NİSÂ SURESİ Celal Yıldırım Meali
Medine döneminde inmiştir. 176 âyettir. Sûre, özellikle kadın haklarından, onların hukûkî ve sosyal konumlarından bahsettiği için bu adı almıştır. “Nisâ” kadınlar demektir.
يَا أَيُّهَا النَّاسُ اتَّقُواْ رَبَّكُمُ الَّذِي خَلَقَكُم مِّن نَّفْسٍ وَاحِدَةٍ وَخَلَقَ مِنْهَا زَوْجَهَا وَبَثَّ مِنْهُمَا رِجَالاً كَثِيرًا وَنِسَاء وَاتَّقُواْ اللّهَ الَّذِي تَسَاءلُونَ بِهِ وَالأَرْحَامَ إِنَّ اللّهَ كَانَ عَلَيْكُمْ رَقِيبًا ﴿١﴾
4/NİSÂ SURESİ-1. AYET (Meâlleri Kıyasla): Yâ eyyuhân nâsuttekû rabbekumullezî halakakum min nefsin vâhidetin ve halaka minhâ zevcehâ ve besse minhumâ ricâlen kesîran ve nisââ(nisâen), vettekûllâhellezî tesâelûne bihî vel erhâm(erhâme). İnnallâhe kâne aleykum rakîbâ(rakîben).
Ey insanlar! Sizi bir tek nefs (can olan Âdem)den yaratan, ondan da eşini meydana getiren ve ikisinden birçok erkekler ve kadınlar üreten Rabbinize karşı gelmekten ve akrabalık (bağlarını koparmak)tan sakının. Şüphesiz ki, Allah üzerinizde (kusursuz) bir gözeticidir.
وَآتُواْ الْيَتَامَى أَمْوَالَهُمْ وَلاَ تَتَبَدَّلُواْ الْخَبِيثَ بِالطَّيِّبِ وَلاَ تَأْكُلُواْ أَمْوَالَهُمْ إِلَى أَمْوَالِكُمْ إِنَّهُ كَانَ حُوبًا كَبِيرًا ﴿٢﴾
4/NİSÂ SURESİ-2. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve âtûl yetâmâ emvâlehum ve lâ tetebeddelûl habîse bit tayyîb(tayyîbi), ve lâ te’kulû emvâlehum ilâ emvâlikum. İnnehu kâne hûben kebîrâ(kebîran).
Yetimlere mallarını verin; temizi murdara değiştirmeyin. Onların mallarını kendi mallarınıza karıştırarak yemeyin. Çünkü böyle yapmanız muhakkak ki büyük bir vebaldir.
وَإِنْ خِفْتُمْ أَلاَّ تُقْسِطُواْ فِي الْيَتَامَى فَانكِحُواْ مَا طَابَ لَكُم مِّنَ النِّسَاء مَثْنَى وَثُلاَثَ وَرُبَاعَ فَإِنْ خِفْتُمْ أَلاَّ تَعْدِلُواْ فَوَاحِدَةً أَوْ مَا مَلَكَتْ أَيْمَانُكُمْ ذَلِكَ أَدْنَى أَلاَّ تَعُولُواْ ﴿٣﴾
4/NİSÂ SURESİ-3. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve in hıftum ellâ tuksitû fîl yetâmâ fenkihû mâ tâbe lekum minen nisâi mesnâ ve sulâse ve rubâa, fe in hıftum ellâ ta’dilû fe vâhideten ev mâ meleket eymânukum. Zâlike ednâ ellâ teûlû.
Eğer (velîsi bulunduğunuz) yetim kızlarla (evlenince) haklarını gözetemiyeceğinizden, adalet sağlayamıyacağınızdan korkarsanız, (onlarla değil) size helâl olup hoşunuza giden diğer kadınlarla ikişer, üçer, dörder nikâh ediniz. Eğer bu takdirde de aralarında adalet kuramıyacağınızdan endişe ederseniz bir kadınla veya elinizin altındaki câriye ile yetinin. Bu, adaletten sapmamanıza daha yakındır.
وَآتُواْ النَّسَاء صَدُقَاتِهِنَّ نِحْلَةً فَإِن طِبْنَ لَكُمْ عَن شَيْءٍ مِّنْهُ نَفْسًا فَكُلُوهُ هَنِيئًا مَّرِيئًا ﴿٤﴾
4/NİSÂ SURESİ-4. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve âtûn nisâe sadukâtihinne nıhleh(nıhleten). Fe in tıbne lekum an şey’in minhu nefsen fe kulûhu henîen merîâ(merîan).
(Evlendiğiniz) kadınlara mehirlerini güçlük çıkarmadan gönül rızasıyla verin. Eğer onun bir kısmını kendi arzularıyla size bağışlarlarsa, onu rahatlıkla, içinize sinerek yeyin.
وَلاَ تُؤْتُواْ السُّفَهَاء أَمْوَالَكُمُ الَّتِي جَعَلَ اللّهُ لَكُمْ قِيَاماً وَارْزُقُوهُمْ فِيهَا وَاكْسُوهُمْ وَقُولُواْ لَهُمْ قَوْلاً مَّعْرُوفًا ﴿٥﴾
4/NİSÂ SURESİ-5. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve lâ tu’tûs sufehâe emvâlekumulletî cealallâhu lekum kıyâmen verzukûhum fîhâ veksûhum ve kûlû lehum kavlen ma’rûfâ(ma’rûfen).
Allah'ın geçiminizi sağlamaya destek kıldığı mallarınızı (savurgan) beyinsizlere vermeyin; (mallarınızda yapacağınız tasarruf ve elde edeceğiniz gelirle) onları besleyin, giydirin ve kendilerine örfe uygun güzel söz söyleyin.
وَابْتَلُواْ الْيَتَامَى حَتَّىَ إِذَا بَلَغُواْ النِّكَاحَ فَإِنْ آنَسْتُم مِّنْهُمْ رُشْدًا فَادْفَعُواْ إِلَيْهِمْ أَمْوَالَهُمْ وَلاَ تَأْكُلُوهَا إِسْرَافًا وَبِدَارًا أَن يَكْبَرُواْ وَمَن كَانَ غَنِيًّا فَلْيَسْتَعْفِفْ وَمَن كَانَ فَقِيرًا فَلْيَأْكُلْ بِالْمَعْرُوفِ فَإِذَا دَفَعْتُمْ إِلَيْهِمْ أَمْوَالَهُمْ فَأَشْهِدُواْ عَلَيْهِمْ وَكَفَى بِاللّهِ حَسِيبًا ﴿٦﴾
4/NİSÂ SURESİ-6. AYET (Meâlleri Kıyasla): Vebtelûl yetâmâ hattâ izâ belagûn nikâh(nikâha), fe in ânestum minhum ruşden fedfeû ileyhim emvâlehum, ve lâ te’kulûhâ isrâfen ve bidâren en yekberû. Ve men kâne ganiyyen felyesta’fif, ve men kâne fakîran felye’kul bil ma’rûf(ma’rûfi). Fe izâ defa’tum ileyhim emvâlehum fe eşhidû aleyhim. Ve kefâ billâhi hasîbâ(hasîben).
(Himayeniz altındaki) yetimleri, evlenme çağına gelinceye kadar deneyin ; onlarda (din ve dünya işlerinde, malı koruma ve bilerek harcama hususunda) bir olgunluk görürseniz, mallarını kendilerine teslîm ediniz. Büyürler de (geri alırlar) diye mallarını tezelden gereksiz harcayıp yemeyiniz. Zengin olan (vasî ya da veli) müstağni davransın ; fakir olanı ise örfe uygun şekilde yesin. Bir de yetimlerin mallarını (vakti gelip) kendilerine teslîm ettiğiniz zaman onlara karşı şâhid tutunuz. Hesap sorucu olarak Allah yeter.
لِّلرِّجَالِ نَصيِبٌ مِّمَّا تَرَكَ الْوَالِدَانِ وَالأَقْرَبُونَ وَلِلنِّسَاء نَصِيبٌ مِّمَّا تَرَكَ الْوَالِدَانِ وَالأَقْرَبُونَ مِمَّا قَلَّ مِنْهُ أَوْ كَثُرَ نَصِيبًا مَّفْرُوضًا ﴿٧﴾
4/NİSÂ SURESİ-7. AYET (Meâlleri Kıyasla): Lir ricâli nasîbun mimmâ terakel vâlidâni vel akrabûne, ve lin nisâi nasîbun mimmâ terakel vâlidâni vel akrabûne mimmâ kalle minhu ev kesur(kesura). Nasîben mefrûdâ(mefrûdan).
Ana-baba ve yakın hısımların —az olsun, çok olsun— geriye bıraktığı (mirası)ndan erkeklere bir pay; yine ana-baba ve yakın hısımların geriye bıraktığı (mîrası)ndan kadınlara bir pay vardır. Bu, farz kılınmış belirli bir hissedir.
وَإِذَا حَضَرَ الْقِسْمَةَ أُوْلُواْ الْقُرْبَى وَالْيَتَامَى وَالْمَسَاكِينُ فَارْزُقُوهُم مِّنْهُ وَقُولُواْ لَهُمْ قَوْلاً مَّعْرُوفًا ﴿٨﴾
4/NİSÂ SURESİ-8. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve izâ hadaral kısmete ulûl kurbâ vel yetâmâ vel mesâkînu ferzukûhum minhu ve kûlû lehum kavlen ma’rûfâ(ma’rûfen).
Mîras taksiminde (mirasçı olmayan) hısımlar, öksüzler ve yoksullar hazır bulunursa, azık olacak ölçüde onlara da bir şey verin ve güzel söz söyleyin (kırıcı, incitici olmayın).
وَلْيَخْشَ الَّذِينَ لَوْ تَرَكُواْ مِنْ خَلْفِهِمْ ذُرِّيَّةً ضِعَافًا خَافُواْ عَلَيْهِمْ فَلْيَتَّقُوا اللّهَ وَلْيَقُولُواْ قَوْلاً سَدِيدًا ﴿٩﴾
4/NİSÂ SURESİ-9. AYET (Meâlleri Kıyasla): Velyahşellezîne lev terakû min halfihim zurriyeten dıâfen hâfû aleyhim, felyettekûllâhe velyekûlû kavlen sedîdâ(sedîdan).
Arkalarında elleri ermez, güçleri yetmez çocuklarını bırakacak olsalardı, onlar hakkında endişe duyanlar, (vasilik ettikleri yetimler hakkında da) aynı endişeyi duysunlar (ve bu hususta da) Allah'a karşı gelmekten sakınsınlar, sağlam ve doğru söz söylesinler.
إِنَّ الَّذِينَ يَأْكُلُونَ أَمْوَالَ الْيَتَامَى ظُلْمًا إِنَّمَا يَأْكُلُونَ فِي بُطُونِهِمْ نَارًا وَسَيَصْلَوْنَ سَعِيرًا ﴿١٠﴾
4/NİSÂ SURESİ-10. AYET (Meâlleri Kıyasla): İnnellezîne ye’kulûne emvâlel yetâmâ zulmen innemâ ye’kulûne fî butûnihim nârâ(nâran). Ve se yaslevne seîrâ(seîran).
Doğrusu yetimlerin mallarını haksız yere yiyenler, ancak karın dolusu ateş yemiş olurlar. Onlar harıl harıl yanıp yükselen bir ateşe gireceklerdir.
يُوصِيكُمُ اللّهُ فِي أَوْلاَدِكُمْ لِلذَّكَرِ مِثْلُ حَظِّ الأُنثَيَيْنِ فَإِن كُنَّ نِسَاء فَوْقَ اثْنَتَيْنِ فَلَهُنَّ ثُلُثَا مَا تَرَكَ وَإِن كَانَتْ وَاحِدَةً فَلَهَا النِّصْفُ وَلأَبَوَيْهِ لِكُلِّ وَاحِدٍ مِّنْهُمَا السُّدُسُ مِمَّا تَرَكَ إِن كَانَ لَهُ وَلَدٌ فَإِن لَّمْ يَكُن لَّهُ وَلَدٌ وَوَرِثَهُ أَبَوَاهُ فَلأُمِّهِ الثُّلُثُ فَإِن كَانَ لَهُ إِخْوَةٌ فَلأُمِّهِ السُّدُسُ مِن بَعْدِ وَصِيَّةٍ يُوصِي بِهَا أَوْ دَيْنٍ آبَآؤُكُمْ وَأَبناؤُكُمْ لاَ تَدْرُونَ أَيُّهُمْ أَقْرَبُ لَكُمْ نَفْعاً فَرِيضَةً مِّنَ اللّهِ إِنَّ اللّهَ كَانَ عَلِيما حَكِيمًا ﴿١١﴾
4/NİSÂ SURESİ-11. AYET (Meâlleri Kıyasla): Yûsîkumullâhu fî evlâdikum liz zekeri mislu hazzıl unseyeyn(unseyeyni), fe in kunne nisâen fevkasneteyni fe lehunne sulusâ mâ terak(terake), ve in kânet vâhideten fe lehân nısf(nısfu). Ve li ebeveyhi li kulli vâhidin min humâs sudusu mimmâ terake in kâne lehu veled(veledun), fe in lem yekun lehu veledun ve varisehû ebevâhu fe li ummihis sulus(sulusu), fe in kâne lehû ıhvetun fe li ummihis sudusu, min ba’di vasiyyetin yûsî bihâ ev deyn(deynin). Âbâukum ve ebnâukum, lâ tedrûne eyyuhum akrabu lekum nef’â(nef’en), farîdaten minallâh(minallâhi). İnnallâhe kâne alîmen hakîmâ(hakîmen).
Allah, çocuklarınız hakkında (mîras konusunda) şunu tavsiye eder, (ilâhî hükümlerini bildirir): Erkeğe, iki dişi payı vardır. Dişiler ikiden fazla ise, (erkek kardeşleri de yoksa) terekenin üçte ikisini alırlar. Dişi bir tane ise, (yine erkek kardeşi de yoksa) terekenin yarısı onundur. Eğer ölenin çocuğu varsa, ana-baba-dan her birine altıda bir hisse verilir. Ölenin çocuğu yoksa, ana-babası da kendine mîrasçı bulunuyorsa, anasına üçte bir, (geriye kalanı babasına) verilir. Ölenin kardeşleri varsa, anası altıda bir alır. Bütün bunlar, ölenin yaptığı vasiyyeti ve üzerindeki borcu yerine getirildikten sonradır. Babalarınızdan ve çocuklarınızdan hangisinin fayda bakımından daha yakın olduğunu bilemezsiniz. (Belirlenen paylar) Allah'tan bir farizadır. Allah bilendir ve yegâne hikmet sahibidir.
وَلَكُمْ نِصْفُ مَا تَرَكَ أَزْوَاجُكُمْ إِن لَّمْ يَكُن لَّهُنَّ وَلَدٌ فَإِن كَانَ لَهُنَّ وَلَدٌ فَلَكُمُ الرُّبُعُ مِمَّا تَرَكْنَ مِن بَعْدِ وَصِيَّةٍ يُوصِينَ بِهَا أَوْ دَيْنٍ وَلَهُنَّ الرُّبُعُ مِمَّا تَرَكْتُمْ إِن لَّمْ يَكُن لَّكُمْ وَلَدٌ فَإِن كَانَ لَكُمْ وَلَدٌ فَلَهُنَّ الثُّمُنُ مِمَّا تَرَكْتُم مِّن بَعْدِ وَصِيَّةٍ تُوصُونَ بِهَا أَوْ دَيْنٍ وَإِن كَانَ رَجُلٌ يُورَثُ كَلاَلَةً أَو امْرَأَةٌ وَلَهُ أَخٌ أَوْ أُخْتٌ فَلِكُلِّ وَاحِدٍ مِّنْهُمَا السُّدُسُ فَإِن كَانُوَاْ أَكْثَرَ مِن ذَلِكَ فَهُمْ شُرَكَاء فِي الثُّلُثِ مِن بَعْدِ وَصِيَّةٍ يُوصَى بِهَآ أَوْ دَيْنٍ غَيْرَ مُضَآرٍّ وَصِيَّةً مِّنَ اللّهِ وَاللّهُ عَلِيمٌ حَلِيمٌ ﴿١٢﴾
4/NİSÂ SURESİ-12. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve lekum nısfu mâ terake ezvâcukum in lem yekun lehunne veled(veledun), fe in kâne lehunne veledun fe lekumur rubuu mimmâ terakne min ba’di vasıyyetin yûsîne bihâ ev deyn(deynin). Ve lehunner rubuu mimmâ teraktum in lem yekun lekum veled(veledun), fe in kâne lekum veledun fe lehunnes sumunu mimmâ teraktum min ba’di vasıyyetin tûsûne bihâ ev deyn(deynin). Ve in kâne raculun yûrasu kelâleten ev imraetun ve lehû ahun ev uhtun fe li kulli vâhidin min humâs sudus(sudusu), fe in kânû eksera min zâlike fe hum şurakâu fîs sulusi min ba’di vasiyyetin yûsâ bihâ ev deynin gayra mudârr(mudârrin), vasıyyeten minallâh(minallâhi). Vallâhu alîmun halîm(halîmun).
Eğer karılarınızın çocukları yoksa, bıraktıklarının yarısı sizindir. Çocukları varsa, bıraktıklarının dörtte biri sizindir. Bütün bunlar yaptıkları vasiyyet veya (üzerlerindeki) borç (ödenip) yerine getirildikten sonradır. Eğer çocuğunuz yoksa, bıraktığınızın dörtte biri karılarınızındır. Çocuğunuz varsa, bıraktığınızın sekizde biri karılarınızındır. Bu da yaptığınız vasiyyet veya borçtan sonradır. Eğer vâris olunan (muris) erkek veya kadının çocuğu ve babası yoksa ve (ana tarafından) bir erkek veya kız kardeşi bulunuyorsa, herbirine altıda bir verilir. Sayıları bundan (birden) fazla ise üçte bir hisseye ortaktırlar. Bu da yapılan vasiyyet veya borçtan sonradır. Bütün bunlar mirasçıları zarara uğratmaksızın yerine getirilir. Bunlar Allah tarafından tavsiye (emir)dir. Allah bilendir ve yüksek hilm sahibidir.
تِلْكَ حُدُودُ اللّهِ وَمَن يُطِعِ اللّهَ وَرَسُولَهُ يُدْخِلْهُ جَنَّاتٍ تَجْرِي مِن تَحْتِهَا الأَنْهَارُ خَالِدِينَ فِيهَا وَذَلِكَ الْفَوْزُ الْعَظِيمُ ﴿١٣﴾
4/NİSÂ SURESİ-13. AYET (Meâlleri Kıyasla): Tilke hudûdullâh(hudûdullâhi). Ve men yutııllâhe ve resûlehu yudhılhu cennâtin tecrî min tahtihâl enhâru hâlidîne fîhâ. Ve zâlikel fevzul azîm(azîmu).
İşte bunlar Allah'ın sınırlarıdır. Kim Allah'a ve Peygamberine itaat ederse, Allah onu altlarından ırmaklar akan, içinde ebedî kalacakları Cennetlere koyar. Bu da büyük bir kurtuluştur.
وَمَن يَعْصِ اللّهَ وَرَسُولَهُ وَيَتَعَدَّ حُدُودَهُ يُدْخِلْهُ نَارًا خَالِدًا فِيهَا وَلَهُ عَذَابٌ مُّهِينٌ ﴿١٤﴾
4/NİSÂ SURESİ-14. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve men ya’sıllâhe ve resûlehu ve yeteadde hudûdehu yudhılhu nâran hâliden fîhâ.Ve lehu azâbun muhîn(muhînun).
Kim de Allah'a ve Peygamberine isyan edip (başkaldırır) da O'nun sınırlarını aşarsa, Allah onu, içinde devamlı kalacağı bir ateşe sokar ; artık horlayıcı bir azâb onun içindir.
وَاللاَّتِي يَأْتِينَ الْفَاحِشَةَ مِن نِّسَآئِكُمْ فَاسْتَشْهِدُواْ عَلَيْهِنَّ أَرْبَعةً مِّنكُمْ فَإِن شَهِدُواْ فَأَمْسِكُوهُنَّ فِي الْبُيُوتِ حَتَّىَ يَتَوَفَّاهُنَّ الْمَوْتُ أَوْ يَجْعَلَ اللّهُ لَهُنَّ سَبِيلاً ﴿١٥﴾
4/NİSÂ SURESİ-15. AYET (Meâlleri Kıyasla): Vellâtî ye’tînel fâhişete min nisâikum festeşhidû aleyhinne erbaaten minkum, fe in şehidû fe emsikûhunne fîl buyûti hattâ yeteveffâhunnel mevtu ev yec’alallâhu lehunne sebîlâ(sebîlen).
Kadınlarınızdan fuhuş (zina) yapanların, (bunu isbat için) aleyhlerine aranızdan dört şahit getirin. Eğer şahitlik ederlerse, o kadınları ölüm alıp götürünceye veya Allah onlara bir yol açıncaya kadar evlerde tutun.
وَاللَّذَانَ يَأْتِيَانِهَا مِنكُمْ فَآذُوهُمَا فَإِن تَابَا وَأَصْلَحَا فَأَعْرِضُواْ عَنْهُمَا إِنَّ اللّهَ كَانَ تَوَّابًا رَّحِيمًا ﴿١٦﴾
4/NİSÂ SURESİ-16. AYET (Meâlleri Kıyasla): Vellezâni ye’tiyânihâ minkum fe âzûhumâ, fe in tâbâ ve aslehâ fe a’rıdû anhumâ. İnnallâhe kâne tevvâben rahîmâ(rahîmen).
Sizlerden fuhuşa sapanların (zina edenlerin) ikisine de eziyette bulunun (onları ayıplayıp, kınayın). Tevbe edip kendilerini düzeltirlerse, artık vazgeçin. Şüphesiz ki, Allah tevbeleri çokça kabul eden ve merhameti bol olandır.
إِنَّمَا التَّوْبَةُ عَلَى اللّهِ لِلَّذِينَ يَعْمَلُونَ السُّوَءَ بِجَهَالَةٍ ثُمَّ يَتُوبُونَ مِن قَرِيبٍ فَأُوْلَئِكَ يَتُوبُ اللّهُ عَلَيْهِمْ وَكَانَ اللّهُ عَلِيماً حَكِيماً ﴿١٧﴾
4/NİSÂ SURESİ-17. AYET (Meâlleri Kıyasla): İnnemât tevbetu alâllâhi lillezîne ya’melûnes sûe bi cehâletin summe yetûbûne min karîbin fe ulâike yetûbullâhu aleyhim. Ve kânallâhu alîmen hakîmâ(hakîmen).
Allah'ın kabul edeceğini üzerine aldığı tevbe, bilmeyerek kötülük (günah) işledikten sonra çok geçmeden pişmanlık duyanların tevbesidir. İşte Allah bunların tevbesini kabul eder. Allah bilendir ve yegâne hikmet sahibidir.
وَلَيْسَتِ التَّوْبَةُ لِلَّذِينَ يَعْمَلُونَ السَّيِّئَاتِ حَتَّى إِذَا حَضَرَ أَحَدَهُمُ الْمَوْتُ قَالَ إِنِّي تُبْتُ الآنَ وَلاَ الَّذِينَ يَمُوتُونَ وَهُمْ كُفَّارٌ أُوْلَئِكَ أَعْتَدْنَا لَهُمْ عَذَابًا أَلِيمًا ﴿١٨﴾
4/NİSÂ SURESİ-18. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve leysetit tevbetu lillezîne ya’melûnes seyyiât(seyyiâti), hattâ izâ hadara ehadehumul mevtu kâle innî tubtul âne ve lâllezîne yemûtûne ve hum kuffâr(kuffârun). Ulâike a’tednâ lehum azâben elîmâ(elîmen).
Yoksa kötülük (günah ve veballeri işleyip (devam ederken) kendisine ölüm gelince, «Ben şimdi tevbe ettim» diyenlerin ve bir de kâfir olarak ölenlerin tevbesi (kabul edilir) değildir. İşte onlara elem verici bir azâb hazırlamışızdır.
يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُواْ لاَ يَحِلُّ لَكُمْ أَن تَرِثُواْ النِّسَاء كَرْهًا وَلاَ تَعْضُلُوهُنَّ لِتَذْهَبُواْ بِبَعْضِ مَا آتَيْتُمُوهُنَّ إِلاَّ أَن يَأْتِينَ بِفَاحِشَةٍ مُّبَيِّنَةٍ وَعَاشِرُوهُنَّ بِالْمَعْرُوفِ فَإِن كَرِهْتُمُوهُنَّ فَعَسَى أَن تَكْرَهُواْ شَيْئًا وَيَجْعَلَ اللّهُ فِيهِ خَيْرًا كَثِيرًا ﴿١٩﴾
4/NİSÂ SURESİ-19. AYET (Meâlleri Kıyasla): Yâ eyyuhâllezîne âmenû lâ yahıllu lekum en terisûn nisâe kerhâ(kerhen). Ve lâ ta’dulûhunne li tezhebû bi ba’dı mâ âteytumûhunne illâ en ye’tîne bi fâhışetin mubeyyineh(mubeyyinetin), ve âşirûhunne bil ma’rûf(ma’rûfi), fe in kerihtumûhunne fe asâ en tekrahû şey’en ve yec’alallâhu fîhi hayran kesîrâ(kesîran).
