Medine döneminde inmiştir. 200 âyettir. Sûre, adını 33. âyette geçen “Âl-i İmrân” tamlamasından almıştır. Âl-i İmrân, İmrân ailesi demektir.

الم ﴿١﴾

3/ÂLİ İMRÂN SURESİ-1. AYET (Meâlleri Kıyasla): Elif lâm mîm.

Elif, Lam, Mim.

اللّهُ لا إِلَهَ إِلاَّ هُوَ الْحَيُّ الْقَيُّومُ ﴿٢﴾

3/ÂLİ İMRÂN SURESİ-2. AYET (Meâlleri Kıyasla): Allâhu lâ ilâhe illâ huvel hayyul kayyûm(kayyûmu).

Allah'tan başka tanrı yoktur. Sonsuz hayat sahibi, bütün varlıkları ayakta tutan ve gözeten odur.

نَزَّلَ عَلَيْكَ الْكِتَابَ بِالْحَقِّ مُصَدِّقاً لِّمَا بَيْنَ يَدَيْهِ وَأَنزَلَ التَّوْرَاةَ وَالإِنجِيلَ ﴿٣﴾

3/ÂLİ İMRÂN SURESİ-3. AYET (Meâlleri Kıyasla): Nezzele aleykel kitâbe bil hakkı musaddikan limâ beyne yedeyhi ve enzelet tevrâte vel incîl(incîle).

O, sana kitabı, önündekileri doğrulayıcı olarak hak ile indirmektedir. Önceden insanları doğru yola iletmek için Tevrat'ı ve İncil'i indirmişti.

مِن قَبْلُ هُدًى لِّلنَّاسِ وَأَنزَلَ الْفُرْقَانَ إِنَّ الَّذِينَ كَفَرُواْ بِآيَاتِ اللّهِ لَهُمْ عَذَابٌ شَدِيدٌ وَاللّهُ عَزِيزٌ ذُو انتِقَامٍ ﴿٤﴾

3/ÂLİ İMRÂN SURESİ-4. AYET (Meâlleri Kıyasla): Min kablu huden lin nâsi ve enzelel furkân(furkâne), innellezîne keferû bi âyâtillâhi lehum azâbun şedîd(şedîdun), vallâhu azîzun zuntikâm(zuntikâmin).

Bir de ayırt eden Furkan indirdi. Allah'ın ayetlerini tanımayanlara şüphesiz şiddetli bir azap vardır. Öyle ya, Allah'ın izzeti var, intikamı var.

إِنَّ اللّهَ لاَ يَخْفَىَ عَلَيْهِ شَيْءٌ فِي الأَرْضِ وَلاَ فِي السَّمَاء ﴿٥﴾

3/ÂLİ İMRÂN SURESİ-5. AYET (Meâlleri Kıyasla): İnnallâhe lâ yahfâ aleyhi şey’un fîl ardı ve lâ fîs semâ’(semâi).

Şüphesiz yerde ve gökte ne varsa hiçbir şey Allah'a gizli kalmaz.

هُوَ الَّذِي يُصَوِّرُكُمْ فِي الأَرْحَامِ كَيْفَ يَشَاء لاَ إِلَهَ إِلاَّ هُوَ الْعَزِيزُ الْحَكِيمُ ﴿٦﴾

3/ÂLİ İMRÂN SURESİ-6. AYET (Meâlleri Kıyasla): Huvellezî yusavvirukum fîl erhâmi keyfe yeşâ’(yeşâu), lâ ilâhe illâ huvel azîzul hakîm(hakîmu).

Rahimlerde sizlere dilediği şekli veren O'dur. Başka tanrı yok, ancak O vardır. Güçlü O'dur, hikmet sahibi O'dur.

هُوَ الَّذِيَ أَنزَلَ عَلَيْكَ الْكِتَابَ مِنْهُ آيَاتٌ مُّحْكَمَاتٌ هُنَّ أُمُّ الْكِتَابِ وَأُخَرُ مُتَشَابِهَاتٌ فَأَمَّا الَّذِينَ في قُلُوبِهِمْ زَيْغٌ فَيَتَّبِعُونَ مَا تَشَابَهَ مِنْهُ ابْتِغَاء الْفِتْنَةِ وَابْتِغَاء تَأْوِيلِهِ وَمَا يَعْلَمُ تَأْوِيلَهُ إِلاَّ اللّهُ وَالرَّاسِخُونَ فِي الْعِلْمِ يَقُولُونَ آمَنَّا بِهِ كُلٌّ مِّنْ عِندِ رَبِّنَا وَمَا يَذَّكَّرُ إِلاَّ أُوْلُواْ الألْبَابِ ﴿٧﴾

3/ÂLİ İMRÂN SURESİ-7. AYET (Meâlleri Kıyasla): Huvellezî enzele aleykel kitâbe minhu âyâtun muhkemâtun hunne ummul kitâbi ve uharu muteşâbihât(muteşâbihâtun), fe emmâllezîne fî kulûbihim zeygun fe yettebiûne mâ teşâbehe minhubtigâel fitneti vebtigâe te’vîlihi, ve mâ ya’lemu te’vîlehû illâllâh(illâllâhu), ver râsihûne fîl ilmi yekûlûne âmennâ bihî, kullun min indi rabbinâ, ve mâ yezzekkeru illâ ulûl elbâb(elbâbi).

Sana bu muazzam kitabı indiren O'dur. O'nun bir kısmı anlamları kesin olup kitabın temelini oluşturan ayetlerdir. Diğer bir takımları da anlamları benzeşik olanlardır. Ama kalplerinde bir yamukluk bulunanlar fitne aramak ve keyiflerince yorumlamak için sadece anlamı benzeşiklerin ardına düşerler. Halbuki, onun gerçek yorumunu ancak Allah bilir. İlimde derinleşmiş olanlar da: «İnandık, hepsi Rabbimizdendir.» derler. Bunları özü temiz olanlardan başkası düşünemez.

رَبَّنَا لاَ تُزِغْ قُلُوبَنَا بَعْدَ إِذْ هَدَيْتَنَا وَهَبْ لَنَا مِن لَّدُنكَ رَحْمَةً إِنَّكَ أَنتَ الْوَهَّابُ ﴿٨﴾

3/ÂLİ İMRÂN SURESİ-8. AYET (Meâlleri Kıyasla): Rabbenâ lâ tuziğ kulûbenâ ba’de iz hedeytenâ veheb lenâ min ledunke rahmeh(rahmeten), inneke entel vehhâb(vehhâbu).

Ey Rabbimiz, bizleri doğru yoluna erdirdikten sonra kalplerimizi yamultma ve bize katından bir rahmet ihsan et. Şüphesiz, çok bağış yapan yalnız sensin.

رَبَّنَا إِنَّكَ جَامِعُ النَّاسِ لِيَوْمٍ لاَّ رَيْبَ فِيهِ إِنَّ اللّهَ لاَ يُخْلِفُ الْمِيعَادَ ﴿٩﴾

3/ÂLİ İMRÂN SURESİ-9. AYET (Meâlleri Kıyasla): Rabbenâ inneke câmiun nâsi li yevmin lâ raybe fîh(fîhî), innallâhe lâ yuhliful mîâd(mîâde).

Ey Rabbimiz, şüphesiz sen, insanları, geleceğinde hiç şüphe olmayan bir güne toplayacaksın. Şüphesiz Allah, belirlediği süreyi şaşırmaz.

إِنَّ الَّذِينَ كَفَرُواْ لَن تُغْنِيَ عَنْهُمْ أَمْوَالُهُمْ وَلاَ أَوْلاَدُهُم مِّنَ اللّهِ شَيْئًا وَأُولَئِكَ هُمْ وَقُودُ النَّارِ ﴿١٠﴾

3/ÂLİ İMRÂN SURESİ-10. AYET (Meâlleri Kıyasla): İnnellezîne keferû len tuğniye anhum emvâluhum ve lâ evlâduhum minallâhi şey’â(şey’en), ve ûlâike hum vekûdun nâr(nâri).

O inkar edenlere muhakkak ki ne malları, ne çocukları Allah'a karşı zerre kadar fayda vermeyecektir. Onlar, o ateşin çırasıdırlar.

كَدَأْبِ آلِ فِرْعَوْنَ وَالَّذِينَ مِن قَبْلِهِمْ كَذَّبُواْ بِآيَاتِنَا فَأَخَذَهُمُ اللّهُ بِذُنُوبِهِمْ وَاللّهُ شَدِيدُ الْعِقَابِ ﴿١١﴾

3/ÂLİ İMRÂN SURESİ-11. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ke de’bi âli fir’avne, vellezîne min kablihim kezzebû bi âyâtinâ, fe ehazehumullâhu bi zunûbihim vallâhu şedîdul ıkâb(ıkâbi).

Tıpkı Firavun hanedanının ve onlardan öncekilerin gidişi gibi, ayetlerimizi yalanladılar. Allah da onları günahları yüzünden tutup yakaladı. Allah'ın azabı çok şiddetlidir.

قُل لِّلَّذِينَ كَفَرُواْ سَتُغْلَبُونَ وَتُحْشَرُونَ إِلَى جَهَنَّمَ وَبِئْسَ الْمِهَادُ ﴿١٢﴾

3/ÂLİ İMRÂN SURESİ-12. AYET (Meâlleri Kıyasla): Kul lillezîne keferû se tuglebûne ve tuhşerûne ilâ cehennem(cehenneme), ve bi’sel mihâd(mihâdu).

O, inkar edenlere de ki: «Siz mutlaka yenileceksiniz ve toplanıp cehenneme sürüleceksiniz. O ise ne kötü döşektir!

قَدْ كَانَ لَكُمْ آيَةٌ فِي فِئَتَيْنِ الْتَقَتَا فِئَةٌ تُقَاتِلُ فِي سَبِيلِ اللّهِ وَأُخْرَى كَافِرَةٌ يَرَوْنَهُم مِّثْلَيْهِمْ رَأْيَ الْعَيْنِ وَاللّهُ يُؤَيِّدُ بِنَصْرِهِ مَن يَشَاء إِنَّ فِي ذَلِكَ لَعِبْرَةً لَّأُوْلِي الأَبْصَارِ ﴿١٣﴾

3/ÂLİ İMRÂN SURESİ-13. AYET (Meâlleri Kıyasla): Kad kâne lekum âyetun fî fieteynil tekatâ fietun tukâtilu fî sebîlillâhi ve uhrâ kâfiratun yeravnehum misleyhim ra’yel ayn(ayni), vallâhu yûeyyidu bi nasrihî men yeşâ’(yeşâu) inne fî zâlike le ibreten li ulîl ebsâr(ebsâri).

Şüphesiz çarpışan iki topluluğun durumunda size bir ibret vardı. Bir topluluk Allah yolunda vuruşuyordu, diğeri de kafirdi ve onları göz göre göre kendilerinin iki katı görüyorlardı. Allah da yardımıyla dilediğini kuvvetlendiriyordu. Elbette gören göze sahip olanlara bunda şüphesiz bir ders vardır.

زُيِّنَ لِلنَّاسِ حُبُّ الشَّهَوَاتِ مِنَ النِّسَاء وَالْبَنِينَ وَالْقَنَاطِيرِ الْمُقَنطَرَةِ مِنَ الذَّهَبِ وَالْفِضَّةِ وَالْخَيْلِ الْمُسَوَّمَةِ وَالأَنْعَامِ وَالْحَرْثِ ذَلِكَ مَتَاعُ الْحَيَاةِ الدُّنْيَا وَاللّهُ عِندَهُ حُسْنُ الْمَآبِ ﴿١٤﴾

3/ÂLİ İMRÂN SURESİ-14. AYET (Meâlleri Kıyasla): Zuyyine lin nâsi hubbuş şehevâti minen nisâi vel benîne vel kanâtîril mukantarati minez zehebi vel fıddati vel haylil musevvemeti vel en’âmi vel hars(harsi), zâlike metâul hayâtid dunyâ, vallâhu indehu HUSNUL MEÂB(meâbi).

İnsanlara, kadınlar, oğullar, yüklerle altın ve gümüş yığınları, cins atlar, davarlar, ekinler gibi zevklerin sevgisi, çekici hale getirildi. Fakat bunlar, dünya hayatının geçici nimetleridir. Oysa Allah, akibet güzelliği, O'nun yanındadır.

قُلْ أَؤُنَبِّئُكُم بِخَيْرٍ مِّن ذَلِكُمْ لِلَّذِينَ اتَّقَوْا عِندَ رَبِّهِمْ جَنَّاتٌ تَجْرِي مِن تَحْتِهَا الأَنْهَارُ خَالِدِينَ فِيهَا وَأَزْوَاجٌ مُّطَهَّرَةٌ وَرِضْوَانٌ مِّنَ اللّهِ وَاللّهُ بَصِيرٌ بِالْعِبَادِ ﴿١٥﴾

3/ÂLİ İMRÂN SURESİ-15. AYET (Meâlleri Kıyasla): Kul e unebbiukum bi hayrın min zâlikum, lillezînettekav inde rabbihim cennâtun tecrî min tahtıhel enhâru hâlidîne fîhâ ve ezvâcun mutahharatun ve rıdvânun minallâh(minallâhi), vallâhu basîrun bil ıbâd(ıbâdi).

De ki: «Size o istediklerinizden daha hayırlısını haber vereyim mi? Korunan kullar için Rablerinin yanında altından ırmaklar akan, içlerinde sonsuza kadar kalacakları cennetler vardır. Ayrıca orada kendilerine tertemiz eşler ve hele bir de Allah'ın hoşnutluğu vardır. Allah o kulları görür.»

الَّذِينَ يَقُولُونَ رَبَّنَا إِنَّنَا آمَنَّا فَاغْفِرْ لَنَا ذُنُوبَنَا وَقِنَا عَذَابَ النَّارِ ﴿١٦﴾

3/ÂLİ İMRÂN SURESİ-16. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ellezîne yekûlune rabbenâ innenâ âmennâ fagfir lenâ zunûbenâ ve kınâ azâben nâr(nâri).

Onlar ki: «Rabbimiz, inandık iman getirdik; artık bizim suçlarımızı bağışla ve bizleri o ateş azabından koru!» derler.

الصَّابِرِينَ وَالصَّادِقِينَ وَالْقَانِتِينَ وَالْمُنفِقِينَ وَالْمُسْتَغْفِرِينَ بِالأَسْحَارِ ﴿١٧﴾

3/ÂLİ İMRÂN SURESİ-17. AYET (Meâlleri Kıyasla): Es sâbirîne ves sâdıkîne vel kânitîne vel munfikîne vel mustagfirîne bil eshâr(eshâri).

O sabredenleri, doğruluktan ayrılmayanları, divan duranları, nafaka verenleri ve seher vakitlerinde bağışlanma dileyenleri koru! derler.

شَهِدَ اللّهُ أَنَّهُ لاَ إِلَهَ إِلاَّ هُوَ وَالْمَلاَئِكَةُ وَأُوْلُواْ الْعِلْمِ قَآئِمَاً بِالْقِسْطِ لاَ إِلَهَ إِلاَّ هُوَ الْعَزِيزُ الْحَكِيمُ ﴿١٨﴾

3/ÂLİ İMRÂN SURESİ-18. AYET (Meâlleri Kıyasla): Şehidallâhu ennehû lâ ilâhe illâ huve, vel melâiketu ve ulûl ilmi kâimen bil kıst(kıstı), lâ ilâhe illâ huvel azîzul hakîm(hakîmu).

Allah kendisinden başka tanrı olmadığına şahittir. Bütün melekler ve ilim uluları da adaleti yerine getirerek şahittirler. O'ndan başka tanrı yoktur; güçlüdür, hikmet sahibidir O.

إِنَّ الدِّينَ عِندَ اللّهِ الإِسْلاَمُ وَمَا اخْتَلَفَ الَّذِينَ أُوْتُواْ الْكِتَابَ إِلاَّ مِن بَعْدِ مَا جَاءهُمُ الْعِلْمُ بَغْيًا بَيْنَهُمْ وَمَن يَكْفُرْ بِآيَاتِ اللّهِ فَإِنَّ اللّهِ سَرِيعُ الْحِسَابِ ﴿١٩﴾

3/ÂLİ İMRÂN SURESİ-19. AYET (Meâlleri Kıyasla): İnned dîne indâllâhil islâm(islâmu), ve mâhtelefellezîne ûtûl kitâbe illâ min ba’di mâ câehumul ilmu bagyen beynehum, ve men yekfur bi âyâtillâhi fe innallâhe serîul hısâb(hısâbı).

Doğrusu Allah katında din, İslam'dır. O kitap verilenlerin ayrılığa düşmesi ise sırf kendilerine ilim geldikten sonra aralarındaki ihtirastandır. Her kim de Allah'ın ayetlerini inkar ederse, şüphe yok ki Allah, hesabı çabuk görendir.

فَإنْ حَآجُّوكَ فَقُلْ أَسْلَمْتُ وَجْهِيَ لِلّهِ وَمَنِ اتَّبَعَنِ وَقُل لِّلَّذِينَ أُوْتُواْ الْكِتَابَ وَالأُمِّيِّينَ أَأَسْلَمْتُمْ فَإِنْ أَسْلَمُواْ فَقَدِ اهْتَدَواْ وَّإِن تَوَلَّوْاْ فَإِنَّمَا عَلَيْكَ الْبَلاَغُ وَاللّهُ بَصِيرٌ بِالْعِبَادِ ﴿٢٠﴾

3/ÂLİ İMRÂN SURESİ-20. AYET (Meâlleri Kıyasla): Fe in hâccûke fe kul eslemtu vechiye lillâhi ve menittebeani, ve kul lillezîne ûtûl kitâbe vel ummiyyîne e eslemtum, fe in eslemû fe kadihtedev, ve in tevellev fe innemâ aleykel belâgu, vallâhu basîrun bil ibâd(ibâdi).

Buna karşı seninle tartışmaya kalkışanlara de ki: «Ben yüzümü İslam ile tertemiz Allah'a tuttum, bana uyanlar da.» O kitap verilenlerle verilmeyen ümmilere de ki: «Siz İslam'ı kabul ettiniz mi?» Eğer kavgayı kesip İslam'a girerlerse doğru yolu tutmuşlardır. Yüz çevirirlerse, sana düşen ancak tebliğdir; Allah o kulları görüyordur.

إِنَّ الَّذِينَ يَكْفُرُونَ بِآيَاتِ اللّهِ وَيَقْتُلُونَ النَّبِيِّينَ بِغَيْرِ حَقٍّ وَيَقْتُلُونَ الِّذِينَ يَأْمُرُونَ بِالْقِسْطِ مِنَ النَّاسِ فَبَشِّرْهُم بِعَذَابٍ أَلِيمٍ ﴿٢١﴾

3/ÂLİ İMRÂN SURESİ-21. AYET (Meâlleri Kıyasla): İnnellezîne yekfurûne bi âyâtillâhi ve yaktulûnen nebiyyîne bi gayri hakkın ve yaktulûnellezîne ye’murûne bil kıstı minen nâsi, fe beşşirhum bi azâbin elîm(elîmin).

Allah'ın ayetlerini tanımayanlara, haksızlıkla peygamberleri öldürenlere ve insanlar içinde adaleti ve insafı emreden kimselere kıyanlara acı bir azap müjdele.

أُولَئِكَ الَّذِينَ حَبِطَتْ أَعْمَالُهُمْ فِي الدُّنْيَا وَالآخِرَةِ وَمَا لَهُم مِّن نَّاصِرِينَ ﴿٢٢﴾

3/ÂLİ İMRÂN SURESİ-22. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ulâikellezîne habitat a’mâluhum fîd dunyâ vel âhirah(âhirati), ve mâ lehum min nâsırîn(nâsırîne).

İşte bunlar, dünya ve ahirette amelleri boşa gitmiş kimselerdir ve onları kurtaracak da yoktur.

أَلَمْ تَرَ إِلَى الَّذِينَ أُوْتُواْ نَصِيبًا مِّنَ الْكِتَابِ يُدْعَوْنَ إِلَى كِتَابِ اللّهِ لِيَحْكُمَ بَيْنَهُمْ ثُمَّ يَتَوَلَّى فَرِيقٌ مِّنْهُمْ وَهُم مُّعْرِضُونَ ﴿٢٣﴾

3/ÂLİ İMRÂN SURESİ-23. AYET (Meâlleri Kıyasla): E lem tera ilellezîne ûtû nasîben minel kitâbi yud’avne ilâ kitâbillâhi li yahkume beynehum summe yetevellâ ferîkun minhum ve hum mu’ridûn(mu’ridûne).

Baksana o kendilerine kitaptan bir nasip verilmiş olanlara, aralarında hakem olması için Allah'ın kitabına davet olunuyorlar da içlerinden bir kısmı, yüz çevirerek dönüp gidiyor.

ذَلِكَ بِأَنَّهُمْ قَالُواْ لَن تَمَسَّنَا النَّارُ إِلاَّ أَيَّامًا مَّعْدُودَاتٍ وَغَرَّهُمْ فِي دِينِهِم مَّا كَانُواْ يَفْتَرُونَ ﴿٢٤﴾

3/ÂLİ İMRÂN SURESİ-24. AYET (Meâlleri Kıyasla): Zâlike bi ennehum kâlû len temessenen nâru illâ eyyâmen ma’dûdât(ma’dûdâtin), ve garrahum fî dînihim mâ kânû yefterûn(yefterûne).

Çünkü onlar: «Sadece sayılı bir kaç gün dışında asla bize ateş dokunmaz.» demekte ve uydurageldikleri yalanlar dinlerinde kendilerini aldatmaktadır.

فَكَيْفَ إِذَا جَمَعْنَاهُمْ لِيَوْمٍ لاَّ رَيْبَ فِيهِ وَوُفِّيَتْ كُلُّ نَفْسٍ مَّا كَسَبَتْ وَهُمْ لاَ يُظْلَمُونَ ﴿٢٥﴾

3/ÂLİ İMRÂN SURESİ-25. AYET (Meâlleri Kıyasla): Fe keyfe izâ cema’nâhum li yevmin lâ raybe fîhi ve vuffiyet kullu nefsin mâ kesebet ve hum lâ yuzlemûn(yuzlemûne).

Bakalım o geleceğinde şüphe olmayan gün için kendilerini topladığımız ve hiç kimseye haksızlık edilmeyerek, herkese her ne kazandıysa tamamen ödendiği vakit ne olacak?

