Medine döneminde inmiştir. 64 âyettir. Adını, 35. âyette geçen “nûr” kelimesinden almıştır.

سُورَةٌ أَنزَلْنَاهَا وَفَرَضْنَاهَا وَأَنزَلْنَا فِيهَا آيَاتٍ بَيِّنَاتٍ لَّعَلَّكُمْ تَذَكَّرُونَ ﴿١﴾

24/NÛR SURESİ-1. AYET (Meâlleri Kıyasla): Sûratun enzelnâhâ ve faradnâhâ ve enzelnâ fîhâ âyâtin beyyinâtin leallekum tezekkerûn(tezekkerûne).

Bu bir sûredir ki, bunu indirdik ve bunu farz kıldık ve bunda açık açık âyetler indirdik. Gerektir ki, düşünesiniz.

الزَّانِيَةُ وَالزَّانِي فَاجْلِدُوا كُلَّ وَاحِدٍ مِّنْهُمَا مِئَةَ جَلْدَةٍ وَلَا تَأْخُذْكُم بِهِمَا رَأْفَةٌ فِي دِينِ اللَّهِ إِن كُنتُمْ تُؤْمِنُونَ بِاللَّهِ وَالْيَوْمِ الْآخِرِ وَلْيَشْهَدْ عَذَابَهُمَا طَائِفَةٌ مِّنَ الْمُؤْمِنِينَ ﴿٢﴾

24/NÛR SURESİ-2. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ez zâniyetu vez zânî feclidû kulle vâhıdin min humâ miete celdetin ve lâ te’huzkum bi himâ ra’fetun fî dînillâhi in kuntum tu’minûne billâhi vel yevmil âhır(âhırı), vel yeşhed azâbehumâ tâifetun minel mu’minîn(mu’minîne).

Zina eden kadın ile zina eden erkekten herbirine yüzer değnek vurun, eğer Allah'a ve ahiret gününe inanıyorsanız, Allah'ın dinindeki bir emri tatbik ederken (bu ikisi hakkında) bir acımak sizi tutmasın ve (bunların cezalarına) mü'minlerden bir tâife de şahit bulunsun.

الزَّانِي لَا يَنكِحُ إلَّا زَانِيَةً أَوْ مُشْرِكَةً وَالزَّانِيَةُ لَا يَنكِحُهَا إِلَّا زَانٍ أَوْ مُشْرِكٌ وَحُرِّمَ ذَلِكَ عَلَى الْمُؤْمِنِينَ ﴿٣﴾

24/NÛR SURESİ-3. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ez zânî lâ yenkihu illâ zâniyeten ev muşriketen vez zâniyetu lâ yenkihuhâ illâ zânin ev muşrikun, ve hurrime zâlike alâl mu’minîn(mu’minîne).

Zina eden erkek, zina eden kadından veya müşrikeden başkasıyla evlenmez. Zina eden kadın da zina eden erkekten veya müşrikten başkasıyla izdivaçta bulunmaz. Ve bu (evlenme) mü'minlere haram kılınmıştır.

وَالَّذِينَ يَرْمُونَ الْمُحْصَنَاتِ ثُمَّ لَمْ يَأْتُوا بِأَرْبَعَةِ شُهَدَاء فَاجْلِدُوهُمْ ثَمَانِينَ جَلْدَةً وَلَا تَقْبَلُوا لَهُمْ شَهَادَةً أَبَدًا وَأُوْلَئِكَ هُمُ الْفَاسِقُونَ ﴿٤﴾

24/NÛR SURESİ-4. AYET (Meâlleri Kıyasla): Vellezîne yermûnel muhsanâti summe lem ye’tû bi erbaati şuhedâe feclidûhum semânîne celdeten ve lâ takbelû lehum şehâdeten ebedâ(ebeden), ve ulâike humul fâsikûn(fâsikûne).

Hürre, afife olan müslüman kadınlarına zina isnad eden, sonra dört şahit getiremeyen kimselere seksener değnek vurun ve onların şehâdetlerini ebedîyyen kabul etmeyin ve onlar ise fâsık kimselerdir.

إِلَّا الَّذِينَ تَابُوا مِن بَعْدِ ذَلِكَ وَأَصْلَحُوا فَإِنَّ اللَّهَ غَفُورٌ رَّحِيمٌ ﴿٥﴾

24/NÛR SURESİ-5. AYET (Meâlleri Kıyasla): İllâllezîne tâbû min ba’di zâlike ve aslehû, fe innallâhe gafûrun rahîm(rahîmun).

Bundan sonra tevbe edenler ve hallerini ıslah eyleyenler müstesna. Çünkü Allah Teâlâ şüphe yok ki, gafûrdur, rahîmdir.

وَالَّذِينَ يَرْمُونَ أَزْوَاجَهُمْ وَلَمْ يَكُن لَّهُمْ شُهَدَاء إِلَّا أَنفُسُهُمْ فَشَهَادَةُ أَحَدِهِمْ أَرْبَعُ شَهَادَاتٍ بِاللَّهِ إِنَّهُ لَمِنَ الصَّادِقِينَ ﴿٦﴾

24/NÛR SURESİ-6. AYET (Meâlleri Kıyasla): Vellezîne yermûne ezvâcehum ve lem yekun lehum şuhedâu illâ enfusuhum fe şehâdetu ehadihim erbaû şehâdâtin billâhi innehû le mines sâdıkîn(sâdıkîne).

Ve o kimseler ki, zevcelerine zina isnad ederler ve kendileri için kendi şahıslarından başka şahitler de bulunmazsa herbirinin şehâdeti; «Allah Teâlâ'nın ismiyle, elbette ki, kendisi sâdıklardandır,» diye dört defa şehâdet etmektir.

وَالْخَامِسَةُ أَنَّ لَعْنَتَ اللَّهِ عَلَيْهِ إِن كَانَ مِنَ الْكَاذِبِينَ وَيَدْرَأُ ﴿٧﴾

24/NÛR SURESİ-7. AYET (Meâlleri Kıyasla): Vel hâmisetu enne la’netallâhi aleyhi in kâne minel kâzibîn(kâzibîne).

Beşincisi de; «Eğer yalancılardan olmuş ise üzerine hakikaten Allah'ın lâneti olsun,» (şeklinde) demektir.

عَنْهَا الْعَذَابَ أَنْ تَشْهَدَ أَرْبَعَ شَهَادَاتٍ بِاللَّهِ إِنَّهُ لَمِنَ الْكَاذِبِينَ ﴿٨﴾

24/NÛR SURESİ-8. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve yedraû anhâl azâbe en teşhede erbaa şehâdâtin billâhi innehu le minel kâzibîn(kâzibîne).

Ve o kadından cezayı bertaraf eder, dört defa; «Billâhi o (kendisine zina isnad eden kocası) muhakkak ki, yalancılardandır,» diye şehâdet etmesi.

وَالْخَامِسَةَ أَنَّ غَضَبَ اللَّهِ عَلَيْهَا إِن كَانَ مِنَ الصَّادِقِينَ ﴿٩﴾

24/NÛR SURESİ-9. AYET (Meâlleri Kıyasla): Vel hâmisete enne gadaballâhi aleyhâ in kâne mines sâdikîn(sâdikîne).

Beşincisi de : «Eğer o (kocası) sâdıklardan ise kendisi üzerine muhakkak ki, Allah'ın gazabı olsun» demesidir.

وَلَوْلَا فَضْلُ اللَّهِ عَلَيْكُمْ وَرَحْمَتُهُ وَأَنَّ اللَّهَ تَوَّابٌ حَكِيمٌ ﴿١٠﴾

24/NÛR SURESİ-10. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve lev lâ fadlullâhi aleykum ve rahmetuhu ve ennellâhe tevvâbun hakîm(hakîmun).

Ve eğer üzerinize Allah'ın fazlı ve rahmeti olmasa idi (haliniz ne olurdu?) ve şüphe yok ki, Allah Teâlâ tevbeleri kabul edicidir, hakîmdir.

إِنَّ الَّذِينَ جَاؤُوا بِالْإِفْكِ عُصْبَةٌ مِّنكُمْ لَا تَحْسَبُوهُ شَرًّا لَّكُم بَلْ هُوَ خَيْرٌ لَّكُمْ لِكُلِّ امْرِئٍ مِّنْهُم مَّا اكْتَسَبَ مِنَ الْإِثْمِ وَالَّذِي تَوَلَّى كِبْرَهُ مِنْهُمْ لَهُ عَذَابٌ عَظِيمٌ ﴿١١﴾

24/NÛR SURESİ-11. AYET (Meâlleri Kıyasla): İnnellezîne câû bil ifki usbetun minkum, lâ tahsebûhu şerren lekum, bel huve hayrun lekum, li kullimriin minhum mâktesebe minel ismi, vellezî tevellâ kibrahu minhum lehu azâbun azîm(azîmun).