Ey imân edenler! Kadınlara zorla vâris olmaya kalkmanız, (mehir olarak) verdiğinizin bir kısmını alıp götürmeniz için onları sıkıştırmanız size helâl değildir. Meğerki apaçık bir fuhuş işleyeler. (O takdirde verilenin bir kısmı karşılığında boşayabilirsiniz). Kadınlarınızla iyi geçinin. Kendilerinden hoşlanmayıp tiksiniyorsanız, hoşlanmadığınız bir şeyde Allah birçok hayr takdir etmiş olabilir.
وَإِنْ أَرَدتُّمُ اسْتِبْدَالَ زَوْجٍ مَّكَانَ زَوْجٍ وَآتَيْتُمْ إِحْدَاهُنَّ قِنطَارًا فَلاَ تَأْخُذُواْ مِنْهُ شَيْئًا أَتَأْخُذُونَهُ بُهْتَاناً وَإِثْماً مُّبِيناً ﴿٢٠﴾
4/NİSÂ SURESİ-20. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve in eradtumustibdâle zevcin mekâne zevcin, ve âteytum ihdâhunne kıntâren fe lâ te’huzû minhu şey’â(şey’en). E te’huzûnehu buhtânen ve ismen mubînâ(mubînen).
Bir eşinizi boşayıp da yerine başka bir eş almak istiyorsanız, öncekine (mehir olarak) kantar kantar altın (çokça mal) vermiş olsanız bile, hiçbir şeyi geri almayınız. (Boşamaya sebep uydurup) iftira ederek, açık günah işleyerek verdiğinizi ondan geri alır mısınız ?
وَكَيْفَ تَأْخُذُونَهُ وَقَدْ أَفْضَى بَعْضُكُمْ إِلَى بَعْضٍ وَأَخَذْنَ مِنكُم مِّيثَاقًا غَلِيظًا ﴿٢١﴾
4/NİSÂ SURESİ-21. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve keyfe te’huzûnehu ve kad efdâ ba’dukum ilâ ba’dın ve ehazne minkum mîsâkan galîzâ(galîzan).
Nasıl alırsınız ki, birbirinize iyice katılıp başbaşa kaldınız ve onlar (adına) sizden sağlam bir söz de almışlardı.
وَلاَ تَنكِحُواْ مَا نَكَحَ آبَاؤُكُم مِّنَ النِّسَاء إِلاَّ مَا قَدْ سَلَفَ إِنَّهُ كَانَ فَاحِشَةً وَمَقْتًا وَسَاء سَبِيلاً ﴿٢٢﴾
4/NİSÂ SURESİ-22. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve lâ tenkihû mâ nekaha âbâukum minen nisâi, illâ mâ kad selef(selefe). İnnehu kâne fâhışeten ve maktâ(maktan). Ve sâe sebîlâ(sebîlen).
Babalarınızın evlendiği kadınlarla evlenmeyin, ancak geçen geçti. Doğrusu bu bir fuhuş, çok çirkin bir davranış, ilâhî gazab ve ne kötü bir yoldur !
حُرِّمَتْ عَلَيْكُمْ أُمَّهَاتُكُمْ وَبَنَاتُكُمْ وَأَخَوَاتُكُمْ وَعَمَّاتُكُمْ وَخَالاَتُكُمْ وَبَنَاتُ الأَخِ وَبَنَاتُ الأُخْتِ وَأُمَّهَاتُكُمُ اللاَّتِي أَرْضَعْنَكُمْ وَأَخَوَاتُكُم مِّنَ الرَّضَاعَةِ وَأُمَّهَاتُ نِسَآئِكُمْ وَرَبَائِبُكُمُ اللاَّتِي فِي حُجُورِكُم مِّن نِّسَآئِكُمُ اللاَّتِي دَخَلْتُم بِهِنَّ فَإِن لَّمْ تَكُونُواْ دَخَلْتُم بِهِنَّ فَلاَ جُنَاحَ عَلَيْكُمْ وَحَلاَئِلُ أَبْنَائِكُمُ الَّذِينَ مِنْ أَصْلاَبِكُمْ وَأَن تَجْمَعُواْ بَيْنَ الأُخْتَيْنِ إَلاَّ مَا قَدْ سَلَفَ إِنَّ اللّهَ كَانَ غَفُورًا رَّحِيمًا ﴿٢٣﴾
4/NİSÂ SURESİ-23. AYET (Meâlleri Kıyasla): Hurrimet aleykum ummehâtukum ve benâtukum ve ehavâtukum ve ammâtukum ve halâtukum ve benâtul ahi ve benâtul uhti ve ummehâtukumullâtî erdâ’nekum ve ehavâtukum miner radâati ve ummehâtu nisâikum ve rabâibukumullâtî fî hucûrikum min nisâikumullâtî dehaltum bihinn(bihinne), fe in lem tekûnû dehaltum bihinne fe lâ cunâha aleykum, ve halâilu ebnâikumullezîne min aslâbikum, ve en tecmeû beynel uhteyni illâ mâ kad selef(selefe). İnnallâhe kâne gafûran rahîmâ(rahîmen).
Analarınız, kızlarınız, kızkardeşleriniz, halâlarınız, teyzeleriniz, kardeş kızları, kızkardeş kızları, sizi emziren süt analarınız, süt kardeşleriniz, karılarınızın anaları, kendileriyle gerdeğe girdiğiniz karılarınızdan (doğma) yanınızda beslediğiniz üvey kızlarınız, —analarıyla gerdeğe girmemişseniz onlarla evlenmenizde bir sakınca yoktur— öz oğullarınızın kanlarıyla ve iki kız kardeşi nikâhınız altında birleştirmek suretiyle evlenmeniz haram kılınmıştır. Ancak (daha önce) geçen geçmiştir. Şüphesiz ki Allah hem çok bağışlayan, hem çok merhamet edendir.
وَالْمُحْصَنَاتُ مِنَ النِّسَاء إِلاَّ مَا مَلَكَتْ أَيْمَانُكُمْ كِتَابَ اللّهِ عَلَيْكُمْ وَأُحِلَّ لَكُم مَّا وَرَاء ذَلِكُمْ أَن تَبْتَغُواْ بِأَمْوَالِكُم مُّحْصِنِينَ غَيْرَ مُسَافِحِينَ فَمَا اسْتَمْتَعْتُم بِهِ مِنْهُنَّ فَآتُوهُنَّ أُجُورَهُنَّ فَرِيضَةً وَلاَ جُنَاحَ عَلَيْكُمْ فِيمَا تَرَاضَيْتُم بِهِ مِن بَعْدِ الْفَرِيضَةِ إِنَّ اللّهَ كَانَ عَلِيمًا حَكِيمًا ﴿٢٤﴾
4/NİSÂ SURESİ-24. AYET (Meâlleri Kıyasla): Vel muhsanâtu minen nisâi illâ mâ meleket eymânukum, kitâballâhi aleykum, ve uhille lekum mâ varâe zâlikum en tebtegû bi emvâlikum muhsinîne gayra musâfihîn(musâfihîne). Fe mâstemta’tum bihî minhunne fe âtûhunne ucûrehunne farîdah(farîdaten). Ve lâ cunâha aleykum fîmâ terâdaytum bihî min ba’dil farîdah(farîdati). İnnallâhe kâne alîmen hakîmâ(hakîmen).
Evli kadınlarla evlenmeniz de haram kılınmıştır. Elinizde bulunan (evli harp esirleri) cariyeler müstesna.. (İşte bütün bunlar) Allah' in size farz kıldığı yazılı hükümlerdir; bunlardan başkasını, namuslu-iffetli, zinadan kaçınarak mallarınızla (mehir verip) istemeniz size helâl kılınmıştır. O halde onlardan hangisinden (nikâh akdiyle) yararlandınızsa, mehrini takdir edildiği şekilde verin ; (bu bir haktır). Takdir edildikten sonra karşılıklı rıza ile anlaştığınızda size bir vebal yoktur. Şüphesiz ki, Allah bilendir ve yegâne hikmet sahibidir.
وَمَن لَّمْ يَسْتَطِعْ مِنكُمْ طَوْلاً أَن يَنكِحَ الْمُحْصَنَاتِ الْمُؤْمِنَاتِ فَمِن مِّا مَلَكَتْ أَيْمَانُكُم مِّن فَتَيَاتِكُمُ الْمُؤْمِنَاتِ وَاللّهُ أَعْلَمُ بِإِيمَانِكُمْ بَعْضُكُم مِّن بَعْضٍ فَانكِحُوهُنَّ بِإِذْنِ أَهْلِهِنَّ وَآتُوهُنَّ أُجُورَهُنَّ بِالْمَعْرُوفِ مُحْصَنَاتٍ غَيْرَ مُسَافِحَاتٍ وَلاَ مُتَّخِذَاتِ أَخْدَانٍ فَإِذَا أُحْصِنَّ فَإِنْ أَتَيْنَ بِفَاحِشَةٍ فَعَلَيْهِنَّ نِصْفُ مَا عَلَى الْمُحْصَنَاتِ مِنَ الْعَذَابِ ذَلِكَ لِمَنْ خَشِيَ الْعَنَتَ مِنْكُمْ وَأَن تَصْبِرُواْ خَيْرٌ لَّكُمْ وَاللّهُ غَفُورٌ رَّحِيمٌ ﴿٢٥﴾
4/NİSÂ SURESİ-25. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve men lem yestetı’ minkum tavlen en yenkıhal muhsanâtil mu’minâti fe min mâ meleket eymânukum min feteyâtikumul mu’minât(mu’minâti). Vallâhu a’lemu bi îmânikum. Ba’dukum min ba’d(ba’dın), fenkihûhunne bi izni ehlihinne ve âtûhunne ucûrehunne bil ma’rûfi muhsanâtin gayra musâfihâtin ve lâ muttehızâti ahdân(ahdânin), fe izâ uhsinne fe in eteyne bi fâhışetin fe aleyhinne nısfu mâ alâl muhsanâti minel azâb(azâbi). Zâlike li men haşiyel anete minkum. Ve en tasbirû hayrun lekum. Vallâhu gafûrun rahîm(rahîmun).
Sizden kim iffetli hür mü'mine kadınlarla evlenecek güce sahip değilse, ellerinizde bulunan mü'mine cariyelerinizden (alıp evlensin). Allah imânınızı daha iyi bilendir. Kiminiz kiminizdensiniz, (aynı soydan gelmesiniz). O halde fuhuşta bulunmayan, gizli dost edinmeyen namuslu iffetli olanlarını sahiplerinin izniyle kendinize nikahlayın ; mehirlerini de örfe uygun biçimde verin. Bu evlilikten sonra fuhşa saparlar (zina ederler)se, o takdirde cezaları, hür kadınlar hakkında konan cezanın yarısıdır. (Cariyeyle evlenmenize izin verilmesi) sizden günah sıkıntısına (zinaya) düşmekten korkanlar içindir. Sabretmeniz sizin için daha hayırlıdır. Allah çok bağışlayan ve çok merhamet edendir.
يُرِيدُ اللّهُ لِيُبَيِّنَ لَكُمْ وَيَهْدِيَكُمْ سُنَنَ الَّذِينَ مِن قَبْلِكُمْ وَيَتُوبَ عَلَيْكُمْ وَاللّهُ عَلِيمٌ حَكِيمٌ ﴿٢٦﴾
4/NİSÂ SURESİ-26. AYET (Meâlleri Kıyasla): Yurîdullâhu li yubeyyine lekum ve yehdîyekum sunenellezîne min kablikum ve yetûbe aleykum. Vallâhu alîmun hakîm(hakîmun).
Allah size (dinî hükümleri ve hükümlerin bağlı bulunduğu ahlâkî ölçüleri) açıklamak, sizden öncekilerin yollarını (örnekleriyle sergileyip) göstermek ve tevbenizi kabul etmek ister. Allah bilendir ve yegâne hikmet sahibidir.
وَاللّهُ يُرِيدُ أَن يَتُوبَ عَلَيْكُمْ وَيُرِيدُ الَّذِينَ يَتَّبِعُونَ الشَّهَوَاتِ أَن تَمِيلُواْ مَيْلاً عَظِيمًا ﴿٢٧﴾
4/NİSÂ SURESİ-27. AYET (Meâlleri Kıyasla): Vallâhu yurîdu en yetûbe aleykum ve yurîdullezîne yettebiûneş şehevâti en temîlû meylen azîmâ(azîmen).
(Öyle ya) Allah tevbelerinizi kabul etmek ister. Şehvetlerine uyup gidenler ise, sizin (doğru yoldan) iyice sapmanızı arzu ederler.
يُرِيدُ اللّهُ أَن يُخَفِّفَ عَنكُمْ وَخُلِقَ الإِنسَانُ ضَعِيفًا ﴿٢٨﴾
4/NİSÂ SURESİ-28. AYET (Meâlleri Kıyasla): Yurîdullâhu en yuhaffife ankum, ve hulikal insânu daîfâ(daîfen).
Allah sizden (ağır sorumlulukları, taşınması zor yükleri) hafifletmek ister. İnsan oldukça zayıf (iradeli) yaratılmıştır.
يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُواْ لاَ تَأْكُلُواْ أَمْوَالَكُمْ بَيْنَكُمْ بِالْبَاطِلِ إِلاَّ أَن تَكُونَ تِجَارَةً عَن تَرَاضٍ مِّنكُمْ وَلاَ تَقْتُلُواْ أَنفُسَكُمْ إِنَّ اللّهَ كَانَ بِكُمْ رَحِيمًا ﴿٢٩﴾
4/NİSÂ SURESİ-29. AYET (Meâlleri Kıyasla): Yâ eyyuhâllezîne âmenû lâ te’kulû emvâlekum beynekum bil bâtılı, illâ en tekûne ticâraten an terâdın minkum, ve lâ taktulû enfusekum. İnnallâhe kâne bikum rahîmâ(rahîmen).
Ey imân edenler! Mallarınızı aranızda bâtıl sebeplerle yemeyin; ancak karşılıklı rızayla meydana gelen alım-satım ile (yemeniz helâldir). Kendi kendinizi (haram yiyip haksızlıkta bulunarak) öldürmeyin. Şüphesiz ki Allah size karşı çok merhametlidir.
وَمَن يَفْعَلْ ذَلِكَ عُدْوَانًا وَظُلْمًا فَسَوْفَ نُصْلِيهِ نَارًا وَكَانَ ذَلِكَ عَلَى اللّهِ يَسِيرًا ﴿٣٠﴾
4/NİSÂ SURESİ-30. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve men yef’al zâlike udvânen ve zulmen fe sevfe nuslîhi nârâ(nâran). Ve kâne zâlike alâllâhi yesîrâ(yesîran).
Kim de bunu (ilâhî sınırı) aşarak, haksızlıkta bulunarak işlerse, onu ateşe ulaştırıp (Cehennem'e) sokacağız. Bu da Allah'a göre çok kolaydır.
إِن تَجْتَنِبُواْ كَبَآئِرَ مَا تُنْهَوْنَ عَنْهُ نُكَفِّرْ عَنكُمْ سَيِّئَاتِكُمْ وَنُدْخِلْكُم مُّدْخَلاً كَرِيمًا ﴿٣١﴾
4/NİSÂ SURESİ-31. AYET (Meâlleri Kıyasla): İn tectenibû kebâira mâ tunhevne anhu nukeffir ankum seyyiâtikum ve nudhılkum mudhalen kerîmâ(kerîmen).
Eğer men'edildiğiniz büyük günahlardan kaçınırsanız, kusurlarınızı örtüp temizleriz ve sizi şerefli bir makama yerleştiririz.
وَلاَ تَتَمَنَّوْاْ مَا فَضَّلَ اللّهُ بِهِ بَعْضَكُمْ عَلَى بَعْضٍ لِّلرِّجَالِ نَصِيبٌ مِّمَّا اكْتَسَبُواْ وَلِلنِّسَاء نَصِيبٌ مِّمَّا اكْتَسَبْنَ وَاسْأَلُواْ اللّهَ مِن فَضْلِهِ إِنَّ اللّهَ كَانَ بِكُلِّ شَيْءٍ عَلِيمًا ﴿٣٢﴾
4/NİSÂ SURESİ-32. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve lâ tetemennev mâ faddalallâhû bihî ba’dakum alâ ba’d(ba’dın). Lir ricâli nasîbun mimmâktesebû ve lin nisâi nasîbun mimmâktesebn(mimmektesebne. Ves’elûllâhe min fadlihî. İnnallâhe kâne bi kulli şey’in alîmâ(alîmen).
Allah'ın kiminizi kiminizden üstün kıldığı hususları temenni edip durmayın. Erkeklere kazandıklarından bir pay, kadınlara da kazandıklarından bir pay vardır. Siz Allah'tan bol nîmetini, cömertçe ihsanını isteyin. Şüphesiz ki Allah, her şeyi bilendir.
وَلِكُلٍّ جَعَلْنَا مَوَالِيَ مِمَّا تَرَكَ الْوَالِدَانِ وَالأَقْرَبُونَ وَالَّذِينَ عَقَدَتْ أَيْمَانُكُمْ فَآتُوهُمْ نَصِيبَهُمْ إِنَّ اللّهَ كَانَ عَلَى كُلِّ شَيْءٍ شَهِيدًا ﴿٣٣﴾
4/NİSÂ SURESİ-33. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve li kullin cealnâ mevâliye mimmâ terakel vâlidâni vel akrabûn(akrabûne). Vellezîne akadet eymânukum fe âtûhum nasîbehum. İnnallâhe kâne alâ kulli şey’in şehîdâ(şehîden).
Ana-babanın ve yakın hısımların geriye bıraktıkları maldan —erkek ve kadından her biri için— vârisler kıldık. Kendileriyle yeminli bağlantı yaptığınız kimselere de hisselerini verin. Şüphesiz ki Allah her şeye şahittir.
الرِّجَالُ قَوَّامُونَ عَلَى النِّسَاء بِمَا فَضَّلَ اللّهُ بَعْضَهُمْ عَلَى بَعْضٍ وَبِمَا أَنفَقُواْ مِنْ أَمْوَالِهِمْ فَالصَّالِحَاتُ قَانِتَاتٌ حَافِظَاتٌ لِّلْغَيْبِ بِمَا حَفِظَ اللّهُ وَاللاَّتِي تَخَافُونَ نُشُوزَهُنَّ فَعِظُوهُنَّ وَاهْجُرُوهُنَّ فِي الْمَضَاجِعِ وَاضْرِبُوهُنَّ فَإِنْ أَطَعْنَكُمْ فَلاَ تَبْغُواْ عَلَيْهِنَّ سَبِيلاً إِنَّ اللّهَ كَانَ عَلِيًّا كَبِيرًا ﴿٣٤﴾
4/NİSÂ SURESİ-34. AYET (Meâlleri Kıyasla): Er ricâlu kavvâmûne alân nisâi bi mâ faddalallâhu ba’dahum alâ ba’dın ve bi mâ enfekû min emvâlihim. Fes sâlihâtu kânitâtun hâfizâtun lil gaybi bi mâ hafizallâh(hafizallâhu). Vellâtî tehâfûne nuşûzehunne fe ızûhunne vahcurûhunn (vahcurûhunne) fîl medâcıı vadrıbûhunne, fe in ata’nekum fe lâ tebgû aleyhinne sebîlâ(sebîlen). İnnallâhe kâne aliyyen kebîrâ(kebîran).
Erkekler, kadınlar üzerine koruyucu ve işlerini yürütücü üstünlüktedirler. Bu da Allah'ın kimini kimine üstün kılması ve erkeklerin mallarını (mehir ve nafaka olarak) harcamaları sebebiyledir. Bu bakımdan güzel huylu, iyi amelli kadınlar itaâtlıdırlar. Allah (onların haklarını ve iffet perdelerini) nasıl koruduysa, onlar da (kocalarının) yokluğunda öylece (hem kendilerini, hem kocalarının mal ve şerefini) korurlar. O kadınların ki, baş kaldırıp itaatsizliklerinden endişe duyarsanız, önce onlara öğüt verin, sonra da yataklarında yalnız bırakın ; (yola gelmezlerse) bu defa dövün. O takdirde (kadınlık vecibelerini yerine getirip) size itaat ederlerse, artık (üzüp incitmek için) aleyhlerinde bir yol aramayın. Şüphesiz ki Allah, çok yücedir, çok büyüktür.
وَإِنْ خِفْتُمْ شِقَاقَ بَيْنِهِمَا فَابْعَثُواْ حَكَمًا مِّنْ أَهْلِهِ وَحَكَمًا مِّنْ أَهْلِهَا إِن يُرِيدَا إِصْلاَحًا يُوَفِّقِ اللّهُ بَيْنَهُمَا إِنَّ اللّهَ كَانَ عَلِيمًا خَبِيرًا ﴿٣٥﴾
4/NİSÂ SURESİ-35. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve in hıftum şıkâka beynihimâ feb’asû hakemen min ehlihî ve hakemen min ehlihâ, in yurîdâ ıslâhan yuveffikıllâhu beynehumâ. İnnallâhe kâne alîmen habîrâ(habîren).
Karı-koca arasının açılmasından endişe ederseniz, bir hakem erkeğin ailesi tarafından, bir hakem de kadının ailesi tarafından gönderin ; karı-koca (ya da hakemler) aralarını düzeltmeyi dilerlerse, Allah onları başarılı kılar. Şüphesiz ki, Allah her şeyi bilen ve her olup bitenden haberlidir.
وَاعْبُدُواْ اللّهَ وَلاَ تُشْرِكُواْ بِهِ شَيْئًا وَبِالْوَالِدَيْنِ إِحْسَانًا وَبِذِي الْقُرْبَى وَالْيَتَامَى وَالْمَسَاكِينِ وَالْجَارِ ذِي الْقُرْبَى وَالْجَارِ الْجُنُبِ وَالصَّاحِبِ بِالجَنبِ وَابْنِ السَّبِيلِ وَمَا مَلَكَتْ أَيْمَانُكُمْ إِنَّ اللّهَ لاَ يُحِبُّ مَن كَانَ مُخْتَالاً فَخُورًا ﴿٣٦﴾
4/NİSÂ SURESİ-36. AYET (Meâlleri Kıyasla): Va’budûllâhe ve lâ tuşrikû bihî şeyen ve bil vâlideyni ihsânen ve bizil kurbâ vel yetâmâ vel mesâkîni vel câri zil kurbâ vel câril cunubi ves sâhıbi bil cenbi vebnis sebîli, ve mâ meleket eymânukum. İnnallâhe lâ yuhıbbu men kâne muhtâlen fehûrâ(fehûran).
Allah'a ibâdet edin (kulluk vecîbelerini yerine getirin), hiçbir şeyi O'na ortak koşmayın. Anaya, babaya iyilik edin ; hısımlara, yetimlere, yoksullara, yakın komşuya, uzak komşuya, yanınızdaki arkadaşa, yolda kalmışa ve sahip olduğunuz elinizin altındaki (köle, câriye, hizmetçi, işçi)lere de iyilik edin, (alçak gönüllü, güzel sözlü davranın). Şüphesiz ki, Allah kendini beğenip böbürleneni ve övüneni sevmez.
الَّذِينَ يَبْخَلُونَ وَيَأْمُرُونَ النَّاسَ بِالْبُخْلِ وَيَكْتُمُونَ مَا آتَاهُمُ اللّهُ مِن فَضْلِهِ وَأَعْتَدْنَا لِلْكَافِرِينَ عَذَابًا مُّهِينًا ﴿٣٧﴾
4/NİSÂ SURESİ-37. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ellezîne yebhalûne ve ye’murûnen nâse bil buhli ve yektumûne mâ âtâhumullâhu min fadlıhî. Ve a’tednâ lil kâfirîne azâben muhînâ(muhînen).
Onlar ki, cimrilik eder, insanlara da cimrilikle tavsiyede bulunur ve Allah'ın kendilerine verdiği bol nimeti, cömertçe ihsanı gizlerler, (elbette ki Allah onları sevmez). Biz de böyle olan inkarcı nankörlere aşağılayıcı bir azâb hazırladık.
وَالَّذِينَ يُنفِقُونَ أَمْوَالَهُمْ رِئَاء النَّاسِ وَلاَ يُؤْمِنُونَ بِاللّهِ وَلاَ بِالْيَوْمِ الآخِرِ وَمَن يَكُنِ الشَّيْطَانُ لَهُ قَرِينًا فَسَاء قِرِينًا ﴿٣٨﴾
4/NİSÂ SURESİ-38. AYET (Meâlleri Kıyasla): Vellezîne yunfıkûne emvâlehum riâen nâsi ve lâ yu’minûne billâhi ve lâ bil yevmil âhir(âhiri). Ve men yekuniş şeytânu lehu karînen fe sâe karînâ(karînen).
