Mekke döneminde inmiştir. 60 âyettir. Sûre, adını ikinci âyette geçen “er-Rûm” kelimesinden almıştır.

الم ﴿١﴾

30/RÛM SURESİ-1. AYET (Meâlleri Kıyasla): Elif lâm mîm.

ElifLâmMîm.

غُلِبَتِ الرُّومُ ﴿٢﴾

30/RÛM SURESİ-2. AYET (Meâlleri Kıyasla): Gulibetir rûm(rûmu).

Rumlar mağlûp oldular,

فِي أَدْنَى الْأَرْضِ وَهُم مِّن بَعْدِ غَلَبِهِمْ سَيَغْلِبُونَ ﴿٣﴾

30/RÛM SURESİ-3. AYET (Meâlleri Kıyasla): Fî ednâl ardı ve hum min ba’di galebihim se yaglibûn(yaglibûne).

(Arabistan ülkesine) en yakın bir yerde; fakat bu mağlûbiyetlerinin arkasından onlar galip geleceklerdir,

فِي بِضْعِ سِنِينَ لِلَّهِ الْأَمْرُ مِن قَبْلُ وَمِن بَعْدُ وَيَوْمَئِذٍ يَفْرَحُ الْمُؤْمِنُونَ ﴿٤﴾

30/RÛM SURESİ-4. AYET (Meâlleri Kıyasla): Fî bıd’ı sinîn(sinîne), lillâhil emru min kablu ve min ba’du, ve yevme izin yefrahul mu’minûn(mu’minûne).

Birkaç (en fazla dokuz) yıl içinde. Her işin, her hadisenin öncesinde de sonrasında da mutlak hüküm Allah’a aittir. Ve (Rumların galip geldiği) o yıl mü’minler de sevineceklerdir,

بِنَصْرِ اللَّهِ يَنصُرُ مَن يَشَاء وَهُوَ الْعَزِيزُ الرَّحِيمُ ﴿٥﴾

30/RÛM SURESİ-5. AYET (Meâlleri Kıyasla): Bi nasrillâhi, yansuru men yeşâu, ve huvel azîzur rahîm(rahîmu).

Allah’ın yardımı ve bahşedeceği zaferle. Allah kimi dilerse ona yardım eder ve onu zafere ulaştırır. O, Azîz (izzet ve ululuk sahibi, her işte üstün ve mutlak galip)tir, Rahîm (özellikle iman edip Kendisine yönelen kullarına karşı) hususi rahmeti pek bol olandır.

وَعْدَ اللَّهِ لَا يُخْلِفُ اللَّهُ وَعْدَهُ وَلَكِنَّ أَكْثَرَ النَّاسِ لَا يَعْلَمُونَ ﴿٦﴾

30/RÛM SURESİ-6. AYET (Meâlleri Kıyasla): Va’dallâhi, lâ yuhlifullâhu va’dehu ve lâkinne ekseran nâsi lâ ya’lemûn(ya’lemûne).

Allah’ın va’didir bu. Allah, asla va’dinden dönmez ve onu yerine getirmede kusur etmez, fakat (Allah hakkında gerçek bilgiye sahip olmadıklarından) insanların çoğu bunu bilmezler.

يَعْلَمُونَ ظَاهِرًا مِّنَ الْحَيَاةِ الدُّنْيَا وَهُمْ عَنِ الْآخِرَةِ هُمْ غَافِلُونَ ﴿٧﴾

30/RÛM SURESİ-7. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ya’lemûne zâhiran minel hayâtid dunyâ, ve hum anil âhırati hum gâfilûn(gâfilûne).

Dünya hayatının sadece dış yüzü konusunda belli bilgileri vardır, ama Âhiret konusunda bütün bütün gafil ve kayıtsızdırlar.

أَوَلَمْ يَتَفَكَّرُوا فِي أَنفُسِهِمْ مَا خَلَقَ اللَّهُ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضَ وَمَا بَيْنَهُمَا إِلَّا بِالْحَقِّ وَأَجَلٍ مُّسَمًّى وَإِنَّ كَثِيرًا مِّنَ النَّاسِ بِلِقَاء رَبِّهِمْ لَكَافِرُونَ ﴿٨﴾

30/RÛM SURESİ-8. AYET (Meâlleri Kıyasla): E ve lem yetefekkerû fî enfusihim, mâ halakallâhus semâvâti vel arda ve mâ beynehumâ illâ bil hakkı ve ecelin musemmâ(musemmen) ve inne kesîran minen nâsi bi likâi rabbihim le kâfirûn(kâfirûne).

Bir defa olsun kendi başlarına kalıp düşünmezler mi? Allah gökleri, yeri ve bunların arasındaki bütün varlıkları hak bir gaye için, yerli yerince ve gerçeğe dayalı sabit bir sistem üzerinde yarattı ve onlar için belli bir vade tayin etti. Ne var ki insanlar içinde pek çoğu, bir gün gelip Rabbileriyle buluşacaklarını inkâr etmektedirler.

أَوَلَمْ يَسِيرُوا فِي الْأَرْضِ فَيَنظُرُوا كَيْفَ كَانَ عَاقِبَةُ الَّذِينَ مِن قَبْلِهِمْ كَانُوا أَشَدَّ مِنْهُمْ قُوَّةً وَأَثَارُوا الْأَرْضَ وَعَمَرُوهَا أَكْثَرَ مِمَّا عَمَرُوهَا وَجَاءتْهُمْ رُسُلُهُم بِالْبَيِّنَاتِ فَمَا كَانَ اللَّهُ لِيَظْلِمَهُمْ وَلَكِن كَانُوا أَنفُسَهُمْ يَظْلِمُونَ ﴿٩﴾

30/RÛM SURESİ-9. AYET (Meâlleri Kıyasla): E ve lem yesîrû fîl ardı fe yanzurû keyfe kâne âkıbetullezîne min kablihim, kânû eşedde minhum kuvveten, ve esârûl arda ve amarûhâ eksera mimmâ amarûhâ ve câethum rusuluhum bil beyyinâti, fe mâ kânallâhu li yazlimehum ve lâkin kânû enfusehum yazlimûn(yazlimûne).