Muhakkak o kimseler ki, iftira ile geliverdiler, sizden bir zümredirler. Onu sizin için bir şer sanmayın, belki o sizin için bir hayırdır. Onlardan her kişiye de günahtan kazandığı şey vardır. Onlardan o kimse ki, onun büyüğünü deruhte etmiştir, onun için de pek büyük bir azap vardır.

لَوْلَا إِذْ سَمِعْتُمُوهُ ظَنَّ الْمُؤْمِنُونَ وَالْمُؤْمِنَاتُ بِأَنفُسِهِمْ خَيْرًا وَقَالُوا هَذَا إِفْكٌ مُّبِينٌ ﴿١٢﴾

24/NÛR SURESİ-12. AYET (Meâlleri Kıyasla): Lev lâ iz semi’tumûhu zannel mu’minûne vel mu’minâtu bi enfusihim hayran ve kâlû hâzâ ifkun mubîn(mubînun).

Onu işittikleri zaman mü'minler ile mü'mineler kendi vicdanlarında hayırlı bir zanda bulunarak, «Bu bir apaçık iftiradır,» demeli değil mi idiler?

لَوْلَا جَاؤُوا عَلَيْهِ بِأَرْبَعَةِ شُهَدَاء فَإِذْ لَمْ يَأْتُوا بِالشُّهَدَاء فَأُوْلَئِكَ عِندَ اللَّهِ هُمُ الْكَاذِبُونَ ﴿١٣﴾

24/NÛR SURESİ-13. AYET (Meâlleri Kıyasla): Lev lâ câû aleyhi bi erbaati şuhedâ(şuhedâe), fe iz lem ye’tû biş şuhedâi fe ulâike indellâhi humul kâzibûn(kâzibûne).

Onun üzerine dört şahit getirmeli değil mi idiler? Madem ki, şahitleri getiremediler, artık onlardır Allah katında yalancılar, onlardır.

وَلَوْلَا فَضْلُ اللَّهِ عَلَيْكُمْ وَرَحْمَتُهُ فِي الدُّنْيَا وَالْآخِرَةِ لَمَسَّكُمْ فِي مَا أَفَضْتُمْ فِيهِ عَذَابٌ عَظِيمٌ ﴿١٤﴾

24/NÛR SURESİ-14. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve lev lâ fadlullâhi aleykum ve rahmetuhu fîd dunyâ vel âhırati le messekum fî mâ efadtum fîhi azâbun azîm(azîmun).

Ve eğer Allah'ın fazl-u rahmeti dünyada ve ahirette üstünüzde olmasa idi elbette o içine daldığınız yaygaradan dolayı sizi pek büyük bir azap kaplardı.

إِذْ تَلَقَّوْنَهُ بِأَلْسِنَتِكُمْ وَتَقُولُونَ بِأَفْوَاهِكُم مَّا لَيْسَ لَكُم بِهِ عِلْمٌ وَتَحْسَبُونَهُ هَيِّنًا وَهُوَ عِندَ اللَّهِ عَظِيمٌ ﴿١٥﴾

24/NÛR SURESİ-15. AYET (Meâlleri Kıyasla): İz telakkavnehu bi elsinetikum ve tekûlûne bi efvâhikum mâ leyse lekum bihî ilmun ve tahsebûnehu heyyinen ve huve indallâhi azîm(azîmun).

O vakit ki, onu (iftirayı) dillerinizle karşılayıp kabul ediyordunuz. Kendisine sizin bilginiz olmayan şeyi ağızlarınızla söylüyordunuz ve onu kolay sanıyordunuz. Halbuki o, Allah katında pek büyüktür.

وَلَوْلَا إِذْ سَمِعْتُمُوهُ قُلْتُم مَّا يَكُونُ لَنَا أَن نَّتَكَلَّمَ بِهَذَا سُبْحَانَكَ هَذَا بُهْتَانٌ عَظِيمٌ ﴿١٦﴾

24/NÛR SURESİ-16. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve lev lâ iz semi’tumûhu kultum mâ yekûnu lenâ en netekelleme bi hâzâ subhâneke hâzâ buhtânun azîm(azîmun).

Onu işittiğiniz zaman, «Bunu söylemek bize layık olmaz, hâşâ bu, pek büyük bir iftiradır,» demeli değil mi idiniz?

يَعِظُكُمُ اللَّهُ أَن تَعُودُوا لِمِثْلِهِ أَبَدًا إِن كُنتُم مُّؤْمِنِينَ ﴿١٧﴾

24/NÛR SURESİ-17. AYET (Meâlleri Kıyasla): Yeızukumullâhu en teûdû li mislihî ebeden in kuntum mu’minîn(mu’minîne).

Allah size öğüt veriyor ki, bunun bir misline ebedîyyen avdet etmeyesiniz, eğer siz mü'min kimseler iseniz.

وَيُبَيِّنُ اللَّهُ لَكُمُ الْآيَاتِ وَاللَّهُ عَلِيمٌ حَكِيمٌ ﴿١٨﴾

24/NÛR SURESİ-18. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve yubeyyinullâhu lekumul âyâti, vallâhu alîmun hakîm(hakîmun).

Ve Allah sizin için âyetleri apaçık beyan ediyor ve Allah alîmdir, hakîmdir.

إِنَّ الَّذِينَ يُحِبُّونَ أَن تَشِيعَ الْفَاحِشَةُ فِي الَّذِينَ آمَنُوا لَهُمْ عَذَابٌ أَلِيمٌ فِي الدُّنْيَا وَالْآخِرَةِ وَاللَّهُ يَعْلَمُ وَأَنتُمْ لَا تَعْلَمُونَ ﴿١٩﴾

24/NÛR SURESİ-19. AYET (Meâlleri Kıyasla): İnnellezîne yuhıbbûne en teşîal fâhışetu fîllezîne âmenû lehum azâbun elîmun fîd dunyâ vel âhırati, vallâhu ya’lemu ve entum lâ ta’lemûn(ta’lemûne).

Muhakkak o kimseler ki, imân etmiş olanlar arasında çirkin, yaramaz şeylerin yayılmasını arzu ederler, o kimseler için dünyada ve ahirette pek acıklı bir azap vardır ve Allah bilir, sizler ise bilmezsiniz.

وَلَوْلَا فَضْلُ اللَّهِ عَلَيْكُمْ وَرَحْمَتُهُ وَأَنَّ اللَّه رَؤُوفٌ رَحِيمٌ ﴿٢٠﴾

24/NÛR SURESİ-20. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve lev lâ fadlullâhi aleykum ve rahmetuhu ve ennallâhe raûfun rahîm(rahîmun).

Ve eğer Allah'ın fazlı ve rahmeti sizin üzerinize olmasa idi (elbette ki, sizi muazzep kılardı) ve şüphe yok ki, Allah çok esirgeyicidir, çok merhametlidir.

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا لَا تَتَّبِعُوا خُطُوَاتِ الشَّيْطَانِ وَمَن يَتَّبِعْ خُطُوَاتِ الشَّيْطَانِ فَإِنَّهُ يَأْمُرُ بِالْفَحْشَاء وَالْمُنكَرِ وَلَوْلَا فَضْلُ اللَّهِ عَلَيْكُمْ وَرَحْمَتُهُ مَا زَكَا مِنكُم مِّنْ أَحَدٍ أَبَدًا وَلَكِنَّ اللَّهَ يُزَكِّي مَن يَشَاء وَاللَّهُ سَمِيعٌ عَلِيمٌ ﴿٢١﴾

24/NÛR SURESİ-21. AYET (Meâlleri Kıyasla): Yâ eyyuhâllezîne âmenû lâ tettebiû hutuvâtiş şeytân(şeytâni), ve men yettebi’ hutuvâtiş şeytâni fe innehu ye’muru bil fahşâi vel munker(munkeri) ve lev lâ fadlullâhi aleykum ve rahmetuhu mâ zekâ minkum min ehadin ebeden ve lâkinnallâhe yuzekkî men yeşâu, vallâhu semî’un alîm(alîmun).

