Medine döneminde inmiştir. 29 âyettir. Sûre, adını 25. âyette geçen “el-Hadîd” kelimesinden almıştır. Hadîd, demir demektir.

سَبَّحَ لِلَّهِ مَا فِي السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ وَهُوَ الْعَزِيزُ الْحَكِيمُ ﴿١﴾

57/HADÎD SURESİ-1. AYET (Meâlleri Kıyasla): Sebbeha lillâhi mâ fîs semâvâti vel ard(ardı), ve huvel azîzul hakîm(hakîmu).

Göklerde ve yerde olanların hepsi Allah'ı tesbîh ve tenzîh eder. O, çok üstün, çok güçlüdür, hikmet sahibidir.

لَهُ مُلْكُ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ يُحْيِي وَيُمِيتُ وَهُوَ عَلَى كُلِّ شَيْءٍ قَدِيرٌ ﴿٢﴾

57/HADÎD SURESİ-2. AYET (Meâlleri Kıyasla): Lehu mulkus semâvâti vel ard(ardı), yuhyî ve yumîtu, ve huve alâ kulli şey’in kadîr(kadîrun).

Göklerin ve yerin mülkü (tasarruf ve hükümranlığı) O'na aittir. Diriltir ve öldürür. O'nun kudreti her şeye yeter.

هُوَ الْأَوَّلُ وَالْآخِرُ وَالظَّاهِرُ وَالْبَاطِنُ وَهُوَ بِكُلِّ شَيْءٍ عَلِيمٌ ﴿٣﴾

57/HADÎD SURESİ-3. AYET (Meâlleri Kıyasla): Huvel evvelu vel âhiru vez zâhiru vel bâtın(bâtınu), ve huve bi kulli şey’in alîm(alîmun).

O, Evvel'dir (O'ndan önce hiçbir şey yoktur ve O'nun öncesi de yoktur). Âhir'dir (her şey O'nda son bulur, O'nun sonu ve sınırı yoktur). Zâhir'dir (sıfatlarının tezahürüyle, ilim ve kudretinin tecelli ve eserleriyle varlığı ortada açık olarak bilinmektedir). Bâtın'dır (zâtı ve mahiyeti kavranamaz, niceliği ve nasıltığı bilinemez, idrâk edilemez). O, her şeyi bilendir.

هُوَ الَّذِي خَلَقَ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضَ فِي سِتَّةِ أَيَّامٍ ثُمَّ اسْتَوَى عَلَى الْعَرْشِ يَعْلَمُ مَا يَلِجُ فِي الْأَرْضِ وَمَا يَخْرُجُ مِنْهَا وَمَا يَنزِلُ مِنَ السَّمَاء وَمَا يَعْرُجُ فِيهَا وَهُوَ مَعَكُمْ أَيْنَ مَا كُنتُمْ وَاللَّهُ بِمَا تَعْمَلُونَ بَصِيرٌ ﴿٤﴾

57/HADÎD SURESİ-4. AYET (Meâlleri Kıyasla): Huvellezî halakas semâvâti vel arda fi sitteti eyyâmin summestevâ alâl arş(arşi), ya’lemu mâ yelicu fîl ardı ve mâ yahrucu minhâ ve mâ yenzilu mines semâi ve mâ ya’rucu fîhâ, ve huve meakum eyne mâ kuntum, vallâhu bi mâ ta’melûne basîr(basîrun).

Gökleri ve yeri altı gün (devir)de yaratan, sonra da Arş üzerinde saltanat ve kudretini kuran O'dur.. Yere nelerin girdiğini, nelerin ondan çıktığını; gökten nelerin indiğini ve nelerin oraya yükselip çıktığını bilir. Nerede olursanız olun mutlaka O, sizinledir. Allah yaptıklarınızı görüp bilendir.

لَهُ مُلْكُ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ وَإِلَى اللَّهِ تُرْجَعُ الأمُورُ ﴿٥﴾

57/HADÎD SURESİ-5. AYET (Meâlleri Kıyasla): Lehu mulkus semâvâti vel ard(ardı), ve ilâllâhi turceul umûr(umûru).

