Mekke döneminde inmiştir. 37 âyettir. Sûre, adını 28. âyette geçen “Câsiye” kelimesinden almıştır. Câsiye, diz üstü çöken demektir.

حم ﴿١﴾

45/CÂSİYE SURESİ-1. AYET (Meâlleri Kıyasla): Hâ mîm.

Ha-Mim!

تَنزِيلُ الْكِتَابِ مِنَ اللَّهِ الْعَزِيزِ الْحَكِيمِ ﴿٢﴾

45/CÂSİYE SURESİ-2. AYET (Meâlleri Kıyasla): Tenzîlul kitâbi minallâhil azîzil hakîm(hakîmi).

Bu kitabın indirilişi her işinde tek mükemmel olan, her hükmünde tam isabet kaydeden Allah katındadır.

إِنَّ فِي السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ لَآيَاتٍ لِّلْمُؤْمِنِينَ ﴿٣﴾

45/CÂSİYE SURESİ-3. AYET (Meâlleri Kıyasla): İnne fîs semâvâti vel ardı le âyâtin lil mu’minîn(mu’minîne).

Elbet göklerde ve yerde inanmaya gönlü olanlar için sayısız mesajlar vardır.

وَفِي خَلْقِكُمْ وَمَا يَبُثُّ مِن دَابَّةٍ آيَاتٌ لِّقَوْمٍ يُوقِنُونَ ﴿٤﴾

45/CÂSİYE SURESİ-4. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve fî halkıkum ve mâ yebussu min dâbbetin âyâtun li kavmin yûkınûn(yûkınûne).

Hem sizin yaratılışınızda, hem de O'nun yeryüzüne yaydığı diğer tüm yürüyen canlı türlerinde gönülden inanacaklar için tarifsiz mesajlar vardır.

وَاخْتِلَافِ اللَّيْلِ وَالنَّهَارِ وَمَا أَنزَلَ اللَّهُ مِنَ السَّمَاء مِن رِّزْقٍ فَأَحْيَا بِهِ الْأَرْضَ بَعْدَ مَوْتِهَا وَتَصْرِيفِ الرِّيَاحِ آيَاتٌ لِّقَوْمٍ يَعْقِلُونَ ﴿٥﴾

45/CÂSİYE SURESİ-5. AYET (Meâlleri Kıyasla): Vahtilâfil leyli ven nehâri ve mâ enzelallâhu mines semâi min rızkın fe ahyâ bihil arda ba’de mevtihâ ve tasrîfir rîyâhı âyâtun li kavmin ya’kılûn(ya’kılûne).

Aklını kullanan bir topluluk için gece ve gündüzün birbiri ardınca gelişinde, Allah'ın semadan indirerek kendisiyle ölü toprağı dirilttiği rızık vasıtalarında ve rüzgarları çeşitli kılmasında da sayısız mesajlar vardır.

تِلْكَ آيَاتُ اللَّهِ نَتْلُوهَا عَلَيْكَ بِالْحَقِّ فَبِأَيِّ حَدِيثٍ بَعْدَ اللَّهِ وَآيَاتِهِ يُؤْمِنُونَ ﴿٦﴾

45/CÂSİYE SURESİ-6. AYET (Meâlleri Kıyasla): Tilke âyâtullahi netlûhâ aleyke bil hakkı, fe bi eyyi hadîsin ba’dallâhi ve âyâtihî yu’minûn(yu’minûne).

İşte bunlar, Allah'ın hakikati sana kendisiyle aktardığı ayetlerdir: Peki, Allah ve O'nun ayetleri de değilse, kimden (gelen) hangi habere inanacaklar?

وَيْلٌ لِّكُلِّ أَفَّاكٍ أَثِيمٍ ﴿٧﴾

45/CÂSİYE SURESİ-7. AYET (Meâlleri Kıyasla): Veylun li kulli effâkin esîm(esîmin).

Kendini aldatarak günaha gömülenlerin topuna birden yazıklar olsun!

