40, 94, 95 ve 96. âyetler Medine döneminde, diğerleri Mekke döneminde inmiştir. 109 âyettir.

الر تِلْكَ آيَاتُ الْكِتَابِ الْحَكِيمِ ﴿١﴾

10/YÛNUS SURESİ-1. AYET (Meâlleri Kıyasla): Elif lâm râ, tilke âyâtul kitâbil hakîm(hakîmi).

Elif-Lam-Ra. Bunlar, hikmetle dolu olan ilahi kitabın ayetleridir.

أَكَانَ لِلنَّاسِ عَجَبًا أَنْ أَوْحَيْنَا إِلَى رَجُلٍ مِّنْهُمْ أَنْ أَنذِرِ النَّاسَ وَبَشِّرِ الَّذِينَ آمَنُواْ أَنَّ لَهُمْ قَدَمَ صِدْقٍ عِندَ رَبِّهِمْ قَالَ الْكَافِرُونَ إِنَّ هَذَا لَسَاحِرٌ مُّبِينٌ ﴿٢﴾

10/YÛNUS SURESİ-2. AYET (Meâlleri Kıyasla): E kâne lin nâsi aceben en evhaynâ ilâ raculin minhum en enzirin nâse ve beşşirillezîne âmenû enne lehum kademe sıdkın inde rabbihim, kâlel kâfirûne inne hâzâ le sâhırun mubîn(mubînun).

Kendi içlerinden birine, "Bütün insanlığı uyar; imana erişenlere, her bakımdan içtenlikli ve dürüst olmakla Rablerinin katında öteki herkesten ileri geçtiklerini müjdele" diye vahyetmemiz insanların tuhafına mı gitti? (Yalnızca) hakkı inkar edenler, "Bakın, bu (adam) düpedüz bir büyücü!" derler.

إِنَّ رَبَّكُمُ اللّهُ الَّذِي خَلَقَ السَّمَاوَاتِ وَالأَرْضَ فِي سِتَّةِ أَيَّامٍ ثُمَّ اسْتَوَى عَلَى الْعَرْشِ يُدَبِّرُ الأَمْرَ مَا مِن شَفِيعٍ إِلاَّ مِن بَعْدِ إِذْنِهِ ذَلِكُمُ اللّهُ رَبُّكُمْ فَاعْبُدُوهُ أَفَلاَ تَذَكَّرُونَ ﴿٣﴾

10/YÛNUS SURESİ-3. AYET (Meâlleri Kıyasla): İnne rabbekumullâhullezî halakas semâvâti vel arda fî sitteti eyyâmin summestevâ alâl arşi yudebbirul emr(emre), mâ min şefîin illâ min ba'di iznihî, zâlikumullâhu rabbukum fa'budûhu, e fe lâ tezekkerûn(tezekkerûne).

Gerçek şu ki, sizin Rabbiniz, gökleri ve yeri altı evrede yaratan, sonra da kudret ve egemenlik makamına geçip varlığı yöneten Allah'tır. O'nun izni olmadıkça, araya girip kayıracak kimse yoktur. İşte böyledir sizin Rabbiniz: öyleyse (yalnızca) O'na kulluk edin: artık bunu (iyice) aklınızda tutmayacak mısınız?

إِلَيْهِ مَرْجِعُكُمْ جَمِيعًا وَعْدَ اللّهِ حَقًّا إِنَّهُ يَبْدَأُ الْخَلْقَ ثُمَّ يُعِيدُهُ لِيَجْزِيَ الَّذِينَ آمَنُواْ وَعَمِلُواْ الصَّالِحَاتِ بِالْقِسْطِ وَالَّذِينَ كَفَرُواْ لَهُمْ شَرَابٌ مِّنْ حَمِيمٍ وَعَذَابٌ أَلِيمٌ بِمَا كَانُواْ يَكْفُرُونَ ﴿٤﴾

10/YÛNUS SURESİ-4. AYET (Meâlleri Kıyasla): İleyhi merciukum cemîâ(cemîan), va'dallâhi hakkâ(hakkan), innehu yebdeul halka summe yuîduhu li yecziyellezîne âmenû ve amilûs sâlihâti bil kıstı, vellezîne keferû lehum şerâbun min hamîmin ve azâbun elîmun bimâ kânû yekfurûn(yekfurûne).

Hepiniz topluca O'na döneceksiniz: bu Allah'ın, gerçekleşmesi kaçınılmaz olan sözüdür, çünkü O (insanı) bir kere yarattıktan sonra buna sonuna kadar devam ediyor ki, imana erişip iyi ve yararlı işler, eylemler ortaya koyanları adaletle ödüllendirsin. Hakkı inkara yeltenenleri ise, hakkı inat ve ısrarla reddetmelerinden ötürü yakıcı bir umutsuzluk içkisi ve can yakıcı bir azap beklemektedir.

هُوَ الَّذِي جَعَلَ الشَّمْسَ ضِيَاء وَالْقَمَرَ نُورًا وَقَدَّرَهُ مَنَازِلَ لِتَعْلَمُواْ عَدَدَ السِّنِينَ وَالْحِسَابَ مَا خَلَقَ اللّهُ ذَلِكَ إِلاَّ بِالْحَقِّ يُفَصِّلُ الآيَاتِ لِقَوْمٍ يَعْلَمُونَ ﴿٥﴾

10/YÛNUS SURESİ-5. AYET (Meâlleri Kıyasla): Huvellezî cealeş şemse dıyâen vel kamere nûren ve kadderehu menâzile li ta'lemû adedes sinîne vel hisâb(hisâbe), mâ halakallâhu zâlike illâ bil hakk(hakkı), yufassılul âyâti li kavmin ya'lemûn(ya'lemûne).

Güneşi parlak bir ışık (kaynağı) ve ayı aydınlık kılan, ve yılların sayısını bilesiniz, (zamanı) ölçebilesiniz diye ona evreler koyan O'dur. Bunların hiç birini Allah bir anlam ve amaçtan yoksun yaratmış değildir. (Allah), bilmek isteyen bir topluluk için ayetlerini ayrıntılı olarak (işte böyle) açıklıyor:

إِنَّ فِي اخْتِلاَفِ اللَّيْلِ وَالنَّهَارِ وَمَا خَلَقَ اللّهُ فِي السَّمَاوَاتِ وَالأَرْضِ لآيَاتٍ لِّقَوْمٍ يَتَّقُونَ ﴿٦﴾

10/YÛNUS SURESİ-6. AYET (Meâlleri Kıyasla): İnne fîhtilâfil leyli ven nehâri ve mâ halakallâhu fîs semâvâti vel ardı le âyâtin li kavmin yettekûn(yettekûne).

Çünkü, gerçekten de, geceyle gündüzün ardarda gelmesinde ve Allah'ın göklerde ve yerde yarattığı her şeyde, O'na karşı sorumluluk bilinci taşıyan bir toplum için mutlaka işaretler vardır!

إَنَّ الَّذِينَ لاَ يَرْجُونَ لِقَاءنَا وَرَضُواْ بِالْحَياةِ الدُّنْيَا وَاطْمَأَنُّواْ بِهَا وَالَّذِينَ هُمْ عَنْ آيَاتِنَا غَافِلُونَ ﴿٧﴾

10/YÛNUS SURESİ-7. AYET (Meâlleri Kıyasla): İnnellezîne lâ yercûne likâenâ ve radû bil hayâtid dunyâ vatmeennû bihâ vellezîne hum an âyâtinâ gâfilûn(gâfilûne).

Beri yandan, er geç Bizim karşımıza çıkacaklarına inanmayıp kendilerini bu dünya hayatıyla hoşnut kılmaya çalışanlara, onun ötesini gözetmeyenlere ve (böylece) Bizim ayetlerimizi umursamayanlara gelince:

أُوْلَئِكَ مَأْوَاهُمُ النُّارُ بِمَا كَانُواْ يَكْسِبُونَ ﴿٨﴾

10/YÛNUS SURESİ-8. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ulâike me'vâhumun nâru bimâ kânû yeksibûn(yeksibûne).

yapageldikleri (bütün o kötülüklerden) ötürü onların varacağı yer ateştir.

إِنَّ الَّذِينَ آمَنُواْ وَعَمِلُواْ الصَّالِحَاتِ يَهْدِيهِمْ رَبُّهُمْ بِإِيمَانِهِمْ تَجْرِي مِن تَحْتِهِمُ الأَنْهَارُ فِي جَنَّاتِ النَّعِيمِ ﴿٩﴾

10/YÛNUS SURESİ-9. AYET (Meâlleri Kıyasla): İnnellezîne âmenû ve amilûs sâlihâti yehdîhim rabbuhum bi îmânihim, tecrî min tahtihimul enhâru fî cennâtin naîm(naîmi).

(Ama), doğrusu, imana erişip doğru ve yararlı işler yapanlara gelince, Rableri imanlarından dolayı onları doğru yola eriştirmektedir. (Ahirette) nimetlerle dolu hasbahçelerde onların ayakları altında dereler, ırmaklar çağıldayacaktır;

دَعْوَاهُمْ فِيهَا سُبْحَانَكَ اللَّهُمَّ وَتَحِيَّتُهُمْ فِيهَا سَلاَمٌ وَآخِرُ دَعْوَاهُمْ أَنِ الْحَمْدُ لِلّهِ رَبِّ الْعَالَمِينَ ﴿١٠﴾

10/YÛNUS SURESİ-10. AYET (Meâlleri Kıyasla): Da'vâhum fîhâ subhânekellâhumme ve tahiyyetuhum fîhâ selâm(selâmun), ve âhıru da'vâhum enil hamdulillâhi rabbil âlemîn(âlemîne).

orada (o mutluluk makamında) onlar "Ey Allahım! sınırsız kudret ve izzetinle ne yücesin!" diye çağrışırlar; ve onlara, "Size selam olsun" diye karşılık verilir; bunun üzerine onlar da son söz olarak: "Bütün övgüler, alemlerin Rabbi olan Allah'a özgüdür!" derler.

وَلَوْ يُعَجِّلُ اللّهُ لِلنَّاسِ الشَّرَّ اسْتِعْجَالَهُم بِالْخَيْرِ لَقُضِيَ إِلَيْهِمْ أَجَلُهُمْ فَنَذَرُ الَّذِينَ لاَ يَرْجُونَ لِقَاءنَا فِي طُغْيَانِهِمْ يَعْمَهُونَ ﴿١١﴾

10/YÛNUS SURESİ-11. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve lev yuaccilullâhu lin nâsiş şerresti’câlehum bil hayri le kudiye ileyhim eceluhum, fe nezerullezîne lâ yercûne likâenâ fî tugyânihim ya’mehûn(ya’mehûne).

(İmdi), eğer, onların iyilik (olarak gördükleri şeyin kendilerine) ulaşmasını aceleyle istedikleri gibi, Allah da insanlara (günahları yüzünden hak ettikleri) şerri tezelden verseydi, onların sonu çarçabuk gelmiş olurdu! Ama Biz, Bizimle ergeç karşılaşacaklarına inanmayanları o kurumlu azgınlıkları içinde körcesine bocalayıp dururlarken kendi hallerine bırakırız.

وَإِذَا مَسَّ الإِنسَانَ الضُّرُّ دَعَانَا لِجَنبِهِ أَوْ قَاعِدًا أَوْ قَآئِمًا فَلَمَّا كَشَفْنَا عَنْهُ ضُرَّهُ مَرَّ كَأَن لَّمْ يَدْعُنَا إِلَى ضُرٍّ مَّسَّهُ كَذَلِكَ زُيِّنَ لِلْمُسْرِفِينَ مَا كَانُواْ يَعْمَلُونَ ﴿١٢﴾

10/YÛNUS SURESİ-12. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve izâ messel insâned durru deânâ li cenbihî ev kâiden ev kâimâ(kâimen), fe lemmâ keşefnâ anhu durrahu merre ke’en lem yed’unâ ilâ durrin messehu, kezâlike zuyyine lil musrifîne mâ kânû ya’melûn(ya’melûne).

Zaten, insanın başına bir sıkıntı gelince yan yatarken de, oturup kalkarken de Bize yalvarıp yakarır; ama ne zaman ki sıkıntısını gideririz, başına gelen sıkıntıdan kendisini kurtaralım diye sanki Bize hiç yalvarıp yakarmamış gibi (nankörce) davranmaya devam eder! Kendi güçlerini boşa harcayan (budala)lara, yapıp ettikleri işte böyle güzel görünür.

وَلَقَدْ أَهْلَكْنَا الْقُرُونَ مِن قَبْلِكُمْ لَمَّا ظَلَمُواْ وَجَاءتْهُمْ رُسُلُهُم بِالْبَيِّنَاتِ وَمَا كَانُواْ لِيُؤْمِنُواْ كَذَلِكَ نَجْزِي الْقَوْمَ الْمُجْرِمِينَ ﴿١٣﴾

10/YÛNUS SURESİ-13. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve lekad ehleknâl kurûne min kablikum lemmâ zalemû ve câethum rusuluhum bil beyyinâti ve mâ kânû li yu’minû, kezâlike neczil kavmel mucrimîn(mucrimîne).

