Mekke döneminde inmiştir. 34 âyettir. Sûre, adını 12. ve 13. âyetlerde anılan Hz. Lokmân’dan almıştır.

الم ﴿١﴾

31/LOKMÂN SURESİ-1. AYET (Meâlleri Kıyasla): Elif lâm mîm.

Elif, Lâm, Mîm.

تِلْكَ آيَاتُ الْكِتَابِ الْحَكِيمِ ﴿٢﴾

31/LOKMÂN SURESİ-2. AYET (Meâlleri Kıyasla): Tilke âyâtul kitâbil hakîm(hakîmi).

Bu sûre, hikmetle dolu Kur’an’ın âyetleridir.

هُدًى وَرَحْمَةً لِّلْمُحْسِنِينَ ﴿٣﴾

31/LOKMÂN SURESİ-3. AYET (Meâlleri Kıyasla): Huden ve rahmeten lil muhsinîn(muhsinîne).

Güzel iş yapanlara (tevhid ve ihlâs ehline) bir hidayet ve bir rahmettir.

الَّذِينَ يُقِيمُونَ الصَّلَاةَ وَيُؤْتُونَ الزَّكَاةَ وَهُم بِالْآخِرَةِ هُمْ يُوقِنُونَ ﴿٤﴾

31/LOKMÂN SURESİ-4. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ellezîne yukîmûnes salâte ve yu’tûnez zekâte ve hum bil âhırati hum yûkinûn(yûkinûne).

(Güzel iş yapanlar muhsinler) o kimselerdir ki, namazı gereği üzre kılarlar, zekâtı verirler ve ahirete de onlar yakinen (şüphesiz) iman ederler.

أُوْلَئِكَ عَلَى هُدًى مِّن رَّبِّهِمْ وَأُوْلَئِكَ هُمُ الْمُفْلِحُونَ ﴿٥﴾

31/LOKMÂN SURESİ-5. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ulâike alâ huden min rabbihim ve ulâike humul muflihûn(muflihûne).

İşte bunlar, Rablerinden bir hidayet üzeredirler ve (azabdan) kurtulacak olanlar da, işte bunlardır.

وَمِنَ النَّاسِ مَن يَشْتَرِي لَهْوَ الْحَدِيثِ لِيُضِلَّ عَن سَبِيلِ اللَّهِ بِغَيْرِ عِلْمٍ وَيَتَّخِذَهَا هُزُوًا أُولَئِكَ لَهُمْ عَذَابٌ مُّهِينٌ ﴿٦﴾

31/LOKMÂN SURESİ-6. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve minen nâsi men yeşterî lehvel hadîsi li yudılle an sebîlillâhi bi gayri ilmin ve yettehızehâ huzuvâ(huzuven), ulâike lehum azâbun muhîn(muhînun).

İnsanlardan kimi de vardır ki, Allah yolundan bilgisizlik yüzünden saptırmak ve o yolu eğlence yerine tutmak için, bâtıl ve boş lâfa müşteri çıkar (kıymet verir). İşte bunlara, şiddetli bir azab vardır.

وَإِذَا تُتْلَى عَلَيْهِ آيَاتُنَا وَلَّى مُسْتَكْبِرًا كَأَن لَّمْ يَسْمَعْهَا كَأَنَّ فِي أُذُنَيْهِ وَقْرًا فَبَشِّرْهُ بِعَذَابٍ أَلِيمٍ ﴿٧﴾

31/LOKMÂN SURESİ-7. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve izâ tutlâ aleyhi âyâtunâ vellâ mustekbiran ke en lem yesma’hâ keenne fî uzuneyhi vakrâ(vakran), fe beşşirhu bi azâbin elîm(elîmin).

Ona ayetlerimiz okunduğu zaman, sanki onları işitmemiş, kulaklarında sağırlık varmış gibi, kibirlenerek yüz çevirir. (Ey Rasûlüm) sen de onu acıklı bir azab ile müjdele.

إِنَّ الَّذِينَ آمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ لَهُمْ جَنَّاتُ النَّعِيمِ ﴿٨﴾

31/LOKMÂN SURESİ-8. AYET (Meâlleri Kıyasla): İnnellezîne âmenû ve amilûs sâlihâti lehum cennâtun naîm(naîmi).

Fakat iman edip de salih ameller işliyenler, şüphesiz ki onlara, Na’îm cennetleri (nimetleri tükenmez cennetler) var.

