Mekke döneminde inmiştir. 43 âyettir. Sûre, adını 13. âyette geçen “Ra'd” kelimesinden almıştır. “Ra'd” gök gürültüsü demektir.

المر تِلْكَ آيَاتُ الْكِتَابِ وَالَّذِيَ أُنزِلَ إِلَيْكَ مِن رَّبِّكَ الْحَقُّ وَلَكِنَّ أَكْثَرَ النَّاسِ لاَ يُؤْمِنُونَ ﴿١﴾

13/RA'D SURESİ-1. AYET (Meâlleri Kıyasla): Elif lâm mîm râ tilke âyâtul kitâb(kitâbi), vellezî unzile ileyke min rabbikel hakku ve lâkinne ekseren nâsi lâ yu’minûn(yu’minûne).

ElifLâmMîmRâ. (Kur’ân’a dahil olarak inen ve bu sûrede gelecek bütün) sözler, Kitabın âyetleridir. Rabbinden sana indirilen (bu Kur’ân) gerçeğin ta kendisidir, buna rağmen insanların çoğu yine de iman etmemektedir.

اللّهُ الَّذِي رَفَعَ السَّمَاوَاتِ بِغَيْرِ عَمَدٍ تَرَوْنَهَا ثُمَّ اسْتَوَى عَلَى الْعَرْشِ وَسَخَّرَ الشَّمْسَ وَالْقَمَرَ كُلٌّ يَجْرِي لأَجَلٍ مُّسَمًّى يُدَبِّرُ الأَمْرَ يُفَصِّلُ الآيَاتِ لَعَلَّكُم بِلِقَاء رَبِّكُمْ تُوقِنُونَ ﴿٢﴾

13/RA'D SURESİ-2. AYET (Meâlleri Kıyasla): Allâhullezî rafeas semavâti bi gayri amedin terevnehâ summestevâ alâl arşı ve sehharaş şemse vel kamer(kamere), kullun yecrî li ecelin musemmâ(musemmen), yudebbirul emre yufassılul âyâti leallekum bi likâi rabbikum tûkınûn(tûkınûne).

Allah O’dur ki, gökleri gözle görebileceğiniz direkler, destekler olmadan yükseltti; sonra da Arş’ın üzerine istiva buyurdu ve güneşle ayı (her birine kendine has hareket biçimleri ve vazifeler yükleyerek) emrine râm etti. Her bir (gezegen), kendisi için tayin ve takdir buyurulan bir sona ulaşıncaya kadar (yörüngesinde) akıp durmaktadır. O, (tam bir sisteme koyduğu kâinattaki) her işi çekip çeviriyor, her şeyi idare ediyor ve gerçeğin bütün işaret ve delillerini detaylarıyla açıklıyor ki, bir gün gelip Rabbinize kavuşacağınıza kesin iman edesiniz.

وَهُوَ الَّذِي مَدَّ الأَرْضَ وَجَعَلَ فِيهَا رَوَاسِيَ وَأَنْهَارًا وَمِن كُلِّ الثَّمَرَاتِ جَعَلَ فِيهَا زَوْجَيْنِ اثْنَيْنِ يُغْشِي اللَّيْلَ النَّهَارَ إِنَّ فِي ذَلِكَ لَآيَاتٍ لِّقَوْمٍ يَتَفَكَّرُونَ ﴿٣﴾

13/RA'D SURESİ-3. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve huvellezî meddel arda ve ceale fîhâ ravâsiye ve enhârâ(enhâren), ve min kullis semerâti ceale fîhâ zevceynisneyni yugşil leylen nehâr(nehâre), inne fî zâlike le âyâtin li kavmin yetefekkerûn(yetefekkerûne).

Yine O’dur ki, yeri yaydı; onun içinden sağlam dağlar yükseltti ve ırmaklar akıttı. Ve orada her bir ürünü çift çift kıldı, sürekli olarak geceyi de gündüze bürüyüp duruyor. Bütün bunlarda sistemli düşünebilenler için hiç kuşkusuz işaretler, deliller vardır.

وَفِي الأَرْضِ قِطَعٌ مُّتَجَاوِرَاتٌ وَجَنَّاتٌ مِّنْ أَعْنَابٍ وَزَرْعٌ وَنَخِيلٌ صِنْوَانٌ وَغَيْرُ صِنْوَانٍ يُسْقَى بِمَاء وَاحِدٍ وَنُفَضِّلُ بَعْضَهَا عَلَى بَعْضٍ فِي الأُكُلِ إِنَّ فِي ذَلِكَ لَآيَاتٍ لِّقَوْمٍ يَعْقِلُونَ ﴿٤﴾

13/RA'D SURESİ-4. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve fîl ardı kıtaun mutecâvirâtun ve cennâtun min a’nâbin ve zer’un ve nahîlun sınvânun ve gayru sınvânin yuskâ bi mâin vâhid(vâhidin), ve nufaddılu ba’dehâ alâ ba’dın fîl ukul(ukuli), inne fî zâlike le âyâtin li kavmin ya’kılûn(ya’kılûne).

Yerde birbirlerine yakın (ama aynı zamanda birbirlerinden çok farklı) kara parçaları, ayrıca üzüm bağları, ekili ve ekim için araziler ve aynı kökten, aynı dalda salkım salkım fakat her biri kendine ait bir dalcıkta kendi başına biten hurmalar vardır; bunların her biri aynı su ile sulanmaktadır ama Biz tat, gıda ve kalite açısından onları farklı farklı yapar ve bazısını bazısına göre daha tercih edilir kılarız. Hiç kuşkusuz bunda da aklını kullanan kimseler için nice dersler, nice işaret ve deliller vardır.

وَإِن تَعْجَبْ فَعَجَبٌ قَوْلُهُمْ أَئِذَا كُنَّا تُرَابًا أَئِنَّا لَفِي خَلْقٍ جَدِيدٍ أُوْلَئِكَ الَّذِينَ كَفَرُواْ بِرَبِّهِمْ وَأُوْلَئِكَ الأَغْلاَلُ فِي أَعْنَاقِهِمْ وَأُوْلَئِكَ أَصْحَابُ النَّارِ هُمْ فِيهَا خَالِدونَ ﴿٥﴾

13/RA'D SURESİ-5. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve in ta’ceb fe acebun kavluhum e izâ kunnâ turâben e innâ le fî halkın cedîd(cedîdin), ulâikellezîne keferû bi rabbihim, ve ulâikel aglâlu fî a’nâkıhim, ve ulâike ashâbun nâr(nâri), hum fîhâ hâlidûn(hâlidûne).