قُلِ اللَّهُمَّ مَالِكَ الْمُلْكِ تُؤْتِي الْمُلْكَ مَن تَشَاء وَتَنزِعُ الْمُلْكَ مِمَّن تَشَاء وَتُعِزُّ مَن تَشَاء وَتُذِلُّ مَن تَشَاء بِيَدِكَ الْخَيْرُ إِنَّكَ عَلَىَ كُلِّ شَيْءٍ قَدِيرٌ ﴿٢٦﴾

3/ÂLİ İMRÂN SURESİ-26. AYET (Meâlleri Kıyasla): Kulillâhumme mâlikel mulki tû’til mulke men teşâu ve tenziul mulke mimmen teşâ’(teşâu), ve tuizzu men teşâu ve tuzillu men teşâ’(teşâu, bi yedikel hayr(hayru), inneke alâ kulli şey’in kadîr(kadîrun).

De ki ey mülkün sahibi olan Allah'ım! Dilediğine mülk verirsin, dilediğinden de mülkü çeker alırsın; dilediğini yüceltir, dilediğini alçaltırsın. Hayır yalnız senin elindedir. Gerçekten sen, herşeye gücü yetensin.»

تُولِجُ اللَّيْلَ فِي الْنَّهَارِ وَتُولِجُ النَّهَارَ فِي اللَّيْلِ وَتُخْرِجُ الْحَيَّ مِنَ الْمَيِّتِ وَتُخْرِجُ الَمَيَّتَ مِنَ الْحَيِّ وَتَرْزُقُ مَن تَشَاء بِغَيْرِ حِسَابٍ ﴿٢٧﴾

3/ÂLİ İMRÂN SURESİ-27. AYET (Meâlleri Kıyasla): Tûlicul leyle fîn nehâri ve tûlicun nehâra fîl leyl(leyli), ve tuhricul hayya minel meyyiti ve tuhricul meyyite minel hayy(hayyi), ve terzuku men teşâu bi gayri hısâb(hısâbın).

Geceyi gündüzün içine sokarsın, gündüzü de gecenin içine sokarsın. Ölüden diri çıkarırsın, diriden ölü çıkarırsın. Dilediğine de sayısız rızık verirsin.

لاَّ يَتَّخِذِ الْمُؤْمِنُونَ الْكَافِرِينَ أَوْلِيَاء مِن دُوْنِ الْمُؤْمِنِينَ وَمَن يَفْعَلْ ذَلِكَ فَلَيْسَ مِنَ اللّهِ فِي شَيْءٍ إِلاَّ أَن تَتَّقُواْ مِنْهُمْ تُقَاةً وَيُحَذِّرُكُمُ اللّهُ نَفْسَهُ وَإِلَى اللّهِ الْمَصِيرُ ﴿٢٨﴾

3/ÂLİ İMRÂN SURESİ-28. AYET (Meâlleri Kıyasla): Lâ yettehizil mu’minûnel kâfirîne evliyâe min dûnil mu’minîn(mu’minîne), ve men yef’al zâlike fe leyse minallâhi fî şey’in illâ en tettekû minhum tukâta(tukâten), ve yuhazzirukumullâhu nefseh(nefsehu), ve ilallâhil masîr(masîru).

İnananlar, inananları bırakıp da kafirleri dost edinmesin. Her kim bunu yaparsa, Allah'tan ilişiği kesilmiş olur. Ancak onlardan bir korunma yapmanız başka. Allah, sizi kendisinden korkmanız için uyarıyor. Sonuçta gidiş Allah'adır.

قُلْ إِن تُخْفُواْ مَا فِي صُدُورِكُمْ أَوْ تُبْدُوهُ يَعْلَمْهُ اللّهُ وَيَعْلَمُ مَا فِي السَّمَاوَاتِ وَمَا فِي الأرْضِ وَاللّهُ عَلَى كُلِّ شَيْءٍ قَدِيرٌ ﴿٢٩﴾

3/ÂLİ İMRÂN SURESİ-29. AYET (Meâlleri Kıyasla): Kul in tuhfû mâ fî sudûrikum ev tubdûhu ya’lemhullâh(ya’lemhullâhu), ve ya’lemu mâ fîs semâvâti ve mâ fîl ard(ardı), vallâhu alâ kulli şey’in kadîr(kadîrun).

De ki: «İçinizdekileri gizleseniz de belli etseniz de Allah onu bilir ve bütün göklerde ve yerde ne varsa bilir. Allah herşeye gücü yetendir.»

يَوْمَ تَجِدُ كُلُّ نَفْسٍ مَّا عَمِلَتْ مِنْ خَيْرٍ مُّحْضَرًا وَمَا عَمِلَتْ مِن سُوَءٍ تَوَدُّ لَوْ أَنَّ بَيْنَهَا وَبَيْنَهُ أَمَدًا بَعِيدًا وَيُحَذِّرُكُمُ اللّهُ نَفْسَهُ وَاللّهُ رَؤُوفُ بِالْعِبَادِ ﴿٣٠﴾

3/ÂLİ İMRÂN SURESİ-30. AYET (Meâlleri Kıyasla): Yevme tecidu kullu nefsin mâ amilet min hayrin muhdâran, ve mâ amilet min sû’(sûin), teveddu lev enne beynehâ ve beynehû emeden baîdâ(baîden), ve yuhazzirukumullâhu nefseh(nefsehu), vallâhu raûfun bil ıbâd(ıbâdi).

Herkes ne hayır işlemişse ve ne kötülük yapmış ise önüne konmuş bulacağı gün, onlarla arasında uzak bir mesafe bulunmasını ister. Yine Allah, sizi kendisinden korkmanız için uyarıyor ve Allah, kullarını çok esirgiyor.

قُلْ إِن كُنتُمْ تُحِبُّونَ اللّهَ فَاتَّبِعُونِي يُحْبِبْكُمُ اللّهُ وَيَغْفِرْ لَكُمْ ذُنُوبَكُمْ وَاللّهُ غَفُورٌ رَّحِيمٌ ﴿٣١﴾

3/ÂLİ İMRÂN SURESİ-31. AYET (Meâlleri Kıyasla): Kul in kuntum tuhibbûnallâhe fettebiûnî yuhbibkumullâhu ve yagfir lekum zunûbekum, vallâhu gafûrun rahîm(rahîmun).

De ki: Eğer Allah'ı seviyorsanız hemen bana uyun ki Allah da sizleri sevsin ve suçlarınızı bağışlasın; Allah, daima bağışlayan ve esirgeyendir.

قُلْ أَطِيعُواْ اللّهَ وَالرَّسُولَ فإِن تَوَلَّوْاْ فَإِنَّ اللّهَ لاَ يُحِبُّ الْكَافِرِينَ ﴿٣٢﴾

3/ÂLİ İMRÂN SURESİ-32. AYET (Meâlleri Kıyasla): Kul etîûllâhe ver resûl(resûle), fe in tevellev fe innallâhe lâ yuhibbul kâfirîn(kâfirîne).

De ki: Allah'a ve peygambere itaat edin! Eğer aksine giderlerse, şüphe yok ki Allah kafirleri sevmez.

إِنَّ اللّهَ اصْطَفَى آدَمَ وَنُوحًا وَآلَ إِبْرَاهِيمَ وَآلَ عِمْرَانَ عَلَى الْعَالَمِينَ ﴿٣٣﴾

3/ÂLİ İMRÂN SURESİ-33. AYET (Meâlleri Kıyasla): İnnallâhestafâ âdeme ve nûhan ve âle ibrâhîme ve âle imrâne alel âlemîn(âlemîne).

Gerçekten Allah, Adem'i, Nuh'u ve İbrahim ailesiyle İmran hanedanını süzüp alemler üzerine seçti.

ذُرِّيَّةً بَعْضُهَا مِن بَعْضٍ وَاللّهُ سَمِيعٌ عَلِيمٌ ﴿٣٤﴾

3/ÂLİ İMRÂN SURESİ-34. AYET (Meâlleri Kıyasla): Zurriyyeten ba’duhâ min ba’d(ba’din), vallâhu semîun alîm(alîmun).

Birbirinden gelen bir zürriyet olarak; Allah işitendir, bilendir.

إِذْ قَالَتِ امْرَأَةُ عِمْرَانَ رَبِّ إِنِّي نَذَرْتُ لَكَ مَا فِي بَطْنِي مُحَرَّرًا فَتَقَبَّلْ مِنِّي إِنَّكَ أَنتَ السَّمِيعُ الْعَلِيمُ ﴿٣٥﴾

3/ÂLİ İMRÂN SURESİ-35. AYET (Meâlleri Kıyasla): İz kâlet imraetu ımrâne rabbi innî nezertu leke mâ fî batnî muharraran fe tekabbel minnî, inneke entes semîul alîm(alîmu).

İmran'ın karısı: «Ya Rab! Ben karnımdakini kayıtsızca sana adadım, hemen kabul et bunu benden; çünkü sadece Sensin işiten, bilen Sen!» dedi.

فَلَمَّا وَضَعَتْهَا قَالَتْ رَبِّ إِنِّي وَضَعْتُهَا أُنثَى وَاللّهُ أَعْلَمُ بِمَا وَضَعَتْ وَلَيْسَ الذَّكَرُ كَالأُنثَى وَإِنِّي سَمَّيْتُهَا مَرْيَمَ وِإِنِّي أُعِيذُهَا بِكَ وَذُرِّيَّتَهَا مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ ﴿٣٦﴾

3/ÂLİ İMRÂN SURESİ-36. AYET (Meâlleri Kıyasla): Fe lemmâ vadaathâ kâlet rabbi innî vada’tuhâ unsâ vallâhu a’lemu bi mâ vadaat ve leysez zekeru kel unsâ, ve innî semmeytuhâ meryeme ve innî uîzuhâ bike ve zurriyyetehâ mineş şeytânir racîm(racîmi).

Onu doğurduğu zaman: «Ya Rab, onu kız doğurdum» dedi. Oysa ne doğurduğunu Allah daha iyi biliyordu. Halbuki erkek, kız gibi değildi; ben onun adını Meryem koydum ve işte onu ve soyunu taşlanmış şeytanın şerrinden sana ısmarlıyorum.

فَتَقَبَّلَهَا رَبُّهَا بِقَبُولٍ حَسَنٍ وَأَنبَتَهَا نَبَاتًا حَسَنًا وَكَفَّلَهَا زَكَرِيَّا كُلَّمَا دَخَلَ عَلَيْهَا زَكَرِيَّا الْمِحْرَابَ وَجَدَ عِندَهَا رِزْقاً قَالَ يَا مَرْيَمُ أَنَّى لَكِ هَذَا قَالَتْ هُوَ مِنْ عِندِ اللّهِ إنَّ اللّهَ يَرْزُقُ مَن يَشَاء بِغَيْرِ حِسَابٍ ﴿٣٧﴾

3/ÂLİ İMRÂN SURESİ-37. AYET (Meâlleri Kıyasla): Fe tekabbelehâ rabbuhâ bi kabûlin hasenin ve enbetehâ nebâten hasenen, ve keffelehâ zekeriyyâ kullemâ dehale aleyhâ zekeriyyal mihrâbe, vecede indehâ rızkâ(rızkan), kâle yâ meryemu ennâ leki hâzâ kâlet huve min indillâh(indillâhi), innallâhe yerzuku men yeşâu bi gayri hısâb(hısâbın).

Bunun üzerine Rabbi, onu hoşnutlukla kabul buyurdu, onu güzel bir biçimde yetiştirdi ve Zekeriyya'nın himayesine verdi. Zekeriyya, onun yanına mihraba her girdikçe yeni bir yiyecek bulur ve: «Ey Meryem, bu sana nereden?» derdi. O da: «Allah tarafından» derdi. Şüphe yok ki, Allah dilediğine sayısız rızık verir.

هُنَالِكَ دَعَا زَكَرِيَّا رَبَّهُ قَالَ رَبِّ هَبْ لِي مِن لَّدُنْكَ ذُرِّيَّةً طَيِّبَةً إِنَّكَ سَمِيعُ الدُّعَاء ﴿٣٨﴾

3/ÂLİ İMRÂN SURESİ-38. AYET (Meâlleri Kıyasla): Hunâlike deâ zekeriyyâ rabbeh(rabbehu), kâle rabbi heblî min ledunke zurriyyeten tayyibeh(tayyibeten), inneke semîud duâ’(duâi).

O aralık Zekeriyya Rabbine: «Ey Rabbim, bana katından temiz bir soy ihsan eyle; şüphesiz sen duayı işitensin!» diye dua etti.

فَنَادَتْهُ الْمَلآئِكَةُ وَهُوَ قَائِمٌ يُصَلِّي فِي الْمِحْرَابِ أَنَّ اللّهَ يُبَشِّرُكَ بِيَحْيَى مُصَدِّقًا بِكَلِمَةٍ مِّنَ اللّهِ وَسَيِّدًا وَحَصُورًا وَنَبِيًّا مِّنَ الصَّالِحِينَ ﴿٣٩﴾

3/ÂLİ İMRÂN SURESİ-39. AYET (Meâlleri Kıyasla): Fe nâdethul melâiketu ve huve kâimun yusallî fîl mihrâbi, ennallâhe yubeşşiruke bi yahyâ musaddikan bi kelimetin minallâhi ve seyyiden ve hasûran ve nebiyyen mines sâlihîn(sâlihîne).

O kalkmış mihrabda namaz kılarken melekler kendisine şöyle seslendiler: «Haberin olsun, Allah sana, Allah'tan gelen bir kelimeyi doğrulayacak, efendi, son derece nefsine hakim ve salihlerden bir peygamber olmak üzere Yahya'yı müjdeliyor.

قَالَ رَبِّ أَنَّىَ يَكُونُ لِي غُلاَمٌ وَقَدْ بَلَغَنِيَ الْكِبَرُ وَامْرَأَتِي عَاقِرٌ قَالَ كَذَلِكَ اللّهُ يَفْعَلُ مَا يَشَاء ﴿٤٠﴾

3/ÂLİ İMRÂN SURESİ-40. AYET (Meâlleri Kıyasla): Kâle rabbi ennâ yekûnu lî gulâmun ve kad beleganiyel kiberu vemraetî âkir(âkirun), kâle kezâlikellâhu yef’alu mâ yeşâ’(yeşâu).

Zekeriyya: «Ey Rabbim, bana ihtiyarlık gelip çatmış, karım da kısır iken, benim nasıl bir oğlum olur?» dedi. Allah buyurdu ki: «Öyle, Allah ne dilerse yapar.»

قَالَ رَبِّ اجْعَل لِّيَ آيَةً قَالَ آيَتُكَ أَلاَّ تُكَلِّمَ النَّاسَ ثَلاَثَةَ أَيَّامٍ إِلاَّ رَمْزًا وَاذْكُر رَّبَّكَ كَثِيرًا وَسَبِّحْ بِالْعَشِيِّ وَالإِبْكَارِ ﴿٤١﴾

3/ÂLİ İMRÂN SURESİ-41. AYET (Meâlleri Kıyasla): Kâle rabbic’al lî âyeh(âyeten), kâle âyetuke ellâ tukellimen nâse selâsete eyyâmin illâ remzâ(remzan), vezkur rabbeke kesîran ve sebbih bil aşiyyi vel ibkâr(ibkâri).

Zekeriyya: «Rabbim bana bir alamet ver!» dedi. Allah: «Alametin insanlarla üç gün yalnızca işaretten başka türlü konuşamamandır. Bununla birlikte Rabbini çok an ve akşam-sabah tesbih et!» buyurdu.

وَإِذْ قَالَتِ الْمَلاَئِكَةُ يَا مَرْيَمُ إِنَّ اللّهَ اصْطَفَاكِ وَطَهَّرَكِ وَاصْطَفَاكِ عَلَى نِسَاء الْعَالَمِينَ ﴿٤٢﴾

3/ÂLİ İMRÂN SURESİ-42. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve iz kâletil melâiketu yâ meryemu innallâhastafâki ve tahhareki vestafâki alâ nisâil âlemîn(âlemîne).

Melekler şöyle demişlerdi: «Ey Meryem, Şüphesiz Allah seni süzüp seçti, seni tertemiz yarattı ve seni alemin kadınlarına üstün kıldı!

يَا مَرْيَمُ اقْنُتِي لِرَبِّكِ وَاسْجُدِي وَارْكَعِي مَعَ الرَّاكِعِينَ ﴿٤٣﴾

3/ÂLİ İMRÂN SURESİ-43. AYET (Meâlleri Kıyasla): Yâ meryemuknutî li rabbiki vescudî verkai mear râkiîn(râkiîne).

Ey Meryem, Rabbine divan dur, secdeye kapan ve rüku edenlerle birlikte rüku et!»

ذَلِكَ مِنْ أَنبَاء الْغَيْبِ نُوحِيهِ إِلَيكَ وَمَا كُنتَ لَدَيْهِمْ إِذْ يُلْقُون أَقْلاَمَهُمْ أَيُّهُمْ يَكْفُلُ مَرْيَمَ وَمَا كُنتَ لَدَيْهِمْ إِذْ يَخْتَصِمُونَ ﴿٤٤﴾

3/ÂLİ İMRÂN SURESİ-44. AYET (Meâlleri Kıyasla): Zâlike min enbâil gaybi nûhîhi ileyk(ileyke), ve mâ kunte ledeyhim iz yulkûne eklâmehum eyyuhum yekfulu meryeme, ve mâ kunte ledeyhim iz yahtesımûn(yahtesımûne).

Bu, sana vahy ile bildirdiğimiz gayb haberlerindendir, Ey Muhammed, yoksa, Meryem'i hangisi himayesine alacak diye kalemleriyle kur'a atarlarken de çekişirlerken de sen yanlarında değildin.

إِذْ قَالَتِ الْمَلآئِكَةُ يَا مَرْيَمُ إِنَّ اللّهَ يُبَشِّرُكِ بِكَلِمَةٍ مِّنْهُ اسْمُهُ الْمَسِيحُ عِيسَى ابْنُ مَرْيَمَ وَجِيهًا فِي الدُّنْيَا وَالآخِرَةِ وَمِنَ الْمُقَرَّبِينَ ﴿٤٥﴾

3/ÂLİ İMRÂN SURESİ-45. AYET (Meâlleri Kıyasla): İz kâletil melâiketu yâ meryemu innallâhe yubeşşiruki bi kelimetin minhu, ismuhul mesîhu îsebnu meryeme vecîhan fîd dunyâ vel âhırati ve minel mukarrabîn(mukarrabîne).

Melekler şöyle dediği vakit: «Ey Meryem, haberin olsun, Allah seni dünya ve ahirette itibarlı biri ve kendisine yakın olanlardan olarak tarafından bir «kelime» ile müjdeliyor! Adı, Meryem oğlu Mesih İsa'dır.»

وَيُكَلِّمُ النَّاسَ فِي الْمَهْدِ وَكَهْلاً وَمِنَ الصَّالِحِينَ ﴿٤٦﴾

3/ÂLİ İMRÂN SURESİ-46. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve yukellimun nâse fîl mehdi ve kehlen ve mines sâlihîn(sâlihîne).

O, hem beşikte iken hem yetişkinliğinde insanlarla konuşacak, hem de iyilerdendir.

قَالَتْ رَبِّ أَنَّى يَكُونُ لِي وَلَدٌ وَلَمْ يَمْسَسْنِي بَشَرٌ قَالَ كَذَلِكِ اللّهُ يَخْلُقُ مَا يَشَاء إِذَا قَضَى أَمْرًا فَإِنَّمَا يَقُولُ لَهُ كُن فَيَكُونُ ﴿٤٧﴾

3/ÂLİ İMRÂN SURESİ-47. AYET (Meâlleri Kıyasla): Kâlet rabbi ennâ yekûnu lî veledun ve lem yemsesnî beşer(beşerun), kâle kezâlikillâhu yahluku mâ yeşâ’(yeşâu) izâ kadâ emren fe innemâ yekûlu lehu kun fe yekûn(yekûnu).

Meryem: «Ey Rabbim, bana bir beşer dokunmamışken, nasıl çocuğum olur?» dedi. Allah: «Öyle, Allah ne dilerse yaratır, O, birşeyi dilediğinde, yalnızca ona «Ol» der, o da hemen oluverir.» buyurdu.

وَيُعَلِّمُهُ الْكِتَابَ وَالْحِكْمَةَ وَالتَّوْرَاةَ وَالإِنجِيلَ ﴿٤٨﴾

3/ÂLİ İMRÂN SURESİ-48. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve yuallimuhul kitâbe vel hikmete vet tevrâte vel incîl(incîle).

Ona hem yazıyı, hem hikmeti, hem Tevrat'ı, hem İncil'i öğretecek.

وَرَسُولاً إِلَى بَنِي إِسْرَائِيلَ أَنِّي قَدْ جِئْتُكُم بِآيَةٍ مِّن رَّبِّكُمْ أَنِّي أَخْلُقُ لَكُم مِّنَ الطِّينِ كَهَيْئَةِ الطَّيْرِ فَأَنفُخُ فِيهِ فَيَكُونُ طَيْرًا بِإِذْنِ اللّهِ وَأُبْرِئُ الأكْمَهَ والأَبْرَصَ وَأُحْيِي الْمَوْتَى بِإِذْنِ اللّهِ وَأُنَبِّئُكُم بِمَا تَأْكُلُونَ وَمَا تَدَّخِرُونَ فِي بُيُوتِكُمْ إِنَّ فِي ذَلِكَ لآيَةً لَّكُمْ إِن كُنتُم مُّؤْمِنِينَ ﴿٤٩﴾

3/ÂLİ İMRÂN SURESİ-49. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve resûlen ilâ benî isrâîle ennî kad ci’tukum bi âyetin min rabbikum, ennî ehluku lekum minet tîni ke heyetit tayri fe enfuhu fîhi fe yekûnu tayran bi iznillâh(iznillâhi), ve ubriul ekmehe vel ebrasa ve uhyîl mevtâ bi iznillâh(iznillâhi), ve unebbiukum bi mâ te’kulûne ve mâ teddehırûne, fî buyûtikum inne fî zâlike le âyeten lekum in kuntum mu’minîn(mu’minîne).

Onu İsrailoğullarına Peygamber olarak gönderecek; onlara diyecek ki: «Ben, size Rabbinizden bir mucize ile geldim. Ben, size çamurdan kuş biçiminde bir yaratık yaparım, içine üflerim; Allah'ın izniyle hemen bir kuş olur. Yine Allah'ın izniyle, anadan doğma körü ve abraşı iyi eder, ölüleri diriltirim ve size evlerinizde yediklerinizi ve biriktirdiklerinizi haber veririm. Eğer iman edecekseniz, şüphesiz bunda size bir delil vardır.

وَمُصَدِّقًا لِّمَا بَيْنَ يَدَيَّ مِنَ التَّوْرَاةِ وَلِأُحِلَّ لَكُم بَعْضَ الَّذِي حُرِّمَ عَلَيْكُمْ وَجِئْتُكُم بِآيَةٍ مِّن رَّبِّكُمْ فَاتَّقُواْ اللّهَ وَأَطِيعُونِ ﴿٥٠﴾

3/ÂLİ İMRÂN SURESİ-50. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve musaddikan limâ beyne yedeyye minet tevrâti ve li uhılle lekum ba’dallezî hurrime aleykum ve ci’tukum bi âyetin min rabbikum fettekûllâhe ve etîûn(etîûni).

