Medine döneminde inmiştir. 29 âyettir. Sûre, adını 25. âyette geçen “el-Hadîd” kelimesinden almıştır. Hadîd, demir demektir.

سَبَّحَ لِلَّهِ مَا فِي السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ وَهُوَ الْعَزِيزُ الْحَكِيمُ ﴿١﴾

57/HADÎD SURESİ-1. AYET (Meâlleri Kıyasla): Sebbeha lillâhi mâ fîs semâvâti vel ard(ardı), ve huvel azîzul hakîm(hakîmu).

Göklerde ve yerde ne varsa hepsi Allah’a tesbihte bulunur. O, Azîz (mutlak izzet ve ululuk sahibi, her işte üstün ve mutlak galip)tir; Hakîm (her hüküm ve icraatında pek çok hikmetler bulunan)dır.

لَهُ مُلْكُ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ يُحْيِي وَيُمِيتُ وَهُوَ عَلَى كُلِّ شَيْءٍ قَدِيرٌ ﴿٢﴾

57/HADÎD SURESİ-2. AYET (Meâlleri Kıyasla): Lehu mulkus semâvâti vel ard(ardı), yuhyî ve yumîtu, ve huve alâ kulli şey’in kadîr(kadîrun).

Göklerin ve yerin mutlak mülkiyet ve hakimiyeti O’na aittir. Hayatı da, ölümü de O verir. Ve O, her şeye hakkıyla güç yetirendir.

هُوَ الْأَوَّلُ وَالْآخِرُ وَالظَّاهِرُ وَالْبَاطِنُ وَهُوَ بِكُلِّ شَيْءٍ عَلِيمٌ ﴿٣﴾

57/HADÎD SURESİ-3. AYET (Meâlleri Kıyasla): Huvel evvelu vel âhiru vez zâhiru vel bâtın(bâtınu), ve huve bi kulli şey’in alîm(alîmun).

O Evvel’dir, Âhir’dir, Zâhir’dir, Bâtın’dır. Ve O, her şeyi hakkıyla bilir.

هُوَ الَّذِي خَلَقَ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضَ فِي سِتَّةِ أَيَّامٍ ثُمَّ اسْتَوَى عَلَى الْعَرْشِ يَعْلَمُ مَا يَلِجُ فِي الْأَرْضِ وَمَا يَخْرُجُ مِنْهَا وَمَا يَنزِلُ مِنَ السَّمَاء وَمَا يَعْرُجُ فِيهَا وَهُوَ مَعَكُمْ أَيْنَ مَا كُنتُمْ وَاللَّهُ بِمَا تَعْمَلُونَ بَصِيرٌ ﴿٤﴾

57/HADÎD SURESİ-4. AYET (Meâlleri Kıyasla): Huvellezî halakas semâvâti vel arda fi sitteti eyyâmin summestevâ alâl arş(arşi), ya’lemu mâ yelicu fîl ardı ve mâ yahrucu minhâ ve mâ yenzilu mines semâi ve mâ ya’rucu fîhâ, ve huve meakum eyne mâ kuntum, vallâhu bi mâ ta’melûne basîr(basîrun).

O ki, gökleri ve yeri altı günde yarattı; sonra da Arş’ın üzerine istiva buyurdu. O, (yağmur ve tohumlar gibi) yere ne giriyorsa, (su, bitki ve hayvanlar gibi) yerden ne çıkıyorsa, yine (yağmur, ışık ve melekler gibi) gökten ne iniyor ve (buhar, varlıkların duaları ve ibadetleri gibi) ona ne yükseliyorsa hepsini bilir. Nerede bulunursanız bulunun, O daima sizinle beraberdir. Allah, bütün işlediklerinizi hakkıyla görmektedir.

لَهُ مُلْكُ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ وَإِلَى اللَّهِ تُرْجَعُ الأمُورُ ﴿٥﴾

57/HADÎD SURESİ-5. AYET (Meâlleri Kıyasla): Lehu mulkus semâvâti vel ard(ardı), ve ilâllâhi turceul umûr(umûru).

Göklerin ve yerin mutlak mülkiyet ve hakimiyeti O’na aittir. Ve bütün işler O’na götürülür, (bütün kararlar O’nun kapısından çıkar).