Eğer hayret etmeni gerektirecek bir şey varsa asıl hayret edilmesi gereken, onların “Toprak olduktan sonra mı, yani biz o zaman yeni bir yaratılışa mı erdirileceğiz!?” demeleridir. Onlardır nankörlük içinde Rabbilerine küfür içinde bulunanlar ve onlardır boyunlarında (başlarını eğip gerçeği görmelerine mani ve kendilerini küfre, neticede de Cehennem’e sürükleyen) tasma olanlar. Onlar, Ateş’in yârânı ve yoldaşlarıdırlar, orada sonsuzca kalacaklardır.

وَيَسْتَعْجِلُونَكَ بِالسَّيِّئَةِ قَبْلَ الْحَسَنَةِ وَقَدْ خَلَتْ مِن قَبْلِهِمُ الْمَثُلاَتُ وَإِنَّ رَبَّكَ لَذُو مَغْفِرَةٍ لِّلنَّاسِ عَلَى ظُلْمِهِمْ وَإِنَّ رَبَّكَ لَشَدِيدُ الْعِقَابِ ﴿٦﴾

13/RA'D SURESİ-6. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve yesta’cilûneke bis seyyieti kablel haseneti ve kad halet min kablihimul mesulât(mesulâtu), ve inne rabbeke le zû magfiratin lin nâsi alâ zulmihim, ve inne rabbeke le şedîdul ıkâb(ıkâbi).

Bir de, kendilerinden önce ibret vesilesi ve (Kur’ân’da anlatılan, kendilerinin de bildiği) cezalandırma vakaları geçmiş olmasına rağmen, güzellik içinde yaşama dururken “Haydi, kendisiyle bizi tehdit ettiğin azabı hemen getir!” diye sana meydan okuyorlar. Oysa senin Rabbin, her türlü zulümlerine rağmen insanlar için onların kavrayamayacağı ölçüde bağışlaması olandır; bununla beraber senin Rabbin cezalandırması çok çetin olandır da.

وَيَقُولُ الَّذِينَ كَفَرُواْ لَوْلآ أُنزِلَ عَلَيْهِ آيَةٌ مِّن رَّبِّهِ إِنَّمَا أَنتَ مُنذِرٌ وَلِكُلِّ قَوْمٍ هَادٍ ﴿٧﴾

13/RA'D SURESİ-7. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve yekûlullezîne keferû lev lâ unzile aleyhi âyetun min rabbihî, innemâ ente munzirun ve li kulli kavmin hâd(hâdin).

Küfür içinde bulunanlar, “(Peygamberlik iddia eden) şu kişiye Rabbisinden açık bir delil (bir mucize) indirilmeli değil mi?” diyorlar. (Rasûlüm,) sen sadece bir uyarıcısın ve her bir halk için, (seçilip kendilerine gönderilmiş) bir yol gösteren vardır.

اللّهُ يَعْلَمُ مَا تَحْمِلُ كُلُّ أُنثَى وَمَا تَغِيضُ الأَرْحَامُ وَمَا تَزْدَادُ وَكُلُّ شَيْءٍ عِندَهُ بِمِقْدَارٍ ﴿٨﴾

13/RA'D SURESİ-8. AYET (Meâlleri Kıyasla): Allâhu ya’lemu mâ tahmilu kullu unsâ ve mâ tegîdul erhâmu ve mâ tezdâd(tezdâdu), ve kullu şey’in indehu bi mıkdâr(mıkdârin).

Allah, her bir dişinin (hamile kalma ânından doğurma ânına kadar) karnında hangi özellikte ne taşıdığını ve rahimlerin neyi atıp neyi aldığını, (hamilelik süresince) neleri ne ölçüde eksiltip neleri fazlalaştırdığını ve hamilelik süresine ne ölçüde tesir ettiğini bilmektedir. Her bir şey, O’nun katında bir ölçü iledir.

عَالِمُ الْغَيْبِ وَالشَّهَادَةِ الْكَبِيرُ الْمُتَعَالِ ﴿٩﴾

13/RA'D SURESİ-9. AYET (Meâlleri Kıyasla): Âlimul gaybi veş şehâdetil kebîrul muteâl(muteâli).

O, gaybı da şahadeti de (duyu ötesini de, duyuların algı sahasına gireni de) bilendir; Mutlak Büyük ve YüceAşkın Olan’dır.

سَوَاء مِّنكُم مَّنْ أَسَرَّ الْقَوْلَ وَمَن جَهَرَ بِهِ وَمَنْ هُوَ مُسْتَخْفٍ بِاللَّيْلِ وَسَارِبٌ بِالنَّهَارِ ﴿١٠﴾

13/RA'D SURESİ-10. AYET (Meâlleri Kıyasla): Sevâun minkum men eserrel kavle ve men cehere bihî ve men huve mustahfin bil leyli ve sâribun bin nehâr(nehâri).

İster içinizden biri sözünü gizlice söylesin, isterse bir başkası açıktan konuşsun veya biri gecenin altında kendini (ve düşüncelerini, planlarını) gizlemeye çalışsın veyahut gündüzün ortaya çıksın, O’nun için farketmez.

لَهُ مُعَقِّبَاتٌ مِّن بَيْنِ يَدَيْهِ وَمِنْ خَلْفِهِ يَحْفَظُونَهُ مِنْ أَمْرِ اللّهِ إِنَّ اللّهَ لاَ يُغَيِّرُ مَا بِقَوْمٍ حَتَّى يُغَيِّرُواْ مَا بِأَنْفُسِهِمْ وَإِذَا أَرَادَ اللّهُ بِقَوْمٍ سُوءًا فَلاَ مَرَدَّ لَهُ وَمَا لَهُم مِّن دُونِهِ مِن وَالٍ ﴿١١﴾

13/RA'D SURESİ-11. AYET (Meâlleri Kıyasla): Lehu muakkibâtun min beyni yedeyhi ve min halfihî yahfezûnehu min emrillâh(emrillâhi), innallâhe lâ yugayyiru mâ bi kavmin hattâ yugayyirû mâ bi enfusihim, ve izâ erâdallâhu bi kavmin sûen fe lâ meredde lehu, ve mâ lehum min dûnihî min vâl(vâlin).