يَسْمَعُ آيَاتِ اللَّهِ تُتْلَى عَلَيْهِ ثُمَّ يُصِرُّ مُسْتَكْبِرًا كَأَن لَّمْ يَسْمَعْهَا فَبَشِّرْهُ بِعَذَابٍ أَلِيمٍ ﴿٨﴾

45/CÂSİYE SURESİ-8. AYET (Meâlleri Kıyasla): Yesmeu âyâtillâhi tutlâ aleyhi summe yusırru mustekbiran ke en lem yesma’hâ, fe beşşirhu bi azâbin elîm(elîmin).

(Bu tip) Allah'ın kendisine okunan ayetlerini işitir de, sonra onu hiç işitmemiş gibi küstahça bir direnişi sürdürür: artık böylesini acıklı bir azap ile müjdele!

وَإِذَا عَلِمَ مِنْ آيَاتِنَا شَيْئًا اتَّخَذَهَا هُزُوًا أُوْلَئِكَ لَهُمْ عَذَابٌ مُّهِينٌ ﴿٩﴾

45/CÂSİYE SURESİ-9. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve izâ alime min âyâtinâ şey’enittehazehâ huzuvâ(huzuven), ulâike lehum azâbun muhîn(muhînun).

Üstelik bu tipler, ayetlerimizden bazılarının farkına vardığı zaman da başlarlar onunla alay etmeye. İşte böylelerini aşağılayıcı bir azap beklemektedir:

مِن وَرَائِهِمْ جَهَنَّمُ وَلَا يُغْنِي عَنْهُم مَّا كَسَبُوا شَيْئًا وَلَا مَا اتَّخَذُوا مِن دُونِ اللَّهِ أَوْلِيَاء وَلَهُمْ عَذَابٌ عَظِيمٌ ﴿١٠﴾

45/CÂSİYE SURESİ-10. AYET (Meâlleri Kıyasla): Min verâihim cehennem(cehennemu), ve lâ yugnî anhum mâ kesebû şey’en ve lâ mâttehazû min dûnillâhi evliyâe, ve lehum azâbun azîm(azîmun).

cehennem hemen peşlerindedir. Ne kazandıkları şeylerin, ne de Allah'tan başka edindikleri dostların onlara en ufak bir yararı dokunur: zira onları korkunç bir azap beklemektedir.

هَذَا هُدًى وَالَّذِينَ كَفَرُوا بِآيَاتِ رَبِّهِمْ لَهُمْ عَذَابٌ مَّن رِّجْزٍ أَلِيمٌ ﴿١١﴾

45/CÂSİYE SURESİ-11. AYET (Meâlleri Kıyasla): Hâzâ hudâ(huden), vellezîne keferû bi âyâti rabbihim lehum azâbun min riczin elîm(elîmun).

(Allah'ın ayetlerini izlemek...) İşte hidayet budur; bir de Rablerinin (kevni ve vahyi) ayetlerini yok sayanlar var: işte onları, (bu) akıl almaz bayağılaşmadan dolayı acınılası bir azap beklemektedir.

اللَّهُ الَّذِي سخَّرَ لَكُمُ الْبَحْرَ لِتَجْرِيَ الْفُلْكُ فِيهِ بِأَمْرِهِ وَلِتَبْتَغُوا مِن فَضْلِهِ وَلَعَلَّكُمْ تَشْكُرُونَ ﴿١٢﴾

45/CÂSİYE SURESİ-12. AYET (Meâlleri Kıyasla): Allâhullezî sahhara lekumul bahra li tecriyel fulku fîhi bi emrihî ve li tehtegû min fadlihî ve leallekum teşkurûn(teşkurûne).

O'nun kanunu sayesinde orada gemiler yol alabilsin diye, yine O'nun lutfundan payınıza düşeni elde edip de şükredebilesiniz diye denizi sizin için bir yasaya bağlayan Allah'tır.

