التَّنَاوُشُ مِن مَكَانٍ بَعِيدٍ ﴿٥٢﴾

34/SEBE SURESİ-52. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve kâlû âmennâ bihî, ve ennâ lehumut tenâvuşu min mekânin baîd(baîdin).

(51-52) Onlari korktuklari zaman bir gorsen; artik kurtulus yoktur; cehenneme yakin bir yerde yakalanmislardir. O zaman, «Allah'a inandik» derler ama, ahiret gibi uzak bir yerden imana nasil kolayca ulasirlar?

وَقَدْ كَفَرُوا بِهِ مِن قَبْلُ وَيَقْذِفُونَ بِالْغَيْبِ مِن مَّكَانٍ بَعِيدٍ ﴿٥٣﴾

34/SEBE SURESİ-53. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve kad keferû bihî min kablu, ve yakzifûne bil gaybi min mekânin baîd(baîdin).

Oysa onu daha once inkar etmisler, uzak bir yer olan dunyadan gorunmeyene dil uzatmislardi.

وَحِيلَ بَيْنَهُمْ وَبَيْنَ مَا يَشْتَهُونَ كَمَا فُعِلَ بِأَشْيَاعِهِم مِّن قَبْلُ إِنَّهُمْ كَانُوا فِي شَكٍّ مُّرِيبٍ ﴿٥٤﴾

34/SEBE SURESİ-54. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve hîle beynehum ve beyne mâ yeştehûne kemâ fuile bi eşyâihim min kablu, innehum kânû fî şekkin murîb(murîbin).

Kendileriyle, arzuladiklari seyler arasina artik engel konur; nitekim, daha once, kendilerine benzeyenlere de ayni sey yapilmisti. Cunku onlar suphe ve endise icindeydiler. *