(Herkes, önünden ve arkasından kendisini saran farklı durumlar arasında hayatını sürdürür ve) Allah’ın emri gereği onu önünden ve arkasından nöbetleşe takip edip koruyan ve her sözünü, her yaptığını kaydeden melekler vardır. Gerçek şu ki Allah, bir topluluğun durumunu o topluluk kendi içindekini değiştirmedikçe değiştirmez. Allah, (yaptıklarının karşılığı olarak) bir topluluğa da bir belâ isabet etmesini dilemişse onu da geri çevirecek yoktur. İnsanlar için onları gerçekten koruyup sahiplenecek Allah’tan başka kimse bulunmaz ki.

هُوَ الَّذِي يُرِيكُمُ الْبَرْقَ خَوْفًا وَطَمَعًا وَيُنْشِئُ السَّحَابَ الثِّقَالَ ﴿١٢﴾

13/RA'D SURESİ-12. AYET (Meâlleri Kıyasla): Huvellezî yurîkumul berka havfen ve tamaan ve yunşius sehâbes sikâl(sikâle).

O’dur size şimşeği hem korku verecek hem de ümide sevkedecek şekilde gösteren ve yağmur yüklü bulutları inşa eden.

وَيُسَبِّحُ الرَّعْدُ بِحَمْدِهِ وَالْمَلاَئِكَةُ مِنْ خِيفَتِهِ وَيُرْسِلُ الصَّوَاعِقَ فَيُصِيبُ بِهَا مَن يَشَاء وَهُمْ يُجَادِلُونَ فِي اللّهِ وَهُوَ شَدِيدُ الْمِحَالِ ﴿١٣﴾

13/RA'D SURESİ-13. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve yusebbihur ra’du bi hamdihî vel melâiketu min hîfetihî, ve yursilus savâıka fe yusîbu bihâ men yeşâu ve hum yucâdilûne fîllâh(fîllâhi), ve huve şedîdul mihâl(mihâli).

Gök gürültüsü, (yağmur için bir ön hadise olarak) O’na hamd ile tesbihte bulunur (bütün atmosfer hadiselerinin O’nun emri ile meydana geldiğini ve icraatında O’na hiçbir şeyin, hiçbir “tabiî” kanun ve cismin ortak olamayacağını ilan eder). Melekler de, O’na karşı saygı ve korku ile aynı şe kilde hamd ve tesbihte bulunurlar. Ayrıca O, yıldırımları gönderir ve onlarla dilediği kimseyi çarpar. Böyle iken, (o küfredenler) halâ Allah hakkında tartışıp durmakta ve ilerigeri konuşmaktadırlar. Oysa O, cezası pek çetin olandır.

لَهُ دَعْوَةُ الْحَقِّ وَالَّذِينَ يَدْعُونَ مِن دُونِهِ لاَ يَسْتَجِيبُونَ لَهُم بِشَيْءٍ إِلاَّ كَبَاسِطِ كَفَّيْهِ إِلَى الْمَاء لِيَبْلُغَ فَاهُ وَمَا هُوَ بِبَالِغِهِ وَمَا دُعَاء الْكَافِرِينَ إِلاَّ فِي ضَلاَلٍ ﴿١٤﴾

13/RA'D SURESİ-14. AYET (Meâlleri Kıyasla): Lehu da’vetul hakk(hakkı), vellezîne yed’ûne min dûnihî lâ yestecîbûne lehum bi şey’in illâ ke bâsitı keffeyhi ilâl mâi li yebluga fâhu ve mâ huve bi bâligıhî, ve mâ duâul kâfirîne illâ fî dalâl(dalâlin).

Geçerli dua, O’na yapılan dua ve geçerli davet, O’na yapılan davettir. Müşriklerin O’ndan başka yönelip dua ve davette bulundukları putlar, onlara hiçbir şekilde karşılık veremez, (güçler ve şahıslar ise, Allah müsaade etmedikçe onlar için hiçbir şey yapamazlar). (Allah’tan başkalarına dua edenlerin) durumu, su ağzına ulaşsın diye avuçlarını önündeki suya doğru uzatan kişinin durumu gibidir. Oysa (uzanıp suyu avuçlamadıkça) su, asla ona ulaşacak değildir. Kâfirlerin dua ve daveti, işte böyle boşa gider.

وَلِلّهِ يَسْجُدُ مَن فِي السَّمَاوَاتِ وَالأَرْضِ طَوْعًا وَكَرْهًا وَظِلالُهُم بِالْغُدُوِّ وَالآصَالِ* ﴿١٥﴾

13/RA'D SURESİ-15. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve lillâhi yescudu men fîs semâvâti vel ardı tav’an ve kerhen ve zilâluhum bil guduvvi vel âsâl(âsâli). (SECDE ÂYETİ)

Göklerde ve yerde her kim ve her ne varsa isteyerek veya istemeyerek, gölgeleri de sabah ve akşam O’na secde eder.

قُلْ مَن رَّبُّ السَّمَاوَاتِ وَالأَرْضِ قُلِ اللّهُ قُلْ أَفَاتَّخَذْتُم مِّن دُونِهِ أَوْلِيَاء لاَ يَمْلِكُونَ لِأَنفُسِهِمْ نَفْعًا وَلاَ ضَرًّا قُلْ هَلْ يَسْتَوِي الأَعْمَى وَالْبَصِيرُ أَمْ هَلْ تَسْتَوِي الظُّلُمَاتُ وَالنُّورُ أَمْ جَعَلُواْ لِلّهِ شُرَكَاء خَلَقُواْ كَخَلْقِهِ فَتَشَابَهَ الْخَلْقُ عَلَيْهِمْ قُلِ اللّهُ خَالِقُ كُلِّ شَيْءٍ وَهُوَ الْوَاحِدُ الْقَهَّارُ ﴿١٦﴾

13/RA'D SURESİ-16. AYET (Meâlleri Kıyasla): Kul men rabbus semâvâti vel ard(ardı), kulillâh(kulillâhu), kul e fettehaztum min dûnihî evliyâe lâ yemlikûne li enfusihim nef’an ve lâ darrâ(darren), kul hel yestevil a’mâ vel basîru em hel testevîz zulumâtu ven nûr(nûru), em cealû lillâhi şurakâe halakû ke halkıhî fe teşâbehel halku aleyhim, kulillâhu hâliku kulli şey’in ve huvel vâhidul kahhâr(kahhâru).