Hiç yeryüzünde gezip dolaşmazlar mı ki, kendilerinden önce gelen (inkârcıların) âkıbeti nasıl oldu görüp ibret alsınlar? Onlar, bunlardan daha güçlü idi; toprağı işlemiş, (su ve maden kaynaklarını ortaya çıkarıp onlardan yararlanmış ve) bunlardan çok daha fazla olarak yeri imar etmişlerdi. (Bunlara geldiği gibi,) onlara da kendileri için tayin edilen rasûller apaçık delillerle gelmişlerdi. Allah, onlara asla zulmetmedi, fakat onlar kendi kendilerine zulmediyorlardı.

ثُمَّ كَانَ عَاقِبَةَ الَّذِينَ أَسَاؤُوا السُّوأَى أَن كَذَّبُوا بِآيَاتِ اللَّهِ وَكَانُوا بِهَا يَسْتَهْزِؤُون ﴿١٠﴾

30/RÛM SURESİ-10. AYET (Meâlleri Kıyasla): Summe kâne âkıbetellezîne esâus sûâ en kezzebû bi âyâtillâhi ve kânû bihâ yestehziûn(yestehziûne).

Sonunda kötülüklere batmış o toplulukların âkıbeti çok fena oldu; çünkü Allah’ın âyetlerini yalanlıyor ve onlarla alay ediyorlardı.

اللَّهُ يَبْدَأُ الْخَلْقَ ثُمَّ يُعِيدُهُ ثُمَّ إِلَيْهِ تُرْجَعُونَ ﴿١١﴾

30/RÛM SURESİ-11. AYET (Meâlleri Kıyasla): Allâhu yebdeul halka summe yuîduhu summe ileyhi turceûn(turceûne).

Allah, baştan yaratır ve sonra (dünyada sürekli yeniden yaratır ve Âhiret’te her şeyi) yeni baştan yaratacaktır. Sonra da O’nun huzuruna getirileceksiniz.

وَيَوْمَ تَقُومُ السَّاعَةُ يُبْلِسُ الْمُجْرِمُونَ ﴿١٢﴾

30/RÛM SURESİ-12. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve yevme tekûmus sâatu yublisul mucrimûn(mucrimûne).

Hayatları günah hasadından ibaret bulunan inkârcı suçlular için Kıyamet’in kopup ölülerin diriltileceği ve hesapların görüleceği o gün hiçbir kurtuluş ümidi kalmaz.

وَلَمْ يَكُن لَّهُم مِّن شُرَكَائِهِمْ شُفَعَاء وَكَانُوا بِشُرَكَائِهِمْ كَافِرِينَ ﴿١٣﴾

30/RÛM SURESİ-13. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve lem yekun lehum min şurakâihim şufeâu ve kânû bi şurakâihim kâfirîn(kâfirîne).

Dünyada Allah’a koştukları ortaklardan kendilerine tek bir şefaatçi çıkmamış, bunun da ötesinde, o ortaklarını orada ret ve inkâr etmişlerdir.

وَيَوْمَ تَقُومُ السَّاعَةُ يَوْمَئِذٍ يَتَفَرَّقُونَ ﴿١٤﴾

30/RÛM SURESİ-14. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve yevme tekûmus sâatu yevmeizin yeteferrakûn(yeteferrakûne).

Kıyamet’in kopup, ölülerin diriltileceği ve hesapların görüleceği gün, işte o gün insanlar birbirlerinden ayrılırlar.

فَأَمَّا الَّذِينَ آمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ فَهُمْ فِي رَوْضَةٍ يُحْبَرُونَ ﴿١٥﴾

30/RÛM SURESİ-15. AYET (Meâlleri Kıyasla): Fe emmâllezîne âmenû ve amilûs sâlihâti fe hum fî ravdatin yuhberun(yuhberune).

Ayrılırlar da, iman edip, imanları istikametinde doğru, sağlam, yerinde ve ıslaha yönelik işler yapmış olanlar, işte o kutlu insanlar, Cennet’in has bahçelerinde mutluluk içinde ağırlanırlar.

وَأَمَّا الَّذِينَ كَفَرُوا وَكَذَّبُوا بِآيَاتِنَا وَلِقَاء الْآخِرَةِ فَأُوْلَئِكَ فِي الْعَذَابِ مُحْضَرُونَ ﴿١٦﴾

30/RÛM SURESİ-16. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve emmâllezîne keferû ve kezzebû bi âyâtinâ ve likâil âhırati fe ulâike fîl azâbi muhdarûn(muhdarûne).

İnkâra saplanıp, âyetlerimizi ve Âhiret Günü buluşmasını yalanlayanlara gelince, onlar toplanıp getirilir ve azabın orta yerine bırakılırlar.

فَسُبْحَانَ اللَّهِ حِينَ تُمْسُونَ وَحِينَ تُصْبِحُونَ ﴿١٧﴾

30/RÛM SURESİ-17. AYET (Meâlleri Kıyasla): Fe subhânallâhi hîne tumsûne ve hîne tusbıhûn(tusbıhûne).

Şu halde, akşamladığınızda ve sabaha ulaştığınızda Allah’a tesbihte bulunun: (O’nun her türlü noksanlıktan ve ortakları bulunmaktan mutlak manâda münezzeh olduğunu ilan edin);

وَلَهُ الْحَمْدُ فِي السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ وَعَشِيًّا وَحِينَ تُظْهِرُونَ ﴿١٨﴾

30/RÛM SURESİ-18. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve lehul hamdu fîs semâvâti vel ardı ve aşiyyen ve hîne tuzhırûn(tuzhırûne).

İkindi vaktinde ve öğleye girdiğinizde de ilan edin ki, göklerde ve yerde bütün hamd sadece O’na mahsustur.

يُخْرِجُ الْحَيَّ مِنَ الْمَيِّتِ وَيُخْرِجُ الْمَيِّتَ مِنَ الْحَيِّ وَيُحْيِي الْأَرْضَ بَعْدَ مَوْتِهَا وَكَذَلِكَ تُخْرَجُونَ ﴿١٩﴾

30/RÛM SURESİ-19. AYET (Meâlleri Kıyasla): Yuhricul hayye minel meyyiti ve yuhricul meyyite minel hayyi ve yuhyil arda ba’de mevtihâ, ve kezâlike tuhracûn( tuhracûne).