Ve gerçek şu ki, sizden önce, kendilerine gönderilen peygamberler onlara hakkın apaçık delillerini getirdikleri halde (inat ve ısrarla) zulüm (ve kötülük) yapmaya devam ettikleri zaman, nice nesilleri yok ettik; çünkü onlar (bu delillere ya da peygamberlere) inanmayı reddettiler. Biz işte böyle cezalandırırız, günaha gömülüp giden toplumları.

ثُمَّ جَعَلْنَاكُمْ خَلاَئِفَ فِي الأَرْضِ مِن بَعْدِهِم لِنَنظُرَ كَيْفَ تَعْمَلُونَ ﴿١٤﴾

10/YÛNUS SURESİ-14. AYET (Meâlleri Kıyasla): Summe cealnâkum halâife fîl ardı min ba’dihim li nanzura keyfe ta’melûn(ta’melûne).

Ve derken sizi yeryüzünde onların ardılları kıldık ki nasıl davranacağınıza bakıp değerlendirelim.

وَإِذَا تُتْلَى عَلَيْهِمْ آيَاتُنَا بَيِّنَاتٍ قَالَ الَّذِينَ لاَ يَرْجُونَ لِقَاءنَا ائْتِ بِقُرْآنٍ غَيْرِ هَذَا أَوْ بَدِّلْهُ قُلْ مَا يَكُونُ لِي أَنْ أُبَدِّلَهُ مِن تِلْقَاء نَفْسِي إِنْ أَتَّبِعُ إِلاَّ مَا يُوحَى إِلَيَّ إِنِّي أَخَافُ إِنْ عَصَيْتُ رَبِّي عَذَابَ يَوْمٍ عَظِيمٍ ﴿١٥﴾

10/YÛNUS SURESİ-15. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve izâ tutlâ aleyhim âyâtunâ beyyinâtin kâlellezîne lâ yercûne likâena'ti bi kur'ânin gayri hâzâ ev beddilhu, kul mâ yekûnu lî en ubeddilehû min tilkâi nefsî, in ettebiu illâ mâ yûhâ ileyye, innî ehâfu in asaytu rabbî azâbe yevmin azîm(azîmin).

Ve (hal böyleyken:) ne zaman ayetlerimiz bütün açıklığıyla kendilerine okunup ulaştırılsa, o Bizim huzurumuza çıkacaklarına inanası gelmeyen kimseler, "Bize bundan başka bir söylem/bir öğreti getir; ya da bunu değiştir" diyecek olurlar. (Ey Peygamber) de ki: "Onu kendiliğimden değiştirmem olacak şey değil; ben ancak bana vahyedilene uyarım. Bakın, (bu konuda) Rabbime baş kaldıracak olursam, dehşet veren o (Büyük) Gün (gelip çattığında) azabın (beni bulmasın)dan korkarım!"

قُل لَّوْ شَاء اللّهُ مَا تَلَوْتُهُ عَلَيْكُمْ وَلاَ أَدْرَاكُم بِهِ فَقَدْ لَبِثْتُ فِيكُمْ عُمُرًا مِّن قَبْلِهِ أَفَلاَ تَعْقِلُونَ ﴿١٦﴾

10/YÛNUS SURESİ-16. AYET (Meâlleri Kıyasla): Kul lev şâallâhu mâ televtuhû aleykum ve lâ edrâkum bihî, fe kad lebistu fîkum umuran min kablihî, e fe lâ ta'kilûn(ta'kilûne).

De ki: "Allah (başka türlüsünü) dileseydi, size bu (ilahi kelamı) okuyup duyurmazdım; O da size ulaştırmazdı onu. Gerçek şu ki, bu (vahiy bana gelmezden) önce bir ömür boyu aranızda bulundum: öyleyse, yine de aklınızı kullanmayacak mısınız?"

فَمَنْ أَظْلَمُ مِمَّنِ افْتَرَى عَلَى اللّهِ كَذِبًا أَوْ كَذَّبَ بِآيَاتِهِ إِنَّهُ لاَ يُفْلِحُ الْمُجْرِمُونَ ﴿١٧﴾

10/YÛNUS SURESİ-17. AYET (Meâlleri Kıyasla): Fe men azlemu mimmenifterâ alâllâhi keziben ev kezzebe bi âyâtihî, innehû lâ yuflihul mucrimûn(mucrimûne).

Hem, kendi uydurduğu yalanları Allah'a yakıştıran ya da O'nun ayetlerini yalanlayan kimseden daha zalim kim olabilir? Doğrusu, (böyle yaparak) günaha gömülüp giden kimseler kurtuluşa asla erişemeyeceklerdir;

وَيَعْبُدُونَ مِن دُونِ اللّهِ مَا لاَ يَضُرُّهُمْ وَلاَ يَنفَعُهُمْ وَيَقُولُونَ هَؤُلاء شُفَعَاؤُنَا عِندَ اللّهِ قُلْ أَتُنَبِّئُونَ اللّهَ بِمَا لاَ يَعْلَمُ فِي السَّمَاوَاتِ وَلاَ فِي الأَرْضِ سُبْحَانَهُ وَتَعَالَى عَمَّا يُشْرِكُونَ ﴿١٨﴾

10/YÛNUS SURESİ-18. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve ya'budûne min dûnillâhi mâ lâ yedurruhum ve lâ yenfeuhum ve yekûlûne hâulâi şufeâunâ indallâh(indallâhi), kul e tunebbiûnallâhe bimâ lâ ya'lemu fîs semâvâti ve lâ fîl ard(ardı), subhânehu ve teâlâ ammâ yuşrikûn(yuşrikûne).

ve (ne de) Allah'la beraber, kendilerine ne bir yarar ne de zarar verebilecek durumda olmayan şeylere veya varlıklara kulluk edip (kendi kendilerine), "Bunlar bizim Allah katındaki kayırıcılarımızdır" diyen (kimse)ler!.. De ki: "Göklerde ve yerde Allah'ın bilmediği bir şeyi mi O'na haber verebileceğinizi sanıyorsunuz? (Yoo,) kudret ve egemenliğinde sınırsız olan O'dur, ve insanların O'na, ilahlığında ortak yakıştırdıkları her şeyden sonsuzcasına yücedir.

وَمَا كَانَ النَّاسُ إِلاَّ أُمَّةً وَاحِدَةً فَاخْتَلَفُواْ وَلَوْلاَ كَلِمَةٌ سَبَقَتْ مِن رَّبِّكَ لَقُضِيَ بَيْنَهُمْ فِيمَا فِيهِ يَخْتَلِفُونَ ﴿١٩﴾

10/YÛNUS SURESİ-19. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve mâ kânen nâsu illâ ummeten vâhideten fahtelefû, ve lev lâ kelimetun sebekat min rabbike le kudiye beynehum fîmâ fîhi yahtelifûn(yahtelifûne).

Ve (bil ki,) bütün insanlık sadece bir tek topluluk halindeydi, ama sonradan ayrı görüşleri benimsemeye başladılar. Şayet (bu konuda) Rabbinin katında önceden belirlenmiş bir karar olmasaydı düştükleri bütün bu ayrılıklar (daha başlangıçta) çözümlenmiş olurdu.

وَيَقُولُونَ لَوْلاَ أُنزِلَ عَلَيْهِ آيَةٌ مِّن رَّبِّهِ فَقُلْ إِنَّمَا الْغَيْبُ لِلّهِ فَانْتَظِرُواْ إِنِّي مَعَكُم مِّنَ الْمُنتَظِرِينَ ﴿٢٠﴾

10/YÛNUS SURESİ-20. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve yekûlûne lev lâ unzile aleyhi âyetun min rabbihi, fe kul innemâl gaybu lillâhi fentezirû, innî meakum minel muntazirîn(muntazirîne).

İmdi (hakkı inkar edenler): "Ona niçin Rabbinin katından mucizevi bir alamet indirilmiyor?" deyip duruyorlar. O halde, (onlara) de ki: "İnsanoğlunun görüp algılayamayacağı şeylerin bilgisi ancak Allah'a özgüdür. Öyleyse, bekleyin (O'nun iradesi tecelli edinceye kadar:) hem, ben de sizinle bekleyeceğim!"

وَإِذَا أَذَقْنَا النَّاسَ رَحْمَةً مِّن بَعْدِ ضَرَّاء مَسَّتْهُمْ إِذَا لَهُم مَّكْرٌ فِي آيَاتِنَا قُلِ اللّهُ أَسْرَعُ مَكْرًا إِنَّ رُسُلَنَا يَكْتُبُونَ مَا تَمْكُرُونَ ﴿٢١﴾

10/YÛNUS SURESİ-21. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve izâ ezaknân nâse rahmeten min ba'di darrâe messethum izâ lehum mekrun fî âyâtinâ, kulillâhu esrau mekrâ(mekren), inne rusulenâ yektubûne mâ temkurûn(temkurûne).

Ve (işte bunun gibi:) ne zaman kendilerine (bir) darlık dokunup geçtikten sonra (bu tür) insanlara rahmet(imizden biraz) tattırsak, hemen ayetlerimiz hakkında asılsız iddialar tasarlamaya başlarlar. De ki: "İnce tasarımda Allah (sizden çok) daha tezdir!" Dikkat edin! Bizim (görünmeyen) habercilerimiz tasarlayıp durduğunuz her şeyi (inceden inceye) kaydediyorlar!

هُوَ الَّذِي يُسَيِّرُكُمْ فِي الْبَرِّ وَالْبَحْرِ حَتَّى إِذَا كُنتُمْ فِي الْفُلْكِ وَجَرَيْنَ بِهِم بِرِيحٍ طَيِّبَةٍ وَفَرِحُواْ بِهَا جَاءتْهَا رِيحٌ عَاصِفٌ وَجَاءهُمُ الْمَوْجُ مِن كُلِّ مَكَانٍ وَظَنُّواْ أَنَّهُمْ أُحِيطَ بِهِمْ دَعَوُاْ اللّهَ مُخْلِصِينَ لَهُ الدِّينَ لَئِنْ أَنجَيْتَنَا مِنْ هَذِهِ لَنَكُونَنِّ مِنَ الشَّاكِرِينَ ﴿٢٢﴾

10/YÛNUS SURESİ-22. AYET (Meâlleri Kıyasla): Huvellezî yuseyyirukum fîl berri vel bahr(bahri), hattâ izâ kuntum fîl fulki, ve cereyne bihim bi rîhin tayyibetin ve ferihû bihâ câethâ rîhun âsifun ve câehumul mevcu min kulli mekânin ve zannû ennehum uhîta bihim deavûllâhe muhlisîne lehud dîn(dîne), le in enceytenâ min hâzihî le nekûnenne mineş şâkirîn(şâkirîne).

Sizi karada ve denizde gezdiren O'dur. Öyle ki, gemilerle denize açıldığınızda, gemilerin elverişli bir rüzgarın önünde yolcuları alıp götürdüğü zaman (olanları düşünün,) gemidekiler sevinç ve güvenlik içinde hissederler kendilerini; derken bir fırtına yakalar gemiyi ve dalgalar her yandan kuşatır onları, öyle ki, (ölümün) kendilerini çepeçevre sardığını düşünürler de (o zaman) dinlerine sıkı sıkı sarılıp yalnızca Allah'a yönelerek: "Bizi bu (felaketten) kurtarırsan, andolsun ki şükreden kimselerden olacağız!" diye yalvarıp yakarırlar O'na.

فَلَمَّا أَنجَاهُمْ إِذَا هُمْ يَبْغُونَ فِي الأَرْضِ بِغَيْرِ الْحَقِّ يَا أَيُّهَا النَّاسُ إِنَّمَا بَغْيُكُمْ عَلَى أَنفُسِكُم مَّتَاعَ الْحَيَاةِ الدُّنْيَا ثُمَّ إِلَينَا مَرْجِعُكُمْ فَنُنَبِّئُكُم بِمَا كُنتُمْ تَعْمَلُونَ ﴿٢٣﴾

10/YÛNUS SURESİ-23. AYET (Meâlleri Kıyasla): Fe lemmâ encâhum izâ hum yebgûne fîl ardı bi gayril hakk(hakkı), yâ eyyuhân nâsu innemâ bagyukum alâ enfusikum metâal hayâtid dunyâ summe ileynâ merciukum fe nunebbiukum bimâ kuntum ta'melûn(ta'melûne).

Ne var ki, Allah onları bu (felaketten) kurtarır kurtarmaz, hemen yeryüzünde haksız yere azgınlık yapmaya koyulurlar! Ey insanlar! Yaptığınız bütün taşkınlıklar döne dolaşa yine kendinizi bulacaktır! (Yalnızca) bu dünya hayatının (geçici) doyumları(nı) gözetiyorsunuz: fakat (hatırlayın ki,) sonunda Bize döneceksiniz ve o zaman (hayatta) yapıp ettiğiniz her şeyi size (eksiksiz) haber vereceğiz.