Hem onlar ki mallarını, insanlara gösteriş olsun diye. harcarlar da Allah'a ve Âhiret gününe inanmazlar, (onların arkadaşı Şeytan'dır). Artık Şeytan kime dost ve arkadaş olursa, arkadaş olarak o ne kötüdür!
وَمَاذَا عَلَيْهِمْ لَوْ آمَنُواْ بِاللّهِ وَالْيَوْمِ الآخِرِ وَأَنفَقُواْ مِمَّا رَزَقَهُمُ اللّهُ وَكَانَ اللّهُ بِهِم عَلِيمًا ﴿٣٩﴾
4/NİSÂ SURESİ-39. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve mâzâ aleyhim lev âmenû billâhi vel yevmil âhıri ve enfekû mimmâ razakahumullâh(razakahumullâhu). Ve kânallâhu bihim alîmâ(alîmen).
Allah'a ve Âhiret gününe imân edip Allah'ın kendilerine rızık olarak verdiğinden (Allah için) harcasalardı ne zararları olurdu ? Allah onları bilendir.
إِنَّ اللّهَ لاَ يَظْلِمُ مِثْقَالَ ذَرَّةٍ وَإِن تَكُ حَسَنَةً يُضَاعِفْهَا وَيُؤْتِ مِن لَّدُنْهُ أَجْرًا عَظِيمًا ﴿٤٠﴾
4/NİSÂ SURESİ-40. AYET (Meâlleri Kıyasla): İnnallâhe lâ yazlimu miskâle zerreh(zerretin), ve in teku haseneten yudâıfhâ ve yu’ti min ledunhu ecran azîmâ(azîmen).
Şüphesiz ki Allah zerre ağırlığınca haksızlık yapmaz. Zerre ağırlığınca bir iyilik olsa, onu kat kat arttırır ve kendi katından bir de büyük bir ecir (mükâfat) verir.
فَكَيْفَ إِذَا جِئْنَا مِن كُلِّ أمَّةٍ بِشَهِيدٍ وَجِئْنَا بِكَ عَلَى هَؤُلاء شَهِيدًا ﴿٤١﴾
4/NİSÂ SURESİ-41. AYET (Meâlleri Kıyasla): Fe keyfe izâ ci’nâ min kulli ummetin bi şehîdin ve ci’nâ bike alâ hâulâi şehîdâ(şehîden).
Her ümmetten bir şâhid getireceğimiz, seni de onlar üzerine şâhid getireceğimiz zaman (halleri) nice olur?
يَوْمَئِذٍ يَوَدُّ الَّذِينَ كَفَرُواْ وَعَصَوُاْ الرَّسُولَ لَوْ تُسَوَّى بِهِمُ الأَرْضُ وَلاَ يَكْتُمُونَ اللّهَ حَدِيثًا ﴿٤٢﴾
4/NİSÂ SURESİ-42. AYET (Meâlleri Kıyasla): Yevme izin yeveddullezîne keferû ve asavur resûle lev tusevvâ bihimul ard(ardu). Ve lâ yektumûnallâhe hadîsâ(hadîsen).
Küfredip Peygamber'e karşı gelenler; o gün yerle bir olmayı çok isterler ve Allah'tan hiçbir söz gizleyemezler.
يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُواْ لاَ تَقْرَبُواْ الصَّلاَةَ وَأَنتُمْ سُكَارَى حَتَّىَ تَعْلَمُواْ مَا تَقُولُونَ وَلاَ جُنُبًا إِلاَّ عَابِرِي سَبِيلٍ حَتَّىَ تَغْتَسِلُواْ وَإِن كُنتُم مَّرْضَى أَوْ عَلَى سَفَرٍ أَوْ جَاء أَحَدٌ مِّنكُم مِّن الْغَآئِطِ أَوْ لاَمَسْتُمُ النِّسَاء فَلَمْ تَجِدُواْ مَاء فَتَيَمَّمُواْ صَعِيدًا طَيِّبًا فَامْسَحُواْ بِوُجُوهِكُمْ وَأَيْدِيكُمْ إِنَّ اللّهَ كَانَ عَفُوًّا غَفُورًا ﴿٤٣﴾
4/NİSÂ SURESİ-43. AYET (Meâlleri Kıyasla): Yâ eyyuhâllezîne âmenû lâ takrabûs salâte ve entum sukârâ hattâ ta’lemû mâ tekûlûne ve lâ cunuben illâ âbirî sebîlin hattâ tagtesilû. Ve in kuntum mardâ ev alâ seferin ev câe ehadun minkum minel gâiti ev lâmestumun nisâe fe lem tecidû mâen fe teyemmemû saîden tayyiben femsehû bi vucûhikum ve eydîkum. İnnallâhe kâne afuvven gafûrâ(gafûran).
Ey imân edenler! Sarhoş iken —ne dediğinizi bilinceye kadar— cünüp iken, —yoldan geçmeniz müstesna— gusledinceye kadar namaza (ve mescide) yaklaşmayın. Eğer hasta veya yolculukta iseniz, sizden biriniz tabiî ihtiyacını gidermekten gelmişse veya kadınlara dokunmuşsanız, bu durumda su da bulamamışsanız, temiz bir toprağa teyemmüm edip yüzlerinize ve ellerinize sürün. Şüphesiz ki Allah çok affedici ve çok bağışlayıcıdır.
أَلَمْ تَرَ إِلَى الَّذِينَ أُوتُواْ نَصِيبًا مِّنَ الْكِتَابِ يَشْتَرُونَ الضَّلاَلَةَ وَيُرِيدُونَ أَن تَضِلُّواْ السَّبِيلَ ﴿٤٤﴾
4/NİSÂ SURESİ-44. AYET (Meâlleri Kıyasla): E lem tera ilâllezîne ûtû nasîben minel kitâbi yeşterûned dalâlete ve yurîdûne en tedıllus sebîl(sebîle).
Kendilerine kitaptan az-çok bir pay verilenlere bakmaz mısın ? Bunlar sapıklığı satın alıp sizin de doğru yoldan sapmanızı isterler.
وَاللّهُ أَعْلَمُ بِأَعْدَائِكُمْ وَكَفَى بِاللّهِ وَلِيًّا وَكَفَى بِاللّهِ نَصِيرًا ﴿٤٥﴾
4/NİSÂ SURESİ-45. AYET (Meâlleri Kıyasla): Vallâhu a’lemu bi a’dâikum. Ve kefâ billâhi veliyyen, ve kefâ billâhi nasîrâ(nasîran).
Allah ise düşmanlarınızı daha iyi bilendir. İşinizi düzenleyici dost olarak da Allah yeter; yardımcı olarak da Allah elverir.
مِّنَ الَّذِينَ هَادُواْ يُحَرِّفُونَ الْكَلِمَ عَن مَّوَاضِعِهِ وَيَقُولُونَ سَمِعْنَا وَعَصَيْنَا وَاسْمَعْ غَيْرَ مُسْمَعٍ وَرَاعِنَا لَيًّا بِأَلْسِنَتِهِمْ وَطَعْنًا فِي الدِّينِ وَلَوْ أَنَّهُمْ قَالُواْ سَمِعْنَا وَأَطَعْنَا وَاسْمَعْ وَانظُرْنَا لَكَانَ خَيْرًا لَّهُمْ وَأَقْوَمَ وَلَكِن لَّعَنَهُمُ اللّهُ بِكُفْرِهِمْ فَلاَ يُؤْمِنُونَ إِلاَّ قَلِيلاً ﴿٤٦﴾
4/NİSÂ SURESİ-46. AYET (Meâlleri Kıyasla): Minellezîne hâdû yuharrifûnel kelime an mevâdııhî ve yekûlûne semi’nâ ve asaynâ vesma’ gayra musmeın ve râınâ leyyen bi elsinetihim ve ta’nan fîd dîn(dîni). Ve lev ennehum kâlû semi’nâ ve ata’nâ vesma’ venzurnâ le kâne hayran lehum ve akvem(akveme), ve lâkin leanehumullâhu bi kufrihim fe lâ yu’minûne illâ kalîlâ(kalîlen).
Yahudilerden bir kısmı, kelimeleri konulduğu yerden değiştirirler, dillerini eğip bükerek, dine de saldırarak, «işittik (ama kalbimizle) karşı koyduk!» derler. Dinle, a dinlemez olası! «Râinâ — bizi güt, bizi gözet a çoban !» derler. Eğer onlar, «işittik ve itaat ettik», «dinle ve bizi gözet!» deselerdi herhalde kendileri için daha hayırlı ve daha doğru olurdu. Ama Allah küfürleri sebebiyle onları lânetlemiştir. Bu yüzden —azı müstesna— imân etmezler.
يَا أَيُّهَا الَّذِينَ أُوتُواْ الْكِتَابَ آمِنُواْ بِمَا نَزَّلْنَا مُصَدِّقًا لِّمَا مَعَكُم مِّن قَبْلِ أَن نَّطْمِسَ وُجُوهًا فَنَرُدَّهَا عَلَى أَدْبَارِهَا أَوْ نَلْعَنَهُمْ كَمَا لَعَنَّا أَصْحَابَ السَّبْتِ وَكَانَ أَمْرُ اللّهِ مَفْعُولاً ﴿٤٧﴾
4/NİSÂ SURESİ-47. AYET (Meâlleri Kıyasla): Yâ eyyuhâllezîne ûtûl kitâbe âminû bi mâ nezzelnâ musaddikan li mâ meakum min kabli en natmise vucûhen fe neruddehâ alâ edbârihâ ev nel’anehum kemâ leannâ ashâbes sebt(sebti). Ve kâne emrullâhi mef’ûlâ(mef’ûlen).
Ey kendilerine kitap verilenler ! Beraberinizdeki kitabı tasdîk ettiği halde indirdiğimiz bu Kitab (Kur'ân)a, biz henüz bir takım yüzleri belirsiz hale getirip enselerine çevirmeden veya Cumartesi (hürmetini çiğneyen) kimseleri lanetlediğimiz gibi onları lanetlemeden önce imân edin. Allah'ın emri mutlaka yerine gelir.
إِنَّ اللّهَ لاَ يَغْفِرُ أَن يُشْرَكَ بِهِ وَيَغْفِرُ مَا دُونَ ذَلِكَ لِمَن يَشَاء وَمَن يُشْرِكْ بِاللّهِ فَقَدِ افْتَرَى إِثْمًا عَظِيمًا ﴿٤٨﴾
4/NİSÂ SURESİ-48. AYET (Meâlleri Kıyasla): İnnallâhe lâ yagfiru en yuşrake bihî ve yagfiru mâ dûne zâlike li men yeşâu ve men yuşrik billâhi fe kadifterâ ismen azîmâ(azîmen).
Şüphesiz ki Allah, kendisine ortak koşulmasını bağışlamaz; bundan başka (günahları) dilediği kimseler için bağışlar. Artık kim Allah'a ortak koşarsa, şüphesiz o, büyük bir günah ile iftirada bulunmuş olur.
أَلَمْ تَرَ إِلَى الَّذِينَ يُزَكُّونَ أَنفُسَهُمْ بَلِ اللّهُ يُزَكِّي مَن يَشَاء وَلاَ يُظْلَمُونَ فَتِيلاً ﴿٤٩﴾
4/NİSÂ SURESİ-49. AYET (Meâlleri Kıyasla): E lem tera ilâllezîne yuzekkûne enfusehum. Belillâhu yuzekkî men yeşâu ve lâ yuzlemûne fetîlâ(fetîlen).
Görmedin mi, şu kendini temize çıkaranları ? Ama Allah, dilediğini temize çıkarır ve hurma çekirdeğindeki ince lif kadar olsun haksızlığa uğramazlar.
انظُرْ كَيفَ يَفْتَرُونَ عَلَى اللّهِ الكَذِبَ وَكَفَى بِهِ إِثْمًا مُّبِينًا ﴿٥٠﴾
4/NİSÂ SURESİ-50. AYET (Meâlleri Kıyasla): Unzur keyfe yefterûne alâllâhil kezib(kezibe). Ve kefâ bihî ismen mubînâ(mubînen).
Bak, Allah'a karşı nasıl yalan uyduruyorlar! Açık günah olarak bu yeter.
أَلَمْ تَرَ إِلَى الَّذِينَ أُوتُواْ نَصِيبًا مِّنَ الْكِتَابِ يُؤْمِنُونَ بِالْجِبْتِ وَالطَّاغُوتِ وَيَقُولُونَ لِلَّذِينَ كَفَرُواْ هَؤُلاء أَهْدَى مِنَ الَّذِينَ آمَنُواْ سَبِيلاً ﴿٥١﴾
4/NİSÂ SURESİ-51. AYET (Meâlleri Kıyasla): E lem tera ilâllezîne ûtû nasîben minel kitâbi yu’minûne bil cibti vet tâgûti ve yekûlûne lillezîne keferû hâulâi ehdâ minellezîne âmenû sebîlâ(sebîlen).
Şu kendilerine kitaptan azçok bir pay verilenleri görmedin mi? Cibt ve Tâğût (put ve benzeri bâtıl tanrılarla inanıyorlar ve inkarcılar için de, «Bunlar şu imân eden (Müslüman mü'min)lerden yolca daha doğrudurlar!» diyorlar.
أُوْلَئِكَ الَّذِينَ لَعَنَهُمُ اللّهُ وَمَن يَلْعَنِ اللّهُ فَلَن تَجِدَ لَهُ نَصِيرًا ﴿٥٢﴾
4/NİSÂ SURESİ-52. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ulâikellezîne leanehumullâh(leanehumullâhu). Ve men yel’anillâhu fe len tecide lehu nasîrâ(nasîran).
İşte bunlar, Allah'ın lanetlediği kimselerdir. Allah kimi lanetlerse artık ona bir yardımcı bulamazsın.
أَمْ لَهُمْ نَصِيبٌ مِّنَ الْمُلْكِ فَإِذًا لاَّ يُؤْتُونَ النَّاسَ نَقِيرًا ﴿٥٣﴾
4/NİSÂ SURESİ-53. AYET (Meâlleri Kıyasla): Em lehum nasîbun minel mulki fe izen lâ yu’tûnen nâse nakîrâ(nakîran).
Yoksa onlara mülk-ü saltanattan bir pay mı var ? O takdirde insanlara hurma çekirdeğinin oyuğu kadar bir şey bile vermezler.
أَمْ يَحْسُدُونَ النَّاسَ عَلَى مَا آتَاهُمُ اللّهُ مِن فَضْلِهِ فَقَدْ آتَيْنَآ آلَ إِبْرَاهِيمَ الْكِتَابَ وَالْحِكْمَةَ وَآتَيْنَاهُم مُّلْكًا عَظِيمًا ﴿٥٤﴾
4/NİSÂ SURESİ-54. AYET (Meâlleri Kıyasla): Em yahsudûnen nâse alâ mâ âtâhumullâhu min fadlıhî, fe kad âteynâ âle ibrâhîmel kitâbe vel hikmete ve âteynâhum mulken azîmâ(azîmen).
Yoksa Allah'ın insanlara cömertçe sunduğu nîmet ve bol ihsanına karşı hased mi ediyorlar ? Gerçekten biz İbrahim hanedanına kitap ve hikmet verdik, hem de büyük bir mülk sunduk.
فَمِنْهُم مَّنْ آمَنَ بِهِ وَمِنْهُم مَّن صَدَّ عَنْهُ وَكَفَى بِجَهَنَّمَ سَعِيرًا ﴿٥٥﴾
4/NİSÂ SURESİ-55. AYET (Meâlleri Kıyasla): Fe minhum men âmene bihî ve minhum men sadde anhu. Ve kefâ bi cehenneme saîrâ(saîran).
Bu sebeple onlardan kimi imân etti, kimi de yüzçevirdi. Cehennemin boy boy yükselen ateşi onlara elverir.
إِنَّ الَّذِينَ كَفَرُواْ بِآيَاتِنَا سَوْفَ نُصْلِيهِمْ نَارًا كُلَّمَا نَضِجَتْ جُلُودُهُمْ بَدَّلْنَاهُمْ جُلُودًا غَيْرَهَا لِيَذُوقُواْ الْعَذَابَ إِنَّ اللّهَ كَانَ عَزِيزًا حَكِيمًا ﴿٥٦﴾
4/NİSÂ SURESİ-56. AYET (Meâlleri Kıyasla): İnnellezîne keferû bi âyâtinâ sevfe nuslîhim nârâ(nâran). Kullemâ nadicet culûduhum beddelnâhum culûden gayrahâ li yezûkûl azâb(azâbe). İnnallâhe kâne azîzen hakîmâ(hakîmen).
Şüphesiz ki, âyetlerimizi in kâr eden kâfirleri ileride ateşe atıp yakacağız; derileri her yandığında —azabı iyice tadsınlar diye— onun yerine başka deri koyup yeniliyeceğiz. Doğrusu Allah çok güçlüdür, çok üstündür, yegâne hikmet sahibidir.
وَالَّذِينَ آمَنُواْ وَعَمِلُواْ الصَّالِحَاتِ سَنُدْخِلُهُمْ جَنَّاتٍ تَجْرِي مِن تَحْتِهَا الأَنْهَارُ خَالِدِينَ فِيهَا أَبَدًا لَّهُمْ فِيهَا أَزْوَاجٌ مُّطَهَّرَةٌ وَنُدْخِلُهُمْ ظِلاًّ ظَلِيلاً ﴿٥٧﴾
4/NİSÂ SURESİ-57. AYET (Meâlleri Kıyasla): Vellezîne âmenû ve amilûs sâlihâti se nudhıluhum cennâtin tecrî min tahtihâl enhâru hâlidîne fîhâ ebedâ(ebeden). Lehum fîhâ ezvâcun mutahharatun, ve nudhıluhum zıllen zalîlâ(zalîlen).
İmân edip iyi-yararlı amellerde bulunanları, altlarından ırmaklar akan Cennet'lere sokacağız; artık orada devamlı kalırlar; onlara orada tertemiz zevceler vardır ve onları koyu gölgeliğe koyacağız.
إِنَّ اللّهَ يَأْمُرُكُمْ أَن تُؤدُّواْ الأَمَانَاتِ إِلَى أَهْلِهَا وَإِذَا حَكَمْتُم بَيْنَ النَّاسِ أَن تَحْكُمُواْ بِالْعَدْلِ إِنَّ اللّهَ نِعِمَّا يَعِظُكُم بِهِ إِنَّ اللّهَ كَانَ سَمِيعًا بَصِيرًا ﴿٥٨﴾
4/NİSÂ SURESİ-58. AYET (Meâlleri Kıyasla): İnnallâhe ye’murukum en tueddûl emânâti ilâ ehlihâ ve izâ hakemtum beynen nâsi en tahkumû bil adl(adli). İnnallâhe niımmâ yeızukum bihî. İnnallâhe kâne semîan basîrâ(basîran).
Şüphesiz ki Allah emânetleri ehline vermenizi, insanlar arasında hükmettiğinizde adaletle hükmetmenizi emreder. Doğrusu Allah, bununla size ne güzel öğüt verir! Şüphesiz ki Allah her şeyi işiten ve görendir.
يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُواْ أَطِيعُواْ اللّهَ وَأَطِيعُواْ الرَّسُولَ وَأُوْلِي الأَمْرِ مِنكُمْ فَإِن تَنَازَعْتُمْ فِي شَيْءٍ فَرُدُّوهُ إِلَى اللّهِ وَالرَّسُولِ إِن كُنتُمْ تُؤْمِنُونَ بِاللّهِ وَالْيَوْمِ الآخِرِ ذَلِكَ خَيْرٌ وَأَحْسَنُ تَأْوِيلاً ﴿٥٩﴾
4/NİSÂ SURESİ-59. AYET (Meâlleri Kıyasla): Yâ eyyuhâllezîne âmenû atîûllâhe ve atîûr resûle ve ulil emri minkum, fe in tenâza’tum fî şey’in fe ruddûhu ilâllâhi ver resûli in kuntum tu’minûne billâhi vel yevmil âhir(âhiri). Zâlike hayrun ve ahsenu te’vîlâ(te’vîlen).
Ey imân edenler! Allah'a itaat edin ; Peygambere itaat edin, sizden olan emir sahiplerine de... Bir şey hakkında tartışıp çekişirseniz, onu Allah'a ve Peygamber'e döndürün ; tabiî eğer Allah'a ve Âhiret gününe inanıyorsanız... Böyle yapmanız daha hayırlı, sonuç itibariyle de daha iyidir.
أَلَمْ تَرَ إِلَى الَّذِينَ يَزْعُمُونَ أَنَّهُمْ آمَنُواْ بِمَا أُنزِلَ إِلَيْكَ وَمَا أُنزِلَ مِن قَبْلِكَ يُرِيدُونَ أَن يَتَحَاكَمُواْ إِلَى الطَّاغُوتِ وَقَدْ أُمِرُواْ أَن يَكْفُرُواْ بِهِ وَيُرِيدُ الشَّيْطَانُ أَن يُضِلَّهُمْ ضَلاَلاً بَعِيدًا ﴿٦٠﴾
4/NİSÂ SURESİ-60. AYET (Meâlleri Kıyasla): E lem tera ilâllezîne yez’umûne ennehum âmenû bimâ unzile ileyke ve mâ unzile min kablike yurîdûne en yetehâkemû ilât tâgûti ve kad umirû en yekfurû bihî. Ve yurîduş şeytânu en yudıllehum dalâlen baîdâ(baîden).
Sana indirilene ve senden önce indirilene inandıklarını iddia edenleri görmedin mi ? Bâtılı temsîl edenin önünde muhakeme olmak isterler ; halbuki onu tanımamak (reddedip uymamak)la emrolunmuşlardı. Şeytan onları çok uzak bir sapıklıkla saptırmak ister.
وَإِذَا قِيلَ لَهُمْ تَعَالَوْاْ إِلَى مَا أَنزَلَ اللّهُ وَإِلَى الرَّسُولِ رَأَيْتَ الْمُنَافِقِينَ يَصُدُّونَ عَنكَ صُدُودًا ﴿٦١﴾
4/NİSÂ SURESİ-61. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve izâ kîle lehum teâlev ilâ mâ enzelallâhu ve ilâr resûli raeytel munâfıkîne yesuddûne anke sudûdâ(sudûden).
Onlara, Allah'ın indirdiğine ve Peygamber'e gelin, denildiği zaman, münafıkların senden hep uzak kaldığını görürsün.
فَكَيْفَ إِذَا أَصَابَتْهُم مُّصِيبَةٌ بِمَا قَدَّمَتْ أَيْدِيهِمْ ثُمَّ جَآؤُوكَ يَحْلِفُونَ بِاللّهِ إِنْ أَرَدْنَا إِلاَّ إِحْسَانًا وَتَوْفِيقًا ﴿٦٢﴾
4/NİSÂ SURESİ-62. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve keyfe izâ esâbethum musîbetun bimâ kaddemet eydîhim summe câûke yahlıfûne billâhi in eradnâ illâ ihsânen ve tevfîkâ(tevfîkan).
işlediklerinin karşılığı olarak kendilerine bir musîbet dokununca nasıl da çok geçmeden sana gelip iyilik etmekten ve ara bulmaktan başka bir şey istemedik, diye Allah ile yemin ederler.
أُولَئِكَ الَّذِينَ يَعْلَمُ اللّهُ مَا فِي قُلُوبِهِمْ فَأَعْرِضْ عَنْهُمْ وَعِظْهُمْ وَقُل لَّهُمْ فِي أَنفُسِهِمْ قَوْلاً بَلِيغًا ﴿٦٣﴾
4/NİSÂ SURESİ-63. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ulâikellezîne ya’lemullâhu mâ fî kulûbihim fe a’rıd anhum vaızhum ve kul lehum fî enfusihim kavlen belîgâ(belîgan).
İşte bunlar öyle kimselerdir ki, Allah kalblerinde olanı çok iyi bilir. Onlardan yüzçevir, onlara öğüt ver, onlara kendileriyle ilgili çok te'sirli açık-seçik söz söyle.
وَمَا أَرْسَلْنَا مِن رَّسُولٍ إِلاَّ لِيُطَاعَ بِإِذْنِ اللّهِ وَلَوْ أَنَّهُمْ إِذ ظَّلَمُواْ أَنفُسَهُمْ جَآؤُوكَ فَاسْتَغْفَرُواْ اللّهَ وَاسْتَغْفَرَ لَهُمُ الرَّسُولُ لَوَجَدُواْ اللّهَ تَوَّابًا رَّحِيمًا ﴿٦٤﴾
4/NİSÂ SURESİ-64. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve mâ erselnâ min resûlin illâ li yutâa bi iznillâh(iznillâhi). Ve lev ennehum iz zalemû enfusehum câûke festagferûllâhe vestagfera lehumur resûlu le vecedûllâhe tevvâben rahîmâ(rahîmen).