يُولِجُ اللَّيْلَ فِي النَّهَارِ وَيُولِجُ النَّهَارَ فِي اللَّيْلِ وَهُوَ عَلِيمٌ بِذَاتِ الصُّدُورِ ﴿٦﴾

57/HADÎD SURESİ-6. AYET (Meâlleri Kıyasla): Yûlicul leyle fîn nehâri ve yûlicun nehâre fîl leyl(leyli) ve huve alîmun bi zâtis sudûr(sudûri).

Geceyi gündüze katar, gündüzü de geceye katar, (ve onları uzatıp kısaltır). O, göğüslerde gizli her ne varsa, onları da hakkıyla bilir.

آمِنُوا بِاللَّهِ وَرَسُولِهِ وَأَنفِقُوا مِمَّا جَعَلَكُم مُّسْتَخْلَفِينَ فِيهِ فَالَّذِينَ آمَنُوا مِنكُمْ وَأَنفَقُوا لَهُمْ أَجْرٌ كَبِيرٌ ﴿٧﴾

57/HADÎD SURESİ-7. AYET (Meâlleri Kıyasla): Âminû billâhi ve resûlihî ve enfikû mimmâ cealekum mustahlefîne fîhi, fellezîne âmenû minkum ve enfekû lehum ecrun kebîr(kebîrun).

Allah’a ve O’nun Rasûlü’ne iman edin ve O size her ne vermişse onu, (üzerinde mutlak tasarruf hakkınız bulunan bir mal olarak değil) emanet olarak vermiştir ve ondan (Allah yolunda ve muhtaçlara) infakta bulunun. İçinizde iman eden ve infakta bulunanlar için çok büyük bir mükâfat vardır.

وَمَا لَكُمْ لَا تُؤْمِنُونَ بِاللَّهِ وَالرَّسُولُ يَدْعُوكُمْ لِتُؤْمِنُوا بِرَبِّكُمْ وَقَدْ أَخَذَ مِيثَاقَكُمْ إِن كُنتُم مُّؤْمِنِينَ ﴿٨﴾

57/HADÎD SURESİ-8. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve mâ lekum lâ tu’minûne billâhi, ver resûlu yed’ûkum li tu’minû bi rabbikum ve kad ehaze mîsâkakum in kuntum mu’minîn(mu’minîne).

Rasûl sizi Rabbinize iman etmeye çağırır ve mü’minsiniz diye sizden kesin söz almışken, size ne oluyor da Allah’a gerektiği gibi iman etmiyor, (imanın gerektirdiği itaat ve davranışta bulunmuyor)sunuz?

هُوَ الَّذِي يُنَزِّلُ عَلَى عَبْدِهِ آيَاتٍ بَيِّنَاتٍ لِيُخْرِجَكُم مِّنَ الظُّلُمَاتِ إِلَى النُّورِ وَإِنَّ اللَّهَ بِكُمْ لَرَؤُوفٌ رَّحِيمٌ ﴿٩﴾

57/HADÎD SURESİ-9. AYET (Meâlleri Kıyasla): Huvellezî yunezzilu alâ abdihî âyâtin beyyinâtin li yuhricekum minez zulumâti ilân nûr(nûri), ve innallâhe bikum le raûfun rahîm(rahîmun).

O Allah ki, sizi her türlü (zihnî, manevî, içtimaî, ekonomik, siyasî) karanlıklardan nûra çıkarmak için kuluna apaçık belgeler halinde âyetler indirmektedir. Şüphesiz ki Allah, size karşı Raûf (şefkat dolu)dur, Rahîm (hususi rahmeti pek bol)dur.

وَمَا لَكُمْ أَلَّا تُنفِقُوا فِي سَبِيلِ اللَّهِ وَلِلَّهِ مِيرَاثُ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ لَا يَسْتَوِي مِنكُم مَّنْ أَنفَقَ مِن قَبْلِ الْفَتْحِ وَقَاتَلَ أُوْلَئِكَ أَعْظَمُ دَرَجَةً مِّنَ الَّذِينَ أَنفَقُوا مِن بَعْدُ وَقَاتَلُوا وَكُلًّا وَعَدَ اللَّهُ الْحُسْنَى وَاللَّهُ بِمَا تَعْمَلُونَ خَبِيرٌ ﴿١٠﴾

57/HADÎD SURESİ-10. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve mâ lekum ellâ tunfikû fî sebîlillâhi, ve lillâhi mîrâsus semâvâti vel ard(ardı), lâ yestevî minkum men enfeka min kablil fethi ve kâtele, ulâike a’zamu dereceten minellezîne enfekû min ba’du ve kâtelû ve kullen vaadallâhul husnâ, vallâhu bi mâ ta’melûne habîr(habîrun).