إِنَّمَا مَثَلُ الْحَيَاةِ الدُّنْيَا كَمَاء أَنزَلْنَاهُ مِنَ السَّمَاء فَاخْتَلَطَ بِهِ نَبَاتُ الأَرْضِ مِمَّا يَأْكُلُ النَّاسُ وَالأَنْعَامُ حَتَّىَ إِذَا أَخَذَتِ الأَرْضُ زُخْرُفَهَا وَازَّيَّنَتْ وَظَنَّ أَهْلُهَا أَنَّهُمْ قَادِرُونَ عَلَيْهَآ أَتَاهَا أَمْرُنَا لَيْلاً أَوْ نَهَارًا فَجَعَلْنَاهَا حَصِيدًا كَأَن لَّمْ تَغْنَ بِالأَمْسِ كَذَلِكَ نُفَصِّلُ الآيَاتِ لِقَوْمٍ يَتَفَكَّرُونَ ﴿٢٤﴾

10/YÛNUS SURESİ-24. AYET (Meâlleri Kıyasla): İnnemâ meselul hayâtid dunyâ ke mâin enzelnâhu mines semâi fahteleta bihî nebâtul ardı mimmâ ye'kulun nâsu vel en'âm(en'âmu), hattâ izâ ehazetil ardu zuhrufehâ vezzeyyenet ve zanne ehluhâ ennehum kâdirûne aleyhâ etâhâ emrunâ leylen ev nehâren fe cealnâhâ hasîden ke en lem tagne bil emsi, kezâlike nufassilul âyâti li kavmin yetefekkerûn(yetefekkerûne).

Bu dünyadaki hayatın örnekçesi gökten indirdiğimiz yağmurunki gibidir ki onu, insanların ve hayvanların beslendiği yeryüzü bitkileri emer, ta ki yeryüzü gözalıcı görkemine kavuşup süslenip bezendiği ve sakinleri onun üzerinde bütünüyle egemen olduklarına inandıkları zaman, bir gece vakti yahut güpegündüz (kıskıvrak yakalayan) hükmümüz iner ona; ve böylece onu kökünden biçilmişe çeviririz, sanki dün de yokmuş gibi! Düşünen insanlar için işte Biz böyle açık açık ve ayrıntılı olarak dile getiriyoruz ayetlerimizi!

وَاللّهُ يَدْعُو إِلَى دَارِ السَّلاَمِ وَيَهْدِي مَن يَشَاء إِلَى صِرَاطٍ مُّسْتَقِيمٍ ﴿٢٥﴾

10/YÛNUS SURESİ-25. AYET (Meâlleri Kıyasla): Vallâhu yed'û ilâ dâris selâm(selâmi), ve yehdî men yeşâu ilâ sırâtin mustekîm(mustekîmin).

(Böyle yapmakla) (bilin ki) Allah, (insanı) huzur ve güvenlik ortamına çağırmakta ve dileyeni dosdoğru bir yola yöneltmektedir.

لِّلَّذِينَ أَحْسَنُواْ الْحُسْنَى وَزِيَادَةٌ وَلاَ يَرْهَقُ وُجُوهَهُمْ قَتَرٌ وَلاَ ذِلَّةٌ أُوْلَئِكَ أَصْحَابُ الْجَنَّةِ هُمْ فِيهَا خَالِدُونَ ﴿٢٦﴾

10/YÛNUS SURESİ-26. AYET (Meâlleri Kıyasla): Lillezîne ahsenûl husnâ ve zîyâdetun, ve lâ yerheku vucûhehum katerun ve lâ zilletun, ulâike ashâbul cenneti, hum fîhâ hâlidûn(hâlidûne).

İyi ve yararlı işler yapmakta sebatlı olanları (karşılık olarak) daha iyisi ve ondan da fazlası beklemektedir. (Kıyamet Günü'nde) onların yüzlerini ne bir kararma, ne de bir aşağılanma gölgelemeyecektir: İşte bunlardır cennetlikler; orada ebedi kalacak olanlar.

وَالَّذِينَ كَسَبُواْ السَّيِّئَاتِ جَزَاء سَيِّئَةٍ بِمِثْلِهَا وَتَرْهَقُهُمْ ذِلَّةٌ مَّا لَهُم مِّنَ اللّهِ مِنْ عَاصِمٍ كَأَنَّمَا أُغْشِيَتْ وُجُوهُهُمْ قِطَعًا مِّنَ اللَّيْلِ مُظْلِمًا أُوْلَئِكَ أَصْحَابُ النَّارِ هُمْ فِيهَا خَالِدُونَ ﴿٢٧﴾

10/YÛNUS SURESİ-27. AYET (Meâlleri Kıyasla): Vellezîne kesebûs seyyiâti cezâu seyyietin bi mislihâ ve terhekuhum zilletun, mâ lehum minallâhi min âsimin, ke ennemâ ugsîyet vucûhuhum kıtaan minel leyli muzlimâ(muzlimen), ulâike ashâbun nâr(nâri), hum fîhâ hâlidûn(hâlidûne).

Ama kötü işler yapmış olanlara gelince; kötülüğün karşılığı kendisi kadar olacaktır; ve Allah'a karşı kendilerini savunacak kimseleri olmayacağına göre (utanç) ve aşağılanma onları, sanki yüzlerini kopkoyu bir gecenin karanlığı bürümüş gibi, gölgeleyecek: İşte bunlardır cehennemlikler; orada yerleşip kalacak olanlar...

وَيَوْمَ نَحْشُرُهُمْ جَمِيعًا ثُمَّ نَقُولُ لِلَّذِينَ أَشْرَكُواْ مَكَانَكُمْ أَنتُمْ وَشُرَكَآؤُكُمْ فَزَيَّلْنَا بَيْنَهُمْ وَقَالَ شُرَكَآؤُهُم مَّا كُنتُمْ إِيَّانَا تَعْبُدُونَ ﴿٢٨﴾

10/YÛNUS SURESİ-28. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve yevme nahşuruhum cemîan summe nekûlu lillezîne eşrakû mekânekum entum ve şurakâukum, fe zeyyelnâ beynehum, ve kâle şurakâuhum mâ kuntum iyyânâ ta'budûn(ta'budûne).

Çünkü, bir gün onların hepsini bir araya toplayacağız ve (hayattayken) Allah'tan başkalarına ilahlık yakıştıranlara: "Siz ve Allah'a ortak koştuğunuz o şeyler, (o varlıklar ve güçler, hepiniz) olduğunuz yerde kalın!" diyecek ve böylece onları birbirinden ayıracağız. Ve (o zaman) Allah'a ortak koştukları kimseler, (vaktiyle kendilerine kul, köle olmuş olanlara): "Sizin tapınıp durduğunuz biz değildik;

فَكَفَى بِاللّهِ شَهِيدًا بَيْنَنَا وَبَيْنَكُمْ إِن كُنَّا عَنْ عِبَادَتِكُمْ لَغَافِلِينَ ﴿٢٩﴾

10/YÛNUS SURESİ-29. AYET (Meâlleri Kıyasla): Fe kefâ billâhi şehîden beynenâ ve beynekum in kunnâ an ibâdetikum le gâfilîn(gâfilîne).

bizimle sizin aranızda hiç kimse Allah'ın yaptığı gibi şahitlik yapamaz: gerçek şu ki, (bize) tapındığınızın farkında bile değildik".

هُنَالِكَ تَبْلُو كُلُّ نَفْسٍ مَّا أَسْلَفَتْ وَرُدُّواْ إِلَى اللّهِ مَوْلاَهُمُ الْحَقِّ وَضَلَّ عَنْهُم مَّا كَانُواْ يَفْتَرُونَ ﴿٣٠﴾

10/YÛNUS SURESİ-30. AYET (Meâlleri Kıyasla): Hunâlike teblû kullu nefsin mâ eslefet ve ruddû ilâllâhi mevlâhumul hakkı ve dalle anhum mâ kânû yefterûn(yefterûne).

O an ve işte orada herkes geçmişte yapıp ettiğiyle sorgulanacak; herkes Allah'a, O yüceler yücesi gerçek sahibine döndürülecek; onların boş hayalleri kendilerini yüzüstü bırakacaktır.

قُلْ مَن يَرْزُقُكُم مِّنَ السَّمَاء وَالأَرْضِ أَمَّن يَمْلِكُ السَّمْعَ والأَبْصَارَ وَمَن يُخْرِجُ الْحَيَّ مِنَ الْمَيِّتِ وَيُخْرِجُ الْمَيَّتَ مِنَ الْحَيِّ وَمَن يُدَبِّرُ الأَمْرَ فَسَيَقُولُونَ اللّهُ فَقُلْ أَفَلاَ تَتَّقُونَ ﴿٣١﴾

10/YÛNUS SURESİ-31. AYET (Meâlleri Kıyasla): Kul men yerzukukum mines semâi vel ardı em men yemlikus sem'a vel ebsâre ve men yuhricul hayye minel meyyiti ve yuhricul meyyite minel hayyi ve men yudebbirul emre, fe se yekûlûnallâh(yekûlûnallâhu), fe kul e fe lâ tettekûn(tettekûne).

De ki: "Sizi göğün ve yerin ürünleriyle rızıklandıran kimdir? Yahut kimdir, işitme ve görme yetisi üzerinde mutlak egemen olan? Kimdir, ölüden diriyi, diriden de ölüyü çıkaran? Ve (yine) kimdir var olan her şeyi çekip çeviren?" Şüphesiz, diyecekler ki: "(Elbette) Allah!" Öyleyse, de ki: "Peki, O'na karşı artık gereken duyarlığı göstermeyecek misiniz?

فَذَلِكُمُ اللّهُ رَبُّكُمُ الْحَقُّ فَمَاذَا بَعْدَ الْحَقِّ إِلاَّ الضَّلاَلُ فَأَنَّى تُصْرَفُونَ ﴿٣٢﴾

10/YÛNUS SURESİ-32. AYET (Meâlleri Kıyasla): Fe zâlikumullâhu rabbukumul hakk(hakku), fe mâzâ ba'del hakkı illâd dalâl(dalâlu), fe ennâ tusrafûn(tusrafûne).

(Hem de) O'nun, sizin rabbiniz Allah olduğunu, mutlak ve nihai hakikat olduğunu bildiğiniz halde! Çünkü, hakikat (terk edildik)ten sonra, geriye sapıklıktan başka ne kalır? Öyleyse, hakikati nasıl gözden kaçırabilirsiniz?"

كَذَلِكَ حَقَّتْ كَلِمَتُ رَبِّكَ عَلَى الَّذِينَ فَسَقُواْ أَنَّهُمْ لاَ يُؤْمِنُونَ ﴿٣٣﴾

10/YÛNUS SURESİ-33. AYET (Meâlleri Kıyasla): Kezâlike hakkat kelimetu rabbike alâllezîne fesekû ennehum lâ yu’minûn(yu’minûne).

Böylece günahkarca davranmaya eğilimli olanlar hakkında Rabbinin sözünün hak olduğu ortaya çıkmış oldu: "Onlar inanmayacaklar".

قُلْ هَلْ مِن شُرَكَآئِكُم مَّن يَبْدَأُ الْخَلْقَ ثُمَّ يُعِيدُهُ قُلِ اللّهُ يَبْدَأُ الْخَلْقَ ثُمَّ يُعِيدُهُ فَأَنَّى تُؤْفَكُونَ ﴿٣٤﴾

10/YÛNUS SURESİ-34. AYET (Meâlleri Kıyasla): Kul hel min şurakâikum men yebdeul halka summe yuîduhu, kulillâhu yebdeul halka summe yuîduhu fe ennâ tu'fekûn(tu'fekûne).

De ki: "O sizin tanrılaştırdığınız varlıklar arasında (hayatı) yoktan var edip de sonra onu tekrar tekrar yaratan var mı?" De ki: "(Ancak) Allah'tır, (bütün karmaşıklığıyla hayatı) yoktan var eden ve sonra tekrar tekrar yaratan. Hal böyleyken, nasıl oluyor da, yanlış hükmediyorsunuz!"

قُلْ هَلْ مِن شُرَكَآئِكُم مَّن يَهْدِي إِلَى الْحَقِّ قُلِ اللّهُ يَهْدِي لِلْحَقِّ أَفَمَن يَهْدِي إِلَى الْحَقِّ أَحَقُّ أَن يُتَّبَعَ أَمَّن لاَّ يَهِدِّيَ إِلاَّ أَن يُهْدَى فَمَا لَكُمْ كَيْفَ تَحْكُمُونَ ﴿٣٥﴾

10/YÛNUS SURESİ-35. AYET (Meâlleri Kıyasla): Kul hel min şurakâikum men yehdî ilâl hakk, kulillâhu yehdî lil hakk(hakkı), e fe men yehdî ilâl hakkı ehakku en yuttebea em men lâ yehiddî illâ en yuhdâ, fe mâ lekum, keyfe tahkumûn(tahkumûne).

