Mekke döneminde inmiştir. 53 âyettir. Sûre, adını 38. âyette geçen “Şûrâ” kelimesinden almıştır. Şûrâ, danışma demektir.

حم ﴿١﴾

42/ŞÛRÂ SURESİ-1. AYET (Meâlleri Kıyasla): Hâ mim.

Ha-Mim.

عسق ﴿٢﴾

42/ŞÛRÂ SURESİ-2. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ayn sin kâf.

'Ayn-Sin-Kaf.

كَذَلِكَ يُوحِي إِلَيْكَ وَإِلَى الَّذِينَ مِن قَبْلِكَ اللَّهُ الْعَزِيزُ الْحَكِيمُ ﴿٣﴾

42/ŞÛRÂ SURESİ-3. AYET (Meâlleri Kıyasla): Kezâlike yûhî ileyke ve ilâllezîne min kablikellâhul azîzul hakîm(hakîmu).

Kudret ve hikmet sahibi olan Allah, (ey Muhammed) sana ve senden öncekilere (hakikati) şöyle vahyetti:

لَهُ مَا فِي السَّمَاوَاتِ وَمَا فِي الْأَرْضِ وَهُوَ الْعَلِيُّ الْعَظِيمُ ﴿٤﴾

42/ŞÛRÂ SURESİ-4. AYET (Meâlleri Kıyasla): Lehu mâ fîs semâvâti ve mâ fîl ard(ardı), ve huvel aliyyul azîm(azîmu).

Göklerde ve yerde olan her şey O'nundur; O, yücedir, uludur.

تَكَادُ السَّمَاوَاتُ يَتَفَطَّرْنَ مِن فَوْقِهِنَّ وَالْمَلَائِكَةُ يُسَبِّحُونَ بِحَمْدِ رَبِّهِمْ وَيَسْتَغْفِرُونَ لِمَن فِي الْأَرْضِ أَلَا إِنَّ اللَّهَ هُوَ الْغَفُورُ الرَّحِيمُ ﴿٥﴾

42/ŞÛRÂ SURESİ-5. AYET (Meâlleri Kıyasla): Tekâdus semâvâtu yetefattarne min fevkıhinne vel melâiketu yusebbihûne bi hamdi rabbihim ve yestagfirûne li men fîl ard(ardı), e lâ innallâhe huvel gafûrur rahîm(rahîmu).

En üstteki gökler (O'nun korkusundan) neredeyse parçalanır; melekler Rablerinin sonsuz ihtişamını hamd ile yüceltir ve yeryüzündekiler için bağışlanma dilerler. Şüphesiz Allah, çok bağışlayıcıdır, rahmet kaynağıdır.

وَالَّذِينَ اتَّخَذُوا مِن دُونِهِ أَولِيَاء اللَّهُ حَفِيظٌ عَلَيْهِمْ وَمَا أَنتَ عَلَيْهِم بِوَكِيلٍ ﴿٦﴾

42/ŞÛRÂ SURESİ-6. AYET (Meâlleri Kıyasla): Vellezînettehazû min dûnihî evliyâllâhu hafîzun aleyhim ve mâ ente aleyhim bi vekîl(vekîlin).

Allah'tan başkasını koruyucu edinenlere gelince; Allah onları görüp gözetlemektedir ve sen onların yaptıklarından sorumlu değilsin.

وَكَذَلِكَ أَوْحَيْنَا إِلَيْكَ قُرْآنًا عَرَبِيًّا لِّتُنذِرَ أُمَّ الْقُرَى وَمَنْ حَوْلَهَا وَتُنذِرَ يَوْمَ الْجَمْعِ لَا رَيْبَ فِيهِ فَرِيقٌ فِي الْجَنَّةِ وَفَرِيقٌ فِي السَّعِيرِ ﴿٧﴾

42/ŞÛRÂ SURESİ-7. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve kezâlike evhaynâ ileyke kur’ânen arabiyyen li tunzira ummel kurâ ve men havlehâ ve tunzira yevmel cem’i lâ raybe fîhi, ferîkun fîl cenneti ve ferîkun fîs saîr(saîri).

(Sana sadece Bizim mesajımız emanet edilmiştir:) işte Biz sana Arap dilinde bir hitabe gönderdik ki, bütün kentlerin atasını ve çevresinde oturanları uyarabilesin; yani, (varlığı) her türlü şüphenin üstünde olan Toplanma Günü'ne karşı (onları) uyarasın. (O Gün) bazısı cennete girecek, bazısı da yakıcı ateşe.

وَلَوْ شَاء اللَّهُ لَجَعَلَهُمْ أُمَّةً وَاحِدَةً وَلَكِن يُدْخِلُ مَن يَشَاء فِي رَحْمَتِهِ وَالظَّالِمُونَ مَا لَهُم مِّن وَلِيٍّ وَلَا نَصِيرٍ ﴿٨﴾

42/ŞÛRÂ SURESİ-8. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve lev şâallâhu le cealehum ummeten vâhıdeten ve lâkin yudhilu men yeşâu fî rahmetihî, vez zâlimûne mâ lehum min velîyyin ve lâ nasîr(nasîrin).

Eğer Allah dileseydi onları tek bir ümmet yapardı; bununla birlikte O, (kavuşturulmayı) dileyeni rahmetine kavuşturur; halbuki (Hesap Günü) zalimler ne kendilerini koruyacak bir kimse, ne de bir yardımcı bulamayacaklardır.

أَمِ اتَّخَذُوا مِن دُونِهِ أَوْلِيَاء فَاللَّهُ هُوَ الْوَلِيُّ وَهُوَ يُحْيِي المَوْتَى وَهُوَ عَلَى كُلِّ شَيْءٍ قَدِيرٌ ﴿٩﴾

42/ŞÛRÂ SURESİ-9. AYET (Meâlleri Kıyasla): Emittehazû min dûnihî evliyâe, fallâhu huvel velîyyu ve huve yuhyîl mevtâ ve huve alâ kulli şey’in kadîr(kadîrun).

