Mekke döneminde inmiştir. 123 âyettir. Sûre, adını içinde söz konusu edilen Hûd peygamberden almıştır.

الَر كِتَابٌ أُحْكِمَتْ آيَاتُهُ ثُمَّ فُصِّلَتْ مِن لَّدُنْ حَكِيمٍ خَبِيرٍ ﴿١﴾

11/HÛD SURESİ-1. AYET (Meâlleri Kıyasla): Elif lâm râ kitâbun uhkimet âyâtuhu summe fussılet min ledun hakîmin habîr(habîrin).

Elif. Lâm. Râ. Bu kitap, yüce, hikmetler sahibi, gizli-açık her şeyden haberdar ve hükümran olan Allah tarafından, muntazam, eksiksiz, açık, anlaşılır, sağlam, hikmete dayalı düzenlenip indirilmiş, korunmuş muhkem Kur’ân’dır. Sonra hayata geçirilmesi için Allah tarafından bütün incelikleriyle ayrıntılı olarak açıklanmıştır.

أَلاَّ تَعْبُدُواْ إِلاَّ اللّهَ إِنَّنِي لَكُم مِّنْهُ نَذِيرٌ وَبَشِيرٌ ﴿٢﴾

11/HÛD SURESİ-2. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ellâ ta’budû illâllâh(illâllâhe), innenî lekum minhu nezîrun ve beşîr(beşîrun).

'Ancak, Allah’ı ilâh tanımanız, candan müslümanlar olarak Allah’a bağlanmanız, saygıyla Allah’a kulluk ve ibadet etmeniz için indirilmiştir. Ben de size Allah tarafından vazifelendirilmiş sorumluluk, hesap ve cezayı hatırlatan bir uyarıcı ve rahmetini, merhametini, ihsanını, sevgisini açıklayan müjdeleyiciyim.'

وَأَنِ اسْتَغْفِرُواْ رَبَّكُمْ ثُمَّ تُوبُواْ إِلَيْهِ يُمَتِّعْكُم مَّتَاعًا حَسَنًا إِلَى أَجَلٍ مُّسَمًّى وَيُؤْتِ كُلَّ ذِي فَضْلٍ فَضْلَهُ وَإِن تَوَلَّوْاْ فَإِنِّيَ أَخَافُ عَلَيْكُمْ عَذَابَ يَوْمٍ كَبِيرٍ ﴿٣﴾

11/HÛD SURESİ-3. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve enistagfirû rabbekum summe tûbû ileyhi yumetti’kum metâan hasenen ilâ ecelin musemmen ve yu’ti kulle zî fadlin fadlehu, ve in tevellev fe innî ehâfu aleykum azâbe yevmin kebîr(kebîrin).

'İşlediğiniz günahlar ve inkârınızdan dolayı Rabbinizden bağışlanma, koruma kalkanına alınma dileyin, sonra isyandan, günah işlemekten vazgeçerek tevbe edip ona itaate yönelin. O da sizi, ömrünüzün sonuna kadar refah içinde, huzur içinde yaşatsın. Her sâlih amel işleyene, iyilik yapana da dünyada ve âhirette iyiliğinin, ihsanının karşılığını versin. Eğer söylediklerime aldırmaz, güç ve iktidarınızı kullanarak halkı istediğiniz istikamette yönlendirmeye devam ederseniz, ben, sizin adınıza, azametli büyük bir günün azâbından korkarım.'

إِلَى اللّهِ مَرْجِعُكُمْ وَهُوَ عَلَى كُلِّ شَيْءٍ قَدِيرٌ ﴿٤﴾

11/HÛD SURESİ-4. AYET (Meâlleri Kıyasla): İlâllâhi merciukum, ve huve alâ kulli şey'in kadîr(kadîrun).

'Hesap vermek üzere Allah’ın, yalnız Allah’ın huzuruna götürüleceksiniz. O’nun her şeye gücü, kudreti yeter.'

أَلا إِنَّهُمْ يَثْنُونَ صُدُورَهُمْ لِيَسْتَخْفُواْ مِنْهُ أَلا حِينَ يَسْتَغْشُونَ ثِيَابَهُمْ يَعْلَمُ مَا يُسِرُّونَ وَمَا يُعْلِنُونَ إِنَّهُ عَلِيمٌ بِذَاتِ الصُّدُورِ ﴿٥﴾

11/HÛD SURESİ-5. AYET (Meâlleri Kıyasla): E lâ innehum yesnûne sudûrahum li yestahfû minhu, e lâ hîne yestagşûne siyâbehum ya'lemu mâ yusirrûne ve mâ yu'linûn(yu'linûne), innehu alîmun bi zâtis sudûr(sudûri).

Bakınız! Onlar peygambere kinlerini, kıskançlıklarını, düşmanlıklarını gizlemek için, gönüllerindekilerini nasıl da saklıyorlar. Gözünüzü açın! Onlar tebliği duymamak, Kur’ân’ı görmemek için örtülerine bürünürlerken, Allah’ın, onların gizlemeye çalıştıklarını, halkı yanıltan fısıltılar yayarak yaptıkları faaliyetleri de, açığa vurduklarını, alenen yaptıklarını da bildiğini unutuyorlar. O gönüllerdeki sırları bilir.

وَمَا مِن دَآبَّةٍ فِي الأَرْضِ إِلاَّ عَلَى اللّهِ رِزْقُهَا وَيَعْلَمُ مُسْتَقَرَّهَا وَمُسْتَوْدَعَهَا كُلٌّ فِي كِتَابٍ مُّبِينٍ ﴿٦﴾

11/HÛD SURESİ-6. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve mâ min dâbbetin fîl ardı illâ alâllâhi rızkuhâ ve ya'lemu mustekarrahâ ve mustevdeahâ, kullun fî kitâbin mubîn(mubînin).

Yeryüzünde yürüyen her türlü canlının rızkını vermek, yalnızca Allah’ın üzerine düşen bir sorumluluktur. Onların devamlı yaşadıkları yerleri de bilir, idareten, geçici olarak durdukları yerleri de bilir. Bunların hepsi doğruları, hakkı ortaya koyan, kâinatın kayıt sicilinde, kanunlar ve ilkeler kitabında, bilgi işlem merkezinde Levh-i Mahfuz’da yazılıdır.

وَهُوَ الَّذِي خَلَق السَّمَاوَاتِ وَالأَرْضَ فِي سِتَّةِ أَيَّامٍ وَكَانَ عَرْشُهُ عَلَى الْمَاء لِيَبْلُوَكُمْ أَيُّكُمْ أَحْسَنُ عَمَلاً وَلَئِن قُلْتَ إِنَّكُم مَّبْعُوثُونَ مِن بَعْدِ الْمَوْتِ لَيَقُولَنَّ الَّذِينَ كَفَرُواْ إِنْ هَذَا إِلاَّ سِحْرٌ مُّبِينٌ ﴿٧﴾

11/HÛD SURESİ-7. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve huvellezî halakas semâvâti vel arda fî sitteti eyyâmin ve kâne arşuhu alâl mâi li yebluvekum eyyukum ahsenu amelâ(amelen), ve le in kulte innekum meb’ûsûne min ba’dil mevti le yekûlennellezîne keferû in hâzâ illâ sihrun mubîn(mubînun).

O, Arş’ı, sınırsız kudret ve iktidar makamı, su üzerinde iken gökleri ve yeri altı günde, altı devirde yaratandır. O, hanginizin daha güzel, daha değerli ameller işleyeceğini denemek için bunları yarattı. Onlara:
'Ölümden sonra, kesinlikle tekrar diriltileceksiniz' dersen, kulluk sözleşmesindeki ortak taahhütlerini, Allah’a iman, kulluk ve sorumluluk bilincini şuur altına iterek örtbas edip inkârda ısrar edenler, küfre saplananlar:
'Bu kesinlikle aklı etki altına alan bir sihir, bir aldatmaca' diyecekler.

وَلَئِنْ أَخَّرْنَا عَنْهُمُ الْعَذَابَ إِلَى أُمَّةٍ مَّعْدُودَةٍ لَّيَقُولُنَّ مَا يَحْبِسُهُ أَلاَ يَوْمَ يَأْتِيهِمْ لَيْسَ مَصْرُوفًا عَنْهُمْ وَحَاقَ بِهِم مَّا كَانُواْ بِهِ يَسْتَهْزِؤُونَ ﴿٨﴾

11/HÛD SURESİ-8. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve le in ahharnâ anhumul azâbe ilâ ummetin ma'dûdetin le yekûlunne mâ yahbisuhu, e lâ yevme ye'tîhim leyse masrûfen anhum ve hâka bi him mâ kânû bihî yestehziûn(yestehziûne).

Eğer biz onlara azâbı belli bir süre ertelesek, andolsun:
'Onun hemen gerçekleşmesini engelleyen nedir?' derler. Bilin ki, azap onlara geldiği gün, kendilerinden geri çevrilecek değildir. Alay edip durdukları şeylerin gücü de kendilerini abluka altına almış olacaktır, işlerini bitirecektir.

وَلَئِنْ أَذَقْنَا الإِنْسَانَ مِنَّا رَحْمَةً ثُمَّ نَزَعْنَاهَا مِنْهُ إِنَّهُ لَيَئُوسٌ كَفُورٌ ﴿٩﴾

11/HÛD SURESİ-9. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve le in ezaknâl insâne minnâ rahmeten summe neza'nâhâ minhu, innehu le yeûsun kefûr(kefûrun).

Eğer insana, tarafımızdan bir rahmet, bir nimet tattırır, sonra da bunu kendisinden çekip alırsak, tamamen ümitsiz ve nankör bir kimse olur.

وَلَئِنْ أَذَقْنَاهُ نَعْمَاء بَعْدَ ضَرَّاء مَسَّتْهُ لَيَقُولَنَّ ذَهَبَ السَّيِّئَاتُ عَنِّي إِنَّهُ لَفَرِحٌ فَخُورٌ ﴿١٠﴾

11/HÛD SURESİ-10. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve le in ezaknâhu na'mâe ba'de darrâe messethu le yekûlenne zehebes seyyiâtu annî, innehu le ferihun fahûr(fahûrun).

Eğer bir zarar, bir sıkıntı dokunduktan sonra ona bir nimet tattırırsak,
'Artık felâketler yakamı bıraktı.' der. Ne kadar gururlu, ne kadar şımarık biridir.

إِلاَّ الَّذِينَ صَبَرُواْ وَعَمِلُواْ الصَّالِحَاتِ أُوْلَئِكَ لَهُم مَّغْفِرَةٌ وَأَجْرٌ كَبِيرٌ ﴿١١﴾

11/HÛD SURESİ-11. AYET (Meâlleri Kıyasla): İllâllezîne saberû ve amilûs sâlihât(sâlihâti), ûlâike lehum magfiratun ve ecrun kebîr(kebîrun).

Ancak sabrederek mücadeleye devam edenler, hâlis niyet ve amaçlarla, İslâm esaslarını, İslâmî düzeni hayata geçirenler, iş barışı içinde bilinçli, planlı, mükemmel, meşrû, faydalı, verimli çalışarak nimetin-ürünün bollaşmasını sağlayanlar, yerinde, haklı çıkışlar yaparak, düzelmeye, iyiliğe, iyileştirmeye ön ayak olanlar, cârî-kalıcı hayırlar-sâlih ameller işleyenler, işte onlar için, koruma kalkanı, bağışlanma ve büyük mükâfatlar vardır.

فَلَعَلَّكَ تَارِكٌ بَعْضَ مَا يُوحَى إِلَيْكَ وَضَآئِقٌ بِهِ صَدْرُكَ أَن يَقُولُواْ لَوْلاَ أُنزِلَ عَلَيْهِ كَنزٌ أَوْ جَاء مَعَهُ مَلَكٌ إِنَّمَا أَنتَ نَذِيرٌ وَاللّهُ عَلَى كُلِّ شَيْءٍ وَكِيلٌ ﴿١٢﴾

11/HÛD SURESİ-12. AYET (Meâlleri Kıyasla): Fe lealleke târikun ba'da mâ yûhâ ileyke ve dâikun bihî sadruke en yekûlû lev lâ unzile aleyhi kenzun ev câe meahu melek(melekun), innemâ ente nezîr(nezîrun), vallâhu alâ kulli şey'in vekîl(vekîlun).

Belki de sen, onların:
'Ona bir hazine indirilseydi veya onunla beraber bir melek gelseydi' diyerek seni yalanlamaları endişesiyle sana vahyolunan âyetlerin bir kısmını tebliğ etmeyi terkedeceksin ve bu yüzden ruhun daralacaktır. Unutma ki, sen sorumluluk, hesap ve cezayı hatırlatan bir uyarıcısın. Her şeyi denetleyen, her şeyin kaydını yapan, hesabını soran, himaye eden Allah’tır.

أَمْ يَقُولُونَ افْتَرَاهُ قُلْ فَأْتُواْ بِعَشْرِ سُوَرٍ مِّثْلِهِ مُفْتَرَيَاتٍ وَادْعُواْ مَنِ اسْتَطَعْتُم مِّن دُونِ اللّهِ إِن كُنتُمْ صَادِقِينَ ﴿١٣﴾

11/HÛD SURESİ-13. AYET (Meâlleri Kıyasla): Em yekûlûnefterâhu, kul fe'tû bi aşri suverin mislihî mufterayâtin ved'û menisteta'tum min dûnillâhi in kuntum sâdikîn(sâdikîne).

Yoksa:
'Kur’ân’ı Peygamber uydurdu' mu, diyorlar. Sen de onlara:
'Haydi siz de, onun sûrelerine benzer uydurulmuş on sûre getirin. Eğer iddianızda doğru iseniz, Allah’ın dışında, kulları durumundakilerden çağırabileceklerinizin hepsini çağırın.' de.

فَإِن لَّمْ يَسْتَجِيبُواْ لَكُمْ فَاعْلَمُواْ أَنَّمَا أُنزِلِ بِعِلْمِ اللّهِ وَأَن لاَّ إِلَهَ إِلاَّ هُوَ فَهَلْ أَنتُم مُّسْلِمُونَ ﴿١٤﴾

11/HÛD SURESİ-14. AYET (Meâlleri Kıyasla): Fe illem yestecîbû lekum fa'lemû ennemâ unzile bi ilmillâhi ve en lâ ilâhe huve, fe hel entum muslimûn(muslimûne).

Eğer onlar sizin talebinizi yerine getiremiyorlarsa, bilin ki, Kur’ân ancak, Allah’ın ilmi, iradesi dahilinde, izniyle indirilmiştir. Hak ilâh yalnızca O’dur. Artık Allah’ın vahyile bildirdiklerini kabullenip, mü’min ve muvahhid olarak selâmet yolunu benimsiyor, İslâm’da karar kılıyor musunuz?