Şimdi onlara soru”ver: “Göklerin ve yerin Rabbi (onları yaratıp sisteme koyan, ayakta tutup varlıklarını devam ettiren) kimdir? (İster istemez “Allah” diyecekleri için cevabı kendin ver ve) “Allah” de! De ki: “Gerçek bu iken O’nu bırakıp da, bizzat kendilerine bile ne fayda verebilme, ne de kendilerinden bir zararı savabilme imkân ve iktidarı bulunan birtakım sahipler, koruyucular ve vekiller mi edindiniz?” De ki: “Hiç körle gören bir olur mu? Karanlıklarla nur hiç bir midir?” Yoksa onlar, Allah için O’nun yarattığı gibi yaratan bazı ortaklar buldular da, yaratma işi kafalarını karıştırıp gerçek Yaratıcı’yı seçmelerine mani mi oldu? De ki: “Allah, her şeyin yaratıcısıdır ve O, (isimleri bütün kâinatta tecelli halinde) Tek ve hükmü, gücü her şeyin üzerinde Mutlak Hakim Olan’dır.”

أَنزَلَ مِنَ السَّمَاء مَاء فَسَالَتْ أَوْدِيَةٌ بِقَدَرِهَا فَاحْتَمَلَ السَّيْلُ زَبَدًا رَّابِيًا وَمِمَّا يُوقِدُونَ عَلَيْهِ فِي النَّارِ ابْتِغَاء حِلْيَةٍ أَوْ مَتَاعٍ زَبَدٌ مِّثْلُهُ كَذَلِكَ يَضْرِبُ اللّهُ الْحَقَّ وَالْبَاطِلَ فَأَمَّا الزَّبَدُ فَيَذْهَبُ جُفَاء وَأَمَّا مَا يَنفَعُ النَّاسَ فَيَمْكُثُ فِي الأَرْضِ كَذَلِكَ يَضْرِبُ اللّهُ الأَمْثَالَ ﴿١٧﴾

13/RA'D SURESİ-17. AYET (Meâlleri Kıyasla): Enzele mines semâi mâen fe sâlet evdiyetun bi kaderihâ fahtemeles seylu zebeden râbiyâ(râbiyen), ve mimmâ yûkıdûne aleyhi fîn nâribtigâe hılyetin ev metâın zebedun misluhu, kezâlike yadribullâhul hakka vel bâtıl(bâtıle), fe emmâz zebedu fe yezhebu cufâen, ve emmâ mâ yenfaun nâse fe yemkusu fîl ard(ardı), kezâlike yadrıbullâhul emsâl(emsâle).

Gökten bir tür su indirir ve vadilerde akıp giden ırmakların her biri onunla kapasitesine göre dolup akar. Dolu dolu akıp giden bu sular, üzerlerinde kabaran köpükleri yüklenir götürür. İnsanların ziynet veya başka bazı eşya yapmak için ateşte erittikleri madenlerin üzerinde de buna benzer bir köpük oluşur. İşte Allah, hak ve bâtılı böyle bir temsille anlatır. Köpük fazla kalmaz, yok olur gider; insanlara faydası olan öze gelince, o yerde sabit kalır. Allah, işte böyle misaller verir.

لِلَّذِينَ اسْتَجَابُواْ لِرَبِّهِمُ الْحُسْنَى وَالَّذِينَ لَمْ يَسْتَجِيبُواْ لَهُ لَوْ أَنَّ لَهُم مَّا فِي الأَرْضِ جَمِيعًا وَمِثْلَهُ مَعَهُ لاَفْتَدَوْاْ بِهِ أُوْلَئِكَ لَهُمْ سُوءُ الْحِسَابِ وَمَأْوَاهُمْ جَهَنَّمُ وَبِئْسَ الْمِهَادُ ﴿١٨﴾

13/RA'D SURESİ-18. AYET (Meâlleri Kıyasla): Lillezînestecâbû li rabbihimul husnâ, vellezîne lem yestecibû lehu lev enne lehum mâ fîl ardı cemîan ve mislehu meahu leftedev bihî, ulâike lehum sûul hısâbi ve me’vâhum cehennem(cehennemu), ve bi’sel mihâd(mihâdu).

(Kendilerini başıboş, sahipsiz ve rehbersiz bırakmayan) Rabbilerinin çağrısına uyanlar için güzel âkıbet ve en güzel mükâfat (olarak Cennet) vardır. Bu çağrıya uymayanlar ise (bilhassa Âhiret’te) başlarına gelecekler karşısında isterler ki, yeryüzünde ne varsa hepsi ve bir o kadarı daha kendilerinin olsun da, başlarına geleceklerden kurtulmak için bunların tamamını versinler. Onlar içindir hesabın kötüsü ve onların barınakları da Cehennem’dir. Ne fena bir yataktır o!

أَفَمَن يَعْلَمُ أَنَّمَا أُنزِلَ إِلَيْكَ مِن رَبِّكَ الْحَقُّ كَمَنْ هُوَ أَعْمَى إِنَّمَا يَتَذَكَّرُ أُوْلُواْ الأَلْبَابِ ﴿١٩﴾

13/RA'D SURESİ-19. AYET (Meâlleri Kıyasla): E fe men ya’lemu ennemâ unzile ileyke min rabbikel hakku ke men huve a’mâ, innemâ yetezekkeru ûlul elbâb(elbâbi).

Şimdi, Rabbinden sana indirilen (Kur’ ân)’ın gerçeğin ta kendisi olduğunu bilen kişi hiç kör olan gibi midir? Fakat ancak gerçek akıl ve idrak sahipleridir ki, düşünüp ders ve öğüt alırlar.

الَّذِينَ يُوفُونَ بِعَهْدِ اللّهِ وَلاَ يِنقُضُونَ الْمِيثَاقَ ﴿٢٠﴾

13/RA'D SURESİ-20. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ellezîne yûfûne bi ahdillâhi ve lâ yenkudûnel misâk(misâka).

Onlar, Allah’ın ahdini yerine getirirler ve verip bağlandıkları sözden asla dönmezler.

وَالَّذِينَ يَصِلُونَ مَا أَمَرَ اللّهُ بِهِ أَن يُوصَلَ وَيَخْشَوْنَ رَبَّهُمْ وَيَخَافُونَ سُوءَ الحِسَابِ ﴿٢١﴾

13/RA'D SURESİ-21. AYET (Meâlleri Kıyasla): Vellezîne yasılûne mâ emerallâhu bihî en yûsale ve yahşevne rabbehum ve yehâfûne sûel hisâb(hisâbi).