Yoksa onlar, Allah'tan başka koruyucular edi(nebileceklerini mi sa)nıyorlar? Hayır, yalnız Allah'tır (bütün varlıkların) koruyucusu; çünkü yalnız O'dur ölüye can veren ve yalnız O'dur her şeye kadir olan.

وَمَا اخْتَلَفْتُمْ فِيهِ مِن شَيْءٍ فَحُكْمُهُ إِلَى اللَّهِ ذَلِكُمُ اللَّهُ رَبِّي عَلَيْهِ تَوَكَّلْتُ وَإِلَيْهِ أُنِيبُ ﴿١٠﴾

42/ŞÛRÂ SURESİ-10. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve mâhteleftum fîhi min şey’in fe hukmuhû ilâllâhi, zâlikumullâhu rabbî aleyhi tevekkeltu ve ileyhi unîb(unîbu).

Öyleyse (ey müminler biliniz ki,) ayrılığa düştüğünüz her konuda hüküm Allah'a aittir. (De ki:) "İşte Allah! Benim Rabbim budur. O'na dayanıp güvendim ve her zaman O'na yönelirim!"

فَاطِرُ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ جَعَلَ لَكُم مِّنْ أَنفُسِكُمْ أَزْوَاجًا وَمِنَ الْأَنْعَامِ أَزْوَاجًا يَذْرَؤُكُمْ فِيهِ لَيْسَ كَمِثْلِهِ شَيْءٌ وَهُوَ السَّمِيعُ البَصِيرُ ﴿١١﴾

42/ŞÛRÂ SURESİ-11. AYET (Meâlleri Kıyasla): Fâtırus semâvâti vel ardı, ceale lekum min enfusikum ezvâcen ve minel en’âmi ezvâcâ(ezvâcen), yezraukum fîhi, leyse ke mislihî şey’un, ve huves semîul basîr(basîru).

(O'dur) gökleri ve yeri yoktan var eden. O, nasıl ki hayvanlar arasında eşler (bulunmasını) irade etmişse size de kendi cinsinizden eşler vermiştir ve sizi böylece çoğaltıp durmaktadır: (ama) hiçbir şey O'na benzemez ve yalnız O'dur, her şeyi işiten, her şeyi gören.

لَهُ مَقَالِيدُ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ يَبْسُطُ الرِّزْقَ لِمَن يَشَاء وَيَقْدِرُ إِنَّهُ بِكُلِّ شَيْءٍ عَلِيمٌ ﴿١٢﴾

42/ŞÛRÂ SURESİ-12. AYET (Meâlleri Kıyasla): Lehu mekâlîdus semâvâti vel ard(ardı), yebsutur rızka li men yeşâu ve yakdiru, innehu bi kulli şey’in alîm(alîmun).

Göklerin ve yerin anahtarları O'nundur; O, dilediğine bol rızık verir, dilediğine az. Çünkü O her şeyi bilendir.

شَرَعَ لَكُم مِّنَ الدِّينِ مَا وَصَّى بِهِ نُوحًا وَالَّذِي أَوْحَيْنَا إِلَيْكَ وَمَا وَصَّيْنَا بِهِ إِبْرَاهِيمَ وَمُوسَى وَعِيسَى أَنْ أَقِيمُوا الدِّينَ وَلَا تَتَفَرَّقُوا فِيهِ كَبُرَ عَلَى الْمُشْرِكِينَ مَا تَدْعُوهُمْ إِلَيْهِ اللَّهُ يَجْتَبِي إِلَيْهِ مَن يَشَاء وَيَهْدِي إِلَيْهِ مَن يُنِيبُ ﴿١٣﴾

42/ŞÛRÂ SURESİ-13. AYET (Meâlleri Kıyasla): Şeraa lekum mined dîni mâ vassâ bihî nûhan vellezî evhaynâ ileyke ve mâ vassaynâ bihî ibrâhîme ve mûsâ ve îsâ, en ekîmûd dîne ve lâ teteferrakû fîhi, kebure alâl muşrikîne mâ ted’ûhum ileyhi, allâhu yectebî ileyhi men yeşâu ve yehdî ileyhi men yunîb(yunîbu).

O, itikadi konularda, Nuh'a emrettiğini -ve sana (ey Muhammed,) vahiy aracılığıyla öğrettiğimizi ve aynı zamanda İbrahim'e, Musa'ya ve İsa'ya emrettiğimizi- sizin için uygun gördü. (Sahih) itikada sağlam bir şekilde sarılın ve o konuda bütünlüğünüzü bozmayın. Onları çağırdığın bu (itikad bütünlüğü) başka varlıkları veya güçleri Allah'a ortak koşanlara ağır gelse (bile). Allah dileyen herkesi kendine çeker ve O'na yönelenleri doğru yola ulaştırır.

وَمَا تَفَرَّقُوا إِلَّا مِن بَعْدِ مَا جَاءهُمُ الْعِلْمُ بَغْيًا بَيْنَهُمْ وَلَوْلَا كَلِمَةٌ سَبَقَتْ مِن رَّبِّكَ إِلَى أَجَلٍ مُّسَمًّى لَّقُضِيَ بَيْنَهُمْ وَإِنَّ الَّذِينَ أُورِثُوا الْكِتَابَ مِن بَعْدِهِمْ لَفِي شَكٍّ مِّنْهُ مُرِيبٍ ﴿١٤﴾

42/ŞÛRÂ SURESİ-14. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve mâ teferrakû illâ min ba’di mâ câehumul ilmu bagyen beynehum, ve lev lâ kelimetun sebekat min rabbike ilâ ecelin musemmen le kudıye beynehum, ve innellezîne ûrisûl kitâbe min ba’dihim le fî şekkin minhu murîb(murîbin).