Ey imân etmiş olanlar! Şeytanın adımlarına uymayın ve her kim şeytanın adımlarına uyarsa elbette ki o, çirkin ve inkar edilmiş şeyler ile emreder. Ve eğer üstünüzde Allah'ın fazlı ve merhameti olmasa idi sizden hiçbir kimse ebedîyyen temize çıkamazdı, velâkin Allah dilediğini temize çıkarır ve Allah bihakkın işiticidir, bilicidir.

وَلَا يَأْتَلِ أُوْلُوا الْفَضْلِ مِنكُمْ وَالسَّعَةِ أَن يُؤْتُوا أُوْلِي الْقُرْبَى وَالْمَسَاكِينَ وَالْمُهَاجِرِينَ فِي سَبِيلِ اللَّهِ وَلْيَعْفُوا وَلْيَصْفَحُوا أَلَا تُحِبُّونَ أَن يَغْفِرَ اللَّهُ لَكُمْ وَاللَّهُ غَفُورٌ رَّحِيمٌ ﴿٢٢﴾

24/NÛR SURESİ-22. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve lâ ye’teli ulûl fadlı minkum ves seati en yu’tû ulîl kurbâ vel mesâkîne vel muhâcirîne fî sebîlillâh(sebîlillâhi), velya’fû velyasfehû, e lâ tuhıbbûne en yagfirallâhu lekum, vallâhu gafûrun rahîm(rahîmun).

Ve sizden fazilet ve servet sahibi olanlar kariblerine ve yoksullara ve Allah yolunda muhâcerette bulunmuş olanlara bir şey vermemek için yemin etmesin ve affetsinler, bağışlasınlar. Siz sevmez misiniz ki, Allah sizin için mağfiret buyursun ve Allah gafûrdur, rahîmdir.

إِنَّ الَّذِينَ يَرْمُونَ الْمُحْصَنَاتِ الْغَافِلَاتِ الْمُؤْمِنَاتِ لُعِنُوا فِي الدُّنْيَا وَالْآخِرَةِ وَلَهُمْ عَذَابٌ عَظِيمٌ ﴿٢٣﴾

24/NÛR SURESİ-23. AYET (Meâlleri Kıyasla): İnnellezîne yermûnel muhsanâtil gâfilâtil mu’minâti luınû fîd dunyâ vel âhırati ve lehum azâbun azîm(azîmun).

Muhakkak o kimseler ki, afîfe, bîhaber, mü'mine olan kadınlara kötülük isnadında bulunurlar, o kimseler dünyada ve ahirette lânete uğratılmışlardır. Onlar için pek büyük bir azap da vardır.

يَوْمَ تَشْهَدُ عَلَيْهِمْ أَلْسِنَتُهُمْ وَأَيْدِيهِمْ وَأَرْجُلُهُم بِمَا كَانُوا يَعْمَلُونَ ﴿٢٤﴾

24/NÛR SURESİ-24. AYET (Meâlleri Kıyasla): Yevme teşhedu aleyhim elsinetuhum ve eydîhim ve erculuhum bimâ kânû ya’melûn(ya’melûne).

O günde ki onların aleyhine dilleri ve elleri ve ayakları neler yapmış olduklarına dair şehâdette bulunacaktır.

يَوْمَئِذٍ يُوَفِّيهِمُ اللَّهُ دِينَهُمُ الْحَقَّ وَيَعْلَمُونَ أَنَّ اللَّهَ هُوَ الْحَقُّ الْمُبِينُ ﴿٢٥﴾

24/NÛR SURESİ-25. AYET (Meâlleri Kıyasla): Yevme izin yuveffîhimullâhu dînehumul hakka ve ya’lemûne ennallâhe huvel hakkul mubîn(mubînu).

O gün Allah onlara müstahik oldukları cezalarını tamamen verecektir. Ve bileceklerdir ki, şüphe yok Allah, apaçık haktır.

الْخَبِيثَاتُ لِلْخَبِيثِينَ وَالْخَبِيثُونَ لِلْخَبِيثَاتِ وَالطَّيِّبَاتُ لِلطَّيِّبِينَ وَالطَّيِّبُونَ لِلطَّيِّبَاتِ أُوْلَئِكَ مُبَرَّؤُونَ مِمَّا يَقُولُونَ لَهُم مَّغْفِرَةٌ وَرِزْقٌ كَرِيمٌ ﴿٢٦﴾

24/NÛR SURESİ-26. AYET (Meâlleri Kıyasla): El habîsâtu lil habîsîne vel habîsûne lil habîsât(habîsâti), vet tayyibâtu lit tayyibîne vet tayyibûne lit tayyibâti, ulâike muberraûne mimmâ yekûlûn(yekûlûne), lehum magfiratun ve rızkun kerîm(kerîmun).

Murdar olan kadınlar, murdar olan erkekler içindir ve murdar olan erkekler de murdar olan kadınlar içindir ve temiz kadınlar da temiz olan erkekler içindir ve temiz olan erkekler de temiz olan kadınlar içindir. Bu temiz olanlar, onların dediklerinden (iftiralarından) müberrâdırlar. Bunlar için, bir mağfiret vardır ve bir kerîm rızk vardır.

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا لَا تَدْخُلُوا بُيُوتًا غَيْرَ بُيُوتِكُمْ حَتَّى تَسْتَأْنِسُوا وَتُسَلِّمُوا عَلَى أَهْلِهَا ذَلِكُمْ خَيْرٌ لَّكُمْ لَعَلَّكُمْ تَذَكَّرُونَ ﴿٢٧﴾

24/NÛR SURESİ-27. AYET (Meâlleri Kıyasla): Yâ eyyuhâllezîne âmenû lâ tedhulû buyûten gayra buyûtikum hattâ teste’nisû ve tusellimû alâ ehlihâ, zâlikum hayrun lekum leallekum tezekkerûn(tezekkerûne).

Ey imân edenler, kendi evlerinizden başka evlere müsaade istemeden ve sahiplerine selâm vermeden girmeyiniz. Bu sizin için hayırlıdır. Umulur ki, düşünüp anlarsınız.

فَإِن لَّمْ تَجِدُوا فِيهَا أَحَدًا فَلَا تَدْخُلُوهَا حَتَّى يُؤْذَنَ لَكُمْ وَإِن قِيلَ لَكُمُ ارْجِعُوا فَارْجِعُوا هُوَ أَزْكَى لَكُمْ وَاللَّهُ بِمَا تَعْمَلُونَ عَلِيمٌ ﴿٢٨﴾

24/NÛR SURESİ-28. AYET (Meâlleri Kıyasla): Fe in lem tecidû fîhâ ehaden fe lâ tedhulûhâ hattâ yu’zene lekum ve in kîle lekumurciû ferciû huve ezkâ lekum, vallâhu bimâ ta’melûne alîm(alîmun).

İmdi onlarda kimse bulamaz iseniz artık size izin verilinceye değin içerilerine girmeyin ve eğer size geri dönün denilirse geri dönün. Bu sizin için daha temizdir. Ve Allah yapar olduklarınızı bilicidir.

لَّيْسَ عَلَيْكُمْ جُنَاحٌ أَن تَدْخُلُوا بُيُوتًا غَيْرَ مَسْكُونَةٍ فِيهَا مَتَاعٌ لَّكُمْ وَاللَّهُ يَعْلَمُ مَا تُبْدُونَ وَمَا تَكْتُمُونَ ﴿٢٩﴾

24/NÛR SURESİ-29. AYET (Meâlleri Kıyasla): Leyse aleykum cunâhun en tedhulû buyûten gayra meskûnetin fîhâ metâun lekum, vallâhu ya’lemu mâ tubdûne ve mâ tektumûn(tektumûne).

Mesken olmayıp kendinize ait içlerinde menfaat bulunan evlere girmenizde sizin için bir günah yoktur ve neyi açıklar ve neyi gizlerseniz Allah bilir.

قُل لِّلْمُؤْمِنِينَ يَغُضُّوا مِنْ أَبْصَارِهِمْ وَيَحْفَظُوا فُرُوجَهُمْ ذَلِكَ أَزْكَى لَهُمْ إِنَّ اللَّهَ خَبِيرٌ بِمَا يَصْنَعُونَ ﴿٣٠﴾

24/NÛR SURESİ-30. AYET (Meâlleri Kıyasla): Kul lil mu’minîne yaguddû min ebsârihim ve yahfezû furûcehum, zâlike ezkâ lehum, innallâhe habîrun bimâ yasneûn(yasneûne).

Mü'minlere de ki, gözlerini sakınsınlar ve avret mahallerini muhafaza etsinler. Bu onlar için çok temizliktir. Şüphe yok ki, Allah ne yapar olduklarından haberdardır.