Göklerin ve yerin mirası Allah’a aitken, size ne oluyor da Allah yolunda infakta bulunmuyorsunuz? İçinizden (artık bütün kapıları size açacak) zafer gelmeden önce infakta bulunan ve savaşan, elbette (böyle yapmayanlarla) bir olmaz. Onlar, zafer geldikten sonra infakta bulunan ve savaşanlardan mertebe bakımından çok daha büyüktür. Bununla birlikte Allah, hepsine en güzel mükâfat (olan mağfiret ve Cennet’i) va’detmektedir. Allah, her işlediğinizden hakkıyla haberdardır.

مَن ذَا الَّذِي يُقْرِضُ اللَّهَ قَرْضًا حَسَنًا فَيُضَاعِفَهُ لَهُ وَلَهُ أَجْرٌ كَرِيمٌ ﴿١١﴾

57/HADÎD SURESİ-11. AYET (Meâlleri Kıyasla): Men zellezî yukridullâhe kardan hasenen fe yudâifehu lehu ve lehû ecrun kerîm(kerîmun).

Kim ki Allah’a güzel bir borç verirse, Allah borç verdiği o şeyi o kişi lehine arttırdıkça arttırır ve onun için pek hoş, cömertçe verilecek ve hiç eksilmeyecek bir mükâfat vardır.

يَوْمَ تَرَى الْمُؤْمِنِينَ وَالْمُؤْمِنَاتِ يَسْعَى نُورُهُم بَيْنَ أَيْدِيهِمْ وَبِأَيْمَانِهِم بُشْرَاكُمُ الْيَوْمَ جَنَّاتٌ تَجْرِي مِن تَحْتِهَا الْأَنْهَارُ خَالِدِينَ فِيهَا ذَلِكَ هُوَ الْفَوْزُ الْعَظِيمُ ﴿١٢﴾

57/HADÎD SURESİ-12. AYET (Meâlleri Kıyasla): Yevme terâl mu’minîne vel mu’minâti yes’â nûruhum beyne eydîhim ve bi eymânihim buşrâkumul yevme cennâtun tecrî min tahtihâl enhâru hâlidîne fîhâ, zâlike huvel fevzul azîm(azîmu).

(O mükâfat) günü mü’min erkekleri ve mü’min kadınları (Cennet’e doğru koşarken,) nurlarının da önlerinde ve sağlarında par par parladığını görürsün. “Bugün size müjdeler olsun! İşte, içlerinde sonsuzca kalmak üzere gireceğiniz ve (ağaçlarının arasından ve köşklerinin) altından ırmaklar akan cennetler! İşte budur o çok büyük kazanç, çok büyük başarı!”

يَوْمَ يَقُولُ الْمُنَافِقُونَ وَالْمُنَافِقَاتُ لِلَّذِينَ آمَنُوا انظُرُونَا نَقْتَبِسْ مِن نُّورِكُمْ قِيلَ ارْجِعُوا وَرَاءكُمْ فَالْتَمِسُوا نُورًا فَضُرِبَ بَيْنَهُم بِسُورٍ لَّهُ بَابٌ بَاطِنُهُ فِيهِ الرَّحْمَةُ وَظَاهِرُهُ مِن قِبَلِهِ الْعَذَابُ ﴿١٣﴾

57/HADÎD SURESİ-13. AYET (Meâlleri Kıyasla): Yevme yekûlul munâfikûne vel munâfikâtu lillezîne âmenûnzurûnâ naktebis min nûrikum, kîlerciû verâekum fel temisû nûrâ(nûren), fe duribe beynehum bi sûrin lehu bâbun, bâtınuhu fîhir rahmetu ve zâhiruhu min kıbelihil azâb(azâbu).

O gün, münafık erkekler ve münafık kadınlar, (dünyada iken) iman etmiş olanlara, “Ne olur, bekleyin bizi, şu nûrunuzdan biz de istifade edelim!” derler. Kendilerine, “(Haydi, dönebilirseniz) geri (dünyaya) dönün de, orada bir nur edinin!” denir. Derken, mü’minlerle aralarına bir duvar çekilir. Bu duvarın, (aralığından münafıkların pişmanlık içinde mü’minleri izleyecekleri) bir kapısı olup, onun (mü’ minlerin bulunduğu) iç tarafında rahmet, dış tarafında ise azap vardır.

