Mekke döneminde inmiştir. 37 âyettir. Sûre, adını 28. âyette geçen “Câsiye” kelimesinden almıştır. Câsiye, diz üstü çöken demektir.

حم ﴿١﴾

45/CÂSİYE SURESİ-1. AYET (Meâlleri Kıyasla): Hâ mîm.

Hâ mim.

تَنزِيلُ الْكِتَابِ مِنَ اللَّهِ الْعَزِيزِ الْحَكِيمِ ﴿٢﴾

45/CÂSİYE SURESİ-2. AYET (Meâlleri Kıyasla): Tenzîlul kitâbi minallâhil azîzil hakîm(hakîmi).

Kitabın indirilmesi, o üstün, hüküm ve hikmet sâhibi Allâh tarafındandır.

إِنَّ فِي السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ لَآيَاتٍ لِّلْمُؤْمِنِينَ ﴿٣﴾

45/CÂSİYE SURESİ-3. AYET (Meâlleri Kıyasla): İnne fîs semâvâti vel ardı le âyâtin lil mu’minîn(mu’minîne).

Şüphesiz göklerde ve yerde, inananlar için ibretler vardır.

وَفِي خَلْقِكُمْ وَمَا يَبُثُّ مِن دَابَّةٍ آيَاتٌ لِّقَوْمٍ يُوقِنُونَ ﴿٤﴾

45/CÂSİYE SURESİ-4. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve fî halkıkum ve mâ yebussu min dâbbetin âyâtun li kavmin yûkınûn(yûkınûne).

Sizin yaratılışınızda ve (yeryüzünde) yaymakta olduğu canlılarda, kesin olarak inananlar için ibretler vardır.

وَاخْتِلَافِ اللَّيْلِ وَالنَّهَارِ وَمَا أَنزَلَ اللَّهُ مِنَ السَّمَاء مِن رِّزْقٍ فَأَحْيَا بِهِ الْأَرْضَ بَعْدَ مَوْتِهَا وَتَصْرِيفِ الرِّيَاحِ آيَاتٌ لِّقَوْمٍ يَعْقِلُونَ ﴿٥﴾

45/CÂSİYE SURESİ-5. AYET (Meâlleri Kıyasla): Vahtilâfil leyli ven nehâri ve mâ enzelallâhu mines semâi min rızkın fe ahyâ bihil arda ba’de mevtihâ ve tasrîfir rîyâhı âyâtun li kavmin ya’kılûn(ya’kılûne).

Gecenin ve gündüzün değişmesinde, Allâh'ın gökten rızık (sebebi) indirip onunla ölümünden sonra yeri diriltmesinde, rüzgârları estirmesinde düşünen bir toplum için ibretler vardır.

تِلْكَ آيَاتُ اللَّهِ نَتْلُوهَا عَلَيْكَ بِالْحَقِّ فَبِأَيِّ حَدِيثٍ بَعْدَ اللَّهِ وَآيَاتِهِ يُؤْمِنُونَ ﴿٦﴾

45/CÂSİYE SURESİ-6. AYET (Meâlleri Kıyasla): Tilke âyâtullahi netlûhâ aleyke bil hakkı, fe bi eyyi hadîsin ba’dallâhi ve âyâtihî yu’minûn(yu’minûne).

İşte şunlar, Allâh'ın âyetleridir, onları sana gerçek ile okuyoruz. Allah'tan ve O'nun âyetlerinden sonra hangi hadise (söze) inanacaklar?

وَيْلٌ لِّكُلِّ أَفَّاكٍ أَثِيمٍ ﴿٧﴾

45/CÂSİYE SURESİ-7. AYET (Meâlleri Kıyasla): Veylun li kulli effâkin esîm(esîmin).

Her yalancı, günâh yüklü kimseye yuh olsun!

يَسْمَعُ آيَاتِ اللَّهِ تُتْلَى عَلَيْهِ ثُمَّ يُصِرُّ مُسْتَكْبِرًا كَأَن لَّمْ يَسْمَعْهَا فَبَشِّرْهُ بِعَذَابٍ أَلِيمٍ ﴿٨﴾

45/CÂSİYE SURESİ-8. AYET (Meâlleri Kıyasla): Yesmeu âyâtillâhi tutlâ aleyhi summe yusırru mustekbiran ke en lem yesma’hâ, fe beşşirhu bi azâbin elîm(elîmin).