De ki: "O sizin tanrılaştırdığınız varlıklardan hiç sizi hakka eriştiren var mı?" De ki: "(Yalnızca) Allah'tır, hakka eriştiren. Öyleyse, hakka eriştiren mi izlenmeye layıktır, yoksa kendisine yol gösterilmedikçe bir başına doğru yolu bulamayacak durumda olan mı? Peki, ne oluyor size ve muhakemenize!"

وَمَا يَتَّبِعُ أَكْثَرُهُمْ إِلاَّ ظَنًّا إَنَّ الظَّنَّ لاَ يُغْنِي مِنَ الْحَقِّ شَيْئًا إِنَّ اللّهَ عَلَيمٌ بِمَا يَفْعَلُونَ ﴿٣٦﴾

10/YÛNUS SURESİ-36. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve mâ yettebiu ekseruhum illâ zannâ(zannen), innez zanne lâ yugnî minel hakkı şey'â(şey'en), innallâhe alîmun bimâ yef'alûn(yef'alûne).

Onların çoğu sadece zanna uymaktadırlar. Oysa, zan hiçbir şekilde hakkın yerini tutamaz. Gerçek şu ki, Allah onların yaptıklarını bütünüyle bilmektedir.

وَمَا كَانَ هَذَا الْقُرْآنُ أَن يُفْتَرَى مِن دُونِ اللّهِ وَلَكِن تَصْدِيقَ الَّذِي بَيْنَ يَدَيْهِ وَتَفْصِيلَ الْكِتَابِ لاَ رَيْبَ فِيهِ مِن رَّبِّ الْعَالَمِينَ ﴿٣٧﴾

10/YÛNUS SURESİ-37. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve mâ kâne hâzâl kur'ânu en yufterâ min dûnillâhi ve lâkin tasdîkallezî beyne yedeyhi ve tafsîlel kitâbi lâ raybe fîhi min rabbil âlemîn(âlemîne).

İmdi, bu Kuran, asla Allah'tan başkası tarafından tasarlanmış, uydurulmuş olamaz; üstelik o, önceki vahiylerden hakikat adına bugüne kalmış ne varsa onu doğrulayıp, alemlerin Rabbinden (geldiğinden) şüphe olmayan vahyi özlü bir biçimde açıklıyor.

أَمْ يَقُولُونَ افْتَرَاهُ قُلْ فَأْتُواْ بِسُورَةٍ مِّثْلِهِ وَادْعُواْ مَنِ اسْتَطَعْتُم مِّن دُونِ اللّهِ إِن كُنتُمْ صَادِقِينَ ﴿٣٨﴾

10/YÛNUS SURESİ-38. AYET (Meâlleri Kıyasla): Em yekûlûnefterâhu, kul fe'tû bi sûretin mislihî ved'û menisteta'tum min dûnillâhi in kuntum sâdikîn(sâdikîne).

(Buna rağmen) yine de, (hakkı inkara şartlanmış olanlar), "Onu (Muhammed) uydurdu!" diyorlar. (Onlara) de ki: "Eğer doğru sözlü kimselerdenseniz, o zaman, onunkilere eşdeğer bir sure getirin; hem (bu iş için) Allah'tan başka kimi yardıma çağırabilirseniz çağırın!"

بَلْ كَذَّبُواْ بِمَا لَمْ يُحِيطُواْ بِعِلْمِهِ وَلَمَّا يَأْتِهِمْ تَأْوِيلُهُ كَذَلِكَ كَذَّبَ الَّذِينَ مِن قَبْلِهِمْ فَانظُرْ كَيْفَ كَانَ عَاقِبَةُ الظَّالِمِينَ ﴿٣٩﴾

10/YÛNUS SURESİ-39. AYET (Meâlleri Kıyasla): Bel kezzebû bimâ lem yuhîtû bi ilmihî ve lemmâ ye'tihim te'vîluhu, kezâlike kezzebellezîne min kablihim fanzur keyfe kâne âkibetuz zâlimîn(zâlimîne).

Hayır hayır, aslında onlar özünü, hikmetini kavrayamadıkları ve önceden kendilerine açıklanmamış her şeyi yalanlamaya eğilimliler. Onlardan önce gelip geçenler de işte böyle gerçeği yalanlamaya yeltenmişlerdi. (Gerçeği görmek istiyorsan) zalimlerin sonunun nasıl olduğuna bir bak!

وَمِنهُم مَّن يُؤْمِنُ بِهِ وَمِنْهُم مَّن لاَّ يُؤْمِنُ بِهِ وَرَبُّكَ أَعْلَمُ بِالْمُفْسِدِينَ ﴿٤٠﴾

10/YÛNUS SURESİ-40. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve minhum men yu'minu bihî ve minhum men lâ yu'minu bihi, ve rabbuke a'lemu bil mufsidîn(mufsidîne).

Onların içinde bu (ilahi vahye) hemen inanacak olanlar olduğu gibi, sonuna kadar inanmayacak olanlar da var; (ne olursa olsun) senin Rabbin bozgunculuk yapanları çok iyi bilmektedir.

وَإِن كَذَّبُوكَ فَقُل لِّي عَمَلِي وَلَكُمْ عَمَلُكُمْ أَنتُمْ بَرِيئُونَ مِمَّا أَعْمَلُ وَأَنَاْ بَرِيءٌ مِّمَّا تَعْمَلُونَ ﴿٤١﴾

10/YÛNUS SURESİ-41. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve in kezzebûke fe kul lî amelî ve lekum amelukum, entum berîûne mimmâ a'melu ve ene berîun mimmâ ta'melûn(ta'melûne).

Bunun içindir ki, (ey Peygamber) seni yalanlamaya kalkışırlarsa o zaman (onlara) de ki: "Benim yapıp ettiklerim bana (yazılacak), sizin yapıp ettikleriniz de size: ne siz benim yaptıklarımdan sorumlusunuz, ne de ben sizin yaptıklarınızdan sorumluyum".

وَمِنْهُم مَّن يَسْتَمِعُونَ إِلَيْكَ أَفَأَنتَ تُسْمِعُ الصُّمَّ وَلَوْ كَانُواْ لاَ يَعْقِلُونَ ﴿٤٢﴾

10/YÛNUS SURESİ-42. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve minhum men yestemiûne ileyke, e fe ente tusmius summe ve lev kânû lâ ya'kilûn(ya'kilûne).

Ve, onların aralarında sana kulak verir gibi yapanlar var; ama, eğer akıllarını kullanmıyorlarsa, sen sesini hiç sağırlara işittirebilir misin?

وَمِنهُم مَّن يَنظُرُ إِلَيْكَ أَفَأَنتَ تَهْدِي الْعُمْيَ وَلَوْ كَانُواْ لاَ يُبْصِرُونَ ﴿٤٣﴾

10/YÛNUS SURESİ-43. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve minhum men yanzuru ileyke, e fe ente tehdil umye ve lev kânû lâ yubsırûn(yubsırûne).

Ve yine onların aralarında sana bakıyormuş gibi yapanlar var; ama, eğer göremiyorlarsa, sen hiç körlere doğru yolu gösterebilir misin?

إِنَّ اللّهَ لاَ يَظْلِمُ النَّاسَ شَيْئًا وَلَكِنَّ النَّاسَ أَنفُسَهُمْ يَظْلِمُونَ ﴿٤٤﴾

10/YÛNUS SURESİ-44. AYET (Meâlleri Kıyasla): İnnallâhe lâ yazlimun nâse şey'en ve lâkinnen nâse enfusehum yazlimûn(yazlimûne).

Gerçek şu ki, Allah (hiçbir konuda) insanlara en küçük bir haksızlık yapmaz; fakat insanların yine kendileridir kendilerine haksızlık yapan.

وَيَوْمَ يَحْشُرُهُمْ كَأَن لَّمْ يَلْبَثُواْ إِلاَّ سَاعَةً مِّنَ النَّهَارِ يَتَعَارَفُونَ بَيْنَهُمْ قَدْ خَسِرَ الَّذِينَ كَذَّبُواْ بِلِقَاء اللّهِ وَمَا كَانُواْ مُهْتَدِينَ ﴿٤٥﴾

10/YÛNUS SURESİ-45. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve yevme yahşuruhum keen lem yelbesû illâ sâaten minen nehâri yeteârafûne beynehum, kad hasirallezîne kezzebû bi likâillâhi ve mâ kânû muhtedîn(muhtedîne).

Ve o Gün Allah onları (huzuruna) topladığı zaman (onlara öyle gelecek ki yeryüzünde) sanki sadece tanışmalarına yetecek kadar (kısa bir süre), sadece gündüzün bir saati kadar kalmışlar; (vaktiyle) Allah'ın huzuruna çıkarılacakları uyarısını yalanlayan ve (bu yüzden) doğru yolu tutmaktan geri duranlar (o Gün) bütün bütün yanılmış, kaybetmiş olacaklar.

وَإِمَّا نُرِيَنَّكَ بَعْضَ الَّذِي نَعِدُهُمْ أَوْ نَتَوَفَّيَنَّكَ فَإِلَيْنَا مَرْجِعُهُمْ ثُمَّ اللّهُ شَهِيدٌ عَلَى مَا يَفْعَلُونَ ﴿٤٦﴾

10/YÛNUS SURESİ-46. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve immâ nurîyenneke ba’dellezî naıduhum ev neteveffeyenneke fe ileynâ merciuhum summallâhu şehîdun alâ mâ yef’alûn(yef’alûne).

Ve (bu söylediklerimiz doğrultusunda) onlara (hakkı inkar edenlere) hazırladığımız şeylerden bazılarını sana ya (bu dünyada) gösteririz ya da (ceza gerçekleşmeden önce) senin canını alırız; (ama bil ki,) onların dönüşü er geç Bizedir; ve Allah, onların bütün edip eylediklerine tanıktır.

وَلِكُلِّ أُمَّةٍ رَّسُولٌ فَإِذَا جَاء رَسُولُهُمْ قُضِيَ بَيْنَهُم بِالْقِسْطِ وَهُمْ لاَ يُظْلَمُونَ ﴿٤٧﴾

10/YÛNUS SURESİ-47. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve li kulli ummetin resûlun, feizâ câe resûluhum kudıye beynehum bil kıstı ve hum lâ yuzlamûn(yuzlamûne).

Her ümmet için mutlaka bir elçi olagelmiştir: ancak (her ümmetin) elçisi geldikten (ve tebliğini yaptıktan) sonra onlar hakkında bütünüyle adaletle yargıda bulunulur; ve onlara asla haksızlık yapılmaz.

وَيَقُولُونَ مَتَى هَذَا الْوَعْدُ إِن كُنتُمْ صَادِقِينَ ﴿٤٨﴾

10/YÛNUS SURESİ-48. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve yekûlûne metâ hâzâl va'du in kuntum sadıkîn(sadıkîne).

Buna rağmen yine de (hakkı inkar edenler:) "(kıyamet ve (nihai) yargı hakkındaki) bu söz ne zaman gerçekleşecek? Eğer doğru sözlü kimselerseniz (buna cevap verin, ey siz inananlar)!" diye sorup duruyorlar.

قُل لاَّ أَمْلِكُ لِنَفْسِي ضَرًّا وَلاَ نَفْعًا إِلاَّ مَا شَاء اللّهُ لِكُلِّ أُمَّةٍ أَجَلٌ إِذَا جَاء أَجَلُهُمْ فَلاَ يَسْتَأْخِرُونَ سَاعَةً وَلاَ يَسْتَقْدِمُونَ ﴿٤٩﴾

10/YÛNUS SURESİ-49. AYET (Meâlleri Kıyasla): Kul lâ emliku li nefsî darran ve lâ nef'an illâ mâ şâallâh(şâallâhu), li kulli ummetin ecel(ecelun), izâ câe eceluhum fe lâ yeste'hırûne sâaten ve lâ yestakdimûn(yestakdimûne).

(Ey Peygamber) de ki: "Allah dilemedikçe, ben kendim ne bir zararı önleyecek ne de kendime bir yarar sağlayabilecek güçteyim. Her ümmet için bir süre belirlenmiştir: süreleri son bulunca, onu ne bir an geciktirebilirler, ne de çabuklaştırabilirler".

قُلْ أَرَأَيْتُمْ إِنْ أَتَاكُمْ عَذَابُهُ بَيَاتًا أَوْ نَهَارًا مَّاذَا يَسْتَعْجِلُ مِنْهُ الْمُجْرِمُونَ ﴿٥٠﴾

10/YÛNUS SURESİ-50. AYET (Meâlleri Kıyasla): Kul e raeytum in etâkum azâbuhu beyâten ev nehâren mâzâ yesta'cilu minhul mucrimûn(mucrimûne).