يُنَادُونَهُمْ أَلَمْ نَكُن مَّعَكُمْ قَالُوا بَلَى وَلَكِنَّكُمْ فَتَنتُمْ أَنفُسَكُمْ وَتَرَبَّصْتُمْ وَارْتَبْتُمْ وَغَرَّتْكُمُ الْأَمَانِيُّ حَتَّى جَاء أَمْرُ اللَّهِ وَغَرَّكُم بِاللَّهِ الْغَرُورُ ﴿١٤﴾

57/HADÎD SURESİ-14. AYET (Meâlleri Kıyasla): Yunâdûnehum e lem nekun meakum, kâlû belâ ve lâkinnekum fetentum enfusekum ve terabbastum vertebtum ve garratkumul emâniyyu hattâ câe emrullâhi ve garrakum billâhil garûr(garûmu).

Münafıklar, mü’minlere “(Dünyada iken) biz de sizinle beraber değil miydik?” diye seslenirler. “Evet,” der mü’minler, “öyleydi, fakat siz, kendinizi sürekli imtihana maruz bıraktınız ve tehlikeye attınız, bakalım hadiseler ne getirecek diye hep beklemede kaldınız ve sürekli şüphe ve tereddüt içinde bocaladınız; (Allah’ın Nûru nasıl olsa bir gün söndürülecek) şeklinde beslediğiniz kuruntularınız sizi hep aldattı. Derken Allah’ın (ölüm) emri geliverdi. O baş kandırıcı (şeytan), sizi Allah hakkında yanlış düşüncelere sevkederek kandırdı durdu.

فَالْيَوْمَ لَا يُؤْخَذُ مِنكُمْ فِدْيَةٌ وَلَا مِنَ الَّذِينَ كَفَرُوا مَأْوَاكُمُ النَّارُ هِيَ مَوْلَاكُمْ وَبِئْسَ الْمَصِيرُ ﴿١٥﴾

57/HADÎD SURESİ-15. AYET (Meâlleri Kıyasla): Fel yevme lâ yu’hazu minkum fidyetun ve lâ minellezîne keferû, me’vâkumun nâr(nâru), hiye mevlâkum, ve bi’sel masîr(masîru).

“Bugün sizden (verebilecek olsanız bile) kurtuluş fidyesi de kabul edilmeyecektir, sizden de, küfür (ve şirk) içinde ölüp gitmiş olanlardan da. Artık barınağınız Ateş’tir. Sizi kucaklayacak olan ve size yaraşır yer orasıdır. Ne fena bir âkıbet, ne kötü bir son durak!”

أَلَمْ يَأْنِ لِلَّذِينَ آمَنُوا أَن تَخْشَعَ قُلُوبُهُمْ لِذِكْرِ اللَّهِ وَمَا نَزَلَ مِنَ الْحَقِّ وَلَا يَكُونُوا كَالَّذِينَ أُوتُوا الْكِتَابَ مِن قَبْلُ فَطَالَ عَلَيْهِمُ الْأَمَدُ فَقَسَتْ قُلُوبُهُمْ وَكَثِيرٌ مِّنْهُمْ فَاسِقُونَ ﴿١٦﴾

57/HADÎD SURESİ-16. AYET (Meâlleri Kıyasla): E lem ye’ni lillezîne âmenû en tahşea kulûbuhum li zikrillâhi ve mâ nezele minel hakkı ve lâ yekûnû kellezîne ûtûl kitâbe min kablu fe tâle aleyhimul emedu fe kaset kulûbuhum, ve kesîrun minhum fâsikûn(fâsikûne).

İman edenlerin, Allah’ın Mesajı (olan Kur’ân) ve kendilerine inen gerçekler, İlâhî öğretiler karşısında kalblerinin saygı ve ürpertiyle yumuşayıp (Allah’a ve emirlerine tam teslim olma) vakti gelmedi mi? Sakın onlar, önceden kendilerine Kitap verilenler gibi olmasınlar. (O Kitap verilenler), Kitabı almalarının üzerinden belli bir zaman geçince (artık ona olan saygılarını yitirmişler ve neticede) kalbleri kaskatı kesilmişti. Onların pek çoğu, bütün bütün yoldan çıkmışlardır.