O, ölüden diriyi çıkarır, diriden ölüyü çıkarır ve (kışta) ölümünün ardından (baharda) yeryüzünü diriltir. İşte siz de öldükten sonra böyle diriltilip, kabirlerinizden çıkarılacaksınız.

وَمِنْ آيَاتِهِ أَنْ خَلَقَكُم مِّن تُرَابٍ ثُمَّ إِذَا أَنتُم بَشَرٌ تَنتَشِرُونَ ﴿٢٠﴾

30/RÛM SURESİ-20. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve min âyâtihî en halakakum min turâbin summe izâ entum beşerun tenteşirûn(tenteşirûne).

O’nun âyetlerinden (varlık ve birliğinin delillerinden)dir ki, sizi topraktan yaratmıştır. Sonra da siz, çoğalan ve her tarafa yayılan insan nesli oldunuz.

وَمِنْ آيَاتِهِ أَنْ خَلَقَ لَكُم مِّنْ أَنفُسِكُمْ أَزْوَاجًا لِّتَسْكُنُوا إِلَيْهَا وَجَعَلَ بَيْنَكُم مَّوَدَّةً وَرَحْمَةً إِنَّ فِي ذَلِكَ لَآيَاتٍ لِّقَوْمٍ يَتَفَكَّرُونَ ﴿٢١﴾

30/RÛM SURESİ-21. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve min âyâtihî en halaka lekum min enfusikum ezvâcen li teskunû ileyhâ ve ceale beynekum meveddeten ve rahmeten, inne fî zâlike le âyâtin li kavmin yetefekkerûn(yetefekkerûne).

Yine O’nun âyetlerindendir ki, sizin için kendilerine ısınasınız diye öz varlığınızdan, mahiyetinizden eşler var etmiş ve aranıza yakınlık, sevgi ve merhamet koymuştur. Şüphesiz bunda sistemli düşünebilen kimseler için dersler, (Allah’ı hatırlatan) alâmetler vardır.

وَمِنْ آيَاتِهِ خَلْقُ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ وَاخْتِلَافُ أَلْسِنَتِكُمْ وَأَلْوَانِكُمْ إِنَّ فِي ذَلِكَ لَآيَاتٍ لِّلْعَالِمِينَ ﴿٢٢﴾

30/RÛM SURESİ-22. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve min âyâtihî halkus semâvâti vel ardı vahtilâfu elsinetikum ve elvânikum, inne fî zâlike le âyâtin lil âlimîn(âlimîne).

Göklerin ve yerin yaratılması, ayrıca dillerinizin ve renklerinizin farklı farklı olması da O’nun âyetlerindendir. Elbette bunda da, (ön yargısız olarak varlığa yaklaşıp, onu yakından) bilenler için dersler, işaretler bulunur.

وَمِنْ آيَاتِهِ مَنَامُكُم بِاللَّيْلِ وَالنَّهَارِ وَابْتِغَاؤُكُم مِّن فَضْلِهِ إِنَّ فِي ذَلِكَ لَآيَاتٍ لِّقَوْمٍ يَسْمَعُونَ ﴿٢٣﴾

30/RÛM SURESİ-23. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve min âyâtihî menâmukum bil leyli ven nehâri vebtigâukum min fadlihi, inne fî zâlike le âyâtin li kavmin yesmeûn(yesmeûne).

Gece ve (kısmen) gündüz uyumanız ve O’nun lütf u kereminden geçim vesilelerinizi aramanız da O’nun âyetlerindendir. Muhakkak ki bunda, (Allah’ın yaratma ve hayatı idamedeki mesajına) kulak verip onu duyabilen kimseler için dersler, işaretler söz konusudur.

وَمِنْ آيَاتِهِ يُرِيكُمُ الْبَرْقَ خَوْفًا وَطَمَعًا وَيُنَزِّلُ مِنَ السَّمَاء مَاء فَيُحْيِي بِهِ الْأَرْضَ بَعْدَ مَوْتِهَا إِنَّ فِي ذَلِكَ لَآيَاتٍ لِّقَوْمٍ يَعْقِلُونَ ﴿٢٤﴾

30/RÛM SURESİ-24. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve min âyâtihî yurîkumul berka havfen ve tamaan, ve yunezzilu mines semâi mâen fe yuhyî bihil arda ba’de mevtihâ, inne fî zâlike le âyâtin li kavmin ya’kılûn(ya’kılûne).

Elbette şunlar da O’nun âyetlerindendir: O, size şimşeği gösterir; o anda hem korkuya kapılırsınız hem de yağmur geleceği ümidini taşırsınız. Ve gök tarafından su indirir de, onunla ölmüş bulunan yeri diriltir. Şüphesiz bunda da, aklını kullanmasını bilen kimseler için pek çok dersler, işaretler vardır.

وَمِنْ آيَاتِهِ أَن تَقُومَ السَّمَاء وَالْأَرْضُ بِأَمْرِهِ ثُمَّ إِذَا دَعَاكُمْ دَعْوَةً مِّنَ الْأَرْضِ إِذَا أَنتُمْ تَخْرُجُونَ ﴿٢٥﴾

30/RÛM SURESİ-25. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve min âyâtihî en tekûmes semâu vel ardu bi emrihî, summe izâ deâkum da’veten minel ardı izâ entum tahrucûn(tahrucûne).

Yine O’nun âyetlerindendir ki, yer ve gök, ancak O’nun emir (ve kanunlarıyla) (ayakta) kalmaktadır. Sonra O, (ölü olarak yatmakta bulunduğunuz) yerden sizi çağırıverdiğinde hepiniz hemen kabirlerinizden çıkıvereceksiniz.

وَلَهُ مَن فِي السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ كُلٌّ لَّهُ قَانِتُونَ ﴿٢٦﴾

30/RÛM SURESİ-26. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve lehu men fîs semâvâti vel ard(ardı), kullun lehu kânitûn(kânitûne).

Göklerde ve yerde kim varsa O’nundur. Hepsi de, (tamamı tekvinî, pek çoğu da hem tekvinî hem teşriî açıdan olmak üzere isteyerek veya istemeyerek) O’na boyun eğmiş durumdadır.