Yine onlar, Allah’ın (insanlar arasında) kurulmasını ve korunmasını emrettiği bağları kurarlar ve korurlar; ayrıca, Rabbileri karşısında saygıyla ürperir ve pek kötü bir hesaptan korkarlar.

وَالَّذِينَ صَبَرُواْ ابْتِغَاء وَجْهِ رَبِّهِمْ وَأَقَامُواْ الصَّلاَةَ وَأَنفَقُواْ مِمَّا رَزَقْنَاهُمْ سِرًّا وَعَلاَنِيَةً وَيَدْرَؤُونَ بِالْحَسَنَةِ السَّيِّئَةَ أُوْلَئِكَ لَهُمْ عُقْبَى الدَّارِ ﴿٢٢﴾

13/RA'D SURESİ-22. AYET (Meâlleri Kıyasla): Vellezîne saberûbtigâe vechi rabbihim ve ekâmûs salâte ve enfekû mimmâ razaknâhum sirren ve alâniyeten ve yedraûne bil hasenetis seyyiete ulâike lehum ukbed dâr(dâri).

Yine onlardır ki, Rabbilerinin rızasını kazanma arzu ve iştiyakıyla (O’nun yolunda karşılaştıkları her zorluğa) sabreder, namazı bütün şartlarına riayet ederek vaktinde ve aksatmadan kılar, kendilerine rızık olarak verdiğimiz her şeyden (Allah yolunda ve muhtaçlar için) gizli ve açık infakta bulunur ve kötülüğü daima iyilikle savarlar. Onlarındır nihaî Âhiret yurdu:

جَنَّاتُ عَدْنٍ يَدْخُلُونَهَا وَمَنْ صَلَحَ مِنْ آبَائِهِمْ وَأَزْوَاجِهِمْ وَذُرِّيَّاتِهِمْ وَالمَلاَئِكَةُ يَدْخُلُونَ عَلَيْهِم مِّن كُلِّ بَابٍ ﴿٢٣﴾

13/RA'D SURESİ-23. AYET (Meâlleri Kıyasla): Cennâtu adnin yedhulûnehâ ve men salaha min âbâihim ve ezvâcihim ve zurriyyâtihim vel melâiketu yedhulûne aleyhim min kulli bâb(bâbin).

Sonsuz nimet ve ebedî mutluluk cennetleri: bu cennetlere kendileriyle birlikte annebaba ve atalarından, eşlerinden ve soylarından salih olanlar da girer; öyle ki, melekler de her bir kapıdan yanlarına varıp (şöyle derler):

سَلاَمٌ عَلَيْكُم بِمَا صَبَرْتُمْ فَنِعْمَ عُقْبَى الدَّارِ ﴿٢٤﴾

13/RA'D SURESİ-24. AYET (Meâlleri Kıyasla): Selâmun aleykum bi mâ sabertum fe ni’me ukbed dâr(dâri).

“(Dünyada iken) sabretmenize karşılık selâm sizlere; ne güzeldir bu nihaî Âhiret yurdu!”

وَالَّذِينَ يَنقُضُونَ عَهْدَ اللّهِ مِن بَعْدِ مِيثَاقِهِ وَيَقْطَعُونَ مَآ أَمَرَ اللّهُ بِهِ أَن يُوصَلَ وَيُفْسِدُونَ فِي الأَرْضِ أُوْلَئِكَ لَهُمُ اللَّعْنَةُ وَلَهُمْ سُوءُ الدَّارِ ﴿٢٥﴾

13/RA'D SURESİ-25. AYET (Meâlleri Kıyasla): Vellezîne yankudûne ahdallâhi min ba’di mîsâkıhi ve yaktaûne mâ emerallâhu bihi en yûsale ve yufsidûne fîl ardı ulâike lehumul la’netu ve lehum sûud dâr(dâri).

Söz verip bağlandıktan sonra sözlerinden dönüp Allah’ın ahdiyle (vicdanî irtibatlarını) söküp atanlara, bununla kalmayıp, Allah’ın (insanlar arasında) kurulmasını ve korunmasını emrettiği bağları da kesip koparan ve yeryüzünde bozgunculuk çıkaranlara gelince: onların hakkı rahmetten ebediyen kovulmadır ve en kötü yurt (olan Cehennem’dir).

اللّهُ يَبْسُطُ الرِّزْقَ لِمَنْ يَشَاء وَيَقَدِرُ وَفَرِحُواْ بِالْحَيَاةِ الدُّنْيَا وَمَا الْحَيَاةُ الدُّنْيَا فِي الآخِرَةِ إِلاَّ مَتَاعٌ ﴿٢٦﴾

13/RA'D SURESİ-26. AYET (Meâlleri Kıyasla): Allâhu yebsutur rızka li men yeşâu ve yakdir(yakdiru), ve ferihû bil hayâtid dunyâ, ve mâl hayâtud dunyâ fîl âhırati illâ metâun.

Allah, (hikmeti ve imtihan gereği) kimi dilerse ona bol rızık verir; (dilediğine de) kısar da, az ve ölçülü verir. Fakat onlar, (bu gerçeğin farkında ve şuurunda olmadıklarından) dünya hayatıyla sevinip şımarmaya durdular. Oysa dünya hayatı, Âhiret’in yanında sadece basit ve değersiz bir geçimlikten ibarettir.

وَيَقُولُ الَّذِينَ كَفَرُواْ لَوْلاَ أُنزِلَ عَلَيْهِ آيَةٌ مِّن رَّبِّهِ قُلْ إِنَّ اللّهَ يُضِلُّ مَن يَشَاء وَيَهْدِي إِلَيْهِ مَنْ أَنَابَ ﴿٢٧﴾

13/RA'D SURESİ-27. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve yekûlullezîne keferû lev lâ unzile aleyhi âyetun min rabbihi, kul innallâhe yudillu men yeşâu ve yehdî ileyhi men enâb(enâbe).

Küfür içinde bulunan o kimseler, “(Peygamberlik iddia eden) şu kişiye Rabbisinden açık bir delil (bir mucize) indirilmeli değil mi?” diyorlar. De ki: “Şurası bir gerçek ki Allah, kimi dilerse onu saptırır ve bütün kalbiyle O’na yöneleni de hidayete erdirir.”