اعْلَمُوا أَنَّ اللَّهَ يُحْيِي الْأَرْضَ بَعْدَ مَوْتِهَا قَدْ بَيَّنَّا لَكُمُ الْآيَاتِ لَعَلَّكُمْ تَعْقِلُونَ ﴿١٧﴾

57/HADÎD SURESİ-17. AYET (Meâlleri Kıyasla): İ’lemû ennellâhe yuhyil arda ba’de mevtihâ, kad beyyennâ lekumul âyâti leallekum ta’kılûn(ta’kılûne).

Asla hatırınızdan çıkarmayın ki, Allah (nasıl) ölümünden sonra yeryüzünü diriltiyor( sa, (yer gibi katılaşmış kalbleri de aynı şekilde diriltebilir). (Kalblerinizi ölümden koruyabilmeniz, ölmeye yüz tutmuş kalb lerin de dirilmesi için) apaçık gerçekleri böyle (misallerle) açıklıyoruz ki, aklınızı kullanasınız.

إِنَّ الْمُصَّدِّقِينَ وَالْمُصَّدِّقَاتِ وَأَقْرَضُوا اللَّهَ قَرْضًا حَسَنًا يُضَاعَفُ لَهُمْ وَلَهُمْ أَجْرٌ كَرِيمٌ ﴿١٨﴾

57/HADÎD SURESİ-18. AYET (Meâlleri Kıyasla): İnnel mussaddikîne vel mussaddikâti ve akradûllâhe kardan hasenen yudâafu lehum ve lehum ecrun kerîm(kerîmun).

(Zekât ve sadakalarını tam vererek Allah’ın yolunda ve muhtaçlar için) gerekli harcamada bulunan mü’min erkeklerle mü’ min kadınlara ve (gerek bu yolla, gerekse O’nun davası uğrunda yaptıkları harcamalarla) Allah’a güzel bir borç verenlere kat kat geri ödemede bulunulacaktır ve onlar için pek hoş, cömertçe verilecek ve hiç eksilmeyecek bir mükâfat vardır.

وَالَّذِينَ آمَنُوا بِاللَّهِ وَرُسُلِهِ أُوْلَئِكَ هُمُ الصِّدِّيقُونَ وَالشُّهَدَاء عِندَ رَبِّهِمْ لَهُمْ أَجْرُهُمْ وَنُورُهُمْ وَالَّذِينَ كَفَرُوا وَكَذَّبُوا بِآيَاتِنَا أُوْلَئِكَ أَصْحَابُ الْجَحِيمِ ﴿١٩﴾

57/HADÎD SURESİ-19. AYET (Meâlleri Kıyasla): Vellezîne âmenû billâhi ve rusulihî ulâike humus sıddîkûne veş şuhedâu inde rabbihim, lehum ecruhum ve nûruhum, vellezîne keferû ve kezzebû bi âyâtinâ ulâike ashâbul cahîm(cahîmi).

Allah’a ve Rasûlleri’ne gerçekten iman edenler, işte o (değerli) insanlar, Rabbilerinin nezdinde sıddîklar (Allah’a verdikleri sözde duran ve her söz ve davranışlarında hak üzere bulunanlar) ve şahitler (hayatlarıyla gerçeğe şahitlik edenler) olarak yazılacak ve öyle muamele göreceklerdir. Onlar için, onlara has mükâfat ve onlara has nur vardır. Buna karşılık, küfreden ve âyetlerimizi yalanlayanlara gelince, onlar ise Kızgın Alevli Ateş’in yoldaşlarıdırlar.

اعْلَمُوا أَنَّمَا الْحَيَاةُ الدُّنْيَا لَعِبٌ وَلَهْوٌ وَزِينَةٌ وَتَفَاخُرٌ بَيْنَكُمْ وَتَكَاثُرٌ فِي الْأَمْوَالِ وَالْأَوْلَادِ كَمَثَلِ غَيْثٍ أَعْجَبَ الْكُفَّارَ نَبَاتُهُ ثُمَّ يَهِيجُ فَتَرَاهُ مُصْفَرًّا ثُمَّ يَكُونُ حُطَامًا وَفِي الْآخِرَةِ عَذَابٌ شَدِيدٌ وَمَغْفِرَةٌ مِّنَ اللَّهِ وَرِضْوَانٌ وَمَا الْحَيَاةُ الدُّنْيَا إِلَّا مَتَاعُ الْغُرُورِ ﴿٢٠﴾

57/HADÎD SURESİ-20. AYET (Meâlleri Kıyasla): İ’lemû ennemâl hayâtud dunyâ leibun ve lehvun ve zînetun ve tefâhurun beynekum ve tekâsurun fîl emvâli vel evlâd(evlâdi), ke meseli gaysin a’cebel kuffâre nebâtuhu summe yehîcu fe terâhu musferran summe yekûnu hutâmâ(hutâmen), ve fîl âhırati azâbun şedîdun ve magfiratun minallâhi ve rıdvânun, ve mâl hayâtud dunyâ illâ metâul gurûr(gurûri).