خَالِدِينَ فِيهَا وَعْدَ اللَّهِ حَقًّا وَهُوَ الْعَزِيزُ الْحَكِيمُ ﴿٩﴾

31/LOKMÂN SURESİ-9. AYET (Meâlleri Kıyasla): Hâlidîne fîhâ, va’dallâhi hakkâ(hakkan), ve huvel azîzul hakîm(hakîmu).

O cennetlerde, onlar ebedî olarak kalmak üzere...Allah’ın (müminlere bu cennet) vaadi hakdır. O, Azîz’dir= her şeye galibdir, Hakîm’dir= hükmünde hikmet sahibidir.

خَلَقَ السَّمَاوَاتِ بِغَيْرِ عَمَدٍ تَرَوْنَهَا وَأَلْقَى فِي الْأَرْضِ رَوَاسِيَ أَن تَمِيدَ بِكُمْ وَبَثَّ فِيهَا مِن كُلِّ دَابَّةٍ وَأَنزَلْنَا مِنَ السَّمَاء مَاء فَأَنبَتْنَا فِيهَا مِن كُلِّ زَوْجٍ كَرِيمٍ ﴿١٠﴾

31/LOKMÂN SURESİ-10. AYET (Meâlleri Kıyasla): Halakas semâvâti bi gayri amedin teravnehâ ve elkâ fîl ardı ravâsiye en temîde bikum ve besse fîhâ min kulli dâbbet(dâbbetin), ve enzelnâ mines semâi mâen fe enbetnâ fîhâ min kulli zevcin kerîm(kerîmin).

Allah, gökleri, gördüğünüz şekilde direksiz yarattı. Arza da, sizi sarsmaması için, (kazıklar halinde) büyük dağlar yerleştirdi. O arzda her bir canlıdan üretti. Hem biz, gökten bir yağmur indirdik de (onun sebebiyle), yeryüzünde her sınıftan güzel nebatlar bitirdik.

هَذَا خَلْقُ اللَّهِ فَأَرُونِي مَاذَا خَلَقَ الَّذِينَ مِن دُونِهِ بَلِ الظَّالِمُونَ فِي ضَلَالٍ مُّبِينٍ ﴿١١﴾

31/LOKMÂN SURESİ-11. AYET (Meâlleri Kıyasla): Hâzâ halkullâhi fe erûnî mâzâ halakallezîne min dûnihî, beliz zâlimûne fî dalâlin mubîn(mubînin).

İşte bu gördükleriniz, Allah’ın yarattıklarıdır. Haydi gösterin bana, Allah’dan başkası ne yaratmış? Hayır, o zalimler (müşrikler) apaçık bir sapıklık içindeler.

وَلَقَدْ آتَيْنَا لُقْمَانَ الْحِكْمَةَ أَنِ اشْكُرْ لِلَّهِ وَمَن يَشْكُرْ فَإِنَّمَا يَشْكُرُ لِنَفْسِهِ وَمَن كَفَرَ فَإِنَّ اللَّهَ غَنِيٌّ حَمِيدٌ ﴿١٢﴾

31/LOKMÂN SURESİ-12. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve lekad âteynâ lukmânel hikmete enişkur lillâh(lillâhi), ve men yeşkur fe innemâ yeşkuru li nefsihî, ve men kefere fe innellâhe ganiyyun hamîd(hamîdun).

Doğrusu (peygamber değil de hikmet sahibi olan) Lokmân’a, “Allah’a şükret!” diye ilim ve anlayış verdik. Kim (Allah’a ibadet suretiyle) şükrederse, ancak kendi nefsi için (sevabına) şükreder. Kim de nimeti inkâr ederse, şübhe yok ki Allah, (onun şükrüne) muhtaç değildir, Hamîd’dir= hamd olunmaya lâyıktır.

وَإِذْ قَالَ لُقْمَانُ لِابْنِهِ وَهُوَ يَعِظُهُ يَا بُنَيَّ لَا تُشْرِكْ بِاللَّهِ إِنَّ الشِّرْكَ لَظُلْمٌ عَظِيمٌ ﴿١٣﴾

31/LOKMÂN SURESİ-13. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve iz kâle lukmânu libnihî ve huve yaızuhu yâ buneyye lâ tuşrik billâhi, inneş şirke le zulmun azîm(azîmun).