(Geçmiş vahiylerin mensuplarına gelince,) onlar (hakikati) tanıyıp öğrendikten sonra, aralarındaki kıskançlık ve çekişmelerden dolayı bütünlükten uzaklaştılar; ve Rabbinden (O'nun koyduğu) belli bir vadeye kadar (bütün hükümleri iptal eden) bir hüküm gelmemiş olsaydı, onlar arasında (baştan) her şey karara bağlanmış olurdu. İşte bakın, öncekilerden ilahi kelamı devralanlar (şimdi) onun öğretileri hakkında şüpheye varan büyük bir tereddüt içindeler.

فَلِذَلِكَ فَادْعُ وَاسْتَقِمْ كَمَا أُمِرْتَ وَلَا تَتَّبِعْ أَهْوَاءهُمْ وَقُلْ آمَنتُ بِمَا أَنزَلَ اللَّهُ مِن كِتَابٍ وَأُمِرْتُ لِأَعْدِلَ بَيْنَكُمُ اللَّهُ رَبُّنَا وَرَبُّكُمْ لَنَا أَعْمَالُنَا وَلَكُمْ أَعْمَالُكُمْ لَا حُجَّةَ بَيْنَنَا وَبَيْنَكُمُ اللَّهُ يَجْمَعُ بَيْنَنَا وَإِلَيْهِ الْمَصِيرُ ﴿١٥﴾

42/ŞÛRÂ SURESİ-15. AYET (Meâlleri Kıyasla): Fe li zâlike fed’u vestekım kemâ umirte, ve lâ tettebi’ ehvâehum, ve kul âmentu bi mâ enzelallâhu min kitâb(kitâbin), ve umirtu li a’dile beynekum, allâhu rabbunâ ve rabbukum, lenâ a’mâlunâ ve lekum a’mâlukum, lâ huccete beynenâ ve beynekum, allâhu yecmeu beynenâ, ve ileyhil masîr(masîru).

İşte bunun için sen (bütün insanlığa) çağrıda bulun ve (Allah tarafından) emrolunduğun gibi dosdoğru ol! Onların heva ve heveslerine uyma ve de ki: "Ben, Allah'ın bütün vahyettiklerine inanırım. Sizin değişik görüşleriniz arasında adaleti gözetmekle emrolundum. Allah benim de, sizin de Rabbinizdir. Bizim yaptıklarımızın hesabı bize çıkacaktır, sizin yaptıklarınız da size. Bizimle sizin aranızda bir çekişme olmamalı. Allah hepimizi bir araya toplayacaktır; çünkü varış O'nadır."

وَالَّذِينَ يُحَاجُّونَ فِي اللَّهِ مِن بَعْدِ مَا اسْتُجِيبَ لَهُ حُجَّتُهُمْ دَاحِضَةٌ عِندَ رَبِّهِمْ وَعَلَيْهِمْ غَضَبٌ وَلَهُمْ عَذَابٌ شَدِيدٌ ﴿١٦﴾

42/ŞÛRÂ SURESİ-16. AYET (Meâlleri Kıyasla): Vellezîne yuhâccûne fîllâhi min ba’di mâstucîbe lehu huccetuhum dâhıdatun inde rabbihim ve aleyhim gadabun ve lehum azâbun şedîd(şedîdun).

O'nu(n çağrısını) kabul ettikten sonra Allah hakkında (hala) tartışanlara gelince: onların bütün itirazları Rableri katında geçersizdir, boştur. (O'nun) gazabı üzerlerine çökecektir; ve onları şiddetli bir azap beklemektedir.

اللَّهُ الَّذِي أَنزَلَ الْكِتَابَ بِالْحَقِّ وَالْمِيزَانَ وَمَا يُدْرِيكَ لَعَلَّ السَّاعَةَ قَرِيبٌ ﴿١٧﴾

42/ŞÛRÂ SURESİ-17. AYET (Meâlleri Kıyasla): Allâhullezî enzelel kitâbe bil hakkı vel mîzân(mîzâne) ve mâ yudrîke lealles sâate karîb(karîbun).

çünkü indirdiği vahiy ile hakikati ortaya koyan ve (böylece insana, doğru ile eğriyi tartacağı) bir terazi veren O'dur. Senin bütün bildiğin ise, Son Saat'in yakın olduğudur.

يَسْتَعْجِلُ بِهَا الَّذِينَ لَا يُؤْمِنُونَ بِهَا وَالَّذِينَ آمَنُوا مُشْفِقُونَ مِنْهَا وَيَعْلَمُونَ أَنَّهَا الْحَقُّ أَلَا إِنَّ الَّذِينَ يُمَارُونَ فِي السَّاعَةِ لَفِي ضَلَالٍ بَعِيدٍ ﴿١٨﴾

42/ŞÛRÂ SURESİ-18. AYET (Meâlleri Kıyasla): Yesta’cilu bihâllezîne lâ yu’minûne bihâ, vellezîne âmenû muşfikûne minhâ ve ya’lemûne ennehâl hakku e lâ innellezîne yumârûne fîs sâati le fî dalâlin baîd(baîdin).

O (Kıyamet Saati)ne inanmayanlar, (alay edercesine) onun çabucak gelmesini isterler, halbuki imana ermiş olanlar ondan korkarlar ve onun gerçek olduğunu bilirler. Gerçek şu ki, Son Saat'i tartışanlar, tam bir sapıklık içindeler!

اللَّهُ لَطِيفٌ بِعِبَادِهِ يَرْزُقُ مَن يَشَاء وَهُوَ الْقَوِيُّ العَزِيزُ ﴿١٩﴾

42/ŞÛRÂ SURESİ-19. AYET (Meâlleri Kıyasla): Allâhu latîfun bi ibâdihî yerzuku men yeşâu, ve huvel kavîyyul azîz(azîzu).