وَقُل لِّلْمُؤْمِنَاتِ يَغْضُضْنَ مِنْ أَبْصَارِهِنَّ وَيَحْفَظْنَ فُرُوجَهُنَّ وَلَا يُبْدِينَ زِينَتَهُنَّ إِلَّا مَا ظَهَرَ مِنْهَا وَلْيَضْرِبْنَ بِخُمُرِهِنَّ عَلَى جُيُوبِهِنَّ وَلَا يُبْدِينَ زِينَتَهُنَّ إِلَّا لِبُعُولَتِهِنَّ أَوْ آبَائِهِنَّ أَوْ آبَاء بُعُولَتِهِنَّ أَوْ أَبْنَائِهِنَّ أَوْ أَبْنَاء بُعُولَتِهِنَّ أَوْ إِخْوَانِهِنَّ أَوْ بَنِي إِخْوَانِهِنَّ أَوْ بَنِي أَخَوَاتِهِنَّ أَوْ نِسَائِهِنَّ أَوْ مَا مَلَكَتْ أَيْمَانُهُنَّ أَوِ التَّابِعِينَ غَيْرِ أُوْلِي الْإِرْبَةِ مِنَ الرِّجَالِ أَوِ الطِّفْلِ الَّذِينَ لَمْ يَظْهَرُوا عَلَى عَوْرَاتِ النِّسَاء وَلَا يَضْرِبْنَ بِأَرْجُلِهِنَّ لِيُعْلَمَ مَا يُخْفِينَ مِن زِينَتِهِنَّ وَتُوبُوا إِلَى اللَّهِ جَمِيعًا أَيُّهَا الْمُؤْمِنُونَ لَعَلَّكُمْ تُفْلِحُونَ ﴿٣١﴾

24/NÛR SURESİ-31. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve kul lil mu’minâti yagdudne min ebsârihinne ve yahfazne furûcehunne, ve lâ yubdîne zînetehunne illâ mâ zahera minhâ, velyadribne bi humurihinne alâ cuyûbihinne, ve lâ yubdîne zînetehunne illâ li buûletihinne ev âbâihinne ev âbâi buûletihinne ev ebnâihinne ev ebnâi buûletihinne ev ıhvânihinne ev benî ıhvânihinne ev benî ehavâtihinne ev nisâihinne ev mâ meleket eymânuhunne evit tâbiîne gayri ulîl irbeti miner ricâli evit tıflillezîne lem yazharû alâ avrâtin nisâi, ve lâ yadribne bi erculihinne li yu’leme mâ yuhfîne min zînetihinn(zînetihinne), ve tûbû ilâllâhi cemîan eyyuhâl mu’minûne leallekum tuflihûn(tuflihûne).

Ve mü'min kadınlara da söyle, gözlerini sakınsınlar ve avret mahallerini muhafaza etsinler ve ziynetlerini açmasınlar, onlardan her zahir olanı müstesna ve başörtülerini yakalarının üzerine sarkıtsınlar ve ziynetlerini açıvermesinler. Ancak kocalarına veyahut kendi babalarına veya kocalarının babalarına veya kendi oğullarına veya kocalarının oğullarına veya kendi kardeşlerine veya kendi kardeşlerinin oğullarına veya kendi kızkardeşlerinin oğullarına veyahut kendi kadınlarına veya kendi ellerinin malik olduğu cariyelerine veyahut erkeklikten kesilmiş hizmetçilerine veya kadınların avret mahellerine muttali olmayan çocuklara (karşı açıverilmesi) müstesna. Ve ziynetlerinden gizledikleri bilinsin diye ayaklarını da birbirine vurmasınlar. Ve cümleten Allah'a tevbe ediniz, ey mü'minler! Tâ ki felaha erebilesiniz.

وَأَنكِحُوا الْأَيَامَى مِنكُمْ وَالصَّالِحِينَ مِنْ عِبَادِكُمْ وَإِمَائِكُمْ إِن يَكُونُوا فُقَرَاء يُغْنِهِمُ اللَّهُ مِن فَضْلِهِ وَاللَّهُ وَاسِعٌ عَلِيمٌ ﴿٣٢﴾

24/NÛR SURESİ-32. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve enkihûl eyâmâ minkum ves sâlihîne min ibâdikum ve imâikum, in yekûnû fukarâe yugnihimullâhu min fadlihî, vallâhu vâsiun alîm(alîmun).

Ve sizden olan bekarları ve kölelerinizden, cariyelerinizden salâh-ı hali olanları evlendiriniz. Eğer yoksul oldular ise Allah onları fazlından zengin kılar ve Allah vâsidir, alîmdir.

وَلْيَسْتَعْفِفِ الَّذِينَ لَا يَجِدُونَ نِكَاحًا حَتَّى يُغْنِيَهُمْ اللَّهُ مِن فَضْلِهِ وَالَّذِينَ يَبْتَغُونَ الْكِتَابَ مِمَّا مَلَكَتْ أَيْمَانُكُمْ فَكَاتِبُوهُمْ إِنْ عَلِمْتُمْ فِيهِمْ خَيْرًا وَآتُوهُم مِّن مَّالِ اللَّهِ الَّذِي آتَاكُمْ وَلَا تُكْرِهُوا فَتَيَاتِكُمْ عَلَى الْبِغَاء إِنْ أَرَدْنَ تَحَصُّنًا لِّتَبْتَغُوا عَرَضَ الْحَيَاةِ الدُّنْيَا وَمَن يُكْرِههُّنَّ فَإِنَّ اللَّهَ مِن بَعْدِ إِكْرَاهِهِنَّ غَفُورٌ رَّحِيمٌ ﴿٣٣﴾

24/NÛR SURESİ-33. AYET (Meâlleri Kıyasla): Velyesta’fifillezîne lâ yecidûne nikâhan hattâ yugniyehumullâhu min fadlihi, vellezîne yebtegûnel kitâbe mimmâ meleket eymânukum fe kâtibûhum in alimtum fîhim hayran, ve âtûhum min mâlillâhillezî âtâkum, ve lâ tukrihû feteyâtikum alâl bigâi in eradne tehassunen li tebtegû aradal hayâtid dunyâ ve men yukrıhhunne fe innellâhe min ba’di ikrâhihinne gafûrun rahîm(rahîmun).

Evlenmeğe (çare) bulamayanlara Allah kendilerini fazlından zengin kılıncaya değin iffetlerini korusunlar ve ellerinizin malik olduğu kimselerden kitabete rabtedilmelerini isteyenler olunca da eğer onlarda bir hayır bilmiş iseniz onları kitabete kaydediverin ve Allah'ın size verdiği mallardan onlara veriniz. Ve genç cariyelerinizi iffetlerini muhafaza etmek isterlerse dünya hayatının fâni metâını dileyerek fuhuşa sevketmeyiniz. Ve her kim onları icbar ederse şüphe yok ki, Allah onların icbar edildiklerinden sonra da gafûrdur, rahîmdir.

وَلَقَدْ أَنزَلْنَا إِلَيْكُمْ آيَاتٍ مُّبَيِّنَاتٍ وَمَثَلًا مِّنَ الَّذِينَ خَلَوْا مِن قَبْلِكُمْ وَمَوْعِظَةً لِّلْمُتَّقِينَ ﴿٣٤﴾

24/NÛR SURESİ-34. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve lekad enzelnâ ileykum âyâtin mubeyyinâtin ve meselen minellezîne halev min kablikum ve mev’izaten lil muttakîn(muttakîne).

Kasem olsun ki, size apaçık beyan eden âyetler ve sizden evvel gelip geçmiş olanlardan bir mesel ve muttakîler için bir öğüt indirdik.

اللَّهُ نُورُ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ مَثَلُ نُورِهِ كَمِشْكَاةٍ فِيهَا مِصْبَاحٌ الْمِصْبَاحُ فِي زُجَاجَةٍ الزُّجَاجَةُ كَأَنَّهَا كَوْكَبٌ دُرِّيٌّ يُوقَدُ مِن شَجَرَةٍ مُّبَارَكَةٍ زَيْتُونِةٍ لَّا شَرْقِيَّةٍ وَلَا غَرْبِيَّةٍ يَكَادُ زَيْتُهَا يُضِيءُ وَلَوْ لَمْ تَمْسَسْهُ نَارٌ نُّورٌ عَلَى نُورٍ يَهْدِي اللَّهُ لِنُورِهِ مَن يَشَاء وَيَضْرِبُ اللَّهُ الْأَمْثَالَ لِلنَّاسِ وَاللَّهُ بِكُلِّ شَيْءٍ عَلِيمٌ ﴿٣٥﴾

24/NÛR SURESİ-35. AYET (Meâlleri Kıyasla): Allâhu nûrus semâvâti vel ard(ardı), meselu nûrihî ke mişkâtin fîhâ mısbâhun, el mısbâhu fî zucâcetin, ez zucâcetu ke ennehâ kevkebun durriyyun, yûkadu min şeceratin mubâraketin zeytûnetin lâ şarkîyyetin ve lâ garbiyyetin, yekâdu zeytuhâ yudîu ve lev lem temseshu nâr(nârun), nûrun alâ nûr(nûrin), yehdîllâhu li nûrihî men yeşâu, ve yadribullâhul emsâle lin nâsi, vallâhu bi kulli şey’in alîm(alîmun).