مَن كَانَ يُرِيدُ الْحَيَاةَ الدُّنْيَا وَزِينَتَهَا نُوَفِّ إِلَيْهِمْ أَعْمَالَهُمْ فِيهَا وَهُمْ فِيهَا لاَ يُبْخَسُونَ ﴿١٥﴾

11/HÛD SURESİ-15. AYET (Meâlleri Kıyasla): Men kâne yurîdul hayâted dunyâ ve zînetehâ nuveffi ileyhim a'mâlehum fîhâ ve hum fîhâ lâ yubhasûn(yubhasûne).

Kimler dünya hayatını ve dünyadaki güzellikleri istemekte ısrar ederlerse, dünyadaki amellerinin karşılıklarını onlara tam olarak öderiz. Orada onlar hiçbir zarara uğratılmazlar, amellerinin değeri düşürülmez, mükâfatları eksik ödenmez.

أُوْلَئِكَ الَّذِينَ لَيْسَ لَهُمْ فِي الآخِرَةِ إِلاَّ النَّارُ وَحَبِطَ مَا صَنَعُواْ فِيهَا وَبَاطِلٌ مَّا كَانُواْ يَعْمَلُونَ ﴿١٦﴾

11/HÛD SURESİ-16. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ulâikellezîne leyse lehum fil âhırati illân nâr(nâru) ve habita mâ sanaû fîhâ ve bâtılun mâ kânû ya'melûn(ya'melûne).

Onlar âhirette, ebedî yurtta ateşten başka nasipleri olmayanlardır. Kurdukları sanayi ve yaptıkları sanat eserleri, tertip ettikleri düzenler boşa gitmiştir. İşlemeye devam ettikleri amellerin hepsi de bâtıldır, boştur.

أَفَمَن كَانَ عَلَى بَيِّنَةٍ مِّن رَّبِّهِ وَيَتْلُوهُ شَاهِدٌ مِّنْهُ وَمِن قَبْلِهِ كِتَابُ مُوسَى إَمَامًا وَرَحْمَةً أُوْلَئِكَ يُؤْمِنُونَ بِهِ وَمَن يَكْفُرْ بِهِ مِنَ الأَحْزَابِ فَالنَّارُ مَوْعِدُهُ فَلاَ تَكُ فِي مِرْيَةٍ مِّنْهُ إِنَّهُ الْحَقُّ مِن رَّبِّكَ وَلَكِنَّ أَكْثَرَ النَّاسِ لاَ يُؤْمِنُونَ ﴿١٧﴾

11/HÛD SURESİ-17. AYET (Meâlleri Kıyasla): E fe men kâne alâ beyyinetin min rabbihî ve yetlûhu şâhidun minhu ve min kablihî kitâbu mûsâ imâmen ve rahmeh(rahmeten), ulâike yu'minûne bihî, ve men yekfur bihî minel ahzâbi fen nâru mev'ıduhu, fe lâ teku fî miryetin minhu innehul hakku min rabbike ve lâkinne ekseran nâsi lâ yu'minûn(yu'minûne).

Sadece dünya hayatını isteyenler, ötesini umursamayanlar Rabbinden gelen apaçık hak bir delile, bir şeriata dayanarak amel eden, görevini yapan kimse gibi midir? O delili, Allah’tan gelen bir şâhit Kur’ân izliyor. Ondan önce de, bir imam, bir rehber ve bir rahmet olan kitap, Mûsâ’nın kitabı onu destekliyor. İşte bunlar Kur’ân’a iman ederler. Sana karşı birleşen gruplardan hangileri olursa olsun, Kur’ân’ı inkâr ederlerse onların varacakları yer ateştir. Aman ha, Kur’ân ile ilgili şüphe içinde olma. O gerekçeli, hikmete dayalı, toplumda hakça bir düzen gerçekleştirmen için Rabbin tarafından indirilmiş hak bir kitaptır. Fakat insanların çoğu iman etmeyecekler.

وَمَنْ أَظْلَمُ مِمَّنِ افْتَرَى عَلَى اللّهِ كَذِبًا أُوْلَئِكَ يُعْرَضُونَ عَلَى رَبِّهِمْ وَيَقُولُ الأَشْهَادُ هَؤُلاء الَّذِينَ كَذَبُواْ عَلَى رَبِّهِمْ أَلاَ لَعْنَةُ اللّهِ عَلَى الظَّالِمِينَ ﴿١٨﴾

11/HÛD SURESİ-18. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve men azlemu mimmenifterâ alâllâhi kezibâ(keziben), ulâike yu'radûne alâ rabbihim ve yekûlul eşhâdu hâulâillezîne kezebû alâ rabbihim, e lâ lâ'netullâhi alâz zâlimîn(zâlimîne).

Allah adına yalan uydurandan daha âsi, daha günahkâr daha zâlim kim olabilir? İşte onlar, Rablerinin huzuruna arz olunacaklar. Kur’ân’ı bilen ve tebliğ eden, çözüm getiren, güvenilir örnek önderler, doğruları konuşan şâhitler, peygamber, âlimler ve melekler:
'İşte bunlar, Rablerinin adına yalan uyduranlar' diyecekler. Unutmayın, Allah’ın lâneti, Allah yoluna, Allah yolundaki faaliyetlere engel olan zâlimleredir.

الَّذِينَ يَصُدُّونَ عَن سَبِيلِ اللّهِ وَيَبْغُونَهَا عِوَجًا وَهُم بِالآخِرَةِ هُمْ كَافِرُونَ ﴿١٩﴾

11/HÛD SURESİ-19. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ellezîne yasuddûne an sebîlillâhi ve yebgûnehâ ivecâ(ivecen), ve hum bil âhırati hum kâfirûn(kâfirûne).

Zâlimler, müslümanları Allah yolundan, İslâm’a girmekten alıkoyanlar, İslâmî hayatı yaşamaya, İslâmî faaliyetlere engel tedbirler alanlardır, Allah yolunda tezat, tenakuz, pürüz, yalan, sapma arayanlardır. Onlar özellikle âhireti, ebedî yurdu inkâr edenlerdir.

أُولَئِكَ لَمْ يَكُونُواْ مُعْجِزِينَ فِي الأَرْضِ وَمَا كَانَ لَهُم مِّن دُونِ اللّهِ مِنْ أَوْلِيَاء يُضَاعَفُ لَهُمُ الْعَذَابُ مَا كَانُواْ يَسْتَطِيعُونَ السَّمْعَ وَمَا كَانُواْ يُبْصِرُونَ ﴿٢٠﴾

11/HÛD SURESİ-20. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ulâike lem yekûnû mu'cizîne fîl ardı ve mâ kâne lehum min dûnillâhi min evliyâe, yudâafu lehumul azâb(azâbu), mâ kânû yestetîûnes sem’a ve mâ kânû yubsirûn(yubsirûne).

İşte bunlar, yeryüzünde Allah’ı âciz bırakamazlar, koyduğu kanunların dışına çıkarak, yakayı kurtaramazlar. Onların Allah’ın dışında, kulları durumundakilerden yardım isteyecekleri dostları, koruyucuları da yoktur. Onların cezası katlandıkça katlanır. Onlar hakkı işitmeye tahammül edemiyorlar. Zaten hakikati görmüyorlar, anlamıyorlar.

أُوْلَئِكَ الَّذِينَ خَسِرُواْ أَنفُسَهُمْ وَضَلَّ عَنْهُم مَّا كَانُواْ يَفْتَرُونَ ﴿٢١﴾

11/HÛD SURESİ-21. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ulâikellezîne hasirû enfusehum ve dalle anhum mâ kânû yefterûn(yefterûne).

Onlar kendilerini, birbirlerini hüsrana uğratanlardır. Uydurmakta oldukları şeyler de, bir fayda sağlamamış, kendilerini terkedip kaybolmuştur.

لاَ جَرَمَ أَنَّهُمْ فِي الآخِرَةِ هُمُ الأَخْسَرُونَ ﴿٢٢﴾

11/HÛD SURESİ-22. AYET (Meâlleri Kıyasla): Lâ cereme ennehum fîl âhırati humul ahserûn(ahserûne).

Onlar, kesinlikle onlar âhirette, ebedî yurtta en çok hüsrana uğrayacak olanlardır.

إِنَّ الَّذِينَ آمَنُواْ وَعَمِلُواْ الصَّالِحَاتِ وَأَخْبَتُواْ إِلَى رَبِّهِمْ أُوْلَئِكَ أَصْحَابُ الجَنَّةِ هُمْ فِيهَا خَالِدُونَ ﴿٢٣﴾

11/HÛD SURESİ-23. AYET (Meâlleri Kıyasla): İnnellezîne âmenû ve amilûs sâlihâti ve ahbetû ilâ rabbihim ulâike ashâbul cenneti, hum fîhâ hâlidûn(hâlidûne).

İman ederek, hâlis niyet ve amaçlarla, İslâm esaslarını, İslâmî düzeni hayata geçirenler, iş barışı içinde bilinçli, planlı, mükemmel, meşrû, faydalı, verimli çalışarak nimetin-ürünün bollaşmasını sağlayanlar, yerinde, haklı çıkışlar yaparak, düzelmeye, iyiliğe, iyileştirmeye ön ayak olanlar, cârî-kalıcı hayırlar-sâlih ameller işleyenler Rablerine kemâl-i edeple gönülden boyun eğenler, işte onlar cennet ehlidirler. Onlar orada ebedî yaşayacaklar.

مَثَلُ الْفَرِيقَيْنِ كَالأَعْمَى وَالأَصَمِّ وَالْبَصِيرِ وَالسَّمِيعِ هَلْ يَسْتَوِيَانِ مَثَلاً أَفَلاَ تَذَكَّرُونَ ﴿٢٤﴾

11/HÛD SURESİ-24. AYET (Meâlleri Kıyasla): Meselul ferîkayni kel a’mâ vel esammi vel basîri ves semîı, hel yesteviyâni meselâ(meselen) e fe lâ tezekkerûn(tezekkerûne).

Bu iki zümrenin, kâfirlerle mü’minlerin farkı, kör ve sağır olan kimseyle, gören ve duyan kimsenin farkı gibidir. Bunlar, bu misaldekiler, hiç birbirine eşit olabilirler mi? Hâlâ ibret alıp düşünmeyecek misiniz?

وَلَقَدْ أَرْسَلْنَا نُوحًا إِلَى قَوْمِهِ إِنِّي لَكُمْ نَذِيرٌ مُّبِينٌ ﴿٢٥﴾

11/HÛD SURESİ-25. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve lekad erselnâ nûhan ilâ kavmihî innî lekum nezîrun mubîn(mubînun).

Nûh’u kavmine özgürce sorumluluklarını yerine getirmek üzere Rasul olarak gönderdik.
'Ben size gönderilmiş, sorumluluk, hesap ve cezanın varlığını açıklayan apaçık bir uyarıcıyım' dedi.

أَن لاَّ تَعْبُدُواْ إِلاَّ اللّهَ إِنِّيَ أَخَافُ عَلَيْكُمْ عَذَابَ يَوْمٍ أَلِيمٍ ﴿٢٦﴾

11/HÛD SURESİ-26. AYET (Meâlleri Kıyasla): En lâ ta’budû illâllâhe, innî ehâfu aleykum azâbe yevmin elîm(elîmin).

'Yalnızca Allah’ı ilâh tanıyın, candan müslümanlar olarak Allah’ın hükmüne teslim olun, saygıyla Allah’a kulluk ve ibadet edin. Yalnız Allah’ın şeriatına bağlanın, Allah’a boyun eğin. Ben, sizin adınıza, can yakıp inleten müthiş bir azaptan korkuyorum.' dedi.

فَقَالَ الْمَلأُ الَّذِينَ كَفَرُواْ مِن قِوْمِهِ مَا نَرَاكَ إِلاَّ بَشَرًا مِّثْلَنَا وَمَا نَرَاكَ اتَّبَعَكَ إِلاَّ الَّذِينَ هُمْ أَرَاذِلُنَا بَادِيَ الرَّأْيِ وَمَا نَرَى لَكُمْ عَلَيْنَا مِن فَضْلٍ بَلْ نَظُنُّكُمْ كَاذِبِينَ ﴿٢٧﴾

11/HÛD SURESİ-27. AYET (Meâlleri Kıyasla): Fe kâlel meleullezîne keferû min kavmihî mâ nerâke illâ beşeren mislenâ ve mâ nerâkettebeake illâllezîne hum erâzilunâ bâdiyer re’yi, ve mâ nerâ lekum aleynâ min fadlin bel nezunnukum kâzibîn(kâzibîne).

Kavminden ileri gelen, kulluk sözleşmesindeki ortak taahhütlerini, Allah’a iman, kulluk ve sorumluluk bilincini şuur altına iterek örtbas edip inkârda ısrar eden, küfre saplanan kodamanlar:
'Biz seni, sadece bizden biri gibi düşünüyoruz. İlk bakışta, yalnızca bizim ayak takımımızın, rezillerimizin sana tâbi olduğunu görüyoruz. Sizin bize herhangi bir üstünlüğünüzü de bilmiyoruz. Aksine sizin yalancı olduğunuzu düşünüyoruz.' dediler.

قَالَ يَا قَوْمِ أَرَأَيْتُمْ إِن كُنتُ عَلَى بَيِّنَةٍ مِّن رَّبِّيَ وَآتَانِي رَحْمَةً مِّنْ عِندِهِ فَعُمِّيَتْ عَلَيْكُمْ أَنُلْزِمُكُمُوهَا وَأَنتُمْ لَهَا كَارِهُونَ ﴿٢٨﴾

11/HÛD SURESİ-28. AYET (Meâlleri Kıyasla): Kâle yâ kavmi e raeytum in kuntu alâ beyyinetin min rabbî ve âtânî rahmeten min indihî fe ummiyet aleykum, e nulzimukumûhâ ve entum lehâ kârihûn(kârihûne).

Nuh:
'Ey kavmim, eğer ben Rabbimden gelen apaçık hak bir delile, kitap ve şeriata dayanarak görevimi yapıyorsam, O bana, kendi katından bir rahmet vermiş, size de, bunu görecek göz nasip olmamışsa, buna ne diyeceksiniz? Siz bunu hoş karşılamazken, biz sizi onu kabule mi zorlayalım?' dedi.

وَيَا قَوْمِ لا أَسْأَلُكُمْ عَلَيْهِ مَالاً إِنْ أَجْرِيَ إِلاَّ عَلَى اللّهِ وَمَآ أَنَاْ بِطَارِدِ الَّذِينَ آمَنُواْ إِنَّهُم مُّلاَقُو رَبِّهِمْ وَلَكِنِّيَ أَرَاكُمْ قَوْمًا تَجْهَلُونَ ﴿٢٩﴾

11/HÛD SURESİ-29. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve yâ kavmi lâ es’elukum aleyhi mâlâ(mâlen), in ecriye illâ alâllâhi ve mâ ene bi târidillezîne âmenû, innehum mulâkû rabbihim ve lâkinnî erâkum kavmen techelûn(techelûne).