Biz gönderdiğimiz her peygamberi, ancak —Allah'ın izniyle— kendisine itaat edilmesi için gönderdik. Eğer onlar kendilerine zulmettiklerinde sana gelip Allah'tan günahlarının bağışlanmasını dileselerdi ve Peygamber de onlar için Allah'tan bağışlanma dileseydi, elbette Allah'ı tevbeleri çokça kabul eden ve çok merhametli bulurlardı.
فَلاَ وَرَبِّكَ لاَ يُؤْمِنُونَ حَتَّىَ يُحَكِّمُوكَ فِيمَا شَجَرَ بَيْنَهُمْ ثُمَّ لاَ يَجِدُواْ فِي أَنفُسِهِمْ حَرَجًا مِّمَّا قَضَيْتَ وَيُسَلِّمُواْ تَسْلِيمًا ﴿٦٥﴾
4/NİSÂ SURESİ-65. AYET (Meâlleri Kıyasla): Fe lâ ve rabbike lâ yu’minûne hattâ yuhakkimûke fîmâ şecera beynehum, summe lâ yecidû fî enfusihim haracen mimmâ kadayte ve yusellimû teslîmâ(teslîmen).
Hayır, hayır! Rabbine and olsun ki, aralarında tartışıp çekiştikleri şeylerde seni hakem kabul edip sonra da verdiğin hükümden dolayı içlerinde bir sıkıntı duymaksızın tam bir bağlanışla bağlanmadıkça imân etmiş olmazlar.
وَلَوْ أَنَّا كَتَبْنَا عَلَيْهِمْ أَنِ اقْتُلُواْ أَنفُسَكُمْ أَوِ اخْرُجُواْ مِن دِيَارِكُم مَّا فَعَلُوهُ إِلاَّ قَلِيلٌ مِّنْهُمْ وَلَوْ أَنَّهُمْ فَعَلُواْ مَا يُوعَظُونَ بِهِ لَكَانَ خَيْرًا لَّهُمْ وَأَشَدَّ تَثْبِيتًا ﴿٦٦﴾
4/NİSÂ SURESİ-66. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve lev ennâ ketebnâ aleyhim enıktulû enfusekum evihrucû min diyârikum mâ fealûhu illâ kalîlun minhum. Ve lev ennehum fealû mâ yûazûne bihî le kâne hayran lehum ve eşedde tesbîtâ(tesbîten).
Eğer onlara: «Kendinizi öldürün veya yurdunuzdan çıkın !» diye bir şey farz kılmış olsaydık, içlerinden pek azı dışında bunu yapmazlardı. Eğer kendilerine yapılan öğüdü yerine getirselerdi, herhalde haklarında hayırlı, (imânlarının) sebat etmesi bakımından daha sağlam ve sıhhatli olurdu.
وَإِذاً لَّآتَيْنَاهُم مِّن لَّدُنَّا أَجْراً عَظِيمًا ﴿٦٧﴾
4/NİSÂ SURESİ-67. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve izen le âteynâhum min ledunnâ ecran azîmâ(azîmen).
(67-68) Ve o zaman biz de kendi katımızdan onlara büyük bir mükâfat verir ve kendilerini elbette doğru bir yola eriştirirdik.
وَلَهَدَيْنَاهُمْ صِرَاطًا مُّسْتَقِيمًا ﴿٦٨﴾
4/NİSÂ SURESİ-68. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve le hedeynâhum sırâtan mustekîmâ(mustekîmen).
(67-68) Ve o zaman biz de kendi katımızdan onlara büyük bir mükâfat verir ve kendilerini elbette doğru bir yola eriştirirdik.
وَمَن يُطِعِ اللّهَ وَالرَّسُولَ فَأُوْلَئِكَ مَعَ الَّذِينَ أَنْعَمَ اللّهُ عَلَيْهِم مِّنَ النَّبِيِّينَ وَالصِّدِّيقِينَ وَالشُّهَدَاء وَالصَّالِحِينَ وَحَسُنَ أُولَئِكَ رَفِيقًا ﴿٦٩﴾
4/NİSÂ SURESİ-69. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve men yutiıllâhe ver resûle fe ulâike meallezîne en’amellâhu aleyhim minen nebiyyîne ves sıddîkîne veş şuhedâi ves sâlihîn(sâlihîne), ve hasune ulâike rafîkâ(rafîkan).
Öyle ya, kim Allah'a ve Peygamber'e itaat ederse, işte onlar Allah'ın kendilerine nîmet sunduğu Peygamberler, Sıddîkler, Şehîdler ve Sâlihlerle beraberdirler. Bunlar ise ne güzel arkadaşlardır.
ذَلِكَ الْفَضْلُ مِنَ اللّهِ وَكَفَى بِاللّهِ عَلِيمًا ﴿٧٠﴾
4/NİSÂ SURESİ-70. AYET (Meâlleri Kıyasla): Zâlikel fadlu minallâh(minallâhi). Ve kefâ billâhi alîmâ(alîmen).
İşte bu bol nîmet, çok ihsan Allah'tandır. Allah'ın (her şeyi gereği gibi) bilmesi yeter.
يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُواْ خُذُواْ حِذْرَكُمْ فَانفِرُواْ ثُبَاتٍ أَوِ انفِرُواْ جَمِيعًا ﴿٧١﴾
4/NİSÂ SURESİ-71. AYET (Meâlleri Kıyasla): Yâ eyyuhâllezîne âmenû huzû hızrakum fenfirû subâtin evinfirû cemîâ(cemîan).
Ey imân edenler! (düşmana karşı) hazırlanıp tetik üzere olun da (gerektiğinde) bölük bölük çıkın veya toptan seferber olun.
وَإِنَّ مِنكُمْ لَمَن لَّيُبَطِّئَنَّ فَإِنْ أَصَابَتْكُم مُّصِيبَةٌ قَالَ قَدْ أَنْعَمَ اللّهُ عَلَيَّ إِذْ لَمْ أَكُن مَّعَهُمْ شَهِيدًا ﴿٧٢﴾
4/NİSÂ SURESİ-72. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve inne minkum le men le yubattienn(yubattienne), fe in esâbetkum musîbetun kâle kad en’amallâhu aleyye iz lem ekun meahum şehîdâ(şehîden).
içinizden öylesi var ki, ağır davranır; size bir musîbet dokunursa, «Herhalde Allah bana lütfetti, çünkü onlarla beraber hazır bulunmadım» der.
وَلَئِنْ أَصَابَكُمْ فَضْلٌ مِّنَ الله لَيَقُولَنَّ كَأَن لَّمْ تَكُن بَيْنَكُمْ وَبَيْنَهُ مَوَدَّةٌ يَا لَيتَنِي كُنتُ مَعَهُمْ فَأَفُوزَ فَوْزًا عَظِيمًا ﴿٧٣﴾
4/NİSÂ SURESİ-73. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve le in esâbekum fadlun minallâhi le yekûlenne ke en lem tekun beynekum ve beynehu meveddetun yâ leytenî kuntu meahum fe efûze fevzen azîmâ(azîmen).
Ve Allah'tan size bol nîmet, çok ihsan erişirse, —aranızda hiçbir dostluk ve sevgi yokmuş gibi davranarak— «Keşke onlarla beraber bulunsaydım da, ben de büyük bir başarı elde etseydim» diye (hayıflanır).
فَلْيُقَاتِلْ فِي سَبِيلِ اللّهِ الَّذِينَ يَشْرُونَ الْحَيَاةَ الدُّنْيَا بِالآخِرَةِ وَمَن يُقَاتِلْ فِي سَبِيلِ اللّهِ فَيُقْتَلْ أَو يَغْلِبْ فَسَوْفَ نُؤْتِيهِ أَجْرًا عَظِيمًا ﴿٧٤﴾
4/NİSÂ SURESİ-74. AYET (Meâlleri Kıyasla): Felyukâtil fî sebîlillâhillezîne yeşrûnel hayâted dunyâ bil âhirah(âhirati). Ve men yukâtil fî sebîlillâhi fe yuktel ev yaglib fe sevfe nu’tîhi ecran azîmâ(azîmen).
Gerçek bu olunca, artık dünya hayatını Âhiret (sevabı ve mutluluğu) karşılığında satanlar, Allah yolunda savaşsınlar. Kim Allah yolunda savaşır da öldürülür veya üstün gelir (gazi olur)sa, ona büyük bir ecir (mükâfat) vereceğiz.
وَمَا لَكُمْ لاَ تُقَاتِلُونَ فِي سَبِيلِ اللّهِ وَالْمُسْتَضْعَفِينَ مِنَ الرِّجَالِ وَالنِّسَاء وَالْوِلْدَانِ الَّذِينَ يَقُولُونَ رَبَّنَا أَخْرِجْنَا مِنْ هَذِهِ الْقَرْيَةِ الظَّالِمِ أَهْلُهَا وَاجْعَل لَّنَا مِن لَّدُنكَ وَلِيًّا وَاجْعَل لَّنَا مِن لَّدُنكَ نَصِيرًا ﴿٧٥﴾
4/NİSÂ SURESİ-75. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve mâ lekum lâ tukâtilûne fî sebîlillâhi vel mustad’afîne miner ricâli ven nisâi vel vildânillezîne yekûlûne rabbenâ ahricnâ min hâzihil karyetiz zâlimi ehluhâ, vec’al lenâ min ledunke veliyyâ(veliyyen), vec’al lenâ min ledunke nasîrâ(nasîran).
Size ne oluyor da Allah yolunda ve «Rabbimiz ! Halkı zâlim olan şu ülkeden bizi çıkarıp kurtar ve kendi katından işlerimizi düzene koyacak bir sahip ve kendi tarafından bize bir yardımcı gönder» diyen zavallı erkekler, kadınlar ve çocuklar uğrunda savaşmıyorsunuz?!
الَّذِينَ آمَنُواْ يُقَاتِلُونَ فِي سَبِيلِ اللّهِ وَالَّذِينَ كَفَرُواْ يُقَاتِلُونَ فِي سَبِيلِ الطَّاغُوتِ فَقَاتِلُواْ أَوْلِيَاء الشَّيْطَانِ إِنَّ كَيْدَ الشَّيْطَانِ كَانَ ضَعِيفًا ﴿٧٦﴾
4/NİSÂ SURESİ-76. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ellezîne âmenû yukâtilûne fî sebîlillâh(sebîlillâhi), vellezîne keferû yukâtilûne fî sebîlit tâgûti fe kâtilû evliyâeş şeytân(şeytâni), inne keydeş şeytâni kâne daîfâ(daîfen).
İmân edenler, Allah yolunda savaşırlar; inkâr edenler, tâğût (azgın kâfirler, lanete hak kazanan İblîs ve Allah'tan başka ilâh edinilen bâtıl tanrı) yolunda savaşırlar. O halde siz şeytanın dostlarıyla savaşın. Şüphesiz ki, şeytanın hilesi pek zayıftır.
أَلَمْ تَرَ إِلَى الَّذِينَ قِيلَ لَهُمْ كُفُّواْ أَيْدِيَكُمْ وَأَقِيمُواْ الصَّلاَةَ وَآتُواْ الزَّكَاةَ فَلَمَّا كُتِبَ عَلَيْهِمُ الْقِتَالُ إِذَا فَرِيقٌ مِّنْهُمْ يَخْشَوْنَ النَّاسَ كَخَشْيَةِ اللّهِ أَوْ أَشَدَّ خَشْيَةً وَقَالُواْ رَبَّنَا لِمَ كَتَبْتَ عَلَيْنَا الْقِتَالَ لَوْلا أَخَّرْتَنَا إِلَى أَجَلٍ قَرِيبٍ قُلْ مَتَاعُ الدَّنْيَا قَلِيلٌ وَالآخِرَةُ خَيْرٌ لِّمَنِ اتَّقَى وَلاَ تُظْلَمُونَ فَتِيلاً ﴿٧٧﴾
4/NİSÂ SURESİ-77. AYET (Meâlleri Kıyasla): E lem tera ilâllezîne kîle lehum kuffû eydiyekum, ve ekîmus salâte ve âtûz zekât(zekâte), fe lemmâ kutibe aleyhimul kıtâlu izâ ferîkun minhum yahşevnen nâse ke haşyetillâhi ev eşedde haşyeh(haşyeten), ve kâlû rabbenâ lime ketebte aleynâl kıtâl(kıtâle), lev lâ ahhartenâ ilâ ecelin karîb(karîbin). Kul metâud dunyâ kalîl(kalîlun), vel âhıratu hayrun li menittekâ ve lâ tuzlemûne fetîlâ(fetîlen).
Kendilerine, «ellerinizi savaştan çekin ; namazı kılın, zekâtı verin» denilen kimseleri görmedin mi ? Savaş üzerlerine farz kılınınca içlerinden bir topluluk (düşmanları olan) insanlardan, Allah'tan korkar gibi veya daha fazla korkarlar ve : «Ey Rabbimiz ! Neden üzerimize savaşı farz kıldın ? Bizi yakın bir zamana kadar geciktiremez miydin ?» derler. De ki: Dünya geçimliği ne de olsa azdır. Âhiret ise, Allah'tan korkup kötülüklerden sakınanlar için daha hayırlıdır ; hem hurma çekirdeğindeki fitil kadar haksızlığa uğratılmazsınız.
أَيْنَمَا تَكُونُواْ يُدْرِككُّمُ الْمَوْتُ وَلَوْ كُنتُمْ فِي بُرُوجٍ مُّشَيَّدَةٍ وَإِن تُصِبْهُمْ حَسَنَةٌ يَقُولُواْ هَذِهِ مِنْ عِندِ اللّهِ وَإِن تُصِبْهُمْ سَيِّئَةٌ يَقُولُواْ هَذِهِ مِنْ عِندِكَ قُلْ كُلًّ مِّنْ عِندِ اللّهِ فَمَا لِهَؤُلاء الْقَوْمِ لاَ يَكَادُونَ يَفْقَهُونَ حَدِيثًا ﴿٧٨﴾
4/NİSÂ SURESİ-78. AYET (Meâlleri Kıyasla): Eyne mâ tekûnû yudrikkumul mevtu ve lev kuntum fî burûcin muşeyyedeh(muşeyyedetin). Ve in tusıbhum hasenetun yekûlû hâzihî min indillâh(indillâhi), ve in tusıbhum seyyietun yekûlû hâzihî min indike. Kul kullun min indillâh(indillâhi). Fe mâli hâulâil kavmi lâ yekâdûne yefkahûne hadîsâ(hadîsen).
Nerede olursanız olun, isterse sağlam yapılı kaleler içinde bulunun, ölüm gelip size yetişecektir. Kendilerine bir iyilik dokunursa, bu Allah'tandır, derler. Bir kötülük dokunursa bu senin yüzündendir, derler. De ki: Hepsi de Allah'tandır. O topluluğa ne oluyor da hiçbir söz anlamaya yanaşmıyorlar?!
مَّا أَصَابَكَ مِنْ حَسَنَةٍ فَمِنَ اللّهِ وَمَا أَصَابَكَ مِن سَيِّئَةٍ فَمِن نَّفْسِكَ وَأَرْسَلْنَاكَ لِلنَّاسِ رَسُولاً وَكَفَى بِاللّهِ شَهِيدًا ﴿٧٩﴾
4/NİSÂ SURESİ-79. AYET (Meâlleri Kıyasla): Mâ esâbeke min hasenetin fe minallâh(minallâhi), ve mâ esâbeke min seyyietin fe min nefsike. Ve erselnâke lin nâsi resûlâ(resûlen). Ve kefâ billâhi şehîdâ(şehîden).
Sana dokunan herhangi bir iyilik Allah'tandır. Sana isabet eden herhangi bir kötülük de senin nefsindendir. Biz seni insanlara bir peygamber olarak gönderdik ; şahit olarak Allah yeter.
مَّنْ يُطِعِ الرَّسُولَ فَقَدْ أَطَاعَ اللّهَ وَمَن تَوَلَّى فَمَا أَرْسَلْنَاكَ عَلَيْهِمْ حَفِيظًا ﴿٨٠﴾
4/NİSÂ SURESİ-80. AYET (Meâlleri Kıyasla): Men yutiır resûle fe kad atâallâh(atâallâhe), ve men tevellâ fe mâ erselnâke aleyhim hafîzâ(hafîzen).
Peygambere itaat eden, gerçekte Allah'a itaat eder. Kim de yüz çevirirse (üzülme, çünkü) seni onlar üzerine koruyucu (bir bekçi olarak) göndermedik.
وَيَقُولُونَ طَاعَةٌ فَإِذَا بَرَزُواْ مِنْ عِندِكَ بَيَّتَ طَآئِفَةٌ مِّنْهُمْ غَيْرَ الَّذِي تَقُولُ وَاللّهُ يَكْتُبُ مَا يُبَيِّتُونَ فَأَعْرِضْ عَنْهُمْ وَتَوَكَّلْ عَلَى اللّهِ وَكَفَى بِاللّهِ وَكِيلاً ﴿٨١﴾
4/NİSÂ SURESİ-81. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve yekûlûne tâatun, fe izâ berazû min indike beyyete tâifetun minhum gayrallezî tekûl(tekûlu). Vallâhu yektubu mâ yubeyyitûn(yubeyyitûne), fe a’rıd anhum ve tevekkel alâllâh(alâllâhi). Ve kefâ billâhi vekîlâ(vekîlen).
(Münafıklar): «Bizden sana itaat !»dedi(er. Yanından ayrılıp dışarı çıktıklarında onlardan bir kısmı senin dediğinin başka (ölçü ve değişik hükmüyle) geceler; (yani aksine bir yol, bir plân kurmaya çalışır). Allah onların neler kurup gecelediklerini (bir bir) yazıyor. Böyle olunca da sen onlardan vazgeç; Allah'a güvenip dayan. Vekîl olarak Allah yeter.
أَفَلاَ يَتَدَبَّرُونَ الْقُرْآنَ وَلَوْ كَانَ مِنْ عِندِ غَيْرِ اللّهِ لَوَجَدُواْ فِيهِ اخْتِلاَفًا كَثِيرًا ﴿٨٢﴾
4/NİSÂ SURESİ-82. AYET (Meâlleri Kıyasla): E fe lâ yetedebberûnel kur’ân(kur’âne).Ve lev kâne min indi gayrillâhi le vecedû fîhihtilâfen kesîrâ(kesîran).
Onlar Kur'ân'a etraflıca bakıp iyice düşünmüyorlar mı ? Eğer O, Allah'tan başkası tarafından (indirilmiş ya da yazılmış) olsaydı herhalde içinde birbirini tutmayan birçok uyumsuzluklar, tutarsızlıklar bulurlardı.
وَإِذَا جَاءهُمْ أَمْرٌ مِّنَ الأَمْنِ أَوِ الْخَوْفِ أَذَاعُواْ بِهِ وَلَوْ رَدُّوهُ إِلَى الرَّسُولِ وَإِلَى أُوْلِي الأَمْرِ مِنْهُمْ لَعَلِمَهُ الَّذِينَ يَسْتَنبِطُونَهُ مِنْهُمْ وَلَوْلاَ فَضْلُ اللّهِ عَلَيْكُمْ وَرَحْمَتُهُ لاَتَّبَعْتُمُ الشَّيْطَانَ إِلاَّ قَلِيلاً ﴿٨٣﴾
4/NİSÂ SURESİ-83. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve izâ câehum emrun minel emni evil havfi ezâû bihî.Ve lev reddûhu ilâr resûli ve ilâ ulil emri minhum le alimehullezîne yestenbitûnehu minhum. Ve lev lâ fadlullâhi aleykum ve rahmetuhu letteba’tumuş şeytâne illâ kalîlâ(kalîlen).
Kendilerine güven ve korkuyla ilgili bir haber geldiğinde onu hemen yayıverirler. Halbuki onu (yaymadan) Peygamber'e ve kendilerinden emir sahiplerine arzetselerdi, onlardan hüküm çıkarmaya (olumlu sonuç almaya) yetkili olanları elbette onu bilirdi. Allah'ın size fazl-u rahmeti olmasaydı, —azınız müstesna— şeytana uyup giderdiniz.
فَقَاتِلْ فِي سَبِيلِ اللّهِ لاَ تُكَلَّفُ إِلاَّ نَفْسَكَ وَحَرِّضِ الْمُؤْمِنِينَ عَسَى اللّهُ أَن يَكُفَّ بَأْسَ الَّذِينَ كَفَرُواْ وَاللّهُ أَشَدُّ بَأْسًا وَأَشَدُّ تَنكِيلاً ﴿٨٤﴾
4/NİSÂ SURESİ-84. AYET (Meâlleri Kıyasla): Fe kâtil fî sebîlillâh(sebîlillâhi), lâ tukellefu illâ nefseke ve harrıdıl mu’minîn(mu’minîne), asallâhu en yekuffe be’sellezîne keferû. Vallâhu eşeddu be’sen ve eşeddu tenkîlâ(tenkîlen).
O halde Allah yolunda savaş. Sen ancak kendinden sorumlusun. Mü'minleri de savaşa teşvîk et. Ola ki Allah, o inkarcıların kuvvet ve saldırısını önler. Allah'ın kuvvet ve saldırısı ise elbette daha şiddetlidir. (Saldırganları) uzaklaştırıp (onlara hakkettikleri) cezayı vermesi de daha ağırdır.
مَّن يَشْفَعْ شَفَاعَةً حَسَنَةً يَكُن لَّهُ نَصِيبٌ مِّنْهَا وَمَن يَشْفَعْ شَفَاعَةً سَيِّئَةً يَكُن لَّهُ كِفْلٌ مِّنْهَا وَكَانَ اللّهُ عَلَى كُلِّ شَيْءٍ مُّقِيتًا ﴿٨٥﴾
4/NİSÂ SURESİ-85. AYET (Meâlleri Kıyasla): Men yeşfa’ şefâaten haseneten yekun lehû nasîbun minhâ, ve men yeşfa’ şefâaten seyyieten yekun lehu kiflun minhâ. Ve kânallâhu alâ kulli şey’in mukîtâ(mukîten).
Kim güzel bir şefaatte bulunur (hakkını savunamıyan birine sahip çıkıp haklılığını isbatlamasını veya suç zanlılığından kurtarmasını veya hakkının geri alınmasını sağlarsa), ona, o şefaatten (sevap ve sonuç bakımından) bir pay vardır. Kim de kötü bir şefaatte bulunursa ona da (günah ve suç bakımından) bir hisse varda. Allah, her şeyi görüp gözeten ve her şeye gücü yetendir.
وَإِذَا حُيِّيْتُم بِتَحِيَّةٍ فَحَيُّواْ بِأَحْسَنَ مِنْهَا أَوْ رُدُّوهَا إِنَّ اللّهَ كَانَ عَلَى كُلِّ شَيْءٍ حَسِيبًا ﴿٨٦﴾
4/NİSÂ SURESİ-86. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve izâ huyyîtum bi tahıyyetin fe hayyû bi ahsene minhâ ev ruddûhâ. İnnallâhe kâne alâ kulli şey’in hasîbâ(hasîben).
Sevgi, saygı ve selâm ifâde eden bir söz ile size ilgi ve saygı gösterildiğinde siz de ondan daha iyisiyle ilgi ve saygı gösterin veya aynen karşılık verin. Şüphesiz ki Allah, her şeyin hesabını lâyıkıyle görendir.
اللّهُ لا إِلَهَ إِلاَّ هُوَ لَيَجْمَعَنَّكُمْ إِلَى يَوْمِ الْقِيَامَةِ لاَ رَيْبَ فِيهِ وَمَنْ أَصْدَقُ مِنَ اللّهِ حَدِيثًا ﴿٨٧﴾
4/NİSÂ SURESİ-87. AYET (Meâlleri Kıyasla): Allâhu lâ ilâhe illâ huve. Le yecmeannekum ilâ yevmil kıyâmeti lâ raybe fîhi. Ve men asdeku minallâhi hadîsâ(hadîsen).
Allah'tan başka hiçbir ilâh yok, ancak O vardır. (Meydana geleceğinde) hiç şüphe olmayan Kıyamet günü elbette sizi toplayıp biraraya getirecektir. Allah'tan daha doğru sözlü kim ?
فَمَا لَكُمْ فِي الْمُنَافِقِينَ فِئَتَيْنِ وَاللّهُ أَرْكَسَهُم بِمَا كَسَبُواْ أَتُرِيدُونَ أَن تَهْدُواْ مَنْ أَضَلَّ اللّهُ وَمَن يُضْلِلِ اللّهُ فَلَن تَجِدَ لَهُ سَبِيلاً ﴿٨٨﴾
4/NİSÂ SURESİ-88. AYET (Meâlleri Kıyasla): Fe mâ lekum fil munâfikîne fieteyni vallâhu erkesehum bi mâ kesebû. E turîdûne en tehdû men edallallâh(edallallâhu). Ve men yudlilillâhu fe len tecide lehu sebîlâ(sebîlen).