وَسَخَّرَ لَكُم مَّا فِي السَّمَاوَاتِ وَمَا فِي الْأَرْضِ جَمِيعًا مِّنْهُ إِنَّ فِي ذَلِكَ لَآيَاتٍ لَّقَوْمٍ يَتَفَكَّرُونَ ﴿١٣﴾

45/CÂSİYE SURESİ-13. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve sahhara lekum mâ fîs semâvâti ve mâ fîl ardı cemîan minhu, inne fî zâlike le âyâtin li kavmin yetefekkerûn(yetefekkerûne).

Yine O, göklerde ve yerde ne varsa hepsini kendi katından (bir bağış olarak) emrinize amade kılmıştır. Elbet bütün bunlarda da düşünen bir toplum için sayısız mesajlar vardır.

قُل لِّلَّذِينَ آمَنُوا يَغْفِرُوا لِلَّذِينَ لا يَرْجُون أَيَّامَ اللَّهِ لِيَجْزِيَ قَوْمًا بِما كَانُوا يَكْسِبُونَ ﴿١٤﴾

45/CÂSİYE SURESİ-14. AYET (Meâlleri Kıyasla): Kul lillezîne âmenû yagfirû lillezîne lâ yercûne eyyâmallâhi li yecziye kavmen bi mâ kânû yeksibûn(yeksibûne).

Söyle iman edenlere: Allah'ın Günleri'nin geleceğini ummayanları (şimdilik) bağışlasınlar; çünkü O bir toplumu (ancak) ısrar yaptıklarından dolayı cezalandırır.

مَنْ عَمِلَ صَالِحًا فَلِنَفْسِهِ وَمَنْ أَسَاء فَعَلَيْهَا ثُمَّ إِلَى رَبِّكُمْ تُرْجَعُونَ ﴿١٥﴾

45/CÂSİYE SURESİ-15. AYET (Meâlleri Kıyasla): Men amile sâlihan fe li nefsihî, ve men esâe fe aleyhâ summe ilâ rabbikum turceûn(turceûne).

Kim bir iyilik yaparsa, o kendi lehine yapmış olur. Kim de bir kötülük yaparsa, kendi aleyhine yapmış olur. En sonunda dönüp geleceğiniz yer Rabbinizin huzurudur.

وَلَقَدْ آتَيْنَا بَنِي إِسْرَائِيلَ الْكِتَابَ وَالْحُكْمَ وَالنُّبُوَّةَ وَرَزَقْنَاهُم مِّنَ الطَّيِّبَاتِ وَفَضَّلْنَاهُمْ عَلَى الْعَالَمِينَ ﴿١٦﴾

45/CÂSİYE SURESİ-16. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve lekad âteynâ benî isrâîlel kitâbe vel hukme ven nubuvvete ve razaknâhum minet tayyibâti ve faddalnâhum alâl âlemîn(âlemîne).

Doğrusu Biz İsrailoğullarına da vahyi, iktidarı ve peygamberliği vermiş, onlara iyi ve temiz rızıklar bahşetmiş ve onları (vahyi hayata taşımakla görevlendirip kendi zamanlarının) tüm toplumlarından üstün tutmuştuk.

وَآتَيْنَاهُم بَيِّنَاتٍ مِّنَ الْأَمْرِ فَمَا اخْتَلَفُوا إِلَّا مِن بَعْدِ مَا جَاءهُمْ الْعِلْمُ بَغْيًا بَيْنَهُمْ إِنَّ رَبَّكَ يَقْضِي بَيْنَهُمْ يَوْمَ الْقِيَامَةِ فِيمَا كَانُوا فِيهِ يَخْتَلِفُونَ ﴿١٧﴾

45/CÂSİYE SURESİ-17. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve âteynâhum beyyinâtin minel emri, fe mâhtelefû illâ min ba’di mâ câehumul ilmu bagyen beynehum, inne rabbeke yakdî beynehum yevmel kıyâmeti fî mâ kânû fîhi yahtelifûn(yahtelifûne).

Dahası onlara (tevdi edilen) görevden dolayı açık işaretler vermiştik. Ne ki onlar durdular durdular da, kendilerine bilgi geldikten sonra -sırf aralarındaki kıskançlık yüzünden- ayrılığa düştüler: Şu kesin ki, Rabbin Kıyamet Günü ayrılığa düştükleri her konuda onlar arasında hüküm verecektir.