İyi bilin ki, dünya hayatı bir oyun, bir oyalanma, süsler edinme, (makam, mal, eşya, evlât, fizikî görünüm gibi dünyalıklarla) birbirinize karşı övünme ve daha fazla, daha iyi mal, daha fazla, daha iyi evlâda sahip olma yarışından ibarettir. Bir yağmur düşünün ki, onunla biten bitkiler çiftçilerin çok hoşuna gider. Ama sonra o bitkiler kurur da, onları sararıp solmuş görürsün; ardından da çerçöp haline gelirler. Dünya hayatı, işte böyledir. Âhiret’te ise ya şiddetli bir azap vardır veya Allah’tan (sürpriz mükâfatlarla dolu) bir bağışlanma ve rıza. Evet, dünya hayatı, bir aldanma metaından başka bir şey değildir.

سَابِقُوا إِلَى مَغْفِرَةٍ مِّن رَّبِّكُمْ وَجَنَّةٍ عَرْضُهَا كَعَرْضِ السَّمَاء وَالْأَرْضِ أُعِدَّتْ لِلَّذِينَ آمَنُوا بِاللَّهِ وَرُسُلِهِ ذَلِكَ فَضْلُ اللَّهِ يُؤْتِيهِ مَن يَشَاء وَاللَّهُ ذُو الْفَضْلِ الْعَظِيمِ ﴿٢١﴾

57/HADÎD SURESİ-21. AYET (Meâlleri Kıyasla): Sâbikû ilâ magfiratin min rabbikum ve cennetin arduhâ ke ardıs semâi vel ardı uıddet lillezîne âmenû billâhi ve rusulihî, zâlike fadlullâhi yu’tîhi men yeşâu, vallâhu zûl fadlil azîm(azîmi).

Rabbinizden (sürpriz mükâfatlarla yüklü) bir mağfirete ve Allah ile Rasûllerine gerçekten iman edenler için hazırlanmış olup, genişliği göklerle yerin genişliği gibi olan bir Cennet’e yarışırcasına koşuşun. Bu, dilediği kimselere Allah’ın lütfedeceği bir ihsanıdır. Allah, çok büyük lütf u ihsan sahibidir.

مَا أَصَابَ مِن مُّصِيبَةٍ فِي الْأَرْضِ وَلَا فِي أَنفُسِكُمْ إِلَّا فِي كِتَابٍ مِّن قَبْلِ أَن نَّبْرَأَهَا إِنَّ ذَلِكَ عَلَى اللَّهِ يَسِيرٌ ﴿٢٢﴾

57/HADÎD SURESİ-22. AYET (Meâlleri Kıyasla): Mâ esâbe min musîbetin fîl ardı ve lâ fî enfusikum illâ fî kitâbin min kabli en nebraehâ, inne zâlike alâllâhi yesîr(yesîrun).

Gerek (kıtlık, kuraklık, deprem gibi) yerde, gerekse (hastalık, açlık, sevdiklerinizi kaybetme, mallarınızdan eksilme gibi) kendinizde vuku bulan hiçbir musibet yoktur ki, onu yaratmamızdan önce bir Kitap’ ta kaydedilmiş bulunmasın. Bu, Allah için elbette pek kolaydır.

لِكَيْلَا تَأْسَوْا عَلَى مَا فَاتَكُمْ وَلَا تَفْرَحُوا بِمَا آتَاكُمْ وَاللَّهُ لَا يُحِبُّ كُلَّ مُخْتَالٍ فَخُورٍ ﴿٢٣﴾

57/HADÎD SURESİ-23. AYET (Meâlleri Kıyasla): Li keylâ te’sev alâ mâ fâtekum ve lâ tefrahû bi mâ âtâkum, vallâhu lâ yuhıbbu kulle muhtâlin fehûr(fehûrin).