Allah kullarına çok lütufkardır; dilediğine rızık verir, çünkü yalnız O güçlüdür, yücedir.

مَن كَانَ يُرِيدُ حَرْثَ الْآخِرَةِ نَزِدْ لَهُ فِي حَرْثِهِ وَمَن كَانَ يُرِيدُ حَرْثَ الدُّنْيَا نُؤتِهِ مِنْهَا وَمَا لَهُ فِي الْآخِرَةِ مِن نَّصِيبٍ ﴿٢٠﴾

42/ŞÛRÂ SURESİ-20. AYET (Meâlleri Kıyasla): Men kâne yurîdu harsel âhirati nezid lehu fî harsihî, ve men kâne yurîdu harsed dunyâ nu’tihî minhâ ve mâ lehu fîl âhirati min nasîb(nasîbin).

Kim öteki dünyada kazanç elde etmeyi isterse onun kazancında bir artış sağlarız: bu dünyada bir kazanç isteyene ise ondan bir şeyler ver(ebil)iriz fakat böyle biri, öteki dünya(nın nimetlerin)den hiçbir pay alamayacaktır.

أَمْ لَهُمْ شُرَكَاء شَرَعُوا لَهُم مِّنَ الدِّينِ مَا لَمْ يَأْذَن بِهِ اللَّهُ وَلَوْلَا كَلِمَةُ الْفَصْلِ لَقُضِيَ بَيْنَهُمْ وَإِنَّ الظَّالِمِينَ لَهُمْ عَذَابٌ أَلِيمٌ ﴿٢١﴾

42/ŞÛRÂ SURESİ-21. AYET (Meâlleri Kıyasla): Em lehum şurakâu şeraû lehum mined dîni mâ lem ye’zen bihillâhu, ve lev lâ kelimetul faslı le kudiye beynehum, ve innez zâlimîne lehum azâbun elîm(elîmun).

Yoksa onlar, (bu dünyadan başka bir şeyi önemsemeyenler,) Allah'ın asla izin vermediği şeyleri kendileri için (hukuki ve) ahlaki bir yükümlülük haline sokan sözde uluhiyet ortağı güçlere mi inanırlar? Nihai hüküm ile ilgili (Allah'ın) bir kararı bulunmasaydı, onlar arasında her şey (bu dünyada) hükme bağlanmış olurdu ama zalimleri (öteki dünyada) acı bir azap beklemektedir.

تَرَى الظَّالِمِينَ مُشْفِقِينَ مِمَّا كَسَبُوا وَهُوَ وَاقِعٌ بِهِمْ وَالَّذِينَ آمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ فِي رَوْضَاتِ الْجَنَّاتِ لَهُم مَّا يَشَاؤُونَ عِندَ رَبِّهِمْ ذَلِكَ هُوَ الْفَضْلُ الكَبِيرُ ﴿٢٢﴾

42/ŞÛRÂ SURESİ-22. AYET (Meâlleri Kıyasla): Terâz zâlimîne muşfikîne mimmâ kesebû ve huve vâkıun bihim, vellezîne âmenû ve amilûs sâlihâti fî ravdâtil cennâti, lehum mâ yeşâûne inde rabbihim zâlike huvel fadlul kebîr(kebîru).

Zalimlerin (öteki dünyada) kazandıkları şey(i düşünmek)ten korktuklarını göreceksin. Zaten korktukları başlarına mutlaka gelecektir. İmana erip doğru ve yararlı işler yapanları ise (cennetin) çiçek dolu bahçelerinde (bulacaksın). Onlar Rablerinin katında diledikleri her şeye sahip olacaklardır (ve) bu, büyük bir lütuftur, ki;

ذَلِكَ الَّذِي يُبَشِّرُ اللَّهُ عِبَادَهُ الَّذِينَ آمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ قُل لَّا أَسْأَلُكُمْ عَلَيْهِ أَجْرًا إِلَّا الْمَوَدَّةَ فِي الْقُرْبَى وَمَن يَقْتَرِفْ حَسَنَةً نَّزِدْ لَهُ فِيهَا حُسْنًا إِنَّ اللَّهَ غَفُورٌ شَكُورٌ ﴿٢٣﴾

42/ŞÛRÂ SURESİ-23. AYET (Meâlleri Kıyasla): Zâlikellezî yubeşşirullâhu ibâdehullezîne âmenû ve amilûs sâlihât(sâlihâti), kul lâ es’elukum aleyhi ecran illâl meveddete fîl kurbâ ve men yakterif haseneten nezid lehu fîhâ husnâ(husnen), innallâhe gafûrun şekûr(şekûrun).

Allah onu iman edip doğru ve yararlı işler yapan kullarına bir müjde olarak vermektedir. De ki (ey Muhammed): "Bu (mesaj) karşılığında sizden yol arkadaşlarınızı sevmenizden başka bir şey beklemiyorum". Kim güzel bir iş yap(ma erdemine ulaşır)sa ona daha büyük güzellikler bağışlarız ve gerçek şu ki Allah, çok bağışlayıcıdır, şükrün karşılığını verendir.

أَمْ يَقُولُونَ افْتَرَى عَلَى اللَّهِ كَذِبًا فَإِن يَشَأِ اللَّهُ يَخْتِمْ عَلَى قَلْبِكَ وَيَمْحُ اللَّهُ الْبَاطِلَ وَيُحِقُّ الْحَقَّ بِكَلِمَاتِهِ إِنَّهُ عَلِيمٌ بِذَاتِ الصُّدُورِ ﴿٢٤﴾

42/ŞÛRÂ SURESİ-24. AYET (Meâlleri Kıyasla): Em yekûlûnefterâ alâllâhi kezibâ(keziben), fe in yeşeillâhu yahtim alâ kalbike, ve yemhullâhul bâtıla ve yuhıkkul hakka bi kelimâtihî, innehu alîmun bi zâtis sudûr(sudûri).