Size ne oluyor da, Allah kendilerini kazandıkları (bunca vebal ve günah) yüzünden başaşağı ettiği halde münafıklar hakkında iki fırkaya ayrılıyorsunuz! Yoksa Allah'ın (sünneti ve koymuş olduğu hayat kanunu gereği) saptırdığını siz mi doğru yola eriştirmek istiyorsunuz?! Allah kimi saptırırsa elbette onun için (doğru) bir yol bulamazsın.
وَدُّواْ لَوْ تَكْفُرُونَ كَمَا كَفَرُواْ فَتَكُونُونَ سَوَاء فَلاَ تَتَّخِذُواْ مِنْهُمْ أَوْلِيَاء حَتَّىَ يُهَاجِرُواْ فِي سَبِيلِ اللّهِ فَإِن تَوَلَّوْاْ فَخُذُوهُمْ وَاقْتُلُوهُمْ حَيْثُ وَجَدتَّمُوهُمْ وَلاَ تَتَّخِذُواْ مِنْهُمْ وَلِيًّا وَلاَ نَصِيرًا ﴿٨٩﴾
4/NİSÂ SURESİ-89. AYET (Meâlleri Kıyasla): Veddû lev tekfurûne kemâ keferû fe tekûnûne sevâen fe lâ tettehızû minhum evliyâe hattâ yuhâcirû fî sebîlillâh(sebîlillâhi). Fe in tevellev fe huzûhum vaktulûhum haysu vecedtumûhum, ve lâ tettehızû minhum veliyyen ve lâ nasîrâ(nasîran).
Kendileri küfre girdiği gibi, sizin de küfre girip (onlarla) eşit olmanızı çok isterler. Artık (bu durumda inanıp) Allah yolunda hicret edinceye kadar, onlardan dost edinmeyin. Eğer (inanmayıp) yüzçevirirlerse, o takdirde bulup yakaladığınız yerde onları öldürün; onlardan ne bir dost, ne de bir yardımcı edinin'
إِلاَّ الَّذِينَ يَصِلُونَ إِلَىَ قَوْمٍ بَيْنَكُمْ وَبَيْنَهُم مِّيثَاقٌ أَوْ جَآؤُوكُمْ حَصِرَتْ صُدُورُهُمْ أَن يُقَاتِلُوكُمْ أَوْ يُقَاتِلُواْ قَوْمَهُمْ وَلَوْ شَاء اللّهُ لَسَلَّطَهُمْ عَلَيْكُمْ فَلَقَاتَلُوكُمْ فَإِنِ اعْتَزَلُوكُمْ فَلَمْ يُقَاتِلُوكُمْ وَأَلْقَوْاْ إِلَيْكُمُ السَّلَمَ فَمَا جَعَلَ اللّهُ لَكُمْ عَلَيْهِمْ سَبِيلاً ﴿٩٠﴾
4/NİSÂ SURESİ-90. AYET (Meâlleri Kıyasla): İllâllezîne yasılûne ilâ kavmin beynekum ve beynehum mîsâkun ev câûkum hasırat sudûruhum en yukâtilûkum ev yukâtilû kavmehum. Ve lev şâallâhu le selletahum aleykum fe le kâtelûkum, fe inı’tezelûkum fe lem yukâtilûkum ve elkav ileykumus seleme, fe mâ cealallâhu lekum aleyhim sebîlâ(sebîlen).
Ancak sizinle aralarında anlaşma bulunan bir kavme varıp sığınanlar veya sizinle savaşmaktan ya da kendi kavimleriyle savaşmaktan göğüsleri daralmış olarak size gelenleri öldürmeyin. Allah dileseydi onları size musallat ederdi de sizinle savaşırlardı. O halde sizi bırakıp bir tarafa çekilirler de sizinle savaşmazlar ve size barış önerirlerse, artık Allah onlara karşı (tecâvüzde bulunmanız için) size bir yol bırakmamıştır.
سَتَجِدُونَ آخَرِينَ يُرِيدُونَ أَن يَأْمَنُوكُمْ وَيَأْمَنُواْ قَوْمَهُمْ كُلَّ مَا رُدُّوَاْ إِلَى الْفِتْنِةِ أُرْكِسُواْ فِيِهَا فَإِن لَّمْ يَعْتَزِلُوكُمْ وَيُلْقُواْ إِلَيْكُمُ السَّلَمَ وَيَكُفُّوَاْ أَيْدِيَهُمْ فَخُذُوهُمْ وَاقْتُلُوهُمْ حَيْثُ ثِقِفْتُمُوهُمْ وَأُوْلَئِكُمْ جَعَلْنَا لَكُمْ عَلَيْهِمْ سُلْطَانًا مُّبِينًا ﴿٩١﴾
4/NİSÂ SURESİ-91. AYET (Meâlleri Kıyasla): Se tecidûne âharîne yurîdûne en ye’menûkum ve ye’menû kavmehum. Kullemâ ruddû ilâl fitneti urkisû fîhâ, fe in lem ya’tezilûkum ve yulkû ileykumus seleme ve yekuffû eydiyehum fe huzûhum vaktulûhum haysu sekıftumûhum. Ve ulâikum cealnâ lekum aleyhim sultânen mubînâ(mubînen).
Onlardan diğer bir kısmını da hem sizden güven içinde olmayı, hem kendi kavimlerinden güven içinde kalmayı arzu eder (bir tutum içinde) bulursunuz. Ama ne kadar fitneye sevkedilirlerse, başaşağı (o fitnenin) içine atılırlar. Şayet sizi bırakıp bir tarafa çekilmezler, size barış teklif etmezler ve ellerini de (sizden) çekip tutmazlarsa, bulduğunuz yerde onlar aleyhine, size çok açık bir belge ve yetki verdik.
وَمَا كَانَ لِمُؤْمِنٍ أَن يَقْتُلَ مُؤْمِنًا إِلاَّ خَطَئًا وَمَن قَتَلَ مُؤْمِنًا خَطَئًا فَتَحْرِيرُ رَقَبَةٍ مُّؤْمِنَةٍ وَدِيَةٌ مُّسَلَّمَةٌ إِلَى أَهْلِهِ إِلاَّ أَن يَصَّدَّقُواْ فَإِن كَانَ مِن قَوْمٍ عَدُوٍّ لَّكُمْ وَهُوَ مْؤْمِنٌ فَتَحْرِيرُ رَقَبَةٍ مُّؤْمِنَةٍ وَإِن كَانَ مِن قَوْمٍ بَيْنَكُمْ وَبَيْنَهُمْ مِّيثَاقٌ فَدِيَةٌ مُّسَلَّمَةٌ إِلَى أَهْلِهِ وَتَحْرِيرُ رَقَبَةٍ مُّؤْمِنَةً فَمَن لَّمْ يَجِدْ فَصِيَامُ شَهْرَيْنِ مُتَتَابِعَيْنِ تَوْبَةً مِّنَ اللّهِ وَكَانَ اللّهُ عَلِيمًا حَكِيمًا ﴿٩٢﴾
4/NİSÂ SURESİ-92. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve mâ kâne li mu’minin en yaktule mu’minen illâ hataâ(hataen), ve men katele mu’minen hataen fe tahrîru rakabetin mu’minetin ve diyetun musellemetun ilâ ehlihî illâ en yessaddakû. Fe in kâne min kavmin aduvvin lekum ve huve mu’minun fe tahrîru rakabetin mu’mineh(mu’minetin). Ve in kâne min kavmin beynekum ve beynehum mîsâkun fe diyetun musellemetun ilâ ehlihî ve tahrîru rakabetin mu’mineh(mu’minetin), fe men lem yecid fe sıyâmu şehreyni mutetâbiayni tevbeten minallâh(minallâhi). Ve kânallâhu alîmen hakîmâ(hakîmen).
Bir mü'minin diğer bir mü'mini öldürmesi hiç de doğru ve yakışır değildir; meğerki yanlışlıkla (öldürmüş) ola.. Kim bir mü'mini yanlışlıkla öldürürse, mü'min bir köle azâd etmesi (hürriyetine kavuşturması) ve öldürülenin vârislerine teslîm edilecek bir diyet (kan pahası) ödemesi gerekir. Meğerki mirasçılar o diyeti sadaka olarak bağışlasınlar, (o takdirde diyet kalkar). Eğer (yanlışlıkla) öldürülen kimse mü'min olduğu halde, size düşman bir kavimden ise, o takdirde bir inanmış köle azâd etmesi gerekir. Eğer aranızda anlaşma bulunan bir kavimden olursa, vârislerine teslîm edilecek bir diyet ve bir de inanmış bir köle azâd etmesi gerekir. Bunları bulamıyana Allah tarafından tevbenin kabulü için ardarda iki ay oruç tutması gerekir. Allah her şeyi bilen ve yegâne hikmet sahibidir.
وَمَن يَقْتُلْ مُؤْمِنًا مُّتَعَمِّدًا فَجَزَآؤُهُ جَهَنَّمُ خَالِدًا فِيهَا وَغَضِبَ اللّهُ عَلَيْهِ وَلَعَنَهُ وَأَعَدَّ لَهُ عَذَابًا عَظِيمًا ﴿٩٣﴾
4/NİSÂ SURESİ-93. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve men yaktul mu’minen muteammiden fe cezâuhu cehennemu hâliden fîhâ ve gadıballâhu aleyhi ve leanehu ve eadde lehu azâben azîmâ(azîmen).
Kim de bir mü'mini kasden öldürürse, onun cezası, içinde devamlı kalacağı Cehennem'dir. Allah ona gazab etmiş, onu lânetlemiştir ve ona büyük bir azâb hazırlamıştır.
يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُواْ إِذَا ضَرَبْتُمْ فِي سَبِيلِ اللّهِ فَتَبَيَّنُواْ وَلاَ تَقُولُواْ لِمَنْ أَلْقَى إِلَيْكُمُ السَّلاَمَ لَسْتَ مُؤْمِنًا تَبْتَغُونَ عَرَضَ الْحَيَاةِ الدُّنْيَا فَعِندَ اللّهِ مَغَانِمُ كَثِيرَةٌ كَذَلِكَ كُنتُم مِّن قَبْلُ فَمَنَّ اللّهُ عَلَيْكُمْ فَتَبَيَّنُواْ إِنَّ اللّهَ كَانَ بِمَا تَعْمَلُونَ خَبِيرًا ﴿٩٤﴾
4/NİSÂ SURESİ-94. AYET (Meâlleri Kıyasla): Yâ eyyuhâllezîne âmenû izâ darabtum fî sebîlillâhi fe tebeyyenû ve lâ tekûlû li men elkâ ileykumus selâme leste mu’minâ(mu’minen), tebtegûne aradal hayâtid dunyâ, fe indallâhi megânimu kesîrah(kesîratun). Kezâlike kuntum min kablu fe mennallâhu aleykum fe tebeyyenû. İnnallâhe kâne bimâ ta’melûne habîrâ(habîran).
Ey imân edenler! Allah yolunda (savaşmak üzere) adım atıp yürüdüğünüzde, açıklığa kavuşmasını anlamaya, sonucunu tesbit edip öğrenmeye çalışın, size İslâmî ölçüde selâm verip müslüman olduğunu bildirene, —dünya hayatının menfaatini arzulayarak— sen mü'min değilsin, demeyin. (Unutmayın ki) Allah katında birçok ganimetler var. Bundan önce siz de öyle idiniz; Allah size lûtf-u keremde bulundu. O sebeple açıklığa kavuşmasını iyice araştırın. Şüphesiz ki Allah, yapageldiğiniz şeylerden haberlidir.
لاَّ يَسْتَوِي الْقَاعِدُونَ مِنَ الْمُؤْمِنِينَ غَيْرُ أُوْلِي الضَّرَرِ وَالْمُجَاهِدُونَ فِي سَبِيلِ اللّهِ بِأَمْوَالِهِمْ وَأَنفُسِهِمْ فَضَّلَ اللّهُ الْمُجَاهِدِينَ بِأَمْوَالِهِمْ وَأَنفُسِهِمْ عَلَى الْقَاعِدِينَ دَرَجَةً وَكُلاًّ وَعَدَ اللّهُ الْحُسْنَى وَفَضَّلَ اللّهُ الْمُجَاهِدِينَ عَلَى الْقَاعِدِينَ أَجْرًا عَظِيمًا ﴿٩٥﴾
4/NİSÂ SURESİ-95. AYET (Meâlleri Kıyasla): Lâ yestevîl kâıdûne minel mu’minîne gayru ulîd darari vel mucâhidûne fî sebîlillâhi bi emvâlihim ve enfusihim. Faddalallâhul mucâhidîne bi emvâlihim ve enfusihim alâl kâidîne dereceh(dereceten). Ve kullen vaadallâhul husnâ. Ve faddalallâhul mucâhidîne alâl kâıdîne ecran azîmâ(azîmen).
(95-96) Mü'minlerden —özür sahipleri dışında— (evlerinde) oturanlarla mallarıyla canlarıyla Allah yolunda cihâd edenler eşit değillerdir. Allah, mallarıyla canlarıyla cihâda katılanları derece bakımından, oturup kalanlardan üstün kılmıştır. Gerçi Allah herbirine en güzel (yurt olan Cennet)i va'detmiştir. Allah cihâd edenleri oturup kalanlar üzerine büyük mükâfatlarla, kendi katından derecelerle, mağfiret ve rahmetle çok üstün kılmıştır. Allah çok bağışlayan ve çok merhamet edendir.
دَرَجَاتٍ مِّنْهُ وَمَغْفِرَةً وَرَحْمَةً وَكَانَ اللّهُ غَفُورًا رَّحِيمًا ﴿٩٦﴾
4/NİSÂ SURESİ-96. AYET (Meâlleri Kıyasla): Deracâtin minhu ve magfiraten ve rahmet(rahmeten). Ve kânallâhu gafûran rahîmâ(rahîmen).
(95-96) Mü'minlerden —özür sahipleri dışında— (evlerinde) oturanlarla mallarıyla canlarıyla Allah yolunda cihâd edenler eşit değillerdir. Allah, mallarıyla canlarıyla cihâda katılanları derece bakımından, oturup kalanlardan üstün kılmıştır. Gerçi Allah herbirine en güzel (yurt olan Cennet)i va'detmiştir. Allah cihâd edenleri oturup kalanlar üzerine büyük mükâfatlarla, kendi katından derecelerle, mağfiret ve rahmetle çok üstün kılmıştır. Allah çok bağışlayan ve çok merhamet edendir.
إِنَّ الَّذِينَ تَوَفَّاهُمُ الْمَلآئِكَةُ ظَالِمِي أَنْفُسِهِمْ قَالُواْ فِيمَ كُنتُمْ قَالُواْ كُنَّا مُسْتَضْعَفِينَ فِي الأَرْضِ قَالْوَاْ أَلَمْ تَكُنْ أَرْضُ اللّهِ وَاسِعَةً فَتُهَاجِرُواْ فِيهَا فَأُوْلَئِكَ مَأْوَاهُمْ جَهَنَّمُ وَسَاءتْ مَصِيرًا ﴿٩٧﴾
4/NİSÂ SURESİ-97. AYET (Meâlleri Kıyasla): İnnellezîne teveffâhumul melâiketu zâlimî enfusihim kâlû fîme kuntum. Kâlû kunnâ mustad’afîne fîl ard(ardı). Kâlû e lem tekun ardullâhi vâsiaten fe tuhâcirû fîhâ. Fe ulâike me’vâhum cehennem(cehennemu) ve sâet masîrâ(masîran).
Kendilerine haksızlıkta bulunup yazık eder bir halde iken meleklerin (gelip) canlarını aldıkları kimselere gelince, onlara: «Ne işte bulundunuz ?» diye sorarlar. Onlar da: «Biz yeryüzünde (savaşamıyan, cihâda katılamıyan) birtakım âcizler idik,» derler. Melekler: «Allah'ın arzı geniş değil miydi, orada hicret etseydiniz ya ?!» derler. İşte bunların dönüp eyleşecekleri yer Cehennemdir. Gidilecek yer olarak orası ne kötüdür !
إِلاَّ الْمُسْتَضْعَفِينَ مِنَ الرِّجَالِ وَالنِّسَاء وَالْوِلْدَانِ لاَ يَسْتَطِيعُونَ حِيلَةً وَلاَ يَهْتَدُونَ سَبِيلاً ﴿٩٨﴾
4/NİSÂ SURESİ-98. AYET (Meâlleri Kıyasla): İllâl mustad’afîne miner ricâli ven nisâi vel vildâni lâ yestatîûne hîleten ve lâ yehtedûne sebîlâ(sebîlen).
Ancak erkeklerden, kadınlardan ve çocuklardan cidden âciz olup bir çare bulmaya güç getiremiyenler ve bu yüzden (hicrete) yol bulamıyanlar müstesna..
فَأُوْلَئِكَ عَسَى اللّهُ أَن يَعْفُوَ عَنْهُمْ وَكَانَ اللّهُ عَفُوًّا غَفُورًا ﴿٩٩﴾
4/NİSÂ SURESİ-99. AYET (Meâlleri Kıyasla): Fe ulâike asâllâhu en ya’fuve anhum. Ve kânallâhu afuvven gafûrâ(gafûran).
İşte bunları Allah'ın affetmesi umulur. Allah hem çok affedendir, hem çok mağfirette bulunandır.
وَمَن يُهَاجِرْ فِي سَبِيلِ اللّهِ يَجِدْ فِي الأَرْضِ مُرَاغَمًا كَثِيرًا وَسَعَةً وَمَن يَخْرُجْ مِن بَيْتِهِ مُهَاجِرًا إِلَى اللّهِ وَرَسُولِهِ ثُمَّ يُدْرِكْهُ الْمَوْتُ فَقَدْ وَقَعَ أَجْرُهُ عَلى اللّهِ وَكَانَ اللّهُ غَفُورًا رَّحِيمًا ﴿١٠٠﴾
4/NİSÂ SURESİ-100. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve men yuhâcir fî sebîlillâhi yecid fîl ardı murâgamen kesîran veseah(veseaten). Ve men yahruc min beytihî muhâciran ilâllâhi ve resûlihî summe yudrikhul mevtu fe kad vakaa ecruhu alâllâh(alâllâhi). Ve kânallâhu gafûran rahîmâ(rahîmen).
Kim Allah yolunda hicret ederse, yeryüzünde gidilecek çok yol ve geniş yer bulabilir. Kim de evinden, Allah'a ve Peygamberine hicret niyetiyle çıkar da (yolda) ölüm kendisine yetişirse, herhalde onun mükâfatı Allah'a aittir. Allah çok bağışlayan ve çok merhamet edendir.
وَإِذَا ضَرَبْتُمْ فِي الأَرْضِ فَلَيْسَ عَلَيْكُمْ جُنَاحٌ أَن تَقْصُرُواْ مِنَ الصَّلاَةِ إِنْ خِفْتُمْ أَن يَفْتِنَكُمُ الَّذِينَ كَفَرُواْ إِنَّ الْكَافِرِينَ كَانُواْ لَكُمْ عَدُوًّا مُّبِينًا ﴿١٠١﴾
4/NİSÂ SURESİ-101. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve izâ darabtum fîl ardı fe leyse aleykum cunâhun en taksurû mines salâti, in hıftum en yeftinekumullezîne keferû. İnnel kâfirîne kânû lekum aduvven mubînâ(mubînen).
Yeryüzünde yolculuğa çıktığınızda, küfredenlerin sizi fitneye düşürüp kötülük edeceklerinden endişe ederseniz, namazı kısaltmanızda (veya hafif tutmanızda) size bir vebal yoktur. Doğrusu kâfirler sizin çok açık düşmanlarınızdır.
وَإِذَا كُنتَ فِيهِمْ فَأَقَمْتَ لَهُمُ الصَّلاَةَ فَلْتَقُمْ طَآئِفَةٌ مِّنْهُم مَّعَكَ وَلْيَأْخُذُواْ أَسْلِحَتَهُمْ فَإِذَا سَجَدُواْ فَلْيَكُونُواْ مِن وَرَآئِكُمْ وَلْتَأْتِ طَآئِفَةٌ أُخْرَى لَمْ يُصَلُّواْ فَلْيُصَلُّواْ مَعَكَ وَلْيَأْخُذُواْ حِذْرَهُمْ وَأَسْلِحَتَهُمْ وَدَّ الَّذِينَ كَفَرُواْ لَوْ تَغْفُلُونَ عَنْ أَسْلِحَتِكُمْ وَأَمْتِعَتِكُمْ فَيَمِيلُونَ عَلَيْكُم مَّيْلَةً وَاحِدَةً وَلاَ جُنَاحَ عَلَيْكُمْ إِن كَانَ بِكُمْ أَذًى مِّن مَّطَرٍ أَوْ كُنتُم مَّرْضَى أَن تَضَعُواْ أَسْلِحَتَكُمْ وَخُذُواْ حِذْرَكُمْ إِنَّ اللّهَ أَعَدَّ لِلْكَافِرِينَ عَذَابًا مُّهِينًا ﴿١٠٢﴾
4/NİSÂ SURESİ-102. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve izâ kunte fîhim fe ekamte lehumus salâte fel tekum tâifetun minhum meake vel ye’huzû eslihatehum fe izâ secedû fel yekûnû min varâikum, vel te’ti tâifetun uhrâ lem yusallû fel yusallû meake vel ye’huzû hızrahum ve eslihatehum, veddellezîne keferû lev tagfulûne an eslihatikum ve emtiatikum fe yemîlûne aleykum meyleten vâhıdeh(vâhıdeten). Ve lâ cunâha aleykum in kâne bikum ezen min matarin ev kuntum mardâ en tedaû eslihatekum, ve huzû hızrakum. İnnallâhe eadde lil kâfirîne azâben muhînâ(muhînen).
Ve sen İçlerinde olup da onlara namaz kıldıracak olursan, onlardan bir kısmı seninle beraber namaza dursun, silâhlarını da yanlarına alsınlar. Secde ettiklerinde(n hemen sonra) arkanızda yerlerini alsınlar. Bu defa henüz namaz kılmayan diğer kısım gelip seninle beraber namaz kılsınlar; tetikte olup silâhlarını yanlarında tutsunlar. Küfredenler, silâhlarınızdan ve eşyanızdan gaflet etmenizi ve böylece size birdenbire baskın yapmayı isterler. Eğer yağmurdan tedirgin olur veya hasta bulunursanız, silâhlarınızı bırakmanızda bir sakınca yoktur; ama her şeye rağmen tetikte olun, ihtiyatlı davranın. Şüphesiz ki Allah kâfirlere aşağılayıcı, horlayıcı bir azâb hazırlamıştır.
فَإِذَا قَضَيْتُمُ الصَّلاَةَ فَاذْكُرُواْ اللّهَ قِيَامًا وَقُعُودًا وَعَلَى جُنُوبِكُمْ فَإِذَا اطْمَأْنَنتُمْ فَأَقِيمُواْ الصَّلاَةَ إِنَّ الصَّلاَةَ كَانَتْ عَلَى الْمُؤْمِنِينَ كِتَابًا مَّوْقُوتًا ﴿١٠٣﴾
4/NİSÂ SURESİ-103. AYET (Meâlleri Kıyasla): Fe izâ kadaytumus salâte fezkurûllâhe kıyâmen ve kuûden ve alâ cunûbikum, fe izatma’nentum fe ekîmus salât(salâte), innes salâte kânet alâl mu’minîne kitâben mevkûtâ(mevkûten).
Namazı kıldınızmı, gerek ayakta, gerek oturarak, gerekse yanlarınız üzerine bulunurken Allah'ı anın, (korkuyu atıp) kalbiniz yatışınca da tam olarak namazı kılın. Çünkü namaz belirli vakitlerde mü'minler üzerine farz kılınmıştır.
وَلاَ تَهِنُواْ فِي ابْتِغَاء الْقَوْمِ إِن تَكُونُواْ تَأْلَمُونَ فَإِنَّهُمْ يَأْلَمُونَ كَمَا تَأْلَمونَ وَتَرْجُونَ مِنَ اللّهِ مَا لاَ يَرْجُونَ وَكَانَ اللّهُ عَلِيمًا حَكِيمًا ﴿١٠٤﴾
4/NİSÂ SURESİ-104. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve lâ tehinû fîbtigâil kavm(kavmi). İn tekûnû te’lemûne fe innehum ye’lemûne kemâ te’lemûn(te’lemûne), ve tercûne minallâhi mâ lâ yercûn(yercûne). Ve kânallâhu alîmen hakîmâ(hakîmen).