De ki: "Ya bir gece vakti, ya da güpegündüz, eğer O'nun azabı başınızda koparsa, (neler hissedebileceğinizi) hiç düşündünüz mü? Günaha gömülüp gitmiş bir toplumun bunu tezlikle istemesini gerektirecek nasıl bir umudu olabilir ki?

أَثُمَّ إِذَا مَا وَقَعَ آمَنْتُم بِهِ آلآنَ وَقَدْ كُنتُم بِهِ تَسْتَعْجِلُونَ ﴿٥١﴾

10/YÛNUS SURESİ-51. AYET (Meâlleri Kıyasla): E summe izâ mâ vakaa âmentum bihi, âl'âne ve kad kuntum bihî testa'cilûn(testa'cilûne).

Peki, gelmesinde (meydan okurcasına) tezlik gösterdiğiniz (ve) şimdi (size, 'Ona inanıyor musunuz?' diye sorulacağı o Gün) gelip çattıktan sonra mı, ancak o zaman mı, ona inanacaksınız?

ثُمَّ قِيلَ لِلَّذِينَ ظَلَمُواْ ذُوقُواْ عَذَابَ الْخُلْدِ هَلْ تُجْزَوْنَ إِلاَّ بِمَا كُنتُمْ تَكْسِبُونَ ﴿٥٢﴾

10/YÛNUS SURESİ-52. AYET (Meâlleri Kıyasla): Summe kîle lillezîne zalemû zûkû azâbel huld(huldi), hel tuczevne illâ bimâ kuntum teksibûn(teksibûne).

O Gün ki, (dünya hayatında) haksızlık yapmaya eğilim gösterenlere, 'Tadın bitmeyen azabı' denecek, yapageldiğiniz işlerin karşılığından başkasıyla mı cezalandırılıyorsunuz sanki?;

وَيَسْتَنبِئُونَكَ أَحَقٌّ هُوَ قُلْ إِي وَرَبِّي إِنَّهُ لَحَقٌّ وَمَا أَنتُمْ بِمُعْجِزِينَ ﴿٥٣﴾

10/YÛNUS SURESİ-53. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve yestenbiûneke e hakkun huve, kul î ve rabbî innehu le hakkun ve mâ entum bi mu’cizîn(mu’cizîne).

Bazıları da sana, "Bütün bunlar gerçek mi?" diye soruyorlar. De ki: "Elbette! Rabbim hakkı için, katıksız gerçek bu; ve sizler de (büyük sorgulamadan) asla kaçamayacaksınız!"

وَلَوْ أَنَّ لِكُلِّ نَفْسٍ ظَلَمَتْ مَا فِي الأَرْضِ لاَفْتَدَتْ بِهِ وَأَسَرُّواْ النَّدَامَةَ لَمَّا رَأَوُاْ الْعَذَابَ وَقُضِيَ بَيْنَهُم بِالْقِسْطِ وَهُمْ لاَ يُظْلَمُونَ ﴿٥٤﴾

10/YÛNUS SURESİ-54. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve lev enne li kulli nefsin zalemet mâ fîl ardı leftedet bihi, ve eserrûn nedâmete lemmâ raevul azâb(azâbe), ve kudıye beynehum bil kıstı ve hum lâ yuzlemûn(yuzlemûne).

Haksızlık yapan herkes, dünyadaki her şey onun olsa, (o Gün) onu kurtulmak için fidye olarak verirdi. Ve (o zalimler kendilerini bekleyen) azabı görünce pişmanlıklarını gösterecek gücü (bile) kendilerinde bulamayacaklar. Yine de onlar hakkında adaletle yargıda bulunulacak; kendilerine zulmedilmeyecektir.

أَلا إِنَّ لِلّهِ مَا فِي السَّمَاوَاتِ وَالأَرْضِ أَلاَ إِنَّ وَعْدَ اللّهِ حَقٌّ وَلَكِنَّ أَكْثَرَهُمْ لاَ يَعْلَمُونَ ﴿٥٥﴾

10/YÛNUS SURESİ-55. AYET (Meâlleri Kıyasla): E lâ inne lillâhi mâ fîs semâvâti vel ard(ardı), e lâ inne va'dallâhi hakkun ve lâkinne ekserehum lâ ya'lemûn(ya'lemûne).

Dikkat edin! Göklerde ve yerde ne varsa hepsi Allah'ındır! Dikkat edin! Allah'ın vaadi, başa gelmesinden şüphe edilmeyecek bir gerçektir; ne var ki, onların çoğu bunu bilmez!

هُوَ يُحْيِي وَيُمِيتُ وَإِلَيْهِ تُرْجَعُونَ ﴿٥٦﴾

10/YÛNUS SURESİ-56. AYET (Meâlleri Kıyasla): Huve yuhyî ve yumîtu ve ileyhi turceûn(turceûne).

Hayatı bahşeden ve ölümü takdir eden O'dur; ve sonunda hepiniz O'na dönmek zorundasınız.

يَا أَيُّهَا النَّاسُ قَدْ جَاءتْكُم مَّوْعِظَةٌ مِّن رَّبِّكُمْ وَشِفَاء لِّمَا فِي الصُّدُورِ وَهُدًى وَرَحْمَةٌ لِّلْمُؤْمِنِينَ ﴿٥٧﴾

10/YÛNUS SURESİ-57. AYET (Meâlleri Kıyasla): Yâ eyyuhân nâsu kad câetkum mev'ızatun min rabbikum ve şifâun limâ fîs sudûri ve huden ve rahmetun lil mu'minîn(mu'minîne).

Ey insanlar! İşte Rabbinizden size bir öğüt, kalplerde olabilecek her türlü (darlık ve hastalık) için bir şifa ve (O'na) inanan herkes için hidayet ve rahmet gelmiş bulunuyor.

قُلْ بِفَضْلِ اللّهِ وَبِرَحْمَتِهِ فَبِذَلِكَ فَلْيَفْرَحُواْ هُوَ خَيْرٌ مِّمَّا يَجْمَعُونَ ﴿٥٨﴾

10/YÛNUS SURESİ-58. AYET (Meâlleri Kıyasla): Kul bi fadlillâhi ve bi rahmetihî fe bi zâlike felyefrehû, huve hayrun mimmâ yecmeûn(yecmeûne).

Söyle (onlara), Allah'ın bu cömertliği ve rahmetiyle işte böylece sevinsinler: (sevinsinler ki,) bu onların toplayıp biriktirdiği her şeyden daha üstün, daha iyidir!

قُلْ أَرَأَيْتُم مَّا أَنزَلَ اللّهُ لَكُم مِّن رِّزْقٍ فَجَعَلْتُم مِّنْهُ حَرَامًا وَحَلاَلاً قُلْ آللّهُ أَذِنَ لَكُمْ أَمْ عَلَى اللّهِ تَفْتَرُونَ ﴿٥٩﴾

10/YÛNUS SURESİ-59. AYET (Meâlleri Kıyasla): Kul e raeytum mâ enzelallâhu lekum min rızkın fe cealtum minhu harâmen ve halâlen, kul allâhu ezine lekum em alâllâhi tefterûn(tefterûne).

De ki: "Hiç Allah'ın sizin için rızık olarak indirdiği şeyler üzerinde düşündünüz mü? O rızıklar ki, bir kısmını yasaklıyor, bir kısmını da meşru görüyorsunuz". De ki: "(Böyle yapmanız konusunda) size Allah mı izin verdi; yoksa (düpedüz) kendi tahminlerinizi mi Allah'a yakıştırıyorsunuz?"

وَمَا ظَنُّ الَّذِينَ يَفْتَرُونَ عَلَى اللّهِ الْكَذِبَ يَوْمَ الْقِيَامَةِ إِنَّ اللّهَ لَذُو فَضْلٍ عَلَى النَّاسِ وَلَكِنَّ أَكْثَرَهُمْ لاَ يَشْكُرُونَ ﴿٦٠﴾

10/YÛNUS SURESİ-60. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve mâ zannullezîne yefterûne alâllâhil kezibe yevmel kıyâmeti, innallâhe le zû fadlın alân nâsi ve lâkinne ekserehum lâ yeşkurûn(yeşkurûne).

Peki, bu kendi yalanlarını Allah'a yakıştıranlar, Kıyamet Günü (başlarına gelecek olan) hakkında acaba ne düşünüyorlar? Gerçek şu ki, Allah insanlara karşı sınırsız cömertlik göstermektedir; ama (ne yazık ki) onların çoğu şükrünü bilmez.

وَمَا تَكُونُ فِي شَأْنٍ وَمَا تَتْلُو مِنْهُ مِن قُرْآنٍ وَلاَ تَعْمَلُونَ مِنْ عَمَلٍ إِلاَّ كُنَّا عَلَيْكُمْ شُهُودًا إِذْ تُفِيضُونَ فِيهِ وَمَا يَعْزُبُ عَن رَّبِّكَ مِن مِّثْقَالِ ذَرَّةٍ فِي الأَرْضِ وَلاَ فِي السَّمَاء وَلاَ أَصْغَرَ مِن ذَلِكَ وَلا أَكْبَرَ إِلاَّ فِي كِتَابٍ مُّبِينٍ ﴿٦١﴾

10/YÛNUS SURESİ-61. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve mâ tekûnu fî şe'nin ve mâ tetlû minhu min kur'ânin ve lâ ta'melûne min amelin illâ kunnâ aleykum şuhûden iz tufîdûne fîhi ve mâ ya'zubu an rabbike min miskâli zerretin fîl ardı ve lâ fîs semâi ve lâ asgara min zâlike ve lâ ekbere illâ fî kitâbin mubîn(mubînin).

Ve (sen, ey Peygamber) hangi koşullarda olursan ol, bu (ilahi kitaptan) okunacak hangi konuyu dile getirirsen getir ve (siz ey insanlar) hangi işi yaparsanız yapın, (unutmayın ki) siz bu işlere giriştiğiniz an(dan itibaren) Biz üzerinizde gözlemci bulunuyoruz: çünkü ne yerde, ne de gökte tartıya gelmeyecek kadar küçük şeyler bile senin Rabbinin bilgisinden kaçamaz; ne bundan daha da küçüğü, ne de bundan büyüğü yoktur ki (O'nun) apaçık takdirinde kaydedilmiş olmasın.

أَلا إِنَّ أَوْلِيَاء اللّهِ لاَ خَوْفٌ عَلَيْهِمْ وَلاَ هُمْ يَحْزَنُونَ ﴿٦٢﴾

10/YÛNUS SURESİ-62. AYET (Meâlleri Kıyasla): E lâ inne evlîyâallâhi lâ havfun aleyhim ve lâ hum yahzenûn(yahzenûne).

Unutmayın ki, Allah'a yakın olanların korkmaları için bir sebep yoktur; onlar acı ve üzüntü çekmeyecekler.

الَّذِينَ آمَنُواْ وَكَانُواْ يَتَّقُونَ ﴿٦٣﴾

10/YÛNUS SURESİ-63. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ellezîne âmenû ve kânû yettekûn(yettekûne).

Onlar, imana erişip Allah'a karşı hep bilinçli ve duyarlı kalmaya çalışan kimselerdir.

لَهُمُ الْبُشْرَى فِي الْحَياةِ الدُّنْيَا وَفِي الآخِرَةِ لاَ تَبْدِيلَ لِكَلِمَاتِ اللّهِ ذَلِكَ هُوَ الْفَوْزُ الْعَظِيمُ ﴿٦٤﴾

10/YÛNUS SURESİ-64. AYET (Meâlleri Kıyasla): Lehumul buşrâ fîl hayâtid dunyâ ve fîl âhırati, lâ tebdîle li kelimâtillâh(kelimâtillâhi), zâlike huvel fevzul azîm(azîmu).

Onlar için hem bu dünya hayatında hem de sonraki hayatta müjdeler var. Ve Allah'ın vaadlerinde asla bir değişme olmayacak (olduğuna göre), işte budur en büyük zafer, en büyük başarı!

وَلاَ يَحْزُنكَ قَوْلُهُمْ إِنَّ الْعِزَّةَ لِلّهِ جَمِيعًا هُوَ السَّمِيعُ الْعَلِيمُ ﴿٦٥﴾

10/YÛNUS SURESİ-65. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve lâ yahzunke kavluhum, innel izzete lillâhi cemîâ(cemîan), huves semîul alîm(alîmu).

Bu itibarla, (hakkı inkar edenlerin) sözleri sana acı ve sıkıntı vermesin. Çünkü kudret ve üstünlük bütünüyle Allah'a özgüdür: her şeyi işiten O'dur, her şeyi özüyle bilen O.