Bir vakit Lokmân, oğluna öğüd vererek şöyle demişti: “Yavrum, Allah’a ortak koşma; çünkü Allah’a ortak koşmak (şirk) çok büyük bir zulümdür.”

وَوَصَّيْنَا الْإِنسَانَ بِوَالِدَيْهِ حَمَلَتْهُ أُمُّهُ وَهْنًا عَلَى وَهْنٍ وَفِصَالُهُ فِي عَامَيْنِ أَنِ اشْكُرْ لِي وَلِوَالِدَيْكَ إِلَيَّ الْمَصِيرُ ﴿١٤﴾

31/LOKMÂN SURESİ-14. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve vassaynâl insâne bi vâlideyhi, hamelethu ummuhu vehnen alâ vehnin ve fisâluhu fî âmeyni enişkurlî ve li vâlideyke, ileyyel masîr(masîru).

Biz, insana, ana-babasını (onlara iyilik yapmasını) da emrettik. Anası, onu, (karnında) meşakkat üstüne meşakkatla taşımıştır, (çocuk karında büyüdükçe zahmet çoğalmıştır). Sütten kesilmesi de iki sene içindedir; (ve insana dedik ki): “- Hem bana, hem de ana-babana şükret, dönüş ve geliş ancak banadır.”

وَإِن جَاهَدَاكَ عَلى أَن تُشْرِكَ بِي مَا لَيْسَ لَكَ بِهِ عِلْمٌ فَلَا تُطِعْهُمَا وَصَاحِبْهُمَا فِي الدُّنْيَا مَعْرُوفًا وَاتَّبِعْ سَبِيلَ مَنْ أَنَابَ إِلَيَّ ثُمَّ إِلَيَّ مَرْجِعُكُمْ فَأُنَبِّئُكُم بِمَا كُنتُمْ تَعْمَلُونَ ﴿١٥﴾

31/LOKMÂN SURESİ-15. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve in câhedâke alâ en tuşrike bî mâ leyse leke bihî ilmun fe lâ tutı’humâ ve sâhibhumâ fîd dunyâ ma’rûfen vettebi’ sebîle men enâbe ileyye, summe ileyye merciukum fe unebbiukum bi mâ kuntum ta’melûn(ta’melûne).

Bununla beraber ana-baban, bilmediğin, (hiç saydığın putlardan ve şirkten ibaret) bir şeyi bana ortak koşman için seni zorlarlarsa, bu takdirde kendilerine itaat etme. Onlara, dünyada iyi bir şekilde sahiblik et ve bana yönelenin (mümin kimsenin) yolunu tut. Sonra dönüb bana geleceksiniz de, ben, size yaptıklarınızı haber vereceğim.

يَا بُنَيَّ إِنَّهَا إِن تَكُ مِثْقَالَ حَبَّةٍ مِّنْ خَرْدَلٍ فَتَكُن فِي صَخْرَةٍ أَوْ فِي السَّمَاوَاتِ أَوْ فِي الْأَرْضِ يَأْتِ بِهَا اللَّهُ إِنَّ اللَّهَ لَطِيفٌ خَبِيرٌ ﴿١٦﴾

31/LOKMÂN SURESİ-16. AYET (Meâlleri Kıyasla): Yâ buneyye innehâ in teku miskâle habbetin min hardalin fe tekun fî sahratin ev fîs semâvâti ev fîl ardı ye’ti bihâllâhu, innellâhe latîfun habîr(habîrun).

(Lokmân öğüdüne devamla şöyle demişti): “- Yavrum, yapılan iyi veya kötü iş, bir hardal tanesi ağırlığında olsa da bir kaya içinde yahud göklerde veya yerin dibinde gizlense, Allah onu meydana çıkarır (ve sahibini ondan dolayı hesaba çeker). Çünkü Allah Lâtif’dir= ilmi her gizli şeye ulaşır, Habîr’dir= her şeyin künhünü bilir.

يَا بُنَيَّ أَقِمِ الصَّلَاةَ وَأْمُرْ بِالْمَعْرُوفِ وَانْهَ عَنِ الْمُنكَرِ وَاصْبِرْ عَلَى مَا أَصَابَكَ إِنَّ ذَلِكَ مِنْ عَزْمِ الْأُمُورِ ﴿١٧﴾

31/LOKMÂN SURESİ-17. AYET (Meâlleri Kıyasla): Yâ buneyye ekımıs salâte ve’mur bil ma’rûfi venhe anil munkeri vasbir alâ mâ esâbeke, inne zâlike min azmil umûr(umûri).