(Düşmanınız olan) kavmi (kâfirleri) takip etmekte gevşeklik göstermeyin. Siz acı ve kaygı duyuyorsanız, herhalde onlar da sizin duyduğunuz gibi acı ve kaygı duyuyorlar ; kaldı ki siz onların ummadıkları şeyi Allah'tan umuyorsunuz. Allah bilendir ve yegâne hikmet sahibidir.
إِنَّا أَنزَلْنَا إِلَيْكَ الْكِتَابَ بِالْحَقِّ لِتَحْكُمَ بَيْنَ النَّاسِ بِمَا أَرَاكَ اللّهُ وَلاَ تَكُن لِّلْخَآئِنِينَ خَصِيمًا ﴿١٠٥﴾
4/NİSÂ SURESİ-105. AYET (Meâlleri Kıyasla): İnnâ enzelnâ ileykel kitâbe bil hakkı li tahkume beynen nâsi bimâ erâkallâh(erâkallâhu). Ve lâ tekun lil hâinîne hasîmâ(hasîmen).
Allah'ın sana gösterdiği ölçü ve anlamda, insanlar arasında hükmedesin diye bu Kitab'ı hak olarak şüphesiz ki sana indirdik. Artık hâinlerden yana savunucu olma !.
وَاسْتَغْفِرِ اللّهِ إِنَّ اللّهَ كَانَ غَفُورًا رَّحِيمًا ﴿١٠٦﴾
4/NİSÂ SURESİ-106. AYET (Meâlleri Kıyasla): Vestagfirillâh(vestagfirillâhe). İnnallâhe kâne gafûran rahîmâ(rahîmen).
Ve Allah'tan mağfiret (günahların bağışlanmasını, temizlenmesini) iste. Şüphesiz ki Allah çok bağışlayan ve çok merhamet edendir.
وَلاَ تُجَادِلْ عَنِ الَّذِينَ يَخْتَانُونَ أَنفُسَهُمْ إِنَّ اللّهَ لاَ يُحِبُّ مَن كَانَ خَوَّانًا أَثِيمًا ﴿١٠٧﴾
4/NİSÂ SURESİ-107. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve lâ tucâdil anillezîne yahtânûne enfusehum innallâhe lâ yuhıbbu men kâne havvânen esîmâ(esîmen).
Kendi kendilerine hıyanet eden (güveni kötüye kullanan, nefs ve şeytan doğrultusunda hareket eden)lerden yana çekişip uğraşma. Şüphesiz ki Allah, hainlikte aşırı giden günahkârı sevmez.
يَسْتَخْفُونَ مِنَ النَّاسِ وَلاَ يَسْتَخْفُونَ مِنَ اللّهِ وَهُوَ مَعَهُمْ إِذْ يُبَيِّتُونَ مَا لاَ يَرْضَى مِنَ الْقَوْلِ وَكَانَ اللّهُ بِمَا يَعْمَلُونَ مُحِيطًا ﴿١٠٨﴾
4/NİSÂ SURESİ-108. AYET (Meâlleri Kıyasla): Yestahfûne minen nâsi ve lâ yestahfûne minallâhi ve huve meahum iz yubeyyitûne mâ lâ yardâ minel kavl(kavli). Ve kânallâhu bi mâ ya’melûne muhîtâ(muhîtan).
İnsanlardan gizlerler de Allah'tan gizlemezler; halbuki Allah'ın razı olmayacağı sözü geceleyin kurup düzerlerken O, onlarla beraberdir. Hem Allah onların yapageldiklerini (ilmiyle, kudretiyle) kuşatmıştır.
هَاأَنتُمْ هَؤُلاء جَادَلْتُمْ عَنْهُمْ فِي الْحَيَاةِ الدُّنْيَا فَمَن يُجَادِلُ اللّهَ عَنْهُمْ يَوْمَ الْقِيَامَةِ أَم مَّن يَكُونُ عَلَيْهِمْ وَكِيلاً ﴿١٠٩﴾
4/NİSÂ SURESİ-109. AYET (Meâlleri Kıyasla): Hâ entum hâulâi câdeltum anhum fîl hayâtid dunyâ fe men yucâdilullâhe anhum yevmel kıyâmeti em men yekûnu aleyhim vekîlâ(vekîlen).
İşte siz öyle kimselersiniz ki, dünya hayatında onlardan yana çekişip uğraşırsınız, ya Kıyamet günü Allah'a karşı kim onlardan yana savunuculuk yapıp uğraşacak ? Ya da kim onlara vekîl olacak?
وَمَن يَعْمَلْ سُوءًا أَوْ يَظْلِمْ نَفْسَهُ ثُمَّ يَسْتَغْفِرِ اللّهَ يَجِدِ اللّهَ غَفُورًا رَّحِيمًا ﴿١١٠﴾
4/NİSÂ SURESİ-110. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve men ya’mel sûen ev yazlim nefsehu summe yestagfirillâhe yecidillâhe gafûran rahîmâ(rahîmen).
Kim bir kötülük işler veya kendine haksızlıkta bulunur, sonra da Allah'a yönelip istiğfar ederse, Allah'ı çok bağışlayıcı ve çok merhamet edici bulur.
وَمَن يَكْسِبْ إِثْمًا فَإِنَّمَا يَكْسِبُهُ عَلَى نَفْسِهِ وَكَانَ اللّهُ عَلِيمًا حَكِيمًا ﴿١١١﴾
4/NİSÂ SURESİ-111. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve men yeksib ismen fe innemâ yeksibuhu alâ nefsihî. Ve kânallâhu alîmen hakîmâ(hakîmen).
Kim de bir günah kazanırsa, herhalde onu kendi aleyhine kazanmış olur. Allah (her şeyi lâyıkıyle) bilendir, hikmet sahibidir.
وَمَن يَكْسِبْ خَطِيئَةً أَوْ إِثْمًا ثُمَّ يَرْمِ بِهِ بَرِيئًا فَقَدِ احْتَمَلَ بُهْتَانًا وَإِثْمًا مُّبِينًا ﴿١١٢﴾
4/NİSÂ SURESİ-112. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve men yeksib hatîeten ev ismen summe yermi bihî berîen fe kadihtemele buhtânen ve ismen mubînâ(mubînen).
Kim de bir hatâ veya bir günah kazanır da sonra onu bir günahsızın üzerine atarsa, şüphesiz ki o çok çirkin bir iftira ve açık bir günah ve vebal yüklenmiştir.
وَلَوْلاَ فَضْلُ اللّهِ عَلَيْكَ وَرَحْمَتُهُ لَهَمَّت طَّآئِفَةٌ مُّنْهُمْ أَن يُضِلُّوكَ وَمَا يُضِلُّونَ إِلاُّ أَنفُسَهُمْ وَمَا يَضُرُّونَكَ مِن شَيْءٍ وَأَنزَلَ اللّهُ عَلَيْكَ الْكِتَابَ وَالْحِكْمَةَ وَعَلَّمَكَ مَا لَمْ تَكُنْ تَعْلَمُ وَكَانَ فَضْلُ اللّهِ عَلَيْكَ عَظِيمًا ﴿١١٣﴾
4/NİSÂ SURESİ-113. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve lev lâ fadlullâhi aleyke ve rahmetuhu le hemmet tâifetun minhum en yudıllûke. Ve mâ yudıllûne illâ enfusehum ve mâ yadurrûneke min şey’(şey’in). Ve enzelallâhu aleykel kitâbe vel hikmete ve allemeke mâ lem tekun ta’lem(ta’lemu). Ve kâne fadlullâhi aleyke azîmâ(azîmen).
Allah'ın sana, senden yana sunduğu fazîlet ve rahmeti olmasaydı, onlardan bir tayfa seni bile (doğru bir hükümde bulunmaktan) şaşırtmayı planlamışlardı. Halbuki onlar ancak kendilerini şaşırtıp saptırırlar, sana hiç bir zarar veremezler. Allah sana Kitab'ı ve hikmeti indirdi; sana bilmediğini öğretti; Allah'ın (bu bakımdan da) sana olan fazl-u keremi çok büyüktür.
لاَّ خَيْرَ فِي كَثِيرٍ مِّن نَّجْوَاهُمْ إِلاَّ مَنْ أَمَرَ بِصَدَقَةٍ أَوْ مَعْرُوفٍ أَوْ إِصْلاَحٍ بَيْنَ النَّاسِ وَمَن يَفْعَلْ ذَلِكَ ابْتَغَاء مَرْضَاتِ اللّهِ فَسَوْفَ نُؤْتِيهِ أَجْرًا عَظِيمًا ﴿١١٤﴾
4/NİSÂ SURESİ-114. AYET (Meâlleri Kıyasla): Lâ hayra fî kesîrin min necvâhum illâ men emera bi sadakatin ev ma’rûfin ev ıslâhın beynen nâs(nâsi). Ve men yef’al zâlikebtigâe mardâtillâhi fe sevfe nu’tîhi ecran azîmâ(azîmen).
Onların toplanıp gizli görüşme yaparak fısıldaşmalarının çoğunda hayır yoktur. Ancak bir sadaka vermeyi, (din ve sağduyu çerçevesinde) iyi bir iş yapmayı, insanların arasını düzeltmeyi emredenler müstesna.. Kim bunları Allah'ın hoşnutluğunu arzulayarak işlerse, ona büyük bir mükâfat vereceğiz.
وَمَن يُشَاقِقِ الرَّسُولَ مِن بَعْدِ مَا تَبَيَّنَ لَهُ الْهُدَى وَيَتَّبِعْ غَيْرَ سَبِيلِ الْمُؤْمِنِينَ نُوَلِّهِ مَا تَوَلَّى وَنُصْلِهِ جَهَنَّمَ وَسَاءتْ مَصِيرًا ﴿١١٥﴾
4/NİSÂ SURESİ-115. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve men yuşâkıkır resûle min ba’di mâ tebeyyene lehul hudâ ve yettebi’ gayra sebîlil mu’minîne nuvellıhî mâ tevellâ ve nuslihî cehennem(cehenneme). Ve sâet masîrâ(masîran).
Kendisine doğru yol açıkça belli olduktan sonra Peygamber'e düşmanlık edip uymayan, mü'minlerin yolundan başkasına uyan kimseyi tuttuğu yolda kendi haline bırakır da ileride onu Cehennem'e sokarız..! Orası ne kötü gidiş ve varış yeridiri
إِنَّ اللّهَ لاَ يَغْفِرُ أَن يُشْرَكَ بِهِ وَيَغْفِرُ مَا دُونَ ذَلِكَ لِمَن يَشَاء وَمَن يُشْرِكْ بِاللّهِ فَقَدْ ضَلَّ ضَلاَلاً بَعِيدًا ﴿١١٦﴾
4/NİSÂ SURESİ-116. AYET (Meâlleri Kıyasla): İnnallâhe lâ yagfiru en yuşrake bihî ve yagfiru mâ dûne zâlike li men yeşâu. Ve men yuşrik billâhi fe kad dalle dalâlen baîdâ(baîdan).
Şüphesiz ki Allah kendisine ortak koşulmasını bağışlamaz ; bun dan başka (günah ve kusurları) dilediği kimse için bağışlar. Doğrusu kim Allah'a ortak koşarsa, şüphesiz ki o uzak bir sapıklıkla sapmıştır.
إِن يَدْعُونَ مِن دُونِهِ إِلاَّ إِنَاثًا وَإِن يَدْعُونَ إِلاَّ شَيْطَانًا مَّرِيدًا ﴿١١٧﴾
4/NİSÂ SURESİ-117. AYET (Meâlleri Kıyasla): İn yed’ûne min dûnihî illâ inâsâ(inâsen), ve in yed’ûne illâ şeytânen merîdâ(merîden).
Allah'ı bırakır da yalnız dişilere taparlar ve onlar böylece inatçı azgın şeytandan başkasına tapmazlar.
لَّعَنَهُ اللّهُ وَقَالَ لَأَتَّخِذَنَّ مِنْ عِبَادِكَ نَصِيبًا مَّفْرُوضًا ﴿١١٨﴾
4/NİSÂ SURESİ-118. AYET (Meâlleri Kıyasla): Leanehullâh(leanehullâhu), ve kâle le ettehizenne min ibâdike nasîben mefrûdâ(mefrûdan).
(118-119) Allah onu lanetledi. O da : «And olsun ki, senin kullarından belirli bir pay edineceğim; elbette onları saptıracağım, herhalde onları kuruntularla oyalıyacağım; elbette onlara emredeceğim hayvanların kulaklarını yaracaklar ve yine onlara emredeceğim, Allah'ın yarattığını değiştirecekler» dedi. Artık kim Allah'ı bırakır da şeytanı dost ve arkadaş edinirse, gerçekten o, açık bir ziyana uğramıştır.
وَلأُضِلَّنَّهُمْ وَلأُمَنِّيَنَّهُمْ وَلآمُرَنَّهُمْ فَلَيُبَتِّكُنَّ آذَانَ الأَنْعَامِ وَلآمُرَنَّهُمْ فَلَيُغَيِّرُنَّ خَلْقَ اللّهِ وَمَن يَتَّخِذِ الشَّيْطَانَ وَلِيًّا مِّن دُونِ اللّهِ فَقَدْ خَسِرَ خُسْرَانًا مُّبِينًا ﴿١١٩﴾
4/NİSÂ SURESİ-119. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve le udillennehum ve le umenniyennehum ve le âmurannehum fe le yubettikunne âzânel en’âmi, ve le âmurannehum fe le yugayyirunne halkallâh(halkallâhi. Ve men yettehıziş şeytâne veliyyen min dûnillâhi fe kad hasira husrânen mubînâ(mubînen).
(118-119) Allah onu lanetledi. O da : «And olsun ki, senin kullarından belirli bir pay edineceğim; elbette onları saptıracağım, herhalde onları kuruntularla oyalıyacağım; elbette onlara emredeceğim hayvanların kulaklarını yaracaklar ve yine onlara emredeceğim, Allah'ın yarattığını değiştirecekler» dedi. Artık kim Allah'ı bırakır da şeytanı dost ve arkadaş edinirse, gerçekten o, açık bir ziyana uğramıştır.
يَعِدُهُمْ وَيُمَنِّيهِمْ وَمَا يَعِدُهُمُ الشَّيْطَانُ إِلاَّ غُرُورًا ﴿١٢٠﴾
4/NİSÂ SURESİ-120. AYET (Meâlleri Kıyasla): Yeıduhum, ve yumennîhim. Ve mâ yeıduhumuş şeytânu illâ gurûrâ(gurûran).
Şeytan onlara va'dde bulunur, onları kuruntulara düşürür. Şeytan onlara ancak kuru ve boş aldanma va'deder.
أُوْلَئِكَ مَأْوَاهُمْ جَهَنَّمُ وَلاَ يَجِدُونَ عَنْهَا مَحِيصًا ﴿١٢١﴾
4/NİSÂ SURESİ-121. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ulâike me’vâhum cehennemu ve lâ yecidûne anhâ mahîsâ(mahîsan).
İşte onların eyleşecekleri yer Cehennem'dir; oradan bir çıkış yolu da bulamıyacaklardır.
وَالَّذِينَ آمَنُواْ وَعَمِلُواْ الصَّالِحَاتِ سَنُدْخِلُهُمْ جَنَّاتٍ تَجْرِي مِن تَحْتِهَا الأَنْهَارُ خَالِدِينَ فِيهَا أَبَدًا وَعْدَ اللّهِ حَقًّا وَمَنْ أَصْدَقُ مِنَ اللّهِ قِيلاً ﴿١٢٢﴾
4/NİSÂ SURESİ-122. AYET (Meâlleri Kıyasla): Vellezîne âmenû ve amilûs sâlihâti se nudhiluhum cennâtin tecrî min tahtihâl enhâru hâlidîne fîhâ ebedâ(ebeden). Va’dallâhi hakkâ(hakkan). Ve men asdaku minallâhi kîlâ(kîlen).
İmân edip iyi-yararlı işlerde bulunanları, altlarından ırmaklar akan Cennet'lere koyacağız; orada devamlı kalıcılardır. Allah, hakkı va'detmiştir. Allah'tan daha doğru sözlü kim vardır?
لَّيْسَ بِأَمَانِيِّكُمْ وَلا أَمَانِيِّ أَهْلِ الْكِتَابِ مَن يَعْمَلْ سُوءًا يُجْزَ بِهِ وَلاَ يَجِدْ لَهُ مِن دُونِ اللّهِ وَلِيًّا وَلاَ نَصِيرًا ﴿١٢٣﴾
4/NİSÂ SURESİ-123. AYET (Meâlleri Kıyasla): Leyse bi emâniyyikum ve lâ emâniyyi ehlil kitâb(kitâbi). Men ya’mel sûen yucze bihî, ve lâ yecid lehu min dûnillâhi veliyyen ve lâ nasîrâ(nasîran).
Durum sizin kuruntunuza göre de değildir, Kitap ehli'nin kuruntusuna göre de değildir: Kim bir kötülük işlerse, onunla cezalanır ve artık o kendi lehine Allah'tan başka ne bir dost. ne de bir yardımcı bulabilir.
وَمَن يَعْمَلْ مِنَ الصَّالِحَاتَ مِن ذَكَرٍ أَوْ أُنثَى وَهُوَ مُؤْمِنٌ فَأُوْلَئِكَ يَدْخُلُونَ الْجَنَّةَ وَلاَ يُظْلَمُونَ نَقِيرًا ﴿١٢٤﴾
4/NİSÂ SURESİ-124. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve men ya’mel mines sâlihâti min zekerin ev unsâ ve huve mu’minun fe ulâike yedhulûnel cennete ve lâ yuzlemûne nakîrâ(nakîran).
Erkek ve kadından kim mü'min olduğu halde iyi ve yararlı işlerde bulunursa, işte onlar Cennet'e girerler, hurma çekirdeğinin zarındaki küçücük oyuk kadar olsun haksızlığa uğramazlar.
وَمَنْ أَحْسَنُ دِينًا مِّمَّنْ أَسْلَمَ وَجْهَهُ لله وَهُوَ مُحْسِنٌ واتَّبَعَ مِلَّةَ إِبْرَاهِيمَ حَنِيفًا وَاتَّخَذَ اللّهُ إِبْرَاهِيمَ خَلِيلاً ﴿١٢٥﴾
4/NİSÂ SURESİ-125. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve men ahsenu dînen mimmen esleme vechehu lillâhi ve huve muhsinun vettebea millete ibrâhîme hanîfâ(hanîfen). Vettehazallâhu ibrâhîme halîlâ(halîlen).
iyiliği kendine iş ve âdet edinerek Allah'a yönelip yüzünü O'na teslîm eden ve İbrahim'in Hanîf Milleti (dini)ne uyan kimseden daha güzel dinli kim vardır? Allah, ibrahim'i Halîl (yakın dost) edinmiştir.
وَللّهِ مَا فِي السَّمَاوَاتِ وَمَا فِي الأَرْضِ وَكَانَ اللّهُ بِكُلِّ شَيْءٍ مُّحِيطًا ﴿١٢٦﴾
4/NİSÂ SURESİ-126. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve lillâhi mâ fîs semâvâti ve mâ fîl ard(ardı). Ve kânallâhu bi kulli şey’in muhîtâ(muhîtan).
Göklerde olanlar da, yerdekiler de hep Allah'ındır. Allah her şeyi (ilmiyle, kudretiyle, kahır ve teshîriyle) kuşatmıştır.
وَيَسْتَفْتُونَكَ فِي النِّسَاء قُلِ اللّهُ يُفْتِيكُمْ فِيهِنَّ وَمَا يُتْلَى عَلَيْكُمْ فِي الْكِتَابِ فِي يَتَامَى النِّسَاء الَّلاتِي لاَ تُؤْتُونَهُنَّ مَا كُتِبَ لَهُنَّ وَتَرْغَبُونَ أَن تَنكِحُوهُنَّ وَالْمُسْتَضْعَفِينَ مِنَ الْوِلْدَانِ وَأَن تَقُومُواْ لِلْيَتَامَى بِالْقِسْطِ وَمَا تَفْعَلُواْ مِنْ خَيْرٍ فَإِنَّ اللّهَ كَانَ بِهِ عَلِيمًا ﴿١٢٧﴾
4/NİSÂ SURESİ-127. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve yesteftûneke fîn nisâi. Kulillâhu yuftîkum fîhinne, ve mâ yutlâ aleykum fîl kitâbi fî yetâmen nisâillâtî lâ tu’tûnehunne mâ kutibe lehunne ve tergabûne en tenkihûhunne vel mustad’afîne minel vildâni, ve en tekûmû lil yetâmâ bil kıst(kıstı). Ve mâ tef’alû min hayrin fe innallâhe kâne bihî alîmâ(alîmen).
Kadınlar hakkında senden fetva isterler. De ki: Onlar hakkında fetvayı Allah size verir; kendileri için farz kılınıp takdir edilen (mehir ve mirası) vermediğiniz ve nikâhlarına da istek göstermediğiniz öksüz kızlar ve zavallı çocuklara ve bir de yetimlere adaletle, insafla davranmanız hakkında Kitab'da size okunan hükümler vardır. Hayırdan ne işlerseniz, şüphesiz ki Allah onu bilir.
وَإِنِ امْرَأَةٌ خَافَتْ مِن بَعْلِهَا نُشُوزًا أَوْ إِعْرَاضًا فَلاَ جُنَاْحَ عَلَيْهِمَا أَن يُصْلِحَا بَيْنَهُمَا صُلْحًا وَالصُّلْحُ خَيْرٌ وَأُحْضِرَتِ الأَنفُسُ الشُّحَّ وَإِن تُحْسِنُواْ وَتَتَّقُواْ فَإِنَّ اللّهَ كَانَ بِمَا تَعْمَلُونَ خَبِيرًا ﴿١٢٨﴾
4/NİSÂ SURESİ-128. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve in imraetun hâfet min ba’lihâ nuşûzen ev ı’râdan fe lâ cunâha aleyhimâ en yuslıhâ beynehumâ sulhâ(sulhan). Ves sulhu hayr(hayrun). Ve uhdıratil enfusuş şuhh(şuhha). Ve in tuhsinû ve tettekû fe innallâhe kâne bi mâ ta’melûne habîrâ(habîran).
Eğer bir kadının, kocasının ilgisizliğinden veya (kendisinden) yüzçevirmesinden endişe ederse, kendi aralarında anlaşıp uzlaşmaya gayret etmelerinde (evliliklerinin devamında yarar varsa devamına, yoksa ayrılmalarına karar vermelerinde) bir sakınca yoktur. Barışmak ve anlaşmak (herhalde) hayırlıdır. Nefsler aşırı cimrilik, bencillik ve kıskançlıktan yana hazırlanagelmiştir. Eğer iyilikle davranır, (ilgisizlikten) sakınırsanız, Allah şüphesiz yapageldiğiniz şeylerden haberlidir.
وَلَن تَسْتَطِيعُواْ أَن تَعْدِلُواْ بَيْنَ النِّسَاء وَلَوْ حَرَصْتُمْ فَلاَ تَمِيلُواْ كُلَّ الْمَيْلِ فَتَذَرُوهَا كَالْمُعَلَّقَةِ وَإِن تُصْلِحُواْ وَتَتَّقُواْ فَإِنَّ اللّهَ كَانَ غَفُورًا رَّحِيمًا ﴿١٢٩﴾
4/NİSÂ SURESİ-129. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve len testatîû en ta’dilû beynen nisâi ve lev harastum fe lâ temîlû kullel meyli fe tezerûhâ kel muallakah(muallakati). Ve in tuslihû ve tettekû fe innallâhe kâne gafûran rahîmâ(rahîmen).
Kadınlar arasında ne kadar âdil davranmak isteseniz de elbette (buna) güç getiremezsiniz. 0 halde büsbütün (birine) meyledip (diğerini) askıdaymış gibi bırakmayın ve eğer arayı düzeltir (inat, bencillik ve haksızlıktan) sakınırsanız, şüphesiz ki Allah çok bağışlayan ve çok merhamet edendir.
وَإِن يَتَفَرَّقَا يُغْنِ اللّهُ كُلاًّ مِّن سَعَتِهِ وَكَانَ اللّهُ وَاسِعًا حَكِيمًا ﴿١٣٠﴾
4/NİSÂ SURESİ-130. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve in yeteferrekâ yugnillâhu kullen min seatihî. Ve kânallâhu vâsian hakîmâ(hakîmen).
(Anlaşma ve uzlaşma imkânları kalmaz da) karı-koca ayrılırsa, Allah herbirini kendi fazl-u keremiyle ganî kılar. Allah'ın lütf-u keremi çok geniştir. O, yegâne hikmet sahibidir.