O, Allâh'ın âyetlerinin kendisine okunduğunu işitir de sonra büyüklük taslayarak sanki hiç onları işitmemiş gibi (küfründe) direnir. Onu, acı bir azâb ile müjdele.

وَإِذَا عَلِمَ مِنْ آيَاتِنَا شَيْئًا اتَّخَذَهَا هُزُوًا أُوْلَئِكَ لَهُمْ عَذَابٌ مُّهِينٌ ﴿٩﴾

45/CÂSİYE SURESİ-9. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve izâ alime min âyâtinâ şey’enittehazehâ huzuvâ(huzuven), ulâike lehum azâbun muhîn(muhînun).

O, bizim âyetlerimizden bir şey öğrendiği zaman onunla alay eder. İşte öyleleri için alçaltıcı bir azâb vardır.

مِن وَرَائِهِمْ جَهَنَّمُ وَلَا يُغْنِي عَنْهُم مَّا كَسَبُوا شَيْئًا وَلَا مَا اتَّخَذُوا مِن دُونِ اللَّهِ أَوْلِيَاء وَلَهُمْ عَذَابٌ عَظِيمٌ ﴿١٠﴾

45/CÂSİYE SURESİ-10. AYET (Meâlleri Kıyasla): Min verâihim cehennem(cehennemu), ve lâ yugnî anhum mâ kesebû şey’en ve lâ mâttehazû min dûnillâhi evliyâe, ve lehum azâbun azîm(azîmun).

Ötelerinden de cehennem (onları beklemektedir). Ne kazandıkları ve ne de Allah'tan başka edindikleri veliler kendilerine bir yarar sağlayabilir. Onlar için büyük bir azâb vardır.

هَذَا هُدًى وَالَّذِينَ كَفَرُوا بِآيَاتِ رَبِّهِمْ لَهُمْ عَذَابٌ مَّن رِّجْزٍ أَلِيمٌ ﴿١١﴾

45/CÂSİYE SURESİ-11. AYET (Meâlleri Kıyasla): Hâzâ hudâ(huden), vellezîne keferû bi âyâti rabbihim lehum azâbun min riczin elîm(elîmun).

İşte yol gösterici, bu (Kur'ân)dır. Rablerinin âyetlerini tanımayanlar için çok çetin bir azâb vardır!

اللَّهُ الَّذِي سخَّرَ لَكُمُ الْبَحْرَ لِتَجْرِيَ الْفُلْكُ فِيهِ بِأَمْرِهِ وَلِتَبْتَغُوا مِن فَضْلِهِ وَلَعَلَّكُمْ تَشْكُرُونَ ﴿١٢﴾

45/CÂSİYE SURESİ-12. AYET (Meâlleri Kıyasla): Allâhullezî sahhara lekumul bahra li tecriyel fulku fîhi bi emrihî ve li tehtegû min fadlihî ve leallekum teşkurûn(teşkurûne).

Allah'tır ki denizi size boyun eğdirdi, tâ ki gemiler buyruğuyla denizin içinde akıp gitsin de, siz bu sayede O'nun lutfundan payınızı arayasınız ve şükredesiniz.

وَسَخَّرَ لَكُم مَّا فِي السَّمَاوَاتِ وَمَا فِي الْأَرْضِ جَمِيعًا مِّنْهُ إِنَّ فِي ذَلِكَ لَآيَاتٍ لَّقَوْمٍ يَتَفَكَّرُونَ ﴿١٣﴾

45/CÂSİYE SURESİ-13. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve sahhara lekum mâ fîs semâvâti ve mâ fîl ardı cemîan minhu, inne fî zâlike le âyâtin li kavmin yetefekkerûn(yetefekkerûne).

Göklerde ve yerde bulunan şeyleri kendisinden (bir lutuf olarak) size boyun eğdirdi. Elbette bunda, düşünen bir toplum için ibretler vardır.

قُل لِّلَّذِينَ آمَنُوا يَغْفِرُوا لِلَّذِينَ لا يَرْجُون أَيَّامَ اللَّهِ لِيَجْزِيَ قَوْمًا بِما كَانُوا يَكْسِبُونَ ﴿١٤﴾

45/CÂSİYE SURESİ-14. AYET (Meâlleri Kıyasla): Kul lillezîne âmenû yagfirû lillezîne lâ yercûne eyyâmallâhi li yecziye kavmen bi mâ kânû yeksibûn(yeksibûne).

İnananlara söyle: Allâh'ın (cezâ) günlerinin geleceğini ummayanları affetsinler ki (Allâh), bir toplumu, yaptıklarıyle cezâlandırsın.