وَهُوَ الَّذِي يَبْدَأُ الْخَلْقَ ثُمَّ يُعِيدُهُ وَهُوَ أَهْوَنُ عَلَيْهِ وَلَهُ الْمَثَلُ الْأَعْلَى فِي السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ وَهُوَ الْعَزِيزُ الْحَكِيمُ ﴿٢٧﴾

30/RÛM SURESİ-27. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve huvellezî yebdeul halka summe yuîduhu, ve huve ehvenu aleyhi, ve lehul meselul a’lâ fîs semâvâti vel ard(ardı), ve huvel azîzul hakîm(hakîmu).

O’dur ki, ilk baştan yaratır, sonra (dünyada yaratılışı sürekli iade eder ve Âhiret’te her şeyi) yeni baştan yaratacaktır. Tekrar ve en son yeniden yaratma O’nun için ‘çok daha kolay’dır. Göklerde ve yerde en yüce sıfatlar ve misaller Allah içindir (ve O, bu sıfat ve misallerle anlatılmalıdır.) O, Azîz (izzet ve ululuk sahibi, her işte üstün ve mutlak galip)tir; Hakîm (her hüküm ve icraatında pek çok hikmetler bulunan)dır.

ضَرَبَ لَكُم مَّثَلًا مِنْ أَنفُسِكُمْ هَل لَّكُم مِّن مَّا مَلَكَتْ أَيْمَانُكُم مِّن شُرَكَاء فِي مَا رَزَقْنَاكُمْ فَأَنتُمْ فِيهِ سَوَاء تَخَافُونَهُمْ كَخِيفَتِكُمْ أَنفُسَكُمْ كَذَلِكَ نُفَصِّلُ الْآيَاتِ لِقَوْمٍ يَعْقِلُونَ ﴿٢٨﴾

30/RÛM SURESİ-28. AYET (Meâlleri Kıyasla): Darabe lekum meselen min enfusikum, hel lekum min mâ meleket eymânukum min şurakâe fî mâ razaknâkum fe entum fîhi sevâun tehâfûnehum ke hîfetikum enfusekum, kezâlike nufassılul âyâti li kavmin ya’kılûn(ya’kılûne).

Allah, bizzat kendi hayatınızdan size bir temsil getiriyor: Elinizin altında bulunan (köle, hayvan veya hizmetçileriniz) içinde, size verdiğimiz rızkı (servet, mesken, güç, iktidar, makam ve mevkii) kendileriyle eşit oranda paylaştığınız ve kendinize itibar ettiğiniz ölçüde itibar ettiğiniz ortaklarınız var mıdır? İşte, (Allah’ın ortaksız mutlak birliğini ve hakimiyetini gösteren) apaçık gerçekleri düşünüp akledecek kimseler için böyle açıklıyoruz.

بَلِ اتَّبَعَ الَّذِينَ ظَلَمُوا أَهْوَاءهُم بِغَيْرِ عِلْمٍ فَمَن يَهْدِي مَنْ أَضَلَّ اللَّهُ وَمَا لَهُم مِّن نَّاصِرِينَ ﴿٢٩﴾

30/RÛM SURESİ-29. AYET (Meâlleri Kıyasla): Belittebeallezîne zalemû ehvâehum bi gayri ilmin, fe men yehdî men edallallâhu, ve mâ lehum min nâsırîn(nâsırîne).

Hayır hayır, (Allah’a şirk koşmakla) o en büyük zulmü işleyenler, gerçek bir bilgiye değil, sadece heva ve heveslerine tâbi olmaktadırlar. Bu sebeple de Allah’ın saptırdığını artık kim doğru yola getirebilir? (Allah karşısında onları kurtaracak) yardımcıları da bulunmaz ki!

فَأَقِمْ وَجْهَكَ لِلدِّينِ حَنِيفًا فِطْرَةَ اللَّهِ الَّتِي فَطَرَ النَّاسَ عَلَيْهَا لَا تَبْدِيلَ لِخَلْقِ اللَّهِ ذَلِكَ الدِّينُ الْقَيِّمُ وَلَكِنَّ أَكْثَرَ النَّاسِ لَا يَعْلَمُونَ ﴿٣٠﴾

30/RÛM SURESİ-30. AYET (Meâlleri Kıyasla): Fe ekim vecheke lid dîni hanîfen, fıtratallâhilletî fataran nâse aleyhâ, lâ tebdîle li halkıllâhi, zâliked dînul kayyimu ve lâkinne ekseran nâsi lâ ya’lemûn(ya’lemûne).

Ama sen, her türlü şirk ve nifaktan uzak dupduru bir tevhid inancı içinde bütün varlığınla hak din olan İslâm üzerinde sabit ol. Bu Din, Allah’ın (bütün varlık ve) bütün insanlar için ortaya koyduğu aslî bir model, ona yönelme de, Allah’ın insanları yaratmaktaki gayesidir. Allah’ın yaratmasında bir değişiklik olmaz ve yapılmaz. Gerçek ve kusursuz din budur. Ne var ki, insanların çoğu bunu bilmemektedirler.

مُنِيبِينَ إِلَيْهِ وَاتَّقُوهُ وَأَقِيمُوا الصَّلَاةَ وَلَا تَكُونُوا مِنَ الْمُشْرِكِينَ ﴿٣١﴾

30/RÛM SURESİ-31. AYET (Meâlleri Kıyasla): Munîbîne ileyhi vettekûhu ve ekîmûs salâte ve lâ tekûnû minel muşrikîn(muşrikîne).

(Toplum halinde tam teslim olarak) sadece Allah’a yönelin ve O’na gönül verin; O’na gönülden saygı besleyin ve O’na karşı gelmekten, dolayısıyla O’nun azabından sakının; namazı bütün şartlarına riayet ederek, vaktinde ve aksatmadan kılın; ve (itikad, ibadet ve günlük hayatı tanzim gibi) her alanda asla O’na şirk koşanlardan olmayın.

مِنَ الَّذِينَ فَرَّقُوا دِينَهُمْ وَكَانُوا شِيَعًا كُلُّ حِزْبٍ بِمَا لَدَيْهِمْ فَرِحُونَ ﴿٣٢﴾

30/RÛM SURESİ-32. AYET (Meâlleri Kıyasla): Minellezîne ferrakû dînehum ve kânû şiyean, kullu hızbin bimâ ledeyhim ferihûn(ferihûne).