Allah Teâlâ, göklerin ve yerin nûrudur. Nûrunun meseli, içinde latif bir çırağ bulunan bir mişkât gibidir. O çırağ ise bir kandil içindedir. O kandil ise sanki bir incimsi yıldızdır, şarkı ve garbı olmayan mübarek bir zeytin ağacından tutuşturulmaktadır. Onun yağı bir halde ki, kendisine ateş dokunmasa bile hemen hemen ziya verecektir. Nûr üstüne nûrdur. Ve Allah nûruna dilediğini kavuşturur. Ve Allah Teâlâ nâsa misaller irâd eder ve Allah Teâlâ her şeyi hakkıyla bilicidir.

فِي بُيُوتٍ أَذِنَ اللَّهُ أَن تُرْفَعَ وَيُذْكَرَ فِيهَا اسْمُهُ يُسَبِّحُ لَهُ فِيهَا بِالْغُدُوِّ وَالْآصَالِ ﴿٣٦﴾

24/NÛR SURESİ-36. AYET (Meâlleri Kıyasla): Fî buyûtin ezinallâhu en turfea ve yuzkere fîhâsmuhu yusebbihu lehu fîhâ bil guduvvi vel âsâl(âsâli).

(O mişkat) Bir nice evlerde ki, Allah-ü Azîmüşşan o evlerin yükseltilmesine ve içlerinde (mübarek) isminin zikredilmesine izin vermiştir. O evlerde kendisi için sabahleyin ve akşam üstleri tesbihte bulunurlar.

رِجَالٌ لَّا تُلْهِيهِمْ تِجَارَةٌ وَلَا بَيْعٌ عَن ذِكْرِ اللَّهِ وَإِقَامِ الصَّلَاةِ وَإِيتَاء الزَّكَاةِ يَخَافُونَ يَوْمًا تَتَقَلَّبُ فِيهِ الْقُلُوبُ وَالْأَبْصَارُ ﴿٣٧﴾

24/NÛR SURESİ-37. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ricâlun lâ tulhîhim ticâratun ve lâ bey’un an zikrillâhi ve ikâmis salâti ve îtâiz zekâti yehâfûne yevmen tetekallebu fîhil kulûbu vel ebsâr(ebsâru).

Birçok erler ki, onları ne bir ticaret ve ne de bir ticaret Allah Teâlânın zikrinden ve namazı hakkıyla kılmaktan ve zekâtı vermekten alıkoyamaz. Onlar, kalplerin ve gözlerin muzdarip olacağı bir günden korkarlar.

لِيَجْزِيَهُمُ اللَّهُ أَحْسَنَ مَا عَمِلُوا وَيَزِيدَهُم مِّن فَضْلِهِ وَاللَّهُ يَرْزُقُ مَن يَشَاء بِغَيْرِ حِسَابٍ ﴿٣٨﴾

24/NÛR SURESİ-38. AYET (Meâlleri Kıyasla): Li yecziyehumullâhu ahsene mâ amilû ve yezîdehum min fadlihî, vallâhu yerzuku men yeşâu bi gayri hisâb(hisâbin).

Tâ ki, Allah Teâlâ onlara amellerinin en güzeli ile mükâfaat versin ve onlara ziyâdesini de kendi kereminden ihsan buyursun ve Allah Teala dilediğini hesapsız derecelerde merzûk buyurur.

وَالَّذِينَ كَفَرُوا أَعْمَالُهُمْ كَسَرَابٍ بِقِيعَةٍ يَحْسَبُهُ الظَّمْآنُ مَاء حَتَّى إِذَا جَاءهُ لَمْ يَجِدْهُ شَيْئًا وَوَجَدَ اللَّهَ عِندَهُ فَوَفَّاهُ حِسَابَهُ وَاللَّهُ سَرِيعُ الْحِسَابِ ﴿٣٩﴾

24/NÛR SURESİ-39. AYET (Meâlleri Kıyasla): Vellezîne keferû a’mâluhum ke serâbin bi kîatin yahsebuhuz zam’ânu mâen, hattâ izâ câehu lem yecidhu şey’en ve vecedallâhe indehu fe veffâhu hisâbehu, vallâhu serîul hısâb(hısâbi).

Kâfir olanların amelleri ise engin bir çöldeki bir serap gibidir ki, susamış kimse onu bir su sanır, nihâyet ona vardığı zaman onu bir şey olarak bulmamış olur. Ve amelinin yanında Allah'ı bulmuş olur. O da hesabını tamamen ifâ etmiştir ve Allah hesabı sür'atle görücüdür.

أَوْ كَظُلُمَاتٍ فِي بَحْرٍ لُّجِّيٍّ يَغْشَاهُ مَوْجٌ مِّن فَوْقِهِ مَوْجٌ مِّن فَوْقِهِ سَحَابٌ ظُلُمَاتٌ بَعْضُهَا فَوْقَ بَعْضٍ إِذَا أَخْرَجَ يَدَهُ لَمْ يَكَدْ يَرَاهَا وَمَن لَّمْ يَجْعَلِ اللَّهُ لَهُ نُورًا فَمَا لَهُ مِن نُّورٍ ﴿٤٠﴾

24/NÛR SURESİ-40. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ev ke zulumâtin fî bahrin lucciyyin yagşâhu mevcun min fevkıhî mevcun min fevkıhî sehâbun, zulumâtun ba’duhâ fevka ba’dın, izâ ahrace yedehu lem yeked yerâhâ ve men lem yec’alillâhu lehu nûren fe mâ lehu min nûr(nûrin).

Yahut (onların amelleri) derin bir denizdeki karanlıklar gibidir ki, o denizi bir dalga bürür, üstünden bir dalga (bir bulut) ihata eder. Bunlar, bazısı bazısı üstünde olan zulmetlerdir. Elini çıkardığı zaman onu görmeğe yaklaşamaz. Ve her kim için ki, Allah bir nûr nasib kılmamıştır. Artık onun için nûrdan bir şey yoktur.

أَلَمْ تَرَ أَنَّ اللَّهَ يُسَبِّحُ لَهُ مَن فِي السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ وَالطَّيْرُ صَافَّاتٍ كُلٌّ قَدْ عَلِمَ صَلَاتَهُ وَتَسْبِيحَهُ وَاللَّهُ عَلِيمٌ بِمَا يَفْعَلُونَ ﴿٤١﴾

24/NÛR SURESİ-41. AYET (Meâlleri Kıyasla): E lem tera ennallâhe yusebbihu lehu men fîs semâvâti vel ardı vet tayru sâffât(sâffâtin), kullun kad alime salâtehu ve tesbîhahu, vallâhu alîmun bimâ yef’alûn(yef’alûne).

Görmedin mi ki, şüphe yok göklerde olan da ve yerde olan da ve kanatlarını açıp uçan kuşlar da o Allah Teâlâ için tesbihte bulunur. Herbiri gerçekte namazını ve tesbihini bilmiştir. Ve Allah Teâlâ da ne yapar olduklarını hakkıyla bilendir.

وَلِلَّهِ مُلْكُ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ وَإِلَى اللَّهِ الْمَصِيرُ ﴿٤٢﴾

24/NÛR SURESİ-42. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve lillâhi mulkus semâvâti vel ard(ardı), ve ilâllâhil masîr(masîru).

Ve göklerin de yerin de mülkü, Allah'ındır ve gidiş de Allah'adır.