Böyledir ki, elinizden bir şey çıktığında gam çekmeyeseniz, Allah size bir nimet bahşettiğinde de şımarmayasınız. Allah sevmez kendini beğenmiş, kendisiyle övünüp duran hiç kimseyi,

الَّذِينَ يَبْخَلُونَ وَيَأْمُرُونَ النَّاسَ بِالْبُخْلِ وَمَن يَتَوَلَّ فَإِنَّ اللَّهَ هُوَ الْغَنِيُّ الْحَمِيدُ ﴿٢٤﴾

57/HADÎD SURESİ-24. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ellezîne yebhalûne ve ye’murûnen nâse bil buhli, ve men yetevelle fe innellâhe huvel ganiyyul hamîd(hamîdu).

(Hayır işlerinde) hem kendileri cimri davranan, hem de insanlara cimriliği öğütleyenleri. Kim (Allah’ın infak emri karşısında) yüz çevirip bundan geri durursa, bilsin ki Allah, Ğaniyy (mutlak servet sahibi ve bütün kullarından müstağnî)dir; Hamîd (bilâkis sahip bulunduğunuz her şeyi size veren, dolayısıyla mutlak hamd ve övgüye lâyık olan)dır.

لَقَدْ أَرْسَلْنَا رُسُلَنَا بِالْبَيِّنَاتِ وَأَنزَلْنَا مَعَهُمُ الْكِتَابَ وَالْمِيزَانَ لِيَقُومَ النَّاسُ بِالْقِسْطِ وَأَنزَلْنَا الْحَدِيدَ فِيهِ بَأْسٌ شَدِيدٌ وَمَنَافِعُ لِلنَّاسِ وَلِيَعْلَمَ اللَّهُ مَن يَنصُرُهُ وَرُسُلَهُ بِالْغَيْبِ إِنَّ اللَّهَ قَوِيٌّ عَزِيزٌ ﴿٢٥﴾

57/HADÎD SURESİ-25. AYET (Meâlleri Kıyasla): Lekad erselnâ rusulenâ bil beyyinâti ve enzelnâ meahumul kitâbe vel mîzâne li yekûmen nâsu bil kıst(kıstı), ve enzelnâl hadîde fîhi be’sun şedîdun ve menâfiu lin nâsi ve li ya’lemallâhu men yansuruhu ve rusulehu bil gayb(gaybi), innallâhe kavîyyun azîz(azîzun).

Gerçek şu ki, Biz rasûllerimizi (risaletlerini de ispatlayan) apaçık gerçeklerle gönderdik ve yanlarında, insanlar adaletle var olsunlar, bütün muamelelerinde adalete uysunlar diye Kitabı ve Mizan’ı indirdik. Bir de, mahiyetinde (bilhassa savaş için) çetin bir kuvvet ve insanlar için faydalar bulunan demiri indirdik. Ki Allah, Kendisi’ni görmedikleri halde hem Kendi davasına, hem de rasûllerine yardım edenleri ortaya çıkarsın. Şüphesiz Allah, mutlak kuvvet sahibidir, her işte üstün ve mutlak galiptir.

وَلَقَدْ أَرْسَلْنَا نُوحًا وَإِبْرَاهِيمَ وَجَعَلْنَا فِي ذُرِّيَّتِهِمَا النُّبُوَّةَ وَالْكِتَابَ فَمِنْهُم مُّهْتَدٍ وَكَثِيرٌ مِّنْهُمْ فَاسِقُونَ ﴿٢٦﴾

57/HADÎD SURESİ-26. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve lekad erselnâ nûhan ve ibrâhîme ve cealnâ fî zurriyyetihimân nubuvvete vel kitâbe fe minhum muhtedin, ve kesîrun minhum fâsikûn(fâsikûne).

Nuh’u ve İbrahim’i de birer rasûl olarak gönderdik ve bu iki rasûlün soylarını peygambersiz ve Kitap’sız bırakmadık. Ama soylarından gelenler içinde bir kısmı hidayetle bütünleşmiş olsa da, çoğu büsbütün yoldan çıkmış olanlardır.