O müşriklerdir ki, onlar (Din’in tamamını kabul ve tatbik etmeleri gerektiği halde) ona başka başka yönlerden farklı farklı maksatlarla yaklaşıp onu bölük bölük etmiş, kendileri de (bâtıla götüren farklı farklı imamların rehberlerin arkasında) grup grup olmuşlardır. Her hizip, Din’den neyi almışsa onunla sevinmekte, onunla böbürlenip gitmektedir.

وَإِذَا مَسَّ النَّاسَ ضُرٌّ دَعَوْا رَبَّهُم مُّنِيبِينَ إِلَيْهِ ثُمَّ إِذَا أَذَاقَهُم مِّنْهُ رَحْمَةً إِذَا فَرِيقٌ مِّنْهُم بِرَبِّهِمْ يُشْرِكُونَ ﴿٣٣﴾

30/RÛM SURESİ-33. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve izâ messen nâse durrun deav rabbehum munîbîne ileyhi summe izâ ezâkahum minhu rahmeten izâ ferîkun minhum bi rabbihim yuşrikûn(yuşrikûne).

İnsanlara bir zarar, bir sıkıntı dokunmaya görsün, hemen tam bir yönelişle Rabbilerine yalvarmaya dururlar. Ardından Allah onlara nezdinden bir rahmet tattırınca, bu defa içlerinden bir grup hemen Rabbilerine şirk koşmaya girişir.

لِيَكْفُرُوا بِمَا آتَيْنَاهُمْ فَتَمَتَّعُوا فَسَوْفَ تَعْلَمُونَ ﴿٣٤﴾

30/RÛM SURESİ-34. AYET (Meâlleri Kıyasla): Li yekfurû bimâ âteynâhum, fe temetteû fe sevfe ta’lemûn(ta’lemûne).

Böylece kendilerine verdiğimiz onca nimetlere nankörlük ederler. Salın bakalım kendinizi dünya hayatının geçici zevklerine. Bir gün gelecek ve yaptıklarınızın ne demek olduğunu elbette bileceksiniz.

أَمْ أَنزَلْنَا عَلَيْهِمْ سُلْطَانًا فَهُوَ يَتَكَلَّمُ بِمَا كَانُوا بِهِ يُشْرِكُونَ ﴿٣٥﴾

30/RÛM SURESİ-35. AYET (Meâlleri Kıyasla): Em enzelnâ aleyhim sultânen fe huve yetekellemu bimâ kânû bihî yuşrikûn(yuşrikûne).

Yoksa Biz onlara bir ferman indirdik de, o ferman mı onlara şirk koşmalarını söylüyor?!

وَإِذَا أَذَقْنَا النَّاسَ رَحْمَةً فَرِحُوا بِهَا وَإِن تُصِبْهُمْ سَيِّئَةٌ بِمَا قَدَّمَتْ أَيْدِيهِمْ إِذَا هُمْ يَقْنَطُونَ ﴿٣٦﴾

30/RÛM SURESİ-36. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve izâ ezaknân nâse rahmeten ferihû bihâ, ve in tusıbhum seyyietun bimâ kaddemet eydîhim izâ hum yaknetûn(yaknetûne).

İnsanlara bir rahmet tattırdığımızda onunla sevinir, şımarırlar. Bizzat işleyip, elleriyle (gelecek hayatları adına) gönderdikleri günahlar sebebiyle başlarına bir musibet gelince, bu defa da hemen ümitsizliğe düşerler.

أَوَلَمْ يَرَوْا أَنَّ اللَّهَ يَبْسُطُ الرِّزْقَ لِمَن يَشَاء وَيَقْدِرُ إِنَّ فِي ذَلِكَ لَآيَاتٍ لِّقَوْمٍ يُؤْمِنُونَ ﴿٣٧﴾

30/RÛM SURESİ-37. AYET (Meâlleri Kıyasla): E ve lem yerav ennellâhe yebsutur rızka li men yeşâu ve yakdiru, inne fî zâlike le âyâtin li kavmin yu’minûn(yu’minûne).

Hiç görüp üzerinde düşünmüyorlar mı ki, Allah rızkı kullarından kimi dilerse ona bol, kimi dilerse ona da az ve ölçülü vermektedir? Elbette bunda imana açık ve imanda derinleşecek kimseler için pek çok dersler, mesajlar vardır.

فَآتِ ذَا الْقُرْبَى حَقَّهُ وَالْمِسْكِينَ وَابْنَ السَّبِيلِ ذَلِكَ خَيْرٌ لِّلَّذِينَ يُرِيدُونَ وَجْهَ اللَّهِ وَأُوْلَئِكَ هُمُ الْمُفْلِحُونَ ﴿٣٨﴾

30/RÛM SURESİ-38. AYET (Meâlleri Kıyasla): Fe âti zel kurbâ hakkahu vel miskîne vebnes sebîl(sebîli), zâlike hayrun lillezîne yurîdûne vechallâhi ve ulâike humul muflihûn(muflihûne).

Madem öyle, o halde yakınlarına (malındaki) haklarını ver, yeterli geçimlikten mahrum düşküne ve yolda kalmış yolcuya da. Böyle yapmak, Allah’ı ve rızasını dileyenler için hayırlı olan davranıştır ve bunu yapanlar gerçek mazhariyet sahipleri ve gerçekten kurtuluşa ermiş olanlardır.

وَمَا آتَيْتُم مِّن رِّبًا لِّيَرْبُوَ فِي أَمْوَالِ النَّاسِ فَلَا يَرْبُو عِندَ اللَّهِ وَمَا آتَيْتُم مِّن زَكَاةٍ تُرِيدُونَ وَجْهَ اللَّهِ فَأُوْلَئِكَ هُمُ الْمُضْعِفُونَ ﴿٣٩﴾

30/RÛM SURESİ-39. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve mâ âteytum min riben li yerbuve fî emvâlin nâsi fe lâ yerbû indallâhi, ve mâ âteytum min zekâtin turîdûne vechallâhi fe ulâike humul mud’ıfûn(mud’ıfûne).

Başkalarına, onların malları içinde çoğalıp da size geri dönsün mülahazasıyla verdiğiniz (hediye, bağış, borç para ve benzeri) şeyler (zahiren artsa bile) Allah katında hiçbir zaman artmayacaktır. Buna karşılık, yalnızca Allah’ı ve rızasını dileyerek zekât (sadaka) kapsamında ne verirseniz, işte (o gerçekten artar ve) verdikleriyle gerçek artış ve kazanç sağlayanlar, böyle yapanlardır.