مَنْ عَمِلَ صَالِحًا فَلِنَفْسِهِ وَمَنْ أَسَاء فَعَلَيْهَا ثُمَّ إِلَى رَبِّكُمْ تُرْجَعُونَ ﴿١٥﴾

45/CÂSİYE SURESİ-15. AYET (Meâlleri Kıyasla): Men amile sâlihan fe li nefsihî, ve men esâe fe aleyhâ summe ilâ rabbikum turceûn(turceûne).

Kim iyi bir iş yaparsa yararı kendisinedir, kim de kötülük yaparsa zararı kendisinedir. Sonunda Rabbinize döndürüleceksiniz.

وَلَقَدْ آتَيْنَا بَنِي إِسْرَائِيلَ الْكِتَابَ وَالْحُكْمَ وَالنُّبُوَّةَ وَرَزَقْنَاهُم مِّنَ الطَّيِّبَاتِ وَفَضَّلْنَاهُمْ عَلَى الْعَالَمِينَ ﴿١٦﴾

45/CÂSİYE SURESİ-16. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve lekad âteynâ benî isrâîlel kitâbe vel hukme ven nubuvvete ve razaknâhum minet tayyibâti ve faddalnâhum alâl âlemîn(âlemîne).

Andolsun biz, İsrâil oğullarına Kitap, hüküm (hikmet, hükümranlık) ve peygamberlik verdik, onları güzel rızıklarla besledik ve onları âlemlere üstün kıldık.

وَآتَيْنَاهُم بَيِّنَاتٍ مِّنَ الْأَمْرِ فَمَا اخْتَلَفُوا إِلَّا مِن بَعْدِ مَا جَاءهُمْ الْعِلْمُ بَغْيًا بَيْنَهُمْ إِنَّ رَبَّكَ يَقْضِي بَيْنَهُمْ يَوْمَ الْقِيَامَةِ فِيمَا كَانُوا فِيهِ يَخْتَلِفُونَ ﴿١٧﴾

45/CÂSİYE SURESİ-17. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve âteynâhum beyyinâtin minel emri, fe mâhtelefû illâ min ba’di mâ câehumul ilmu bagyen beynehum, inne rabbeke yakdî beynehum yevmel kıyâmeti fî mâ kânû fîhi yahtelifûn(yahtelifûne).

Ve onlara bu (din) iş(in)de açık deliller verdik. Onlar kendilerine bilgi geldikten sonra sadece aralarındaki çekememezlik yüzünden ayrılığa düştüler. Şüphesiz, Rabbin kıyâmet günü, ayrılığa düştükleri şeylerde onlar arasında hüküm verecektir.

ثُمَّ جَعَلْنَاكَ عَلَى شَرِيعَةٍ مِّنَ الْأَمْرِ فَاتَّبِعْهَا وَلَا تَتَّبِعْ أَهْوَاء الَّذِينَ لَا يَعْلَمُونَ ﴿١٨﴾

45/CÂSİYE SURESİ-18. AYET (Meâlleri Kıyasla): Summe cealnâke alâ şerîatin minel emri fettebi’hâ ve lâ tettebi’ ehvâellezîne lâ ya’lemûn(ya’lemûne).

Sonra seni de buyruk(umuz)dan bir şeriate (bir hukuk düzenine) koyduk. Sen ona uy, bilmeyenlerin keyiflerine uyma.

إِنَّهُمْ لَن يُغْنُوا عَنكَ مِنَ اللَّهِ شَيئًا وإِنَّ الظَّالِمِينَ بَعْضُهُمْ أَوْلِيَاء بَعْضٍ وَاللَّهُ وَلِيُّ الْمُتَّقِينَ ﴿١٩﴾

45/CÂSİYE SURESİ-19. AYET (Meâlleri Kıyasla): İnnehum len yugnû anke minallâhi şey’â(şey’en), ve innez zâlimîne ba’duhum evliyâu ba’din, vallâhu veliyyul muttakîn(muttakîne).

Çünkü onlar, Allah'tan (gelecek) hiçbir şeyi senden savamazlar. Zâlimler birbirlerinin velisidirler. Allâh ise korunanların velisidir.

هَذَا بَصَائِرُ لِلنَّاسِ وَهُدًى وَرَحْمَةٌ لِّقَوْمِ يُوقِنُونَ ﴿٢٠﴾

45/CÂSİYE SURESİ-20. AYET (Meâlleri Kıyasla): Hâzâ basâiru lin nâsi ve huden ve rahmetun li kavmin yûkınûn(yûkınûne).