Ben, hem size, Tevrat'tan önümde bulunanı tasdik edici hem de size haram edilenin bir kısmını helal kılmak için ve Rabbınızdan bir mucize ile size geldim; Artık Allah'tan korkun da bana itaat edin.

إِنَّ اللّهَ رَبِّي وَرَبُّكُمْ فَاعْبُدُوهُ هَذَا صِرَاطٌ مُّسْتَقِيمٌ ﴿٥١﴾

3/ÂLİ İMRÂN SURESİ-51. AYET (Meâlleri Kıyasla): İnnallâhe rabbî ve rabbikum fa’budûh(fa’budûhu), hâzâ sırâtun mustakîm(mustakîmun).

Şüphe yok ki Allah, benim de Rabbim, sizin de Rabbinizdir. Onun için hep O'na kulluk edin! İşte bu doğru yoldur.»

فَلَمَّا أَحَسَّ عِيسَى مِنْهُمُ الْكُفْرَ قَالَ مَنْ أَنصَارِي إِلَى اللّهِ قَالَ الْحَوَارِيُّونَ نَحْنُ أَنصَارُ اللّهِ آمَنَّا بِاللّهِ وَاشْهَدْ بِأَنَّا مُسْلِمُونَ ﴿٥٢﴾

3/ÂLİ İMRÂN SURESİ-52. AYET (Meâlleri Kıyasla): Fe lemmâ ehassa îsâ min humul kufre kâle men ensârî ilâllâh(ilâllâhi), kâlel havâriyyûne nahnu ensârullâh(ensârullâhi), âmennâ billâh(billâhi), veşhed bi ennâ muslimûn(muslimûne).

İsa onların inkar ettiklerini sezince: «Kimdir benim Allah yolunda arkadaşlarım?» dedi. Havariler: «Biziz Allah dininin yardımcıları, biz Allah'a iman ettik. Sen bizim lekesiz bir iman ile teslim olduğumuza şahit ol!» dediler.

رَبَّنَا آمَنَّا بِمَا أَنزَلَتْ وَاتَّبَعْنَا الرَّسُولَ فَاكْتُبْنَا مَعَ الشَّاهِدِينَ ﴿٥٣﴾

3/ÂLİ İMRÂN SURESİ-53. AYET (Meâlleri Kıyasla): Rabbenâ âmennâ bi mâ enzelte vetteba’nâr resûle fektubnâ meaş şâhidîn(şâhidîne).

Ey Rabbimiz, indirdiğine inandık ve Peygamber'in ardınca gittik; şimdi bizi o şahitlerle birlikte yaz!

وَمَكَرُواْ وَمَكَرَ اللّهُ وَاللّهُ خَيْرُ الْمَاكِرِينَ ﴿٥٤﴾

3/ÂLİ İMRÂN SURESİ-54. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve mekerû ve mekarallâh(mekarallâhu), vallâhu hayrul mâkirîn(mâkirîne).

Bununla birlikte hileye başvurdular, Allah da onların hilelerini boşa çıkardı. Allah, hileyi boşa çıkaranların en hayırlısıdır.

إِذْ قَالَ اللّهُ يَا عِيسَى إِنِّي مُتَوَفِّيكَ وَرَافِعُكَ إِلَيَّ وَمُطَهِّرُكَ مِنَ الَّذِينَ كَفَرُواْ وَجَاعِلُ الَّذِينَ اتَّبَعُوكَ فَوْقَ الَّذِينَ كَفَرُواْ إِلَى يَوْمِ الْقِيَامَةِ ثُمَّ إِلَيَّ مَرْجِعُكُمْ فَأَحْكُمُ بَيْنَكُمْ فِيمَا كُنتُمْ فِيهِ تَخْتَلِفُونَ ﴿٥٥﴾

3/ÂLİ İMRÂN SURESİ-55. AYET (Meâlleri Kıyasla): İz kâlellâhu yâ îsâ innî muteveffîke ve râfiuke ileyye ve mutahhiruke minellezîne keferû ve câilullezînettebeûke fevkallezîne keferû ilâ yevmil kıyâmeh(kıyâmeti), summe ileyye merciukum fe ahkumu beynekum fîmâ kuntum fîhi tahtelifûn(tahtelifûne).

O vakit ki, Allah şöyle buyurdu: «Ey İsa, gerçekten seni öldüreceğim, seni kendime kaldıracağım, seni o inkar edenlerden arındıracağım ve sana uyanları kıyamete kadar, o inkarcılardan üstün kılacağım. Sonra da hep dönüşünüz Bana olacak ve o zaman anlaşmazlığa düştüğünüz şeyler hakkında aranızda hükmü Ben vereceğim.»

فَأَمَّا الَّذِينَ كَفَرُواْ فَأُعَذِّبُهُمْ عَذَابًا شَدِيدًا فِي الدُّنْيَا وَالآخِرَةِ وَمَا لَهُم مِّن نَّاصِرِينَ ﴿٥٦﴾

3/ÂLİ İMRÂN SURESİ-56. AYET (Meâlleri Kıyasla): Fe emmellezîne keferû fe uazzibuhum azâben şedîden fîd dunyâ vel âhıreti, ve mâ lehum min nâsirîn(nâsirîne).

O inkar edenleri, dünya ve ahirette şiddetli bir azaba çarptıracağım, onların hiçbir yardımcıları da olmayacak!

وَأَمَّا الَّذِينَ آمَنُوا وَعَمِلُواْ الصَّالِحَاتِ فَيُوَفِّيهِمْ أُجُورَهُمْ وَاللّهُ لاَ يُحِبُّ الظَّالِمِينَ ﴿٥٧﴾

3/ÂLİ İMRÂN SURESİ-57. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve emmellezîne âmenû ve amilûs sâlihâti fe yuveffîhim ucûrehum vallâhu lâ yuhibbuz zâlimîn(zâlimîne).

Ancak iman edip yararlı işler yapanlara, mükafatlarını tamamıyla öder ve Allah zulmedenleri sevmez.

ذَلِكَ نَتْلُوهُ عَلَيْكَ مِنَ الآيَاتِ وَالذِّكْرِ الْحَكِيمِ ﴿٥٨﴾

3/ÂLİ İMRÂN SURESİ-58. AYET (Meâlleri Kıyasla): Zâlike netlûhu aleyke minel âyâti vez zikril hakîm hakîmi).

İşte o hükmü, Biz sana bu ayetlerde ve hikmetlerle dolu Kur'an'dan aşama aşama okuyoruz.

إِنَّ مَثَلَ عِيسَى عِندَ اللّهِ كَمَثَلِ آدَمَ خَلَقَهُ مِن تُرَابٍ ثِمَّ قَالَ لَهُ كُن فَيَكُونُ ﴿٥٩﴾

3/ÂLİ İMRÂN SURESİ-59. AYET (Meâlleri Kıyasla): İnne mesele îsâ indallâhi ke meseli âdem(âdeme), halakahu min turâbin summe kâle lehu kun fe yekûn(yekûnu).

Doğrusu Allah katında İsa'nın durumu Adem'in durumu gibidir. Onu topraktan yarattı sonra da ona: «Ol!» dedi. O da hemen oluverdi.

الْحَقُّ مِن رَّبِّكَ فَلاَ تَكُن مِّن الْمُمْتَرِينَ ﴿٦٠﴾

3/ÂLİ İMRÂN SURESİ-60. AYET (Meâlleri Kıyasla): El hakku min rabbike fe lâ tekun minel mumterîn(mumterîne).

Bu gerçek senin Rabbindendir; bunun için şüphe edenlerden olma!

فَمَنْ حَآجَّكَ فِيهِ مِن بَعْدِ مَا جَاءكَ مِنَ الْعِلْمِ فَقُلْ تَعَالَوْاْ نَدْعُ أَبْنَاءنَا وَأَبْنَاءكُمْ وَنِسَاءنَا وَنِسَاءكُمْ وَأَنفُسَنَا وأَنفُسَكُمْ ثُمَّ نَبْتَهِلْ فَنَجْعَل لَّعْنَةُ اللّهِ عَلَى الْكَاذِبِينَ ﴿٦١﴾

3/ÂLİ İMRÂN SURESİ-61. AYET (Meâlleri Kıyasla): Fe men hâcceke fîhi min ba’di mâ câeke minel ilmi fe kul teâlev ned’u ebnâenâ ve ebnâekum ve nisâenâ ve nisâekum ve enfusenâ ve enfusekum summe nebtehil fe nec’al la’netallâhi alel kâzibîn(kâzibîne).

Sana gelen ilimden sonra artık her kim seninle tartışmaya kalkarsa de ki: «Gelin, oğullarımızı, oğullarınızı, kadınlarımızı, kadınlarınızı çağıralım, kendimiz ve kendiniz de onlarla bir araya gelelim. Sonra can u gönülden dua edip Allah'ın lanetini yalancıların boynuna geçirelim!»

إِنَّ هَذَا لَهُوَ الْقَصَصُ الْحَقُّ وَمَا مِنْ إِلَهٍ إِلاَّ اللّهُ وَإِنَّ اللّهَ لَهُوَ الْعَزِيزُ الْحَكِيمُ ﴿٦٢﴾

3/ÂLİ İMRÂN SURESİ-62. AYET (Meâlleri Kıyasla): İnne hâzâ le huvel kasasul hakk(hakku), ve mâ min ilâhin illâllâh(illâllâhu), ve innellâhe le huvel azîzul hakîm(hakîmu).

Doğrusu, budur işte o kıssanın gerçek ifadesi. Allah'tan başka hiçbir ilah yoktur ve Allah gerçekten güçlüdür, hikmet sahibidir.

فَإِن تَوَلَّوْاْ فَإِنَّ اللّهَ عَلِيمٌ بِالْمُفْسِدِينَ ﴿٦٣﴾

3/ÂLİ İMRÂN SURESİ-63. AYET (Meâlleri Kıyasla): Fe in tevellev fe innallâhe alîmun bil mufsidîn(mufsidîne).

Yine yüz çevirirlerse, muhakkak ki Allah fesatçıları bilir.

قُلْ يَا أَهْلَ الْكِتَابِ تَعَالَوْاْ إِلَى كَلَمَةٍ سَوَاء بَيْنَنَا وَبَيْنَكُمْ أَلاَّ نَعْبُدَ إِلاَّ اللّهَ وَلاَ نُشْرِكَ بِهِ شَيْئًا وَلاَ يَتَّخِذَ بَعْضُنَا بَعْضاً أَرْبَابًا مِّن دُونِ اللّهِ فَإِن تَوَلَّوْاْ فَقُولُواْ اشْهَدُواْ بِأَنَّا مُسْلِمُونَ ﴿٦٤﴾

3/ÂLİ İMRÂN SURESİ-64. AYET (Meâlleri Kıyasla): Kul yâ ehlel kitâbi teâlev ilâ kelimetin sevâin beynenâ ve beynekum ellâ na’bude illâllâhe ve lâ nuşrike bihî şey’en ve lâ yettehize ba’dunâ ba’den erbâben min dûnillâh(dûnillâhi), fe in tevellev fe kûlûşhedû bi ennâ muslimûn(muslimûne).

De ki: «Ey kendilerine kitap verilenler, gelin aramızda ortak bir kelimede birleşelim, Allah'tan başkasına tapmayalım, O'na hiçbir ortak koşmayalım ve Allah'tan başka kimimiz kimimizi Rab edinmesin!» Eğer bundan yüz çevirirlerse: «Bizim gerçekten müslüman olduğumuza şahit olun!» deyin.

يَا أَهْلَ الْكِتَابِ لِمَ تُحَآجُّونَ فِي إِبْرَاهِيمَ وَمَا أُنزِلَتِ التَّورَاةُ وَالإنجِيلُ إِلاَّ مِن بَعْدِهِ أَفَلاَ تَعْقِلُونَ ﴿٦٥﴾

3/ÂLİ İMRÂN SURESİ-65. AYET (Meâlleri Kıyasla): Yâ ehlel kitâbi lime tuhâccûne fî ibrâhîme ve mâ unziletit tevrâtu vel incîlu illâ min ba’dih(ba’dihî), e fe lâ ta’kılûn(ta’kılûne).

Ey kendilerine kitap verilenler, niçin İbrahim hakkında tartışıyorsunuz? Oysa Tevrat ve İncil ancak ondan sonra indirildi. Bunuda mı kavrayamıyorsunuz?

هَاأَنتُمْ هَؤُلاء حَاجَجْتُمْ فِيمَا لَكُم بِهِ عِلمٌ فَلِمَ تُحَآجُّونَ فِيمَا لَيْسَ لَكُم بِهِ عِلْمٌ وَاللّهُ يَعْلَمُ وَأَنتُمْ لاَ تَعْلَمُونَ ﴿٦٦﴾

3/ÂLİ İMRÂN SURESİ-66. AYET (Meâlleri Kıyasla): Hâ entum hâulâi hâcectum fî mâ lekum bihî ilmun fe lime tuhâccûne fî mâ leyse lekum bihî ilm(ilmun), vallâhu ya’lemu ve entum lâ ta’lemûn(ta’lemûne).

İşte siz öylesiniz, diyelim ki, biraz bilginiz olan konuda tartıştınız. Ama hiç bilginiz olmayan konuda ne diye tartışırsınız? Oysa Allah bilir, siz ise bilmiyorsunuz.

مَا كَانَ إِبْرَاهِيمُ يَهُودِيًّا وَلاَ نَصْرَانِيًّا وَلَكِن كَانَ حَنِيفًا مُّسْلِمًا وَمَا كَانَ مِنَ الْمُشْرِكِينَ ﴿٦٧﴾

3/ÂLİ İMRÂN SURESİ-67. AYET (Meâlleri Kıyasla): Mâ kâne ibrâhîmu yahûdiyyen ve lâ nasrâniyyen ve lâkin kâne hanîfen muslimâ(muslimen), ve mâ kâne minel muşrikîn(muşrikîne).

İbrahim, ne yahudi ne de hıristiyandı; ancak o, lekesiz bir müslümandı ve Allah'a ortak koşanlardan da olmamıştı.

إِنَّ أَوْلَى النَّاسِ بِإِبْرَاهِيمَ لَلَّذِينَ اتَّبَعُوهُ وَهَذَا النَّبِيُّ وَالَّذِينَ آمَنُواْ وَاللّهُ وَلِيُّ الْمُؤْمِنِينَ ﴿٦٨﴾

3/ÂLİ İMRÂN SURESİ-68. AYET (Meâlleri Kıyasla): İnne evlen nâsi bi ibrâhîme lellezînettebeûhu ve hâzan nebiyyu vellezîne âmenû vallâhu veliyyul mu’minîn(mu’minîne).

Doğrusu, insanların İbrahim'e en yakını, elbette onun izinden gidenler, şu peygamber ve inananlardır. Allah, inananların velisidir.

وَدَّت طَّآئِفَةٌ مِّنْ أَهْلِ الْكِتَابِ لَوْ يُضِلُّونَكُمْ وَمَا يُضِلُّونَ إِلاَّ أَنفُسَهُمْ وَمَا يَشْعُرُونَ ﴿٦٩﴾

3/ÂLİ İMRÂN SURESİ-69. AYET (Meâlleri Kıyasla): Veddet tâifetun min ehlil kitâbi lev yudillûnekum ve mâ yudıllûne illâ enfusehum ve mâ yeş’urûn(yeş’urûne).

Kitap verilenlerden bir topluluk, sizleri şaşırtmayı arzu etti. Oysa kendilerini şaşırtıyorlar da farkına varamıyorlar.

يَا أَهْلَ الْكِتَابِ لِمَ تَكْفُرُونَ بِآيَاتِ اللّهِ وَأَنتُمْ تَشْهَدُونَ ﴿٧٠﴾

3/ÂLİ İMRÂN SURESİ-70. AYET (Meâlleri Kıyasla): Yâ ehlel kitâbi lime tekfurûne bi âyâtillâhi ve entum teşhedûn(teşhedûne).

Ey kendilerine kitap verilenler, neden göz göre göre Allah'ın ayetlerini inkar ediyorsunuz?

يَا أَهْلَ الْكِتَابِ لِمَ تَلْبِسُونَ الْحَقَّ بِالْبَاطِلِ وَتَكْتُمُونَ الْحَقَّ وَأَنتُمْ تَعْلَمُونَ ﴿٧١﴾

3/ÂLİ İMRÂN SURESİ-71. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ya ehlel kitâbi lime telbisûnel hakka bil bâtılı ve tektumûnel hakka ve entum ta’lemûn(ta’lemûne).

Ey kendilerine kitap verilenler, neden hakkı batıla buluyorsunuz da gerçeği bile bile gizliyorsunuz?

وَقَالَت طَّآئِفَةٌ مِّنْ أَهْلِ الْكِتَابِ آمِنُواْ بِالَّذِيَ أُنزِلَ عَلَى الَّذِينَ آمَنُواْ وَجْهَ النَّهَارِ وَاكْفُرُواْ آخِرَهُ لَعَلَّهُمْ يَرْجِعُونَ ﴿٧٢﴾

3/ÂLİ İMRÂN SURESİ-72. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve kâlet tâifetun min ehlil kitâbi âminû billezî unzile alellezîne âmenû vechen nehâri vekfurû âhirahu leallehum yerciûn(yerciûne).

Kitap verilenlerden bir kısmı da şöyle dedi: «Varın o inananlara indirilene güpe gündüz inanın, sonunda da dönüp inkar edin, belki onlar da dönerler.

وَلاَ تُؤْمِنُواْ إِلاَّ لِمَن تَبِعَ دِينَكُمْ قُلْ إِنَّ الْهُدَى هُدَى اللّهِ أَن يُؤْتَى أَحَدٌ مِّثْلَ مَا أُوتِيتُمْ أَوْ يُحَآجُّوكُمْ عِندَ رَبِّكُمْ قُلْ إِنَّ الْفَضْلَ بِيَدِ اللّهِ يُؤْتِيهِ مَن يَشَاء وَاللّهُ وَاسِعٌ عَلِيمٌ ﴿٧٣﴾

3/ÂLİ İMRÂN SURESİ-73. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve lâ tu’minû illâ li men tebia dînekum, kul innel hudâ hudallâhi en yu’tâ ehadun misle mâ ûtîtum ev yuhâccûkum inde rabbikum, kul innel fadla bi yedillâh(yedillâhi), yu’tîhi men yeşâu, vallâhu vâsiun alîm(alîmun).

Ve kendi dininize uyanlardan başkasına aman vermeyin.» De ki: «Muhakkak doğru yol, Allah'ın yoludur, size verilen gibisi başka birine veriliyor veya Rabbinizin katında size üstün gelecek diye midir bu?» De ki: «Doğrusu nimet Allah'ın elindedir, onu dilediğine verir ve Allah, nimeti bol olan, herşeyi bilendir.»

يَخْتَصُّ بِرَحْمَتِهِ مَن يَشَاء وَاللّهُ ذُو الْفَضْلِ الْعَظِيمِ ﴿٧٤﴾

3/ÂLİ İMRÂN SURESİ-74. AYET (Meâlleri Kıyasla): Yahtassu bi rahmetihî men yeşâ’(yeşâu), vallâhu zul fadlil azîm(azîmi).

Rahmeti ile dilediğine ayrıcalık verir, Allah çok büyük nimet sahibidir.

وَمِنْ أَهْلِ الْكِتَابِ مَنْ إِن تَأْمَنْهُ بِقِنطَارٍ يُؤَدِّهِ إِلَيْكَ وَمِنْهُم مَّنْ إِن تَأْمَنْهُ بِدِينَارٍ لاَّ يُؤَدِّهِ إِلَيْكَ إِلاَّ مَا دُمْتَ عَلَيْهِ قَآئِمًا ذَلِكَ بِأَنَّهُمْ قَالُواْ لَيْسَ عَلَيْنَا فِي الأُمِّيِّينَ سَبِيلٌ وَيَقُولُونَ عَلَى اللّهِ الْكَذِبَ وَهُمْ يَعْلَمُونَ ﴿٧٥﴾

3/ÂLİ İMRÂN SURESİ-75. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve min ehlil kitâbi men in te’menhu bi kıntârin yueddihî ileyk(ileyke), ve minhum men in te’menhu bi dînârin lâ yueddihî ileyke illâ mâ dumte aleyhi kâimâ(kâimen), zâlike bi ennehum kâlû leyse aleynâ fîl ummiyyîne sebîl(sebîlun), ve yekûlûne alâllâhil kezibe ve hum ya’lemûn(ya’lemûne).

Kitap verilenlerden öylesi vardır ki, ona yüklerle emanet bıraksan onu sana geri verir. Yine onlardan öylesi vardır ki, ona bir dinar emanet etsen, tepesine binmedikçe onu sana vermez. Çünkü onlar: «Bizim aleyhimizde okur yazar olmayanlarda bir yol yok» derler ve Allah'a karşı bile bile yalan söylerler.

بَلَى مَنْ أَوْفَى بِعَهْدِهِ وَاتَّقَى فَإِنَّ اللّهَ يُحِبُّ الْمُتَّقِينَ ﴿٧٦﴾

3/ÂLİ İMRÂN SURESİ-76. AYET (Meâlleri Kıyasla): Belâ men evfâ bi ahdihî vettekâ fe innallâhe yuhibbul muttekîn(muttekîne).

Hayır yol var! Her kim verdiği sözü yerine getirir ve sakınırsa şüphesiz, Allah o sakınanları sever.

إِنَّ الَّذِينَ يَشْتَرُونَ بِعَهْدِ اللّهِ وَأَيْمَانِهِمْ ثَمَنًا قَلِيلاً أُوْلَئِكَ لاَ خَلاَقَ لَهُمْ فِي الآخِرَةِ وَلاَ يُكَلِّمُهُمُ اللّهُ وَلاَ يَنظُرُ إِلَيْهِمْ يَوْمَ الْقِيَامَةِ وَلاَ يُزَكِّيهِمْ وَلَهُمْ عَذَابٌ أَلِيمٌ ﴿٧٧﴾

3/ÂLİ İMRÂN SURESİ-77. AYET (Meâlleri Kıyasla): İnnellezîne yeşterûne bi ahdillâhi ve eymânihim semenen kalîlen ulâike lâ halaka lehum fîl âhırati ve lâ yukellimuhumullâhu ve lâ yenzuru ileyhim yevmel kıyâmeti ve lâ yuzekkîhim ve lehum azâbun elîm(elîmun).