اللَّهُ الَّذِي خَلَقَكُمْ ثُمَّ رَزَقَكُمْ ثُمَّ يُمِيتُكُمْ ثُمَّ يُحْيِيكُمْ هَلْ مِن شُرَكَائِكُم مَّن يَفْعَلُ مِن ذَلِكُم مِّن شَيْءٍ سُبْحَانَهُ وَتَعَالَى عَمَّا يُشْرِكُونَ ﴿٤٠﴾

30/RÛM SURESİ-40. AYET (Meâlleri Kıyasla): Allâhullezî halakakum summe razakakum summe yumîtukum summe yuhyîkum, hel min şurakâikum men yef’alu min zâlikum min şey’in, subhânehu ve teâlâ ammâ yuşrikûn(yuşrikûne).

Sizi yaratan, yarattıktan sonra hayatınızın devamı için sizi rızıklandıran, sonra (tayin buyurduğu vade geldiğinde) size ölümü veren, sonra da diriltecek olan Allah’tır. Allah’a ortak tanıdığınız o varlıklar içinde bunlardan birini bile yapabilen var mıdır? Allah, onların Kendisine şirk koşmalarından mutlak manâda münezzeh ve yücedir, aşkındır.

ظَهَرَ الْفَسَادُ فِي الْبَرِّ وَالْبَحْرِ بِمَا كَسَبَتْ أَيْدِي النَّاسِ لِيُذِيقَهُم بَعْضَ الَّذِي عَمِلُوا لَعَلَّهُمْ يَرْجِعُونَ ﴿٤١﴾

30/RÛM SURESİ-41. AYET (Meâlleri Kıyasla): Zaheral fesâdu fîl berri vel bahri bimâ kesebet eydin nâsi, li yuzîkahum ba’dallezî amilû leallehum yerciûn(yerciûne).

İnsanların bizzat kendi elleriyle işledikleri kötülükler ve dolayısıyla kazandıkları günahlar yüzünden denizde ve karada karışıklık ortaya çıktı, nizam bozuldu. Bununla Allah, yaptıkları bazı kötülüklerin neticelerini doğru yola dönerler mi diye kendilerine tattırmaktadır.

قُلْ سِيرُوا فِي الْأَرْضِ فَانظُرُوا كَيْفَ كَانَ عَاقِبَةُ الَّذِينَ مِن قَبْلُ كَانَ أَكْثَرُهُم مُّشْرِكِينَ ﴿٤٢﴾

30/RÛM SURESİ-42. AYET (Meâlleri Kıyasla): Kul sîrû fîl ardı fanzurû keyfe kâne âkıbetullezîne min kablu, kâne ekseruhum muşrikîn(muşrikîne).

De ki: “Yeryüzünde dolaşın ve daha önce geçmiş (ve yanlışta ısrar eden) toplumların âkıbeti nasıl oldu bir bakın. O toplumlarda halkın çoğu müşriktiler.”

فَأَقِمْ وَجْهَكَ لِلدِّينِ الْقَيِّمِ مِن قَبْلِ أَن يَأْتِيَ يَوْمٌ لَّا مَرَدَّ لَهُ مِنَ اللَّهِ يَوْمَئِذٍ يَصَّدَّعُونَ ﴿٤٣﴾

30/RÛM SURESİ-43. AYET (Meâlleri Kıyasla): Fe ekim vecheke lid dînil kayyimi min kabli en ye’tiye yevmun lâ meradde lehu minallâhi yevme izin yassaddeûn(yassaddeûne).

Şu halde sen, Allah’ın takdir buyurduğu ve kimsenin Allah’ı onu getirmekten alıkoyamayacağı bir gün gelmeden önce bütün varlığınla o dosdoğru ve kusursuz Din’e yönel ve onun üzerinde sabit ol. O gün insanlar birbirlerinden tefrik edilip, (iki ana gruba) ayrılacaklardır.

مَن كَفَرَ فَعَلَيْهِ كُفْرُهُ وَمَنْ عَمِلَ صَالِحًا فَلِأَنفُسِهِمْ يَمْهَدُونَ ﴿٤٤﴾

30/RÛM SURESİ-44. AYET (Meâlleri Kıyasla): Men kefere fe aleyhi kufruhu, ve men amile sâlihan fe li enfusihim yemhedûn(yemhedûne).

Kim (iman hakikatlerini) inkârla küfre girerse, küfrü kendi aleyhinedir. Kim de (iman edip,) doğru, sağlam, yerinde ve ıslaha dönük işler yaparsa, onlar da (ebedî hayat adına) kendi lehlerine olarak hazırlık yapmaktadırlar.

لِيَجْزِيَ الَّذِينَ آمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ مِن فَضْلِهِ إِنَّهُ لَا يُحِبُّ الْكَافِرِينَ ﴿٤٥﴾

30/RÛM SURESİ-45. AYET (Meâlleri Kıyasla): Li yecziyellezîne âmenû ve amilûs sâlihâti min fadlihî, innehu lâ yuhıbbul kâfirîn(kâfirîne).

Çünkü Allah, iman edip, imanları istikametinde doğru, sağlam, yerinde ve ıslaha yönelik işler yapanları lütf u kereminden mükâfatlandıracaktır. O, kâfirleri asla sevmez.

وَمِنْ آيَاتِهِ أَن يُرْسِلَ الرِّيَاحَ مُبَشِّرَاتٍ وَلِيُذِيقَكُم مِّن رَّحْمَتِهِ وَلِتَجْرِيَ الْفُلْكُ بِأَمْرِهِ وَلِتَبْتَغُوا مِن فَضْلِهِ وَلَعَلَّكُمْ تَشْكُرُونَ ﴿٤٦﴾

30/RÛM SURESİ-46. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve min âyâtihî en yursiler riyâha mubeşşirâtin ve li yuzîkakum min rahmetihî ve li tecriyel fulku bi emrihî ve li tebtegû min fadlihî ve leallekum teşkurûn(teşkurûne).