الَّذِينَ آمَنُواْ وَتَطْمَئِنُّ قُلُوبُهُم بِذِكْرِ اللّهِ أَلاَ بِذِكْرِ اللّهِ تَطْمَئِنُّ الْقُلُوبُ ﴿٢٨﴾

13/RA'D SURESİ-28. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ellezîne âmenû ve tatmainnu kulûbuhum bi zikrillâh(zikrillâhi) e lâ bi zikrillâhi tatmainnul kulûb(kulûbu).

O (çok kıymetli) insanlardır ki, iman etmişlerdir; kalbleri de daima Allah’ı hatırlayıp anmakla doygunluk ve huzur bulur. Evet, bilin ki kalbler, ancak Allah’ı hatırlayıp anmakla doygunluğa ve huzura erer.

الَّذِينَ آمَنُواْ وَعَمِلُواْ الصَّالِحَاتِ طُوبَى لَهُمْ وَحُسْنُ مَآبٍ ﴿٢٩﴾

13/RA'D SURESİ-29. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ellezîne âmenû ve amilûs sâlihâti tûbâ lehum ve husnu meâb(meâbin).

Onlar ki, iman ettiler ve imanlarının gerektirdiği istikamette sağlam, doğru, yerinde ve ıslaha yönelik işler yaptılar: Ne mutlu onlara ve sonunda varılacak güzel yer de onlar içindir.

كَذَلِكَ أَرْسَلْنَاكَ فِي أُمَّةٍ قَدْ خَلَتْ مِن قَبْلِهَا أُمَمٌ لِّتَتْلُوَ عَلَيْهِمُ الَّذِيَ أَوْحَيْنَا إِلَيْكَ وَهُمْ يَكْفُرُونَ بِالرَّحْمَنِ قُلْ هُوَ رَبِّي لا إِلَهَ إِلاَّ هُوَ عَلَيْهِ تَوَكَّلْتُ وَإِلَيْهِ مَتَابِ ﴿٣٠﴾

13/RA'D SURESİ-30. AYET (Meâlleri Kıyasla): Kezâlike erselnâke fî ummetin kad halet min kablihâ umemun li tetluve aleyhimullezî evhaynâ ileyke ve hum yekfurûne bir rahmân(rahmâni), kul huve rabbî lâ ilâhe illâ huve, aleyhi tevekkeltu ve ileyhi metâb(metâbi).

İşte (ey Rasûlüm,) bu netice için seni kendilerinden önce nice benzer topluluklar geçmiş bulunan bir topluluğun içinde rasûl olarak gönderdik; Rahmân’a nankörlük ve küfür içinde bulunan o insanlara sana vahyettiğimiz Kur’ân’ı açık açık okuyup anlatasın. De ki: “O (Rahmân) benim Rabbimdir; O’ndan başka hiçbir ilâh yoktur. Ben, bütün varlığımla yalnız O’na dayandım ve dönüşüm de sadece O’nadır.”

وَلَوْ أَنَّ قُرْآنًا سُيِّرَتْ بِهِ الْجِبَالُ أَوْ قُطِّعَتْ بِهِ الأَرْضُ أَوْ كُلِّمَ بِهِ الْمَوْتَى بَل لِّلّهِ الأَمْرُ جَمِيعًا أَفَلَمْ يَيْأَسِ الَّذِينَ آمَنُواْ أَن لَّوْ يَشَاء اللّهُ لَهَدَى النَّاسَ جَمِيعًا وَلاَ يَزَالُ الَّذِينَ كَفَرُواْ تُصِيبُهُم بِمَا صَنَعُواْ قَارِعَةٌ أَوْ تَحُلُّ قَرِيبًا مِّن دَارِهِمْ حَتَّى يَأْتِيَ وَعْدُ اللّهِ إِنَّ اللّهَ لاَ يُخْلِفُ الْمِيعَادَ ﴿٣١﴾

13/RA'D SURESİ-31. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve lev enne kur’ânen suyyirat bihil cibâlu ev kuttıat bihil ardu ev kullime bihil mevtâ, bel lillâhil emru cemîâ(cemîan), e fe lem yey’esillezîne âmenû en lev yeşâullâhu le hedân nâse cemîâ(cemîan),ve lâ yezâlullezîne keferû tusîbuhum bi mâ sanaû kâriatun ev tehullu karîben min dârihim hattâ ye’tiye va’dullâh(va’dullâhi), innallâhe lâ yuhliful mîâd(mîâde).

Kur’ân ki, (eğer inanmayanlar inansın diye İlâhî bir kitapla) dağlar yürütülecek veya yeryüzü parça parça edilecek ya da ölüler konuşturulacak olsaydı, bunlar ancak onunla olurdu. Gerçek şu ki, (kâinat ve insan hayatıyla ilgili) bütün emir ve irade Allah’a aittir; (O, nasıl dilerse öyle emreder, öyle işler ve O’nun her emrinde, her işinde pek çok hikmetler vardır). Şu halde iman etmiş bulunanlar halâ bilmezler mi ki, eğer Allah dilemiş olsa idi, bütün insanları mutlaka hidayet ederdi? (Ama O, kimseyi inanmaya zorlamaz; daima hikmet yörüngeli davranır. Bununla birlikte, inanmalarını arzu ettikleri o kâfirler Kur’ân’a rağmen inkârda direttikleri için, o mü’minler artık kimse inanmayacak diye) ümitsizliğe mi düştüler? Şu da var ki, (hidayete ehil olmayan) o küfredenler, Allah’ın (İslâm’ın zaferi veya Kıyamet’le ilgili) va’di gerçekleşinceye kadar, bizzat kendilerinin yaptıkları işler, kurdukları düzenler ve sistemler sebebiyle birtakım musibetlerin başlarında patlamasından veya yurtlarının yakınına inmesinden kurtulamayacaklardır. Allah, asla sözünden dönmez.

وَلَقَدِ اسْتُهْزِئَ بِرُسُلٍ مِّن قَبْلِكَ فَأَمْلَيْتُ لِلَّذِينَ كَفَرُواْ ثُمَّ أَخَذْتُهُمْ فَكَيْفَ كَانَ عِقَابِ ﴿٣٢﴾

13/RA'D SURESİ-32. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve lekadistuhzie bi rusulin min kablike fe emleytu lillezîne keferû summe ehaztuhum, fe keyfe kâne ıkâbi.