Fakat Allah'a verdikleri sözü ve kendi yeminlerini bir kaç paraya satanlara gelince, onların ahirette hiçbir nasibi yoktur. Allah, onlarla konuşmayacak, kıyamet gününde onlara bakmayacak ve onları temize çıkarmayacaktır. Onların hakkı elim bir azaptır.

وَإِنَّ مِنْهُمْ لَفَرِيقًا يَلْوُونَ أَلْسِنَتَهُم بِالْكِتَابِ لِتَحْسَبُوهُ مِنَ الْكِتَابِ وَمَا هُوَ مِنَ الْكِتَابِ وَيَقُولُونَ هُوَ مِنْ عِندِ اللّهِ وَمَا هُوَ مِنْ عِندِ اللّهِ وَيَقُولُونَ عَلَى اللّهِ الْكَذِبَ وَهُمْ يَعْلَمُونَ ﴿٧٨﴾

3/ÂLİ İMRÂN SURESİ-78. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve inne minhum le ferîkan yelvûne elsinetehum bil kitâbi li tahsebûhu minel kitâbi ve mâ huve minel kitâb(kitâbi), ve yekûlûne huve min indillâhi ve mâ huve min indillâh(indillâhi), ve yekûlûne alâllâhil kezibe ve hum ya’lemûn(ya’lemûne).

Bir de onlardan bir grup vardır ki, siz onu kitaptan sanasınız diye, dillerini kitaba bakarak eğip büğerler. Oysa o, kitaptan değildir. Yine: «O, Allah tarafındandır.» derler. Oysa Allah tarafından değildir. Ama, bile bile Allah namına yalan söylerler.

مَا كَانَ لِبَشَرٍ أَن يُؤْتِيَهُ اللّهُ الْكِتَابَ وَالْحُكْمَ وَالنُّبُوَّةَ ثُمَّ يَقُولَ لِلنَّاسِ كُونُواْ عِبَادًا لِّي مِن دُونِ اللّهِ وَلَكِن كُونُواْ رَبَّانِيِّينَ بِمَا كُنتُمْ تُعَلِّمُونَ الْكِتَابَ وَبِمَا كُنتُمْ تَدْرُسُونَ ﴿٧٩﴾

3/ÂLİ İMRÂN SURESİ-79. AYET (Meâlleri Kıyasla): Mâ kâne li beşerin en yu’tiyehullâhul kitâbe vel hukme ven nubuvvete summe yekûle lin nâsi kûnû ıbâden lî min dûnillâhi ve lâkin kûnû rabbâniyyîne bi mâ kuntum tuallimûnel kitâbe ve bimâ kuntum tedrusûn(tedrusûne).

Allah'ın kendisine kitap, bilgi ve peygamberlik vermiş olduğu hiçbir kişinin kalkıp da insanlara: «Allah'a değil bana kul olun» diyebilme yetkisi yoktur. Ancak: «Kitabı öğretmekte ve ders alıp vermekte olmanız sebebiyle Allah yolunun erleri olunuz!» der.

وَلاَ يَأْمُرَكُمْ أَن تَتَّخِذُواْ الْمَلاَئِكَةَ وَالنِّبِيِّيْنَ أَرْبَابًا أَيَأْمُرُكُم بِالْكُفْرِ بَعْدَ إِذْ أَنتُم مُّسْلِمُونَ ﴿٨٠﴾

3/ÂLİ İMRÂN SURESİ-80. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve lâ ye’murekum en tettehizûl melâikete ven nebiyyîne erbâbâ(erbâben), e ye’murukum bil kufri ba’de iz entum muslimûn(muslimûne).

Ve hiçbir zaman melekleri ve peygamberleri tanrılar edinmenizi de emredemez. O halde siz, müslüman olduktan sonra, size inkarcı olmanızı emredebilir mi?

وَإِذْ أَخَذَ اللّهُ مِيثَاقَ النَّبِيِّيْنَ لَمَا آتَيْتُكُم مِّن كِتَابٍ وَحِكْمَةٍ ثُمَّ جَاءكُمْ رَسُولٌ مُّصَدِّقٌ لِّمَا مَعَكُمْ لَتُؤْمِنُنَّ بِهِ وَلَتَنصُرُنَّهُ قَالَ أَأَقْرَرْتُمْ وَأَخَذْتُمْ عَلَى ذَلِكُمْ إِصْرِي قَالُواْ أَقْرَرْنَا قَالَ فَاشْهَدُواْ وَأَنَاْ مَعَكُم مِّنَ الشَّاهِدِينَ ﴿٨١﴾

3/ÂLİ İMRÂN SURESİ-81. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve iz ehazallâhu mîsâkan nebiyyîne lemâ âteytukum min kitâbin ve hikmetin summe câekum resûlun musaddikun limâ meakum le tu’minunne bihî ve le tansurunnehu, kâle e akrartum ve ehaztum alâ zâlikum ısrî, kâlû akrarnâ, kâle feşhedû ve ene meakum mineş şâhidîn(şâhidîne).

Allah, vaktiyle peygamberlerden: «Andolsun ki, size kitap ve hikmetten her ne verdiysem, sonra size beraberinizdekini doğrulayan bir peygamber geldiğinde ona kesinlikle inanacaksınız ve çaresiz ona yardım edeceksiniz.» diye söz almış ve: «Bunu kabul ettiniz mi? Bunun üzerine ağır ahdimi boynunuza aldınız mı?» demişti. Onlar: «Kabul ettik.» dediler. Allah da: «Öyle ise, şahit olun, ben de sizinle birlikte şahitlik edenlerdenim!» buyurdu.

فَمَن تَوَلَّى بَعْدَ ذَلِكَ فَأُوْلَئِكَ هُمُ الْفَاسِقُونَ ﴿٨٢﴾

3/ÂLİ İMRÂN SURESİ-82. AYET (Meâlleri Kıyasla): Fe men tevellâ ba’de zâlike fe ulâike humul fâsikûn(fâsikûne).

Demek ki, bunun arkasından her kim dönerse artık onlar, hep dinden çıkmış günahkarlardır.

أَفَغَيْرَ دِينِ اللّهِ يَبْغُونَ وَلَهُ أَسْلَمَ مَن فِي السَّمَاوَاتِ وَالأَرْضِ طَوْعًا وَكَرْهًا وَإِلَيْهِ يُرْجَعُونَ ﴿٨٣﴾

3/ÂLİ İMRÂN SURESİ-83. AYET (Meâlleri Kıyasla): E fe gayre dînillâhi yebgûne ve lehû esleme men fîs semâvâti vel ardı tav’an ve kerhen ve ileyhi yurceûn(yurceûne).

Allah'ın dininden başkasını mı arıyorlar? Oysa ki, göklerde ve yerde ne varsa, hepsi ister istemez O'na teslim olmuş, hep döndürülüp O'na götürülüyorlar.

قُلْ آمَنَّا بِاللّهِ وَمَا أُنزِلَ عَلَيْنَا وَمَا أُنزِلَ عَلَى إِبْرَاهِيمَ وَإِسْمَاعِيلَ وَإِسْحَقَ وَيَعْقُوبَ وَالأَسْبَاطِ وَمَا أُوتِيَ مُوسَى وَعِيسَى وَالنَّبِيُّونَ مِن رَّبِّهِمْ لاَ نُفَرِّقُ بَيْنَ أَحَدٍ مِّنْهُمْ وَنَحْنُ لَهُ مُسْلِمُونَ ﴿٨٤﴾

3/ÂLİ İMRÂN SURESİ-84. AYET (Meâlleri Kıyasla): Kul âmennâ billâhi ve mâ unzile aleynâ ve mâ unzile alâ ibrâhîme ve ismâîle ve ishâka ve ya’kûbe vel esbâtı ve mâ ûtiye mûsâ ve îsâ ven nebiyyûne min rabbihim, lâ nuferriku beyne ehadin minhum, ve nahnu lehu muslimûn(muslimûne).

De ki: «Biz, Allah'a, bize indirilene; İbrahim'e, İsmail'e, İshak'a, Yakub'a ve torunlarına indirilene; Musa'ya İsa'ya peygamberlere Rablerinden verilene inandık iman getirdik. Onlardan hiçbiri arasında ayırım yapmayız ve biz, ancak O'na boyun eğen müslümanlarız!»

وَمَن يَبْتَغِ غَيْرَ الإِسْلاَمِ دِينًا فَلَن يُقْبَلَ مِنْهُ وَهُوَ فِي الآخِرَةِ مِنَ الْخَاسِرِينَ ﴿٨٥﴾

3/ÂLİ İMRÂN SURESİ-85. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve men yebtegi gayral islâmi dînen fe len yukbele minhu, ve huve fîl âhirati minel hâsirîn(hâsirîne).

Her kim İslam'dan başka bir din ararsa asla kabul edilmez ve o, ahirette hüsrana uğrayanlardan olur.

كَيْفَ يَهْدِي اللّهُ قَوْمًا كَفَرُواْ بَعْدَ إِيمَانِهِمْ وَشَهِدُواْ أَنَّ الرَّسُولَ حَقٌّ وَجَاءهُمُ الْبَيِّنَاتُ وَاللّهُ لاَ يَهْدِي الْقَوْمَ الظَّالِمِينَ ﴿٨٦﴾

3/ÂLİ İMRÂN SURESİ-86. AYET (Meâlleri Kıyasla): Keyfe yehdillâhu kavmen keferû ba’de îmânihim ve şehidû enner resûle hakkun ve câehumul beyyinât(beyyinâtu) vallâhu lâ yehdil kavmez zâlimîn(zâlimîne).

Kendilerine açık deliller gelmiş ve peygamberin hak olduğuna şahitlik etmişken, inananların arkasından nankörlük edip inkara sapan bir milleti, Allah nasıl başarılı kılar! Oysa Allah, zulmedenler topluluğunu başarılı kılmaz.

أُوْلَئِكَ جَزَآؤُهُمْ أَنَّ عَلَيْهِمْ لَعْنَةَ اللّهِ وَالْمَلآئِكَةِ وَالنَّاسِ أَجْمَعِينَ ﴿٨٧﴾

3/ÂLİ İMRÂN SURESİ-87. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ulâike cezâuhum enne aleyhim la’netallâhi vel melâiketi ven nâsi ecmaîn(ecmaîne).

İşte onlar! Cezaları; Allah'ın, meleklerin ve bütün insanların lanetinin üzerlerinde olmasıdır.

خَالِدِينَ فِيهَا لاَ يُخَفَّفُ عَنْهُمُ الْعَذَابُ وَلاَ هُمْ يُنظَرُونَ ﴿٨٨﴾

3/ÂLİ İMRÂN SURESİ-88. AYET (Meâlleri Kıyasla): Hâlidîne fîhâ, lâ yuhaffefu anhumul azâbu ve lâ hum yunzarûn(yunzarûne).

Sonsuza kadar o lanetin içindedirler, azapları hafifletilmez ve kendilerine mühlet verilmez.

إِلاَّ الَّذِينَ تَابُواْ مِن بَعْدِ ذَلِكَ وَأَصْلَحُواْ فَإِنَّ الله غَفُورٌ رَّحِيمٌ ﴿٨٩﴾

3/ÂLİ İMRÂN SURESİ-89. AYET (Meâlleri Kıyasla): İllellezîne tâbû min ba’di zâlike ve aslehû fe innallâhe gafûrun rahîm(rahîmun).

Ancak onun arkasından tevbe edip gidişatlarını düzeltenler başka; çünkü Allah, bağışlayan ve çok esirgeyendir.

إِنَّ الَّذِينَ كَفَرُواْ بَعْدَ إِيمَانِهِمْ ثُمَّ ازْدَادُواْ كُفْرًا لَّن تُقْبَلَ تَوْبَتُهُمْ وَأُوْلَئِكَ هُمُ الضَّآلُّونَ ﴿٩٠﴾

3/ÂLİ İMRÂN SURESİ-90. AYET (Meâlleri Kıyasla): İnnellezîne keferû ba’de îmânihim summezdâdû kufran len tukbele tevbetuhum, ve ulâike humud dâllûn(dâllûne).

Kesinlikle inanmalarının arkasından inkara sapmış, sonra da inkarcılıkta ileri gitmiş olanların tevbeleri asla kabul edilmeyecektir. Onlar, hep sapıklık içinde kalmış kişilerdir.

إِنَّ الَّذِينَ كَفَرُواْ وَمَاتُواْ وَهُمْ كُفَّارٌ فَلَن يُقْبَلَ مِنْ أَحَدِهِم مِّلْءُ الأرْضِ ذَهَبًا وَلَوِ افْتَدَى بِهِ أُوْلَئِكَ لَهُمْ عَذَابٌ أَلِيمٌ وَمَا لَهُم مِّن نَّاصِرِينَ ﴿٩١﴾

3/ÂLİ İMRÂN SURESİ-91. AYET (Meâlleri Kıyasla): İnnellezîne keferû ve mâtû ve hum kuffârun fe len yukbele min ehadihim mil’ul ardı zeheben ve leviftedâ bih(bihî), ulâike lehum azâbun elîmun ve mâ lehum min nâsırîn(nâsırîne).

İnkar etmiş ve inkarcı olarak ölüp gitmiş kimselerin her biri kendini kurtarmak için dünya dolusu altın verecek de olsa, bu onların hiçbirinden asla kabul edilmeyecektir. Onların hakkı elim bir azaptır ve kendilerini kurtaracak da yoktur.

لَن تَنَالُواْ الْبِرَّ حَتَّى تُنفِقُواْ مِمَّا تُحِبُّونَ وَمَا تُنفِقُواْ مِن شَيْءٍ فَإِنَّ اللّهَ بِهِ عَلِيمٌ ﴿٩٢﴾

3/ÂLİ İMRÂN SURESİ-92. AYET (Meâlleri Kıyasla): Len tenâlûl birre hattâ tunfikû mimmâ tuhibbûn(tuhibbûne), ve mâ tunfikû min şey’in fe innallâhe bihî alîm(alîmun).

Sevdiğiniz şeylerden başkalarına da vermedikçe, tam bir iyilik vasfına eremezsiniz. Her ne harcarsanız şüphesiz Allah onu bilir.

كُلُّ الطَّعَامِ كَانَ حِلاًّ لِّبَنِي إِسْرَائِيلَ إِلاَّ مَا حَرَّمَ إِسْرَائِيلُ عَلَى نَفْسِهِ مِن قَبْلِ أَن تُنَزَّلَ التَّوْرَاةُ قُلْ فَأْتُواْ بِالتَّوْرَاةِ فَاتْلُوهَا إِن كُنتُمْ صَادِقِينَ ﴿٩٣﴾

3/ÂLİ İMRÂN SURESİ-93. AYET (Meâlleri Kıyasla): Kullut taâmi kâne hillen li benî isrâile illâ mâ harrame isrâîlu alâ nefsihî min kabli en tunezzelet tevrât(tevrâtu), kul fe’tû bit tevrâti fetlûhâ in kuntum sâdıkîn(sâdıkîne).

Tevrat indirilmeden önce, İsrail'in kendisine yasakladığı şeyler dışında bütün yiyecekler İsrailoğullarına helal idi. De ki: «Haydi Tevrat'ı getirin de onu güzelce okuyun, eğer doğru söylüyorsanız!»

فَمَنِ افْتَرَىَ عَلَى اللّهِ الْكَذِبَ مِن بَعْدِ ذَلِكَ فَأُوْلَئِكَ هُمُ الظَّالِمُونَ ﴿٩٤﴾

3/ÂLİ İMRÂN SURESİ-94. AYET (Meâlleri Kıyasla): Fe menifterâ alâllâhil kezibe min ba’di zâlike fe ulâike humuz zâlimûn(zâlimûne).

Artık bundan sonra Allah adına o yalanı kim uydurmuşsa, onlar zalimlerin ta kendileridir.

قُلْ صَدَقَ اللّهُ فَاتَّبِعُواْ مِلَّةَ إِبْرَاهِيمَ حَنِيفًا وَمَا كَانَ مِنَ الْمُشْرِكِينَ ﴿٩٥﴾

3/ÂLİ İMRÂN SURESİ-95. AYET (Meâlleri Kıyasla): Kul sadakallâhu fettebiû millete ibrâhîme hanîfâ(hanîfen), ve mâ kâne minel muşrikîn(muşrikîne).

De ki: «Allah doğru söylemiştir. O halde Hakka tapan bir hanif olarak İbrahim'in dinine uyun; o hiçbir zaman Allah'a ortak koşanlardan olmadı.

إِنَّ أَوَّلَ بَيْتٍ وُضِعَ لِلنَّاسِ لَلَّذِي بِبَكَّةَ مُبَارَكًا وَهُدًى لِّلْعَالَمِينَ ﴿٩٦﴾

3/ÂLİ İMRÂN SURESİ-96. AYET (Meâlleri Kıyasla): İnne evvele beytin vudia lin nâsi lellezî bi bekkete mubâreken ve huden lil âlemîn(âlemîne).

Doğrusu insanlar için kurulan ilk ma'bet, kesinlikle Mekke'deki o çok kutsal ve bütün alemlere hidayet olan İbadet Evi'dir.

فِيهِ آيَاتٌ بَيِّنَاتٌ مَّقَامُ إِبْرَاهِيمَ وَمَن دَخَلَهُ كَانَ آمِنًا وَلِلّهِ عَلَى النَّاسِ حِجُّ الْبَيْتِ مَنِ اسْتَطَاعَ إِلَيْهِ سَبِيلاً وَمَن كَفَرَ فَإِنَّ الله غَنِيٌّ عَنِ الْعَالَمِينَ ﴿٩٧﴾

3/ÂLİ İMRÂN SURESİ-97. AYET (Meâlleri Kıyasla): Fîhi âyâtun beyyinâtun makâmu ibrâhîm(ibrâhîme), ve men dahalehu kâne âminâ(âminen), ve lillâhi alen nâsi hiccul beyti menistetâa ileyhi sebîlâ(sebîlen), ve men kefere fe innallâhe ganiyyun anil âlemîn(âlemîne).

Onda açık alametler ve İbrahim'in makamı vardır. Oraya giren güvenlik içinde olur. Oraya gitmeye gücü yeten herkesin o İbadet Evi'ni ziyaret etmesi de Allah'ın insanlar üzerinde bir hakkıdır. Kim bu hakkı tanımazsa, Allah'ın kesinlikle ihtiyacı yoktur. O, bütün alemlerden müstağnidir.

قُلْ يَا أَهْلَ الْكِتَابِ لِمَ تَكْفُرُونَ بِآيَاتِ اللّهِ وَاللّهُ شَهِيدٌ عَلَى مَا تَعْمَلُونَ ﴿٩٨﴾

3/ÂLİ İMRÂN SURESİ-98. AYET (Meâlleri Kıyasla): Kul yâ ehlel kitâbi lime tekfurûne bi âyâtillâhi, vallâhu şehîdun alâ mâ ta’melûn(ta’melûne).

De ki: «Ey kitap verilenler, niçin Allah'ın ayetlerini inkar ediyorsunuz? Allah yaptıklarınızı görüp duruyor.»

قُلْ يَا أَهْلَ الْكِتَابِ لِمَ تَصُدُّونَ عَن سَبِيلِ اللّهِ مَنْ آمَنَ تَبْغُونَهَا عِوَجًا وَأَنتُمْ شُهَدَاء وَمَا اللّهُ بِغَافِلٍ عَمَّا تَعْمَلُونَ ﴿٩٩﴾

3/ÂLİ İMRÂN SURESİ-99. AYET (Meâlleri Kıyasla): Kul yâ ehlel kitâbi lime tesuddûne an sebîlillâhi men âmene tebgûnehâ ivecen ve entum şuhedâu ve mâllâhu bi gâfilin ammâ ta’melûn(ta’melûne).

De ki: «Ey kitap verilenler, niçin inananları Allah'ın doğru yolundan engelliyorsunuz? Görüp durduğunuz halde niçin onun çarpıklığını istiyorsunuz? Allah yaptıklarınızdan habersiz değildir.»

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوَاْ إِن تُطِيعُواْ فَرِيقًا مِّنَ الَّذِينَ أُوتُواْ الْكِتَابَ يَرُدُّوكُم بَعْدَ إِيمَانِكُمْ كَافِرِينَ ﴿١٠٠﴾

3/ÂLİ İMRÂN SURESİ-100. AYET (Meâlleri Kıyasla): Yâ eyyuhâllezîne âmenû in tutîû ferîkan minellezîne ûtûl kitâbe yeruddûkum ba’de îmânikum kâfirîn(kâfirîne).

Ey iman edenler, eğer o kitap verilenlerden her hangi bir gruba uyarsanız, sizi inandıktan sonra döndürür kafir ederler.

وَكَيْفَ تَكْفُرُونَ وَأَنتُمْ تُتْلَى عَلَيْكُمْ آيَاتُ اللّهِ وَفِيكُمْ رَسُولُهُ وَمَن يَعْتَصِم بِاللّهِ فَقَدْ هُدِيَ إِلَى صِرَاطٍ مُّسْتَقِيمٍ ﴿١٠١﴾

3/ÂLİ İMRÂN SURESİ-101. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve keyfe tekfurûne ve entum tutlâ aleykum âyâtullâhi ve fîkum resûluh(resûluhu), ve men ya’tesim billâhi fe kad hudiye ilâ sırâtın mustakîm(mustakîmin).

Önünüzde Allah'ın ayetleri okunurken ve aranızda O'nun elçisi var iken sizler nasıl olur da inkara dönersiniz? Oysa her kim Allah'a sıkıca tutunursa, o, kesinlikle bir doğru yola çıkarılmıştır.

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُواْ اتَّقُواْ اللّهَ حَقَّ تُقَاتِهِ وَلاَ تَمُوتُنَّ إِلاَّ وَأَنتُم مُّسْلِمُونَ ﴿١٠٢﴾

3/ÂLİ İMRÂN SURESİ-102. AYET (Meâlleri Kıyasla): Yâ eyyuhâllezîne âmenûttekullâhe hakka tukâtihî ve lâ temûtunne illâ ve entum muslimûn(muslimûne).

Ey iman edenler, Allah'tan nasıl korkmak gerekiyorsa öyle korkup gerektiği gibi sakının ve kesinlikle müslüman olarak can verin!