Yoksa onlar, "(Muhammed) kendi yalanlarını Allah'a isnad etmektedir" mi diyorlar? Eğer Allah dileseydi, senin kalbini (ebediyyen) mühürlerdi. Nitekim Allah batılı silip süpürür ve hakkı sözleriyle ortaya koyar. Gerçek şu ki O, (insanların) kalplerinde olanı tümüyle bilir.

وَهُوَ الَّذِي يَقْبَلُ التَّوْبَةَ عَنْ عِبَادِهِ وَيَعْفُو عَنِ السَّيِّئَاتِ وَيَعْلَمُ مَا تَفْعَلُونَ ﴿٢٥﴾

42/ŞÛRÂ SURESİ-25. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve huvellezî yakbelut tevbete an ibâdihî ve ya’fû anis seyyiâti ve ya’lemu mâ tef’alûn(tef’alûne).

ve O'dur kullarının tevbelerini kabul eden, kötülükleri bağışlayan ve yaptığınız her şeyi bilen,

وَيَسْتَجِيبُ الَّذِينَ آمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ وَيَزِيدُهُم مِّن فَضْلِهِ وَالْكَافِرُونَ لَهُمْ عَذَابٌ شَدِيدٌ ﴿٢٦﴾

42/ŞÛRÂ SURESİ-26. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve yestecîbullezîne âmenû ve amilûs sâlihâti ve yezîduhum min fadlihî, vel kâfirûne lehum azâbun şedîd(şedîdun).

inanıp doğru ve yararlı işler yapanların dileklerini kabul eden; ve (O'dur öteki dünyada) lütfuyla onlara (hak ettiklerinden) fazlasını verecek olan. Hakikati inkar edenleri (yalnızca) çetin bir azap beklemektedir.

وَلَوْ بَسَطَ اللَّهُ الرِّزْقَ لِعِبَادِهِ لَبَغَوْا فِي الْأَرْضِ وَلَكِن يُنَزِّلُ بِقَدَرٍ مَّا يَشَاء إِنَّهُ بِعِبَادِهِ خَبِيرٌ بَصِيرٌ ﴿٢٧﴾

42/ŞÛRÂ SURESİ-27. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve lev besetallâhur rızka li ibâdihî le begav fîl ardı ve lâkin yunezzilu bi kaderin mâ yeşâu, innehu bi ibâdihî habîrun basîr(basîrun).

Eğer Allah (bu dünyada) kullarına bol rızık vermiş olsaydı, yeryüzünde küstahça davranırlardı. Halbuki O, (rahmetini) gereği kadar dilediğince ihsan etmektedir çünkü O, kullarının (ihtiyaçlarından) tamamiyle haberdardır ve onları görmektedir.

وَهُوَ الَّذِي يُنَزِّلُ الْغَيْثَ مِن بَعْدِ مَا قَنَطُوا وَيَنشُرُ رَحْمَتَهُ وَهُوَ الْوَلِيُّ الْحَمِيدُ ﴿٢٨﴾

42/ŞÛRÂ SURESİ-28. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve huvellezî yunezzilul gayse min ba’di mâ kanetû ve yenşuru rahmetehu, ve huvel velîyyul hamîd(hamîdu).

O, (insanlar) bütün ümitlerini yitirdikten sonra yağmuru indiren ve (bu suretle) rahmetini sergileyendir; çünkü (insanların) koruyucusu yalnız O'dur, hamd O'na mahsustur.

وَمِنْ آيَاتِهِ خَلْقُ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ وَمَا بَثَّ فِيهِمَا مِن دَابَّةٍ وَهُوَ عَلَى جَمْعِهِمْ إِذَا يَشَاء قَدِيرٌ ﴿٢٩﴾

42/ŞÛRÂ SURESİ-29. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve min âyâtihî halkus semâvâti vel ardı ve mâ besse fîhimâ min dâbbetin, ve huve alâ cem’ihim izâ yeşâu kadîr(kadîrun).

Gökleri ve yeri ve bunların içinde üretip çoğalttığı bütün canlı varlıkları yaratması, O'nun işaretlerindendir. (Bunları yaratan) Allah, dilediği zaman onları (kendi katında) toplama gücüne de sahiptir.

وَمَا أَصَابَكُم مِّن مُّصِيبَةٍ فَبِمَا كَسَبَتْ أَيْدِيكُمْ وَيَعْفُو عَن كَثِيرٍ ﴿٣٠﴾

42/ŞÛRÂ SURESİ-30. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve mâ esâbekum min musîbetin fe bi mâ kesebet eydîkum ve ya’fû an kesîrin.

(Hesap Günü) başınıza gelecek her felaket kendi ellerinizle yapıp ettiklerinizin bir ürünü olacaktır; bununla beraber Allah çok bağışlayıcıdır;

وَمَا أَنتُم بِمُعْجِزِينَ فِي الْأَرْضِ وَمَا لَكُم مِّن دُونِ اللَّهِ مِن وَلِيٍّ وَلَا نَصِيرٍ ﴿٣١﴾

42/ŞÛRÂ SURESİ-31. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve mâ entum bi mu’cizîne fîl ard(ardı), ve mâ lekum min dûnillâhi min veliyyin ve lâ nasîr(nasîrin).

ve siz O'nu yeryüzünde bertaraf edemezsiniz, (öteki dünyada da) sizi Allah(ın cezasın)dan koruyacak ve size yardım edecek kimse bulamazsınız.

وَمِنْ آيَاتِهِ الْجَوَارِ فِي الْبَحْرِ كَالْأَعْلَامِ ﴿٣٢﴾

42/ŞÛRÂ SURESİ-32. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve min âyâtihil cevâri fîl bahri kel a’lâm(a’lâmi).