(Rasûlüm,) senden önce de nice rasûllerle alay edildi. Fakat (yaptıklarından vazgeçer ve yollarını düzeltirler mi diye) o küfür içinde bulunanlara mühlet verdim; ama (yollarından dönmeyince de) onları kıskıvrak yakaladım. Benim cezalandırmam nasıl oldu bir bak!

أَفَمَنْ هُوَ قَآئِمٌ عَلَى كُلِّ نَفْسٍ بِمَا كَسَبَتْ وَجَعَلُواْ لِلّهِ شُرَكَاء قُلْ سَمُّوهُمْ أَمْ تُنَبِّئُونَهُ بِمَا لاَ يَعْلَمُ فِي الأَرْضِ أَم بِظَاهِرٍ مِّنَ الْقَوْلِ بَلْ زُيِّنَ لِلَّذِينَ كَفَرُواْ مَكْرُهُمْ وَصُدُّواْ عَنِ السَّبِيلِ وَمَن يُضْلِلِ اللّهُ فَمَا لَهُ مِنْ هَادٍ ﴿٣٣﴾

13/RA'D SURESİ-33. AYET (Meâlleri Kıyasla): E fe men huve kâimun alâ kulli nefsin bi mâ kesebet, ve cealû lillâhi şurakâe, kul semmûhum, em tunebbiûnehu bi mâ lâ ya’lemu fîl ardı em bi zâhirin minel kavl(kavli), bel zuyyine lillezîne keferû mekruhum ve suddû anis sebîl(sebîli), ve men yudlilillâhu fe mâ lehu min hâd(hâdin).

Her bir insanın ne yapıp ettiğini, (günah ve sevap olarak) ne kazandığını görüp gözeten Allah mı (onları cezalandıramayacak da, böyle isyan ve alay etmede diretiyorlar)? Tutup bir de Allah’a ortaklar koşuyorlar. De ki: “(Öyle birine ilâh demekle ilâh olunuyorsa,) deyin durun! Yoksa (gerçekten başka bir ilâh var da), O yeryüzüne ait bu gerçeği bilmiyor ve siz de bunu O’na haber mi veriyorsunuz? Veya manâsız, boş lâkırdılarla meşgul bulunuyor olmayasınız! Doğrusu, küfredenlere (inkâr ve inanmama adına) başvurdukları hileler, kurdukları tuzaklar (şeytan tarafından) süslenip güzel gösterilmekte ve (bu şekilde) onlar, hak yoldan alıkonmaktadırlar. Allah her kimi sapkınlığa mahkûm etmişse, artık onu doğru yola getirecek kimse yoktur.

لَّهُمْ عَذَابٌ فِي الْحَيَاةِ الدُّنْيَا وَلَعَذَابُ الآخِرَةِ أَشَقُّ وَمَا لَهُم مِّنَ اللّهِ مِن وَاقٍ ﴿٣٤﴾

13/RA'D SURESİ-34. AYET (Meâlleri Kıyasla): Lehum azâbun fîl hayâtid dunyâ ve le azâbul âhırati eşakk(eşakku), ve mâ lehum minallâhi min vâk(vâkın).

Dünya hayatında, niteliğini tahmin edemeyecekleri cezalar beklemektedir onları; Âhiret azabı ise, şüphesiz çok daha ağırdır. Onları Allah’a karşı koruyacak bir kimse de yoktur.

مَّثَلُ الْجَنَّةِ الَّتِي وُعِدَ الْمُتَّقُونَ تَجْرِي مِن تَحْتِهَا الأَنْهَارُ أُكُلُهَا دَآئِمٌ وِظِلُّهَا تِلْكَ عُقْبَى الَّذِينَ اتَّقَواْ وَّعُقْبَى الْكَافِرِينَ النَّارُ ﴿٣٥﴾

13/RA'D SURESİ-35. AYET (Meâlleri Kıyasla): Meselul cennetilletî vuidel muttekûn(muttekûne), tecrî min tahtihâl enhâr(enhâru), ukuluhâ dâimun ve zilluhâ, tilke ukbellezînettekav ve ukbel kâfirînen nâr(nâru).

Müttakîlere va’d olunan Cennet’in durumu ise şuna benzer: (Ağaçlarının arasından ve köşklerinin) altından ırmaklar akar. Ağaçlarının meyveleri gibi, gölgeleri de bitevîdir. İşte Allah’a karşı derin saygı besleyen ve O’na itaatsizlikten sakınanların âkıbeti; kâfirlerin âkıbeti ise, o malûm Ateş’tir.

وَالَّذِينَ آتَيْنَاهُمُ الْكِتَابَ يَفْرَحُونَ بِمَا أُنزِلَ إِلَيْكَ وَمِنَ الأَحْزَابِ مَن يُنكِرُ بَعْضَهُ قُلْ إِنَّمَا أُمِرْتُ أَنْ أَعْبُدَ اللّهَ وَلا أُشْرِكَ بِهِ إِلَيْهِ أَدْعُو وَإِلَيْهِ مَآبِ ﴿٣٦﴾

13/RA'D SURESİ-36. AYET (Meâlleri Kıyasla): Vellezîne âteynâhumul kitâbe yefrahûne bimâ unzile ileyke ve minel ahzâbi men yunkiru ba’dahu, kul innemâ umirtu en a’budallâhe ve lâ uşrike bihî, ileyhi ed’û ve ileyhi meâbi.

Kendilerine daha önceden Kitap vermiş olduğumuz o kimseler, sana indirilen (Kur’ ân)’dan memnuniyet ve sevinç duyarlar. Ama o gruplar içinde, o Kur’ân’ın bir kısmını inkâr edenler de vardır. (Ey Rasûlüm,) de ki: “Ben, başka bir şeyle değil, ancak Allah’a ibadet etmek ve O’na hiçbir şeyi ortak koşmamakla emrolundum. Ben, ancak O’nu (Rab ve İlâh) tanır, O’na davet eder ve bütün varlığımla ancak O’na yönelirim.