ثُمَّ قَفَّيْنَا عَلَى آثَارِهِم بِرُسُلِنَا وَقَفَّيْنَا بِعِيسَى ابْنِ مَرْيَمَ وَآتَيْنَاهُ الْإِنجِيلَ وَجَعَلْنَا فِي قُلُوبِ الَّذِينَ اتَّبَعُوهُ رَأْفَةً وَرَحْمَةً وَرَهْبَانِيَّةً ابْتَدَعُوهَا مَا كَتَبْنَاهَا عَلَيْهِمْ إِلَّا ابْتِغَاء رِضْوَانِ اللَّهِ فَمَا رَعَوْهَا حَقَّ رِعَايَتِهَا فَآتَيْنَا الَّذِينَ آمَنُوا مِنْهُمْ أَجْرَهُمْ وَكَثِيرٌ مِّنْهُمْ فَاسِقُونَ ﴿٢٧﴾

57/HADÎD SURESİ-27. AYET (Meâlleri Kıyasla): Summe kaffeynâ alâ âsârihim bi rusulinâ ve kaffeynâ bi îsâbni meryeme ve âteynâhul incîle ve cealnâ fî kulûbillezînettebeûhu ra’feten ve rahmeten, ve rahbâniyyetenibtedeûhâ mâ ketebnâhâ aleyhim illâbtigâe rıdvânillâhi fe mâ raavhâ hakka riâyetihâ, fe âteynâllezîne âmenû minhum ecrahum, ve kesîrun minhum fâsikûn(fâsikûne).

Sonra, o rasûl ve peygamberlerin izleri ardınca daha başka rasûllerimizi gönderdik ve nihayet Meryem oğlu İsa’yı gönderip, kendisine İncil’i verdik ve O’na uyanların kalblerine şefkat ve merhamet yerleştirdik. Uydurdukları ruhbanlığı ise Biz onlara farz kılmadık, ama bizzat kendileri Allah’ın rızasını kazanma arzusuyla onu icat ettiler; ne var ki, ona gerektiği şekilde riayet de etmediler. İçlerinde hakkıyla iman etmiş olanlara elbette mükâfatlarını veririz. Fakat, onların çoğu da yoldan çıkmış kimselerdir.

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا اتَّقُوا اللَّهَ وَآمِنُوا بِرَسُولِهِ يُؤْتِكُمْ كِفْلَيْنِ مِن رَّحْمَتِهِ وَيَجْعَل لَّكُمْ نُورًا تَمْشُونَ بِهِ وَيَغْفِرْ لَكُمْ وَاللَّهُ غَفُورٌ رَّحِيمٌ ﴿٢٨﴾

57/HADÎD SURESİ-28. AYET (Meâlleri Kıyasla): Yâ eyyuhâllezîne âmenûttekûllâhe ve âminû bi resûlihî yu’tikum kifleyni min rahmetihî ve yec’al lekum nûran temşûne bihî ve yagfir lekum, vallâhu gafûrun rahîm(rahîmun).

Ey iman edenler! Allah’a gönülden saygı duyun ve O’na karşı gelmekten sakının, ayrıca O’nun Rasûlü’ne de gerektiği gibi inanın ki, Allah size (biri önceki peygamberlere, biri de Allah Rasûlü’ne inanmanızın karşılığı olarak) rahmet hazinesinden iki hisse versin, ayrıca sizin için aydınlığında yol alacağınız bir nur var etsin ve sizi bağışlasın. Allah, günahları pek çok bağışlayandır, (bilhassa mü’min kullarına karşı) hususî rahmet ve merhameti pek bol olandır.

لِئَلَّا يَعْلَمَ أَهْلُ الْكِتَابِ أَلَّا يَقْدِرُونَ عَلَى شَيْءٍ مِّن فَضْلِ اللَّهِ وَأَنَّ الْفَضْلَ بِيَدِ اللَّهِ يُؤْتِيهِ مَن يَشَاء وَاللَّهُ ذُو الْفَضْلِ الْعَظِيمِ ﴿٢٩﴾

57/HADÎD SURESİ-29. AYET (Meâlleri Kıyasla): Li ellâ ya’leme ehlul kitâbi ellâ yakdirûne alâ şey’in min fadlillâhi ve ennel fadle bi yedillâhi yu’tîhi men yeşâu, vallâhu zûl fadlil azîm(azîmi).

Bu gerçek size buyrulmaktadır ki, Kitap Ehli Allah’ın lütf u ihsanını tayin etmenin kendi ellerinde olmadığını ve ondan hiçbir şeyi kısamayacaklarını bilsinler; (ve yine bilsinler ki, Allah’ın Rasûlü Muhammed’e ve bütün önceki peygamberlere iman etmeden ne kendilerinin, ne de Muhammed’e tâbi olanların) Allah’ın lütf u ihsanından herhangi bir şeye nail olabilmeleri mümkün değildir ve bütün lütf u ihsan Allah’ın Elinde olup, O kime dilerse ona verir. Muhakkak ki Allah, çok büyük lütf u ihsan sahibidir.