Bu (Kur'ân), insanlara kanıtlar (sunmakta)dır; kesin olarak inananlara yol gösterici ve rahmettir.

أًمْ حَسِبَ الَّذِينَ اجْتَرَحُوا السَّيِّئَاتِ أّن نَّجْعَلَهُمْ كَالَّذِينَ آمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ سَوَاء مَّحْيَاهُم وَمَمَاتُهُمْ سَاء مَا يَحْكُمُونَ ﴿٢١﴾

45/CÂSİYE SURESİ-21. AYET (Meâlleri Kıyasla): Em hasibellezînecterahûs seyyiâti en nec’alehum kellezîne âmenû ve amilûs sâlihâti sevâen mahyâhum ve memâtuhum, sâe mâ yahkumûn(yahkumûne).

Yoksa kötülükleri işleyen kimseler, kendilerini, inanıp iyi ameller işleyen kimseler gibi yapacağımızı mı sandılar? Yaşamaları ve ölümleri onlarla bir olacak öyle mi? Ne kötü hüküm veriyorlar!

وَخَلَقَ اللَّهُ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضَ بِالْحَقِّ وَلِتُجْزَى كُلُّ نَفْسٍ بِمَا كَسَبَتْ وَهُمْ لَا يُظْلَمُونَ ﴿٢٢﴾

45/CÂSİYE SURESİ-22. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve halakallâhus semâvâti vel arda bil hakkı ve li tuczâ kullu nefsin bimâ kesebet ve hum lâ yuzlemûn(yuzlemûne).

Allâh, gökleri ve yeri gerçek olarak yaratmıştır ki her can, kazandığıyle cezâlandırılsın, kimseye haksızlık edilmez.

أَفَرَأَيْتَ مَنِ اتَّخَذَ إِلَهَهُ هَوَاهُ وَأَضَلَّهُ اللَّهُ عَلَى عِلْمٍ وَخَتَمَ عَلَى سَمْعِهِ وَقَلْبِهِ وَجَعَلَ عَلَى بَصَرِهِ غِشَاوَةً فَمَن يَهْدِيهِ مِن بَعْدِ اللَّهِ أَفَلَا تَذَكَّرُونَ ﴿٢٣﴾

45/CÂSİYE SURESİ-23. AYET (Meâlleri Kıyasla): E fe raeyte menittehaze ilâhehu hevâhu ve edallehullâhu alâ ilmin ve hateme alâ sem’ihî ve kalbihî ve ceale alâ basarihî gışâveten, fe men yehdîhi min ba’dillâhi, e fe lâ tezekkerûn(tezekkerûne).

Keyfini tanrı edinen ve Allâh'ın bir bilgiye göre saptırdığı, kulağını ve kalbini mühürlediği, gözünün üstüne de perde çektiği kimseyi gördün mü? Şimdi ona Allah'tan sonra kim doğru yolu gösterecek? Düşünmüyor musunuz?

وَقَالُوا مَا هِيَ إِلَّا حَيَاتُنَا الدُّنْيَا نَمُوتُ وَنَحْيَا وَمَا يُهْلِكُنَا إِلَّا الدَّهْرُ وَمَا لَهُم بِذَلِكَ مِنْ عِلْمٍ إِنْ هُمْ إِلَّا يَظُنُّونَ ﴿٢٤﴾

45/CÂSİYE SURESİ-24. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve kâlû mâ hiye illâ hayâtunâd dunyâ nemûtu ve nahyâ ve mâ yuhlikunâ illâd dehr(dehru), ve mâ lehum bi zâlike min ilmin, in hum illâ yezunnûn(yezunnûne).

Dediler ki: "Ne varsa dünyâ hayâtımızdır, başka bir şey yoktur. Ölürüz, yaşarız. Bizi zamandan başkası helâk etmiyor." Fakat onların bu hususta hiçbir bilgileri yoktur. Onlar sadece zannediyorlar.

وَإِذَا تُتْلَى عَلَيْهِمْ آيَاتُنَا بَيِّنَاتٍ مَّا كَانَ حُجَّتَهُمْ إِلَّا أَن قَالُوا ائْتُوا بِآبَائِنَا إِن كُنتُمْ صَادِقِينَ ﴿٢٥﴾

45/CÂSİYE SURESİ-25. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve izâ tutlâ aleyhim âyâtunâ beyyinâtin mâ kâne huccetehum illâ en kâlû’tû bi âbâinâ in kuntum sâdıkîn(sâdıkîne).