أَلَمْ تَرَ أَنَّ اللَّهَ يُزْجِي سَحَابًا ثُمَّ يُؤَلِّفُ بَيْنَهُ ثُمَّ يَجْعَلُهُ رُكَامًا فَتَرَى الْوَدْقَ يَخْرُجُ مِنْ خِلَالِهِ وَيُنَزِّلُ مِنَ السَّمَاء مِن جِبَالٍ فِيهَا مِن بَرَدٍ فَيُصِيبُ بِهِ مَن يَشَاء وَيَصْرِفُهُ عَن مَّن يَشَاء يَكَادُ سَنَا بَرْقِهِ يَذْهَبُ بِالْأَبْصَارِ ﴿٤٣﴾

24/NÛR SURESİ-43. AYET (Meâlleri Kıyasla): E lem tera ennallâhe yuzcî sehâben summe yuellifu beynehu summe yec'aluhu rukâmen fe terâl vedka yahrucu min hılâlihî, ve yunezzilu mines semâi min cibâlin fîhâ min beredin fe yusîbu bihî men yeşâu ve yasrifuhu an men yeşâu, yekâdu senâ berkıhî yezhebu bil ebsâr(ebsâri).

Görmedin mi ki, muhakkak Allah Teâlâ, bir bulutu sevkediyor. Sonra arasını telif ediyor. Sonra onu teraküm ettiriyor. Artık görüyorsun ki, onun aralarından yağmur çıkıyor ve gökten, ondaki dağlardan bir dolu indiriyor da onu dilediği kimseye isabet ettiriyor ve onu dilediğinden bertaraf kılıyor. Az kalıyor ki, şimşeğinin parıltısı, gözleri gideriversin.

يُقَلِّبُ اللَّهُ اللَّيْلَ وَالنَّهَارَ إِنَّ فِي ذَلِكَ لَعِبْرَةً لِّأُوْلِي الْأَبْصَارِ ﴿٤٤﴾

24/NÛR SURESİ-44. AYET (Meâlleri Kıyasla): Yukallibullâhul leyle ven nehâre, inne fî zâlike le ibreten li ulîl ebsâr(ebsâri).

Allah geceyi ve gündüzü çeviriyor. Şüphe yok ki, bunda gözleri olanlar için elbette bir ibret vardır.

وَاللَّهُ خَلَقَ كُلَّ دَابَّةٍ مِن مَّاء فَمِنْهُم مَّن يَمْشِي عَلَى بَطْنِهِ وَمِنْهُم مَّن يَمْشِي عَلَى رِجْلَيْنِ وَمِنْهُم مَّن يَمْشِي عَلَى أَرْبَعٍ يَخْلُقُ اللَّهُ مَا يَشَاء إِنَّ اللَّهَ عَلَى كُلِّ شَيْءٍ قَدِيرٌ ﴿٤٥﴾

24/NÛR SURESİ-45. AYET (Meâlleri Kıyasla): Vallâhu halaka kulle dâbbetin min mâin, fe minhum men yemşî alâ batnihi ve minhum men yemşî alâ ricleyni ve minhum men yemşî alâ erbain, yahlukullâhu mâ yeşâu, innallâhe alâ kulli şey’in kadîr(kadîrun).

Ve Allah her hayvanı bir sudan yarattı. Onlardan kimisi karnı üstüne yürüyor ve onlardan kimisi iki ayak üzerine yürüyor ve onlardan kimisi de dört ayak üzerine yürüyor, Allah dilediğini yaratır. Şüphe yok ki, Allah her şey üzerine tamamıyla kâdirdir.

لَقَدْ أَنزَلْنَا آيَاتٍ مُّبَيِّنَاتٍ وَاللَّهُ يَهْدِي مَن يَشَاء إِلَى صِرَاطٍ مُّسْتَقِيمٍ ﴿٤٦﴾

24/NÛR SURESİ-46. AYET (Meâlleri Kıyasla): Lekad enzelnâ âyâtin mubeyyinâtin, vallâhu yehdî men yeşâu ilâ sırâtın mustakîm(mustakîmin).

Kasem olsun ki, açık açık beyan eden âyetler indirdik ve Allah dilediği kimseyi dosdoğru bir yola iletir.

وَيَقُولُونَ آمَنَّا بِاللَّهِ وَبِالرَّسُولِ وَأَطَعْنَا ثُمَّ يَتَوَلَّى فَرِيقٌ مِّنْهُم مِّن بَعْدِ ذَلِكَ وَمَا أُوْلَئِكَ بِالْمُؤْمِنِينَ ﴿٤٧﴾

24/NÛR SURESİ-47. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve yekûlûne âmennâ billâhi ve bir resûli ve ata’nâ summe yetevellâ ferîkun minhum min ba’di zâlike ve mâ ulâike bil mu’minîn(mu’minîne).

Ve derler ki: «Allah'a ve Peygambere inandık ve itaat ettik.» Bundan sonra onlardan bir tâife yüz çevirirler ve onlar imân etmiş kimseler değildirler.

وَإِذَا دُعُوا إِلَى اللَّهِ وَرَسُولِهِ لِيَحْكُمَ بَيْنَهُمْ إِذَا فَرِيقٌ مِّنْهُم مُّعْرِضُونَ ﴿٤٨﴾

24/NÛR SURESİ-48. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve izâ duû ilâllâhi ve resûlihî li yahkume beynehum izâ ferîkun minhum mu’ridûn(mu’ridûne).

Aralarında hükmetmesi için Allah'a ve Resûlüne dâvet olundukları vakit de onlardan bir fırka kaçıverirler.

وَإِن يَكُن لَّهُمُ الْحَقُّ يَأْتُوا إِلَيْهِ مُذْعِنِينَ ﴿٤٩﴾

24/NÛR SURESİ-49. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve in yekun lehumul hakku ye’tû ileyhi muz’ınîn(muz’ınîne).

Ve eğer hak kendilerinin lehine ise ona inkiyâd ederek geliverirler.

أَفِي قُلُوبِهِم مَّرَضٌ أَمِ ارْتَابُوا أَمْ يَخَافُونَ أَن يَحِيفَ اللَّهُ عَلَيْهِمْ وَرَسُولُهُ بَلْ أُوْلَئِكَ هُمُ الظَّالِمُونَ ﴿٥٠﴾

24/NÛR SURESİ-50. AYET (Meâlleri Kıyasla): E fî kulûbihim maradun emirtâbû em yehâfûne en yehîfallâhu aleyhim ve resûluhu, bel ulâike humuz zâlimûn(zâlimûne).

Onların kalplerinde bir hastalık var mıdır? Yoksa şüphe mi ediyorlar? Yoksa onlar, Allah'ın ve Peygamberinin haksızlık edeceklerinden mi korkuyorlar? Hayır. Onlar zalim kimselerdir.

إِنَّمَا كَانَ قَوْلَ الْمُؤْمِنِينَ إِذَا دُعُوا إِلَى اللَّهِ وَرَسُولِهِ لِيَحْكُمَ بَيْنَهُمْ أَن يَقُولُوا سَمِعْنَا وَأَطَعْنَا وَأُوْلَئِكَ هُمُ الْمُفْلِحُونَ ﴿٥١﴾

24/NÛR SURESİ-51. AYET (Meâlleri Kıyasla): İnnemâ kâne kavlel mu’minîne izâ duû ilâllâhi ve resûlihî li yahkume beynehum en yekûlû semi’nâ ve ata’nâ ve ulâike humul muflihûn(muflihûne).

Aralarında hükmetmek için Allah'a ve Peygamberine dâvet olundukları zaman mü'minlerin sözü ancak, «İşittik ve itaat ettik» demeleridir ve işte felâha ermiş olanlar da onlardan ibarettir.

وَمَن يُطِعِ اللَّهَ وَرَسُولَهُ وَيَخْشَ اللَّهَ وَيَتَّقْهِ فَأُوْلَئِكَ هُمُ الْفَائِزُونَ ﴿٥٢﴾

24/NÛR SURESİ-52. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve men yutıillâhe ve resûlehu ve yahşallâhe ve yettakhi fe ulâike humul fâizûn(fâizûne).

Ve her kim Allah'a ve resûlüne itaat ederse ve Allah'tan korkarsa ve O'ndan takvâ ile sakınırsa işte necât bulacak olanlar, ancak bunlardır.

وَأَقْسَمُوا بِاللَّهِ جَهْدَ أَيْمَانِهِمْ لَئِنْ أَمَرْتَهُمْ لَيَخْرُجُنَّ قُل لَّا تُقْسِمُوا طَاعَةٌ مَّعْرُوفَةٌ إِنَّ اللَّهَ خَبِيرٌ بِمَا تَعْمَلُونَ ﴿٥٣﴾

24/NÛR SURESİ-53. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve aksemû billâhi cehde eymânihim le in emertehum le yahrucunne, kul lâ tuksimû, tâatun ma’rûfetun, innallâhe habîrun bimâ ta’melûn(ta’melûne).