وَكَذَلِكَ أَنزَلْنَاهُ حُكْمًا عَرَبِيًّا وَلَئِنِ اتَّبَعْتَ أَهْوَاءهُم بَعْدَ مَا جَاءكَ مِنَ الْعِلْمِ مَا لَكَ مِنَ اللّهِ مِن وَلِيٍّ وَلاَ وَاقٍ ﴿٣٧﴾

13/RA'D SURESİ-37. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve kezâlike enzelnâhu hukmen arabiyyâ(arabiyyen), ve le initteba’te ehvâehum ba’de mâ câeke minel ilmi mâ leke minallâhi min veliyyin ve lâ vâk(vâkın).

Görüldüğü gibi, (Bir Allah’a iman ve ibadete çağıran ve Kitap Ehli’nin de tasdik etmesi gereken) bu Kur’ân’ı, Arapça dilinde nihaî hüküm ve hikmet kaynağı olarak indirdik. Eğer farzı muhal, sana İlim’den gelen bu kadar açık gerçekten sonra, (Kitap Ehli’nden olup da, Kur’ân kendi dillerinde ve istedikleri tarzda gelmedi diye ona inanmayı reddedenlerin) heva ve heveslerine kulak verecek olursan, bu takdirde Allah karşısında ne bir dost, sahip ve yardımcı, ne de bir koruyucu bulabilirsin.

وَلَقَدْ أَرْسَلْنَا رُسُلاً مِّن قَبْلِكَ وَجَعَلْنَا لَهُمْ أَزْوَاجًا وَذُرِّيَّةً وَمَا كَانَ لِرَسُولٍ أَن يَأْتِيَ بِآيَةٍ إِلاَّ بِإِذْنِ اللّهِ لِكُلِّ أَجَلٍ كِتَابٌ ﴿٣٨﴾

13/RA'D SURESİ-38. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve lekad erselnâ rusulen min kablike ve cealnâ lehum ezvâcen ve zurriyyeten, ve mâ kâne li resûlin en ye’tiye bi âyetin illâ bi iznillâh(iznillâhi), li kulli ecelin kitâb(kitâbun).

Senden önce de pek çok rasûl gönderdik; (onlar da melek değil, birer insandı) ve onlar için de eşler ve evlâtlar takdir ettik. Ayrıca, Allah izin vermedikçe herhangi bir Rasûl’ün mucize göstermesi söz konusu olmamıştır. Her dönem için bir takdir, her işin bir vadesi, her vadenin bir hükmü vardır.

يَمْحُو اللّهُ مَا يَشَاء وَيُثْبِتُ وَعِندَهُ أُمُّ الْكِتَابِ ﴿٣٩﴾

13/RA'D SURESİ-39. AYET (Meâlleri Kıyasla): Yemhûllâhu mâ yeşâu ve yusbit(yusbitu), ve indehu ummul kitâb(kitâbi).

Allah, (takdir ve hükümleri içinde) neyi dilerse onu siler, neyi de dilerse onu yerinde bırakır. Ana Kitap, O’nun katındadır.

وَإِن مَّا نُرِيَنَّكَ بَعْضَ الَّذِي نَعِدُهُمْ أَوْ نَتَوَفَّيَنَّكَ فَإِنَّمَا عَلَيْكَ الْبَلاَغُ وَعَلَيْنَا الْحِسَابُ ﴿٤٠﴾

13/RA'D SURESİ-40. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve in mâ nuriyenneke ba’dallezî neiduhum ev neteveffeyenneke fe innemâ aleykel belâgu ve aleynâl hisâb(hisâbu).

Onlara yaptığımız tehditlerin bir kısmını sen hayatta iken yerine getirip sana göstersek de veya sen bunların hiç birini görmeden seni vefat ettirsek de, her halükârda sana düşen tam bir tebliğ, Bize ait olan ise neticeyi tayin ve herkese hak ettiğini vermektir.

أَوَلَمْ يَرَوْاْ أَنَّا نَأْتِي الأَرْضَ نَنقُصُهَا مِنْ أَطْرَافِهَا وَاللّهُ يَحْكُمُ لاَ مُعَقِّبَ لِحُكْمِهِ وَهُوَ سَرِيعُ الْحِسَابِ ﴿٤١﴾

13/RA'D SURESİ-41. AYET (Meâlleri Kıyasla): E ve lem yerev ennâ ne’til arda nenkusuhâ min etrâfihâ, vallâhu yahkumu lâ muakkıbe li hukmihî, ve huve serîul hısâb(hısâbi).

Hiç görmüyorlar mı ki, (ilim, irade ve kudretimizle) yerde tasarrufta bulunup, onu etrafından eksiltiyoruz? Allah hükmeder ve O’nun hükmünü denetleyecek ve o hükmün icrasına mani olacak hiçbir güç yoktur. O, pek çabuk hesap görendir de.

وَقَدْ مَكَرَ الَّذِينَ مِن قَبْلِهِمْ فَلِلّهِ الْمَكْرُ جَمِيعًا يَعْلَمُ مَا تَكْسِبُ كُلُّ نَفْسٍ وَسَيَعْلَمُ الْكُفَّارُ لِمَنْ عُقْبَى الدَّارِ ﴿٤٢﴾

13/RA'D SURESİ-42. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve kad mekerallezîne min kablihim fe lillâhil mekru cemîâ(cemîan),ya’lemu mâ teksibu kullu nefs(nefsin), ve se ya’lemul kuffâru li men ukbed dâr(dâri).

Onlardan öncekiler de tuzaklar kurmuşlardı. Fakat Allah bütün tuzakları boşa çıkardığı gibi, daima Kendi hükmünü ve (onların anlayamayacağı) en ince ‘plan’larını hakim kılar. Her bir kişinin ne yaptığını, (sevap ve günah adına) ne kazandığını bilir. O kâfirler de, nihaî sonucun kimin lehine olacağını pek yakında bileceklerdir.

وَيَقُولُ الَّذِينَ كَفَرُواْ لَسْتَ مُرْسَلاً قُلْ كَفَى بِاللّهِ شَهِيدًا بَيْنِي وَبَيْنَكُمْ وَمَنْ عِندَهُ عِلْمُ الْكِتَابِ ﴿٤٣﴾

13/RA'D SURESİ-43. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve yekûlullezîne keferû leste murselâ(murselen), kul kefâ billâhi şehîden beynî ve beynekum ve men indehu ilmul kitâb(kitâbi).

Küfür içinde bulunanlar, “Sen, rasûl olarak gönderilmiş biri değilsin!” diyorlar. De ki: “Benimle sizin aranızda şahit olarak Allah yeter, bir de nezdinde Kitabın ilmi bulunan(lar).”