Onlara açık açık âyetlerimiz okunduğu zaman: "Doğru iseniz, babalarımızı getirin" demelerinden başka bir delilleri olmamıştır.

قُلِ اللَّهُ يُحْيِيكُمْ ثُمَّ يُمِيتُكُمْ ثُمَّ يَجْمَعُكُمْ إِلَى يَوْمِ الْقِيَامَةِ لَا رَيبَ فِيهِ وَلَكِنَّ أَكَثَرَ النَّاسِ لَا يَعْلَمُونَ ﴿٢٦﴾

45/CÂSİYE SURESİ-26. AYET (Meâlleri Kıyasla): Kulillâhu yuhyîkum summe yumîtukum summe yecmeukum ilâ yevmil kıyâmeti lâ raybe fîhi ve lâkinne ekseran nâsi lâ ya’lemûn(ya’lemûne).

De ki: "Allâh sizi yaşatıyor, sonra sizi öldürüyor. Sonra sizi, toplayıp duruşma gününe getirecektir. Bunda asla şüphe yoktur, ama insanların çoğu bilmezler."

وَلَلَّهِ مُلْكُ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرضِ وَيَومَ تَقُومُ السَّاعَةُ يَوْمَئِذٍ يَخْسَرُ الْمُبْطِلُونَ ﴿٢٧﴾

45/CÂSİYE SURESİ-27. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve lillâhi mulkus semâvâti vel ard(ardı), ve yevme tekûmus sâatu yevme izin yahserul mubtılûn(mubtılûne).

Göklerin ve yerin mülkü Allâh'ındır. O sâ'at başladığı gün, işte o gün (Allâh'ın âyetlerini etkisiz bırakmağa çalışan) iptalciler hüsrana uğrayacaktır.

وَتَرَى كُلَّ أُمَّةٍ جَاثِيَةً كُلُّ أُمَّةٍ تُدْعَى إِلَى كِتَابِهَا الْيَوْمَ تُجْزَوْنَ مَا كُنتُمْ تَعْمَلُونَ ﴿٢٨﴾

45/CÂSİYE SURESİ-28. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve terâ kulle ummetin câsiyeten, kullu ummetin tud’â ilâ kitâbihâ, el yevme tuczevne mâ kuntum ta’melûn(ta’melûne).

(O gün) Her ümmeti (Allâh'ın huzûrunda) toplanmış görürsün. Her ümmet, kendi Kitabına (yaptığı işlerin tutanağı olan amel defterine) çağırılır: "Bugün yaptıklarınızla cezâlandırılacaksınız!"

هَذَا كِتَابُنَا يَنطِقُ عَلَيْكُم بِالْحَقِّ إِنَّا كُنَّا نَسْتَنسِخُ مَا كُنتُمْ تَعْمَلُونَ ﴿٢٩﴾

45/CÂSİYE SURESİ-29. AYET (Meâlleri Kıyasla): Hâzâ kitâbunâ yentıku aleykum bil hakk(hakkı), innâ kunnâ nestensihu mâ kuntum ta’melûn(ta’melûne).

"İşte Kitabımız, aleyhinize gerçeği söylüyor. Çünkü biz, yaptıklarınızı yazıyorduk."

فَأَمَّا الَّذِينَ آمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ فَيُدْخِلُهُمْ رَبُّهُمْ فِي رَحْمَتِهِ ذَلِكَ هُوَ الْفَوْزُ الْمُبِينُ ﴿٣٠﴾

45/CÂSİYE SURESİ-30. AYET (Meâlleri Kıyasla): Fe emmâllezîne âmenû ve amilûs sâlihâti fe yudhıluhum rabbuhum fî rahmetihî, zâlike huvel fevzul mubîn(mubînu).

İnanıp iyi işler yapanlar; Rableri onları rahmetine sokar. İşte apaçık başarı budur.

وَأَمَّا الَّذِينَ كَفَرُوا أَفَلَمْ تَكُنْ آيَاتِي تُتْلَى عَلَيْكُمْ فَاسْتَكْبَرْتُمْ وَكُنتُمْ قَوْمًا مُّجْرِمِينَ ﴿٣١﴾

45/CÂSİYE SURESİ-31. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve emmâllezîne keferû, e fe lem tekun âyâtî tutlâ aleykum festekbertum ve kuntum kavmen mucrimîn(mucrimîne).