Denizler üzerinde, dağlar(ın salınıp durması) gibi akıp giden gemiler de O'nun işaretlerindendir:

إِن يَشَأْ يُسْكِنِ الرِّيحَ فَيَظْلَلْنَ رَوَاكِدَ عَلَى ظَهْرِهِ إِنَّ فِي ذَلِكَ لَآيَاتٍ لِّكُلِّ صَبَّارٍ شَكُورٍ ﴿٣٣﴾

42/ŞÛRÂ SURESİ-33. AYET (Meâlleri Kıyasla): İn yeşe’ yuskinir rîha fe yazlelne ravâkide alâ zahrihi, inne fî zâlike le âyâtin li kulli sabbârin şekûr(şekûrin).

dilerse rüzgarı dindirir, o zaman denizin üstünde hareketsiz kalıverirler; bunda, şüphesiz, sıkıntılara göğüs geren ve (Allah'a) gönülden şükreden herkes için mesajlar vardır;

أَوْ يُوبِقْهُنَّ بِمَا كَسَبُوا وَيَعْفُ عَن كَثِيرٍ ﴿٣٤﴾

42/ŞÛRÂ SURESİ-34. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ev yûbıkhunne bimâ kesebû ve ya’fu an kesîrin.

ya da yapıp ettiklerinden dolayı onları yok eder, (her şeye rağmen) Allah çok bağışlayıcıdır.

وَيَعْلَمَ الَّذِينَ يُجَادِلُونَ فِي آيَاتِنَا مَا لَهُم مِّن مَّحِيصٍ ﴿٣٥﴾

42/ŞÛRÂ SURESİ-35. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve ya’lemellezîne yucâdilûne fî âyâtinâ, mâ lehum min mahîs(mahîsin).

Ve bilsinler ki, mesajlarımızı sorgulayanlar için kurtuluş yoktur.

فَمَا أُوتِيتُم مِّن شَيْءٍ فَمَتَاعُ الْحَيَاةِ الدُّنْيَا وَمَا عِندَ اللَّهِ خَيْرٌ وَأَبْقَى لِلَّذِينَ آمَنُوا وَعَلَى رَبِّهِمْ يَتَوَكَّلُونَ ﴿٣٦﴾

42/ŞÛRÂ SURESİ-36. AYET (Meâlleri Kıyasla): Fe mâ ûtîtum min şey’in fe metâul hayâtid dunyâ, ve mâ indallâhi hayrun ve ebkâ lillezîne âmenû ve alâ rabbihim yetevekkelûn(yetevekkelûne).

(Unutmayın ki,) size ne verildiyse bu dünya hayatından (geçici) bir zevk almanız içindir. Allah katında olan ise daha iyi ve daha kalıcıdır. (Bu ödül,) iman eden ve Rablerine güvenenler (içindir).

وَالَّذِينَ يَجْتَنِبُونَ كَبَائِرَ الْإِثْمِ وَالْفَوَاحِشَ وَإِذَا مَا غَضِبُوا هُمْ يَغْفِرُونَ ﴿٣٧﴾

42/ŞÛRÂ SURESİ-37. AYET (Meâlleri Kıyasla): Vellezîne yectenibûne kebâirel ismi vel fevâhışe ve izâ mâ gadıbûhum yagfirûn(yagfirûne).

bağışlanmaz günahlardan ve hayasızlıktan kaçınanlar ve öfke bastığında da kolayca affedenler (için);

وَالَّذِينَ اسْتَجَابُوا لِرَبِّهِمْ وَأَقَامُوا الصَّلَاةَ وَأَمْرُهُمْ شُورَى بَيْنَهُمْ وَمِمَّا رَزَقْنَاهُمْ يُنفِقُونَ ﴿٣٨﴾

42/ŞÛRÂ SURESİ-38. AYET (Meâlleri Kıyasla): Vellezînestacâbû li rabbihim ve ekâmus salâte ve emruhum şûrâ beynehum ve mimmâ razaknâhum yunfikûn(yunfikûne).

Rablerinin (çağrısına) karşılık verenler ve namazlarında dikkatli ve devamlı olanlar (için); ve (bütün ortak meselelerini) aralarında danışma ile karara bağlayanlar (için); ve kendilerine rızık olarak verdiğimizden başkalarına harcayanlar (için);

وَالَّذِينَ إِذَا أَصَابَهُمُ الْبَغْيُ هُمْ يَنتَصِرُونَ ﴿٣٩﴾

42/ŞÛRÂ SURESİ-39. AYET (Meâlleri Kıyasla): Vellezîne izâ esâbehumul bagyuhum yentesırûn(yentesırûne).

ve bir zorbalık ile karşılaştıkları zaman kendilerini savunanlar (için).

وَجَزَاء سَيِّئَةٍ سَيِّئَةٌ مِّثْلُهَا فَمَنْ عَفَا وَأَصْلَحَ فَأَجْرُهُ عَلَى اللَّهِ إِنَّهُ لَا يُحِبُّ الظَّالِمِينَ ﴿٤٠﴾

42/ŞÛRÂ SURESİ-40. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve cezâu seyyietin, seyyietun misluhâ, fe men afâ ve asleha fe ecruhu alâllâh(alâllâhi), innehu lâ yuhıbbuz zâlimîn(zâlimîne).

Ama (unutma ki,) kötülüğü cezalandırma (teşebbüsü) de, bizatihi bir kötülük olabilir; o halde, kim (düşmanını) affeder ve barış yaparsa mükafatı Allah katındadır, çünkü O, zalimleri sevmez.

وَلَمَنِ انتَصَرَ بَعْدَ ظُلْمِهِ فَأُوْلَئِكَ مَا عَلَيْهِم مِّن سَبِيلٍ ﴿٤١﴾

42/ŞÛRÂ SURESİ-41. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve le men intesare ba’de zulmihî fe ulâike mâ aleyhim min sebîl(sebîlin).