Göklerin ve yerin mülkü (tasarruf ve hükümranlığı) O'na aittir. İşler eninde sonunda Allah'a döner (veya döndürülür).

يُولِجُ اللَّيْلَ فِي النَّهَارِ وَيُولِجُ النَّهَارَ فِي اللَّيْلِ وَهُوَ عَلِيمٌ بِذَاتِ الصُّدُورِ ﴿٦﴾

57/HADÎD SURESİ-6. AYET (Meâlleri Kıyasla): Yûlicul leyle fîn nehâri ve yûlicun nehâre fîl leyl(leyli) ve huve alîmun bi zâtis sudûr(sudûri).

Geceyi gündüze sokup bağlar, gündüzü de geceye sokup bağlar ; O, göğüslerde duyulup dolaşanı bilir.

آمِنُوا بِاللَّهِ وَرَسُولِهِ وَأَنفِقُوا مِمَّا جَعَلَكُم مُّسْتَخْلَفِينَ فِيهِ فَالَّذِينَ آمَنُوا مِنكُمْ وَأَنفَقُوا لَهُمْ أَجْرٌ كَبِيرٌ ﴿٧﴾

57/HADÎD SURESİ-7. AYET (Meâlleri Kıyasla): Âminû billâhi ve resûlihî ve enfikû mimmâ cealekum mustahlefîne fîhi, fellezîne âmenû minkum ve enfekû lehum ecrun kebîr(kebîrun).

Allah'a ve Peygamberine imân edin ; Allah'ın sizi başkalarının yerine getirip vâris kıldığı mal ve mülkten (Allah yolunda) harcayın. Artık sizden kimler imân edip (malını Allah'ın dilediği yolda ve ölçüde) harcarsa, onlar için büyük bir mükâfat vardır.

وَمَا لَكُمْ لَا تُؤْمِنُونَ بِاللَّهِ وَالرَّسُولُ يَدْعُوكُمْ لِتُؤْمِنُوا بِرَبِّكُمْ وَقَدْ أَخَذَ مِيثَاقَكُمْ إِن كُنتُم مُّؤْمِنِينَ ﴿٨﴾

57/HADÎD SURESİ-8. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve mâ lekum lâ tu’minûne billâhi, ver resûlu yed’ûkum li tu’minû bi rabbikum ve kad ehaze mîsâkakum in kuntum mu’minîn(mu’minîne).

Size ne oluyor ki, Peygamber, Rabbınıza imân etmeniz için sizi davet ettiği halde Allah'a imân etmiyorsunuz ? Kaldı ki, O, sizden kesin söz almıştı. Eğer cidden mü'min olmak istiyorsanız (bu davete olumlu cevap verin).

هُوَ الَّذِي يُنَزِّلُ عَلَى عَبْدِهِ آيَاتٍ بَيِّنَاتٍ لِيُخْرِجَكُم مِّنَ الظُّلُمَاتِ إِلَى النُّورِ وَإِنَّ اللَّهَ بِكُمْ لَرَؤُوفٌ رَّحِيمٌ ﴿٩﴾

57/HADÎD SURESİ-9. AYET (Meâlleri Kıyasla): Huvellezî yunezzilu alâ abdihî âyâtin beyyinâtin li yuhricekum minez zulumâti ilân nûr(nûri), ve innallâhe bikum le raûfun rahîm(rahîmun).

Sizi karanlıklardan aydınlığa çıkarmak için kuluna (Muhammed'e) açık-seçik âyetler indiren O'dur. Şüphesiz ki Allah, size karşı çok şefkatla, çok merhametlidir.