'Ey kavmim, tebliğ görevime karşılık sizden bir mal, bir bedel istemiyorum. Benim ücretim, mükâfatım ancak Allah’a aittir. Ben iman edenleri kovamam. Onlar Rablerine kavuşacaklar. Fakat ben sizi bilgiden, muhakemeden uzak, tutarsız davranan, cehalette ısrar eden bir kavim olarak görüyorum.' dedi.

وَيَا قَوْمِ مَن يَنصُرُنِي مِنَ اللّهِ إِن طَرَدتُّهُمْ أَفَلاَ تَذَكَّرُونَ ﴿٣٠﴾

11/HÛD SURESİ-30. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve yâ kavmi men yansurunî minallâhi in taradtuhum, e fe lâ tezekkerûn(tezekkerûne).

'Ey kavmim, ben onları kovarsam, beni Allah’ın azâbından kim korur? Hâlâ ibret alıp düşünmüyor musunuz?' dedi.

وَلاَ أَقُولُ لَكُمْ عِندِي خَزَآئِنُ اللّهِ وَلاَ أَعْلَمُ الْغَيْبَ وَلاَ أَقُولُ إِنِّي مَلَكٌ وَلاَ أَقُولُ لِلَّذِينَ تَزْدَرِي أَعْيُنُكُمْ لَن يُؤْتِيَهُمُ اللّهُ خَيْرًا اللّهُ أَعْلَمُ بِمَا فِي أَنفُسِهِمْ إِنِّي إِذًا لَّمِنَ الظَّالِمِينَ ﴿٣١﴾

11/HÛD SURESİ-31. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve lâ ekûlu lekum indî hazâinullâhi ve lâ a’lemul gaybe ve lâ ekûlu innî melekun ve lâ ekûlu lillezîne tezderî a’yunukum len yu’tiyehumullâhu hayrâ(hayran), allâhu a’lemu bimâ fî enfusihim, innî izen le minez zâlimîn(zâlimîne).

'Size, benim yanımda Allah’ın hazineleri var, demiyorum. Duyu ve bilgi alanı ötesini, gayb âlemini de bilmem. Ben bir meleğim de demiyorum. O hor gördüğünüz kimseler için, Allah onlara, asla, hiçbir hayır vermeyecektir de, diyemem. Onların gönüllerindekini Allah bilir. Bunların aksini söyleseydim, mutlaka zâlimlerden, hakikatı ortaya koymayanlardan, hakka riayet etmeyenlerden olurdum.' dedi.

قَالُواْ يَا نُوحُ قَدْ جَادَلْتَنَا فَأَكْثَرْتَ جِدَالَنَا فَأْتَنِا بِمَا تَعِدُنَا إِن كُنتَ مِنَ الصَّادِقِينَ ﴿٣٢﴾

11/HÛD SURESİ-32. AYET (Meâlleri Kıyasla): Kâlû yâ nûhu kad câdeltenâ fe ekserte cidâlenâ fe’tinâ bi mâ teidunâ in kunte mines sâdikîn(sâdikîne).

Kavminin ileri gelen münkirleri:
'Ey Nûh, bizimle mücadele ettin. Bize karşı mücadelede de çok ileri gittin. Eğer iddialarında doğru isen, bizi tehdit ettiğin azâbı getir.' dediler.

قَالَ إِنَّمَا يَأْتِيكُم بِهِ اللّهُ إِن شَاء وَمَا أَنتُم بِمُعْجِزِينَ ﴿٣٣﴾

11/HÛD SURESİ-33. AYET (Meâlleri Kıyasla): Kâle innemâ ye’tîkum bihillâhu in şâe ve mâ entum bi mu’cizîn(mu’cizîne).

Nûh:
'Ancak o cezayı size, sünnetinin, düzeninin yasaları içinde, iradesinin tecellisine uygunsa Allah getirir. Siz Allah’ı acze düşürüp, koyduğu kanunların dışına çıkarak yakayı kurtaramazsınız.' dedi.

وَلاَ يَنفَعُكُمْ نُصْحِي إِنْ أَرَدتُّ أَنْ أَنصَحَ لَكُمْ إِن كَانَ اللّهُ يُرِيدُ أَن يُغْوِيَكُمْ هُوَ رَبُّكُمْ وَإِلَيْهِ تُرْجَعُونَ ﴿٣٤﴾

11/HÛD SURESİ-34. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve lâ yenfeukum nushî in eradtu en ensaha lekum in kânallâhu yurîdu en yugviyekum, huve rabbukum ve ileyhi turceûn(turceûne).

'Eğer Allah sizin hak yoldan, sapmanıza özgürlük tanımak istiyorsa, ben size öğüt vermek istesem de, öğüdüm size fayda vermez. O sizin Rabbinizdir. O’nun, sadece O’nun huzuruna götürülüp hesaba çekileceksiniz.' dedi.

أَمْ يَقُولُونَ افْتَرَاهُ قُلْ إِنِ افْتَرَيْتُهُ فَعَلَيَّ إِجْرَامِي وَأَنَاْ بَرِيءٌ مِّمَّا تُجْرَمُونَ ﴿٣٥﴾

11/HÛD SURESİ-35. AYET (Meâlleri Kıyasla): Em yekûlûnefterâhu, kul inifteraytuhu fe aleyye icrâmî ve ene berîun mimmâ tucrimûn(tucrimûne).

Yoksa:
'Muhammed bu kıssayı uydurdu' mu diyorlar. Sen:
'Eğer bunu uydurdu isem, günahım, vebalim bana ait. Fakat ben sizin, İslâm’a planlı cephe alma günahınızdan, müslümanlığı, müslüman nesilleri yozlaştırma, yok etme suçunuzdan sorumlu değilim.' de.

وَأُوحِيَ إِلَى نُوحٍ أَنَّهُ لَن يُؤْمِنَ مِن قَوْمِكَ إِلاَّ مَن قَدْ آمَنَ فَلاَ تَبْتَئِسْ بِمَا كَانُواْ يَفْعَلُونَ ﴿٣٦﴾

11/HÛD SURESİ-36. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve ûhiye ilâ nûhın ennehu len yu’mine min kavmike illâ men kad âmene fe lâ tebteis bi mâ kânû yef’alûn(yef’alûne).

Nuh’a:
'Kavminden iman etmiş olanlardan başkası artık asla sana iman etmeyecek. Öyleyse onların sergilemeye devam ettikleri günahkâr, isyankâr davranışlarından dolayı üzülme.' diye vahyedildi.

وَاصْنَعِ الْفُلْكَ بِأَعْيُنِنَا وَوَحْيِنَا وَلاَ تُخَاطِبْنِي فِي الَّذِينَ ظَلَمُواْ إِنَّهُم مُّغْرَقُونَ ﴿٣٧﴾

11/HÛD SURESİ-37. AYET (Meâlleri Kıyasla): Vasnaıl fulke bi a’yuninâ ve vahyinâ ve lâ tuhâtıbnî fîllezîne zalemû, innehum mugrakûn(mugrakûne).

'Gözlerimizin önünde, gözetimimiz altında, vahyimiz uyarınca gemileri inşa et. Zulmetmiş, haksızlık etmiş, hakkı tanımamış olanlar konusunda bana başvurma. Onlar kesinlikle boğulacaklar.'

وَيَصْنَعُ الْفُلْكَ وَكُلَّمَا مَرَّ عَلَيْهِ مَلأٌ مِّن قَوْمِهِ سَخِرُواْ مِنْهُ قَالَ إِن تَسْخَرُواْ مِنَّا فَإِنَّا نَسْخَرُ مِنكُمْ كَمَا تَسْخَرُونَ ﴿٣٨﴾

11/HÛD SURESİ-38. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve yasnaul fulke ve kullemâ merra aleyhi meleun min kavmihi sehırû minhu,, kâle in tesharû minnâ fe innâ nesharu minkum kemâ tesharûn(tesharûne).

Nuh gemileri inşa ediyor; kavminden ileri gelen kodamanlar ise, yanına uğradıkça, her defasında, onunla alay ederek cehâletine hükmediyorlardı. Nuh:
'Bizimle alay ederek cehaletimize hükmediyorsanız eğer, bir gün gelecek ki, kesinlikle biz de yaklaşan azaptan yana bilgisizliğinizden dolayı sizinle alay ederek cehâletinize hükmedeceğiz. Tıpkı sizin bizimle alay ederek cehâletimize hükmettiğiniz gibi.' dedi.

فَسَوْفَ تَعْلَمُونَ مَن يَأْتِيهِ عَذَابٌ يُخْزِيهِ وَيَحِلُّ عَلَيْهِ عَذَابٌ مُّقِيمٌ ﴿٣٩﴾

11/HÛD SURESİ-39. AYET (Meâlleri Kıyasla): Fe sevfe ta’lemûne men ye’tîhi azâbun yuhzîhi ve yehıllu aleyhi azâbun mukîm(mukîmun).

'Rezil rüsvay edecek bir azâbın kime geleceğini, özel, kurtuluşu mümkün olmayan kesintisiz, sürekli bir azâbın kimin başına ineceğini yakında öğreneceksiniz' dedi.

حَتَّى إِذَا جَاء أَمْرُنَا وَفَارَ التَّنُّورُ قُلْنَا احْمِلْ فِيهَا مِن كُلٍّ زَوْجَيْنِ اثْنَيْنِ وَأَهْلَكَ إِلاَّ مَن سَبَقَ عَلَيْهِ الْقَوْلُ وَمَنْ آمَنَ وَمَا آمَنَ مَعَهُ إِلاَّ قَلِيلٌ ﴿٤٠﴾

11/HÛD SURESİ-40. AYET (Meâlleri Kıyasla): Hattâ izâ câe emrunâ ve fârat tennûru kulnâhmil fîhâ min kullin zevceynisneyni ve ehleke illâ men sebeka aleyhil kavlu ve men âmene, ve mâ âmene meahû illâ kalîl(kalîlun).

Nihayet gemilerin yapımı bitirilip, planımızın icra vakti geldiğinde, bütün kaynaklardan fışkıran sularla, yeryüzünde sular yükselirken, tan yeri ağardığı sırada; buhar kazanları çalıştırılıp istim yükselmeye başlayınca, biz Nûh’a:
'Canlıların her birinden erkekli dişili birer çift ile, aleyhinde hüküm verilenlerin dışında aileni ve iman edenleri gemiye al, yükle' dedik. Zaten onunla beraber kavminden pek azı iman etmişti.

وَقَالَ ارْكَبُواْ فِيهَا بِسْمِ اللّهِ مَجْرَاهَا وَمُرْسَاهَا إِنَّ رَبِّي لَغَفُورٌ رَّحِيمٌ ﴿٤١﴾

11/HÛD SURESİ-41. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve kâlerkebû fîhâ bismillâhi mecrâhâ ve mursâhâ, inne rabbî le gafûrun rahîm(rahîmun).

Nuh:
'Bismillah, diyerek gemilere binin. Gemilerin seyretmesi de, iskeleye yanaşıp, demir atması da Allah’ın izni, yardımı ve adıyla gerçekleşir. Benim Rabbim gerçekten kullarını koruma kalkanına alır, çok bağışlayıcı ve engin merhamet sahibidir.' dedi.

وَهِيَ تَجْرِي بِهِمْ فِي مَوْجٍ كَالْجِبَالِ وَنَادَى نُوحٌ ابْنَهُ وَكَانَ فِي مَعْزِلٍ يَا بُنَيَّ ارْكَب مَّعَنَا وَلاَ تَكُن مَّعَ الْكَافِرِينَ ﴿٤٢﴾

11/HÛD SURESİ-42. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve hiye tecrî bihim fî mevcin kel cibâli ve nâdâ nûhunibnehu ve kâne fî ma'zilin yâ buneyyerkeb meanâ ve lâ tekun meal kâfirîn(kâfirîne).

Gemiler içindekilerle, dağlar gibi dalgalar arasında seyrediyordu. Nuh, ayrı bir yere çekilmiş, gemiden uzakta bulunan oğluna:
'Yavrucuğum, sen de bizimle beraber gemiye bin. Kulluk sözleşmesindeki ortak taahhütlerini, Allah’a iman, kulluk ve sorumluluk bilincini şuur altına iterek örtbas edip inkârda ısrar edenlerle, kâfirlerle, nankörlerle beraber olma.' diye seslendi.

قَالَ سَآوِي إِلَى جَبَلٍ يَعْصِمُنِي مِنَ الْمَاء قَالَ لاَ عَاصِمَ الْيَوْمَ مِنْ أَمْرِ اللّهِ إِلاَّ مَن رَّحِمَ وَحَالَ بَيْنَهُمَا الْمَوْجُ فَكَانَ مِنَ الْمُغْرَقِينَ ﴿٤٣﴾

11/HÛD SURESİ-43. AYET (Meâlleri Kıyasla): Kâle se âvî ilâ cebelin ya'sımunî minel mâi, kâle lâ âsımel yevme min emrillâhi illâ men rahim(rahime), ve hâle beynehumâl mevcu fe kâne minel mugrakîn(mugrakîne).

Oğlu:
'Beni suda boğulmaktan koruyacak bir dağa çıkacağım, oraya sığınacağım' dedi. Nuh:
'Bugün, Allah’ın icra planından, azâbından, Allah’ın rahmeti ve merhametiyle muamele ettiği kimseler korunur' dedi. Aralarına dalgalar girdi. Böylece o da boğulanlardan oldu.

وَقِيلَ يَا أَرْضُ ابْلَعِي مَاءكِ وَيَا سَمَاء أَقْلِعِي وَغِيضَ الْمَاء وَقُضِيَ الأَمْرُ وَاسْتَوَتْ عَلَى الْجُودِيِّ وَقِيلَ بُعْداً لِّلْقَوْمِ الظَّالِمِينَ ﴿٤٤﴾

11/HÛD SURESİ-44. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve kîle yâ ardubleî mâeki ve yâ semâu akliî ve gîdal mâu ve kudıyel emru vestevet alâl cûdiyyi ve kîle bu'den lil kavmiz zâlimîn(zâlimîne).

Nihayet:
'Ey yer, suyunu yut. Ey gök, suyunu tut.' denildi. Sular çekildi. Plan icra edildi. Gemiler Cûdî dağına oturdu.
'İnkâr ile, isyan ile, baskı, zulüm, işkence ile, temel hak ve hürriyetleri, Allah yolunu ve Allah yolundaki faaliyetleri engelleyen, suikastler tertip eden zâlim bir kavim rahmetten ve korumadan uzak olsun, canı Cehennem’e' denildi.