Ve Allah'a en ağır yeminleriyle kasem ederler ki, eğer onlara (cihad ile) emredersen elbette (cihada) çıkacaklardır. De ki: «Yemin etmeyin, (bu sözünüz) bilinmiş bir taattır. Şüphe yok ki, Allah yapar olduğunuz şeylerden bihakkın haberdardır.»

قُلْ أَطِيعُوا اللَّهَ وَأَطِيعُوا الرَّسُولَ فَإِن تَوَلَّوا فَإِنَّمَا عَلَيْهِ مَا حُمِّلَ وَعَلَيْكُم مَّا حُمِّلْتُمْ وَإِن تُطِيعُوهُ تَهْتَدُوا وَمَا عَلَى الرَّسُولِ إِلَّا الْبَلَاغُ الْمُبِينُ ﴿٥٤﴾

24/NÛR SURESİ-54. AYET (Meâlleri Kıyasla): Kul atîullâhe ve atîur resûle, fe in tevellev fe innemâ aleyhi mâ hummile ve aleykum mâ hummiltum, ve in tutîûhu tehtedû, ve mâ alâr resûli illâl belâgul mubîn(mubînu).

De ki: «Allah'a itaat edin ve Peygambere itaat edin.» İmdi eğer yüz çevirirseniz artık O'nun üzerine olan, (O'na) yükletilmiş olandır ve sizin üzerinize düşen de, size yükletilmiş olandır ve eğer O'na itaat ederseniz hidâyete erersiniz ve Peygamber üzerine (ait olan vazife) ise apaçık tebliğden başka değildir.

وَعَدَ اللَّهُ الَّذِينَ آمَنُوا مِنكُمْ وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ لَيَسْتَخْلِفَنَّهُم فِي الْأَرْضِ كَمَا اسْتَخْلَفَ الَّذِينَ مِن قَبْلِهِمْ وَلَيُمَكِّنَنَّ لَهُمْ دِينَهُمُ الَّذِي ارْتَضَى لَهُمْ وَلَيُبَدِّلَنَّهُم مِّن بَعْدِ خَوْفِهِمْ أَمْنًا يَعْبُدُونَنِي لَا يُشْرِكُونَ بِي شَيْئًا وَمَن كَفَرَ بَعْدَ ذَلِكَ فَأُوْلَئِكَ هُمُ الْفَاسِقُونَ ﴿٥٥﴾

24/NÛR SURESİ-55. AYET (Meâlleri Kıyasla): Vaadallâhullezîne âmenû minkum ve amilûs sâlihâti le yestahlifennehum fîl ardı kemâstahlefellezîne min kablihim, ve le yumekkinenne lehum dînehumullezîrtedâ lehum ve le yubeddilennehum min ba’di havfihim emnen, ya’budûnenî lâ yuşrikûne bî şey’en, ve men kefere ba’de zâlike fe ulâike humul fâsikûn(fâsikûne).

Allah sizden imân eden ve sâlih sâlih amellerde bulunanlara vaadetmiştir ki, elbette onları yer yüzünde halife kılacaktır. Nasıl ki, onlardan evvelkileri halife kılmıştır ve elbette onlara kendileri için razı olduğu dinlerini temkin edecektir. Ve muhakkak ki, onları korkularından sonra bir eminliğe çevirecektir. Bana ibadet ederler, Bana bir şeyi şerik koşmazlar, ve bundan sonra kim kâfir olursa artık fâsıklar olan, onların kendileridir.

وَأَقِيمُوا الصَّلَاةَ وَآتُوا الزَّكَاةَ وَأَطِيعُوا الرَّسُولَ لَعَلَّكُمْ تُرْحَمُونَ ﴿٥٦﴾

24/NÛR SURESİ-56. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve ekîmûs salâte ve âtûz zekâte ve atîûr resûle leallekum turhamûn(turhamûne).

Ve namazı dosdoğru kılın ve zekâtı verin ve Peygambere itaat edin, tâ ki rahmete erdirilesiniz.

لَا تَحْسَبَنَّ الَّذِينَ كَفَرُوا مُعْجِزِينَ فِي الْأَرْضِ وَمَأْوَاهُمُ النَّارُ وَلَبِئْسَ الْمَصِيرُ ﴿٥٧﴾

24/NÛR SURESİ-57. AYET (Meâlleri Kıyasla): Lâ tahsebennellezîne keferû mu’cizîne fîl ard(ardı), ve me’vâhumun nâr(nâru), ve le bi’sel masîr(masîru).

Sakın kâfir olan kimseleri, Bizi yeryüzünde aciz bırakacak kimseler sanma ve onların varacakları yer ateştir ve elbette ne fena bir gidiştir.

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا لِيَسْتَأْذِنكُمُ الَّذِينَ مَلَكَتْ أَيْمَانُكُمْ وَالَّذِينَ لَمْ يَبْلُغُوا الْحُلُمَ مِنكُمْ ثَلَاثَ مَرَّاتٍ مِن قَبْلِ صَلَاةِ الْفَجْرِ وَحِينَ تَضَعُونَ ثِيَابَكُم مِّنَ الظَّهِيرَةِ وَمِن بَعْدِ صَلَاةِ الْعِشَاء ثَلَاثُ عَوْرَاتٍ لَّكُمْ لَيْسَ عَلَيْكُمْ وَلَا عَلَيْهِمْ جُنَاحٌ بَعْدَهُنَّ طَوَّافُونَ عَلَيْكُم بَعْضُكُمْ عَلَى بَعْضٍ كَذَلِكَ يُبَيِّنُ اللَّهُ لَكُمُ الْآيَاتِ وَاللَّهُ عَلِيمٌ حَكِيمٌ ﴿٥٨﴾

24/NÛR SURESİ-58. AYET (Meâlleri Kıyasla): Yâ eyyuhâllezîne âmenû li yeste’zinkumullezîne meleket eymânukum vellezîne lem yeblugûl hulume minkum selâse merrât(merrâtin), min kabli salâtil fecri, ve hîne tedaûne siyâbekum minez zahîrat(zahîrati), ve min ba’di salâtil ışâi, selâsu avrâtin lekum, leyse aleykum ve lâ aleyhim cunâhun ba’de hunn(hunne), tavvâfûne aleykum ba’dukum alâ ba’d(ba’dın), kezâlike yubeyyinullâhu lekumul âyât(âyâti), vallâhu alîmun hakîm(hakîmun).

Ey imân etmiş olanlar! Mülk-i yemininiz olan kimseler ve sizden olup da henüz buluğ çağına ermemiş bulunanlar, üç defa izin istesinler. Sabah namazından önce ve öğle vaktinde esvabın çıkarmış olduğunuz sırada ve yatsı namazından sonra. (Bunlar) Sizin için üç avrettir. Bu vakitlerden sonra üzerinize bazınızın bazısı üzerine dolaşır olmalarından dolayı ne sizin üzerinize ve ne de onların üzerlerine bir günah yoktur. İşte Allah âyetlerini size böyle açıkça beyan ediyor ve Allah alîmdir, hakîmdir.

وَإِذَا بَلَغَ الْأَطْفَالُ مِنكُمُ الْحُلُمَ فَلْيَسْتَأْذِنُوا كَمَا اسْتَأْذَنَ الَّذِينَ مِن قَبْلِهِمْ كَذَلِكَ يُبَيِّنُ اللَّهُ لَكُمْ آيَاتِهِ وَاللَّهُ عَلِيمٌ حَكِيمٌ ﴿٥٩﴾

24/NÛR SURESİ-59. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve izâ belegal etfâlu minkumul hulume felyeste'zinû kemâste'zenellezîne min kablihim, kezâlike yubeyyinullâhu lekum âyâtihî, vallâhu alîmun hakîm(hakîmun).

Sizden olan çocuklar da bülüğa erince artık onlar da kendilerinden evvel olanların izin istemeleri gibi izin istesinler. İşte Hak Teâlâ âyetlerini böylece vazihen beyan buyuruyor ve Allah Teâlâ her şeyi bihakkın bilendir, hikmet sahibidir.

وَالْقَوَاعِدُ مِنَ النِّسَاء اللَّاتِي لَا يَرْجُونَ نِكَاحًا فَلَيْسَ عَلَيْهِنَّ جُنَاحٌ أَن يَضَعْنَ ثِيَابَهُنَّ غَيْرَ مُتَبَرِّجَاتٍ بِزِينَةٍ وَأَن يَسْتَعْفِفْنَ خَيْرٌ لَّهُنَّ وَاللَّهُ سَمِيعٌ عَلِيمٌ ﴿٦٠﴾

24/NÛR SURESİ-60. AYET (Meâlleri Kıyasla): Vel kavâıdu minen nisâillatî lâ yercûne nikâhan fe leyse aleyhinne cunâhun en yeda'ne siyâbehunne gayra muteberricâtin bi zînetin, ve en yesta'fifne hayrun lehunn(lehunne), vallâhu semîun alîm(alîmun).