وَاعْتَصِمُواْ بِحَبْلِ اللّهِ جَمِيعًا وَلاَ تَفَرَّقُواْ وَاذْكُرُواْ نِعْمَةَ اللّهِ عَلَيْكُمْ إِذْ كُنتُمْ أَعْدَاء فَأَلَّفَ بَيْنَ قُلُوبِكُمْ فَأَصْبَحْتُم بِنِعْمَتِهِ إِخْوَانًا وَكُنتُمْ عَلَىَ شَفَا حُفْرَةٍ مِّنَ النَّارِ فَأَنقَذَكُم مِّنْهَا كَذَلِكَ يُبَيِّنُ اللّهُ لَكُمْ آيَاتِهِ لَعَلَّكُمْ تَهْتَدُونَ ﴿١٠٣﴾

3/ÂLİ İMRÂN SURESİ-103. AYET (Meâlleri Kıyasla): Va’tasımû bihablillâhi cemîân ve lâ teferrakû, vezkurû ni’metallâhi aleykum iz kuntum a’dâen fe ellefe beyne kulûbikum fe asbahtum bi ni’metihî ihvânâ(ihvânen), ve kuntum alâ şefâ hufratin minen nâri fe enkazekum minhâ, kezâlike yubeyyinullâhu lekum âyâtihî leallekum tehtedûn(tehtedûne).

Hep birlikte Allah'ın ipine sımsıkı tutunun, ayrılığa düşmeyin ve Allah'ın üzerinizdeki nimetini düşünün. Sizler birbirinizin düşmanları iken O, sizin kalplerinizde bir uzlaştırma meydana getirdi ve O'nun nimeti sayesinde uyanıp kardeş oldunuz. Bir de siz, bir ateş çukurunun tam kenarında bulunuyordunuz ve O, sizi tutup ondan kurtardı. Şimdi Allah'a doğru gidebilmeniz için size ayetlerini böyle açıklıyor.

وَلْتَكُن مِّنكُمْ أُمَّةٌ يَدْعُونَ إِلَى الْخَيْرِ وَيَأْمُرُونَ بِالْمَعْرُوفِ وَيَنْهَوْنَ عَنِ الْمُنكَرِ وَأُوْلَئِكَ هُمُ الْمُفْلِحُونَ ﴿١٠٤﴾

3/ÂLİ İMRÂN SURESİ-104. AYET (Meâlleri Kıyasla): Veltekun minkum ummetun yed’ûne ilel hayri ve ye’murûne bil ma’rûfi ve yenhevne anil munker(munkeri), ve ulâike humul muflihûn(muflihûne).

Bir de sizlerden, iyiliğe çağıran, doğruyu emreden, kötülükten alıkoyan önde gider bir topluluk bulunsun! İşte arzularına erecek olanlar, onlardır.

وَلاَ تَكُونُواْ كَالَّذِينَ تَفَرَّقُواْ وَاخْتَلَفُواْ مِن بَعْدِ مَا جَاءهُمُ الْبَيِّنَاتُ وَأُوْلَئِكَ لَهُمْ عَذَابٌ عَظِيمٌ ﴿١٠٥﴾

3/ÂLİ İMRÂN SURESİ-105. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve lâ tekûnû kellezîne teferrakû vahtelefû min ba’di mâ câehumul beyyinât(beyyinâtu), ve ulâike lehum azâbun azîm(azîmun).

Sakın kendilerine açık deliller geldikten sonra ayrılık çıkarıp anlaşmazlığa düşenler gibi olmayın! Onlara büyük bir azap vardır.

يَوْمَ تَبْيَضُّ وُجُوهٌ وَتَسْوَدُّ وُجُوهٌ فَأَمَّا الَّذِينَ اسْوَدَّتْ وُجُوهُهُمْ أَكْفَرْتُم بَعْدَ إِيمَانِكُمْ فَذُوقُواْ الْعَذَابَ بِمَا كُنْتُمْ تَكْفُرُونَ ﴿١٠٦﴾

3/ÂLİ İMRÂN SURESİ-106. AYET (Meâlleri Kıyasla): Yevme tebyaddu vucûhun ve tesveddu vucûh(vucûhun), fe emmellezînesveddet vucûhuhum e kefertum ba’de îmânikum fe zûkûl azâbe bimâ kuntum tekfurûn(tekfurûne).

O kimi yüzlerin ağaracağı, kimi yüzlerin kararacağı günde yüzleri kara çıkanlara: «İnandıktan sonra inkar ettiniz öyle mi? O halde nankörlük etmenizin cezası olarak azabı tadın denilecek.

وَأَمَّا الَّذِينَ ابْيَضَّتْ وُجُوهُهُمْ فَفِي رَحْمَةِ اللّهِ هُمْ فِيهَا خَالِدُونَ ﴿١٠٧﴾

3/ÂLİ İMRÂN SURESİ-107. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve emmellezînebyaddat vucûhuhum fe fî rahmetillâh(rahmetillâhi), hum fîhâ hâlidûn(hâlidûne).

Fakat yüzleri ak olanlar hep Allah'ın rahmeti içinde olacaklar ve sonsuza dek onun içinde kalacaklardır.

تِلْكَ آيَاتُ اللّهِ نَتْلُوهَا عَلَيْكَ بِالْحَقِّ وَمَا اللّهُ يُرِيدُ ظُلْمًا لِّلْعَالَمِينَ ﴿١٠٨﴾

3/ÂLİ İMRÂN SURESİ-108. AYET (Meâlleri Kıyasla): Tilke âyâtullâhi netlûhâ aleyke bil hakk(hakkı), ve mâllâhu yurîdu zulmen lil âlemîn(âlemîne).

İşte bunlar, Allah'ın ayetleridir. Onları sana hak sebebiyle okuyoruz. Yoksa Allah alemlere hiçbir haksızlık yapmak istemez.

وَلِلّهِ مَا فِي السَّمَاوَاتِ وَمَا فِي الأَرْضِ وَإِلَى اللّهِ تُرْجَعُ الأُمُورُ ﴿١٠٩﴾

3/ÂLİ İMRÂN SURESİ-109. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve lillâhi mâ fîs semâvâti ve mâ fîl ard(ardı), ve ilâllâhi turceul umûr(umûru).

Göklerde ve yerde ne varsa hepsi Allah'ındır ve bütün işler, Allah'a döndürülür.

كُنتُمْ خَيْرَ أُمَّةٍ أُخْرِجَتْ لِلنَّاسِ تَأْمُرُونَ بِالْمَعْرُوفِ وَتَنْهَوْنَ عَنِ الْمُنكَرِ وَتُؤْمِنُونَ بِاللّهِ وَلَوْ آمَنَ أَهْلُ الْكِتَابِ لَكَانَ خَيْرًا لَّهُم مِّنْهُمُ الْمُؤْمِنُونَ وَأَكْثَرُهُمُ الْفَاسِقُونَ ﴿١١٠﴾

3/ÂLİ İMRÂN SURESİ-110. AYET (Meâlleri Kıyasla): Kuntum hayra ummetin uhricet lin nâsi te’murûne bil ma’rûfi ve tenhevne anil munkeri ve tu’minûne billâh(billâhi), ve lev âmene ehlul kitâbi le kâne hayran lehum, minhumul mu’minûne ve ekseruhumul fâsikûn(fâsikûne).

Siz insanlar için çıkarılmış ümmetlerin en hayırlısı olmak üzere yaratıldınız. İyiliğin yapılmasını emreder, kötülüğün yapılmasını yasaklarsınız ve Allah'a inanır iman getirsiniz. Kitap verilenler de inansalardı, haklarında hayırlı olurdu. İçlerinde inananlar varsa da pek çoğu dinden çıkmış fasıklardır.

لَن يَضُرُّوكُمْ إِلاَّ أَذًى وَإِن يُقَاتِلُوكُمْ يُوَلُّوكُمُ الأَدُبَارَ ثُمَّ لاَ يُنصَرُونَ ﴿١١١﴾

3/ÂLİ İMRÂN SURESİ-111. AYET (Meâlleri Kıyasla): Len yedurrûkum illâ ezâ(ezen), ve in yukâtilûkum yuvellûkumul edbâr(edbâre), summe lâ yunsarûn(yunsarûne).

Size ezadan başka hiçbir zarar veremezler. Eğer sizinle çarpışırlarsa, arkalarını dönüp kaçarlar, sonra da kendilerine yardım edilmez.

ضُرِبَتْ عَلَيْهِمُ الذِّلَّةُ أَيْنَ مَا ثُقِفُواْ إِلاَّ بِحَبْلٍ مِّنْ اللّهِ وَحَبْلٍ مِّنَ النَّاسِ وَبَآؤُوا بِغَضَبٍ مِّنَ اللّهِ وَضُرِبَتْ عَلَيْهِمُ الْمَسْكَنَةُ ذَلِكَ بِأَنَّهُمْ كَانُواْ يَكْفُرُونَ بِآيَاتِ اللّهِ وَيَقْتُلُونَ الأَنبِيَاء بِغَيْرِ حَقٍّ ذَلِكَ بِمَا عَصَوا وَّكَانُواْ يَعْتَدُونَ ﴿١١٢﴾

3/ÂLİ İMRÂN SURESİ-112. AYET (Meâlleri Kıyasla): Duribet aleyhimuz zilletu eyne mâ sukıfû illâ bi hablin minallâhi ve hablin minen nâsi ve bâû bi gadabin minallâhi ve duribet aleyhimul meskeneh(meskenetu), zâlike bi ennehum kânû yekfurûne bi âyâtillâhi ve yaktulûnel enbiyâe bi gayri hakk(hakkın), zâlike bimâ asav ve kânû ya’tedûn(ya’tedûne).

Nerede bulunursalar, alçaklık damgası altında kalmaya mahkumdurlar; meğer ki Allah'ın himayesine ve inananların himayesine sığınmış olsunlar. Onlar, döne dolaşa Allah'ın hışmına uğradılar ve miskinlik altında ezilmeye mahkum kaldılar. Çünkü onlar, Allah'ın ayetlerini inkar ediyorlar ve peygamberleri bile bile öldürüyorlardı. Çünkü baş kaldırmışlardı ve aşırı gidiyorlardı.

لَيْسُواْ سَوَاء مِّنْ أَهْلِ الْكِتَابِ أُمَّةٌ قَآئِمَةٌ يَتْلُونَ آيَاتِ اللّهِ آنَاء اللَّيْلِ وَهُمْ يَسْجُدُونَ ﴿١١٣﴾

3/ÂLİ İMRÂN SURESİ-113. AYET (Meâlleri Kıyasla): Leysû sevâen, min ehlil kitâbi ummetun kâimetun yetlûne âyâtillâhi ânâel leyli ve hum yescudûn(yescudûne).

Hepsi bir değildir. Kitap verilenler içinde gece vakitlerinde Allah'ın ayetlerini okuyup secdeye kapanan doğru bir topluluk vardır.

يُؤْمِنُونَ بِاللّهِ وَالْيَوْمِ الآخِرِ وَيَأْمُرُونَ بِالْمَعْرُوفِ وَيَنْهَوْنَ عَنِ الْمُنكَرِ وَيُسَارِعُونَ فِي الْخَيْرَاتِ وَأُوْلَئِكَ مِنَ الصَّالِحِينَ ﴿١١٤﴾

3/ÂLİ İMRÂN SURESİ-114. AYET (Meâlleri Kıyasla): Yu’minûne billâhi vel yevmil âhiri ve ye’murûne bil ma’rûfi ve yenhevne anil munkeri ve yusâriûne fîl hayrât(hayrâti), ve ulâike mines sâlihîn(sâlihîne).

Allah'a ahiret gününe inanır, iyiliği emreder, kötülükten vazgeçirmeye çalışırlar ve hayırlara koşuşurlar. İşte onlar, iyi kimselerdendirler.

وَمَا يَفْعَلُواْ مِنْ خَيْرٍ فَلَن يُكْفَرُوْهُ وَاللّهُ عَلِيمٌ بِالْمُتَّقِينَ ﴿١١٥﴾

3/ÂLİ İMRÂN SURESİ-115. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve mâ yef’alû min hayrin fe len yukferûh(yukferûhu), vallâhu alîmun bil muttekîn(muttekîne).

Ne hayır işlerlerse, asla karşılıksız bırakılmayacaktır. Allah, takva sahiplerini çok iyi bilir.

إِنَّ الَّذِينَ كَفَرُواْ لَن تُغْنِيَ عَنْهُمْ أَمْوَالُهُمْ وَلاَ أَوْلاَدُهُم مِّنَ اللّهِ شَيْئًا وَأُوْلَئِكَ أَصْحَابُ النَّارِ هُمْ فِيهَا خَالِدُونَ ﴿١١٦﴾

3/ÂLİ İMRÂN SURESİ-116. AYET (Meâlleri Kıyasla): İnnellezîne keferû len tugniye anhum emvâluhum ve lâ evlâduhum minallâhi şey’â(şey’en), ve ulâike ashâbun nâr(nâri), hum fîhâ hâlidûn(hâlidûne).

Küfredenleri, kesinlikle ne malları ne de çocukları Allah'tan kurtaramayacaktır. Onlar, cehennemin sakinleridirler ve hep orada kalacaklardır.

مَثَلُ مَا يُنفِقُونَ فِي هِذِهِ الْحَيَاةِ الدُّنْيَا كَمَثَلِ رِيحٍ فِيهَا صِرٌّ أَصَابَتْ حَرْثَ قَوْمٍ ظَلَمُواْ أَنفُسَهُمْ فَأَهْلَكَتْهُ وَمَا ظَلَمَهُمُ اللّهُ وَلَكِنْ أَنفُسَهُمْ يَظْلِمُونَ ﴿١١٧﴾

3/ÂLİ İMRÂN SURESİ-117. AYET (Meâlleri Kıyasla): Meselu mâ yunfikûne fî hâzihil hayâtid dunyâ ke meseli rîhin fîhâ sırrun esâbet harse kavmin zalemû enfusehum fe ehlekethu ve mâ zalemehumullâhu ve lâkin enfusehum yazlımûn(yazlımûne).

Bu dünya hayatında yapmakta oldukları harcamaların durumu, kendilerine zulmeden bir kavmin ekinlerine isabet edip onu mahveden kavurucu soğuk bir rüzgara benzer. Allah, onlara haksızlık etmemişti, fakat onlar kendilerine zulmediyorlardı.

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُواْ لاَ تَتَّخِذُواْ بِطَانَةً مِّن دُونِكُمْ لاَ يَأْلُونَكُمْ خَبَالاً وَدُّواْ مَا عَنِتُّمْ قَدْ بَدَتِ الْبَغْضَاء مِنْ أَفْوَاهِهِمْ وَمَا تُخْفِي صُدُورُهُمْ أَكْبَرُ قَدْ بَيَّنَّا لَكُمُ الآيَاتِ إِن كُنتُمْ تَعْقِلُونَ ﴿١١٨﴾

3/ÂLİ İMRÂN SURESİ-118. AYET (Meâlleri Kıyasla): Yâ eyyuhâllezîne âmenû lâ tettehızû bitâneten min dûnikum lâ ye’lûnekum habâlâ(habâlen), veddû mâ anittum, kad bedetil bagdâu min efvâhihim, ve mâ tuhfî sudûruhum ekber(ekberu), kad beyyennâ lekumul âyâti in kuntum ta’kılûn(ta’kılûne).

Ey iman edenler, sizden olmayanları dost edinmeyin; onlar, sizi şaşırtmakta kusur etmezler, sıkıntıya düşmenizi arzu ederler. Baksana, öfkeleri ağızlarından taşmaktadır; sinelerinin gizledikleri ise daha büyüktür. Eğer düşünürseniz, sizlere ayetleri açıkça bildirdik.

هَاأَنتُمْ أُوْلاء تُحِبُّونَهُمْ وَلاَ يُحِبُّونَكُمْ وَتُؤْمِنُونَ بِالْكِتَابِ كُلِّهِ وَإِذَا لَقُوكُمْ قَالُواْ آمَنَّا وَإِذَا خَلَوْاْ عَضُّواْ عَلَيْكُمُ الأَنَامِلَ مِنَ الْغَيْظِ قُلْ مُوتُواْ بِغَيْظِكُمْ إِنَّ اللّهَ عَلِيمٌ بِذَاتِ الصُّدُورِ ﴿١١٩﴾

3/ÂLİ İMRÂN SURESİ-119. AYET (Meâlleri Kıyasla): Hâ entum ulâi tuhıbbûnehum ve lâ yuhıbbûnekum ve tu’minûne bil kitâbi kullihi, ve izâ lekûkum kâlû âmennâ, ve izâ halev addû aleykumul enâmile minel gayz(gayzi), kul mûtû bi gayzikum, innallâhe alîmun bi zâtis sudûr(sudûri).

Ha sizler öyle kimselersiniz ki, onları seversiniz, onlar ise, bütün kitaba inandığınız halde sizi sevmezler. Sizinle karşılaştıklarında: «Biz inandık?» derler. Yalnız kaldıklarında ise size olan kinlerinden aleyhinizde parmaklarını ısırırlar. De ki: «Kininizle ölünüz!» Allah, kesinlikle bütün sinelerin özünü bilir.

إِن تَمْسَسْكُمْ حَسَنَةٌ تَسُؤْهُمْ وَإِن تُصِبْكُمْ سَيِّئَةٌ يَفْرَحُواْ بِهَا وَإِن تَصْبِرُواْ وَتَتَّقُواْ لاَ يَضُرُّكُمْ كَيْدُهُمْ شَيْئًا إِنَّ اللّهَ بِمَا يَعْمَلُونَ مُحِيطٌ ﴿١٢٠﴾

3/ÂLİ İMRÂN SURESİ-120. AYET (Meâlleri Kıyasla): İn temseskum hasenetun tesû’hum, ve in tusibkum seyyietun yefrahû bihâ ve in tasbirû ve tettekû lâ yadurrukum keyduhum şey’a(şey’en), innallâhe bi mâ ya’melûne muhît(muhîtun).

Size bir iyilik dokunursa, fenalarına gider, başınıza bir musibet gelirse onunla ferahlanırlar. Eğer sabırlı olur ve iyi korunursanız, onların hileleri size zarar vermez. Çünkü Allah, onları kendi yaptıkları ile kuşatmıştır.

وَإِذْ غَدَوْتَ مِنْ أَهْلِكَ تُبَوِّئُ الْمُؤْمِنِينَ مَقَاعِدَ لِلْقِتَالِ وَاللّهُ سَمِيعٌ عَلِيمٌ ﴿١٢١﴾

3/ÂLİ İMRÂN SURESİ-121. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve iz gadavte min ehlike tubevviul mu’minîne makâide lil kıtâl(kıtâli), vallâhu semîun alîm(alîmun).

Hani bir vakit erkenden, müminleri savaş için elverişli mevkilere yerleştirmek üzere, ailenden ayrılmıştın. Allah işiten ve bilendi.

إِذْ هَمَّت طَّآئِفَتَانِ مِنكُمْ أَن تَفْشَلاَ وَاللّهُ وَلِيُّهُمَا وَعَلَى اللّهِ فَلْيَتَوَكَّلِ الْمُؤْمِنُونَ ﴿١٢٢﴾

3/ÂLİ İMRÂN SURESİ-122. AYET (Meâlleri Kıyasla): İz hemmet tâifetâni minkum en tefşelâ vallâhu veliyyuhumâ ve alâllâhi fel yetevekkelil mu’minûn(mu’minûne).

O zaman içinizden iki grup oluşturanlar, Allah yardımcıları iken, yılıp çekilmek istemişlerdi. Demek ki, inananlar, yalnızca Allah'a dayanmalıdırlar.

وَلَقَدْ نَصَرَكُمُ اللّهُ بِبَدْرٍ وَأَنتُمْ أَذِلَّةٌ فَاتَّقُواْ اللّهَ لَعَلَّكُمْ تَشْكُرُونَ ﴿١٢٣﴾

3/ÂLİ İMRÂN SURESİ-123. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve lekad nasarakumullâhu bi bedrin ve entum ezilleh(ezilletun), fettekûllâhe leallekum teşkurûn(teşkurûne).

Gerçek şu ki, sizler çaresiz birkaç kişi iken Allah, size Bedir'de sırf yardımı ile zafer verdi. O halde Allah'tan korkun ki, şükretmiş olasınız.

إِذْ تَقُولُ لِلْمُؤْمِنِينَ أَلَن يَكْفِيكُمْ أَن يُمِدَّكُمْ رَبُّكُم بِثَلاَثَةِ آلاَفٍ مِّنَ الْمَلآئِكَةِ مُنزَلِينَ ﴿١٢٤﴾

3/ÂLİ İMRÂN SURESİ-124. AYET (Meâlleri Kıyasla): İz tekûlu lil mu’minîne e len yekfiyekum en yumiddekum rabbukum bi selâseti âlâfin minel melâiketi munzelîn(munzelîne).

O vakit sen inananlara: «Rabbinizin size indirilmekte olan üç bin melekle yardım etmesi size yetişmez mi?» diyordun.

بَلَى إِن تَصْبِرُواْ وَتَتَّقُواْ وَيَأْتُوكُم مِّن فَوْرِهِمْ هَذَا يُمْدِدْكُمْ رَبُّكُم بِخَمْسَةِ آلافٍ مِّنَ الْمَلآئِكَةِ مُسَوِّمِينَ ﴿١٢٥﴾

3/ÂLİ İMRÂN SURESİ-125. AYET (Meâlleri Kıyasla): Belâ in tasbirû ve tettekû ve ye’tûkum min fevrihim hâzâ yumdidkum rabbukum bi hamseti âlâfin minel melâiketi musevvimîn(musevvimîne).

Evet sizler sabreder ve itaatsizlikten sakınırsanız onlar da hemen üzerinize saldırırlarsa, Rabbiniz size beş bin nişanlı melekle yardım edecek.

وَمَا جَعَلَهُ اللّهُ إِلاَّ بُشْرَى لَكُمْ وَلِتَطْمَئِنَّ قُلُوبُكُم بِهِ وَمَا النَّصْرُ إِلاَّ مِنْ عِندِ اللّهِ الْعَزِيزِ الْحَكِيمِ ﴿١٢٦﴾

3/ÂLİ İMRÂN SURESİ-126. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve mâ cealehullâhu illâ buşrâ lekum ve li tatmeinne kulûbukum bih(bihî), ve men nasru illâ min indillâhil azîzil hakîm(hakîmi).

Bunu Allah size yalnızca bir müjde olsun ve kalpleriniz bununla yatışsın diye yaptı. Zafer, yalnız güçlü, hikmet sahibi Allah'tandır.

لِيَقْطَعَ طَرَفًا مِّنَ الَّذِينَ كَفَرُواْ أَوْ يَكْبِتَهُمْ فَيَنقَلِبُواْ خَآئِبِينَ ﴿١٢٧﴾

3/ÂLİ İMRÂN SURESİ-127. AYET (Meâlleri Kıyasla): Li yaktaa tarafen minellezîne keferû ev yekbitehum fe yenkalibû hâibîn(hâibîne).

Küfredenlerden bir kolu kessin veya perişan etsin de hayal kırıklığına uğramış olarak dönüp gitsinler diye.