أَلا إِنَّ لِلّهِ مَن فِي السَّمَاوَات وَمَن فِي الأَرْضِ وَمَا يَتَّبِعُ الَّذِينَ يَدْعُونَ مِن دُونِ اللّهِ شُرَكَاء إِن يَتَّبِعُونَ إِلاَّ الظَّنَّ وَإِنْ هُمْ إِلاَّ يَخْرُصُونَ ﴿٦٦﴾

10/YÛNUS SURESİ-66. AYET (Meâlleri Kıyasla): E lâ inne lillâhi men fîs semâvâti ve men fîl ard(ardı), ve mâ yettebiullezîne yed'ûne min dûnillâhi şûrakâe, in yettebiûne illâz zanne ve in hum illâ yahrusûn(yahrusûne).

Unutmayın ki, göklerde ve yerde kim varsa hepsi ister istemez Allah'a aittir; hal böyleyken, peki, Allah dışında tanrısal nitelikler yakıştırılan varlıklara yalvarıp yakaran kimseler (böyle yapmakla) neye uyuyorlar? Sadece zanna uyuyorlar; yalnızca tahmine dayanıyorlar.

هُوَ الَّذِي جَعَلَ لَكُمُ اللَّيْلَ لِتَسْكُنُواْ فِيهِ وَالنَّهَارَ مُبْصِرًا إِنَّ فِي ذَلِكَ لآيَاتٍ لِّقَوْمٍ يَسْمَعُونَ ﴿٦٧﴾

10/YÛNUS SURESİ-67. AYET (Meâlleri Kıyasla): Huvellezî ceale lekumul leyle li teskunû fîhi ven nehâre mubsırâ(mubsıren), inne fî zâlike leâyâtin li kavmin yesmeûn(yesmeûne).

(Oysa,) bağrında dinlenesiniz diye geceyi ve (işlerinizi) görüp gözetesiniz diye gündüzü var eden O'dur; işte bunda, dinleyip (ders almak) isteyen insanlar için ayetler vardır.

قَالُواْ اتَّخَذَ اللّهُ وَلَدًا سُبْحَانَهُ هُوَ الْغَنِيُّ لَهُ مَا فِي السَّمَاوَات وَمَا فِي الأَرْضِ إِنْ عِندَكُم مِّن سُلْطَانٍ بِهَذَا أَتقُولُونَ عَلَى اللّهِ مَا لاَ تَعْلَمُونَ ﴿٦٨﴾

10/YÛNUS SURESİ-68. AYET (Meâlleri Kıyasla): Kâlûttehazallâhu veleden subhânehu, huvel ganiyyu, lehu mâ fîs semâvâti ve mâ fîl ard(ardı), in indekum min sultânin bi hâzâ, e tekûlûne alâllâhi mâ lâ ta’lemûn(ta’lemûne).

(Bütün bu açıklamalardan sonra (yine de)), "Allah kendine bir oğul edindi!" diyorlar. O yüceler yücesi, kendisine yakışmayacak niteliklerden kesinlikle uzaktır! Her bakımdan mutlak olarak kendine yeterlidir: göklerde ve yerde var olan her şey O'na aittir! Sizinse elinizde bu (tür iddialarınızı) destekleyecek hiçbir deliliniz yoktur! Hal böyleyken, bilemeyeceğiniz şeyi mi Allah'a yakıştırıyorsunuz?

قُلْ إِنَّ الَّذِينَ يَفْتَرُونَ عَلَى اللّهِ الْكَذِبَ لاَ يُفْلِحُونَ ﴿٦٩﴾

10/YÛNUS SURESİ-69. AYET (Meâlleri Kıyasla): Kul innellezîne yefterûne alâllâhil kezibe lâ yuflihûn(yuflihûne).

De ki: "Kendi uydurdukları yalanı Allah'a yakıştıranlar asla esenliğe erişemeyeceklerdir!"

مَتَاعٌ فِي الدُّنْيَا ثُمَّ إِلَيْنَا مَرْجِعُهُمْ ثُمَّ نُذِيقُهُمُ الْعَذَابَ الشَّدِيدَ بِمَا كَانُواْ يَكْفُرُونَ ﴿٧٠﴾

10/YÛNUS SURESİ-70. AYET (Meâlleri Kıyasla): Metâun fîd dunyâ summe ileynâ merciuhum summe nuzîkuhumul azâbeş şedîde bimâ kânû yekfurûn(yekfurûne).

(Kısa süren) bir tutunmadır bu dünyadaki; ve sonra onların dönüşü er geç Bize olacak: Ve Biz de, hakkı inat ve ısrarla inkar etmelerinin karşılığı olarak onlara o çok yoğun, çok şiddetli acıyı tattıracağız.

وَاتْلُ عَلَيْهِمْ نَبَأَ نُوحٍ إِذْ قَالَ لِقَوْمِهِ يَا قَوْمِ إِن كَانَ كَبُرَ عَلَيْكُم مَّقَامِي وَتَذْكِيرِي بِآيَاتِ اللّهِ فَعَلَى اللّهِ تَوَكَّلْتُ فَأَجْمِعُواْ أَمْرَكُمْ وَشُرَكَاءكُمْ ثُمَّ لاَ يَكُنْ أَمْرُكُمْ عَلَيْكُمْ غُمَّةً ثُمَّ اقْضُواْ إِلَيَّ وَلاَ تُنظِرُونِ ﴿٧١﴾

10/YÛNUS SURESİ-71. AYET (Meâlleri Kıyasla): Vetlu aleyhim nebee nûh(nûhın), iz kâle li kavmihî yâ kavmi in kâne kebura aleykum makâmî ve tezkîrî bi âyâtillâhi fe alâllâhi tevekkeltu fe ecmiû emrekum ve şurakâekum summe lâ yekun emrukum aleykum gummeten summakdû ileyye ve lâ tunzirûn(tunzirûne).

(Şimdi artık) onlara Nuh'un başından geçenleri anlat; hani o, kavmine: "Soydaşlarım!" demişti, "eğer benim (aranızdaki) konumum ve Allah'ın ayetlerini size bildirmem zorunuza gidiyorsa, bilin ki, ben Allah'a güveniyorum. Öyleyse, artık (bana) yapacağınızı yapmak için hem kendi gücünüzü hem de Allah'tan başka tanrılık yakıştırdığınız yardımcılarınızı bir araya toplayın; bir kere ne yapacağınıza karar verdikten sonra da artık girişeceğiniz eylem sizi tasalandırmasın; (neye ki karar verdiyseniz) bana karşı artık elinizden geleni ardınıza komayın; hem de bana hiç soluk aldırmadan!

فَإِن تَوَلَّيْتُمْ فَمَا سَأَلْتُكُم مِّنْ أَجْرٍ إِنْ أَجْرِيَ إِلاَّ عَلَى اللّهِ وَأُمِرْتُ أَنْ أَكُونَ مِنَ الْمُسْلِمِينَ ﴿٧٢﴾

10/YÛNUS SURESİ-72. AYET (Meâlleri Kıyasla): Fe in tevelleytum fe mâ seeltukum min ecrin, in ecriye illâ alâllâhi ve umirtu en ekûne minel muslimîn(muslimîne).

Beri yandan, eğer (size ulaştırdığım mesajdan) yüz çevirirseniz, (hatırlayın ki,) ben sizden bir karşılık beklemiş değilim; benim ücretim(i ödemek) Allah'tan başkasına düşmez; çünkü ben kendini O'na teslim edenlerden biri olmakla emrolundum".

فَكَذَّبُوهُ فَنَجَّيْنَاهُ وَمَن مَّعَهُ فِي الْفُلْكِ وَجَعَلْنَاهُمْ خَلاَئِفَ وَأَغْرَقْنَا الَّذِينَ كَذَّبُواْ بِآيَاتِنَا فَانظُرْ كَيْفَ كَانَ عَاقِبَةُ الْمُنذَرِينَ ﴿٧٣﴾

10/YÛNUS SURESİ-73. AYET (Meâlleri Kıyasla): Fe kezzebûhu fe necceynâhu ve men meahu fîl fulki ve cealnâhum halâife ve agraknâlezîne kezzebû bi âyâtinâ, fanzur keyfe kâne âkıbetul munzerîn(munzerîne).

(Bütün bu uyarılara rağmen) o'nu yalanlamaya kalkıştılar! Ve Biz de o'nu ve gemide o'nunla birlikte olanların hepsini kurtarıp (yeryüzüne) mirasçı kıldık; ayetlerimizi yalanlamaya kalkışanları ise suda boğduk: İmdi, bir bak, uyarıldıkları halde uymayan insanların sonu nasıl olurmuş!

ثُمَّ بَعَثْنَا مِن بَعْدِهِ رُسُلاً إِلَى قَوْمِهِمْ فَجَآؤُوهُم بِالْبَيِّنَاتِ فَمَا كَانُواْ لِيُؤْمِنُواْ بِمَا كَذَّبُواْ بِهِ مِن قَبْلُ كَذَلِكَ نَطْبَعُ عَلَى قُلوبِ الْمُعْتَدِينَ ﴿٧٤﴾

10/YÛNUS SURESİ-74. AYET (Meâlleri Kıyasla): Summe beasnâ min ba’dihî rusulen ilâ kavmihim fe câûhum bil beyyinâti fe mâ kânû li yu’minû bimâ kezzebû bihî min kabl(kablu), kezâlike natbeu alâ kulûbil mugtedîn(mugtedîne).

Ve sonra, o'nun ardından -her birini kendi toplumlarına olmak üzere- (başka) elçiler gönderdik; öyle ki onlar da hakkın apaçık delillerini ortaya koydular; fakat onlar bir kere yalanlamış bulundukları şeye (sonradan) bir türlü inanmak istemediler, haddi aşanların kalplerini biz işte böyle mühürleriz.

ثُمَّ بَعَثْنَا مِن بَعْدِهِم مُّوسَى وَهَارُونَ إِلَى فِرْعَوْنَ وَمَلَئِهِ بِآيَاتِنَا فَاسْتَكْبَرُواْ وَكَانُواْ قَوْمًا مُّجْرِمِينَ ﴿٧٥﴾

10/YÛNUS SURESİ-75. AYET (Meâlleri Kıyasla): Summe beasnâ min ba’dihim mûsâ ve hârûne ilâ fir’avne ve melâihî bi âyâtinâ festekberû ve kânû kavmen mucrimîn(mucrimîne).

Bu (ilk peygamberlerden) sonra Musa ve Harun'u ayetlerimizle Firavun ve onun seçkinler çevresine gönderdik: ne var ki onlar, günaha gömülüp gitmiş bir topluluk oldukları için, büyüklük tasladılar,

فَلَمَّا جَاءهُمُ الْحَقُّ مِنْ عِندِنَا قَالُواْ إِنَّ هَذَا لَسِحْرٌ مُّبِينٌ ﴿٧٦﴾

10/YÛNUS SURESİ-76. AYET (Meâlleri Kıyasla): Fe lemmâ câehumul hakku min indinâ kâlû inne hâzâ le sıhrun mubîn(mubînun).

Öyle ki, kendilerine katımızdan hak geldiği zaman, "Bakın, bu düpedüz bir büyü!" dediler.

قَالَ مُوسَى أَتقُولُونَ لِلْحَقِّ لَمَّا جَاءكُمْ أَسِحْرٌ هَذَا وَلاَ يُفْلِحُ السَّاحِرُونَ ﴿٧٧﴾

10/YÛNUS SURESİ-77. AYET (Meâlleri Kıyasla): Kâle mûsâ e tekûlûne lil hakkı lemmâ câekum, e sıhrun hâzâ, ve lâ yuflihus sâhırûn(sâhırûne).

Musa: "Size hak geldiğinde hakkında böyle mi konuşursunuz?" dedi, hiç büyü olabilir mi, bu? Hem de, büyücülerin mutlu sona asla ulaşamayacakları ortadayken!"

قَالُواْ أَجِئْتَنَا لِتَلْفِتَنَا عَمَّا وَجَدْنَا عَلَيْهِ آبَاءنَا وَتَكُونَ لَكُمَا الْكِبْرِيَاء فِي الأَرْضِ وَمَا نَحْنُ لَكُمَا بِمُؤْمِنِينَ ﴿٧٨﴾

10/YÛNUS SURESİ-78. AYET (Meâlleri Kıyasla): Kâlû e ci’tenâ li telfitenâ ammâ vecednâ aleyhi âbâenâ ve tekûne lekumâl kibriyâu fîl ard(ardı), ve mâ nahnu lekumâ bi mu’minîn(mu’minîne).

(Seçkinler:) "Bizi atalarımızı inanç ve uygulama olarak izler bulduğumuz yoldan çevirmeye ve böylece ikinizin bu ülkede söz sahibi kimseler olmanızı sağlamaya mı geldin? Her ne hal ise, size, ikinize inanmıyoruz!" dediler.

وَقَالَ فِرْعَوْنُ ائْتُونِي بِكُلِّ سَاحِرٍ عَلِيمٍ ﴿٧٩﴾

10/YÛNUS SURESİ-79. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve kâle fir’avnu’tûnî bi kulli sâhırin alîm(alîmin).