وَنَادَى نُوحٌ رَّبَّهُ فَقَالَ رَبِّ إِنَّ ابُنِي مِنْ أَهْلِي وَإِنَّ وَعْدَكَ الْحَقُّ وَأَنتَ أَحْكَمُ الْحَاكِمِينَ ﴿٤٥﴾

11/HÛD SURESİ-45. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve nâdâ nûhun rabbehu fe kâle rabbi innebnî min ehlî ve inne va'dekel hakku ve ente ahkemul hâkimîn(hâkimîne).

Nuh Rabbine:
'Ey Rabbim, oğlum benim ailemdendi. Senin va’din de, elbette haktır. Sen hâkimlerin, kanun-kural koyan hükümranların kanunlarını, kurallarını icra edenlerin en büyüğü, en hayırlısısın.' diye niyaz etti.

قَالَ يَا نُوحُ إِنَّهُ لَيْسَ مِنْ أَهْلِكَ إِنَّهُ عَمَلٌ غَيْرُ صَالِحٍ فَلاَ تَسْأَلْنِ مَا لَيْسَ لَكَ بِهِ عِلْمٌ إِنِّي أَعِظُكَ أَن تَكُونَ مِنَ الْجَاهِلِينَ ﴿٤٦﴾

11/HÛD SURESİ-46. AYET (Meâlleri Kıyasla): Kâle yâ nûhu innehu leyse min ehlike, innehu amelun gayru salih(salihin), fe lâ tes'elni mâ leyse leke bihî ilm(ilmun), innî eızuke en tekûne minel câhilîn(câhilîne).

Allah:
'Ey Nuh, oğlun ailenden, iman edenlerden, kurtarılacaklardan değildi. İtirazın yerinde olmadığı gibi, doğru bir davranış da değil. O, sâlih amel işleyen biri de değil. O halde, hakkında bilgin olmayan bir konuda benden bir şey isteme. Ben sana, bilgiden muhakemeden uzak, tutarsız davranan cahillerden olmamanı tavsiye ediyorum, seni uyarıyorum.' dedi.

قَالَ رَبِّ إِنِّي أَعُوذُ بِكَ أَنْ أَسْأَلَكَ مَا لَيْسَ لِي بِهِ عِلْمٌ وَإِلاَّ تَغْفِرْ لِي وَتَرْحَمْنِي أَكُن مِّنَ الْخَاسِرِينَ ﴿٤٧﴾

11/HÛD SURESİ-47. AYET (Meâlleri Kıyasla): Kâle rabbi innî eûzu bike en es'eleke mâ leyse lî bihî ilm(ilmun), ve illâ tagfirlî ve terhamnî ekun minel hâsirîn(hâsirîne).

Nuh:
'Rabbim, hakkında bilgim olmayan bir konuda, senden bir şey istemekten sana sığınırım. Sen beni bağışlamazsan, sen bana merhamet etmezsen hüsrana uğrayanlardan olurum.' dedi.

قِيلَ يَا نُوحُ اهْبِطْ بِسَلاَمٍ مِّنَّا وَبَركَاتٍ عَلَيْكَ وَعَلَى أُمَمٍ مِّمَّن مَّعَكَ وَأُمَمٌ سَنُمَتِّعُهُمْ ثُمَّ يَمَسُّهُم مِّنَّا عَذَابٌ أَلِيمٌ ﴿٤٨﴾

11/HÛD SURESİ-48. AYET (Meâlleri Kıyasla): Kîle yâ nûhuhbıt bi selâmin minnâ ve berakâtin aleyke ve alâ umemin mimmen meâke, ve umemun se numettiuhum summe yemessuhum minnâ azâbun elîm(elîmun).

'Ey Nuh, sana, seninle beraber olanlardan türeyen milletlere katımızdan barış, güvenlik, bolluk ve bereket va’dimizle gemidekilerle birlikte gemiden in. Onların neslinden yoldan çıkmış milletler de türeyecek, onlara da dünyada zevk ü sefa tattıracağız. Sonra onlara, tarafımızdan verilen can yakıp inleten müthiş bir azap dokunacak.' denildi.

تِلْكَ مِنْ أَنبَاء الْغَيْبِ نُوحِيهَا إِلَيْكَ مَا كُنتَ تَعْلَمُهَا أَنتَ وَلاَ قَوْمُكَ مِن قَبْلِ هَذَا فَاصْبِرْ إِنَّ الْعَاقِبَةَ لِلْمُتَّقِينَ ﴿٤٩﴾

11/HÛD SURESİ-49. AYET (Meâlleri Kıyasla): Tilke min enbâil gaybi nûhîhâ ileyke, mâ kunte ta'lemuhâ ente ve lâ kavmuke min kabli hâzâ, fasbır, innel âkıbete lil muttekîn(muttekîne).

İşte bunlar insanlığa ders olacak bilmediğiniz tarihlerin, gayb âleminin cezalandırma haberlerinden bazılarıdır. Biz bunları sana vahyediyoruz. Bundan önce, sen de, kavmin de bunları bilmiyordunuz. O halde sabırla mücadeleye devam edin. Hayırlı âkıbet, Allah’a sığınıp, emirlerine yapışarak günahlardan arınıp, azaptan korunanların, kulluk ve sorumluluk şuuruyla, haklarına ve özgürlüklerine sahip çıkarak şahsiyetli davranan, dinî ve sosyal görevlerinin bilincinde olan mü’minlerin, müttakılerindir.

وَإِلَى عَادٍ أَخَاهُمْ هُودًا قَالَ يَا قَوْمِ اعْبُدُواْ اللّهَ مَا لَكُم مِّنْ إِلَهٍ غَيْرُهُ إِنْ أَنتُمْ إِلاَّ مُفْتَرُونَ ﴿٥٠﴾

11/HÛD SURESİ-50. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve ilâ âdin ehâhum hûdâ(hûden), kâle yâ kavmi'budullâhe mâ lekum min ilâhin gayruhu, in entum illâ mufterûn(mufterûne).

Âd kavmine de kardeşleri Hûd’u özgürce sorumluluklarını yerine getirmek üzere gönderdik. Hûd:
'Ey kavmim, Allah’ı ilâh tanıyın, candan müslümanlar olarak Allah’a bağlanın, saygıyla Allah’a kulluk ve ibâdet ediniz. Sizin Allah’tan başka tanrınız yoktur. Siz Allah’a ortaklar koşmak, Allah katında şefaatçiler aramakla, sadece yalan uydurmaya devam ediyorsunuz?' dedi.

يَا قَوْمِ لا أَسْأَلُكُمْ عَلَيْهِ أَجْرًا إِنْ أَجْرِيَ إِلاَّ عَلَى الَّذِي فَطَرَنِي أَفَلاَ تَعْقِلُونَ ﴿٥١﴾

11/HÛD SURESİ-51. AYET (Meâlleri Kıyasla): Yâ kavmi lâ es'elukum aleyhi ecrâ(ecren), in ecriye illâ alâllezî fetaranî, e fe lâ ta'kılûn(ta'kılûne).

'Ey kavmim, tebliğ görevime karşılık sizden bir ücret istemiyorum. Benim ücretim, mükâfatım yalnızca beni yoktan var edene aittir. Hâlâ akıllanmayacak mısınız?' dedi.

وَيَا قَوْمِ اسْتَغْفِرُواْ رَبَّكُمْ ثُمَّ تُوبُواْ إِلَيْهِ يُرْسِلِ السَّمَاء عَلَيْكُم مِّدْرَارًا وَيَزِدْكُمْ قُوَّةً إِلَى قُوَّتِكُمْ وَلاَ تَتَوَلَّوْاْ مُجْرِمِينَ ﴿٥٢﴾

11/HÛD SURESİ-52. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve yâ kavmistagfirû rabbekum summe tûbû ileyhi yursilis semâe aleykum midrâran ve yezidkum kuvveten ilâ kuvvetikum ve lâ tetevellev mucrimîn(mucrimîne).

'Ey kavmim, Allah’a ortak koşmanız ve günahlarınız sebebiyle Rabbinizden bağışlanma, koruma kalkanına alınma dileyin. Sonra isyandan, günah işlemekten vazgeçerek tevbe edip O’na itaate yönelin. Göğü, üzerinizde bol bol rahmet, bereket ve nimet yağdıracak güce, imkâna kavuştursun. Kuvvetinize kuvvet katsın. İslâm’a planlı cephe alarak, müslümanlığı, müslüman nesilleri yozlaştırma, yok etme suçu işleyen güç ve iktidar sahibi âsi, suçlu, günahkâr olarak İslâm’a davetime yüz çevirmeyin, âsi ve günahkâr olarak, halkı idareye, halk üzerinde hakimiyet kurmaya çalışmayın.'

قَالُواْ يَا هُودُ مَا جِئْتَنَا بِبَيِّنَةٍ وَمَا نَحْنُ بِتَارِكِي آلِهَتِنَا عَن قَوْلِكَ وَمَا نَحْنُ لَكَ بِمُؤْمِنِينَ ﴿٥٣﴾

11/HÛD SURESİ-53. AYET (Meâlleri Kıyasla): Kâlû yâ hûdu mâ ci'tenâ bi beyyinetin ve mâ nahnu bi târikî âlihetinâ an kavlike ve mâ nahnu leke bi muminîn(muminîne).

Kavmi:
'Ey Hûd, sen bize açık hak bir delil bir mûcize getirmedin. Biz de senin sözünle ilâhlarımızı terkedecek değiliz. Biz sana itimat edecek de değiliz.' dedi.

إِن نَّقُولُ إِلاَّ اعْتَرَاكَ بَعْضُ آلِهَتِنَا بِسُوَءٍ قَالَ إِنِّي أُشْهِدُ اللّهِ وَاشْهَدُواْ أَنِّي بَرِيءٌ مِّمَّا تُشْرِكُونَ ﴿٥٤﴾

11/HÛD SURESİ-54. AYET (Meâlleri Kıyasla): İn nekûlu illâ'terâke ba'du âlihetinâ bi sûin, kâle innî uşhidullâhe veşhedû ennî berîun mimmâ tuşrikûne(tuşrikûne).

'Ancak şu kadarını diyebiliriz: Tanrılarımızdan bazısı seni fena çarpmış.' dediler. Hûd:
'Ben Allah’ı şâhit tutuyorum, siz de şâhit olun ki, ben, ilâhlığında, otoritesinde, mülkünde, tasarruflarında sizin Allah’a ortak koştuğunuz varlıklardan uzağım' dedi.

مِن دُونِهِ فَكِيدُونِي جَمِيعًا ثُمَّ لاَ تُنظِرُونِ ﴿٥٥﴾

11/HÛD SURESİ-55. AYET (Meâlleri Kıyasla): Min dûnihî fe kîdûnî cemîan summe lâ tunzırûni.

'Allah’tan başka, yarattıkları içinden tanrı diye taptıklarınızla bir ilgim yok. Haydi hepiniz bana kötülük yapmak için gizli planlar yapın, savaş açın, sonra da bana mühlet vermeyin.' dedi.

إِنِّي تَوَكَّلْتُ عَلَى اللّهِ رَبِّي وَرَبِّكُم مَّا مِن دَآبَّةٍ إِلاَّ هُوَ آخِذٌ بِنَاصِيَتِهَا إِنَّ رَبِّي عَلَى صِرَاطٍ مُّسْتَقِيمٍ ﴿٥٦﴾

11/HÛD SURESİ-56. AYET (Meâlleri Kıyasla): İnnî tevekkeltu alâllâhi rabbî ve rabbikum, mâ min dâbbetin illâ huve âhızun bi nâsıyetihâ, inne rabbî alâ sırâtın mustekîm(mustekîmin).

'Ben Allah’a, Rabbime, Rabbinize dayanıp güvendim, işlerimi ona havale ettim. Yürüyen bütün canlılar, koyduğu düzenin gereği, yalnızca Allah’ın koruması, gözetimi ve denetimi altındadır. Çünkü benim rabbim, doğru, muhkem, güvenli bir düzenin var edeni, koruyanı ve devamını sağlayanıdır.' dedi.

فَإِن تَوَلَّوْاْ فَقَدْ أَبْلَغْتُكُم مَّا أُرْسِلْتُ بِهِ إِلَيْكُمْ وَيَسْتَخْلِفُ رَبِّي قَوْمًا غَيْرَكُمْ وَلاَ تَضُرُّونَهُ شَيْئًا إِنَّ رَبِّي عَلَىَ كُلِّ شَيْءٍ حَفِيظٌ ﴿٥٧﴾

11/HÛD SURESİ-57. AYET (Meâlleri Kıyasla): Fe in tevellev fe kad eblagtukum mâ ursiltu bihî ileykum, ve yestahlifu rabbî kavmen gayrakum, ve lâ tedurrûnehu şey’â(şey’en), inne rabbî alâ kulli şey'in hafîz(hafîzun).

'Söylediklerime aldırmaz, güç ve iktidarınızı kullanarak halkı istediğiniz istikamette yönlendirirseniz Allah’ın azâbından kurtulamazsınız. Ben size özgürce tebliğe memur olduğum dini tebliğ ettim. Rabbim dilerse sizin yerinize başka bir kavmi getirir. Ona hiçbir şekilde zarar veremezsiniz. Rabbim her şeyi denetlemekte, kaydetmekte, koruyup kollamaktadır.' dedi.

وَلَمَّا جَاء أَمْرُنَا نَجَّيْنَا هُودًا وَالَّذِينَ آمَنُواْ مَعَهُ بِرَحْمَةٍ مِّنَّا وَنَجَّيْنَاهُم مِّنْ عَذَابٍ غَلِيظٍ ﴿٥٨﴾

11/HÛD SURESİ-58. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve lemmâ câe emrunâ necceynâ hûden vellezîne âmenû meahu bi rahmetin minnâ, ve necceynâhum min azâbin galîz(galîzin).

Planımız, azâbımız gerçekleştirilirken, Hûd’u ve onunla birlikte iman edenleri tarafımızdan bir rahmetle kurtardık. Onları ağır bir cezadan kurtarmış olduk.

وَتِلْكَ عَادٌ جَحَدُواْ بِآيَاتِ رَبِّهِمْ وَعَصَوْاْ رُسُلَهُ وَاتَّبَعُواْ أَمْرَ كُلِّ جَبَّارٍ عَنِيدٍ ﴿٥٩﴾

11/HÛD SURESİ-59. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve tilke âdun cehadû bi âyâti rabbihim ve asav rusulehu vettebeû emre kulli cebbârin anîd(anîdin).

İşte bu Âd kavmi, Rablerinin birliğini gösteren âyetlerini bile bile inkâr ettiler. Rasullerinin tebliğine, sünnetine sırt çevirdiler, âsi oldular. Hak hukuk tanımayan zorbanın, diktatör idarecilerin düzenine tâbi oldular.