Yavrum, namazı gereği üzre kıl, iyiliği emret ve fenalıktan alıkoy. Bu hususta sana isabet edecek eziyete katlan, çünkü bunlar, kesin olarak farz kılınan işlerdendir.

وَلَا تُصَعِّرْ خَدَّكَ لِلنَّاسِ وَلَا تَمْشِ فِي الْأَرْضِ مَرَحًا إِنَّ اللَّهَ لَا يُحِبُّ كُلَّ مُخْتَالٍ فَخُورٍ ﴿١٨﴾

31/LOKMÂN SURESİ-18. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve lâ tusa’ir haddeke lin nâsi ve lâ temşi fîl ardı merahan innallâhe lâ yuhıbbu kulle muhtâlin fehûr(fehûrin).

(Kibirlilerin yaptığı gibi) insanlara yüzünün yanını çevirme ve yeryüzünde çalımla yürüme. Çünkü Allah, her büyüklük taslıyan öğüngeni sevmez.

وَاقْصِدْ فِي مَشْيِكَ وَاغْضُضْ مِن صَوْتِكَ إِنَّ أَنكَرَ الْأَصْوَاتِ لَصَوْتُ الْحَمِيرِ ﴿١٩﴾

31/LOKMÂN SURESİ-19. AYET (Meâlleri Kıyasla): Vaksid fî meşyike vagdud min savtike, inne enkeral asvâti le savtul hamîr(hamîri).

Yürüyüşünde mütevazi ol, (pek yavaş ve pek süratli yürüme, sükunet ve vakarını muhfaza et). Sesini alçalt (bağırıb çağırarak konuşma), çünkü seslerin en çirkini, elbette ki eşeklerin sesidir.”

أَلَمْ تَرَوْا أَنَّ اللَّهَ سَخَّرَ لَكُم مَّا فِي السَّمَاوَاتِ وَمَا فِي الْأَرْضِ وَأَسْبَغَ عَلَيْكُمْ نِعَمَهُ ظَاهِرَةً وَبَاطِنَةً وَمِنَ النَّاسِ مَن يُجَادِلُ فِي اللَّهِ بِغَيْرِ عِلْمٍ وَلَا هُدًى وَلَا كِتَابٍ مُّنِيرٍ ﴿٢٠﴾

31/LOKMÂN SURESİ-20. AYET (Meâlleri Kıyasla): E lem terav ennallâhe sahhara lekum mâ fîs semâvâti ve mâ fîl ardı ve esbega aleykum niamehu zâhiraten ve bâtıneten, ve minen nâsi men yucâdilu fîllâhi bi gayri ilmin ve lâ huden ve lâ kitâbin munîr(munîrin).

Görmediniz mi ki, Allah, göklerdekini (güneş, ay, yıldız ve bulutları) ve yerde olanı hep menfaatiniz için birer sebep kılmıştır. Hem aşikâre, hem gizli olarak her türlü nimetlerini üzerinize tamamlamıştır. Böyle iken, insanlar içinde kimisi de var ki, ne bir ilme, ne bir delile, ne de aydınlatıcı bir kitaba dayanmaksızın Allah’ın dini hakkında mücadele ediyor.

وَإِذَا قِيلَ لَهُمُ اتَّبِعُوا مَا أَنزَلَ اللَّهُ قَالُوا بَلْ نَتَّبِعُ مَا وَجَدْنَا عَلَيْهِ آبَاءنَا أَوَلَوْ كَانَ الشَّيْطَانُ يَدْعُوهُمْ إِلَى عَذَابِ السَّعِيرِ ﴿٢١﴾

31/LOKMÂN SURESİ-21. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve izâ kîle lehumuttebiû mâ enzelallâhu kâlû bel nettebiu mâ vecednâ aleyhi âbâenâ, e ve lev kâneş şeytânu yed’ûhum ilâ azâbis saîr(saîri).

O kâfirlere: “- Allah’ın indirdiği Kur’an’a tabi olun” denildiği zaman, derler ki: “- Hayır, biz atalarımızı neyin (hangi dinin) üzerinde bulduksa onun ardınca gideriz.” Ya Şeytan, atalarını cehennem azabına çağırıyorduysa da mı (onlara uyacaklar)?