Ve Firavun "En usta sihirbazları bana getirin!" diye emretti.

فَلَمَّا جَاء السَّحَرَةُ قَالَ لَهُم مُّوسَى أَلْقُواْ مَا أَنتُم مُّلْقُونَ ﴿٨٠﴾

10/YÛNUS SURESİ-80. AYET (Meâlleri Kıyasla): Fe lemmâ câes seharatu kâle lehum mûsâ elkû mâ entum mulkûn(mulkûne).

Sihirbazlar gelince Musa onlara: "Haydi atın atmak (istediğinizi)!" dedi.

فَلَمَّا أَلْقَواْ قَالَ مُوسَى مَا جِئْتُم بِهِ السِّحْرُ إِنَّ اللّهَ سَيُبْطِلُهُ إِنَّ اللّهَ لاَ يُصْلِحُ عَمَلَ الْمُفْسِدِينَ ﴿٨١﴾

10/YÛNUS SURESİ-81. AYET (Meâlleri Kıyasla): Fe lemmâ elkav kâle mûsâ mâ ci’tum bihis sihr(sihru), innallâhe se yubtiluhu, innallâhe lâ yuslihu amelel mufsidîn(mufsidîne).

Böylece onlar (asalarını) atıp (gözbağcılık yoluyla izleyenleri etkileyince) Musa onlara: "Bu yaptığınız sihirden başka bir şey değil; Allah bunu mutlaka boşa çıkaracaktır! Gerçek şu ki, Allah bozgunculuk yapanların işini asla ileri götürmez.

وَيُحِقُّ اللّهُ الْحَقَّ بِكَلِمَاتِهِ وَلَوْ كَرِهَ الْمُجْرِمُونَ ﴿٨٢﴾

10/YÛNUS SURESİ-82. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve yuhikkullâhul hakka bi kelimâtihî ve lev kerihel mucrimûn(mucrimûne).

Tersine, kelimeleriyle ancak hakkın ortaya çıkmasını sağlar; günaha gömülüp giden insanlar bundan hoşnut olmasalar da!"

فَمَا آمَنَ لِمُوسَى إِلاَّ ذُرِّيَّةٌ مِّن قَوْمِهِ عَلَى خَوْفٍ مِّن فِرْعَوْنَ وَمَلَئِهِمْ أَن يَفْتِنَهُمْ وَإِنَّ فِرْعَوْنَ لَعَالٍ فِي الأَرْضِ وَإِنَّهُ لَمِنَ الْمُسْرِفِينَ ﴿٨٣﴾

10/YÛNUS SURESİ-83. AYET (Meâlleri Kıyasla): Fe mâ âmene li mûsâ illâ zurriyyetun min kavmihî alâ havfin min fir’avne ve melâihim en yeftinehum, ve inne fir’avne le âlin fîl ard(ardı) ve innehu le minel musrifîn(musrifîne).

Firavun ve onun seçkinler çevresi kendilerine zulmeder korkusuyla (başkaları geri dururken) kavminden ancak birkaç kişi Musa'ya olan inançlarını açıkladılar: çünkü Firavun ülkede gerçekten de nüfuz ve iktidar sahibiydi, ve üstelik ölçüsüz, acımasız biriydi.

وَقَالَ مُوسَى يَا قَوْمِ إِن كُنتُمْ آمَنتُم بِاللّهِ فَعَلَيْهِ تَوَكَّلُواْ إِن كُنتُم مُّسْلِمِينَ ﴿٨٤﴾

10/YÛNUS SURESİ-84. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve kâle mûsâ yâ kavmi in kuntum âmentum billâhi fe aleyhi tevekkelû in kuntum muslimîn(muslimîne).

Musa: "Eğer Allah'a inanıyorsanız" dedi, "eğer gerçekten O'na bağlanıp kendinizi O'na teslim etmişseniz, öyleyse artık güvenin O'na!"

فَقَالُواْ عَلَى اللّهِ تَوَكَّلْنَا رَبَّنَا لاَ تَجْعَلْنَا فِتْنَةً لِّلْقَوْمِ الظَّالِمِينَ ﴿٨٥﴾

10/YÛNUS SURESİ-85. AYET (Meâlleri Kıyasla): Fe kâlû alâllâhi tevekkelnâ, rabbenâ lâ tec’alnâ fitneten lil kavmiz zâlimîn(zâlimîne).

Bunun üzerine onlar da: "Biz güvenimizi Allah'a bağlamışız! Ey Rabbimiz, bizi zalim bir topluluğun elinde rüsvay etme!" dediler.

وَنَجِّنَا بِرَحْمَتِكَ مِنَ الْقَوْمِ الْكَافِرِينَ ﴿٨٦﴾

10/YÛNUS SURESİ-86. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve neccinâ bi rahmetike minel kavmil kâfirîn(kâfirîne).

"Hakkı inkar eden bu toplumun elinden lütfunla kurtar bizi".

وَأَوْحَيْنَا إِلَى مُوسَى وَأَخِيهِ أَن تَبَوَّءَا لِقَوْمِكُمَا بِمِصْرَ بُيُوتًا وَاجْعَلُواْ بُيُوتَكُمْ قِبْلَةً وَأَقِيمُواْ الصَّلاَةَ وَبَشِّرِ الْمُؤْمِنِينَ ﴿٨٧﴾

10/YÛNUS SURESİ-87. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve evhaynâ ilâ mûsâ ve ahîhi en tebevveâ li kavmikumâ bi mısra buyûten vec’alû buyûtekum kıbleten ve ekîmus sâlate, ve beşşiril mu’minîn(mu’minîne).

Biz de Musa ile kardeşine: "Şehirde halkınız için bazı evleri sığınak edinin" diye vahyettik, "ve (onlara deyin ki) 'Evlerinizi ibadet yerine dönüştürün; ve namazda devamlı ve kararlı olun! Ve (sen ey Musa!) inananları (Allah'ın yardımıyla) müjdele!"

وَقَالَ مُوسَى رَبَّنَا إِنَّكَ آتَيْتَ فِرْعَوْنَ وَمَلأهُ زِينَةً وَأَمْوَالاً فِي الْحَيَاةِ الدُّنْيَا رَبَّنَا لِيُضِلُّواْ عَن سَبِيلِكَ رَبَّنَا اطْمِسْ عَلَى أَمْوَالِهِمْ وَاشْدُدْ عَلَى قُلُوبِهِمْ فَلاَ يُؤْمِنُواْ حَتَّى يَرَوُاْ الْعَذَابَ الأَلِيمَ ﴿٨٨﴾

10/YÛNUS SURESİ-88. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve kâle mûsâ rabbenâ inneke âteyte fir’avne ve melâhu zîneten ve emvâlen fîl hayâtid dunyâ rabbenâ li yudıllû an sebîlike, rabbenâtmis alâ emvâlihim veşdud alâ kulûbihim fe lâ yu’minû hattâ yeravûl azâbel elîm(elîme).

Ve Musa: "Ey Rabbim!" dedi, "gerçek şu ki, Sen Firavun ve onun seçkinler çevresine dünya hayatında görkem ve zenginlik verdin; öyle ki, bunun sonucu olarak onlar da, ey Rabbim, (başkalarını) Senin yolundan çeviriyorlar! Ey Rabbimiz, öyleyse artık onların zenginliklerini silip yok et, (ve böylece) kalplerini katılaştır; çünkü çetin azabı görmedikçe inanmayacaklar!"

قَالَ قَدْ أُجِيبَت دَّعْوَتُكُمَا فَاسْتَقِيمَا وَلاَ تَتَّبِعَآنِّ سَبِيلَ الَّذِينَ لاَ يَعْلَمُونَ ﴿٨٩﴾

10/YÛNUS SURESİ-89. AYET (Meâlleri Kıyasla): Kâle kad ucîbet da’vetukumâ festekîmâ ve lâ tettebi ânni sebîlellezîne lâ ya’lemûn(ya’lemûne).

(Allah:) "Bu dileğiniz kabul olundu" dedi, "öyleyse, siz ikiniz dosdoğru yolda sabır ve sebatla devam edin ve (doğru nedir, eğri nedir) bilmeyenlerin yolunu izlemeyin!"

وَجَاوَزْنَا بِبَنِي إِسْرَائِيلَ الْبَحْرَ فَأَتْبَعَهُمْ فِرْعَوْنُ وَجُنُودُهُ بَغْيًا وَعَدْوًا حَتَّى إِذَا أَدْرَكَهُ الْغَرَقُ قَالَ آمَنتُ أَنَّهُ لا إِلِهَ إِلاَّ الَّذِي آمَنَتْ بِهِ بَنُو إِسْرَائِيلَ وَأَنَاْ مِنَ الْمُسْلِمِينَ ﴿٩٠﴾

10/YÛNUS SURESİ-90. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve câveznâ bi benî isrâîlel bahre fe etbeahum fir’avnu ve cunûduhu bagyen ve advâ(adven), hattâ izâ edrakehul garaku kâle âmentu ennehu lâ ilâhe illâllezî âmenet bihî benû isrâîle ve ene minel muslimîn(muslimîne).

Derken İsrailoğulları'nı denizin öte yakasına geçirdik; bunun üzerine Firavun ve ordusu hışımla onların ardına düştü, (denizin dalgaları onları örtüp de Firavun) boğulmak üzereyken: "Elhak, inandım," dedi, "İsrailoğulları'nın inandığı Tanrı'dan başka tanrı yok! Ve ben de artık kendini yürekten O'na teslim eden kimselerdenim!"

آلآنَ وَقَدْ عَصَيْتَ قَبْلُ وَكُنتَ مِنَ الْمُفْسِدِينَ ﴿٩١﴾

10/YÛNUS SURESİ-91. AYET (Meâlleri Kıyasla): Âl’âne ve kad asayte kablu ve kunte minel mufsidîn(mufsidîne).

(Ona): "Ancak şimdi mi?" denildi, "Oysa, bu güne kadar (Bize) hep başkaldırmış ve bozguncular arasında yer almıştın!"

فَالْيَوْمَ نُنَجِّيكَ بِبَدَنِكَ لِتَكُونَ لِمَنْ خَلْفَكَ آيَةً وَإِنَّ كَثِيرًا مِّنَ النَّاسِ عَنْ آيَاتِنَا لَغَافِلُونَ ﴿٩٢﴾

10/YÛNUS SURESİ-92. AYET (Meâlleri Kıyasla): Fel yevme nuneccîke bi bedenike li tekûne limen halfeke âyeten, ve inne kesîren minen nâsi an âyâtinâ le gâfilûn(gâfilûne).

(İmdi,) bugün senin sadece bedenini kurtaracağız ki, senden sonra gelecek olanlar için (uyarıcı) bir işaret olsun; çünkü, gerçek şu ki, insanların çoğu ayetlerimize karşı umursamazlık gösteriyor!"

وَلَقَدْ بَوَّأْنَا بَنِي إِسْرَائِيلَ مُبَوَّأَ صِدْقٍ وَرَزَقْنَاهُم مِّنَ الطَّيِّبَاتِ فَمَا اخْتَلَفُواْ حَتَّى جَاءهُمُ الْعِلْمُ إِنَّ رَبَّكَ يَقْضِي بَيْنَهُمْ يَوْمَ الْقِيَامَةِ فِيمَا كَانُواْ فِيهِ يَخْتَلِفُونَ ﴿٩٣﴾

10/YÛNUS SURESİ-93. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve lekad bevve’nâ benî isrâîle mubevvee sıdkın ve razaknâhum minet tayyibât(tayyibâti), fe mâhtelefû hattâ câehumul ilmu, inne rabbeke yakdî beynehum yevmel kıyâmeti fî mâ kânû fîhi yahtelifûn(yahtelifûne).

Derken, İsrailoğulları'na son derece güzel, emin bir yurt tayin ettik ve kendilerini temiz ve hoş rızıklarla rızıklandırdık. Ama, ne zaman ki (vahiy yoluyla) kendilerine (hakikat) bilgi(si) geldi, ancak o zaman aralarında çekişmeye, farklı görüşler benimsemeye başladılar: Allah, çekişmeye düştükleri her konuda Kıyamet Günü aralarında elbette hüküm verecektir.

فَإِن كُنتَ فِي شَكٍّ مِّمَّا أَنزَلْنَا إِلَيْكَ فَاسْأَلِ الَّذِينَ يَقْرَؤُونَ الْكِتَابَ مِن قَبْلِكَ لَقَدْ جَاءكَ الْحَقُّ مِن رَّبِّكَ فَلاَ تَكُونَنَّ مِنَ الْمُمْتَرِينَ ﴿٩٤﴾

10/YÛNUS SURESİ-94. AYET (Meâlleri Kıyasla): Fe in kunte fî şekkin mimmâ enzelnâ ileyke fes’elillezîne yakraûnel kitâbe min kablike, lekad câekel hakku min rabbike fe lâ tekûnenne minel mumterîn(mumterîne).