وَأُتْبِعُواْ فِي هَذِهِ الدُّنْيَا لَعْنَةً وَيَوْمَ الْقِيَامَةِ أَلا إِنَّ عَادًا كَفَرُواْ رَبَّهُمْ أَلاَ بُعْدًا لِّعَادٍ قَوْمِ هُودٍ ﴿٦٠﴾

11/HÛD SURESİ-60. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve utbiû fî hâzihid dunyâ la’neten ve yevmel kıyâmeti, e lâ inne âden keferû rabbehum, e lâ bu'den li âdin kavmi hûd(hûdin).

Hem bu dünyada, hem de kıyamet günü lânete uğradılar. Bakınız, Âd kavmi Rablerini inkâr ettiler, ihsan ettiği nimetlere nankörlük ettiler. Hûd’un kavmi Âd’in, Allah’ın rahmetinden, korumasından uzak kılınarak, yok olup gitmesinden ibret alın.

وَإِلَى ثَمُودَ أَخَاهُمْ صَالِحًا قَالَ يَا قَوْمِ اعْبُدُواْ اللّهَ مَا لَكُم مِّنْ إِلَهٍ غَيْرُهُ هُوَ أَنشَأَكُم مِّنَ الأَرْضِ وَاسْتَعْمَرَكُمْ فِيهَا فَاسْتَغْفِرُوهُ ثُمَّ تُوبُواْ إِلَيْهِ إِنَّ رَبِّي قَرِيبٌ مُّجِيبٌ ﴿٦١﴾

11/HÛD SURESİ-61. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve ilâ semûde ehâhum sâlihâ(sâlihan), kâle yâ kavmi'budûllâhe mâ lekum min ilâhin gayruhu, huve enşeekum minel ardı vesta'marakum fîhâ festagfirûhu summe tûbû ileyhi, inne rabbî karîbun mucîb(mucîbun).

Semûd kavmine de kardeşleri Sâlih’i özgürce sorumluluklarını yerine getirmek üzere gönderdik. Sâlih:
'Ey kavmim, Allah’ı ilâh tanıyın, candan müslümanlar olarak Allah’a bağlanın, saygıyla Allah’a kulluk ve ibadet edin. Sizin ondan başka tanrınız yoktur. Sizi yerdeki topraktan meydana getirdi. Sizin yeryüzünde yerleşmenizi, yaşamanızı sağladı. O halde işlediğiniz günahlardan ve Allah’a ortak koşmanızdan dolayı O’ndan bağışlanma, koruma kalkanına alınma dileyin. Sonra isyandan, günah işlemekten vazgeçerek tevbe edip O’na itaate yönelin. Rabbim kullarına yakındır, dualarını kabul eder.' dedi.

قَالُواْ يَا صَالِحُ قَدْ كُنتَ فِينَا مَرْجُوًّا قَبْلَ هَذَا أَتَنْهَانَا أَن نَّعْبُدَ مَا يَعْبُدُ آبَاؤُنَا وَإِنَّنَا لَفِي شَكٍّ مِّمَّا تَدْعُونَا إِلَيْهِ مُرِيبٍ ﴿٦٢﴾

11/HÛD SURESİ-62. AYET (Meâlleri Kıyasla): Kâlû yâ sâlihu kad kunte fînâ mercuvven kable hâzâ e tenhânâ en na'bude mâ ya'budu âbâunâ ve innenâ le fî şekkin mimmâ ted'ûnâ ileyhi murîb(murîbin).

Kavmi:
'Ey Sâlih, sen, bundan önce içimizde, hakkında büyük umutlar beslenen biri idin. Atalarımızın taptıklarına tapmaktan bizi yasaklıyor musun? Biz, kulluk ve ibadete davet ettiğin şeye karşı sû-i zannımızın beslediği şüpheler içindeyiz.' dediler.

قَالَ يَا قَوْمِ أَرَأَيْتُمْ إِن كُنتُ عَلَى بَيِّنَةً مِّن رَّبِّي وَآتَانِي مِنْهُ رَحْمَةً فَمَن يَنصُرُنِي مِنَ اللّهِ إِنْ عَصَيْتُهُ فَمَا تَزِيدُونَنِي غَيْرَ تَخْسِيرٍ ﴿٦٣﴾

11/HÛD SURESİ-63. AYET (Meâlleri Kıyasla): Kâle yâ kavmi e raeytum in kuntu alâ beyyinetin min rabbî ve âtânî minhu rahmeten fe men yansurunî minallâhi in asaytuhu fe mâ tezîdûnenî gayra tahsîr(tahsîrin).

Sâlih:
'Ey kavmim, eğer ben, Rabbimden gelen apaçık hak bir delile, bir şeriate dayanarak görevimi yapıyorsam, o bana, tarafından bir rahmet, peygamberlik vermişse, ben de ona âsi olursam, Allah’ın azâbından beni kim kurtarır, hiç düşündünüz mü? Demek ki, durmadan kendi zararınızı, hüsranınızı artırmanın dışında bana ilâve olarak söyleyeceğiniz bir şey yok' dedi.

وَيَا قَوْمِ هَذِهِ نَاقَةُ اللّهِ لَكُمْ آيَةً فَذَرُوهَا تَأْكُلْ فِي أَرْضِ اللّهِ وَلاَ تَمَسُّوهَا بِسُوءٍ فَيَأْخُذَكُمْ عَذَابٌ قَرِيبٌ ﴿٦٤﴾

11/HÛD SURESİ-64. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve yâ kavmi hâzihî nâkatullâhi lekum âyeten fe zerûhâ te'kul fî ardıllâhi ve lâ temessûhâ bi sûin fe ye'huzekum azâbun karîb(karîbun).

'Ey kavmim, bu, benim hak peygamber olduğumu gösteren, sizin için bir mûcize olan Allah’ın dişi devesidir. Bırakın onu, Allah’ın arazisinde yesin, içsin. Kötü bir maksatla ona el sürmeyin. Ona zarar verirseniz eğer, ilâhî bir ceza, tez zamanda işinizi bitirir.'

فَعَقَرُوهَا فَقَالَ تَمَتَّعُواْ فِي دَارِكُمْ ثَلاَثَةَ أَيَّامٍ ذَلِكَ وَعْدٌ غَيْرُ مَكْذُوبٍ ﴿٦٥﴾

11/HÛD SURESİ-65. AYET (Meâlleri Kıyasla): Fe akarûhâ fe kâle temetteû fî dârikum selâsete eyyâm(eyyâmin), zâlike va'dun gayru mekzûb(mekzûbin).

Sâlih’in kavmi, deveyi, bacaklarından kılıçla biçerek öldürdüler. Sâlih:
'Yurdunuzda üç gün daha zevk ü sefa sürün' dedi. Bu, yalanlanması mümkün olmayan bir tehditti.

فَلَمَّا جَاء أَمْرُنَا نَجَّيْنَا صَالِحًا وَالَّذِينَ آمَنُواْ مَعَهُ بِرَحْمَةٍ مِّنَّا وَمِنْ خِزْيِ يَوْمِئِذٍ إِنَّ رَبَّكَ هُوَ الْقَوِيُّ الْعَزِيزُ ﴿٦٦﴾

11/HÛD SURESİ-66. AYET (Meâlleri Kıyasla): Fe lemmâ câe emrunâ necceynâ sâlihan vellezîne âmenû meahu bi rahmetin minnâ ve min hizyi yevmi izin, inne rabbeke huvel kaviyyul azîz(azîzu).

Planımız, azâbımız gerçekleştirilirken Sâlih’i ve onunla beraber, iman edenleri, tarafımızdan bir rahmet olarak azaptan ve o günün zilletinden kurtardık. Şüphesiz Rabbin güçlü, kudretli ve hükümrandır.

وَأَخَذَ الَّذِينَ ظَلَمُواْ الصَّيْحَةُ فَأَصْبَحُواْ فِي دِيَارِهِمْ جَاثِمِينَ ﴿٦٧﴾

11/HÛD SURESİ-67. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve ehazellezîne zalemûs sayhatu fe asbahû fî diyârihim câsimîn(câsimîne).

Şiddetli bir gürleme halinde âni bir darbe haksızlık edenlerin, zulmedenlerin işini bitirdi. Sabahleyin, yurtlarında yere çarpılarak çakılıp kalanlar oldular.

كَأَن لَّمْ يَغْنَوْاْ فِيهَا أَلاَ إِنَّ ثَمُودَ كَفرُواْ رَبَّهُمْ أَلاَ بُعْدًا لِّثَمُودَ ﴿٦٨﴾

11/HÛD SURESİ-68. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ke en lem yagnev fîhâ, e lâ inne semûde keferû rabbehum, e lâ bu’den li semûd(semûde).

Sanki, orada hiç yaşamamış, güzel gün görmemiş gibiydiler. Bakınız, Semûd kavmi Rablerini inkârda ısrar ettiler, ihsan ettiği nimetlere nankörlük ettiler. Semûd’un, Allah’ın rahmetinden, korumasından uzak kılınarak yok olup gitmesinden ibret alın.

وَلَقَدْ جَاءتْ رُسُلُنَا إِبْرَاهِيمَ بِالْبُشْرَى قَالُواْ سَلاَمًا قَالَ سَلاَمٌ فَمَا لَبِثَ أَن جَاء بِعِجْلٍ حَنِيذٍ ﴿٦٩﴾

11/HÛD SURESİ-69. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve lekad câet rusulunâ ibrâhîme bil buşrâ kâlû selâmâ(selâmen), kâle selâmun fe mâ lebise en câe bi iclin hanîz(hanîzin).

Andolsun ki, elçilerimiz, melekler İbrahim’e müjde ile geldiler.
'Selâm sana, selâmette ol, sen selâmette olanlardansın' dediler. O da,
'Size de selâm, siz de selâmette olun' dedi. Hiç beklemeden kızartılmış bir buzağı getirdi.

فَلَمَّا رَأَى أَيْدِيَهُمْ لاَ تَصِلُ إِلَيْهِ نَكِرَهُمْ وَأَوْجَسَ مِنْهُمْ خِيفَةً قَالُواْ لاَ تَخَفْ إِنَّا أُرْسِلْنَا إِلَى قَوْمِ لُوطٍ ﴿٧٠﴾

11/HÛD SURESİ-70. AYET (Meâlleri Kıyasla): Fe lemmâ raâ eydiyehum lâ tesilu ileyhi nekirehum ve evcese minhum hîfeten, kâlû lâ tehaf innâ ursilnâ ilâ kavmi lût(lûtin).

Ellerinin yemeğe uzanmadığını görünce, onları yadırgadı. Onlardan dolayı içinde korkulacak bir hal olduğunu hissetti. Onlar:
'Korkma, biz görevli olarak, Lût kavmine gönderildik' dediler.

وَامْرَأَتُهُ قَآئِمَةٌ فَضَحِكَتْ فَبَشَّرْنَاهَا بِإِسْحَقَ وَمِن وَرَاء إِسْحَقَ يَعْقُوبَ ﴿٧١﴾

11/HÛD SURESİ-71. AYET (Meâlleri Kıyasla): Vemraetuhu kâimetun fe dahıket fe beşşernâhâ bi ishâka ve min verâi ishâka ya'kûb(ya'kûbe).

İbrâhim’in karısı ayakta, meleklere hizmet ederken, korkusu geçtiği için gülüyordu. İşte bu sırada ona İshak’ı müjdeledik. İshak’ın ardından da Yâkub’u müjdeledik.

قَالَتْ يَا وَيْلَتَى أَأَلِدُ وَأَنَاْ عَجُوزٌ وَهَذَا بَعْلِي شَيْخًا إِنَّ هَذَا لَشَيْءٌ عَجِيبٌ ﴿٧٢﴾

11/HÛD SURESİ-72. AYET (Meâlleri Kıyasla): Kâlet yâ veyletâ e elidu ve ene acûzun ve hâzâ ba'lî şeyhâ(şeyhan), inne hâzâ le şey'un acîb(acîbun).

İbrâhim’in karısı:
'Vay başıma gelenlere! Ben bir kocakarı, kocam da bir ihtiyar iken çocuk mu doğuracağım. Bu tuhaf bir şey.' dedi.

قَالُواْ أَتَعْجَبِينَ مِنْ أَمْرِ اللّهِ رَحْمَتُ اللّهِ وَبَرَكَاتُهُ عَلَيْكُمْ أَهْلَ الْبَيْتِ إِنَّهُ حَمِيدٌ مَّجِيدٌ ﴿٧٣﴾

11/HÛD SURESİ-73. AYET (Meâlleri Kıyasla): Kâlû e ta’cebîne min emrillâhi rahmetullâhi ve berakâtuhu aleykum ehlel beyt(beyti), innehu hamîdun mecîd(mecîdun).

Onlar:
'Sen, Allah’ın kudretine, hikmetine, planına mı şaşıyorsun? Ey peygamber evinin halkı, Allah’ın rahmeti ve bereketleri üzerinize olsun. Çünkü o hamde, övgüye ve şükre lâyıktır. İyiliği boldur.' dediler.

فَلَمَّا ذَهَبَ عَنْ إِبْرَاهِيمَ الرَّوْعُ وَجَاءتْهُ الْبُشْرَى يُجَادِلُنَا فِي قَوْمِ لُوطٍ ﴿٧٤﴾

11/HÛD SURESİ-74. AYET (Meâlleri Kıyasla): Fe lemmâ zehebe an ibrâhîmer rev’u ve câethul buşra yucâdilunâ fî kavmi lût(lûtın).

İbrâhim’in korkusu geçip, kendisine müjde gelince, Lût kavmiyle ilgili bizimle tartışmaya başladı.

إِنَّ إِبْرَاهِيمَ لَحَلِيمٌ أَوَّاهٌ مُّنِيبٌ ﴿٧٥﴾

11/HÛD SURESİ-75. AYET (Meâlleri Kıyasla): İnne ibrâhîme le halîmun evvâhun munîb(munîbun).

İbrâhim ihtiraslarına hakim, güçlü, temkinli, makul, müsamahakâr, bağrı yanık, kendisini Allah yoluna adamış biri idi.

يَا إِبْرَاهِيمُ أَعْرِضْ عَنْ هَذَا إِنَّهُ قَدْ جَاء أَمْرُ رَبِّكَ وَإِنَّهُمْ آتِيهِمْ عَذَابٌ غَيْرُ مَرْدُودٍ ﴿٧٦﴾

11/HÛD SURESİ-76. AYET (Meâlleri Kıyasla): Yâ ibrâhîmu a’rid an hâzâ, innehu kad câe emru rabbike ve innehum âtîhim azâbun gayru merdûd(merdûdin).