وَمَن يُسْلِمْ وَجْهَهُ إِلَى اللَّهِ وَهُوَ مُحْسِنٌ فَقَدِ اسْتَمْسَكَ بِالْعُرْوَةِ الْوُثْقَى وَإِلَى اللَّهِ عَاقِبَةُ الْأُمُورِ ﴿٢٢﴾

31/LOKMÂN SURESİ-22. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve men yuslim vechehu ilâllâhi ve huve muhsinun fe kadistemseke bil urvetil vuskâ, ve ilâllâhi âkibetul umûr(umûri).

Kim amelinde ihlâs sahibi olarak kendini samimiyetle Allah’a teslim ederse, muhakkak ki o, en sağlam kulpa yapışmıştır. Bütün işlerin sonu Allah’a dayanır.

وَمَن كَفَرَ فَلَا يَحْزُنكَ كُفْرُهُ إِلَيْنَا مَرْجِعُهُمْ فَنُنَبِّئُهُم بِمَا عَمِلُوا إِنَّ اللَّهَ عَلِيمٌ بِذَاتِ الصُّدُورِ ﴿٢٣﴾

31/LOKMÂN SURESİ-23. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve men kefere fe lâ yahzunke kufruhu, ileynâ merciuhum fe nunebbiuhum bi mâ amilû, innallâhe alîmun bi zâtis sudûr(sudûri).

Kim de küfre varırsa, artık onun küfrü (Ey Rasûlüm) seni üzmesin. Onlar, bize dönüb gelecekler; o vakit biz, onlara, bütün yaptıklarını (küfürlerinin cezasını) haber vereceğiz. Şüphe yok ki Allah, bütün kalblerdekini hakkıyla bilendir.

نُمَتِّعُهُمْ قَلِيلًا ثُمَّ نَضْطَرُّهُمْ إِلَى عَذَابٍ غَلِيظٍ ﴿٢٤﴾

31/LOKMÂN SURESİ-24. AYET (Meâlleri Kıyasla): Numettiuhum kalîlen summe nadtarruhum ilâ azâbin galîz(galîzin).

Biz, o kâfirlere (dünyada) biraz zevk ettiririz de, sonra kendilerini ağır bir azaba mecbur tutarız.

وَلَئِن سَأَلْتَهُم مَّنْ خَلَقَ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضَ لَيَقُولُنَّ اللَّهُ قُلِ الْحَمْدُ لِلَّهِ بَلْ أَكْثَرُهُمْ لَا يَعْلَمُونَ ﴿٢٥﴾

31/LOKMÂN SURESİ-25. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve le in seeltehum men halakas semâvâti vel arda le yekûlunnallâhu, kulil hamdulillâhi, bel ekseruhum lâ ya’lemûn(ya’lemûne).

Muhakkak ki onlara sorsan: “- Gökleri ve yeri kim yarattı?” Elbette: “-Allah” diyecekler. (Bu gerçeği itiraf ettiklerinden ey Rasûlüm) sen de “- Elhamdü Lillâh= Allah’a hamd olsun” de. Fakat onların çoğu (ilzam edildiklerini, iddialarının boş olduğunu) bilmezler.

لِلَّهِ مَا فِي السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ إِنَّ اللَّهَ هُوَ الْغَنِيُّ الْحَمِيدُ ﴿٢٦﴾

31/LOKMÂN SURESİ-26. AYET (Meâlleri Kıyasla): Lillâhi mâ fîs semâvâti vel ard(ardı), innallâhe huvel ganiyyul hamîd(hamîdu).

Göklerde ve yerde ne varsa Allah’ındır. Şüphesiz ki Allah Ganî’dir= hiç bir şeye muhtaç değildir, Hamîd’dir= hamd edilmeye lâyıktır.

وَلَوْ أَنَّمَا فِي الْأَرْضِ مِن شَجَرَةٍ أَقْلَامٌ وَالْبَحْرُ يَمُدُّهُ مِن بَعْدِهِ سَبْعَةُ أَبْحُرٍ مَّا نَفِدَتْ كَلِمَاتُ اللَّهِ إِنَّ اللَّهَ عَزِيزٌ حَكِيمٌ ﴿٢٧﴾

31/LOKMÂN SURESİ-27. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve lev enne mâ fîl ardı min şeceratin aklâmun vel bahru yemudduhu min ba’dihî seb’atu ebhurin mâ nefidet kelimâtullâhi, innallâhe azîzun hakîm(hakîmun).