وَللّهِ مَا فِي السَّمَاوَاتِ وَمَا فِي الأَرْضِ وَلَقَدْ وَصَّيْنَا الَّذِينَ أُوتُواْ الْكِتَابَ مِن قَبْلِكُمْ وَإِيَّاكُمْ أَنِ اتَّقُواْ اللّهَ وَإِن تَكْفُرُواْ فَإِنَّ لِلّهِ مَا فِي السَّمَاوَاتِ وَمَا فِي الأَرْضِ وَكَانَ اللّهُ غَنِيًّا حَمِيدًا ﴿١٣١﴾
4/NİSÂ SURESİ-131. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve lillâhi mâ fîs semâvâti ve mâ fîl ard(ardı). Ve lekad vassaynâllezîne ûtûl kitâbe min kablikum ve iyyâkum enittekullâh(enittekullâhe). Ve in tekfurû fe inne lillâhi mâ fîs semâvâti ve mâ fîl ard(ardı). Ve kânallâhu ganiyyen hamîdâ(hamîden).
Göklerdeki ve yerdeki her şey Allah'ındır. And olsun ki, sizden önce kendilerine kitap verilenlere de, size de Allah'tan korkup kötülüklerden sakınmanızı tavsiye etmişizdir. Eğer inkâra sapıp tanımazlık ederseniz, (bilmiş olun ki) göklerde olanlar da, yerdekiler de Allah'ındır. Allah her şeyden müstağnidir; (hiçbir şeye ihtiyacı yoktur). Övülmeğe de (her zaman) lâyıktır.
وَلِلّهِ مَا فِي السَّمَاوَاتِ وَمَا فِي الأَرْضِ وَكَفَى بِاللّهِ وَكِيلاً ﴿١٣٢﴾
4/NİSÂ SURESİ-132. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve lillâhi mâ fîs semâvâti ve mâ fil ard(ardı). Ve kefâ billâhi vekîlâ(vekîlen).
Göklerdeki olanlar da, yerdekiler de Allah'a aittir; (işleri düzene koymada) vekîl olarak Allah yeter.
إِن يَشَأْ يُذْهِبْكُمْ أَيُّهَا النَّاسُ وَيَأْتِ بِآخَرِينَ وَكَانَ اللّهُ عَلَى ذَلِكَ قَدِيرًا ﴿١٣٣﴾
4/NİSÂ SURESİ-133. AYET (Meâlleri Kıyasla): İn yeşa’ yuzhibkum eyyuhân nâsu ve ye’ti bi âharîn(âharîne). Ve kânallâhu alâ zâlike kadîrâ(kadîran).
(Allah) dilerse —ey insanlar !— sizleri giderip başkalarını getirir. Allah'ın (elbette) gücü buna yeter.
مَّن كَانَ يُرِيدُ ثَوَابَ الدُّنْيَا فَعِندَ اللّهِ ثَوَابُ الدُّنْيَا وَالآخِرَةِ وَكَانَ اللّهُ سَمِيعًا بَصِيرًا ﴿١٣٤﴾
4/NİSÂ SURESİ-134. AYET (Meâlleri Kıyasla): Men kâne yurîdu sevâbed dunyâ fe indallâhi sevâbud dunyâ vel âhırah(âhırati). Ve kânallâhu semîan basîrâ(basîran).
Kim dünya sevabı (nimet ve mutluluğu) isterse, (bilsin ki) dünya sevabı da, Âhiret sevabı da Allah'ın yanındadır. Allah işiten ve görendir.
يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُواْ كُونُواْ قَوَّامِينَ بِالْقِسْطِ شُهَدَاء لِلّهِ وَلَوْ عَلَى أَنفُسِكُمْ أَوِ الْوَالِدَيْنِ وَالأَقْرَبِينَ إِن يَكُنْ غَنِيًّا أَوْ فَقَيرًا فَاللّهُ أَوْلَى بِهِمَا فَلاَ تَتَّبِعُواْ الْهَوَى أَن تَعْدِلُواْ وَإِن تَلْوُواْ أَوْ تُعْرِضُواْ فَإِنَّ اللّهَ كَانَ بِمَا تَعْمَلُونَ خَبِيرًا ﴿١٣٥﴾
4/NİSÂ SURESİ-135. AYET (Meâlleri Kıyasla): Yâ eyyuhâllezîne âmenû kûnû kavvamîne bil kıstı şuhedâe lillâhi ve lev alâ enfusıkum evil vâlideyni vel akrabîn(akrabîne), in yekun ganiyyen ev fakîran fallâhu evlâ bihimâ fe lâ tettebiûl hevâ en ta’dilû, ve in telvû ev tu’rıdû fe innallâhe kâne bi mâ ta’melûne habîrâ(habîran).
Ey imân edenler! Haktan yana olup adaleti sapasağlam ayakta tutun, Allah için şâhidler olun. İsterse kendinizin veya ana-babanızın ya da yakınlarınızın aleyhine olsun (adaletten şaşmayın), isterse onlar zengin veya fakir bulunsun.. Allah onları (korumada) sizden elbette öndedir ve daha yeğdir. Artık hak ve adalette (kendi) heves(iniz)e uymayın. Eğer dilinizi (hak ve adaleti yerine getirmede) büker veya yüzçevirirseniz, (bilmiş olun ki), Allah yaptıklarınızdan haberlidir.
يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُواْ آمِنُواْ بِاللّهِ وَرَسُولِهِ وَالْكِتَابِ الَّذِي نَزَّلَ عَلَى رَسُولِهِ وَالْكِتَابِ الَّذِيَ أَنزَلَ مِن قَبْلُ وَمَن يَكْفُرْ بِاللّهِ وَمَلاَئِكَتِهِ وَكُتُبِهِ وَرُسُلِهِ وَالْيَوْمِ الآخِرِ فَقَدْ ضَلَّ ضَلاَلاً بَعِيدًا ﴿١٣٦﴾
4/NİSÂ SURESİ-136. AYET (Meâlleri Kıyasla): Yâ eyyuhâllezîne âmenû, âminû billâhi ve resûlihî vel kitâbillezî nezzele alâ resûlihî vel kitâbillezî enzele min kabl(kablu). Ve men yekfur billâhi ve melâiketihî ve kutubihî ve rusulihî vel yevmil âhıri fe kad dalle dalâlen baîdâ(baîden).
Ey imân edenler! Allah'a, Peygamberine, Peygambere indirdiği Kitab'a, daha önce indirdiği Kitab'a imân edin (imânınızda sabit ve dâim kalın). Kim Allah'ı, meleklerini, kitabını, peygamberlerini, Âhiret gününü inkâr edip (tanımazlıkta bulunursa), gerçekten uzak bir sapmayla (doğru yoldan) sapmıştır.
إِنَّ الَّذِينَ آمَنُواْ ثُمَّ كَفَرُواْ ثُمَّ آمَنُواْ ثُمَّ كَفَرُواْ ثُمَّ ازْدَادُواْ كُفْرًا لَّمْ يَكُنِ اللّهُ لِيَغْفِرَ لَهُمْ وَلاَ لِيَهْدِيَهُمْ سَبِيلاً ﴿١٣٧﴾
4/NİSÂ SURESİ-137. AYET (Meâlleri Kıyasla): İnnellezîne âmenû, summe keferû, summe âmenû, summe keferû, summezdâdû kufran lem yekunillâhu li yagfira lehum ve lâ li yehdiyehum sebîlâ(sebîlen).
Şüphesiz ki inandıktan sonra inkâra sapanlar, sonra imân edip yine inkâra sapanlar, sonra da inkârlarını artıranları Allah bağışlayacak değildir ve onları doğru yola eriştirecek de değildir.
بَشِّرِ الْمُنَافِقِينَ بِأَنَّ لَهُمْ عَذَابًا أَلِيمًا ﴿١٣٨﴾
4/NİSÂ SURESİ-138. AYET (Meâlleri Kıyasla): Beşşiril munâfikîne bi enne lehum azâben elîmâ(elîmen).
Münafıkları, kendilerine elem verici bir azâb ile müjdele.
الَّذِينَ يَتَّخِذُونَ الْكَافِرِينَ أَوْلِيَاء مِن دُونِ الْمُؤْمِنِينَ أَيَبْتَغُونَ عِندَهُمُ الْعِزَّةَ فَإِنَّ العِزَّةَ لِلّهِ جَمِيعًا ﴿١٣٩﴾
4/NİSÂ SURESİ-139. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ellezîne yettehızûnel kâfirîne evliyâe min dûnil mu’minîn(mu’minîne. E yebtegûne indehumul izzete fe innel izzete lillâhi cemîâ(cemîan).
Onlar ki, mü'minleri bırakıp kâfirleri dost edinirler; şeref ve üstünlüğü onların yanında mı arıyorlar ? Şüphesiz ki bütün şeref ve üstünlük Allah'a aittir.
وَقَدْ نَزَّلَ عَلَيْكُمْ فِي الْكِتَابِ أَنْ إِذَا سَمِعْتُمْ آيَاتِ اللّهِ يُكَفَرُ بِهَا وَيُسْتَهْزَأُ بِهَا فَلاَ تَقْعُدُواْ مَعَهُمْ حَتَّى يَخُوضُواْ فِي حَدِيثٍ غَيْرِهِ إِنَّكُمْ إِذًا مِّثْلُهُمْ إِنَّ اللّهَ جَامِعُ الْمُنَافِقِينَ وَالْكَافِرِينَ فِي جَهَنَّمَ جَمِيعًا ﴿١٤٠﴾
4/NİSÂ SURESİ-140. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve kad nezzele aleykum fîl kitâbi en izâ semi’tum âyâtillâhi yukferu bihâ ve yustehzeu bihâ fe lâ tak’udû meahum hattâ yehûdû fî hadîsin gayrihî, innekum izen misluhum. İnnallâhe câmiul munâfikîne vel kâfirîne fî cehenneme cemîâ(cemîan).
Gerçekten O size Kitap'ta, Allah'ın âyetlerinin inkâr edildiğini ve alaya alındığını işittiğiniz zaman artık onların yanında oturmayın, tâ ki başka bir konuşmaya dalsınlar, yoksa siz de onların bir benzeri olursunuz, diye indirmiştir. Allah elbette münafıklarla kâfirlerin hepsini Cehennem'de toplayıp bir araya getiricidir.
الَّذِينَ يَتَرَبَّصُونَ بِكُمْ فَإِن كَانَ لَكُمْ فَتْحٌ مِّنَ اللّهِ قَالُواْ أَلَمْ نَكُن مَّعَكُمْ وَإِن كَانَ لِلْكَافِرِينَ نَصِيبٌ قَالُواْ أَلَمْ نَسْتَحْوِذْ عَلَيْكُمْ وَنَمْنَعْكُم مِّنَ الْمُؤْمِنِينَ فَاللّهُ يَحْكُمُ بَيْنَكُمْ يَوْمَ الْقِيَامَةِ وَلَن يَجْعَلَ اللّهُ لِلْكَافِرِينَ عَلَى الْمُؤْمِنِينَ سَبِيلاً ﴿١٤١﴾
4/NİSÂ SURESİ-141. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ellezîne yeterabbesûne bikum, fe in kâne lekum fethun minallâhi kâlû e lem nekun meakum, ve in kâne lil kâfirîne nasîbun, kâlû e lem nestahviz aleykum ve nemna’kum minel mu’minîn(mu’minîne. Fallâhu yahkumu beynekum yevmel kıyâmet(kıyâmeti). Ve len yec’alallâhu lil kâfirîne alâl mu’minîne sebîlâ(sebîlen).
(Öyle münafıklar ki), sizi gözleyip duruyorlar (sonunuzun nereye varacağını bekliyorlar). Size Allah'tan bir zafer kapısı açılırsa, «sizinle beraber değil miydik ?» derler. Kâfirlere (zaferden yana) bir pay çıkarsa, «size yardım edip üstün gelmenizi sağlamadık mı. mü'minlerden size dokunacak (zararı) engellemedik mi ?» derler. Artık Allah Kıyamet günü aranızda hükmedecek ve Allah elbette mü'minler aleyhine kâfirlere bir yol vermiyecektir.
إِنَّ الْمُنَافِقِينَ يُخَادِعُونَ اللّهَ وَهُوَ خَادِعُهُمْ وَإِذَا قَامُواْ إِلَى الصَّلاَةِ قَامُواْ كُسَالَى يُرَآؤُونَ النَّاسَ وَلاَ يَذْكُرُونَ اللّهَ إِلاَّ قَلِيلاً ﴿١٤٢﴾
4/NİSÂ SURESİ-142. AYET (Meâlleri Kıyasla): İnnel munâfikîne yuhâdiûnallahe ve huve hâdiuhum, ve izâ kâmû ilâs salâti kâmû kusâlâ yurâunen nâse ve lâ yezkurûnallâhe illâ kalîlâ(kalîlen).
Münafıklar Allah'a karşı düzenbazlıkta bulunmak isterler; Allah onların düzen ve oyununu boşa çıkarıp başlarına geçirir. Onlar namaza kalkınca üşenerek kalkarlar, insanlara gösteriş yaparlar; Allah'ı pek az anarlar.
مُّذَبْذَبِينَ بَيْنَ ذَلِكَ لاَ إِلَى هَؤُلاء وَلاَ إِلَى هَؤُلاء وَمَن يُضْلِلِ اللّهُ فَلَن تَجِدَ لَهُ سَبِيلاً ﴿١٤٣﴾
4/NİSÂ SURESİ-143. AYET (Meâlleri Kıyasla): Muzebzebîne beyne zâlike, lâ ilâ hâulâi ve lâ ilâ hâulâi. Ve men yudlilillâhu fe len tecide lehu sebîlâ(sebîlen).
Onlar (küfürle İmân) arasında bocalayıp dururlar; ne bunlara, ne onlara (bağlanırlar). Allah kimi doğru yoldan saptırıp şaşırtırsa, artık sen ona elbette bir yol bulamazsın.
يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُواْ لاَ تَتَّخِذُواْ الْكَافِرِينَ أَوْلِيَاء مِن دُونِ الْمُؤْمِنِينَ أَتُرِيدُونَ أَن تَجْعَلُواْ لِلّهِ عَلَيْكُمْ سُلْطَانًا مُّبِينًا ﴿١٤٤﴾
4/NİSÂ SURESİ-144. AYET (Meâlleri Kıyasla): Yâ eyyuhâllezîne âmenû lâ tettehızûl kâfirîne evliyâe min dûnil mu’minîn(mu’minîne). E turîdûne en tec’alû lillâhi aleykum sultânen mubînâ(mubînen).
Ey imân edenler! Mü'minleri bırakıp kâfirleri dost edinmeyin, (onları başınıza geçirmeyin). Yoksa Allah'a kendi aleyhinizde açık bir belge mi vermek istiyorsunuz ?
إِنَّ الْمُنَافِقِينَ فِي الدَّرْكِ الأَسْفَلِ مِنَ النَّارِ وَلَن تَجِدَ لَهُمْ نَصِيرًا ﴿١٤٥﴾
4/NİSÂ SURESİ-145. AYET (Meâlleri Kıyasla): İnnel munâfikîne fîd derkil esfeli minen nâr(nâri), ve len tecide lehum nasîrâ(nasîran).
Şüphesiz ki münafıklar Cehennem'in en aşağı tabakasındadırlar, onlara herhalde bir yardımcı da bulamazsın.
إِلاَّ الَّذِينَ تَابُواْ وَأَصْلَحُواْ وَاعْتَصَمُواْ بِاللّهِ وَأَخْلَصُواْ دِينَهُمْ لِلّهِ فَأُوْلَئِكَ مَعَ الْمُؤْمِنِينَ وَسَوْفَ يُؤْتِ اللّهُ الْمُؤْمِنِينَ أَجْرًا عَظِيمًا ﴿١٤٦﴾
4/NİSÂ SURESİ-146. AYET (Meâlleri Kıyasla): İllâllezîne tâbû ve aslehû va’tesamû billâhi ve ahlesû dînehum lillâhi fe ulâike meal mu’minîn(mu’minîne). Ve sevfe yu’tillâhul mu’minîne ecran azîmâ(azîmen).
Ancak tevbe edip durumlarını (düşünce ve davranışlarını) düzeltip Allah'a sarılanlar ve dinlerini gösterişten uzak, Allah için katıksız ve saf tutanlar müstesna... İşte bunlar mü'minlerle beraberdirler, mü'minlere ise Allah büyük mükâfat verecektir.
مَّا يَفْعَلُ اللّهُ بِعَذَابِكُمْ إِن شَكَرْتُمْ وَآمَنتُمْ وَكَانَ اللّهُ شَاكِرًا عَلِيمًا ﴿١٤٧﴾
4/NİSÂ SURESİ-147. AYET (Meâlleri Kıyasla): Mâ yef’alullâhu bi azâbikum in şekertum ve âmentum. Ve kânallâhu şâkiran alîmâ(alîmen).
Siz şükredip inanırsanız Allah size neden azâb etsin ? Allah şükredenin ecrini verendir ve (onların şükrünü) bilendir.
لاَّ يُحِبُّ اللّهُ الْجَهْرَ بِالسُّوَءِ مِنَ الْقَوْلِ إِلاَّ مَن ظُلِمَ وَكَانَ اللّهُ سَمِيعًا عَلِيمًا ﴿١٤٨﴾
4/NİSÂ SURESİ-148. AYET (Meâlleri Kıyasla): Lâ yuhibbullâhul cehra bis sûi minel kavli illâ men zulim(zulime). Ve kanallâhu semîan alîmâ(alîmen).
Allah kötü sözün açıkça söylenmesini (hiç) sevmez. Meğerki söyleyen haksızlığa uğramış bulunsun, (o takdirde zâlimin zulmünü anlatabilir). Allah her şeyi işiten ve görendir.
إِن تُبْدُواْ خَيْرًا أَوْ تُخْفُوهُ أَوْ تَعْفُواْ عَن سُوَءٍ فَإِنَّ اللّهَ كَانَ عَفُوًّا قَدِيرًا ﴿١٤٩﴾
4/NİSÂ SURESİ-149. AYET (Meâlleri Kıyasla): İn tubdû hayran ev tuhfûhu ev ta’fû an sûin fe innallâhe kâne afuvven kadîrâ(kadîran).
Bir hayrı (iyiliği) açığa vurur veya gizli tutar veya bir kötülüğü affederseniz, Allah muhakkak çok affedendir, gücü her şeye yetendir.
إِنَّ الَّذِينَ يَكْفُرُونَ بِاللّهِ وَرُسُلِهِ وَيُرِيدُونَ أَن يُفَرِّقُواْ بَيْنَ اللّهِ وَرُسُلِهِ وَيقُولُونَ نُؤْمِنُ بِبَعْضٍ وَنَكْفُرُ بِبَعْضٍ وَيُرِيدُونَ أَن يَتَّخِذُواْ بَيْنَ ذَلِكَ سَبِيلاً ﴿١٥٠﴾
4/NİSÂ SURESİ-150. AYET (Meâlleri Kıyasla): İnnellezîne yekfurûne billâhi ve rusulihî ve yurîdûne en yuferrikû beynallâhi ve rusulihî ve yekûlûne nu’minu bi ba’din ve nekfuru bi ba’dın, ve yurîdûne en yettehızû beyne zâlike sebîlâ(sebîlen).
(150-151) Doğrusu o kimseler ki Allah ve Peygamberini inkâr ederler ve bir de Allah ile Peygamberini birbirinden ayırmak isterler: Bunlardan kimine inanırız, kimini inkâr ederiz, derler de bu ikisi (imân ile küfür) arasında bir yol tutmayı arzularlar; işte onlar gerçek kâfirlerdir. Biz de kâfirler için horlayıcı, aşağılayıcı bir azâb hazırlamışızdır.
أُوْلَئِكَ هُمُ الْكَافِرُونَ حَقًّا وَأَعْتَدْنَا لِلْكَافِرِينَ عَذَابًا مُّهِينًا ﴿١٥١﴾
4/NİSÂ SURESİ-151. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ulâike humul kâfirûne hakkâ(hakkan), ve a’tednâ lil kâfirîne azâben muhînâ(muhînen).
(150-151) Doğrusu o kimseler ki Allah ve Peygamberini inkâr ederler ve bir de Allah ile Peygamberini birbirinden ayırmak isterler: Bunlardan kimine inanırız, kimini inkâr ederiz, derler de bu ikisi (imân ile küfür) arasında bir yol tutmayı arzularlar; işte onlar gerçek kâfirlerdir. Biz de kâfirler için horlayıcı, aşağılayıcı bir azâb hazırlamışızdır.
وَالَّذِينَ آمَنُواْ بِاللّهِ وَرُسُلِهِ وَلَمْ يُفَرِّقُواْ بَيْنَ أَحَدٍ مِّنْهُمْ أُوْلَئِكَ سَوْفَ يُؤْتِيهِمْ أُجُورَهُمْ وَكَانَ اللّهُ غَفُورًا رَّحِيمًا ﴿١٥٢﴾
4/NİSÂ SURESİ-152. AYET (Meâlleri Kıyasla): Vellezîne âmenû billâhi ve rusulihî ve lem yuferrikû beyne ehadin minhum ulâike sevfe yu’tîhim ucûrahum. Ve kânallâhu gafûran rahîmâ(rahîmen).
Allah'a ve Peygamberine imân edip onlardan birini (diğerlerinden imân hususunda) ayırmayanlar (var ya), işte onların mükâfatlarını Allah kendilerine verecektir. Allah çok bağışlayan, çok merhamet edendir.
يَسْأَلُكَ أَهْلُ الْكِتَابِ أَن تُنَزِّلَ عَلَيْهِمْ كِتَابًا مِّنَ السَّمَاء فَقَدْ سَأَلُواْ مُوسَى أَكْبَرَ مِن ذَلِكَ فَقَالُواْ أَرِنَا اللّهِ جَهْرَةً فَأَخَذَتْهُمُ الصَّاعِقَةُ بِظُلْمِهِمْ ثُمَّ اتَّخَذُواْ الْعِجْلَ مِن بَعْدِ مَا جَاءتْهُمُ الْبَيِّنَاتُ فَعَفَوْنَا عَن ذَلِكَ وَآتَيْنَا مُوسَى سُلْطَانًا مُّبِينًا ﴿١٥٣﴾
4/NİSÂ SURESİ-153. AYET (Meâlleri Kıyasla): Yes’eluke ehlul kitâbi en tunezzile aleyhim kitâben mines semâi fe kad seelû mûsâ ekbera min zâlike fe kâlû erinâllâhe cehraten fe ehazethumus sâikatu bi zulmihim, summettehazûl ıcle min ba’di mâ câethumul beyyinâtu fe afevnâ an zâlik(zâlike), ve âteynâ mûsâ sultânen mubînâ(mubînen).
Kitap Ehli'nden Yahudiler) senden gökten üzerlerine bir (yazılı) kitap indirivermeni isterler. (Üzülme), Musa'dan bundan daha büyüğünü istemişler, «Allah'ı bize açıkça göster !» demişlerdi de zulümleri sebebiyle onları yıldırım çarpmıştı. Sonra da kendilerine çok açık belgeler (mu'cizeler) geldiği halde (altından yaptıkları) buzağıyı ilâh edindiler, derken (pişmanlık duyup tevbe ettiler, biz de) onları affettik. Musa'ya da açık belgeler ve deliller verdik.
وَرَفَعْنَا فَوْقَهُمُ الطُّورَ بِمِيثَاقِهِمْ وَقُلْنَا لَهُمُ ادْخُلُواْ الْبَابَ سُجَّدًا وَقُلْنَا لَهُمْ لاَ تَعْدُواْ فِي السَّبْتِ وَأَخَذْنَا مِنْهُم مِّيثَاقًا غَلِيظًا ﴿١٥٤﴾
4/NİSÂ SURESİ-154. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve rafa’nâ fevkahumut tûra bi mîsâkıhim ve kulnâ lehumudhulûl bâbe succeden ve kulnâ lehum lâ ta’dû fîs sebti ve ehaznâ minhum mîsâkan galîzâ(galîzan).
Söz vermeleri sebebiyle (ve ona bağlı kalmaları için) üzerlerine Tûr'u yükseltip kaldırdık ve: «Bu kapıdan secde ederek girin!» dedik. Cumartesi gününde de (ilâhî yasağı) aşmayın diye emrettik ve (bu hususta) onlardan sağlam ve sıkı bir söz aldık.
فَبِمَا نَقْضِهِم مِّيثَاقَهُمْ وَكُفْرِهِم بَآيَاتِ اللّهِ وَقَتْلِهِمُ الأَنْبِيَاء بِغَيْرِ حَقًّ وَقَوْلِهِمْ قُلُوبُنَا غُلْفٌ بَلْ طَبَعَ اللّهُ عَلَيْهَا بِكُفْرِهِمْ فَلاَ يُؤْمِنُونَ إِلاَّ قَلِيلاً ﴿١٥٥﴾
4/NİSÂ SURESİ-155. AYET (Meâlleri Kıyasla): Fe bimâ nakdıhim mîsâkahum ve kufrihim bi âyâtillâhi ve katlihimul enbiyâe bi gayrı hakkın ve kavlihim kulûbunâ gulf(gulfun). Bel tabaallâhu aleyhâ bi kufrihim fe lâ yu’minûne illâ kalîlâ(kalîlen).