Melekler:
'Ey İbrâhim, bu tartışmadan vazgeç. Kesinlikle Rabbinin planı icra edilecektir. Onlara geri çevrilmesi mümkün olmayan bir azap mutlaka geliyor.' dediler.

وَلَمَّا جَاءتْ رُسُلُنَا لُوطًا سِيءَ بِهِمْ وَضَاقَ بِهِمْ ذَرْعًا وَقَالَ هَذَا يَوْمٌ عَصِيبٌ ﴿٧٧﴾

11/HÛD SURESİ-77. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve lemmâ câet resulunâ lûtan sîe bihim ve dâka bihim zer’an ve kâle hâzâ yevmun asîb(asîbun).

Elçilerimiz melekler, Lût’a geldikleri zaman, Lût onlarla ilgili endişeye kapılıp kötülendi. Kavmini misafirlerinden uzaklaştırmakta zorlandı.
'Bu gün, zor bir gündür' dedi.

وَجَاءهُ قَوْمُهُ يُهْرَعُونَ إِلَيْهِ وَمِن قَبْلُ كَانُواْ يَعْمَلُونَ السَّيِّئَاتِ قَالَ يَا قَوْمِ هَؤُلاء بَنَاتِي هُنَّ أَطْهَرُ لَكُمْ فَاتَّقُواْ اللّهَ وَلاَ تُخْزُونِ فِي ضَيْفِي أَلَيْسَ مِنكُمْ رَجُلٌ رَّشِيدٌ ﴿٧٨﴾

11/HÛD SURESİ-78. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve câehu kavmuhu yuhraûne ileyhi ve min kablu kânû ya’melûnes seyyiât(seyyiâti), kâle yâ kavmi hâulâi benâtî hunne etharu lekum, fettekullâhe ve lâ tuhzûni fî dayfî, e leyse minkum raculun reşîd(reşîdun).

Kavmi, izdiham halinde koşarak Lût’un yanına geldi. Bunlar, daha önce o çirkin fiili işleyenlerdi. Lût:
'Ey kavmim, ümmetim içinde evliliğe hazır dolu genç kızlarım var. Onlarla evlenin. Onlar sizin için helâl, daha temiz. Allah’ın emirlerine muhalefetten, azâbından kendinizi koruyun. Misafirlerimin önünde beni rezil etmeyin. İçinizde, aklı başında, sözü dinlenen bir adam yok mu?' dedi.

قَالُواْ لَقَدْ عَلِمْتَ مَا لَنَا فِي بَنَاتِكَ مِنْ حَقٍّ وَإِنَّكَ لَتَعْلَمُ مَا نُرِيدُ ﴿٧٩﴾

11/HÛD SURESİ-79. AYET (Meâlleri Kıyasla): Kâlû lekad alimte mâ lenâ fî benâtike min hakk(hakkın), ve inneke le ta’lemu mâ nurîd(nurîdu).

Onlar:
'Senin ümmetinin kızlarında bizim gözümüzün olmadığını biliyorsun. Şüphesiz sen bizim ne istediğimizi de biliyorsun.' dediler.

قَالَ لَوْ أَنَّ لِي بِكُمْ قُوَّةً أَوْ آوِي إِلَى رُكْنٍ شَدِيدٍ ﴿٨٠﴾

11/HÛD SURESİ-80. AYET (Meâlleri Kıyasla): Kâle lev enne lî bikum kuvveten ev âvî ilâ ruknin şedîd(şedîdin).

Lût:
'Keşke size karşı kullanabileceğim bir gücüm, güçlü bağlılarım mü’minler, kuvvetli bir aşiretim olsaydı veya karşı konulmaz bir orduya, bir devlete sırtımı dayasaydım, siz bana böyle davranamazdınız' dedi.

قَالُواْ يَا لُوطُ إِنَّا رُسُلُ رَبِّكَ لَن يَصِلُواْ إِلَيْكَ فَأَسْرِ بِأَهْلِكَ بِقِطْعٍ مِّنَ اللَّيْلِ وَلاَ يَلْتَفِتْ مِنكُمْ أَحَدٌ إِلاَّ امْرَأَتَكَ إِنَّهُ مُصِيبُهَا مَا أَصَابَهُمْ إِنَّ مَوْعِدَهُمُ الصُّبْحُ أَلَيْسَ الصُّبْحُ بِقَرِيبٍ ﴿٨١﴾

11/HÛD SURESİ-81. AYET (Meâlleri Kıyasla): Kâlû ya lûtu innâ rusulu rabbike len yasilû ileyke fe esri bi ehlike bi kıt'ın minel leyli ve lâ yeltefit minkum ehadun illâmraeteke, innehu musîbuhâ mâ esâbehum, inne mev’ıdehumus subhu, e leyses subhu bi karîb(karîbin).

Elçiler, melekler:
'Ey Lût, biz Rabbinin elçileriyiz. Onlar sana asla dokunamazlar. Sen gecenin bir kısmında karın hariç, ailenle, iman edenlerle yola çıkıp yürü.Sizden hiçbiri geride kalanlarla ilgilenerek geri kalmasın, gözü geride olmasın. Çünkü onlara gelecek olan azap şüphesiz karına da isabet edecektir. Helâk zamanları bu sabah vaktidir. Sabah yakın değil mi?' dediler.

فَلَمَّا جَاء أَمْرُنَا جَعَلْنَا عَالِيَهَا سَافِلَهَا وَأَمْطَرْنَا عَلَيْهَا حِجَارَةً مِّن سِجِّيلٍ مَّنضُودٍ ﴿٨٢﴾

11/HÛD SURESİ-82. AYET (Meâlleri Kıyasla): Fe lemmâ câe emrunâ cealnâ âliyehâ sâfilehâ ve emtarnâ aleyhâ hicâraten min siccîlin mendûd(mendûdin).

Planımız gerçekleşirken, o ülkenin altını üstüne getirdik. Belirlenmiş cezanın infazı için üzerlerine balçıktan dökülerek pişirilip istif edilmiş taşlar yağdırdık.

مُّسَوَّمَةً عِندَ رَبِّكَ وَمَا هِيَ مِنَ الظَّالِمِينَ بِبَعِيدٍ ﴿٨٣﴾

11/HÛD SURESİ-83. AYET (Meâlleri Kıyasla): Musevvemeten inde rabbike, ve mâ hiye minez zâlimîne bi baîd(baîdin).

Bu taşlar Rabbin katında damgalanmıştır. Atılan taşların hiçbiri baskı, zulüm ve işkence yapan, ahlâken çürümüş olan zâlimlerin uzağına düşmemiş, boşa gitmemiştir, tepelerinden de eksik olmayacaktır.

وَإِلَى مَدْيَنَ أَخَاهُمْ شُعَيْبًا قَالَ يَا قَوْمِ اعْبُدُواْ اللّهَ مَا لَكُم مِّنْ إِلَهٍ غَيْرُهُ وَلاَ تَنقُصُواْ الْمِكْيَالَ وَالْمِيزَانَ إِنِّيَ أَرَاكُم بِخَيْرٍ وَإِنِّيَ أَخَافُ عَلَيْكُمْ عَذَابَ يَوْمٍ مُّحِيطٍ ﴿٨٤﴾

11/HÛD SURESİ-84. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve ilâ medyene ehâhum şuaybâ(şuayben), kâle yâ kavmi’budullâhe mâ lekum min ilâhin gayruhu , ve lâ tenkusûl mikyâle vel mîzâne innî erâkum bi hayrin ve innî ehâfu aleykum azâbe yevmin muhît(muhîtin).

Medyen’e de, özgürce sorumluluklarını yerine getirmek üzere, kardeşleri Şuayb’i peygamber olarak gönderdik. Şuayb:
'Ey kavmim, Allah’ı ilâh tanıyın, candan müslümanlar olarak Allah’a bağlanın, saygıyla Allah’a kulluk ve ibâdet edin. Sizin Allah’tan başka tanrınız yoktur. Ölçekleri noksan doldurmayın. Noksan metrelerle ölçmeyin, terazilerde eksik tartmayın. Ben sizi hayır ve bolluk içinde görüyorum. Buna şükretmezseniz sizin adınıza, her şeyi abluka altına alan bir günün azâbından korkuyorum.' dedi.

وَيَا قَوْمِ أَوْفُواْ الْمِكْيَالَ وَالْمِيزَانَ بِالْقِسْطِ وَلاَ تَبْخَسُواْ النَّاسَ أَشْيَاءهُمْ وَلاَ تَعْثَوْاْ فِي الأَرْضِ مُفْسِدِينَ ﴿٨٥﴾

11/HÛD SURESİ-85. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve yâ kavmi evfûl mikyâle vel mîzâne bil kıstı ve lâ tebhasûn nâse eşyâehum ve lâ ta’sev fîl ardı mufsidîn(mufsidîne).

'Ey kavmim, ölçekleri tam doldurun. Ölçmede ve tartıda adâletli olun, sosyal adâleti, sosyal güvenliği temin edip, refah payını artırarak toplumdaki dengeyi sağlayın. İnsanların mallarını eksik teslim etmeyin, değerlerini düşürmeyin, bedellerini eksik ödemeyin, mallarını kötülemeyin, haksız rekabet yapmayın, aldatarak, hile yaparak, fırsat kollayarak, gasp ederek insanların haklarını zayi etmeyin, zayiine sebep olmayın. Ülkede, yeryüzünde bozgunculuk yaparak, karışıklık çıkarmakta ve küfürde ileri gitmeyin.' dedi.

بَقِيَّةُ اللّهِ خَيْرٌ لَّكُمْ إِن كُنتُم مُّؤْمِنِينَ وَمَا أَنَاْ عَلَيْكُم بِحَفِيظٍ ﴿٨٦﴾

11/HÛD SURESİ-86. AYET (Meâlleri Kıyasla): Bakıyyetullâhi hayrun lekum in kuntum mu’minîn(mu’minîne), ve mâ ene aleykum bi hafîz(hafîzin).

Eğer mü’minseniz, Allah’ın arınmış nimeti, helâlinden bıraktığı kâr sizin için daha hayırlıdır. Ben sizin üzerinizde denetim, zabıta görevi yapamam.' dedi.

قَالُواْ يَا شُعَيْبُ أَصَلاَتُكَ تَأْمُرُكَ أَن نَّتْرُكَ مَا يَعْبُدُ آبَاؤُنَا أَوْ أَن نَّفْعَلَ فِي أَمْوَالِنَا مَا نَشَاء إِنَّكَ لَأَنتَ الْحَلِيمُ الرَّشِيدُ ﴿٨٧﴾

11/HÛD SURESİ-87. AYET (Meâlleri Kıyasla): Kâlû yâ şuaybu e salâtuke te’muruke en netruke mâ ya’budu âbâunâ ev en nef’ale fî emvâlinâ mâ neşâu , inneke le entel halîmur reşîd(reşîdu).

Onlar:
'Ey Şuayb, atalarımızın taptıklarını terketmemizi veya mallarımızla ilgili Allah’ın sünnetinin, düzeninin yasaları ve iradesinin tecellileri içinde dilediğimizi yapmaktan vazgeçmemizi, sana namazın (dinin) mi emrediyor? Çünkü sen ihtiraslarına hâkim, güçlü, temkinli, müsamahakâr, aklı başında bir adamsın.' dediler.

قَالَ يَا قَوْمِ أَرَأَيْتُمْ إِن كُنتُ عَلَىَ بَيِّنَةٍ مِّن رَّبِّي وَرَزَقَنِي مِنْهُ رِزْقًا حَسَنًا وَمَا أُرِيدُ أَنْ أُخَالِفَكُمْ إِلَى مَا أَنْهَاكُمْ عَنْهُ إِنْ أُرِيدُ إِلاَّ الإِصْلاَحَ مَا اسْتَطَعْتُ وَمَا تَوْفِيقِي إِلاَّ بِاللّهِ عَلَيْهِ تَوَكَّلْتُ وَإِلَيْهِ أُنِيبُ ﴿٨٨﴾

11/HÛD SURESİ-88. AYET (Meâlleri Kıyasla): Kâle yâ kavmi e raeytum in kuntu alâ beyyinetin min rabbî ve razakanî minhu rızkan hasenâ(hasenen), ve mâ urîdu en uhâlifekum ilâ mâ enhâkum anhu, in urîdu illâl ıslâha mâsteta’tu, ve mâ tevfîkî illâ billâh(billâhi), aleyhi tevekkeltu ve ileyhi unîb(unîbu).

Şuayb:
'Ey kavmim, hiç düşündünüz mü, eğer ben Rabbimden gelen apaçık hak bir delile, kitap ve şeriata dayanarak görevimi yapıyorsam, O bana, helâl ticaret-kazanç yolu göstererek tarafından güzel bir rızık vermişse, bunu haram ile şüpheli hale getirmek bana yakışır mı? Ben, sizi men ettiğim şeylerin aksini yapan kimse durumuna düşmek istemem. Ben sadece gücümün yettiği sürece sizi ıslah etmeye çalışacağım. Ancak Allah’ın yardımı ile başaracağım. O’na dayanıp güvendim, işlerimi O’na havale ettim. Sadece O’na sığınır, O’na boyun eğerim.' dedi.

وَيَا قَوْمِ لاَ يَجْرِمَنَّكُمْ شِقَاقِي أَن يُصِيبَكُم مِّثْلُ مَا أَصَابَ قَوْمَ نُوحٍ أَوْ قَوْمَ هُودٍ أَوْ قَوْمَ صَالِحٍ وَمَا قَوْمُ لُوطٍ مِّنكُم بِبَعِيدٍ ﴿٨٩﴾

11/HÛD SURESİ-89. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve yâ kavmi lâ yecrimennekum şikâkî en yusîbekum mislu mâ esâbe kavme nûhin ev kavme hûdin ev kavme sâlih(sâlihın), ve mâ kavmu lûtin minkum bi baîd(baîdin).

'Ey kavmim, sakın bana karşı düşmanlığınız, Nuh kavminin veya Hûd kavminin veya Sâlih kavminin başlarına gelenler gibi, size de bir musibet, bir belâ getirmesin. Lût kavmi de zaman, mekân ve davranışları itibariyle sizden uzak değildir.' dedi.

وَاسْتَغْفِرُواْ رَبَّكُمْ ثُمَّ تُوبُواْ إِلَيْهِ إِنَّ رَبِّي رَحِيمٌ وَدُودٌ ﴿٩٠﴾

11/HÛD SURESİ-90. AYET (Meâlleri Kıyasla): Vestagfirû rabbekum summe tûbû ileyhi, inne rabbî rahîmun vedûd(vedûdun).

'Günahlarınızdan dolayı Rabbinizden bağışlanma, koruma kalkanına alınma dileyin, sonra isyandan, günah işlemekten vazgeçerek, tevbe edip, ona itaate yönelin. Benim Rabbim çok merhametlidir, sevgisi çok yüksektir.'