وَمَا لَكُمْ أَلَّا تُنفِقُوا فِي سَبِيلِ اللَّهِ وَلِلَّهِ مِيرَاثُ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ لَا يَسْتَوِي مِنكُم مَّنْ أَنفَقَ مِن قَبْلِ الْفَتْحِ وَقَاتَلَ أُوْلَئِكَ أَعْظَمُ دَرَجَةً مِّنَ الَّذِينَ أَنفَقُوا مِن بَعْدُ وَقَاتَلُوا وَكُلًّا وَعَدَ اللَّهُ الْحُسْنَى وَاللَّهُ بِمَا تَعْمَلُونَ خَبِيرٌ ﴿١٠﴾

57/HADÎD SURESİ-10. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve mâ lekum ellâ tunfikû fî sebîlillâhi, ve lillâhi mîrâsus semâvâti vel ard(ardı), lâ yestevî minkum men enfeka min kablil fethi ve kâtele, ulâike a’zamu dereceten minellezîne enfekû min ba’du ve kâtelû ve kullen vaadallâhul husnâ, vallâhu bi mâ ta’melûne habîr(habîrun).

Size ne oluyor ki, mallarınızı Allah yolunda harcamıyorsunuz ? Oysa göklerin ve yerin mîrası Allah'ındır. Sizden fetih (Mekke'nin fethin)den önce malını harcayıp savaşanlarla, fetihten sonra harcayıp savaşanlar bir değildir; öncekilerin derecesi bunlardan daha büyüktür. (Ama) Allah, hepsine de en güzelini (en yüksek dereceleri) va'detmiştir. Allah, yaptıklarınızdan haberlidir.

مَن ذَا الَّذِي يُقْرِضُ اللَّهَ قَرْضًا حَسَنًا فَيُضَاعِفَهُ لَهُ وَلَهُ أَجْرٌ كَرِيمٌ ﴿١١﴾

57/HADÎD SURESİ-11. AYET (Meâlleri Kıyasla): Men zellezî yukridullâhe kardan hasenen fe yudâifehu lehu ve lehû ecrun kerîm(kerîmun).

Kim ki Allah'a (O'nun için) faizsiz ödünç verirse, Allah, bu ödüncü onun için kat kat artırır ve onun için güzel, şerefli bir karşılık ve dır.

يَوْمَ تَرَى الْمُؤْمِنِينَ وَالْمُؤْمِنَاتِ يَسْعَى نُورُهُم بَيْنَ أَيْدِيهِمْ وَبِأَيْمَانِهِم بُشْرَاكُمُ الْيَوْمَ جَنَّاتٌ تَجْرِي مِن تَحْتِهَا الْأَنْهَارُ خَالِدِينَ فِيهَا ذَلِكَ هُوَ الْفَوْزُ الْعَظِيمُ ﴿١٢﴾

57/HADÎD SURESİ-12. AYET (Meâlleri Kıyasla): Yevme terâl mu’minîne vel mu’minâti yes’â nûruhum beyne eydîhim ve bi eymânihim buşrâkumul yevme cennâtun tecrî min tahtihâl enhâru hâlidîne fîhâ, zâlike huvel fevzul azîm(azîmu).

O gün mü'min erkekleri ve mü'min kadınları, nurları önlerinde ve sağlarında koşarcasına seyrederken görürsün. Bugün size müjde ; altlarından ırmaklar akan, içinde devamlı kalıcıları olacağınız Cennetler vardır. İşte bu, büyük bir kurtuluştur !

يَوْمَ يَقُولُ الْمُنَافِقُونَ وَالْمُنَافِقَاتُ لِلَّذِينَ آمَنُوا انظُرُونَا نَقْتَبِسْ مِن نُّورِكُمْ قِيلَ ارْجِعُوا وَرَاءكُمْ فَالْتَمِسُوا نُورًا فَضُرِبَ بَيْنَهُم بِسُورٍ لَّهُ بَابٌ بَاطِنُهُ فِيهِ الرَّحْمَةُ وَظَاهِرُهُ مِن قِبَلِهِ الْعَذَابُ ﴿١٣﴾

57/HADÎD SURESİ-13. AYET (Meâlleri Kıyasla): Yevme yekûlul munâfikûne vel munâfikâtu lillezîne âmenûnzurûnâ naktebis min nûrikum, kîlerciû verâekum fel temisû nûrâ(nûren), fe duribe beynehum bi sûrin lehu bâbun, bâtınuhu fîhir rahmetu ve zâhiruhu min kıbelihil azâb(azâbu).