Verdikleri kesin ve sağlam sözlerini bozmaları, Allah'ın âyetlerini inkâr etmeleri, haksız yere peygamberleri öldürmeleri ve «kalblerimiz kılıftır veya kılıflıdır» demeleri sebebiyledir ki, (kendilerini lanetledik). Belki küfürleri sebebiyle Allah onların kalblerini mühürledi de bu yüzden —azı müstesna— imâna gelmezler.
وَبِكُفْرِهِمْ وَقَوْلِهِمْ عَلَى مَرْيَمَ بُهْتَانًا عَظِيمًا ﴿١٥٦﴾
4/NİSÂ SURESİ-156. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve bi kufrihim ve kavlihim alâ meryeme buhtânen azîmâ(azîman).
(156-157-158) (Yahudiler, İsâ Peygamberi) inkârları, Meryem'e zina (gibi) büyük bir iftirada bulunmaları ve Allah'ın Peygamberi Meryem oğlu isa'yı gerçekten öldürdük, demeleri (sebebiyle Allah onları lanetleyip kalblerini mühürledi). Oysa onlar İsa'yı öldüremediler ve asamadılar; (öldürülen başkası idi). kendilerine (İsâ gibi) benzetildi. İsâ' nın öldürülmesi hakkında ihtilâfa düşenler elbette bu hususta şüphe içindedirler ; onların bu konuda zanna uymaktan başka bir, bilgileri yoktur. İsa'yı kesinlikle öldüremediler; bilâkis Allah onu kendi katına yükseltti. Allah yegâne üstündür, hikmet sahibidir.
وَقَوْلِهِمْ إِنَّا قَتَلْنَا الْمَسِيحَ عِيسَى ابْنَ مَرْيَمَ رَسُولَ اللّهِ وَمَا قَتَلُوهُ وَمَا صَلَبُوهُ وَلَكِن شُبِّهَ لَهُمْ وَإِنَّ الَّذِينَ اخْتَلَفُواْ فِيهِ لَفِي شَكٍّ مِّنْهُ مَا لَهُم بِهِ مِنْ عِلْمٍ إِلاَّ اتِّبَاعَ الظَّنِّ وَمَا قَتَلُوهُ يَقِينًا ﴿١٥٧﴾
4/NİSÂ SURESİ-157. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve kavlihim innâ katelnâl mesîha îsâbne meryeme resûlallâh(resûlallâhi), ve mâ katelûhu ve mâ salebûhu ve lâkin şubbihe lehum. Ve innellezinahtelefû fîhi le fî şekkin minhu. Mâ lehum bihî min ilmin illâttibâaz zann(zanni), ve mâ katelûhu yakînâ(yakînen).
(156-157-158) (Yahudiler, İsâ Peygamberi) inkârları, Meryem'e zina (gibi) büyük bir iftirada bulunmaları ve Allah'ın Peygamberi Meryem oğlu isa'yı gerçekten öldürdük, demeleri (sebebiyle Allah onları lanetleyip kalblerini mühürledi). Oysa onlar İsa'yı öldüremediler ve asamadılar; (öldürülen başkası idi). kendilerine (İsâ gibi) benzetildi. İsâ' nın öldürülmesi hakkında ihtilâfa düşenler elbette bu hususta şüphe içindedirler ; onların bu konuda zanna uymaktan başka bir, bilgileri yoktur. İsa'yı kesinlikle öldüremediler; bilâkis Allah onu kendi katına yükseltti. Allah yegâne üstündür, hikmet sahibidir.
بَل رَّفَعَهُ اللّهُ إِلَيْهِ وَكَانَ اللّهُ عَزِيزًا حَكِيمًا ﴿١٥٨﴾
4/NİSÂ SURESİ-158. AYET (Meâlleri Kıyasla): Bel rafaahullâhu ileyh(ileyhi). Ve kânallâhu azîzen hakîmâ(hakîmen).
(156-157-158) (Yahudiler, İsâ Peygamberi) inkârları, Meryem'e zina (gibi) büyük bir iftirada bulunmaları ve Allah'ın Peygamberi Meryem oğlu isa'yı gerçekten öldürdük, demeleri (sebebiyle Allah onları lanetleyip kalblerini mühürledi). Oysa onlar İsa'yı öldüremediler ve asamadılar; (öldürülen başkası idi). kendilerine (İsâ gibi) benzetildi. İsâ' nın öldürülmesi hakkında ihtilâfa düşenler elbette bu hususta şüphe içindedirler ; onların bu konuda zanna uymaktan başka bir, bilgileri yoktur. İsa'yı kesinlikle öldüremediler; bilâkis Allah onu kendi katına yükseltti. Allah yegâne üstündür, hikmet sahibidir.
وَإِن مِّنْ أَهْلِ الْكِتَابِ إِلاَّ لَيُؤْمِنَنَّ بِهِ قَبْلَ مَوْتِهِ وَيَوْمَ الْقِيَامَةِ يَكُونُ عَلَيْهِمْ شَهِيدًا ﴿١٥٩﴾
4/NİSÂ SURESİ-159. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve in min ehlil kitâbi illâ le yu’minenne bihî kable mevtihî, ve yevmel kıyâmeti yekûnu aleyhim şehîdâ(şehîden).
Kitap Ehli'nden hiç kimse yok ki, ölmeden önce O'na imân edecek olmasın. Kıyamet gününde İsâ onların, (dosdoğru imân etmiyenlerin) aleyhinde şâhid olacaktır.
فَبِظُلْمٍ مِّنَ الَّذِينَ هَادُواْ حَرَّمْنَا عَلَيْهِمْ طَيِّبَاتٍ أُحِلَّتْ لَهُمْ وَبِصَدِّهِمْ عَن سَبِيلِ اللّهِ كَثِيرًا ﴿١٦٠﴾
4/NİSÂ SURESİ-160. AYET (Meâlleri Kıyasla): Fe bi zulmin minellezîne hâdû harramnâ aleyhim tayyibâtin uhıllet lehum ve bi saddihim an sebîlillâhi kesîrâ(kesîran).
(160-161) Yahudilerden (çoğunun) zulümleri, birçoklarını Allah yolundan alıkoymaları, men'edildikleri halde faiz almaları ve haksız sebeplerle insanların mallarını yemeleri sebebiyle (daha önce) kendilerine helâl kılınan iyi ve temiz şeyleri onlara haram kıldık ve yine onlardan küfür üzere kalanlara elem verici bir azâb hazırladık.
وَأَخْذِهِمُ الرِّبَا وَقَدْ نُهُواْ عَنْهُ وَأَكْلِهِمْ أَمْوَالَ النَّاسِ بِالْبَاطِلِ وَأَعْتَدْنَا لِلْكَافِرِينَ مِنْهُمْ عَذَابًا أَلِيمًا ﴿١٦١﴾
4/NİSÂ SURESİ-161. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve ahzihimur ribâ ve kad nuhû anhu ve eklihim emvâlen nâsi bil bâtıl(bâtılı). Ve a’tednâ lil kâfirîne minhum azâben elîmâ(elîmen).
(160-161) Yahudilerden (çoğunun) zulümleri, birçoklarını Allah yolundan alıkoymaları, men'edildikleri halde faiz almaları ve haksız sebeplerle insanların mallarını yemeleri sebebiyle (daha önce) kendilerine helâl kılınan iyi ve temiz şeyleri onlara haram kıldık ve yine onlardan küfür üzere kalanlara elem verici bir azâb hazırladık.
لَّكِنِ الرَّاسِخُونَ فِي الْعِلْمِ مِنْهُمْ وَالْمُؤْمِنُونَ يُؤْمِنُونَ بِمَا أُنزِلَ إِلَيكَ وَمَا أُنزِلَ مِن قَبْلِكَ وَالْمُقِيمِينَ الصَّلاَةَ وَالْمُؤْتُونَ الزَّكَاةَ وَالْمُؤْمِنُونَ بِاللّهِ وَالْيَوْمِ الآخِرِ أُوْلَئِكَ سَنُؤْتِيهِمْ أَجْرًا عَظِيمًا ﴿١٦٢﴾
4/NİSÂ SURESİ-162. AYET (Meâlleri Kıyasla): Lâkinir râsihûne fîl ilmi minhum vel mu’minûne yu’minûne bi mâ unzile ileyke ve mâ unzile min kablike vel mukîmînes salâte vel mu’tûnez zekâte vel mu’minûne billâhi vel yevmil âhir(âhiri). Ulâike se nu’tîhim ecran azîmâ(azîmen).
Ama onlardan ilimde kök salıp derinleşenler, sana indirilene de, senden önce indirilene de inanan, namazı kılan, zekâtı veren, Allah'a ve Âhiret gününe imân eden mü'minlere gelince: İşte onlara büyük bir ecir (karşılık ve mükâfat) vereceğiz.
إِنَّا أَوْحَيْنَا إِلَيْكَ كَمَا أَوْحَيْنَا إِلَى نُوحٍ وَالنَّبِيِّينَ مِن بَعْدِهِ وَأَوْحَيْنَا إِلَى إِبْرَاهِيمَ وَإِسْمَاعِيلَ وَإْسْحَقَ وَيَعْقُوبَ وَالأَسْبَاطِ وَعِيسَى وَأَيُّوبَ وَيُونُسَ وَهَارُونَ وَسُلَيْمَانَ وَآتَيْنَا دَاوُودَ زَبُورًا ﴿١٦٣﴾
4/NİSÂ SURESİ-163. AYET (Meâlleri Kıyasla): İnnâ evhaynâ ileyke kemâ evhaynâ ilâ nûhin ven nebiyyîne min ba’dihî, ve evhaynâ ilâ ibrâhîme ve ismâîle ve ishâka ve ya’kûbe vel esbâti ve îsâ ve eyyûbe ve yûnuse ve hârûne ve suleymân(suleymâne), ve âteynâ dâvûde zebûrâ(zebûran).
Şüphesiz ki biz Nuh'a, ondan sonraki peygamberlere, İbrahim'e, İsmail'e, İshak'a, Ya'kub'a, onun evlâd ve torunlarına; İsa'ya, Eyyûb'a, Yûnus'a, Harun'a ve Süleyman'a vahyettiğimiz gibi sana da vahyettik. Davud'a da Zebur'u verdik.
وَرُسُلاً قَدْ قَصَصْنَاهُمْ عَلَيْكَ مِن قَبْلُ وَرُسُلاً لَّمْ نَقْصُصْهُمْ عَلَيْكَ وَكَلَّمَ اللّهُ مُوسَى تَكْلِيمًا ﴿١٦٤﴾
4/NİSÂ SURESİ-164. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve rusulen kad kasasnâhum aleyke min kablu ve rusulen lem naksushum aleyke. Ve kellemallâhu mûsâ teklîmâ(teklîmen).
Hem daha önce kıssalarını sana haber verdiğimiz peygamberlerle, kıssalarını haber vermediğimiz peygamberlere (vahyettiğimiz gibi) ve Allah Musa'ya seslenip konuştuğu gibi sana da vahiy indirdik).
رُّسُلاً مُّبَشِّرِينَ وَمُنذِرِينَ لِئَلاَّ يَكُونَ لِلنَّاسِ عَلَى اللّهِ حُجَّةٌ بَعْدَ الرُّسُلِ وَكَانَ اللّهُ عَزِيزًا حَكِيمًا ﴿١٦٥﴾
4/NİSÂ SURESİ-165. AYET (Meâlleri Kıyasla): Rusulen mubeşşirîne ve munzirîne li ellâ yekûne lin nâsi alâllâhi huccetun ba’der rusul(rusuli). Ve kânallâhu azîzen hakîmâ(hakîmen).
Peygamberlerden sonra insanların Allah'a karşı (itiraz yollu) bir delilleri olmasın diye peygamberleri rahmet müjdecileri, azâb tehlikesine karşı uyarıcılar (olarak gönderdik). Allah çok üstündür, çok güçlüdür; yegâne hikmet sahibidir.
لَّكِنِ اللّهُ يَشْهَدُ بِمَا أَنزَلَ إِلَيْكَ أَنزَلَهُ بِعِلْمِهِ وَالْمَلآئِكَةُ يَشْهَدُونَ وَكَفَى بِاللّهِ شَهِيدًا ﴿١٦٦﴾
4/NİSÂ SURESİ-166. AYET (Meâlleri Kıyasla): Lâkinillâhu yeşhedu bi mâ enzele ileyke enzelehu bi ılmihî, vel melâiketu yeşhedûn(yeşhedûne). Ve kefâ billâhi şehîdâ(şehîden).
Ama Allah, sana indirdiğiyle şahitlik eder ki, onu kendi ilmiyle indirmiştir; melekler de şahitlik ederler. Şahit olarak Allah yeter.
إِنَّ الَّذِينَ كَفَرُواْ وَصَدُّواْ عَن سَبِيلِ اللّهِ قَدْ ضَلُّواْ ضَلاَلاً بَعِيدًا ﴿١٦٧﴾
4/NİSÂ SURESİ-167. AYET (Meâlleri Kıyasla): İnnellezîne keferû ve saddû an sebîlillâhi kad dallû dalâlen baîdâ(baîden).
Doğrusu onlar ki inkâra sapıp (insanları) Allah yolundan alıkorlar ; (doğru yoldan) uzak bir sapıklıkla sapmışlardır.
إِنَّ الَّذِينَ كَفَرُواْ وَظَلَمُواْ لَمْ يَكُنِ اللّهُ لِيَغْفِرَ لَهُمْ وَلاَ لِيَهْدِيَهُمْ طَرِيقاً ﴿١٦٨﴾
4/NİSÂ SURESİ-168. AYET (Meâlleri Kıyasla): İnnellezîne keferû ve zalemû lem yekunillâhu li yagfira lehum ve lâ li yehdiyehum tarîkâ(tarîkan).
(168-169) Şüphesiz ki inkâr edip küfre saplananları ve haksızlıkta bulunanları Allah bağışlayacak değildir ; onları Cehennem yolundan başka bir yola iletici de değildir. Orada ebediyen kalıcılardır. Bu da Allah'a göre pek kolaydır.
إِلاَّ طَرِيقَ جَهَنَّمَ خَالِدِينَ فِيهَا أَبَدًا وَكَانَ ذَلِكَ عَلَى اللّهِ يَسِيرًا ﴿١٦٩﴾
4/NİSÂ SURESİ-169. AYET (Meâlleri Kıyasla): İllâ tarîka cehenneme hâlidîne fîhâ ebedâ(ebeden). Ve kâne zâlike alâllâhi yesîrâ(yesîran).
(168-169) Şüphesiz ki inkâr edip küfre saplananları ve haksızlıkta bulunanları Allah bağışlayacak değildir ; onları Cehennem yolundan başka bir yola iletici de değildir. Orada ebediyen kalıcılardır. Bu da Allah'a göre pek kolaydır.
يَا أَيُّهَا النَّاسُ قَدْ جَاءكُمُ الرَّسُولُ بِالْحَقِّ مِن رَّبِّكُمْ فَآمِنُواْ خَيْرًا لَّكُمْ وَإِن تَكْفُرُواْ فَإِنَّ لِلَّهِ مَا فِي السَّمَاوَاتِ وَالأَرْضِ وَكَانَ اللّهُ عَلِيمًا حَكِيمًا ﴿١٧٠﴾
4/NİSÂ SURESİ-170. AYET (Meâlleri Kıyasla): Yâ eyyuhân nâsu kad câekumur resûlu bil hakkı min rabbikum fe âminû hayran lekum. Ve in tekfurû fe inne lillâhi mâ fîs semâvâti vel ard(ardı). Ve kânallâhu alîmen hakîmâ(hakîmen).
Ey insanlar I Rabbinizden size hak (din) ile bir peygamber geldi ; imân ederseniz sizin için hayırlı olur. İnkâra saparsanız (bilmiş olun ki) göklerde ve yerde ne varsa hepsi Allah'ındır. Allah her şeyi bilendir, yegâne hikmet sahibidir.
يَا أَهْلَ الْكِتَابِ لاَ تَغْلُواْ فِي دِينِكُمْ وَلاَ تَقُولُواْ عَلَى اللّهِ إِلاَّ الْحَقِّ إِنَّمَا الْمَسِيحُ عِيسَى ابْنُ مَرْيَمَ رَسُولُ اللّهِ وَكَلِمَتُهُ أَلْقَاهَا إِلَى مَرْيَمَ وَرُوحٌ مِّنْهُ فَآمِنُواْ بِاللّهِ وَرُسُلِهِ وَلاَ تَقُولُواْ ثَلاَثَةٌ انتَهُواْ خَيْرًا لَّكُمْ إِنَّمَا اللّهُ إِلَهٌ وَاحِدٌ سُبْحَانَهُ أَن يَكُونَ لَهُ وَلَدٌ لَّهُ مَا فِي السَّمَاوَات وَمَا فِي الأَرْضِ وَكَفَى بِاللّهِ وَكِيلاً ﴿١٧١﴾
4/NİSÂ SURESİ-171. AYET (Meâlleri Kıyasla): Yâ ehlel kitâbi lâ taglû fî dînikum ve lâ tekûlû alâllâhi illâl hakk(hakka). İnnemâl mesîhu îsâbnu meryeme resûlullâhi ve kelimetuhu. Elkâhâ ilâ meryeme ve rûhun minhu, fe âminû billâhi ve rusulihî, ve lâ tekûlû selâseh(selâsetun). İntehû hayran lekum. İnnemâllâhu ilâhun vâhid(vâhidun). Subhânehû en yekûne lehu veled(veledun), lehu mâ fîs semâvâti ve mâ fîl ard(ardı). Ve kefâ billâhi vekîlâ(vekîlen).
Ey Kitap Ehli! Dininizde sının aşmayın, ölçüyü kaçırıp aşırı gitmeyin. Allah'a karşı ancak hakkı söyleyin. Meryem oğlu Mesîh İsâ, ancak Allah'ın Peygamberi, Meryem'e ilka ettiği kelimesi ve Allah'tan (gelme) bir ruhtur. O halde Allah'a ve peygamberlerine imân edin de (Tanrı) üçtür, demeyin, bundan vazgeçin, sizin için hayırlı olur. Allah ancak bir tek ilâhtır; çocuğu olmaktan pâk ve münezzehtir ve yücedir. Göklerde olanlar, yerde olanlar O'nundur. Vekil olarak Allah yeter.
لَّن يَسْتَنكِفَ الْمَسِيحُ أَن يَكُونَ عَبْداً لِّلّهِ وَلاَ الْمَلآئِكَةُ الْمُقَرَّبُونَ وَمَن يَسْتَنكِفْ عَنْ عِبَادَتِهِ وَيَسْتَكْبِرْ فَسَيَحْشُرُهُمْ إِلَيهِ جَمِيعًا ﴿١٧٢﴾
4/NİSÂ SURESİ-172. AYET (Meâlleri Kıyasla): Len yestenkifel mesîhu en yekûne abden lillâhi ve lâl melâiketul mukarrabûn(mukarrabûne). Ve men yestenkif an ibâdetihî ve yestekbir fe se yahşuruhum ileyhi cemîâ(cemîan).
Mesîh de, en yakın melekler de Allah'a kul olmaktan çekinmezler. Kim O'na kulluktan çekinir de büyüklük taslarsa, (unutmasın ki) Allah hepsini (kabirlerinden kaldırıp) huzurunda biraraya getirerek toplayacaktır.
فَأَمَّا الَّذِينَ آمَنُواْ وَعَمِلُواْ الصَّالِحَاتِ فَيُوَفِّيهِمْ أُجُورَهُمْ وَيَزيدُهُم مِّن فَضْلِهِ وَأَمَّا الَّذِينَ اسْتَنكَفُواْ وَاسْتَكْبَرُواْ فَيُعَذِّبُهُمْ عَذَابًا أَلُيمًا وَلاَ يَجِدُونَ لَهُم مِّن دُونِ اللّهِ وَلِيًّا وَلاَ نَصِيرًا ﴿١٧٣﴾
4/NİSÂ SURESİ-173. AYET (Meâlleri Kıyasla): Fe emmâllezîne âmenû ve amilûs sâlihâti fe yuveffîhim ucûrahum ve yezîduhum min fadlihî, ve emmâllezînestenkefû vestekberû fe yuazzibuhum azâben elîmen, ve lâ yecidûne lehum min dûnillâhi veliyyen ve lâ nasîrâ(nasîran).
Artık imân edip iyi-yararlı amellerde bulunanların mükâfatlarını noksansız ödeyecek ve bir de kendi fazl-u kereminden onlara fazlasını verecektir. (Kulluktan) çekinip büyüklük taslayanlara gelince: Onları elem verici bir azâbla azâblandıracak ve kendilerine Allah'tan başka ne bir dost ve sahip, ne de bir yardımcı bulamıyacaklardır.
يَا أَيُّهَا النَّاسُ قَدْ جَاءكُم بُرْهَانٌ مِّن رَّبِّكُمْ وَأَنزَلْنَا إِلَيْكُمْ نُورًا مُّبِينًا ﴿١٧٤﴾
4/NİSÂ SURESİ-174. AYET (Meâlleri Kıyasla): Yâ eyyuhân nâsû kad câekum burhânun min rabbikum ve enzelnâ ileykum nûran mubîn(mubînen).
Ey insanlar! Doğrusu Rabbinizden size bir burhan (kesinliği açık delil ve belge) geldi ve size çok açık bir nûr indirdik.
فَأَمَّا الَّذِينَ آمَنُواْ بِاللّهِ وَاعْتَصَمُواْ بِهِ فَسَيُدْخِلُهُمْ فِي رَحْمَةٍ مِّنْهُ وَفَضْلٍ وَيَهْدِيهِمْ إِلَيْهِ صِرَاطًا مُّسْتَقِيمًا ﴿١٧٥﴾
4/NİSÂ SURESİ-175. AYET (Meâlleri Kıyasla): Fe emmâllezîne âmenû billâhi va’tesamû bihî fe se yudhıluhum fî rahmetin minhu ve fadlın ve yehdîhim ileyhi sırâtan mustekîmâ (mustekîmen).
Artık Allah'a imân edip O'na sarılanları, Allah kendi katından bir rahmete ve geniş bir nîmet ve ihsana sokacak ve kendisine giden doğru yola eriştirecektir.
يَسْتَفْتُونَكَ قُلِ اللّهُ يُفْتِيكُمْ فِي الْكَلاَلَةِ إِنِ امْرُؤٌ هَلَكَ لَيْسَ لَهُ وَلَدٌ وَلَهُ أُخْتٌ فَلَهَا نِصْفُ مَا تَرَكَ وَهُوَ يَرِثُهَآ إِن لَّمْ يَكُن لَّهَا وَلَدٌ فَإِن كَانَتَا اثْنَتَيْنِ فَلَهُمَا الثُّلُثَانِ مِمَّا تَرَكَ وَإِن كَانُواْ إِخْوَةً رِّجَالاً وَنِسَاء فَلِلذَّكَرِ مِثْلُ حَظِّ الأُنثَيَيْنِ يُبَيِّنُ اللّهُ لَكُمْ أَن تَضِلُّواْ وَاللّهُ بِكُلِّ شَيْءٍ عَلِيمٌ ﴿١٧٦﴾
4/NİSÂ SURESİ-176. AYET (Meâlleri Kıyasla): Yesteftûneke. Kulillâhu yuftîkum fîl kelâleh(kelâleti). İnimruun heleke leyse lehû veled(veledun), ve lehû uhtun fe lehâ nısfu mâ terak(terake), ve huve yerisuhâ in lem yekun lehâ veled(veledun). Fe in kânetesneteyni fe lehumâs sulusâni mimmâ terak(terake). Ve in kânû ıhveten ricâlen ve nisâen fe liz zekeri mislu hazzıl unseyeyn(unseyeyni). Yubeyyinullâhu lekum en tadıllû vallâhu bi kulli şey’in alîm(alîmun).
Senden fetva isterler. De ki: Allah size k e I â I e (babası ve çocuğu olmayıp kardeşlerini mirasçı bırakan) hakkında fetva veriyor; Eğer bir adam ölür, çocuğu da yoksa, bir kız kardeşi mîrasçı bulunuyorsa, terekenin yarısı onadır. Kız kardeş çocuksuz (ölür) ise, erkek kardeş onun bıraktığının (tamamını) alır. (Tabii ölenin kocası varsa, malın yarısı ona verildikten sonra kardeşi geriye kalanı alır). (Aynı durumda) kız kardeşler iki (ya da daha fazla) olurlarsa, erkek kardeşlerinin bıraktığının üçte ikisionlaradır. Mirasçılar erkek ve kız kardeşler ise, o takdirde erkek için dişinin iki payı vardır. Allah, adaletten saparsınız diye size (hükümlerini) açıklıyor. Allah her şeyi hakkıyle bilendir.