قَالُواْ يَا شُعَيْبُ مَا نَفْقَهُ كَثِيرًا مِّمَّا تَقُولُ وَإِنَّا لَنَرَاكَ فِينَا ضَعِيفًا وَلَوْلاَ رَهْطُكَ لَرَجَمْنَاكَ وَمَا أَنتَ عَلَيْنَا بِعَزِيزٍ ﴿٩١﴾

11/HÛD SURESİ-91. AYET (Meâlleri Kıyasla): Kâlû yâ Şuaybu mâ nefkahu kesîren mimmâ tekûlu ve innâ le nerâke fînâ daîfâ(daîfen), ve lev lâ rahtuke le recemnâke ve mâ ente aleynâ bi azîz(azîzin).

Onlar:
'Ey Şuayb, söylediklerinden birçoğunu anlamıyoruz. Seni de içimizde çok zayıf, aciz biri olarak görüyoruz. Eğer itibarlı kabilen, güçlü birkaç akraban olmasaydı, seni taşlayarak öldürürdük. Bizim üstümüzde güçlü, kuvvetli, otoriter biri de değilsin.' dediler.

قَالَ يَا قَوْمِ أَرَهْطِي أَعَزُّ عَلَيْكُم مِّنَ اللّهِ وَاتَّخَذْتُمُوهُ وَرَاءكُمْ ظِهْرِيًّا إِنَّ رَبِّي بِمَا تَعْمَلُونَ مُحِيطٌ ﴿٩٢﴾

11/HÛD SURESİ-92. AYET (Meâlleri Kıyasla): Kâle yâ kavmi e rahtî eazzu aleykum minallâhi, vettehaztumûhu verâekum zıhriyyâ(zıhriyyen), inne rabbî bi mâ ta’melûne muhît(muhîtun).

Şuayb:
'Ey kavmim, benim itibarlı kabilem, güçlü birkaç akrabam sizin üzerinizde Allah’tan daha mı müessir, daha mı güçlü, daha mı değerli ki, Allah’ı kulak arkası ederek, unutarak hesaba katmıyorsunuz. Benim Rabbim, işlemeye devam ettiğiniz amelleri, davranışlarınızı ilmiyle kudretiyle abluka altına almıştır.' dedi.

وَيَا قَوْمِ اعْمَلُواْ عَلَى مَكَانَتِكُمْ إِنِّي عَامِلٌ سَوْفَ تَعْلَمُونَ مَن يَأْتِيهِ عَذَابٌ يُخْزِيهِ وَمَنْ هُوَ كَاذِبٌ وَارْتَقِبُواْ إِنِّي مَعَكُمْ رَقِيبٌ ﴿٩٣﴾

11/HÛD SURESİ-93. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve yâ kavmi’melû alâ mekânetikum innî âmilun, sevfe ta’lemûne men ye’tîhi azâbun yuhzîhi ve men huve kâzib(kâzibun), vertekibû innî meakum rakîb(rakîbun).

'Ey kavmim, terketmediğiniz hayat tarzınızı, iktidarınızı yaşamaya devam edin, bütün imkânlarınızla elinizden geleni yapın. Ben de bilinçli olarak görevimi, yapmaya devam edeceğim. O rezil rüsvay edecek azâbın, kime geleceğini, yalancının kim olduğunu yakında bilip anlayacaksınız. Siz asıl, davranışlarınızın nasıl bir sonla biteceğine bakın! Ben de sizinle beraber o günü gözlüyorum.' dedi.

وَلَمَّا جَاء أَمْرُنَا نَجَّيْنَا شُعَيْبًا وَالَّذِينَ آمَنُواْ مَعَهُ بِرَحْمَةٍ مَّنَّا وَأَخَذَتِ الَّذِينَ ظَلَمُواْ الصَّيْحَةُ فَأَصْبَحُواْ فِي دِيَارِهِمْ جَاثِمِينَ ﴿٩٤﴾

11/HÛD SURESİ-94. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve lemmâ câe emrunâ necceynâ şuayben vellezîne âmenû meahu bi rahmetin minnâ ve ehazetillezîne zalemûs sayhatu fe asbahû fî diyârihim câsimîn(câsimîne).

Planımız, azâbımız gerçekleşirken, Şuayb ve onunla birlikte iman edenleri, tarafımızdan bir rahmetle kurtardık. Şiddetli bir gürleme halinde âni bir darbe haksızlık edenlerin, zulmedenlerin işini bitirdi. Sabahleyin yurtlarında yere çarpılarak çakılıp kalanlar oldular.

كَأَن لَّمْ يَغْنَوْاْ فِيهَا أَلاَ بُعْدًا لِّمَدْيَنَ كَمَا بَعِدَتْ ثَمُودُ ﴿٩٥﴾

11/HÛD SURESİ-95. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ke en lem yagnev fîhâ, e lâ bu’den li medyene kemâ baıdet semûd(semûdu).

Sanki o topraklarda, hiç yaşamamış, hiç güzel gün görmemiş gibiydiler. Semûd kavminin, Allah’ın rahmetinden, korumasından uzak olduğu gibi, Medyen halkının da O’nun rahmetinden, korumasından uzaklaştırılmasından ibret alın.

وَلَقَدْ أَرْسَلْنَا مُوسَى بِآيَاتِنَا وَسُلْطَانٍ مُّبِينٍ ﴿٩٦﴾

11/HÛD SURESİ-96. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve le kad erselnâ mûsâ bi âyâtinâ ve sultânin mubîn(mubînin).

Mûsâ’yı da, âyetlerimizle, mûcizelerimizle, apaçık bir ferman ile, ilâhî bir yetki ile özgürce sorumluluklarını yerine getirmek üzere Rasul olarak gönderdik.

إِلَى فِرْعَوْنَ وَمَلَئِهِ فَاتَّبَعُواْ أَمْرَ فِرْعَوْنَ وَمَا أَمْرُ فِرْعَوْنَ بِرَشِيدٍ ﴿٩٧﴾

11/HÛD SURESİ-97. AYET (Meâlleri Kıyasla): İlâ fir’avne ve melâihî fettebeû emre fir’avn(fir’avne), ve mâ emru fir’avne bi reşîd(reşîdin).

Firavun’a, devlet büyüklerine ve kodamanlarına gönderdik. Kodamanları da dahil tebaası Firavun’un düzenine tâbi oldu. Halbuki Firavun’un idaresi, aldığı kararlar, hükümet şekli, mâkul, doğru, hayırlı, düzenli, huzurlu değildi, aydınlatıcı, yol gösterici, rehberlik edici bir bir yönetim hiç değildi.

يَقْدُمُ قَوْمَهُ يَوْمَ الْقِيَامَةِ فَأَوْرَدَهُمُ النَّارَ وَبِئْسَ الْوِرْدُ الْمَوْرُودُ ﴿٩٨﴾

11/HÛD SURESİ-98. AYET (Meâlleri Kıyasla): Yakdumu kavmehu yevmel kıyâmeti fe evredehumun nâr(nâre), ve bi’sel virdul mevrûd(mevrûdu).

Firavun kıyamet günü, kavminin önüne düşecek, dünyadaki bâtıl yönetiminin, hakka isyanının sonucu olarak onları ateşe sürükleyecektir. Ciğerlerini soğutmak, hararetlerini söndürmek için varılan yer ne kötü bir yerdir.

وَأُتْبِعُواْ فِي هَذِهِ لَعْنَةً وَيَوْمَ الْقِيَامَةِ بِئْسَ الرِّفْدُ الْمَرْفُودُ ﴿٩٩﴾

11/HÛD SURESİ-99. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve utbiû fî hâzihî la’neten ve yevmel kıyâmeti, bi’ser rifdul merfûd(merfûdu).

Onlar bu dünyada da, Kıyamet gününde de lânete uğratıldılar. Onlara verilen armağan ne kötü bir armağandır.

ذَلِكَ مِنْ أَنبَاء الْقُرَى نَقُصُّهُ عَلَيْكَ مِنْهَا قَآئِمٌ وَحَصِيدٌ ﴿١٠٠﴾

11/HÛD SURESİ-100. AYET (Meâlleri Kıyasla): Zâlike min enbâil kurâ nekussuhu aleyke minhâ kâimun ve hasîd(hasîdun).

İşte bunlar, insanlığa ders olsun diye sana anlattığımız, helâk olmuş memleketlerin başlarına gelen felâket haberlerinden bazılarıdır. Onlardan ayakta kalanlar var, kalıntıları olanlar, biçilmiş ekine benzeyenler de var.

وَمَا ظَلَمْنَاهُمْ وَلَكِن ظَلَمُواْ أَنفُسَهُمْ فَمَا أَغْنَتْ عَنْهُمْ آلِهَتُهُمُ الَّتِي يَدْعُونَ مِن دُونِ اللّهِ مِن شَيْءٍ لِّمَّا جَاء أَمْرُ رَبِّكَ وَمَا زَادُوهُمْ غَيْرَ تَتْبِيبٍ ﴿١٠١﴾

11/HÛD SURESİ-101. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve mâ zalemnâhum ve lâkin zalemû enfusehum fe mâ agnet anhum âlihetuhumulletî yed’ûne min dûnillâhi min şey’in lemmâ câe emru rabbike, ve mâ zâdûhum gayra tetbîb(tetbîbin).

Biz onlara zulmetmedik. Onlar kendilerine yazık ettiler, birbirlerine zulmettiler. Rabbinin planı icra edilirken Allah’ı bırakıp, kulu durumundakilerden, taptıkları, yalvardıkları tanrıları hiçbir şekilde kendilerine fayda sağlamadı. Onların helâk ve hüsranlarını artırmaktan başka bir şeye yaramadı.

وَكَذَلِكَ أَخْذُ رَبِّكَ إِذَا أَخَذَ الْقُرَى وَهِيَ ظَالِمَةٌ إِنَّ أَخْذَهُ أَلِيمٌ شَدِيدٌ ﴿١٠٢﴾

11/HÛD SURESİ-102. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve kezâlike ahzu rabbike izâ ehazel kurâ ve hiye zâlimetun, inne ahzehû elîmun şedîd(şedîdun).

Baskıyı, zulmü, işkenceyi, isyanı ve küfrü alışkanlık haline getiren, Allah yolunu, Allah yolundaki faaliyetleri engelleyen bir memleketi cezalandırırken, senin Rabbin işte böyle cezalandırır. Onun cezalandırması çok can yakıcı, çok inletici, çok müthiştir.

إِنَّ فِي ذَلِكَ لآيَةً لِّمَنْ خَافَ عَذَابَ الآخِرَةِ ذَلِكَ يَوْمٌ مَّجْمُوعٌ لَّهُ النَّاسُ وَذَلِكَ يَوْمٌ مَّشْهُودٌ ﴿١٠٣﴾

11/HÛD SURESİ-103. AYET (Meâlleri Kıyasla): İnne fî zâlike le âyeten li men hâfe azâbel âhırati, zâlike yevmun mecmûun lehun nâsu ve zâlike yevmun meşhûd(meşhûdun).

Bunda, âhiretin, ebedî yurdun azâbından korkanlar için gerçekten ibretler, uyarılar vardır. Hesap günü olması sebebiyle, kıyamet günü bütün insanların toplanacağı bir gündür. Bu, ümmetlerin ve insanların denetlendiği, hesaba çekildiği, delilleri, şâhitleri ortaya konarak, mü’minlere yapılan zulmün hesabının sorulduğu bir gündür.

وَمَا نُؤَخِّرُهُ إِلاَّ لِأَجَلٍ مَّعْدُودٍ ﴿١٠٤﴾

11/HÛD SURESİ-104. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve mâ nuahhıruhû illâ li ecelin ma’dûd(ma’dûdin).

Biz o günü geciktirmeyiz, yalnızca belirlenmiş vaktinin, saatinin dolmasını bekleriz.

يَوْمَ يَأْتِ لاَ تَكَلَّمُ نَفْسٌ إِلاَّ بِإِذْنِهِ فَمِنْهُمْ شَقِيٌّ وَسَعِيدٌ ﴿١٠٥﴾

11/HÛD SURESİ-105. AYET (Meâlleri Kıyasla): Yevme ye’ti lâ tekellemu nefsun illâ bi iznihi fe minhum şakıyyun ve saîd(saîdun).

O gün gelince, Allah’ın izni olmadan hiçbir kimse konuşamaz. O gün, insanların bir kısmı bedbaht, bir kısmı mutludur.

فَأَمَّا الَّذِينَ شَقُواْ فَفِي النَّارِ لَهُمْ فِيهَا زَفِيرٌ وَشَهِيقٌ ﴿١٠٦﴾

11/HÛD SURESİ-106. AYET (Meâlleri Kıyasla): Fe emmâllezîne şekû fe fîn nâri lehum fîhâ zefîrun ve şehîk(şehîkun).

Bedbaht olanlar, dünyada işledikleri kötülüklerden dolayı Cehennemdedirler. Onlar orada şiddetli iniltiler ve hırıltılar içindedirler.

خَالِدِينَ فِيهَا مَا دَامَتِ السَّمَاوَاتُ وَالأَرْضُ إِلاَّ مَا شَاء رَبُّكَ إِنَّ رَبَّكَ فَعَّالٌ لِّمَا يُرِيدُ ﴿١٠٧﴾

11/HÛD SURESİ-107. AYET (Meâlleri Kıyasla): Hâlidîne fîhâ mâ dâmetis semâvâtu vel ardu illâ mâ şâe rabbuke, inne rabbeke fe'âlun limâ yurîd(yurîdu).

Rabbinin sünneti, düzeninin yasaları içinde, iradesinin tecellisine uygun olan hal, daha ağır cezalar müstesna, gökler ve yer daim olup durdukça, o ateşte ebedî kalacaklar. Rabbin her an iradesinin tecellisini hakkıyla icra gücüne sahiptir, dilediği kanunları kor.

وَأَمَّا الَّذِينَ سُعِدُواْ فَفِي الْجَنَّةِ خَالِدِينَ فِيهَا مَا دَامَتِ السَّمَاوَاتُ وَالأَرْضُ إِلاَّ مَا شَاء رَبُّكَ عَطَاء غَيْرَ مَجْذُوذٍ ﴿١٠٨﴾

11/HÛD SURESİ-108. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve emmâllezîne suidû fe fîl cenneti hâlidîne fîhâ mâ dâmetis semâvâtu vel ardu illâ mâ şâe rabbuke, atâen gayra meczûz(meczûzin).

Mutlu olanlarsa, Allah’a kulluk ve ibadetleri, iyilikleri dolayısıyla Cennettedirler. Rabbinin sünnetinin, düzeninin yasaları içinde, iradesinin tecellisine uygun olan hal, daha büyük mükâfatlar müstesna, gökler ve yer daim olup durdukça, orada ebedî yaşayacaklar. Bu, ardı arkası kesilmeyen bir lütuf, bir ihsandır.