لَيْسَ لَكَ مِنَ الأَمْرِ شَيْءٌ أَوْ يَتُوبَ عَلَيْهِمْ أَوْ يُعَذَّبَهُمْ فَإِنَّهُمْ ظَالِمُونَ ﴿١٢٨﴾

3/ÂLİ İMRÂN SURESİ-128. AYET (Meâlleri Kıyasla): Leyse leke minel emri şey’un ev yetûbe aleyhim ev yuazzibehum fe innehum zâlimûn(zâlimûne).

Senin elinde yapacak bir şey yok. Allah ya onların tevbesini kabul eder ya da onlara azap eder. Çünkü onlar, zalimlerdir.

وَلِلّهِ مَا فِي السَّمَاوَاتِ وَمَا فِي الأَرْضِ يَغْفِرُ لِمَن يَشَاء وَيُعَذِّبُ مَن يَشَاء وَاللّهُ غَفُورٌ رَّحِيمٌ ﴿١٢٩﴾

3/ÂLİ İMRÂN SURESİ-129. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve lillâhi mâ fîs semâvâti ve mâ fîl ard(ardı), yagfiru li men yeşâu ve yuazzibu men yeşâu, vallâhu gafûrun rahîm(rahîmun).

Göklerde ne var ve yerde ne varsa hepsi Allah'ındır; dilediğini bağışlar, dilediğine azap eder. Allah çok bağışlayıcı ve esirgeyicidir.

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُواْ لاَ تَأْكُلُواْ الرِّبَا أَضْعَافًا مُّضَاعَفَةً وَاتَّقُواْ اللّهَ لَعَلَّكُمْ تُفْلِحُونَ ﴿١٣٠﴾

3/ÂLİ İMRÂN SURESİ-130. AYET (Meâlleri Kıyasla): Yâ eyyuhâllezîne âmenû lâ te’kulur ribâ ad’âfen mudâafeh(mudâafeten), vettekûllâhe leallekum tuflihûn(tuflihûne).

Ey iman edenler, öyle kat kat katlayarak faiz yemeyin ve Allah'tan korkun ki, arzunuza ulaşasınız.

وَاتَّقُواْ النَّارَ الَّتِي أُعِدَّتْ لِلْكَافِرِينَ ﴿١٣١﴾

3/ÂLİ İMRÂN SURESİ-131. AYET (Meâlleri Kıyasla): Vettekûn nârelletî uiddet lil kâfirîn(kâfirîne).

O kafirler için hazırlanmış ateşten sakının!

وَأَطِيعُواْ اللّهَ وَالرَّسُولَ لَعَلَّكُمْ تُرْحَمُونَ ﴿١٣٢﴾

3/ÂLİ İMRÂN SURESİ-132. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve atîûllâhe ver resûle leallekum turhamûn(turhamûne).

Allah'a ve peygambere itaat edin ki, rahmete erdirilesiniz.

وَسَارِعُواْ إِلَى مَغْفِرَةٍ مِّن رَّبِّكُمْ وَجَنَّةٍ عَرْضُهَا السَّمَاوَاتُ وَالأَرْضُ أُعِدَّتْ لِلْمُتَّقِينَ ﴿١٣٣﴾

3/ÂLİ İMRÂN SURESİ-133. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve sâriû ilâ magfiretin min rabbikum ve cennetin arduhâs semâvâtu vel ardu, uiddet lil muttekîn(muttekîne).

Ve koşuşun Rabbinizden bir bağışlanmaya ve takva sahipleri için hazırlanmış eni gökler ve yer genişliğinde olan cennete.

الَّذِينَ يُنفِقُونَ فِي السَّرَّاء وَالضَّرَّاء وَالْكَاظِمِينَ الْغَيْظَ وَالْعَافِينَ عَنِ النَّاسِ وَاللّهُ يُحِبُّ الْمُحْسِنِينَ ﴿١٣٤﴾

3/ÂLİ İMRÂN SURESİ-134. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ellezîne yunfikûne fîs serrâi ved darrâi vel kâzımînel gayza vel âfîne anin nâs(nâsi), vallâhu yuhibbul muhsinîn(muhsinîne).

O takva sahipleri, bollukta ve darlıkta nafaka verenler, kızdıklarında öfkelerini yutanlar ve insanların kusurlarını bağışlayanlardır. Allah, iyilik edenleri sever.

وَالَّذِينَ إِذَا فَعَلُواْ فَاحِشَةً أَوْ ظَلَمُواْ أَنْفُسَهُمْ ذَكَرُواْ اللّهَ فَاسْتَغْفَرُواْ لِذُنُوبِهِمْ وَمَن يَغْفِرُ الذُّنُوبَ إِلاَّ اللّهُ وَلَمْ يُصِرُّواْ عَلَى مَا فَعَلُواْ وَهُمْ يَعْلَمُونَ ﴿١٣٥﴾

3/ÂLİ İMRÂN SURESİ-135. AYET (Meâlleri Kıyasla): Vellezîne izâ fealû fâhişeten ev zalemû enfusehum zekerûllâhe festagferû li zunûbihim, ve men yagfiruz zunûbe illâllâhu ve lem yusırrû alâ mâ fealû ve hum ya’lemûn (ya’lemûne).

Onlar bir kusur işledikleri veya kendilerine bir zulmettiklerinde Allah'ı ananlar ve hemen günahlarının bağışlanmasını isteyenlerdir. Zaten günahları Allah'tan başka kim bağışlayabilir ki? Bir de onlar, yaptıklarına bile bile ısrar etmezler.

أُوْلَئِكَ جَزَآؤُهُم مَّغْفِرَةٌ مِّن رَّبِّهِمْ وَجَنَّاتٌ تَجْرِي مِن تَحْتِهَا الأَنْهَارُ خَالِدِينَ فِيهَا وَنِعْمَ أَجْرُ الْعَامِلِينَ ﴿١٣٦﴾

3/ÂLİ İMRÂN SURESİ-136. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ulâike cezâuhum magfiretun min rabbihim ve cennâtun tecrî min tahtihâl enhâru hâlidîne fîhâ, ve ni’me ecrul âmilîn(âmilîne).

İşte bunların mükafatı Rablerinden bir bağışlama ve sonsuza dek kalmak üzere altından ırmaklar akan cennetlerdir. İyi iş yapanların mükafatı ne de güzeldir!

قَدْ خَلَتْ مِن قَبْلِكُمْ سُنَنٌ فَسِيرُواْ فِي الأَرْضِ فَانْظُرُواْ كَيْفَ كَانَ عَاقِبَةُ الْمُكَذَّبِينَ ﴿١٣٧﴾

3/ÂLİ İMRÂN SURESİ-137. AYET (Meâlleri Kıyasla): Kad halet min kablikum sunenun, fe sîrû fîl ardı fenzurû keyfe kâne âkıbetul mukezzibîn(mukezzibîne).

Sizden önce kanun olmuş bir takım olaylar geçti, onun için yer yüzünde dolaşın da peygamberleri yalanlayanların akibetlerinin nasıl olduğunu görün!

هَذَا بَيَانٌ لِّلنَّاسِ وَهُدًى وَمَوْعِظَةٌ لِّلْمُتَّقِينَ ﴿١٣٨﴾

3/ÂLİ İMRÂN SURESİ-138. AYET (Meâlleri Kıyasla): Hâzâ beyânun lin nâsi ve huden ve mev’ızatun lil muttekîn(muttekîne).

İşte bu, bütün insanlar için bir açıklama ve özellikle korunacak takva sahipleri için bir hidayet ve öğüttür.

وَلاَ تَهِنُوا وَلاَ تَحْزَنُوا وَأَنتُمُ الأَعْلَوْنَ إِن كُنتُم مُّؤْمِنِينَ ﴿١٣٩﴾

3/ÂLİ İMRÂN SURESİ-139. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve lâ tehinû ve lâ tahzenû ve entumul a’levne in kuntum mu’minîn(mu’minîne).

Sizler eğer gerçek inananlarsanız, daha yükselecekken gevşemeyin ve üzülmeyin!

إِن يَمْسَسْكُمْ قَرْحٌ فَقَدْ مَسَّ الْقَوْمَ قَرْحٌ مِّثْلُهُ وَتِلْكَ الأيَّامُ نُدَاوِلُهَا بَيْنَ النَّاسِ وَلِيَعْلَمَ اللّهُ الَّذِينَ آمَنُواْ وَيَتَّخِذَ مِنكُمْ شُهَدَاء وَاللّهُ لاَ يُحِبُّ الظَّالِمِينَ ﴿١٤٠﴾

3/ÂLİ İMRÂN SURESİ-140. AYET (Meâlleri Kıyasla): İn yemseskum karhun fe kad messel kavme karhun misluh(misluhu), ve tilkel eyyâmu nudâviluhâ beynen nâs(nâsi), ve li ya’lemallâhullezîne âmenû ve yettehize minkum şuhedâe vallâhu lâ yuhibbuz zâlimîn(zâlimîne).

Eğer size bir yara dokunduysa o heriflere de öyle bir yara dokundu. Biz o günleri insanlar arasında evirip çeviririz. Allah'ın sizden iman edenleri bilmesi ve sizden şehitler alması, şahitler tutması için böyle yaparız. Allah, zulmedenleri sevmez.

وَلِيُمَحِّصَ اللّهُ الَّذِينَ آمَنُواْ وَيَمْحَقَ الْكَافِرِينَ ﴿١٤١﴾

3/ÂLİ İMRÂN SURESİ-141. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve liyumahhisallâhullezîne âmenû ve yemhakal kâfirîn(kâfirîne).

Bir de Allah, inananları seçip kafirleri mahvedeceği için.

أَمْ حَسِبْتُمْ أَن تَدْخُلُواْ الْجَنَّةَ وَلَمَّا يَعْلَمِ اللّهُ الَّذِينَ جَاهَدُواْ مِنكُمْ وَيَعْلَمَ الصَّابِرِينَ ﴿١٤٢﴾

3/ÂLİ İMRÂN SURESİ-142. AYET (Meâlleri Kıyasla): Em hasibtum en tedhulûl cennete ve lemmâ ya’lemillâhullezîne câhedû minkum ve ya’lemes sâbirîn(sâbirîne).

Yoksa siz, Allah içinizden savaşanları ve sabredenleri hiç belirlemeden cennete gireceğinizi mi sandınız.

وَلَقَدْ كُنتُمْ تَمَنَّوْنَ الْمَوْتَ مِن قَبْلِ أَن تَلْقَوْهُ فَقَدْ رَأَيْتُمُوهُ وَأَنتُمْ تَنظُرُونَ ﴿١٤٣﴾

3/ÂLİ İMRÂN SURESİ-143. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve lekad kuntum temennevnel mevte min kabli en telkavhu, fe kad raeytumûhu ve entum tenzurûn(tenzurûne).

Andolsun ki, siz ölümle karşılaşmadan önce onu arzuluyordunuz. Fakat işte onu gördünüz, izleyiciler gibi bakıp duruyordunuz.

وَمَا مُحَمَّدٌ إِلاَّ رَسُولٌ قَدْ خَلَتْ مِن قَبْلِهِ الرُّسُلُ أَفَإِن مَّاتَ أَوْ قُتِلَ انقَلَبْتُمْ عَلَى أَعْقَابِكُمْ وَمَن يَنقَلِبْ عَلَىَ عَقِبَيْهِ فَلَن يَضُرَّ اللّهَ شَيْئًا وَسَيَجْزِي اللّهُ الشَّاكِرِينَ ﴿١٤٤﴾

3/ÂLİ İMRÂN SURESİ-144. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve mâ muhammedun illâ resûl(resûlun), kad halet min kablihir rusûl(rusûlu), e fein mâte ev kutilenkalebtum alâ a’kâbikum, ve men yenkalib alâ akıbeyhi fe len yadurrallâhe şey’â(şey’en), ve se yeczîllâhuş şâkirîn(şâkirîne).”

Muhammed ancak bir peygamberdir. Ondan önce de nice peygamberler gelip geçti. Şimdi o, ölür veya öldürülürse, siz gerisin geriye mi döneceksiniz? Her kim geri dönecek olursa, kesinlikle Allah'a bir zarar veremeyecektir. Fakat Allah, şükredenleri yakında mükafatlandıracak.

وَمَا كَانَ لِنَفْسٍ أَنْ تَمُوتَ إِلاَّ بِإِذْنِ الله كِتَابًا مُّؤَجَّلاً وَمَن يُرِدْ ثَوَابَ الدُّنْيَا نُؤْتِهِ مِنْهَا وَمَن يُرِدْ ثَوَابَ الآخِرَةِ نُؤْتِهِ مِنْهَا وَسَنَجْزِي الشَّاكِرِينَ ﴿١٤٥﴾

3/ÂLİ İMRÂN SURESİ-145. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve mâ kâne li nefsin en temûte illâ bi iznillâhi kitâben mueccelâ(mueccelen), ve men yurid sevâbed dunyâ nu’tihî minhâ, ve men yurid sevâbel âhirati nu’tihî minhâ, ve se neczîş şâkirîn(şâkirîne).

Allah'ın izni olmadıkça hiç kimse ölmeyecektir. O, vadesi yazılmış şaşmaz bir yazıdır. Bununla birlikte kim dünya nimetini isterse ona da ondan veririz. Şükredenleri ise kesinlikle mükafatlandıracağız.

وَكَأَيِّن مِّن نَّبِيٍّ قَاتَلَ مَعَهُ رِبِّيُّونَ كَثِيرٌ فَمَا وَهَنُواْ لِمَا أَصَابَهُمْ فِي سَبِيلِ اللّهِ وَمَا ضَعُفُواْ وَمَا اسْتَكَانُواْ وَاللّهُ يُحِبُّ الصَّابِرِينَ ﴿١٤٦﴾

3/ÂLİ İMRÂN SURESİ-146. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve keeyyin min nebiyyin kâtele, meahu rıbbiyyûne kesîr(kesîrun), fe mâ vehenû li mâ asâbehum fî sebîlillâhi ve mâ daufû ve mestekânû vallâhu yuhibbus sâbirîn(sâbirîne).

Nice peygamberler vardır ki, bir çok Allah erleri onların maiyyetinde savaştı ve Allah yolunda başlarına gelenlerden dolayı gevşemediler, zaaf göstermediler ve baş eğmediler. Allah da sabredenleri sever.

وَمَا كَانَ قَوْلَهُمْ إِلاَّ أَن قَالُواْ ربَّنَا اغْفِرْ لَنَا ذُنُوبَنَا وَإِسْرَافَنَا فِي أَمْرِنَا وَثَبِّتْ أَقْدَامَنَا وانصُرْنَا عَلَى الْقَوْمِ الْكَافِرِينَ ﴿١٤٧﴾

3/ÂLİ İMRÂN SURESİ-147. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve mâ kâne kavlehum illâ en kâlû rabbenagfir lenâ zunûbenâ ve isrâfenâ fî emrinâ ve sebbit akdâmenâ vensurnâ alel kavmil kâfirîn(kâfirîne).

Onların: «Ey Rabbimiz günahlarımızı ve işlerimizdeki taşkınlıklarımızı bağışla, savaş alanlarında ayaklarımızı iyi dire ve kafirlere karşı bizlere zafer ver!» demekten başka bir sözleri de yoktu.

فَآتَاهُمُ اللّهُ ثَوَابَ الدُّنْيَا وَحُسْنَ ثَوَابِ الآخِرَةِ وَاللّهُ يُحِبُّ الْمُحْسِنِينَ ﴿١٤٨﴾

3/ÂLİ İMRÂN SURESİ-148. AYET (Meâlleri Kıyasla): Fe âtâhumullâhu sevâbed dunyâ ve husne sevâbil âhireh(âhireti), vallâhu yuhibbul muhsinîn(muhsinîne).

Allah da onlara hem dünya nimetini verdi hem de ahiretin güzel sevabını verdi; öyle ya Allah güzel iş yapanları sever.

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوَاْ إِن تُطِيعُواْ الَّذِينَ كَفَرُواْ يَرُدُّوكُمْ عَلَى أَعْقَابِكُمْ فَتَنقَلِبُواْ خَاسِرِينَ ﴿١٤٩﴾

3/ÂLİ İMRÂN SURESİ-149. AYET (Meâlleri Kıyasla): Yâ eyyuhâllezîne âmenû in tutîûllezîne keferû yeruddûkum alâ a’kâbikum fe tenkalibû hâsirîn(hâsirîne).

Ey iman edenler, eğer kafirlere itaat edecek olursanız, sizleri tersine çevirirler de öyle bir inkılaba uğrarsınız ki, bütün hüsran içinde kalırsınız.

بَلِ اللّهُ مَوْلاَكُمْ وَهُوَ خَيْرُ النَّاصِرِينَ ﴿١٥٠﴾

3/ÂLİ İMRÂN SURESİ-150. AYET (Meâlleri Kıyasla): Belillâhu mevlâkum, ve huve hayrun nâsırîn(nâsırîne).

Doğrusu sizin yardımcınız sadece Allah'tır. O, yardım edeceklerin en hayırlısıdır.

سَنُلْقِي فِي قُلُوبِ الَّذِينَ كَفَرُواْ الرُّعْبَ بِمَا أَشْرَكُواْ بِاللّهِ مَا لَمْ يُنَزِّلْ بِهِ سُلْطَانًا وَمَأْوَاهُمُ النَّارُ وَبِئْسَ مَثْوَى الظَّالِمِينَ ﴿١٥١﴾

3/ÂLİ İMRÂN SURESİ-151. AYET (Meâlleri Kıyasla): Se nulkî fî kulûbillezîne keferûr ru’be bimâ eşrakû billâhi mâ lem yunezzil bihî sultânâ(sultânen), ve me’vâhumun nâr(nâru), ve bi’se mesvez zâlimîn(zâlimîne).

Allah'ın hiçbir delil indirmediği şeyleri, ona ortak koştukları için, o kafirlerin kalplerine korku düşüreceğiz. Onların varacakları yer cehennemdir. Ne de kötüdür o zalimler yatağı!

وَلَقَدْ صَدَقَكُمُ اللّهُ وَعْدَهُ إِذْ تَحُسُّونَهُم بِإِذْنِهِ حَتَّى إِذَا فَشِلْتُمْ وَتَنَازَعْتُمْ فِي الأَمْرِ وَعَصَيْتُم مِّن بَعْدِ مَا أَرَاكُم مَّا تُحِبُّونَ مِنكُم مَّن يُرِيدُ الدُّنْيَا وَمِنكُم مَّن يُرِيدُ الآخِرَةَ ثُمَّ صَرَفَكُمْ عَنْهُمْ لِيَبْتَلِيَكُمْ وَلَقَدْ عَفَا عَنكُمْ وَاللّهُ ذُو فَضْلٍ عَلَى الْمُؤْمِنِينَ ﴿١٥٢﴾

3/ÂLİ İMRÂN SURESİ-152. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve lekad sadakakumullâhu va’dehû iz tehussûnehum bi iznih(iznihî), hattâ izâ feşiltum ve tenâza’tum fîl emri ve asaytum min ba’di mâ erâkum mâ tuhıbbûn(tuhıbbûne), minkum men yurîdud dunyâ ve minkum men yurîdul âhireh(âhirete), summe sarafekum anhum li yebteliyekum, ve lekad afâ ankum, vallâhu zû fadlin alel mu’minîn(mu’minîne).

Gerçek şu ki, sizler Allah'ın izniyle onları kesip doğrarken, Allah'ın size va'di doğru çıktı. Nihayet o sevdiğiniz zaferi Allah size gösterdikten sonra isyan edip verilen emirde çekişip yıldığınız ana kadar ki, kiminiz dünyayı, kiminiz ahireti istiyordu. Sonra Allah, sizleri denemek için onlardan (geri) çevirdi. Bununla birlikte sizi de bağışladı. Çünkü Allah'ın inananlara bir lütfu vardır.

إِذْ تُصْعِدُونَ وَلاَ تَلْوُونَ عَلَى أحَدٍ وَالرَّسُولُ يَدْعُوكُمْ فِي أُخْرَاكُمْ فَأَثَابَكُمْ غُمَّاً بِغَمٍّ لِّكَيْلاَ تَحْزَنُواْ عَلَى مَا فَاتَكُمْ وَلاَ مَا أَصَابَكُمْ وَاللّهُ خَبِيرٌ بِمَا تَعْمَلُونَ ﴿١٥٣﴾

3/ÂLİ İMRÂN SURESİ-153. AYET (Meâlleri Kıyasla): İz tus’idûne ve lâ telvûne alâ ehadin ver resûlu yed’ûkum fî uhrâkum fe esâbekum gammen bi gammin li keylâ tahzenû alâ mâ fâtekum ve lâ mâ asâbekum, vallâhu habîrun bimâ ta’melûn(ta’melûne).

O sırada siz sürekli uzaklaşıyor ve dönüp bakmıyordunuz. Peygamber ise arkanızdan sizleri çağırıp duruyordu. Bunun üzerine Allah, ne elinizden kaçırdığınız zafere ne de başınıza gelen felakete üzülmeyesiniz diye, kederden kedere uğrattı. Allah ne yaptığınızı biliyor.

ثُمَّ أَنزَلَ عَلَيْكُم مِّن بَعْدِ الْغَمِّ أَمَنَةً نُّعَاسًا يَغْشَى طَآئِفَةً مِّنكُمْ وَطَآئِفَةٌ قَدْ أَهَمَّتْهُمْ أَنفُسُهُمْ يَظُنُّونَ بِاللّهِ غَيْرَ الْحَقِّ ظَنَّ الْجَاهِلِيَّةِ يَقُولُونَ هَل لَّنَا مِنَ الأَمْرِ مِن شَيْءٍ قُلْ إِنَّ الأَمْرَ كُلَّهُ لِلَّهِ يُخْفُونَ فِي أَنفُسِهِم مَّا لاَ يُبْدُونَ لَكَ يَقُولُونَ لَوْ كَانَ لَنَا مِنَ الأَمْرِ شَيْءٌ مَّا قُتِلْنَا هَاهُنَا قُل لَّوْ كُنتُمْ فِي بُيُوتِكُمْ لَبَرَزَ الَّذِينَ كُتِبَ عَلَيْهِمُ الْقَتْلُ إِلَى مَضَاجِعِهِمْ وَلِيَبْتَلِيَ اللّهُ مَا فِي صُدُورِكُمْ وَلِيُمَحَّصَ مَا فِي قُلُوبِكُمْ وَاللّهُ عَلِيمٌ بِذَاتِ الصُّدُورِ ﴿١٥٤﴾

3/ÂLİ İMRÂN SURESİ-154. AYET (Meâlleri Kıyasla): Summe enzele aleykum min ba’dil gammi emeneten nuâsen yagşâ tâifeten minkum, ve tâifetun kad ehemmethum enfusuhum yezunnûne billâhi gayral hakkı zannel câhiliyyeh(câhiliyyeti), yekûlûne hel lenâ minel emri min şey’(şey’in), kul innel emre kullehu lillâh(lillâhi), yuhfûne fî enfusihim mâ lâ yubdûne lek(leke), yekûlûne lev kâne lenâ minel emri şey’un mâ kutilnâ hâhunâ, kul lev kuntum fî buyûtikum le berezellezîne kutibe aleyhimul katlu ilâ medâciihim, ve li yebteliyallâhu mâ fî sudûrikum ve li yumahhısa mâ fî kulûbikum, vallâhu alîmun bi zâtis sudûr(sudûri).