O’nun âyetlerindendir ki, rüzgârları müjdeciler olarak gönderir; gönderir ki, size rahmetinden tattırmakla lütufta bulunsun, emriyle (izni ve koyduğu ‘kanun’lara dayalı olarak) gemiler akıp gitsin ve (hem denizde, hem de gemilerle çıktığınız seyahatlerde) O’nun lütf u kereminden nasibinizi arayasınız ve (O’nun bütün bu nimetleri karşısında) daima şükredesiniz.

وَلَقَدْ أَرْسَلْنَا مِن قَبْلِكَ رُسُلًا إِلَى قَوْمِهِمْ فَجَاؤُوهُم بِالْبَيِّنَاتِ فَانتَقَمْنَا مِنَ الَّذِينَ أَجْرَمُوا وَكَانَ حَقًّا عَلَيْنَا نَصْرُ الْمُؤْمِنِينَ ﴿٤٧﴾

30/RÛM SURESİ-47. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve lekad erselnâ min kablike rusulen ilâ kavmihim fe câûhum bil beyyinâti fentekamnâ minellezîne ecramû, ve kâne hakkan aleynâ nasrul mu’minîn(mu’minîne).

Doğrusu, senden önce de her biri kendi kavmine olmak üzere rasûller gönderdik. Onlar, kavimlerine apaçık gerçekler ve delillerle vardılar; fakat neticede, inanmayıp hayatlarını günah hasadıyla geçiren suçluların cezalarını verdik. Mü’minlere yardım etmek, her zaman yerine getirmeyi üzerimize aldığımız bir va’d, bir borç olmuştur.

اللَّهُ الَّذِي يُرْسِلُ الرِّيَاحَ فَتُثِيرُ سَحَابًا فَيَبْسُطُهُ فِي السَّمَاء كَيْفَ يَشَاء وَيَجْعَلُهُ كِسَفًا فَتَرَى الْوَدْقَ يَخْرُجُ مِنْ خِلَالِهِ فَإِذَا أَصَابَ بِهِ مَن يَشَاء مِنْ عِبَادِهِ إِذَا هُمْ يَسْتَبْشِرُونَ ﴿٤٨﴾

30/RÛM SURESİ-48. AYET (Meâlleri Kıyasla): Allâhullezî yursilur riyâha fe tusîru sehâben fe yebsutuhu fîs semâi keyfe yeşâu ve yec’aluhu kisefen fe terâl vedka yahrucu min hılâlihî, fe izâ esâbe bihî men yeşâu min ibâdihî izâ hum yestebşirûn(yestebşirûne).

Allah O’dur ki, rüzgârları salar ve o rüzgârlar bulutları harekete geçirir ve sürer. Allah, o bulutları gökte dilediği şekilde yayar ve kümeler halinde yığar. Nihayet aralarından yağmurun çıktığını görürsün. Allah, o yağmuru kullarından dilediklerine ulaştırınca, işte o zaman onların yüzü gülüverir.

وَإِن كَانُوا مِن قَبْلِ أَن يُنَزَّلَ عَلَيْهِم مِّن قَبْلِهِ لَمُبْلِسِينَ ﴿٤٩﴾

30/RÛM SURESİ-49. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve in kânû min kabli en yunezzele aleyhim min kablihî le mublisîn(mublisîne).

Oysa daha biraz evvel, yağmur üzerlerine inmeye başlamadan önce tam bir ümitsizlik içindeydiler.

فَانظُرْ إِلَى آثَارِ رَحْمَتِ اللَّهِ كَيْفَ يُحْيِي الْأَرْضَ بَعْدَ مَوْتِهَا إِنَّ ذَلِكَ لَمُحْيِي الْمَوْتَى وَهُوَ عَلَى كُلِّ شَيْءٍ قَدِيرٌ ﴿٥٠﴾

30/RÛM SURESİ-50. AYET (Meâlleri Kıyasla): Fanzur ilâ âsâri rahmetillâhi keyfe yuhyil arda ba’de mevtihâ, inne zâlike le muhyîl mevtâ, ve huve alâ kulli şey’in kadîr(kadîrun).

İşte, Allah’ın rahmetinin eserlerine bak ki, öldükten sonra yeri nasıl diriltiyor! Bunu yapan, ölüleri de aynı şekilde diriltecek olan aynı Zat’tır. O, her şeye hakkıyla güç yetirendir.

وَلَئِنْ أَرْسَلْنَا رِيحًا فَرَأَوْهُ مُصْفَرًّا لَّظَلُّوا مِن بَعْدِهِ يَكْفُرُونَ ﴿٥١﴾

30/RÛM SURESİ-51. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve le in erselnâ rîhan fe raevhu musfarran le zallû min ba’dihî yekfurûn(yekfurûne).

Ama Biz (o dirilmiş araziye) kavurucu bir rüzgâr göndersek ve onlar da o yeşil otları, ekinleri sararmış görseler, bunun üzerine, (sanki Allah onlara daima rahmetiyle muamele etmeye mecburmuş, yeri dirilten ve onları sürekli nimetlendiren Allah değilmiş gibi ve O’nun icraatı üzerinde hiç düşünmeden) hemen O’na nankörlükte bulunurlar.

فَإِنَّكَ لَا تُسْمِعُ الْمَوْتَى وَلَا تُسْمِعُ الصُّمَّ الدُّعَاء إِذَا وَلَّوْا مُدْبِرِينَ ﴿٥٢﴾

30/RÛM SURESİ-52. AYET (Meâlleri Kıyasla): Fe inneke lâ tusmiul mevtâ ve lâ tusmius summed duâe izâ vellev mudbirîn(mudbirîne).

Bu sebeple (ey Rasûlüm,) sen ölülere hiçbir şeyi duyuramazsın; davetini arkasını dönüp uzaklaşan sağırlara da duyuramazsın.

وَمَا أَنتَ بِهَادِي الْعُمْيِ عَن ضَلَالَتِهِمْ إِن تُسْمِعُ إِلَّا مَن يُؤْمِنُ بِآيَاتِنَا فَهُم مُّسْلِمُونَ ﴿٥٣﴾

30/RÛM SURESİ-53. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve mâ ente bi hâdil umyi an dalâletihim, in tusmiu illâ men yu’minu bi âyâtinâ fe hum muslimûn(muslimûne).

Körleri sapıp gittikleri yoldan geri çevirip doğru yola iletebilecek de değilsin. Sen ancak, (ön yargısız ve şartlanmışlıktan uzak olarak) âyetlerimiz üzerinde düşünen ve dolayısıyla gerçeğe teslimiyet içinde imana açık ve yatkın olanlara duyurabilirsin.