فَلاَ تَكُ فِي مِرْيَةٍ مِّمَّا يَعْبُدُ هَؤُلاء مَا يَعْبُدُونَ إِلاَّ كَمَا يَعْبُدُ آبَاؤُهُم مِّن قَبْلُ وَإِنَّا لَمُوَفُّوهُمْ نَصِيبَهُمْ غَيْرَ مَنقُوصٍ ﴿١٠٩﴾

11/HÛD SURESİ-109. AYET (Meâlleri Kıyasla): Fe lâ teku fî miryetin mimmâ ya’budu hâulâi, mâ ya’budûne illâ kemâ ya’budu âbâuhum min kablu, ve innâ le muveffûhum nasîbehum gayra menkûs(menkûsin).

Onların tapmaya devam ettikleri şeylerin bâtıl olduğundan şüphen olmasın. Onlar, daha önce atalarının taptığına benzer şeylere tapıyorlar. Biz onların, hak ettikleri cezalarını kendilerine eksiksiz uygulayacağız.

وَلَقَدْ آتَيْنَا مُوسَى الْكِتَابَ فَاخْتُلِفَ فِيهِ وَلَوْلاَ كَلِمَةٌ سَبَقَتْ مِن رَّبِّكَ لَقُضِيَ بَيْنَهُمْ وَإِنَّهُمْ لَفِي شَكٍّ مِّنْهُ مُرِيبٍ ﴿١١٠﴾

11/HÛD SURESİ-110. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve lekad âteynâ mûsâl kitâbe fahtulife fîhi, ve lev lâ kelimetun sebekat min rabbike le kudiye beynehum, ve innehum le fî şekkin minhu murîb(murîbun).

Andolsun biz Mûsâ’ya kutsal kitabı vermiştik. Hür iradeye, özgürce seçme hakkına sahipken, Mûsâ’ya ve Tevrat’a itibar etmedikleri için, Tevrat’ta da ihtilâfa düşüldü. Eğer insanların sorumlu tutularak muhakeme edileceği, mükâfata nâil olanla cezaya müstehak olanların hükümlerinin kesinleşeceği ile ilgili, rahmeti gazabına baskın olan Rabbinin koyduğu-kurduğu, mühlet verilen bir düzen olmasaydı, onların aralarında âcilen yargı gerçekleştirilir, hüküm icra edilirdi. Hâlâ onlar, hak kitaba, Kuran’a karşı da sû-i zanlarının-art niyetlerinin beslediği şüpheler içindedirler.

وَإِنَّ كُلاًّ لَّمَّا لَيُوَفِّيَنَّهُمْ رَبُّكَ أَعْمَالَهُمْ إِنَّهُ بِمَا يَعْمَلُونَ خَبِيرٌ ﴿١١١﴾

11/HÛD SURESİ-111. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve inne kullen lemmâ le yuveffiyennehum rabbuke a’mâlehum, innehu bimâ ya’melûne habîr(habîrun).

Şüphesiz Rabbin, onların her birinin amellerinin karşılığını, onlara tam olarak verecektir. Rabbin, onların işlemeye devam ettiği gizli-açık bütün amellerinden haberdardır.

فَاسْتَقِمْ كَمَا أُمِرْتَ وَمَن تَابَ مَعَكَ وَلاَ تَطْغَوْاْ إِنَّهُ بِمَا تَعْمَلُونَ بَصِيرٌ ﴿١١٢﴾

11/HÛD SURESİ-112. AYET (Meâlleri Kıyasla): Festekim kemâ umirte ve men tâbe meake ve lâ tatgav, innehu bi mâ ta’melûne basîr(basîrun).

O halde, tevbe ederek seninle beraber olanlarla, günah işlemekten, isyandan vazgeçerek Allah’a itaate yönelenlerle birlikte emrolunduğun gibi ilâhî emirleri doğru uygulayarak itaatte daim ol.
Aşırı da gitmeyin, azmayın. O sizin işlediğiniz amelleri biliyor, görüyor.

وَلاَ تَرْكَنُواْ إِلَى الَّذِينَ ظَلَمُواْ فَتَمَسَّكُمُ النَّارُ وَمَا لَكُم مِّن دُونِ اللّهِ مِنْ أَوْلِيَاء ثُمَّ لاَ تُنصَرُونَ ﴿١١٣﴾

11/HÛD SURESİ-113. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve lâ terkenû ilâllezîne zalemû fe temessekumun nâru ve mâ lekum min dûnillâhi min evliyâe summe lâ tunsarûn(tunsarûne).

Baskı, zulüm ve işkenceyle temel hak ve hürriyetleri, Allah yolunu, Allah yolundaki faaliyetleri engelleyenlere, haksızlık edenlere yakınlık, eğilim göstermeyin, onların fiillerine iştirak etmeyin, yardımcı olmayın, desteklemeyin ki, size ateş dokunmasın. Sizin Allah’ın dışında kulları durumundakilerden koruyucunuz, emirlerine itaat edeceğiniz otorite yoktur. Değilse Allah’ın yardımına nâil olamazsınız.

وَأَقِمِ الصَّلاَةَ طَرَفَيِ النَّهَارِ وَزُلَفًا مِّنَ اللَّيْلِ إِنَّ الْحَسَنَاتِ يُذْهِبْنَ السَّيِّئَاتِ ذَلِكَ ذِكْرَى لِلذَّاكِرِينَ ﴿١١٤﴾

11/HÛD SURESİ-114. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve ekımis salâte tarafeyin nehâri ve zulefen minel leyl(leyli), innel hasenâti yuzhibnes seyyiât(seyyiâti), zâlike zikrâ liz zâkirîn(zâkirîne).

Gündüzün iki tarafında, gecenin gündüze yakın saatlerinde (sabah, akşam, yatsı) namazları âdâbına riâyet ederek, aksatmadan kıl. İyilikler, namazlar, câmiler, müesseseler, hukuk kurallarının işletilmesi, fazileti, sevabı yüksek hükümlere öncelik verilmesi kötülükleri, günahları, başıbozukluğu yok eder. Bu Kur’ân, düşünebilenler için, kulağına söz girecek kimseler için büyük bir öğüttür.

وَاصْبِرْ فَإِنَّ اللّهَ لاَ يُضِيعُ أَجْرَ الْمُحْسِنِينَ ﴿١١٥﴾

11/HÛD SURESİ-115. AYET (Meâlleri Kıyasla): Vasbir fe innallâhe lâ yudîu ecrel muhsinîn(muhsinîne).

Sabrederek mücadeleye devam et. Allah, iyiliği, iyi niyetleri, dinin, ahlâkın ve kamu vicdanının emirlerini, devamlı davranışlarına, ilişkilerine, görevlerine, hayatlarına yansıtan, samimiyetle ibadet eden, aktif olarak iyiliğe, iyi uygulamaya, iyileştirmeye örnek olan, işlerinde mükemmellik, dürüstlük ve başarı için dikkat harcayan, hayırlı icraatlar, kalıcı hizmetler yapan müslüman önderlerin, idarecilerin, müslümanların mükâfatını zâyi etmez.

فَلَوْلاَ كَانَ مِنَ الْقُرُونِ مِن قَبْلِكُمْ أُوْلُواْ بَقِيَّةٍ يَنْهَوْنَ عَنِ الْفَسَادِ فِي الأَرْضِ إِلاَّ قَلِيلاً مِّمَّنْ أَنجَيْنَا مِنْهُمْ وَاتَّبَعَ الَّذِينَ ظَلَمُواْ مَا أُتْرِفُواْ فِيهِ وَكَانُواْ مُجْرِمِينَ ﴿١١٦﴾

11/HÛD SURESİ-116. AYET (Meâlleri Kıyasla): Fe lev lâ kâne minel kurûni min kablikum ûlû bakıyyetin yenhevne anil fesâdi fil ardı illâ kalîlen mimmen enceynâ minhum, vettebeallezîne zalemû mâ utrifû fîhi ve kânû mucrimîn(mucrimîne).

Sizden önceki asırlarda yaşayan nesiller içinden, akıllı, ileri görüşlü, dindar fazilet sahipleri, yeryüzünde insanları bozgunculuktan, yozlaşmaktan, bunların savunuculuğunu, sözcülüğünü yapmaktan vazgeçirmeye çalışsalardı, ne iyi olurdu. Ancak, onların içinden kurtardığımız pek az kimse bunu yaptı. İsyan ile, inkâr ile, baskı zulüm ve işkence ile temel hak ve hürriyetleri Allah yolunu, Allah yolundaki faaliyetleri engelleyen, haksızlık eden zâlimler ise, kendilerine verilen servetin, eğlencenin, şımartıldıkları refahın peşine düştüler. Onlar zaten İslâm’a planlı cephe alarak, müslümanlığı, müslüman nesilleri yozlaştırma, yok etme suçu işleyen güç ve iktidar sahibi âsi, suçlu, günahkâr idiler.

وَمَا كَانَ رَبُّكَ لِيُهْلِكَ الْقُرَى بِظُلْمٍ وَأَهْلُهَا مُصْلِحُونَ ﴿١١٧﴾

11/HÛD SURESİ-117. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve mâ kâne rabbuke li yuhlikel kurâ bi zulmin ve ehluhâ muslihûn(muslihûne).

İdarecileri, halkı iyi ve ıslah iken, din ve dünya işlerini, sosyal ilişkilerini düzelterek, geliştirerek yaşarlarken, senin Rabbin zulm ile bir memleketi helâk edecek değildir.

وَلَوْ شَاء رَبُّكَ لَجَعَلَ النَّاسَ أُمَّةً وَاحِدَةً وَلاَ يَزَالُونَ مُخْتَلِفِينَ ﴿١١٨﴾

11/HÛD SURESİ-118. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve lev şâe rabbuke le cealen nâse ummeten vâhideten ve lâ yezâlûne muhtelifîn(muhtelifîne).

Eğer Rabbinin sünneti, düzeninin yasaları içinde, iradesinin tecellisine uygun olsaydı, insanları aynı inanç ve düşünceyi paylaşan bir tek millet yapardı. Hür iradeye, özgürce seçme hakkına sahip oldukları, sana ve Kur’ân’a itibar etmedikleri için hâlâ farklı düşünmeye ve ihtilâfa devam ediyorlar.

إِلاَّ مَن رَّحِمَ رَبُّكَ وَلِذَلِكَ خَلَقَهُمْ وَتَمَّتْ كَلِمَةُ رَبِّكَ لأَمْلأنَّ جَهَنَّمَ مِنَ الْجِنَّةِ وَالنَّاسِ أَجْمَعِينَ ﴿١١٩﴾

11/HÛD SURESİ-119. AYET (Meâlleri Kıyasla): İllâ men rahime rabbuke, ve li zâlike halakahum, ve temmet kelimetu rabbike le emleenne cehenneme minel cinneti ven nâsi ecmaîn(ecmaîne).

Ancak Rabbinin rahmetiyle muamele yaptığı kimseler ihtilâfa düşmediler. Allah, hür iradeye, özgürce seçme hakkına sahipken, sana ve Kur’ân’a itibar edip, ilâhî lütfa nail olmaları için onları yarattı. Rabbinin:
'Andolsun ki, Cehennem’i cinler ve insanlarla tamamen dolduracağım' hükmü böylece gerekçeli olarak kesinleşti.

وَكُلاًّ نَّقُصُّ عَلَيْكَ مِنْ أَنبَاء الرُّسُلِ مَا نُثَبِّتُ بِهِ فُؤَادَكَ وَجَاءكَ فِي هَذِهِ الْحَقُّ وَمَوْعِظَةٌ وَذِكْرَى لِلْمُؤْمِنِينَ ﴿١٢٠﴾

11/HÛD SURESİ-120. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve kullen nakussu aleyke min enbâir rusuli mâ nusebbitu bihî fuâdeke ve câeke fî hâzihil hakku ve mev’ızatun ve zikrâ lil muminîn(muminîne).

Rasullerin karşılaştıkları sıkıntılı durumlardan bazılarını, senin aklını, kalbini peygamberlik görevini ifaya, eziyetlere tahammüle hazır hale getirecek, ihtiyatını ve cesaretini artıracak olanların hepsini sana kıssalarıyla anlatıyoruz. Bu sûrede sana doğru bilgiler anlatılıyor, mü’minlere de bir öğüt, bir uyarı, bir hatırlatma yapılıyor.

وَقُل لِّلَّذِينَ لاَ يُؤْمِنُونَ اعْمَلُواْ عَلَى مَكَانَتِكُمْ إِنَّا عَامِلُونَ ﴿١٢١﴾

11/HÛD SURESİ-121. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve kul lillezîne lâ yu’minûna’melû alâ mekânetikum, innâ âmilûn(âmilûne).

İman etmeyecek olanlara:
'Terketmediğiniz hayat tarzınızı, iktidarınızı yaşamaya devam edin. Bütün imkânlarınızla elinizden geleni yapın. Biz de bilinçli olarak görevimizi yapmaya devam edeceğiz.' de.

وَانتَظِرُوا إِنَّا مُنتَظِرُونَ ﴿١٢٢﴾

11/HÛD SURESİ-122. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ventazırû, innâ muntazırûn(muntazırûne).

'Davranışlarınızın âkıbetini bekleyin, biz de ilâhî tecellinin gerçekleşeceği günü bekleyeceğiz' de.

وَلِلّهِ غَيْبُ السَّمَاوَاتِ وَالأَرْضِ وَإِلَيْهِ يُرْجَعُ الأَمْرُ كُلُّهُ فَاعْبُدْهُ وَتَوَكَّلْ عَلَيْهِ وَمَا رَبُّكَ بِغَافِلٍ عَمَّا تَعْمَلُونَ ﴿١٢٣﴾

11/HÛD SURESİ-123. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve lillâhi gaybus semâvâti vel ardı ve ileyhi yurceul emru kulluhu fa’budhu ve tevekkel aleyhi, ve mâ rabbuke bi gâfilin ammâ ta’melûn(ta’melûne).

Göklerdeki ve yerdeki bilinmeyen güçlerin ve imkânların tasarrufu yalnızca Allah’a aittir. Bütün planların icra edilerek sonuçlandırıldığı, bütün icraatların, amellerin hesabının sorulduğu tek merci Allah’tır. O halde O’nu ilâh tanı, candan müslüman olarak O’na teslim ol, saygıyla O’na kulluk ve ibadet et, O’nun şeriatına bağlan, O’na boyun eğ, işlerini O’na havale et. Rabbin işlediğiniz amellerden gafil, habersiz değildir, Buna göre sizi mükâfatlandırıp cezalandıracaktır.