O gün, ikiyüzlü dönek erkeklerle ikiyüzlü kadınlar, imân edenlere derler ki: «Bizi gözetip bekleyin, nurunuzdan biraz edinelim.» Onlara : «Geriye dönün de nûr arayın !» denilir. Sonra da aralarına kapısı bulunan bir sûr çekilir; iç tarafında rahmet, dış tarafında o cihetten yana azâb vardır.

يُنَادُونَهُمْ أَلَمْ نَكُن مَّعَكُمْ قَالُوا بَلَى وَلَكِنَّكُمْ فَتَنتُمْ أَنفُسَكُمْ وَتَرَبَّصْتُمْ وَارْتَبْتُمْ وَغَرَّتْكُمُ الْأَمَانِيُّ حَتَّى جَاء أَمْرُ اللَّهِ وَغَرَّكُم بِاللَّهِ الْغَرُورُ ﴿١٤﴾

57/HADÎD SURESİ-14. AYET (Meâlleri Kıyasla): Yunâdûnehum e lem nekun meakum, kâlû belâ ve lâkinnekum fetentum enfusekum ve terabbastum vertebtum ve garratkumul emâniyyu hattâ câe emrullâhi ve garrakum billâhil garûr(garûmu).

İkiyüzlü dönekler, mü'minlere : «Biz sizinle beraber değil miydik ?» diye seslenirler. Onlar da: «Evet, beraberdik, ama siz kendinizi fitne unsuru yaptınız; (mü'minlerin başına gelmesini istediğiniz kötülüğü ve kurduğunuz tuzağı) gözleyip şüphe içinde kaldınız. Kuruntularınız sizi iyice aldattı. Allah'ın emri (azabı) gelinceye kadar bu hâliniz devam etti. Aldatıcı azgınlar sizi Allah'a karşı aldatıp ayarttılar.

فَالْيَوْمَ لَا يُؤْخَذُ مِنكُمْ فِدْيَةٌ وَلَا مِنَ الَّذِينَ كَفَرُوا مَأْوَاكُمُ النَّارُ هِيَ مَوْلَاكُمْ وَبِئْسَ الْمَصِيرُ ﴿١٥﴾

57/HADÎD SURESİ-15. AYET (Meâlleri Kıyasla): Fel yevme lâ yu’hazu minkum fidyetun ve lâ minellezîne keferû, me’vâkumun nâr(nâru), hiye mevlâkum, ve bi’sel masîr(masîru).

Artık bugün ne sizden, ne de küfre sapanlardan fidye (kurtuluş akçesi) alınmaz. Varıp kalacağınız yer Cehennem'dir, sizin dostunuz, sahip çıkanınız ateştir. Ne kötü varış yeridir orası!

أَلَمْ يَأْنِ لِلَّذِينَ آمَنُوا أَن تَخْشَعَ قُلُوبُهُمْ لِذِكْرِ اللَّهِ وَمَا نَزَلَ مِنَ الْحَقِّ وَلَا يَكُونُوا كَالَّذِينَ أُوتُوا الْكِتَابَ مِن قَبْلُ فَطَالَ عَلَيْهِمُ الْأَمَدُ فَقَسَتْ قُلُوبُهُمْ وَكَثِيرٌ مِّنْهُمْ فَاسِقُونَ ﴿١٦﴾

57/HADÎD SURESİ-16. AYET (Meâlleri Kıyasla): E lem ye’ni lillezîne âmenû en tahşea kulûbuhum li zikrillâhi ve mâ nezele minel hakkı ve lâ yekûnû kellezîne ûtûl kitâbe min kablu fe tâle aleyhimul emedu fe kaset kulûbuhum, ve kesîrun minhum fâsikûn(fâsikûne).