Eğer yerdeki bütün ağaçlar hep kalem olsa, deniz de, -arkasından yedi deniz daha katılarak- mürekkeb olsa, yine Allah’ın kelimeleri (ilim ve ezelî kelâmı) tükenmez. Muhakkak ki Allah Azîz’dir= her şeye galibdir. Hakîm’dir= hükmünde hikmet sahibidir.

مَّا خَلْقُكُمْ وَلَا بَعْثُكُمْ إِلَّا كَنَفْسٍ وَاحِدَةٍ إِنَّ اللَّهَ سَمِيعٌ بَصِيرٌ ﴿٢٨﴾

31/LOKMÂN SURESİ-28. AYET (Meâlleri Kıyasla): Mâ halkukum ve lâ ba’sukum illâ ke nefsin vâhıdetin, innallâhe semîun basîr(basîrun).

Sizin (topunuzun yoktan) yaratılmanız da, öldükten sonra diriltilmeniz de, ancak tek bir kişinin yaratılıp diriltilmesi gibidir. (Ol, emriyle her şey oluverir). Muhakkak ki Allah Semî’dir= söylenenleri işitir, Basîr’dir= yaptıklarınızı görür.

أَلَمْ تَرَ أَنَّ اللَّهَ يُولِجُ اللَّيْلَ فِي النَّهَارِ وَيُولِجُ النَّهَارَ فِي اللَّيْلِ وَسَخَّرَ الشَّمْسَ وَالْقَمَرَ كُلٌّ يَجْرِي إِلَى أَجَلٍ مُّسَمًّى وَأَنَّ اللَّهَ بِمَا تَعْمَلُونَ خَبِيرٌ ﴿٢٩﴾

31/LOKMÂN SURESİ-29. AYET (Meâlleri Kıyasla): E lem tera ennallâhe yûlicul leyle fîn nehâri ve yûlicun nehâre fîl leyli, ve sahharaş şemse vel kamere kullun yecrî ilâ ecelin musemmen ve ennallâhe bi mâ ta’melûne habîr(habîrun).

Görmedin mi, Allah geceyi gündüze sokuyor, gündüzü de geceye sokuyor. Güneş’i ve Ayı sizin menfaatınıza sebep kılmıştır. (Bunlardan) her biri muayyen bir vakte kadar cereyan edip gidecektir. Doğrusu Allah, bütün yaptıklarınızdan hakkıyla haberdardır.

ذَلِكَ بِأَنَّ اللَّهَ هُوَ الْحَقُّ وَأَنَّ مَا يَدْعُونَ مِن دُونِهِ الْبَاطِلُ وَأَنَّ اللَّهَ هُوَ الْعَلِيُّ الْكَبِيرُ ﴿٣٠﴾

31/LOKMÂN SURESİ-30. AYET (Meâlleri Kıyasla): Zâlike bi ennallâhe huvel hakku ve enne mâ yed’ûne min dûnihil bâtılu ve ennallâhe huvel aliyyul kebîr(kebîru).

(Allah’ın ilim ve kudretinin genişliği) şundan: Çünkü Allah, ibadete müstahak olan Vacib Tealâ’dır. O’ndan başka taptıkları hep bâtıldır. Gerçekten Allah, her şeyden yücedir, her şeyden büyüktür.

أَلَمْ تَرَ أَنَّ الْفُلْكَ تَجْرِي فِي الْبَحْرِ بِنِعْمَتِ اللَّهِ لِيُرِيَكُم مِّنْ آيَاتِهِ إِنَّ فِي ذَلِكَ لَآيَاتٍ لِّكُلِّ صَبَّارٍ شَكُورٍ ﴿٣١﴾

31/LOKMÂN SURESİ-31. AYET (Meâlleri Kıyasla): E lem tera ennel fulke tecrî fîl bahri bi ni’metillâhi li yuriyekum min âyâtihî inne fî zâlike le âyâtin li kulli sabbârin şekûr(şekûrin).

Görmedin mi, Allah’ın üzerinize bir nimeti olarak, (kudretine delâlet eden) alâmetlerinden size göstermek için, gemiler denizde akıb gidiyor. Muhakkak ki bunda, (zorluklara karşı) çok sabreden, (nimetlere) çok şükreden herkes için bir çok ibret alâmetleri vardır.