ثُمَّ جَعَلْنَاكَ عَلَى شَرِيعَةٍ مِّنَ الْأَمْرِ فَاتَّبِعْهَا وَلَا تَتَّبِعْ أَهْوَاء الَّذِينَ لَا يَعْلَمُونَ ﴿١٨﴾

45/CÂSİYE SURESİ-18. AYET (Meâlleri Kıyasla): Summe cealnâke alâ şerîatin minel emri fettebi’hâ ve lâ tettebi’ ehvâellezîne lâ ya’lemûn(ya’lemûne).

Son olarak, seni de bu görevi (hakkıyla ifa edeceğin) bir yol ve yönteme kavuşturduk: o yolu izle, sakın ha (kendini) bilmezlerin keyfi yargılarına uyma!

إِنَّهُمْ لَن يُغْنُوا عَنكَ مِنَ اللَّهِ شَيئًا وإِنَّ الظَّالِمِينَ بَعْضُهُمْ أَوْلِيَاء بَعْضٍ وَاللَّهُ وَلِيُّ الْمُتَّقِينَ ﴿١٩﴾

45/CÂSİYE SURESİ-19. AYET (Meâlleri Kıyasla): İnnehum len yugnû anke minallâhi şey’â(şey’en), ve innez zâlimîne ba’duhum evliyâu ba’din, vallâhu veliyyul muttakîn(muttakîne).

Çünkü onlar, Allah'tan gelecek hiçbir şeyi senden savamazlar! Unutma ki zalimler hep birbirlerinin dostudurlar; Allah ise muttakilerin dostudur.

هَذَا بَصَائِرُ لِلنَّاسِ وَهُدًى وَرَحْمَةٌ لِّقَوْمِ يُوقِنُونَ ﴿٢٠﴾

45/CÂSİYE SURESİ-20. AYET (Meâlleri Kıyasla): Hâzâ basâiru lin nâsi ve huden ve rahmetun li kavmin yûkınûn(yûkınûne).

Bu (vahiy) insanlık için bir bilinç kaynağıdır; gönülden inananlar için de bir rehber ve bir rahmet membaıdır.

أًمْ حَسِبَ الَّذِينَ اجْتَرَحُوا السَّيِّئَاتِ أّن نَّجْعَلَهُمْ كَالَّذِينَ آمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ سَوَاء مَّحْيَاهُم وَمَمَاتُهُمْ سَاء مَا يَحْكُمُونَ ﴿٢١﴾

45/CÂSİYE SURESİ-21. AYET (Meâlleri Kıyasla): Em hasibellezînecterahûs seyyiâti en nec’alehum kellezîne âmenû ve amilûs sâlihâti sevâen mahyâhum ve memâtuhum, sâe mâ yahkumûn(yahkumûne).

Yoksa kötülüğün peşinde seğirten tipler, kendilerini -hayatlarında olsun ölümlerinde olsun- iman edip erdemli davrananlarla aynı kefeye koyacağımızı mı sandılar? Ne berbat akıl yürütüyorlar!

وَخَلَقَ اللَّهُ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضَ بِالْحَقِّ وَلِتُجْزَى كُلُّ نَفْسٍ بِمَا كَسَبَتْ وَهُمْ لَا يُظْلَمُونَ ﴿٢٢﴾

45/CÂSİYE SURESİ-22. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve halakallâhus semâvâti vel arda bil hakkı ve li tuczâ kullu nefsin bimâ kesebet ve hum lâ yuzlemûn(yuzlemûne).

Ama Allah gökleri ve yeri gerçek bir amaç uğruna yarattı ki, her insan kendi kazandığının karşılığını görebilsin ve hiç kimseye haksızlık yapılmasın.