Zulme uğradıklarında kendilerini savunanlara gelince; onlara hiçbir suç isnad edilemez:

إِنَّمَا السَّبِيلُ عَلَى الَّذِينَ يَظْلِمُونَ النَّاسَ وَيَبْغُونَ فِي الْأَرْضِ بِغَيْرِ الْحَقِّ أُوْلَئِكَ لَهُم عَذَابٌ أَلِيمٌ ﴿٤٢﴾

42/ŞÛRÂ SURESİ-42. AYET (Meâlleri Kıyasla): İnnemâs sebîlu alâllezîne yazlimûnen nâse ve yebgûne fîl ardı bi gayril hakk(hakkı), ulâike lehum azâbun elîm(elîmun).

ancak (başka) insanları baskı altına alan ve yeryüzünde gaddarca davranarak her türlü haksızlığı yapanlar suç işlemişlerdir. Onları şiddetli bir azap beklemektedir.

وَلَمَن صَبَرَ وَغَفَرَ إِنَّ ذَلِكَ لَمِنْ عَزْمِ الْأُمُورِ ﴿٤٣﴾

42/ŞÛRÂ SURESİ-43. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve le men sabere ve gafere inne zâlike le min azmil umûr(umûri).

Ama bilin ki, kim sıkıntıya göğüs gerer ve affederse işte bu, gönülden istenen bir şeydir.

وَمَن يُضْلِلِ اللَّهُ فَمَا لَهُ مِن وَلِيٍّ مِّن بَعْدِهِ وَتَرَى الظَّالِمِينَ لَمَّا رَأَوُا الْعَذَابَ يَقُولُونَ هَلْ إِلَى مَرَدٍّ مِّن سَبِيلٍ ﴿٤٤﴾

42/ŞÛRÂ SURESİ-44. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve men yudlilillâhu fe mâ lehu min velîyin min ba’dihi, ve terâz zâlimîne lemmâ raevul azâbe yekûlûne hel ilâ meraddin min sebîl(sebîlin).

İşte (böyle:) Allah kimi saptırırsa artık onun hiçbir koruyucusu olmaz, böylece sen bu zalimlerin (Kıyamet Günü kendilerini bekleyen) azabı görür görmez, "(Eyvah!) Bunun dönüşü yok mu?" diye feryad ettiklerini görecek (ve duyacak)sın.

وَتَرَاهُمْ يُعْرَضُونَ عَلَيْهَا خَاشِعِينَ مِنَ الذُّلِّ يَنظُرُونَ مِن طَرْفٍ خَفِيٍّ وَقَالَ الَّذِينَ آمَنُوا إِنَّ الْخَاسِرِينَ الَّذِينَ خَسِرُوا أَنفُسَهُمْ وَأَهْلِيهِمْ يَوْمَ الْقِيَامَةِ أَلَا إِنَّ الظَّالِمِينَ فِي عَذَابٍ مُّقِيمٍ ﴿٤٥﴾

42/ŞÛRÂ SURESİ-45. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve terâhum yu’radûne aleyhâ hâşiîne minez zulli yanzurûne min tarfin hafîyyin, ve kâlellezîne âmenû innel hâsirînellezîne hasirû enfusehum ve ehlîhim yevmel kıyâmeti, e lâ innez zâlimîne fî azâbin mukîm(mukîmin).

Ve sen onları, zavallı şekilde boyunlarını bükerek (çevrelerine) göz ucuyla bakarken o (akibet)e atladıklarını göreceksin; o zaman iman edenler, "(Bu) Kıyamet Günü hüsrana uğrayanlar, kendilerini ve arkalarından gidenleri mahvedenlerdir!" diyecekler. Gerçek şu ki zalimler, ebedi azaba mahkum olacaklar,

وَمَا كَانَ لَهُم مِّنْ أَوْلِيَاء يَنصُرُونَهُم مِّن دُونِ اللَّهِ وَمَن يُضْلِلِ اللَّهُ فَمَا لَهُ مِن سَبِيلٍ ﴿٤٦﴾

42/ŞÛRÂ SURESİ-46. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve mâ kâne lehum min evliyâe yensurûnehum min dûnillâh(dûnillâhi). Ve men yudlilillâhu fe mâ lehu min sebîl(sebîlin).

ve Allah'a karşı kendilerine yardım edecek bir koruyucu bulamayacaklar, çünkü Allah'ın saptırdığı için (kurtuluş) yolu yoktur.

اسْتَجِيبُوا لِرَبِّكُم مِّن قَبْلِ أَن يَأْتِيَ يَوْمٌ لَّا مَرَدَّ لَهُ مِنَ اللَّهِ مَا لَكُم مِّن مَّلْجَأٍ يَوْمَئِذٍ وَمَا لَكُم مِّن نَّكِيرٍ ﴿٤٧﴾

42/ŞÛRÂ SURESİ-47. AYET (Meâlleri Kıyasla): İstecîbû li rabbikum min kabli en ye’tiye yevmun lâ meradde lehu minallâh(minallâhi), mâ lekum min melcein yevme izin ve mâ lekum min nekîr(nekîrin).

(O halde, ey insanlar,) Allah'ın buyruğu ile geri dönüşün imkansız olduğu Gün gelmeden önce Rabbiniz(in daveti)ne uyun! (Çünkü) o Gün ne sığınacağınız bir yer bulabilirsiniz, ne de (yaptığınız hataları) inkar edebilirsiniz.