اللَّهُ الَّذِي خَلَقَكُم مِّن ضَعْفٍ ثُمَّ جَعَلَ مِن بَعْدِ ضَعْفٍ قُوَّةً ثُمَّ جَعَلَ مِن بَعْدِ قُوَّةٍ ضَعْفًا وَشَيْبَةً يَخْلُقُ مَا يَشَاء وَهُوَ الْعَلِيمُ الْقَدِيرُ ﴿٥٤﴾

30/RÛM SURESİ-54. AYET (Meâlleri Kıyasla): Allâhullezî halakakum min da’fin summe ceale min ba’di da’fin kuvveten summe ceale min ba’di kuvvetin da’fen ve şeybeten, yahluku mâ yeşâu, ve huvel alîmul kadîr(kadîru).

Allah O’dur ki, (ana maddeniz sanki zaafmış gibi) sizi zayıf bir halde yaratmakta, sonra bu zayıflığın ardından size kuvvet vermekte, sonra da bu güçlü–kuvvetli halinizin ardından sizin için yeniden zayıflık ve ihtiyarlık takdir buyurmaktadır. O, dilediğini yaratır; ve O, Alîm (her şeyi hakkıyla bilen) dir, Kadîr (her şeye hakkıyla güç yetiren)dir.

وَيَوْمَ تَقُومُ السَّاعَةُ يُقْسِمُ الْمُجْرِمُونَ مَا لَبِثُوا غَيْرَ سَاعَةٍ كَذَلِكَ كَانُوا يُؤْفَكُونَ ﴿٥٥﴾

30/RÛM SURESİ-55. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve yevme tekûmus sâatu yuksimul mucrimûne mâ lebisû gayra sâatin, kezâlike kânû yu’fekûn(yu’fekûne).

Kıyamet koptuğu gün, dünya hayatları günah hasadıyla geçmiş inkârcı suçlular, yemin ederek dünyada ancak belli belirsiz bir süre kaldıklarını ileri sürerler. (Yanlış algılarına, yanlış akıl yürütme ve eksik bilgilerine güvendiklerinden, dünyada iken de) hep böyle yanlışlara sürüklenip dururlardı.

وَقَالَ الَّذِينَ أُوتُوا الْعِلْمَ وَالْإِيمَانَ لَقَدْ لَبِثْتُمْ فِي كِتَابِ اللَّهِ إِلَى يَوْمِ الْبَعْثِ فَهَذَا يَوْمُ الْبَعْثِ وَلَكِنَّكُمْ كُنتُمْ لَا تَعْلَمُونَ ﴿٥٦﴾

30/RÛM SURESİ-56. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve kâlellezîne ûtûl ilme vel îmâne lekad lebistum fî kitâbillâhi ilâ yevmil ba’si fe hâzâ yevmul ba’si ve lâkinnekum kuntum lâ ta’lemûn(ta’lemûne).

Buna karşılık, kendilerine ilim ve iman bahşedilmiş olanlar ise, “Allah, Kitabı’nda ne kadar kalmanızı takdir buyurmuşsa, dirilme gününe değin o kadar kaldınız. İşte bugün de dirilme günüdür, fakat siz bu hususta hiçbir zaman gerçek bilgi sahibi olmak istemediniz ve olamadınız.” derler.

فَيَوْمَئِذٍ لَّا يَنفَعُ الَّذِينَ ظَلَمُوا مَعْذِرَتُهُمْ وَلَا هُمْ يُسْتَعْتَبُونَ ﴿٥٧﴾

30/RÛM SURESİ-57. AYET (Meâlleri Kıyasla): Fe yevme izin lâ yenfeullezîne zalemû ma’ziratuhum ve lâ hum yusta’tebûn(yusta’tebûne).

O gün, her ne mazeret ileri sürerlerse sürsünler, bu mazeretleri zalimlere asla fayda vermez; Allah’ı razı etmek için yeniden dünyaya dönme isteklerine de olumlu cevap verilmez.

وَلَقَدْ ضَرَبْنَا لِلنَّاسِ فِي هَذَا الْقُرْآنِ مِن كُلِّ مَثَلٍ وَلَئِن جِئْتَهُم بِآيَةٍ لَيَقُولَنَّ الَّذِينَ كَفَرُوا إِنْ أَنتُمْ إِلَّا مُبْطِلُونَ ﴿٥٨﴾

30/RÛM SURESİ-58. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve lekad darabnâ lin nâsi fî hâzâl kur’âni min kulli meselin, ve le in ci’tehum bi âyetin le yekûlennellezîne keferû in entum illâ mubtılûn(mubtılûne).

Gerçek şu ki, Biz bu Kur’ân’da insanlar için (hakkı–hakikati görebilsinler diye) misal, temsil ve kıssalar yoluyla her türlü delili sunduk, her türden ders verdik. Sen onlara (istedikleri türde) bir mucize de getirsen, (o kadar delile bile bile gözlerini kapayan ve) küfürde ısrar edenler, “Siz, ancak bâtıl bir yol icat etme peşindesiniz.” derler.

كَذَلِكَ يَطْبَعُ اللَّهُ عَلَى قُلُوبِ الَّذِينَ لَا يَعْلَمُونَ ﴿٥٩﴾

30/RÛM SURESİ-59. AYET (Meâlleri Kıyasla): Kezâlike yatbaullâhu alâ kulûbillezîne lâ ya’lemûn(ya’lemûne).

İşte Allah, ilimle hiçbir alâkası olmayan kalbleri böyle mühürlüyor.

فَاصْبِرْ إِنَّ وَعْدَ اللَّهِ حَقٌّ وَلَا يَسْتَخِفَّنَّكَ الَّذِينَ لَا يُوقِنُونَ ﴿٦٠﴾

30/RÛM SURESİ-60. AYET (Meâlleri Kıyasla): Fâsbir inne va’dallâhi hakkun ve lâ yestahıffennekellezîne lâ yûkınûn(yûkınûne).

Bu bakımdan, sabret. Allah’ın va’di elbette haktır. Bu gerçeğe cidden inanma niyeti taşımayanlar senin sabır ve metanetini sakın sarsmasın.