Sonra o kederin arkasından size içinizden bir zümreyi saran bir güven, bir uyku indirdi; diğer bir zümre ise kendi dertlerine düşmüş, Allah'a karşı cahiliyye kanaatine benzeyen gerçek dışı bir kanaat besliyorlar: «Bizim yapacağımız bir şey var mı?» diyorlardı. De ki: «Şüphesiz, bütün iş Allah'ındır.» Onlar, içlerinde sana açıklamadıkları bir şey gizliyorlar, «Bizim bu işte görüşümüz alınsaydı burada öldürülüp gitmezdik» diyorlar. De ki: «Evinizde bile olsaydınız öldürülmesi takdir edilmiş bulunanlar çaresiz yine çıkıp ölecekleri yerleri boylayacaklardı. Allah içinizdekileri yoklamak ve yüreklerinizdekini meydana çıkarmak için bunu başınıza getirdi. Allah sinlerin özünü bilir.

إِنَّ الَّذِينَ تَوَلَّوْاْ مِنكُمْ يَوْمَ الْتَقَى الْجَمْعَانِ إِنَّمَا اسْتَزَلَّهُمُ الشَّيْطَانُ بِبَعْضِ مَا كَسَبُواْ وَلَقَدْ عَفَا اللّهُ عَنْهُمْ إِنَّ اللّهَ غَفُورٌ حَلِيمٌ ﴿١٥٥﴾

3/ÂLİ İMRÂN SURESİ-155. AYET (Meâlleri Kıyasla): İnnellezîne tevellev minkum yevmel tekal cem’âni, inne mestezellehumuş şeytânu bi ba’di mâ kesebû, ve lekad afâllâhu anhum innallâhe gafûrun halîm(halîmun).

O iki topluluk çarpıştığı gün içinizden arkasını dönenlerin, şeytan yalnızca bazı yaptıklarından dolayı ayaklarını kaydırmak istedi. Yine de Allah onları bağışladı. Allah çok bağışlayıcıdır, halimdir.

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُواْ لاَ تَكُونُواْ كَالَّذِينَ كَفَرُواْ وَقَالُواْ لإِخْوَانِهِمْ إِذَا ضَرَبُواْ فِي الأَرْضِ أَوْ كَانُواْ غُزًّى لَّوْ كَانُواْ عِندَنَا مَا مَاتُواْ وَمَا قُتِلُواْ لِيَجْعَلَ اللّهُ ذَلِكَ حَسْرَةً فِي قُلُوبِهِمْ وَاللّهُ يُحْيِي وَيُمِيتُ وَاللّهُ بِمَا تَعْمَلُونَ بَصِيرٌ ﴿١٥٦﴾

3/ÂLİ İMRÂN SURESİ-156. AYET (Meâlleri Kıyasla): Yâ eyyuhâllezîne âmenû lâ tekûnû kellezîne keferû ve kâlû li ıhvânihim izâ darabû fîl ardı ev kânû guzzen lev kânû indenâ mâ mâtû ve mâ kutilû, li yec’alallâhu zâlike hasreten fî kulûbihim vallâhu yuhyî ve yumît(yumîtu), vallâhu bi mâ ta’melûne basîr(basîrun).

Ey iman edenler, sakın inkar edip yolculuğa çıkan veya savaşa giden kardeşleri hakkında: «Yanımızda kalsaydılar ne ölür, ne de öldürülürlerdi.» diyenler gibi olmayın! Allah bunu onların yüreklerini dağlayan bir acı olarak bıraksın diye böyle söylerler. Oysa yaşatan da öldüren de Allah'tır ve Allah bütün yaptıklarınızı görür.

وَلَئِن قُتِلْتُمْ فِي سَبِيلِ اللّهِ أَوْ مُتُّمْ لَمَغْفِرَةٌ مِّنَ اللّهِ وَرَحْمَةٌ خَيْرٌ مِّمَّا يَجْمَعُونَ ﴿١٥٧﴾

3/ÂLİ İMRÂN SURESİ-157. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve lein kutiltum fî sebîlillâhi ev muttum le magfiretun minallâhi ve rahmetun hayrun mimmâ yecmeûn(yecmeûne).

Andolsun ki, eğer Allah yolunda öldürülür veya ölürseniz kesinlikle Allah'ın bir bağışlaması ve rahmeti, onların dünyada kalıp toplayacakları şeylerden daha hayırlıdır.

وَلَئِن مُّتُّمْ أَوْ قُتِلْتُمْ لإِلَى الله تُحْشَرُونَ ﴿١٥٨﴾

3/ÂLİ İMRÂN SURESİ-158. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve lein muttum ev kutiltum le ilâllâhi tuhşerûn(tuhşerûne).

Andolsun ki, ölseniz de öldürülseniz de kesinlikle Allah'ın huzurunda toplanacaksınız.

فَبِمَا رَحْمَةٍ مِّنَ اللّهِ لِنتَ لَهُمْ وَلَوْ كُنتَ فَظًّا غَلِيظَ الْقَلْبِ لاَنفَضُّواْ مِنْ حَوْلِكَ فَاعْفُ عَنْهُمْ وَاسْتَغْفِرْ لَهُمْ وَشَاوِرْهُمْ فِي الأَمْرِ فَإِذَا عَزَمْتَ فَتَوَكَّلْ عَلَى اللّهِ إِنَّ اللّهَ يُحِبُّ الْمُتَوَكِّلِينَ ﴿١٥٩﴾

3/ÂLİ İMRÂN SURESİ-159. AYET (Meâlleri Kıyasla): Fe bimâ rahmetin minallâhi linte lehum, ve lev kunte fazzan galîzal kalbi lenfaddû min havlike, fa’fu anhum vestagfir lehum ve şâvirhum fîl emr(emri), fe izâ azamte fe tevekkel alâllâh(alâllâhi), innallâhe yuhibbul mutevekkilîn(mutevekkilîne).

Sen yalnızca Allah'ın rahmeti sayesinde onlara yumuşak davrandın. Eğer katı yürekli bir nobran olsaydın kesinlikle etrafından dağılıp gitmişlerdi. O halde onları bağışla, bağışlanmalarını dile ve yapılacak işlerde onların görüşlerini al. Sonra bir kere karar verdin mi artık Allah'a dayan, çünkü Allah, kendisine güvenenleri sever.

إِن يَنصُرْكُمُ اللّهُ فَلاَ غَالِبَ لَكُمْ وَإِن يَخْذُلْكُمْ فَمَن ذَا الَّذِي يَنصُرُكُم مِّن بَعْدِهِ وَعَلَى اللّهِ فَلْيَتَوَكِّلِ الْمُؤْمِنُونَ ﴿١٦٠﴾

3/ÂLİ İMRÂN SURESİ-160. AYET (Meâlleri Kıyasla): İn yansurkumullâhu fe lâ gâlibe lekum, ve in yahzulkum fe men zellezî yansurukum min ba’dihi, ve alâllâhi felyetevekkelil mu’minûn(mu’minûne).

Eğer Allah size yardım ederse, artık hiç kimse sizi yenemez ve eğer O, sizi yardımsız bırakırsa ondan sonra size yardım etmek kimin haddine? O halde, bütün inananlar yalnızca Allah'a dayansınlar!

وَمَا كَانَ لِنَبِيٍّ أَن يَغُلَّ وَمَن يَغْلُلْ يَأْتِ بِمَا غَلَّ يَوْمَ الْقِيَامَةِ ثُمَّ تُوَفَّى كُلُّ نَفْسٍ مَّا كَسَبَتْ وَهُمْ لاَ يُظْلَمُونَ ﴿١٦١﴾

3/ÂLİ İMRÂN SURESİ-161. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve mâ kâne li nebiyyin en yagull(yagulle), ve men yaglul ye’ti bimâ galle yevmel kıyâmeh(kıyâmeti), summe tuveffâ kullu nefsin mâ kesebet ve hum lâ yuzlemûn(yuzlemûne).

Bir peygamberin emanete hiyanet etmesi olur şey değildir. Her kim hiyanet ederse, ganimet ve hasılattan bir şey aşırırsa kıyamet gününde boynuna aldığı şeyi yüklenerek getirir. Sonra da herkese kazandığının karşılığı ödenir, hiç birine haksızlık edilmez.

أَفَمَنِ اتَّبَعَ رِضْوَانَ اللّهِ كَمَن بَاء بِسَخْطٍ مِّنَ اللّهِ وَمَأْوَاهُ جَهَنَّمُ وَبِئْسَ الْمَصِيرُ ﴿١٦٢﴾

3/ÂLİ İMRÂN SURESİ-162. AYET (Meâlleri Kıyasla): E femenittebea rıdvânallâhi ke men bâe bi sehatin minallâhi ve me’vâhu cehennem(cehennemu), ve bi’sel masîr(masîru).

Allah'ın rızası peşinden giden kimse, Allah'ın hışmına uğrayan ve yeri cehennem olan kimseye hiç benzer mi? Orası varılan ne kötü yerdir!

هُمْ دَرَجَاتٌ عِندَ اللّهِ واللّهُ بَصِيرٌ بِمَا يَعْمَلُونَ ﴿١٦٣﴾

3/ÂLİ İMRÂN SURESİ-163. AYET (Meâlleri Kıyasla): Hum derecâtun indallâh(indallâhi), vallâhu basîrun bi mâ ya’melûn(ya’melûne).

Onlar Allah katında derece derecedirler. Allah bütün yaptıklarını görüp duruyor.

لَقَدْ مَنَّ اللّهُ عَلَى الْمُؤمِنِينَ إِذْ بَعَثَ فِيهِمْ رَسُولاً مِّنْ أَنفُسِهِمْ يَتْلُو عَلَيْهِمْ آيَاتِهِ وَيُزَكِّيهِمْ وَيُعَلِّمُهُمُ الْكِتَابَ وَالْحِكْمَةَ وَإِن كَانُواْ مِن قَبْلُ لَفِي ضَلالٍ مُّبِينٍ ﴿١٦٤﴾

3/ÂLİ İMRÂN SURESİ-164. AYET (Meâlleri Kıyasla): Lekad mennallâhu alâl mu’minîne iz bease fîhim resûlen min enfusihim yetlû aleyhim âyâtihî ve yuzekkîhim ve yuallimuhumul kitâbe vel hikmete, ve in kânû min kablu le fî dalâlin mubîn(mubînin).

Allah, müminlere, aralarından kendilerine Allah'ın ayetlerini okuyan, onları arındıran ve onlara kitap ve hikmeti öğreten bir peygamber göndermekle büyük bir lütufta bulundu. Oysa, bundan önce açık bir sapıklık içinde idiler.

أَوَلَمَّا أَصَابَتْكُم مُّصِيبَةٌ قَدْ أَصَبْتُم مِّثْلَيْهَا قُلْتُمْ أَنَّى هَذَا قُلْ هُوَ مِنْ عِندِ أَنْفُسِكُمْ إِنَّ اللّهَ عَلَى كُلِّ شَيْءٍ قَدِيرٌ ﴿١٦٥﴾

3/ÂLİ İMRÂN SURESİ-165. AYET (Meâlleri Kıyasla): E ve lemmâ asâbetkum musîbetun kad asabtum misleyhâ, kultum ennâ hâzâ, kul huve min indi enfusikum innallâhe alâ kulli şey’in kadîr(kadîrun).

Düşmanlarınızın başına iki mislini getirdiğiniz bir bela kendi başınıza gelince mi: «Bu nereden?» dediniz? De ki: «O, kendi tarafınızdandır.» Çünkü Allah, her şeye gücü yetendir.

وَمَا أَصَابَكُمْ يَوْمَ الْتَقَى الْجَمْعَانِ فَبِإِذْنِ اللّهِ وَلِيَعْلَمَ الْمُؤْمِنِينَ ﴿١٦٦﴾

3/ÂLİ İMRÂN SURESİ-166. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve mâ asâbekum yevmel tekal cem’âni fe bi iznillâhi ve li ya’lemel mu’minîn(mu’minîne).

O iki ordu çarpıştığı gün başınıza gelen de yine Allah'ın izniyledir. Hem müminleri belli edeceği,

وَلْيَعْلَمَ الَّذِينَ نَافَقُواْ وَقِيلَ لَهُمْ تَعَالَوْاْ قَاتِلُواْ فِي سَبِيلِ اللّهِ أَوِ ادْفَعُواْ قَالُواْ لَوْ نَعْلَمُ قِتَالاً لاَّتَّبَعْنَاكُمْ هُمْ لِلْكُفْرِ يَوْمَئِذٍ أَقْرَبُ مِنْهُمْ لِلإِيمَانِ يَقُولُونَ بِأَفْوَاهِهِم مَّا لَيْسَ فِي قُلُوبِهِمْ وَاللّهُ أَعْلَمُ بِمَا يَكْتُمُونَ ﴿١٦٧﴾

3/ÂLİ İMRÂN SURESİ-167. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve li ya’lemellezîne nâfekû, ve kîle lehum teâlev kâtilû fî sebîlillâhi evidfeû kâlû lev na’lemu kıtâlen letteba’nâkum, hum lil kufri yevmeizin akrabu minhum lil îmân(îmâni), yekûlûne bi efvâhihim mâ leyse fî kulûbihim, vallâhu a’lemu bi mâ yektumûn(yektumûne).

hem de münafıkları belli edeceği için ki, bunlara «Gelin, Allah yolunda savaşın veya savunma yapın!» denilmişti. Onlar: «Savaşmayı bilsek arkanızdan gelirdik» dediler. Onlar, o gün imandan çok küfre yakındılar, ağızlarıyla kalplerinde olmayanı söylüyorlardı, Allah onların kalplerinde ne sakladıklarını en iyi bilendir.

الَّذِينَ قَالُواْ لإِخْوَانِهِمْ وَقَعَدُواْ لَوْ أَطَاعُونَا مَا قُتِلُوا قُلْ فَادْرَؤُوا عَنْ أَنفُسِكُمُ الْمَوْتَ إِن كُنتُمْ صَادِقِينَ ﴿١٦٨﴾

3/ÂLİ İMRÂN SURESİ-168. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ellezîne kâlû li ihvânihim ve kaadû lev atâûnâ mâ kutil(kutilû), kul fedreû an enfusikumul mevte in kuntum sâdıkîn(sâdıkîne).

Kendileri oturarak savaşa giden kardeşleri için: «Bizi dinleselerdi öldürülmezlerdi.» diyenlere de ki: «Haydi, o halde kendinizden ölümü geri çevirin, eğer gerçeği söylüyorsanız!

وَلاَ تَحْسَبَنَّ الَّذِينَ قُتِلُواْ فِي سَبِيلِ اللّهِ أَمْوَاتًا بَلْ أَحْيَاء عِندَ رَبِّهِمْ يُرْزَقُونَ ﴿١٦٩﴾

3/ÂLİ İMRÂN SURESİ-169. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve lâ tahsebennellezîne kutilû fî sebîlillâhi emvâtâ(emvâten), bel ahyâun inde rabbihim yurzekûn(yurzekûne).

Sakın Allah yolunda öldürülenleri ölmüşler sanmayın! Aksine onlar hep hayattadırlar, Rablerinin katında rızıklandırılırlar.

فَرِحِينَ بِمَا آتَاهُمُ اللّهُ مِن فَضْلِهِ وَيَسْتَبْشِرُونَ بِالَّذِينَ لَمْ يَلْحَقُواْ بِهِم مِّنْ خَلْفِهِمْ أَلاَّ خَوْفٌ عَلَيْهِمْ وَلاَ هُمْ يَحْزَنُونَ ﴿١٧٠﴾

3/ÂLİ İMRÂN SURESİ-170. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ferihîne bi mâ âtâhumullâhu min fadlıhî, ve yestebşirûne billezîne lem yelhakû bihim min halfihim, ellâ havfun aleyhim ve lâ hum yahzenûn(yahzenûne).

Allah'ın kendilerine lütfundan verdiği mutlulukla sevinç duyarlar ve arkalarından şehit olarak kendilerine katılmamış olan mücahitler hakkında: «Onlara hiçbir korku yok ve onlar üzüntü de duymayacaklardır.» müjdesinde bulunurlar.

يَسْتَبْشِرُونَ بِنِعْمَةٍ مِّنَ اللّهِ وَفَضْلٍ وَأَنَّ اللّهَ لاَ يُضِيعُ أَجْرَ الْمُؤْمِنِينَ ﴿١٧١﴾

3/ÂLİ İMRÂN SURESİ-171. AYET (Meâlleri Kıyasla): Yestebşirûne bi ni’metin minallâhi ve fadlin, ve ennallâhe lâ yudîu ecrel mu’minîn(mu’minîne).

Yine onlar, Allah'ın bir nimeti, bir lütfu ile ve Allah'ın, müminlerin mükafatını zayi etmeyeceği müjdesiyle sevinirler.

الَّذِينَ اسْتَجَابُواْ لِلّهِ وَالرَّسُولِ مِن بَعْدِ مَآ أَصَابَهُمُ الْقَرْحُ لِلَّذِينَ أَحْسَنُواْ مِنْهُمْ وَاتَّقَواْ أَجْرٌ عَظِيمٌ ﴿١٧٢﴾

3/ÂLİ İMRÂN SURESİ-172. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ellezinestecâbû lillâhi ver resûli min ba’di mâ asâbehumul karh(karhu), lillezîne ahsenû minhum vettekav ecrun azîm(azîmun).

Hele yara aldıktan sonra Allah'ın ve peygamberin emrine uyanların. Müminler içinden özellikle iyilik yapıp fenalıktan sakınanlara pek büyük bir mükafat vardır.

الَّذِينَ قَالَ لَهُمُ النَّاسُ إِنَّ النَّاسَ قَدْ جَمَعُواْ لَكُمْ فَاخْشَوْهُمْ فَزَادَهُمْ إِيمَاناً وَقَالُواْ حَسْبُنَا اللّهُ وَنِعْمَ الْوَكِيلُ ﴿١٧٣﴾

3/ÂLİ İMRÂN SURESİ-173. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ellezîne kâle lehumun nâsu innen nâse kad cemeû lekum fahşevhum fe zâdehum îmânâ(îmânen), ve kâlû hasbunâllâhu ve ni’mel vekîl(vekîlu).

Onlar ki, insanlar kendilerine: «Haberiniz olsun, düşmanlarınız size saldırmak için toplandılar, onun için onlardan korkun!» dediler. Bu, onların imanını artırdı ve: «Bize Allah yetişir; O, ne güzel vekildir!» dediler.

فَانقَلَبُواْ بِنِعْمَةٍ مِّنَ اللّهِ وَفَضْلٍ لَّمْ يَمْسَسْهُمْ سُوءٌ وَاتَّبَعُواْ رِضْوَانَ اللّهِ وَاللّهُ ذُو فَضْلٍ عَظِيمٍ ﴿١٧٤﴾

3/ÂLİ İMRÂN SURESİ-174. AYET (Meâlleri Kıyasla): Fenkalebû bi ni’metin minallâhi ve fadlin lem yemseshum sûun, vettebeû rıdvânallâh(rıdvânallâhi), vallâhu zû fadlin azîm(azîmin).

Sonra da kendilerine hiçbir keder dokunmaksızın Allah'tan bir nimet ve lütuf ile geri döndüler ve Allah'ın hoşnutluğunun ardınca gittiler. Allah, daha da çok bir lütuf sahibidir.

إِنَّمَا ذَلِكُمُ الشَّيْطَانُ يُخَوِّفُ أَوْلِيَاءهُ فَلاَ تَخَافُوهُمْ وَخَافُونِ إِن كُنتُم مُّؤْمِنِينَ ﴿١٧٥﴾

3/ÂLİ İMRÂN SURESİ-175. AYET (Meâlleri Kıyasla): İnnemâ zâlikumuş şeytânu yuhavvifu evliyâehu, fe lâ tehâfûhum ve hâfûni in kuntum mu’minîn(mu’minîne).

Size o haberi getiren şeytan, yalnızca kendi dostlarını korkutur. Siz onlardan korkmayın, bana isyandan korkun, eğer inanıyorsanız!

وَلاَ يَحْزُنكَ الَّذِينَ يُسَارِعُونَ فِي الْكُفْرِ إِنَّهُمْ لَن يَضُرُّواْ اللّهَ شَيْئاً يُرِيدُ اللّهُ أَلاَّ يَجْعَلَ لَهُمْ حَظًّا فِي الآخِرَةِ وَلَهُمْ عَذَابٌ عَظِيمٌ ﴿١٧٦﴾

3/ÂLİ İMRÂN SURESİ-176. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve lâ yahzunkellezîne yusâriûne fîl kufr(kufri), innehum len yadurrûllâhe şey’â(şey’an), yurîdullâhu ellâ yec’ale lehum hazzan fîl âhireh(âhireti), ve lehum azâbun azîm(azîmun).

O inkarda yarışanlar seni kederlendirmesin; çünkü onlar asla Allah'a bir zarar veremeyeceklerdir. Allah, onlara ahirette bir pay vermemek istiyor. Onlara büyük bir azap vardır.

إِنَّ الَّذِينَ اشْتَرَوُاْ الْكُفْرَ بِالإِيمَانِ لَن يَضُرُّواْ اللّهَ شَيْئًا وَلهُمْ عَذَابٌ أَلِيمٌ ﴿١٧٧﴾

3/ÂLİ İMRÂN SURESİ-177. AYET (Meâlleri Kıyasla): İnnellezîneşteravul kufra bil îmâni len yedurrûllâhe şey’â(şey’en), ve lehum azâbun elîm(elîmun).

Şüphesiz iman karşılığında küfrü satın alanlar, Allah'a hiçbir zarar veremeyeceklerdir ve onlar için elim bir azap vardır.

وَلاَ يَحْسَبَنَّ الَّذِينَ كَفَرُواْ أَنَّمَا نُمْلِي لَهُمْ خَيْرٌ لِّأَنفُسِهِمْ إِنَّمَا نُمْلِي لَهُمْ لِيَزْدَادُواْ إِثْمًا وَلَهْمُ عَذَابٌ مُّهِينٌ ﴿١٧٨﴾

3/ÂLİ İMRÂN SURESİ-178. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve lâ yahsebennellezîne keferû ennemâ numlî lehum hayrun li enfusihim, innemâ numlî lehum li yezdâdû ismâ(ismen), ve lehum azâbun muhîn(muhînun).