Bütün bunlardan sonra, (ey insanoğlu!), sana indirdiğimiz şey(in doğruluğun)dan hala şüphede isen, önceki çağlarda vahyedilmiş metin(leri) okuyan kimselere sor: (O zaman anlayacaksın ki) Rabbinden sana gelen haktır. O halde, artık şüphecilerden olma.

وَلاَ تَكُونَنَّ مِنَ الَّذِينَ كَذَّبُواْ بِآيَاتِ اللّهِ فَتَكُونَ مِنَ الْخَاسِرِينَ ﴿٩٥﴾

10/YÛNUS SURESİ-95. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve lâ tekûnenne minellezîne kezzebû bi âyâtillâhi fe tekûne minel hâsirîn(hâsirîne).

Allah'ın ayetlerini yalanlayan kimselerden olma ki, kendini kaybedenler arasında bulmayasın.

إِنَّ الَّذِينَ حَقَّتْ عَلَيْهِمْ كَلِمَتُ رَبِّكَ لاَ يُؤْمِنُونَ ﴿٩٦﴾

10/YÛNUS SURESİ-96. AYET (Meâlleri Kıyasla): İnnellezîne hakkat aleyhim kelimetu rabbike lâ yu’minûn(yu’minûne).

Gerçek şu ki, haklarında Rablerinin sözü (yargısı) gerçekleşmiş olanlar imana erişemeyeceklerdir.

وَلَوْ جَاءتْهُمْ كُلُّ آيَةٍ حَتَّى يَرَوُاْ الْعَذَابَ الأَلِيمَ ﴿٩٧﴾

10/YÛNUS SURESİ-97. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve lev câethum kullu âyetin hattâ yeravûl azâbel elîm(elîme).

Kendilerine her türlü kanıtlayıcı belge gelse bile, ta ki (öte dünyada kendilerini bekleyen) o çok can yakıcı azabı gözleriyle görünceye kadar...

فَلَوْلاَ كَانَتْ قَرْيَةٌ آمَنَتْ فَنَفَعَهَا إِيمَانُهَا إِلاَّ قَوْمَ يُونُسَ لَمَّآ آمَنُواْ كَشَفْنَا عَنْهُمْ عَذَابَ الخِزْيِ فِي الْحَيَاةَ الدُّنْيَا وَمَتَّعْنَاهُمْ إِلَى حِينٍ ﴿٩٨﴾

10/YÛNUS SURESİ-98. AYET (Meâlleri Kıyasla): Fe lev lâ kânet karyetun âmenet fe nefeahâ îmânuhâ, illâ kavme yûnus(yûnuse), lemmâ âmenû keşefnâ anhum azâbel hızyi fîl hayâtid dunyâ ve metta’nâhum ilâ hîn(hînin).

Çünkü, ne yazık ki, Yunus toplumundan başka, (bütün bireyleriyle topyekun) imana erişen ve böylece imanının (vereceği huzur ve güvenliği) tadan herhangi bir cemaat çıkmadı henüz. (Yunus'un soydaşları) inandıkları zaman, dünya hayatında (sürüklenebilecekleri) alçalmanın, bayağılaşmanın yol açacağı acıyı ve sıkıntıyı onlardan uzaklaştırdık ve belli bir süre varlıklarını sürdürmeleri için kendilerine fırsat verdik.

وَلَوْ شَاء رَبُّكَ لآمَنَ مَن فِي الأَرْضِ كُلُّهُمْ جَمِيعًا أَفَأَنتَ تُكْرِهُ النَّاسَ حَتَّى يَكُونُواْ مُؤْمِنِينَ ﴿٩٩﴾

10/YÛNUS SURESİ-99. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve lev şâe rabbuke le âmene men fîl ardı kulluhum cemîâ(cemîân), e fe ente tukrihun nâse hattâ yekûnu mu’minîn(mu’minîne).

(İşte bunun gibi) Rabbin eğer öyle olmasını dileseydi, yeryüzünde yaşayan herkes topyekun imana erişirdi: Hal böyleyken, insanları inanıncaya kadar zorlayabileceğini mi sanıyorsun,

وَمَا كَانَ لِنَفْسٍ أَن تُؤْمِنَ إِلاَّ بِإِذْنِ اللّهِ وَيَجْعَلُ الرِّجْسَ عَلَى الَّذِينَ لاَ يَعْقِلُونَ ﴿١٠٠﴾

10/YÛNUS SURESİ-100. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve mâ kâne li nefsin en tu’mine illâ bi iznillâh(iznillâhi), ve yec’alur ricse alâllezîne lâ ya’kılûn(ya’kılûne).

hem de, hiç kimsenin, Allah'ın izni olmadıkça asla imana erişemeyeceği ve aklını kullanmayanlara alçaltıcı, bayağılaştırıcı (inançsız)lığı musallat edenin O olduğu (gerçeği) ortadayken?

قُلِ انظُرُواْ مَاذَا فِي السَّمَاوَاتِ وَالأَرْضِ وَمَا تُغْنِي الآيَاتُ وَالنُّذُرُ عَن قَوْمٍ لاَّ يُؤْمِنُونَ ﴿١٠١﴾

10/YÛNUS SURESİ-101. AYET (Meâlleri Kıyasla): Kulinzurû mâzâ fîs semâvâti vel ard(ardı), ve mâ tugnîl âyâtu ven nuzuru an kavmin lâ yu’minûn(yu’minûne).

De ki: "Göklerde ve yerde var olanlara bakın da düşünün!" Ne var ki, inanmayacak olan bir topluma ne ayetlerin, ne de uyarmaların bir yararı dokunabilir!

فَهَلْ يَنتَظِرُونَ إِلاَّ مِثْلَ أَيَّامِ الَّذِينَ خَلَوْاْ مِن قَبْلِهِمْ قُلْ فَانتَظِرُواْ إِنِّي مَعَكُم مِّنَ الْمُنتَظِرِينَ ﴿١٠٢﴾

10/YÛNUS SURESİ-102. AYET (Meâlleri Kıyasla): Fe hel yentezırûne illâ misle eyyâmillezîne halev min kablihim, kul fentezırû innî meakum minel muntezirîn(muntezirîne).

O halde, kendilerinden önce gelip geçen (inkarcıların yaşadığı felaket) günlerinden başka günler mi bekliyorlar? De ki: "Öyleyse, (olacak olanı) bekleyin bakalım; doğrusu ben de sizinle beraber bekleyeceğim!"

ثُمَّ نُنَجِّي رُسُلَنَا وَالَّذِينَ آمَنُواْ كَذَلِكَ حَقًّا عَلَيْنَا نُنجِ الْمُؤْمِنِينَ ﴿١٠٣﴾

10/YÛNUS SURESİ-103. AYET (Meâlleri Kıyasla): Summe nuneccî rusulenâ vellezîne âmenû kezâlike, hakkan aleynâ nuncil mu’minîn(mu’minîne).

(Çünkü bu konudaki değişmeyen uygulama şudur: hakkı inkar edip ayetlerimizi yalanlamaya kalkışanların felaketlerini hazırlarız;) ve buna karşılık elçilerimizi ve imana erişenleri kurtarırız. İşte bize hak olan, böylece inananları kurtarmamızdır.

قُلْ يَا أَيُّهَا النَّاسُ إِن كُنتُمْ فِي شَكٍّ مِّن دِينِي فَلاَ أَعْبُدُ الَّذِينَ تَعْبُدُونَ مِن دُونِ اللّهِ وَلَكِنْ أَعْبُدُ اللّهَ الَّذِي يَتَوَفَّاكُمْ وَأُمِرْتُ أَنْ أَكُونَ مِنَ الْمُؤْمِنِينَ ﴿١٠٤﴾

10/YÛNUS SURESİ-104. AYET (Meâlleri Kıyasla): Kul yâ eyyuhân nâsu in kuntum fî şekkin min dînî,fe lâ a’budullezîne ta’budûne min dûnillâhi, ve lâkin a’budullâhellezî yeteveffâkum, ve umirtu en ekûne minel mu’minîn(mu’minîne).

(Ey Peygamber,) de ki: "Ey insanlar, eğer benim imanımdan şüphede iseniz, (bilin ki,) kulluk etmem, sizin Allah'tan başka kulluk ettiğiniz varlıklara; ben yalnızca, sizi(n hepinizi) öldürecek olan Allah'a kulluk ederim: çünkü ben (yalnız O'na) inanan kimselerden biri olmakla emrolundum".

وَأَنْ أَقِمْ وَجْهَكَ لِلدِّينِ حَنِيفًا وَلاَ تَكُونَنَّ مِنَ الْمُشْرِكِينَ ﴿١٠٥﴾

10/YÛNUS SURESİ-105. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve en ekim vecheke lid dîni hanîfâ, ve lâ tekûnenne minel muşrikîn(muşrikîne).

(Ey İnsanoğlu,) işte böyle (sen de) yüzünü, yalancı, aldatıcı şeylerden bütünüyle arınmış olarak, sebat ve samimiyetle (gerçek) inanca çevir; Allah'tan başkasına tanrılık yakıştıranlardan olma.

وَلاَ تَدْعُ مِن دُونِ اللّهِ مَا لاَ يَنفَعُكَ وَلاَ يَضُرُّكَ فَإِن فَعَلْتَ فَإِنَّكَ إِذًا مِّنَ الظَّالِمِينَ ﴿١٠٦﴾

10/YÛNUS SURESİ-106. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve lâ ted’u min dûnillâhi mâ lâ yenfeuke ve lâ yadurruke, fe in fealte fe inneke izen minez zâlimîn(zâlimîne).

Sana ne bir yarar, ne de bir zarar verebilecek durumda olmayan varlıkları Allah'la beraber anıp onlara yalvarıp yakarma: çünkü, eğer böyle yaparsan muhakkak ki zalimlerden olursun!

وَإِن يَمْسَسْكَ اللّهُ بِضُرٍّ فَلاَ كَاشِفَ لَهُ إِلاَّ هُوَ وَإِن يُرِدْكَ بِخَيْرٍ فَلاَ رَآدَّ لِفَضْلِهِ يُصَيبُ بِهِ مَن يَشَاء مِنْ عِبَادِهِ وَهُوَ الْغَفُورُ الرَّحِيمُ ﴿١٠٧﴾

10/YÛNUS SURESİ-107. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve in yemseskallâhu bidurrin fe lâ kâşife lehu illâ huve, ve in yuridke bi hayrin fe lâ râdde li fadlihi, yusîbu bihî men yeşâu min ibâdihi, ve huvel gafûrur rahîm(rahîmu).

Ve (bil ki,) eğer senin başına Allah bir darlık, bir sıkıntı saracak olsa, O'ndan başka onu giderecek yoktur: Ve eğer hakkında iyilik, genişlik diliyorsa, O'nun lütuf ve cömertliğini engelleyebilecek kimse de yoktur; O lütuf ve cömertliğini kullarından dilediğine nasip eder. Çünkü çok acıyan, esirgeyen gerçek bağışlayıcı O'dur.

قُلْ يَا أَيُّهَا النَّاسُ قَدْ جَاءكُمُ الْحَقُّ مِن رَّبِّكُمْ فَمَنِ اهْتَدَى فَإِنَّمَا يَهْتَدِي لِنَفْسِهِ وَمَن ضَلَّ فَإِنَّمَا يَضِلُّ عَلَيْهَا وَمَا أَنَاْ عَلَيْكُم بِوَكِيلٍ ﴿١٠٨﴾

10/YÛNUS SURESİ-108. AYET (Meâlleri Kıyasla): Kul yâ eyyuhân nâsu kad câekumul hakku min rabbikum, fe men ihtedâ fe innemâ yehtedî li nefsihi, ve men dalle fe innemâ yadıllu aleyhâ, ve mâ ene aleykum bi vekîl(vekîlin).

(Ey Peygamber,) de ki: "Ey insanlar, şimdi size Rabbinizden hakikat (bilgisi) gelmiş bulunuyor artık. Bundan böyle her kim ki doğru yolu izlemeyi seçerse, bunu kendi lehine seçmiş olacaktır; ve her kim ki sapıklığı seçerse, yine bunu kendi aleyhine seçmiş olacaktır. Sizin davranışınızdan sorumlu değilim ben".

وَاتَّبِعْ مَا يُوحَى إِلَيْكَ وَاصْبِرْ حَتَّىَ يَحْكُمَ اللّهُ وَهُوَ خَيْرُ الْحَاكِمِينَ ﴿١٠٩﴾

10/YÛNUS SURESİ-109. AYET (Meâlleri Kıyasla): Vettebi’ mâ yûhâ ileyke vasbir hattâ yahkumallâhu, ve huve hayrul hâkimîn(hâkimîne).

(Sana gelince, Ey Muhammed, sen de) yalnızca sana vahyedilene uy ve Allah hükmünü verinceye kadar sabret: çünkü hükmedenlerin en iyisi O'dur.