Evlenme arzuları kalmayan oturmuş kadınların ise bir ziynet ile açılıvermemeleri halinde üst örtülerini bırakmalarında kendileri için bir günah yoktur. Mamafih iffete ziyâdesiyle riayet etmeleri, kendileri için daha hayırlıdır ve Allah bihakkın işiticidir, hakkıyla bilicidir.

لَيْسَ عَلَى الْأَعْمَى حَرَجٌ وَلَا عَلَى الْأَعْرَجِ حَرَجٌ وَلَا عَلَى الْمَرِيضِ حَرَجٌ وَلَا عَلَى أَنفُسِكُمْ أَن تَأْكُلُوا مِن بُيُوتِكُمْ أَوْ بُيُوتِ آبَائِكُمْ أَوْ بُيُوتِ أُمَّهَاتِكُمْ أَوْ بُيُوتِ إِخْوَانِكُمْ أَوْ بُيُوتِ أَخَوَاتِكُمْ أَوْ بُيُوتِ أَعْمَامِكُمْ أَوْ بُيُوتِ عَمَّاتِكُمْ أَوْ بُيُوتِ أَخْوَالِكُمْ أَوْ بُيُوتِ خَالَاتِكُمْ أَوْ مَا مَلَكْتُم مَّفَاتِحَهُ أَوْ صَدِيقِكُمْ لَيْسَ عَلَيْكُمْ جُنَاحٌ أَن تَأْكُلُوا جَمِيعًا أَوْ أَشْتَاتًا فَإِذَا دَخَلْتُم بُيُوتًا فَسَلِّمُوا عَلَى أَنفُسِكُمْ تَحِيَّةً مِّنْ عِندِ اللَّهِ مُبَارَكَةً طَيِّبَةً كَذَلِكَ يُبَيِّنُ اللَّهُ لَكُمُ الْآيَاتِ لَعَلَّكُمْ تَعْقِلُون ﴿٦١﴾

24/NÛR SURESİ-61. AYET (Meâlleri Kıyasla): Leyse alâl a'mâ haracun ve lâ alâ a'raci haracun ve lâ alâl marîdı haracun ve lâ alâ enfusikum en te'kulû min buyûtikum ev buyûti âbâikum ev buyûti ummehâtikum ev buyûti ihvânikum ev buyûti ehavâtikum ev buyûti a'mâmikum ev buyûti ammâtikum ev buyûti ahvâlikum ev buyûti hâlâtikum ev mâ melektum mefâtihahû ev sadîkıkum, leyse aleykum cunâhun en te'kulû cemîan ev eştâtâ(eştâten), fe izâ dahaltum buyûten fe sellimû alâ enfusikum tahıyyeten min indillâhi mubaraketen tayyibeten, kezâlike yubeyyinullâhu lekumul âyâti leallekum ta'kılûn(ta'kılûne).

Âma üzerine bir güçlük yoktur, topal üzerine bir güçlük yoktur ve hasta üzerine bir güçlük yoktur. Kendi evlerinizde veya babalarınızın evlerinde veya validelerinizin evlerinde veya kardeşlerinizin evlerinde veya kızkardeşlerinizin evlerinde veya amcalarınızın evlerinde veya halalarınızın evlerinde, veya dayılarınızın evlerinde veya teyzelerinizin evlerinde veya anahtarlarına mâlik olduğunuz (evlerde) veya sâdık dostunuzun (evinde yemenizden dolayı) sizin üzerinize gerek toplu ve gerek dağınık bir halde yemenizden dolayı da bir günah yoktur. İmdi evlere girdiğiniz zaman Allah tarafından mübarek, hoş bir sağlık dilemek üzere kendinize selâm veriniz. İşte Allah sizin için âyetleri böyle açıkça beyan buyuruyor, tâ ki, akıl erdiresiniz.

إِنَّمَا الْمُؤْمِنُونَ الَّذِينَ آمَنُوا بِاللَّهِ وَرَسُولِهِ وَإِذَا كَانُوا مَعَهُ عَلَى أَمْرٍ جَامِعٍ لَمْ يَذْهَبُوا حَتَّى يَسْتَأْذِنُوهُ إِنَّ الَّذِينَ يَسْتَأْذِنُونَكَ أُوْلَئِكَ الَّذِينَ يُؤْمِنُونَ بِاللَّهِ وَرَسُولِهِ فَإِذَا اسْتَأْذَنُوكَ لِبَعْضِ شَأْنِهِمْ فَأْذَن لِّمَن شِئْتَ مِنْهُمْ وَاسْتَغْفِرْ لَهُمُ اللَّهَ إِنَّ اللَّهَ غَفُورٌ رَّحِيمٌ ﴿٦٢﴾

24/NÛR SURESİ-62. AYET (Meâlleri Kıyasla): İnnemâl mu’minûnellezîne âmenû billâhi ve resûlihî ve izâ kânû meahu alâ emrin câmiın lem yezhebû hattâ yeste’zinûhu, innellezîne yeste’zinûneke ulâikellezîne yu’minûne billâhi ve resûlihi, fe izâste’zenûke li ba’dı şe’nihim fe’zen li men şi’te minhum vestağfir lehumullâhe, innallâhe gafûrun rahîm(rahîmun).

Muhakkak mü'minler onlardır ki, Allah'a ve Resûlune imân etmişlerdir ve onun maiyetinde cemiyetli bir iş üzerinde bulundukları zaman da ondan izin istemedikçe gidivermiş olmazlar. İşte onlar, öyle kimselerdir ki, Allah'a ve resûlüne imân ederler. Binaenaleyh bâzı işleri için senden izin istedikleri zaman artık sen de onlardan dilediğine izin ver ve onlar için mağfiret iste. Şüphe yok ki Allah gafûrdur, rahîmdir.

لَا تَجْعَلُوا دُعَاء الرَّسُولِ بَيْنَكُمْ كَدُعَاء بَعْضِكُم بَعْضًا قَدْ يَعْلَمُ اللَّهُ الَّذِينَ يَتَسَلَّلُونَ مِنكُمْ لِوَاذًا فَلْيَحْذَرِ الَّذِينَ يُخَالِفُونَ عَنْ أَمْرِهِ أَن تُصِيبَهُمْ فِتْنَةٌ أَوْ يُصِيبَهُمْ عَذَابٌ أَلِيمٌ ﴿٦٣﴾

24/NÛR SURESİ-63. AYET (Meâlleri Kıyasla): Lâ tec’alû duâer resûli beynekum ke duâi ba’dıkum ba’da(ba’den), kad ya’lemullâhullezîne yetesellelûne minkum livâzâ(livâzen), felyahzerillezîne yuhâlifûne an emrihî en tusîbehum fitnetun ev yusîbehum azâbun elîm(elîmun).

Aranızda Peygambere ait olan çağırmayı, bâzınızın bâzınıza olan çağırması gibi kılmayınız. Muhakkak ki Allah, sizden saklanarak azar azar savuşup gidenleri bilir. Artık O'nun emrine muhalefet edenler, kendilerine bir fitne ermesinden veya kendilerine elîm bir azabın çarpmasından hazar etsinler.

أَلَا إِنَّ لِلَّهِ مَا فِي السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ قَدْ يَعْلَمُ مَا أَنتُمْ عَلَيْهِ وَيَوْمَ يُرْجَعُونَ إِلَيْهِ فَيُنَبِّئُهُم بِمَا عَمِلُوا وَاللَّهُ بِكُلِّ شَيْءٍ عَلِيمٌ ﴿٦٤﴾

24/NÛR SURESİ-64. AYET (Meâlleri Kıyasla): E lâ inne lillâhi mâ fis semâvâti vel ard(ardı), kad ya’lemu mâ entum aleyhi, ve yevme yurceûne ileyhi fe yunebbiuhum bi mâ amilû, vallâhu bi kulli şey’in alîm(alîmun).

Haberiniz olsun, iyi biliniz. Göklerde ve yerde ne varsa şüphe yok ki, Allah'ındır. Muhakkak ki, sizin üzerinde olduğunuz hâli ve ona döndürülecekleri günü bilir. Artık onlara yapmış olduklarını haber verecektir. Ve Allah her şeyi bihakkın bilendir.