فَإِنْ أَعْرَضُوا فَمَا أَرْسَلْنَاكَ عَلَيْهِمْ حَفِيظًا إِنْ عَلَيْكَ إِلَّا الْبَلَاغُ وَإِنَّا إِذَا أَذَقْنَا الْإِنسَانَ مِنَّا رَحْمَةً فَرِحَ بِهَا وَإِن تُصِبْهُمْ سَيِّئَةٌ بِمَا قَدَّمَتْ أَيْدِيهِمْ فَإِنَّ الْإِنسَانَ كَفُورٌ ﴿٤٨﴾

42/ŞÛRÂ SURESİ-48. AYET (Meâlleri Kıyasla): Fe in a’radû fe mâ erselnâke aleyhim hafîzâ(hafîzan), in aleyke illâl belâgu, ve innâ izâ ezaknâl insâne minnâ rahmeten feriha bihâ, ve in tusibhum seyyietun bi mâ kaddemet eydîhim fe innel insâne kefûr(kefûrun).

Ama onlar, (ey Peygamber, senden) yüz çevirip uzaklaşırlarsa (bil ki) Biz seni onların bekçisi olarak göndermedik. Sana düşen, yalnız (emanet edilen) mesajı iletmektir. Ve bakın, (Bizim mesajlarımıza yüz çevirmek, insan tabiatının zayıflığı ve kaypaklığından kaynaklanır; böylece,) Biz insana rahmetimizi tattırdığımız zaman onunla övünç duyar, ama kendi eliyle yaptıklarının sonucu olarak başına bir bela gelirse, o zaman, şükürden ne kadar uzak olduğunu gösterir.

لِلَّهِ مُلْكُ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ يَخْلُقُ مَا يَشَاء يَهَبُ لِمَنْ يَشَاء إِنَاثًا وَيَهَبُ لِمَن يَشَاء الذُّكُورَ ﴿٤٩﴾

42/ŞÛRÂ SURESİ-49. AYET (Meâlleri Kıyasla): Lillâhi mulkus semâvâti vel ard(ardı), yahluku mâ yeşâu, yehebu li men yeşâu inâsen ve yehebu li men yeşâuz zukûr(zukûra).

Göklerin ve yerin hakimiyeti yalnız Allah'a aittir. O, dilediğini yaratır; dilediğine kız çocukları bağışlar, dilediğine erkek.

أَوْ يُزَوِّجُهُمْ ذُكْرَانًا وَإِنَاثًا وَيَجْعَلُ مَن يَشَاء عَقِيمًا إِنَّهُ عَلِيمٌ قَدِيرٌ ﴿٥٠﴾

42/ŞÛRÂ SURESİ-50. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ev yuzevvicuhum zukrânen ve inâsâ(inâsen), ve yec’alu men yeşâu akîmâ(akîmen), innehu alîmun kadîr(kadîrun).

yahut (dilediğine) hem erkek hem kız (çocuklar) verir ve dilediğini de kısır yapar. Çünkü O, her şeyi bilendir, sınırsız güç sahibidir.

وَمَا كَانَ لِبَشَرٍ أَن يُكَلِّمَهُ اللَّهُ إِلَّا وَحْيًا أَوْ مِن وَرَاء حِجَابٍ أَوْ يُرْسِلَ رَسُولًا فَيُوحِيَ بِإِذْنِهِ مَا يَشَاء إِنَّهُ عَلِيٌّ حَكِيمٌ ﴿٥١﴾

42/ŞÛRÂ SURESİ-51. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve mâ kâne li beşerin en yukellimehullâhu illâ vahyen ev min verâi hıcâbin ev yursile resûlen fe yûhıye bi iznihî mâ yeşâu, innehu aliyyun hakîm(hakîmun).

Allah, insanla, ancak apansız gelen bir ilham aracılığıyla yahut bir perde arkasından (seslenerek,) yahut (vahyedilmesini) dilediği şeyi kendi izniyle vahyeden bir elçi göndermek suretiyle konuşur. O, şüphesiz yücedir, hikmet Sahibidir.

وَكَذَلِكَ أَوْحَيْنَا إِلَيْكَ رُوحًا مِّنْ أَمْرِنَا مَا كُنتَ تَدْرِي مَا الْكِتَابُ وَلَا الْإِيمَانُ وَلَكِن جَعَلْنَاهُ نُورًا نَّهْدِي بِهِ مَنْ نَّشَاء مِنْ عِبَادِنَا وَإِنَّكَ لَتَهْدِي إِلَى صِرَاطٍ مُّسْتَقِيمٍ ﴿٥٢﴾

42/ŞÛRÂ SURESİ-52. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve kezâlike evhaynâ ileyke rûhan min emrinâ, mâ kunte tedrî mâl kitâbu ve lâl îmânu ve lâkin cealnâhu nûran nehdî bihî men neşâu min ibâdinâ, ve inneke le tehdî ilâ sırâtın mustakîm(mustakîmin).

İşte sana da (ey Muhammed,) kendi buyruğumuz altında hayat veren bir mesaj vahyettik. (Bu mesaj sana gelmeden önce,) sen vahiy nedir, iman (nedir) bilmezdin ama (şimdi) bu (mesajı) bir ışık yaptık ki onunla kullarımızdan dilediğimizi doğru yola ulaştıralım; şüphesiz sen de (insanları onunla) doğru yola ulaştıracaksın.

صِرَاطِ اللَّهِ الَّذِي لَهُ مَا فِي السَّمَاوَاتِ وَمَا فِي الْأَرْضِ أَلَا إِلَى اللَّهِ تَصِيرُ الأمُورُ ﴿٥٣﴾

42/ŞÛRÂ SURESİ-53. AYET (Meâlleri Kıyasla): Sırâtıllâhillezî lehu mâ fîs semâvâti ve mâ fîl ard(ardı), e lâ ilâllâhi tesîrul umûr(umûru).

göklerde ve yerdeki her şeyin maliki olan Allah'a götüren yola. Gerçek şu ki, her şeyin başı ve sonu Allah'tadır.