أَفَرَأَيْتَ مَنِ اتَّخَذَ إِلَهَهُ هَوَاهُ وَأَضَلَّهُ اللَّهُ عَلَى عِلْمٍ وَخَتَمَ عَلَى سَمْعِهِ وَقَلْبِهِ وَجَعَلَ عَلَى بَصَرِهِ غِشَاوَةً فَمَن يَهْدِيهِ مِن بَعْدِ اللَّهِ أَفَلَا تَذَكَّرُونَ ﴿٢٣﴾

45/CÂSİYE SURESİ-23. AYET (Meâlleri Kıyasla): E fe raeyte menittehaze ilâhehu hevâhu ve edallehullâhu alâ ilmin ve hateme alâ sem’ihî ve kalbihî ve ceale alâ basarihî gışâveten, fe men yehdîhi min ba’dillâhi, e fe lâ tezekkerûn(tezekkerûne).

Keyfi kanaatini tanrısı yerine koyan ve Allah'ın kişiyi (kendi tercihine ilişkin) bir bilgiye dayalı olarak saptırdığı, kulaklarını ve kalbini mühürlediği, gözlerinin üzerine de tarifsiz bir perde çektiği malum tipleri gözünde canlandırabilir misin? Artık onu Allah'tan başka kim doğru yolu ulaştırabilir? Hala düşünüp ders almayacak mısınız?

وَقَالُوا مَا هِيَ إِلَّا حَيَاتُنَا الدُّنْيَا نَمُوتُ وَنَحْيَا وَمَا يُهْلِكُنَا إِلَّا الدَّهْرُ وَمَا لَهُم بِذَلِكَ مِنْ عِلْمٍ إِنْ هُمْ إِلَّا يَظُنُّونَ ﴿٢٤﴾

45/CÂSİYE SURESİ-24. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve kâlû mâ hiye illâ hayâtunâd dunyâ nemûtu ve nahyâ ve mâ yuhlikunâ illâd dehr(dehru), ve mâ lehum bi zâlike min ilmin, in hum illâ yezunnûn(yezunnûne).

Bir de kalkıp dediler ki: "Hayat sadece dünya hayatımızdan ibarettir; ölürüz, zira (bir kez) hayata gelmiş bulunuruz; ve bizi sadece zaman yok eder. Ama onlar bu hususta hiçbir bilgiye sahip değiller, onlar sadece (önyargıya dayalı bir) zanna sahiptirler.

وَإِذَا تُتْلَى عَلَيْهِمْ آيَاتُنَا بَيِّنَاتٍ مَّا كَانَ حُجَّتَهُمْ إِلَّا أَن قَالُوا ائْتُوا بِآبَائِنَا إِن كُنتُمْ صَادِقِينَ ﴿٢٥﴾

45/CÂSİYE SURESİ-25. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve izâ tutlâ aleyhim âyâtunâ beyyinâtin mâ kâne huccetehum illâ en kâlû’tû bi âbâinâ in kuntum sâdıkîn(sâdıkîne).

Ve ne zaman ayetlerimiz bütün açıklığıyla önlerine konulsa, tek cevapları şöyle olur: "Eğer doğru söylüyorsanız atalarımızı getirin!"

قُلِ اللَّهُ يُحْيِيكُمْ ثُمَّ يُمِيتُكُمْ ثُمَّ يَجْمَعُكُمْ إِلَى يَوْمِ الْقِيَامَةِ لَا رَيبَ فِيهِ وَلَكِنَّ أَكَثَرَ النَّاسِ لَا يَعْلَمُونَ ﴿٢٦﴾

45/CÂSİYE SURESİ-26. AYET (Meâlleri Kıyasla): Kulillâhu yuhyîkum summe yumîtukum summe yecmeukum ilâ yevmil kıyâmeti lâ raybe fîhi ve lâkinne ekseran nâsi lâ ya’lemûn(ya’lemûne).

De ki: "Hayatınızı bahşeden, ardından ölümünüzü takdir eden Allah'tır. En sonunda sizi geleceğinde kuşku olmayan Kıyamet Günü bir araya getirecektir; fakat insanların çoğu bunun (kaçınılmaz bir sonuç olduğunun) bilincinde değildir."