Bir de inkar edenler, kendilerini bırakışımızın, sakın onlar için hayırlı olduğunu sanmasınlar. Biz onları sadece günahlarını artırsınlar diye bırakıyoruz.Onlara alçaltıcı bir azap vardır.

مَّا كَانَ اللّهُ لِيَذَرَ الْمُؤْمِنِينَ عَلَى مَآ أَنتُمْ عَلَيْهِ حَتَّىَ يَمِيزَ الْخَبِيثَ مِنَ الطَّيِّبِ وَمَا كَانَ اللّهُ لِيُطْلِعَكُمْ عَلَى الْغَيْبِ وَلَكِنَّ اللّهَ يَجْتَبِي مِن رُّسُلِهِ مَن يَشَاء فَآمِنُواْ بِاللّهِ وَرُسُلِهِ وَإِن تُؤْمِنُواْ وَتَتَّقُواْ فَلَكُمْ أَجْرٌ عَظِيمٌ ﴿١٧٩﴾

3/ÂLİ İMRÂN SURESİ-179. AYET (Meâlleri Kıyasla): Mâ kânallâhu li yezerel mu’minîne alâ mâ entum aleyhi hattâ yemîzel habîse minet tayyib(tayyibi), ve mâ kânallâhu li yutliakum alâl gaybi ve lâkinnallâhe yectebî min rusulihî men yeşâu fe âminû billâhi ve rusulihî, ve in tu’minû ve tettekû fe lekum ecrun azîm(azîmun).

Allah, inananları bulunduğunuz hal üzere bırakacak değildir. Sonunda murdarı temizden ayıracaktır. Allah, sizlere gaybı bildirecek değildir; fakat Allah ona peygamberlerinden dilediğini seçer. Onun için Allah'a ve peygamberlerine inanın; inanır ve korunursanız size büyük bir mükafat vardır.

وَلاَ يَحْسَبَنَّ الَّذِينَ يَبْخَلُونَ بِمَا آتَاهُمُ اللّهُ مِن فَضْلِهِ هُوَ خَيْرًا لَّهُمْ بَلْ هُوَ شَرٌّ لَّهُمْ سَيُطَوَّقُونَ مَا بَخِلُواْ بِهِ يَوْمَ الْقِيَامَةِ وَلِلّهِ مِيرَاثُ السَّمَاوَاتِ وَالأَرْضِ وَاللّهُ بِمَا تَعْمَلُونَ خَبِيرٌ ﴿١٨٠﴾

3/ÂLİ İMRÂN SURESİ-180. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve lâ yahsebennellezîne yebhalûne bi mâ âtâhumullâhu min fadlıhî huve hayran lehum, bel huve şerrun lehum se yutavvekûne mâ bahilû bihî yevmel kıyâmeh(kıyâmeti), ve lillâhi mîrâsus semâvâti vel ard(ardı), vallâhu bi mâ ta’melûne habîr(habîrun).

Allah'ın bol nimetinden kendilerine verdiği şeye cimrilik edenler sakın onu kendilerine hayırlı sanmasınlar. Hayır, o, onlar için bir şerdir. Kıyamet gününde o kıskandıkları mal, boyunlarına tomruk edilecek. Kaldı ki, göklerin ve yerin mirası hep Allah'ındır ve Allah, bütün yaptıklarınızdan haberdardır.

لَّقَدْ سَمِعَ اللّهُ قَوْلَ الَّذِينَ قَالُواْ إِنَّ اللّهَ فَقِيرٌ وَنَحْنُ أَغْنِيَاء سَنَكْتُبُ مَا قَالُواْ وَقَتْلَهُمُ الأَنبِيَاء بِغَيْرِ حَقٍّ وَنَقُولُ ذُوقُواْ عَذَابَ الْحَرِيقِ ﴿١٨١﴾

3/ÂLİ İMRÂN SURESİ-181. AYET (Meâlleri Kıyasla): Lekad semiallâhu kavlellezîne kâlû innallâhe fakîrun ve nahnu agniyâu se nektubu mâ kâlû ve katlehumul enbiyâe bi gayri hakkın, ve nekûlu zûkû azâbel harîk(harîki).

Muhakkak ki, Allah: «Allah fakirdir, bizler zenginiz.» diyenlerin lakırdılarını işitti. Onların dediklerini peygamberleri haksız yere öldürmeleri ile birlikte yazacağız ve onlara: «Tadın bakalım o yangın azabını!» diyeceğiz.

ذَلِكَ بِمَا قَدَّمَتْ أَيْدِيكُمْ وَأَنَّ اللّهَ لَيْسَ بِظَلاَّمٍ لِّلْعَبِيدِ ﴿١٨٢﴾

3/ÂLİ İMRÂN SURESİ-182. AYET (Meâlleri Kıyasla): Zâlike bimâ kaddemet eydîkum ve ennallâhe leyse bi zallâmin lil abîd(abîdi).

Bu, sizin ellerinizle yaptığınızın karşılığıdır ve Allah kullarına haksızlık yapan değildir.

الَّذِينَ قَالُواْ إِنَّ اللّهَ عَهِدَ إِلَيْنَا أَلاَّ نُؤْمِنَ لِرَسُولٍ حَتَّىَ يَأْتِيَنَا بِقُرْبَانٍ تَأْكُلُهُ النَّارُ قُلْ قَدْ جَاءكُمْ رُسُلٌ مِّن قَبْلِي بِالْبَيِّنَاتِ وَبِالَّذِي قُلْتُمْ فَلِمَ قَتَلْتُمُوهُمْ إِن كُنتُمْ صَادِقِينَ ﴿١٨٣﴾

3/ÂLİ İMRÂN SURESİ-183. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ellezîne kâlû innallâhe ahide ileynâ ellâ nu’mine li resûlin hattâ ye’tiyenâ bi kurbânin te’kuluhun nâr(nâru), kul kad câekum rusulun min kablî bil beyyinâti ve billezî kultum fe lime kateltumûhum in kuntum sâdıkîn(sâdıkîne).

Allah bize, ateşin yiyeceği bir kurban getirmedikçe hiçbir peygambere iman etmememizi emretti. diyenlere de ki: «Size benden önce de bir takım peygamberler apaçık delilleri ve o dediğinizi getirmişti. O halde, eğer doğru söylüyorsanız, onları niçin öldürdünüz?»

فَإِن كَذَّبُوكَ فَقَدْ كُذِّبَ رُسُلٌ مِّن قَبْلِكَ جَآؤُوا بِالْبَيِّنَاتِ وَالزُّبُرِ وَالْكِتَابِ الْمُنِيرِ ﴿١٨٤﴾

3/ÂLİ İMRÂN SURESİ-184. AYET (Meâlleri Kıyasla): Fe in kezzebûke fe kad kuzzibe rusulun min kablike câu bil beyyinâti vez zuburi vel kitâbil munîr(munîri).

Şimdi seni yalanladılarsa, senden önce de o apaçık delillerle o hikmetli sayfalarla ve o nurlu kitapla gelmiş olan bir çok peygamberler yalanlandı.

كُلُّ نَفْسٍ ذَآئِقَةُ الْمَوْتِ وَإِنَّمَا تُوَفَّوْنَ أُجُورَكُمْ يَوْمَ الْقِيَامَةِ فَمَن زُحْزِحَ عَنِ النَّارِ وَأُدْخِلَ الْجَنَّةَ فَقَدْ فَازَ وَما الْحَيَاةُ الدُّنْيَا إِلاَّ مَتَاعُ الْغُرُورِ ﴿١٨٥﴾

3/ÂLİ İMRÂN SURESİ-185. AYET (Meâlleri Kıyasla): Kullu nefsin zâikatul mevt(mevti), ve innemâ tuveffevne ucûrekum yevmel kıyâmeh(kıyâmeti), fe men zuhziha anin nâri ve udhılel cennete fe kad fâz(fâze), ve mâl hâyâtud dunyâ illâ metâul gurûr(gurûri).

Herkes ölümü tadacaktır. Mükafatlarınız ancak kıyamet günü tamamlanacaktır. Her kim o vakit ateşten uzaklaştırılır da cennete konulursa, işte o, murada erdi. Yoksa, dünya hayatı, aldatıcı bir eşyadan başka bir şey değildir.

لَتُبْلَوُنَّ فِي أَمْوَالِكُمْ وَأَنفُسِكُمْ وَلَتَسْمَعُنَّ مِنَ الَّذِينَ أُوتُواْ الْكِتَابَ مِن قَبْلِكُمْ وَمِنَ الَّذِينَ أَشْرَكُواْ أَذًى كَثِيرًا وَإِن تَصْبِرُواْ وَتَتَّقُواْ فَإِنَّ ذَلِكَ مِنْ عَزْمِ الأُمُورِ ﴿١٨٦﴾

3/ÂLİ İMRÂN SURESİ-186. AYET (Meâlleri Kıyasla): Le tublevunne fî emvâlikum ve enfusikum ve le tesmeunne minellezîne ûtûl kitâbe min kablikum ve minellezîne eşrakû ezen kesîrâ(kesîran), ve in tasbirû ve tettekû fe inne zâlike min azmil umûr(umûri).

Çaresiz, mallarınızla ve canlarınızla imtihan edileceksiniz ve kesinlikle gerek sizden önce kitap verilenlerden ve gerekse Allah'a ortak koşanlardan bir çok incitici sözler işiteceksiniz. Eğer sabreder ve Allah'tan korkarsanız işte bu, azmedilmesi gereken şerefli işlerdendir.

وَإِذَ أَخَذَ اللّهُ مِيثَاقَ الَّذِينَ أُوتُواْ الْكِتَابَ لَتُبَيِّنُنَّهُ لِلنَّاسِ وَلاَ تَكْتُمُونَهُ فَنَبَذُوهُ وَرَاء ظُهُورِهِمْ وَاشْتَرَوْاْ بِهِ ثَمَناً قَلِيلاً فَبِئْسَ مَا يَشْتَرُونَ ﴿١٨٧﴾

3/ÂLİ İMRÂN SURESİ-187. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve iz ehazallâhu mîsâkallezîne ûtûl kitâbe le tubeyyinunnehu lin nâsi ve lâ tektumûneh(tektumûnehu), fe nebezûhu verâe zuhûrihim veşterav bihî semenen kalîlâ(kalîlen), fe bi’se mâ yeşterûn(yeşterûne).

Vaktiyle Allah, kitap verilen okur yazarlardan: «Andolsun ki, onu insanlara anlatacaksınız ve gizlemeyeceksiniz.» diye söz almıştı. Derken onlar, onu arkalarına atıp az bir para karşılığında sattılar. Ne kötü bir alışverişti bu!

لاَ تَحْسَبَنَّ الَّذِينَ يَفْرَحُونَ بِمَا أَتَواْ وَّيُحِبُّونَ أَن يُحْمَدُواْ بِمَا لَمْ يَفْعَلُواْ فَلاَ تَحْسَبَنَّهُمْ بِمَفَازَةٍ مِّنَ الْعَذَابِ وَلَهُمْ عَذَابٌ أَلِيمٌ ﴿١٨٨﴾

3/ÂLİ İMRÂN SURESİ-188. AYET (Meâlleri Kıyasla): Lâ tahsebennellezîne yefrahûne bi mâ etev ve yuhıbbûne en yuhmedû bi mâ lem yef’alû fe lâ tahsebennehum bi mefâzetin minel azâb(azâbi), ve lehum azâbun elîm(elîmun).

Ettiklerine sevinen ve yapmadıkları işle övülmeyi seven kimseleri de sakın azaptan kurtulur sanma! Onlara elim bir azap vardır.

وَلِلّهِ مُلْكُ السَّمَاوَاتِ وَالأَرْضِ وَاللّهُ عَلَىَ كُلِّ شَيْءٍ قَدِيرٌ ﴿١٨٩﴾

3/ÂLİ İMRÂN SURESİ-189. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve lillâhi mulkus semâvâti vel ard(ardı), vallâhu alâ kulli şey’in kadîr(kadîrun).

Göklerin ve yerin hükümranlığı Allah'ındır ve Allah, her şeye gücü yetendir.

إِنَّ فِي خَلْقِ السَّمَاوَاتِ وَالأَرْضِ وَاخْتِلاَفِ اللَّيْلِ وَالنَّهَارِ لآيَاتٍ لِّأُوْلِي الألْبَابِ ﴿١٩٠﴾

3/ÂLİ İMRÂN SURESİ-190. AYET (Meâlleri Kıyasla): İnne fî halkıs semâvâti vel ardı vahtilâfil leyli ven nehâri le âyâtin li ulîl elbâb(ulîl elbâbı).

Kesinlikle, göklerin ve yeri yaratılışında ve gece ile gündüzün ardarda gelişinde vicdanları temiz akıl sahiplerine gerçekten deliller vardır.

الَّذِينَ يَذْكُرُونَ اللّهَ قِيَامًا وَقُعُودًا وَعَلَىَ جُنُوبِهِمْ وَيَتَفَكَّرُونَ فِي خَلْقِ السَّمَاوَاتِ وَالأَرْضِ رَبَّنَا مَا خَلَقْتَ هَذا بَاطِلاً سُبْحَانَكَ فَقِنَا عَذَابَ النَّارِ ﴿١٩١﴾

3/ÂLİ İMRÂN SURESİ-191. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ellezîne yezkurûnallâhe kıyâmen ve kuûden ve alâ cunûbihim ve yetefekkerûne fî halkıs semâvâti vel ard(ardı), rabbenâ mâ halakte hâzâ bâtılâ(bâtılan), subhâneke fekınâ azâben nâr(nârı).

Onlar ki, gerek ayakta, gerek otururken ve gerekse yanları üzerinde yatarken Allah'ı anarlar; göklerin ve yerin yaratılışı hakkında inceden inceye düşünenler «Ey Rabbimiz, sen bunu boşuna yaratmadın, seni bütün eksiklerden tenzih ederiz; o halde bizi o ateş azabından koru.

رَبَّنَا إِنَّكَ مَن تُدْخِلِ النَّارَ فَقَدْ أَخْزَيْتَهُ وَمَا لِلظَّالِمِينَ مِنْ أَنصَارٍ ﴿١٩٢﴾

3/ÂLİ İMRÂN SURESİ-192. AYET (Meâlleri Kıyasla): Rabbenâ inneke men tudhılin nâre fe kad ahzeyteh(ahzeytehu), ve mâ liz zâlimîne min ensâr(ensârin).

Ey Rabbimiz, şüphesiz sen, kimi o ateşe sokarsan onu kesinlikle rezil ve perişan etmişsindir. Zalimlerin yardımcıları yoktur.

رَّبَّنَا إِنَّنَا سَمِعْنَا مُنَادِيًا يُنَادِي لِلإِيمَانِ أَنْ آمِنُواْ بِرَبِّكُمْ فَآمَنَّا رَبَّنَا فَاغْفِرْ لَنَا ذُنُوبَنَا وَكَفِّرْ عَنَّا سَيِّئَاتِنَا وَتَوَفَّنَا مَعَ الأبْرَارِ ﴿١٩٣﴾

3/ÂLİ İMRÂN SURESİ-193. AYET (Meâlleri Kıyasla): Rabbenâ innenâ semi’nâ munâdiyen yunâdî lil îmâni en âminû bi rabbikum fe âmennâ, rabbenâ fagfir lenâ zunûbenâ ve keffir annâ seyyiâtinâ ve teveffenâ meal ebrâr(ebrâri).

Ey Rabbimiz, gerçekten biz: «Rabbinize iman edin!» diye imana çağıran bir davetçiyi işittik ve derhal iman ettik. Ey Rabbimiz, günahlarımızı bağışla, kötülüklerimizi ört ve bizleri, sana ermiş kullarınla birlikte yanına al!

رَبَّنَا وَآتِنَا مَا وَعَدتَّنَا عَلَى رُسُلِكَ وَلاَ تُخْزِنَا يَوْمَ الْقِيَامَةِ إِنَّكَ لاَ تُخْلِفُ الْمِيعَادَ ﴿١٩٤﴾

3/ÂLİ İMRÂN SURESİ-194. AYET (Meâlleri Kıyasla): Rabbenâ ve âtinâ mâ vaadtenâ alâ rusulike ve lâ tuhzinâ yevmel kıyâmeh(kıyâmeti), inneke lâ tuhliful mîâd(mîâde).

«Ey Rabbimiz, peygamberlerinle bize va'd ettiklerini ver. Kıyamet gününde yüzümüzü kara çıkarma! Şüphesiz Sen, sözünden caymazsın!»

فَاسْتَجَابَ لَهُمْ رَبُّهُمْ أَنِّي لاَ أُضِيعُ عَمَلَ عَامِلٍ مِّنكُم مِّن ذَكَرٍ أَوْ أُنثَى بَعْضُكُم مِّن بَعْضٍ فَالَّذِينَ هَاجَرُواْ وَأُخْرِجُواْ مِن دِيَارِهِمْ وَأُوذُواْ فِي سَبِيلِي وَقَاتَلُواْ وَقُتِلُواْ لأُكَفِّرَنَّ عَنْهُمْ سَيِّئَاتِهِمْ وَلأُدْخِلَنَّهُمْ جَنَّاتٍ تَجْرِي مِن تَحْتِهَا الأَنْهَارُ ثَوَابًا مِّن عِندِ اللّهِ وَاللّهُ عِندَهُ حُسْنُ الثَّوَابِ ﴿١٩٥﴾

3/ÂLİ İMRÂN SURESİ-195. AYET (Meâlleri Kıyasla): Festecâbe lehum rabbuhum ennî lâ udîu amele âmilin minkum min zekerin ev unsâ, ba’dukum min ba’d(ba’dın), fellezîne hâcerû ve uhricû min diyârihim ve uzû fî sebîlî ve kâtelû ve kutilû le ukeffirenne anhum seyyiâtihim ve le udhılennehum cennâtin tecrî min tahtihâl enhâr(enhâru), sevâben min indillâh(indillâhi) vallâhu indehû husnus sevâb(sevâbi).

Rableri de onların dualarına şöyle icabet etti: «Kesinlikle ben, içinizden gerek erkek, gerek kadın hiçbir iyilik yapanın işlediğini boşa çıkarmam, hep birbirinizdensiniz. Benim için hicret edenlerin, yurtlarından çıkarılanların, yolumda işkenceye uğrayanların, savaşanların ve bu uğurda öldürülenlerin suçlarını örteceğim. Onları altından ırmaklar akan cennetlere koyacağım. Onlar, Allah tarafından tasavvur edemeyeceğiniz bir mükafata kavuşacaklar. Mükafatın en güzeli Allah yanındadır.

لاَ يَغُرَّنَّكَ تَقَلُّبُ الَّذِينَ كَفَرُواْ فِي الْبِلاَدِ ﴿١٩٦﴾

3/ÂLİ İMRÂN SURESİ-196. AYET (Meâlleri Kıyasla): Lâ yegurranneke tekallubelluzîne keferû fîl bilâd(bilâdi).

Sakın, o Allah'ı tanımayanların refah içinde diyar diyar dolaşmaları seni aldatmasın!

مَتَاعٌ قَلِيلٌ ثُمَّ مَأْوَاهُمْ جَهَنَّمُ وَبِئْسَ الْمِهَادُ ﴿١٩٧﴾

3/ÂLİ İMRÂN SURESİ-197. AYET (Meâlleri Kıyasla): Metâun kalîlun summe me’vâhum cehennem(cehennemu), ve bi’sel mihâd(mihâdu).

Bu kısa bir zevkten ibarettir; sonra varacakları yer cehennemdir. Ne kötü bir döşektir O!

لَكِنِ الَّذِينَ اتَّقَوْاْ رَبَّهُمْ لَهُمْ جَنَّاتٌ تَجْرِي مِن تَحْتِهَا الأَنْهَارُ خَالِدِينَ فِيهَا نُزُلاً مِّنْ عِندِ اللّهِ وَمَا عِندَ اللّهِ خَيْرٌ لِّلأَبْرَارِ ﴿١٩٨﴾

3/ÂLİ İMRÂN SURESİ-198. AYET (Meâlleri Kıyasla): Lâkinillezînettekav rabbehum lehum cennâtun tecrî min tahtihâl enhâru hâlidîne fîhâ nuzulen min indillâh(indillâhi), ve mâ indallâhi hayrun lil ebrâr(ebrâri).

Fakat o Allah'tan korkan, korunan kullar için; içlerinde ebedi kalmak ve Allah tarafından konuk edilmek üzere, altından ırmaklar akan cennetler var. Allah katındaki ise ermişler için daha hayırlıdır.

وَإِنَّ مِنْ أَهْلِ الْكِتَابِ لَمَن يُؤْمِنُ بِاللّهِ وَمَا أُنزِلَ إِلَيْكُمْ وَمَآ أُنزِلَ إِلَيْهِمْ خَاشِعِينَ لِلّهِ لاَ يَشْتَرُونَ بِآيَاتِ اللّهِ ثَمَنًا قَلِيلاً أُوْلَئِكَ لَهُمْ أَجْرُهُمْ عِندَ رَبِّهِمْ إِنَّ اللّهَ سَرِيعُ الْحِسَابِ ﴿١٩٩﴾

3/ÂLİ İMRÂN SURESİ-199. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve inne min ehlil kitâbi le men yu’minu billâhi ve mâ unzile ileykum ve mâ unzile ileyhim hâşiîne lillâhi, lâ yeşterûne bi âyâtillâhi semenen kalîlâ(kalîlen), ulâike lehum ecruhum inde rabbihim innallâhe serîul hısâb(hısâbi).

Kitap verilenlerden de Allah'a, size ve kendilerine indirilene, Allah'a boyun eğerek inananlar ve Allah'ın ayetlerini birkaç paraya satmayanlar vardır. İşte onların, Rablerinin katında mükafatları vardır. Şüphe yok ki, Allah hesabını çabuk yapar.

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُواْ اصْبِرُواْ وَصَابِرُواْ وَرَابِطُواْ وَاتَّقُواْ اللّهَ لَعَلَّكُمْ تُفْلِحُونَ ﴿٢٠٠﴾

3/ÂLİ İMRÂN SURESİ-200. AYET (Meâlleri Kıyasla): Yâ eyyuhâllezîne âmenusbirû ve sâbirû ve râbitû vettekûllâhe leallekum tuflihûn(tuflihûne).

Ey iman edenler, sabredin ve sabır yarışında düşmanlarınızı geçin, savaş için hazır ve tetikte bulunun ve Allah'tan korkun ki arzularınıza eresiniz!