Ama inkâr edenlere gelince (onlara da şöyle denir): "Âyetlerim size okunurdu, fakat siz büyüklük tasladınız ve suçlu bir toplum oldunuz değil mi?"

وَإِذَا قِيلَ إِنَّ وَعْدَ اللَّهِ حَقٌّ وَالسَّاعَةُ لَا رَيْبَ فِيهَا قُلْتُم مَّا نَدْرِي مَا السَّاعَةُ إِن نَّظُنُّ إِلَّا ظَنًّا وَمَا نَحْنُ بِمُسْتَيْقِنِينَ ﴿٣٢﴾

45/CÂSİYE SURESİ-32. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve izâ kîle inne va’dallâhi hakkun ves sâatu lâ raybe fîhâ kultum mâ nedrî mâs sâatu in nezunnu illâ zannen ve mâ nahnu bi musteykınîn(musteykınîne).

"Allâh'ın va'di gerçektir, (Duruşma) sâ'at(inin geleceğin)de şüphe yoktur" dendiği zaman: "Sâ'at nedir, bilmiyoruz, (onu) sadece (bir kuruntu) sanıyoruz biz ona inanmıyoruz" demiştiniz ha?!"

وَبَدَا لَهُمْ سَيِّئَاتُ مَا عَمِلُوا وَحَاقَ بِهِم مَّا كَانُوا بِهِ يَسْتَهْزِؤُون ﴿٣٣﴾

45/CÂSİYE SURESİ-33. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve bedâ lehum seyyiâtu mâ amilû ve hâka bihim mâ kânû bihî yestehziûn(yestehziûne).

Yaptıklarının kötülükleri onlara göründü ve alay edip durdukları şey onları kuşattı.

وَقِيلَ الْيَوْمَ نَنسَاكُمْ كَمَا نَسِيتُمْ لِقَاء يَوْمِكُمْ هَذَا وَمَأْوَاكُمْ النَّارُ وَمَا لَكُم مِّن نَّاصِرِينَ ﴿٣٤﴾

45/CÂSİYE SURESİ-34. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve kîlel yevme nensâkum kemâ nesîtum likâe yevmikum hâzâ ve me’vâkumun nâru ve mâ lekum min nâsırîn(nâsırîne).

Ve (kendilerine şöyle) denildi: "Siz, bu gününüzle karşılaşmayı nasıl unuttunuzsa biz de bugün sizi unuttuk. Yeriniz ateştir. Hiçbir yardımcınız da yoktur!"

ذَلِكُم بِأَنَّكُمُ اتَّخَذْتُمْ آيَاتِ اللَّهِ هُزُوًا وَغَرَّتْكُمُ الْحَيَاةُ الدُّنْيَا فَالْيَوْمَ لَا يُخْرَجُونَ مِنْهَا وَلَا هُمْ يُسْتَعْتَبُونَ ﴿٣٥﴾

45/CÂSİYE SURESİ-35. AYET (Meâlleri Kıyasla): Zâlikum bi ennekumuttehaztum âyâtillâhi huzuven ve garratkumul hayâtud dunyâ, fel yevme lâ yuhracûne minhâ ve lâ hum yusta’tebûn(yusta’tebûne).

Böyledir, çünkü siz Allâh'ın âyetlerini eğlence yaptınız; dünyâ hayâtı sizi aldattı. Artık bugün onlar ne ateşten çıkarılırlar ve ne de kendilerinden Allâh'ı memnun etmeğe çalışmaları istenir.

فَلِلَّهِ الْحَمْدُ رَبِّ السَّمَاوَاتِ وَرَبِّ الْأَرْضِ رَبِّ الْعَالَمِينَ ﴿٣٦﴾

45/CÂSİYE SURESİ-36. AYET (Meâlleri Kıyasla): Fe lillâhil hamdu rabbis semâvâti ve rabbil ardı rabbil âlemîn(âlemîne).

Hamd, göklerin Rabbi, yerin Rabbi ve bütün âlemlerin Rabbi olan Allah'a mahsustur.

وَلَهُ الْكِبْرِيَاء فِي السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ وَهُوَ الْعَزِيزُ الْحَكِيمُ ﴿٣٧﴾

45/CÂSİYE SURESİ-37. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve lehul kibriyâu fîs semâvâti vel ard(ardı), ve huvel azîzul hakîm(hakîmu).

Göklerde ve yerde ululuk, yalnız O'na aittir. O, azizdir, hakimdir.