وَإِذَا غَشِيَهُم مَّوْجٌ كَالظُّلَلِ دَعَوُا اللَّهَ مُخْلِصِينَ لَهُ الدِّينَ فَلَمَّا نَجَّاهُمْ إِلَى الْبَرِّ فَمِنْهُم مُّقْتَصِدٌ وَمَا يَجْحَدُ بِآيَاتِنَا إِلَّا كُلُّ خَتَّارٍ كَفُورٍ ﴿٣٢﴾

31/LOKMÂN SURESİ-32. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve izâ gaşiyehum mevcun kez zuleli deavûllâhe muhlisîne lehud dîn(dîne), fe lemmâ neccâhum ilâl berri fe minhum muktesidun, ve mâ yechadu bi âyâtinâ illâ kullu hattârin kefûr(kefûrin).

O kâfirleri, kara bulutlar gibi dalga sardığı vakit, dini Allah’a halis kılarak (tam bir ihlâs ile) O’na yalvarırlar, dua ederler. Vakta ki, (Allah denizden) onları karaya çıkarır, içlerinden doğru giden de bulunur, (diğerleri ise, eski küfürlerine devam eder). Ayetlerimizi ancak gaddar, nankör olanlar inkâr eder.

يَا أَيُّهَا النَّاسُ اتَّقُوا رَبَّكُمْ وَاخْشَوْا يَوْمًا لَّا يَجْزِي وَالِدٌ عَن وَلَدِهِ وَلَا مَوْلُودٌ هُوَ جَازٍ عَن وَالِدِهِ شَيْئًا إِنَّ وَعْدَ اللَّهِ حَقٌّ فَلَا تَغُرَّنَّكُمُ الْحَيَاةُ الدُّنْيَا وَلَا يَغُرَّنَّكُم بِاللَّهِ الْغَرُورُ ﴿٣٣﴾

31/LOKMÂN SURESİ-33. AYET (Meâlleri Kıyasla): Yâ eyyuhân nâsuttekû rabbekum vahşev yevmen lâ yeczî vâlidun an veledihî ve lâ mevlûdun huve câzin an vâlidihî şey’en inne va’dallâhi hakkun fe lâ tegurrannekumul hayâtud dunyâ, ve lâ yagurrannekum billâhil garûr(garûru).

Ey insanlar! Rabbinizden sakının (O’na ibadet edin) ve bir günün azabından korkun ki, baba çocuğundan bir şey ödeyemez, (hiç bir şey karşılığında çocuğunun azabını kaldıramaz), çocuk da babasından bir şey ödeyecek değildir. Muhakkak ki Allah’ın (hesaba çekme) vaadi hakdır, olacaktır. O halde sakın dünya hayatı sizi aldatmasın; ve sakın şeytan, sizi Allah’a güvendirmesin (Allah, herkesi bağışlar diye, şeytanın aldatışına uymayın).

إِنَّ اللَّهَ عِندَهُ عِلْمُ السَّاعَةِ وَيُنَزِّلُ الْغَيْثَ وَيَعْلَمُ مَا فِي الْأَرْحَامِ وَمَا تَدْرِي نَفْسٌ مَّاذَا تَكْسِبُ غَدًا وَمَا تَدْرِي نَفْسٌ بِأَيِّ أَرْضٍ تَمُوتُ إِنَّ اللَّهَ عَلِيمٌ خَبِيرٌ ﴿٣٤﴾

31/LOKMÂN SURESİ-34. AYET (Meâlleri Kıyasla): İnnallâhe indehu ilmus sâati, ve yunezzilul gayse, ve ya’lemu mâ fîl erhâmi, ve mâ tedrî nefsun mâzâ teksibu gaden, ve mâ tedrî nefsun bi eyyi ardın temût(temûtu), innallâhe alîmun habîr(habîrun).

Kıyametin ilmi, (kopacağı vakti bilmek), muhakkak ki Allah’ın katındadır. Yağmuru (dilediği zaman ve dilediği yere istediği miktar) o yağdırır. Rahimlerde (erkek, dişi, sağlam, sakat iyi ve kötü) ne varsa O bilir. Hiç kimse, yarın ne kazanacağını (başına ne geleceğini) bilmez. Hiçbir kimse hangi yerde öleceğini de bilmez. Şüphesiz ki Allah, Alîm’dir= her şeyi bilir, Habîr’dir= her şeyden haberdardır.