O imân edenlerin kalblerini Allah'ı saygıyla korkuyla anmaları, O'ndan inen hakka (bağlanmaları) zamanı gelmedi mi ? Ve sakın mü'minler, kendilerine daha önce kitap verilenler gibi olmasınlar. Onların üzerlerinden uzun zaman geçti de kalbleri katılaştı ve çoğu da ilâhî sınırları aşan yozmuş kişilerdir.

اعْلَمُوا أَنَّ اللَّهَ يُحْيِي الْأَرْضَ بَعْدَ مَوْتِهَا قَدْ بَيَّنَّا لَكُمُ الْآيَاتِ لَعَلَّكُمْ تَعْقِلُونَ ﴿١٧﴾

57/HADÎD SURESİ-17. AYET (Meâlleri Kıyasla): İ’lemû ennellâhe yuhyil arda ba’de mevtihâ, kad beyyennâ lekumul âyâti leallekum ta’kılûn(ta’kılûne).

Bilin ki, Allah yeryüzünü ölümünden sonra diriltir. Gerçekten Biz, size âyetleri (açık belgeleri) bir bir açıkladık. Ola ki aklınızı kullanırsınız.

إِنَّ الْمُصَّدِّقِينَ وَالْمُصَّدِّقَاتِ وَأَقْرَضُوا اللَّهَ قَرْضًا حَسَنًا يُضَاعَفُ لَهُمْ وَلَهُمْ أَجْرٌ كَرِيمٌ ﴿١٨﴾

57/HADÎD SURESİ-18. AYET (Meâlleri Kıyasla): İnnel mussaddikîne vel mussaddikâti ve akradûllâhe kardan hasenen yudâafu lehum ve lehum ecrun kerîm(kerîmun).

Şüphesiz ki sadaka veren erkeklerin ve sadaka veren kadınların ve (onlardan) Allah'a (O'nun rızasını arzulayarak) faizsiz ödünç verenlerin (ecirleri) kat kat verilir ve onlar için göz ve gönül dolduran karşılık vardır.

وَالَّذِينَ آمَنُوا بِاللَّهِ وَرُسُلِهِ أُوْلَئِكَ هُمُ الصِّدِّيقُونَ وَالشُّهَدَاء عِندَ رَبِّهِمْ لَهُمْ أَجْرُهُمْ وَنُورُهُمْ وَالَّذِينَ كَفَرُوا وَكَذَّبُوا بِآيَاتِنَا أُوْلَئِكَ أَصْحَابُ الْجَحِيمِ ﴿١٩﴾

57/HADÎD SURESİ-19. AYET (Meâlleri Kıyasla): Vellezîne âmenû billâhi ve rusulihî ulâike humus sıddîkûne veş şuhedâu inde rabbihim, lehum ecruhum ve nûruhum, vellezîne keferû ve kezzebû bi âyâtinâ ulâike ashâbul cahîm(cahîmi).

Allah'a ve Peygamberine dosdoğru imân edenler var ya, işte doğruluğu huy edinenler, Rabbları yanında (O'nun adına) şehadette bulunanlar (veya O'nun yolunda şehîd olanlar) bunlardır. Kendilerine mükâfat ve aydınlık vardır. Bizim âyetlerimizi inkâr edip yalanlayanlar ise, işte onlar Cehennem'in arkadaşları ve dostlarıdır.

اعْلَمُوا أَنَّمَا الْحَيَاةُ الدُّنْيَا لَعِبٌ وَلَهْوٌ وَزِينَةٌ وَتَفَاخُرٌ بَيْنَكُمْ وَتَكَاثُرٌ فِي الْأَمْوَالِ وَالْأَوْلَادِ كَمَثَلِ غَيْثٍ أَعْجَبَ الْكُفَّارَ نَبَاتُهُ ثُمَّ يَهِيجُ فَتَرَاهُ مُصْفَرًّا ثُمَّ يَكُونُ حُطَامًا وَفِي الْآخِرَةِ عَذَابٌ شَدِيدٌ وَمَغْفِرَةٌ مِّنَ اللَّهِ وَرِضْوَانٌ وَمَا الْحَيَاةُ الدُّنْيَا إِلَّا مَتَاعُ الْغُرُورِ ﴿٢٠﴾