وَلَلَّهِ مُلْكُ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرضِ وَيَومَ تَقُومُ السَّاعَةُ يَوْمَئِذٍ يَخْسَرُ الْمُبْطِلُونَ ﴿٢٧﴾

45/CÂSİYE SURESİ-27. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve lillâhi mulkus semâvâti vel ard(ardı), ve yevme tekûmus sâatu yevme izin yahserul mubtılûn(mubtılûne).

Ama göklerin ve yerin mülkü Allah'a aittir. Ve kıyamet gerçekleştiği gün, işte o gün, varlığı anlam ve amacından soyutlayanlar kaybedecekler.

وَتَرَى كُلَّ أُمَّةٍ جَاثِيَةً كُلُّ أُمَّةٍ تُدْعَى إِلَى كِتَابِهَا الْيَوْمَ تُجْزَوْنَ مَا كُنتُمْ تَعْمَلُونَ ﴿٢٨﴾

45/CÂSİYE SURESİ-28. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve terâ kulle ummetin câsiyeten, kullu ummetin tud’â ilâ kitâbihâ, el yevme tuczevne mâ kuntum ta’melûn(ta’melûne).

Ve o gün her toplumu zillet içinde diz çökmüş bir halde göreceksin; her toplum kendi hesabını (görmeye) çağrılacak: "Bugün yapa geldiğiniz her şeyin karşılığını bulacaksınız.

هَذَا كِتَابُنَا يَنطِقُ عَلَيْكُم بِالْحَقِّ إِنَّا كُنَّا نَسْتَنسِخُ مَا كُنتُمْ تَعْمَلُونَ ﴿٢٩﴾

45/CÂSİYE SURESİ-29. AYET (Meâlleri Kıyasla): Hâzâ kitâbunâ yentıku aleykum bil hakk(hakkı), innâ kunnâ nestensihu mâ kuntum ta’melûn(ta’melûne).

İşte bunlar Bizdeki kayıtlar; aleyhinize (de) olsa tüm gerçeği size o anlatır: çünkü Biz, yaptığınız her şeyi vaktiyle kayda geçirmiştik."

فَأَمَّا الَّذِينَ آمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ فَيُدْخِلُهُمْ رَبُّهُمْ فِي رَحْمَتِهِ ذَلِكَ هُوَ الْفَوْزُ الْمُبِينُ ﴿٣٠﴾

45/CÂSİYE SURESİ-30. AYET (Meâlleri Kıyasla): Fe emmâllezîne âmenû ve amilûs sâlihâti fe yudhıluhum rabbuhum fî rahmetihî, zâlike huvel fevzul mubîn(mubînu).

Öte yandan, iman eden ve erdemli davrananlara gelince: Rableri onları Rahmetine nail edecektir: Bu, işte budur göz kamaştırıcı zafer!

وَأَمَّا الَّذِينَ كَفَرُوا أَفَلَمْ تَكُنْ آيَاتِي تُتْلَى عَلَيْكُمْ فَاسْتَكْبَرْتُمْ وَكُنتُمْ قَوْمًا مُّجْرِمِينَ ﴿٣١﴾

45/CÂSİYE SURESİ-31. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve emmâllezîne keferû, e fe lem tekun âyâtî tutlâ aleykum festekbertum ve kuntum kavmen mucrimîn(mucrimîne).

İnkarda direnenler var ya! (Onlara şöyle denilecek): "Mesajlarım size tebliğ edilmemişmiydi? Aksine (edilmişti), ama siz küstahça böbürlenmiş ve günahkar bir toplum olmayı yeğlemiştiniz.

وَإِذَا قِيلَ إِنَّ وَعْدَ اللَّهِ حَقٌّ وَالسَّاعَةُ لَا رَيْبَ فِيهَا قُلْتُم مَّا نَدْرِي مَا السَّاعَةُ إِن نَّظُنُّ إِلَّا ظَنًّا وَمَا نَحْنُ بِمُسْتَيْقِنِينَ ﴿٣٢﴾

45/CÂSİYE SURESİ-32. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve izâ kîle inne va’dallâhi hakkun ves sâatu lâ raybe fîhâ kultum mâ nedrî mâs sâatu in nezunnu illâ zannen ve mâ nahnu bi musteykınîn(musteykınîne).