57/HADÎD SURESİ-20. AYET (Meâlleri Kıyasla): İ’lemû ennemâl hayâtud dunyâ leibun ve lehvun ve zînetun ve tefâhurun beynekum ve tekâsurun fîl emvâli vel evlâd(evlâdi), ke meseli gaysin a’cebel kuffâre nebâtuhu summe yehîcu fe terâhu musferran summe yekûnu hutâmâ(hutâmen), ve fîl âhırati azâbun şedîdun ve magfiratun minallâhi ve rıdvânun, ve mâl hayâtud dunyâ illâ metâul gurûr(gurûri).

Bilin ki, Dünya hayatı oyun ve eğlenceden, süsten, aranızda övünme ve böbürlenme aracı olmaktan, mal ve evlâdı çoğaltma yarışından ibarettir. Bu, ekini ziraatçıların hoşuna giden yağmura benzer. Sonra da onu sararmış görürsün. Sonra da çer-çöp haline gelir. Âhiret'te şiddetli azâb ve Allah'tan bol bağışlama ve hoşnutluk vardır. Dünya hayatı ise, aldatıcı bir yararlanma ve geçimlikten ibarettir.

سَابِقُوا إِلَى مَغْفِرَةٍ مِّن رَّبِّكُمْ وَجَنَّةٍ عَرْضُهَا كَعَرْضِ السَّمَاء وَالْأَرْضِ أُعِدَّتْ لِلَّذِينَ آمَنُوا بِاللَّهِ وَرُسُلِهِ ذَلِكَ فَضْلُ اللَّهِ يُؤْتِيهِ مَن يَشَاء وَاللَّهُ ذُو الْفَضْلِ الْعَظِيمِ ﴿٢١﴾

57/HADÎD SURESİ-21. AYET (Meâlleri Kıyasla): Sâbikû ilâ magfiratin min rabbikum ve cennetin arduhâ ke ardıs semâi vel ardı uıddet lillezîne âmenû billâhi ve rusulihî, zâlike fadlullâhi yu’tîhi men yeşâu, vallâhu zûl fadlil azîm(azîmi).

Rabbınızdan bol bağışlanmaya ve eni gökle yer genişliği gibi olup, Allah'a ve Peygamberine imân edenlere hazırlanan Cennet'e koşuşup yarışın. Bu, Allah'ın öylesine büyük ve geniş lûtfu, bol ihsanıdır ki dilediğine verir. Allah, büyük lütuf ve ihsan sahibidir.

مَا أَصَابَ مِن مُّصِيبَةٍ فِي الْأَرْضِ وَلَا فِي أَنفُسِكُمْ إِلَّا فِي كِتَابٍ مِّن قَبْلِ أَن نَّبْرَأَهَا إِنَّ ذَلِكَ عَلَى اللَّهِ يَسِيرٌ ﴿٢٢﴾

57/HADÎD SURESİ-22. AYET (Meâlleri Kıyasla): Mâ esâbe min musîbetin fîl ardı ve lâ fî enfusikum illâ fî kitâbin min kabli en nebraehâ, inne zâlike alâllâhi yesîr(yesîrun).

Yeryüzünde ve kendi nefsinizde hiçbir musîbet meydana gelmemiştir ki o, biz ortaya çıkarmadan önce bir kitapta (yazılı) olmasın. Şüphesiz bu da Allah'a göre çok kolaydır.

لِكَيْلَا تَأْسَوْا عَلَى مَا فَاتَكُمْ وَلَا تَفْرَحُوا بِمَا آتَاكُمْ وَاللَّهُ لَا يُحِبُّ كُلَّ مُخْتَالٍ فَخُورٍ ﴿٢٣﴾

57/HADÎD SURESİ-23. AYET (Meâlleri Kıyasla): Li keylâ te’sev alâ mâ fâtekum ve lâ tefrahû bi mâ âtâkum, vallâhu lâ yuhıbbu kulle muhtâlin fehûr(fehûrin).

Bu da, elinizden çıkana tasalanmamanız ve size verdiğine fazla sevinmemeniz içindir. Allah, çok övünen böbürlenen kimselerden hiçbirini sevmez.

الَّذِينَ يَبْخَلُونَ وَيَأْمُرُونَ النَّاسَ بِالْبُخْلِ وَمَن يَتَوَلَّ فَإِنَّ اللَّهَ هُوَ الْغَنِيُّ الْحَمِيدُ ﴿٢٤﴾

57/HADÎD SURESİ-24. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ellezîne yebhalûne ve ye’murûnen nâse bil buhli, ve men yetevelle fe innellâhe huvel ganiyyul hamîd(hamîdu).

O övünenler ki, cimrilik ederler ve insanlara da cimriliği emrederler. Kim (haktan) yüzçevirirse, şüphesiz ki Allah ganiydir (hiç kimseye, hiçbir şeye muhtaç değildir). Övülmeye de hep O lâyıktır.

لَقَدْ أَرْسَلْنَا رُسُلَنَا بِالْبَيِّنَاتِ وَأَنزَلْنَا مَعَهُمُ الْكِتَابَ وَالْمِيزَانَ لِيَقُومَ النَّاسُ بِالْقِسْطِ وَأَنزَلْنَا الْحَدِيدَ فِيهِ بَأْسٌ شَدِيدٌ وَمَنَافِعُ لِلنَّاسِ وَلِيَعْلَمَ اللَّهُ مَن يَنصُرُهُ وَرُسُلَهُ بِالْغَيْبِ إِنَّ اللَّهَ قَوِيٌّ عَزِيزٌ ﴿٢٥﴾

57/HADÎD SURESİ-25. AYET (Meâlleri Kıyasla): Lekad erselnâ rusulenâ bil beyyinâti ve enzelnâ meahumul kitâbe vel mîzâne li yekûmen nâsu bil kıst(kıstı), ve enzelnâl hadîde fîhi be’sun şedîdun ve menâfiu lin nâsi ve li ya’lemallâhu men yansuruhu ve rusulehu bil gayb(gaybi), innallâhe kavîyyun azîz(azîzun).

And olsun ki, biz, peygamberlerimizi açık belgelerle gönderdik ve insanlar adaletle iş görsünler diye onlarla beraber Kitab'ı ve (adalet) terazisini indirdik. Demiri de indirdik ; onda şiddet ve sertlik ve insanlar için yararlar vardır. Bu da Allah'ın, kimin O'na ve Peygamberine gıyabında yardım ettiğini bilip tesbit etmesi içindir. Şüphesiz ki Allah, çok kuvvetlidir, çok üstündür.

وَلَقَدْ أَرْسَلْنَا نُوحًا وَإِبْرَاهِيمَ وَجَعَلْنَا فِي ذُرِّيَّتِهِمَا النُّبُوَّةَ وَالْكِتَابَ فَمِنْهُم مُّهْتَدٍ وَكَثِيرٌ مِّنْهُمْ فَاسِقُونَ ﴿٢٦﴾

57/HADÎD SURESİ-26. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve lekad erselnâ nûhan ve ibrâhîme ve cealnâ fî zurriyyetihimân nubuvvete vel kitâbe fe minhum muhtedin, ve kesîrun minhum fâsikûn(fâsikûne).

And olsun ki, Nuh'u ve İbrahim'i (peygamber olarak) gönderdik ; soylarına peygamberlik ve kitap verdik. Onlardan kimi doğru yol üzeredir ; çoğu ise, ilâhî sınırları aşan sapık yozmuşlardır.