Size ne zaman, "Bakın, Allah'ın vaadi gerçekleşecektir ve Son Saat asla kuşku kaldırmaz!" denilmişse, siz şu cevabı vermiştiniz: "Bilmiyoruz, 'Son Saat' nedir? Ne ki biz onun bir zandan ibaret olduğunu sanıyoruz ve biz (bu konuda) ikna olmuş değiliz."

وَبَدَا لَهُمْ سَيِّئَاتُ مَا عَمِلُوا وَحَاقَ بِهِم مَّا كَانُوا بِهِ يَسْتَهْزِؤُون ﴿٣٣﴾

45/CÂSİYE SURESİ-33. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve bedâ lehum seyyiâtu mâ amilû ve hâka bihim mâ kânû bihî yestehziûn(yestehziûne).

Onların yaptığı kötülükler (o gün gelince) ayan açık ortaya serilecek ve alay edip durdukları gerçek kendilerini perişan edecektir.

وَقِيلَ الْيَوْمَ نَنسَاكُمْ كَمَا نَسِيتُمْ لِقَاء يَوْمِكُمْ هَذَا وَمَأْوَاكُمْ النَّارُ وَمَا لَكُم مِّن نَّاصِرِينَ ﴿٣٤﴾

45/CÂSİYE SURESİ-34. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve kîlel yevme nensâkum kemâ nesîtum likâe yevmikum hâzâ ve me’vâkumun nâru ve mâ lekum min nâsırîn(nâsırîne).

Ve onlara denilecek ki: "Siz yüzleşeceğiniz bu günü (dünyada) nasıl unuttunuzsa, biz sizi (ahirette) öyle unutulmaya terk edeceğiz: nihayet varış yeriniz ateştir, size yardım eden hiç kimse de olmayacaktır.

ذَلِكُم بِأَنَّكُمُ اتَّخَذْتُمْ آيَاتِ اللَّهِ هُزُوًا وَغَرَّتْكُمُ الْحَيَاةُ الدُّنْيَا فَالْيَوْمَ لَا يُخْرَجُونَ مِنْهَا وَلَا هُمْ يُسْتَعْتَبُونَ ﴿٣٥﴾

45/CÂSİYE SURESİ-35. AYET (Meâlleri Kıyasla): Zâlikum bi ennekumuttehaztum âyâtillâhi huzuven ve garratkumul hayâtud dunyâ, fel yevme lâ yuhracûne minhâ ve lâ hum yusta’tebûn(yusta’tebûne).

Durum işte böyle vahimdir; çünkü siz Allah'ın mesajlarını alay konusu ettiniz, zira dünya hayatı sizi fena halde aldatmıştı." İşte bu yüzden o gün ne oradan çıkarılacaklar ve ne de bir şey istemeye izin verilecek.

فَلِلَّهِ الْحَمْدُ رَبِّ السَّمَاوَاتِ وَرَبِّ الْأَرْضِ رَبِّ الْعَالَمِينَ ﴿٣٦﴾

45/CÂSİYE SURESİ-36. AYET (Meâlleri Kıyasla): Fe lillâhil hamdu rabbis semâvâti ve rabbil ardı rabbil âlemîn(âlemîne).

Hamd göklerin ve yerin Rabbi olan Allah'a mahsustur; alemlerin Rabbine…

وَلَهُ الْكِبْرِيَاء فِي السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ وَهُوَ الْعَزِيزُ الْحَكِيمُ ﴿٣٧﴾

45/CÂSİYE SURESİ-37. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve lehul kibriyâu fîs semâvâti vel ard(ardı), ve huvel azîzul hakîm(hakîmu).

Göklerde ve yerde erişilmez büyüklük O'na mahsustur: zira O'dur mutlak üstün ve yüce olan, her hükmünde tam isabet kaydeden sadece O'dur.