ثُمَّ قَفَّيْنَا عَلَى آثَارِهِم بِرُسُلِنَا وَقَفَّيْنَا بِعِيسَى ابْنِ مَرْيَمَ وَآتَيْنَاهُ الْإِنجِيلَ وَجَعَلْنَا فِي قُلُوبِ الَّذِينَ اتَّبَعُوهُ رَأْفَةً وَرَحْمَةً وَرَهْبَانِيَّةً ابْتَدَعُوهَا مَا كَتَبْنَاهَا عَلَيْهِمْ إِلَّا ابْتِغَاء رِضْوَانِ اللَّهِ فَمَا رَعَوْهَا حَقَّ رِعَايَتِهَا فَآتَيْنَا الَّذِينَ آمَنُوا مِنْهُمْ أَجْرَهُمْ وَكَثِيرٌ مِّنْهُمْ فَاسِقُونَ ﴿٢٧﴾

57/HADÎD SURESİ-27. AYET (Meâlleri Kıyasla): Summe kaffeynâ alâ âsârihim bi rusulinâ ve kaffeynâ bi îsâbni meryeme ve âteynâhul incîle ve cealnâ fî kulûbillezînettebeûhu ra’feten ve rahmeten, ve rahbâniyyetenibtedeûhâ mâ ketebnâhâ aleyhim illâbtigâe rıdvânillâhi fe mâ raavhâ hakka riâyetihâ, fe âteynâllezîne âmenû minhum ecrahum, ve kesîrun minhum fâsikûn(fâsikûne).

Sonra onların izleri üzerine peygamberlerimizi birbiri ardınca gönderdik. Ve Meryem oğlu İsa'yı da onların ardından gönderdik ve ona İncîl'i verdik; ona uyanların kalblerinde bir şefkat ve rahmet meydana getirdik. Üzerlerine gerekli kılmadığımız halde Allah'ın rızâsına erişmek için, ruhbaniyyeti din adına icad edip ortaya çıkardılar; buna rağmen ona da hakkıyla riâyet etmediler. Onlardan imân edenlerin mükâfatını verdik. Çoğu ise ilâhî yoldan çıkan yozmuşlardır.

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا اتَّقُوا اللَّهَ وَآمِنُوا بِرَسُولِهِ يُؤْتِكُمْ كِفْلَيْنِ مِن رَّحْمَتِهِ وَيَجْعَل لَّكُمْ نُورًا تَمْشُونَ بِهِ وَيَغْفِرْ لَكُمْ وَاللَّهُ غَفُورٌ رَّحِيمٌ ﴿٢٨﴾

57/HADÎD SURESİ-28. AYET (Meâlleri Kıyasla): Yâ eyyuhâllezîne âmenûttekûllâhe ve âminû bi resûlihî yu’tikum kifleyni min rahmetihî ve yec’al lekum nûran temşûne bihî ve yagfir lekum, vallâhu gafûrun rahîm(rahîmun).

Ey imân edenler! Allah'tan korkup sakının ; O'nun Peygamberine inanın ki size rahmetinden iki pay versin ; size, aydınlığında yürüyeceğiniz bir nûr sağlasın ve sizi bağışlasın. Allah çok bağışlayan ve çok merhamet edendir.

لِئَلَّا يَعْلَمَ أَهْلُ الْكِتَابِ أَلَّا يَقْدِرُونَ عَلَى شَيْءٍ مِّن فَضْلِ اللَّهِ وَأَنَّ الْفَضْلَ بِيَدِ اللَّهِ يُؤْتِيهِ مَن يَشَاء وَاللَّهُ ذُو الْفَضْلِ الْعَظِيمِ ﴿٢٩﴾

57/HADÎD SURESİ-29. AYET (Meâlleri Kıyasla): Li ellâ ya’leme ehlul kitâbi ellâ yakdirûne alâ şey’in min fadlillâhi ve ennel fadle bi yedillâhi yu’tîhi men yeşâu, vallâhu zûl fadlil azîm(azîmi).

Tâ ki, Kitap Ehli bilsinler ki Allah'ın geniş lûtfundan, bol ihsanından bir şeye (onu elde etmeye veya geri çevirmeye) güçleri yetmez ve elbette geniş lütuf, bol ihsan Allah'ın elindedir; onu dilediği kimseye verir. Allah, büyük lütuf ve ihsan sahibidir.