Mekke döneminde inmiştir. 75 âyettir. Sûre, adını 71 ve 73. âyetlerde geçen “Zümer” kelimesinden almıştır. Zümer; zümreler, gruplar demektir.

تَنزِيلُ الْكِتَابِ مِنَ اللَّهِ الْعَزِيزِ الْحَكِيمِ ﴿١﴾

39/ZUMER SURESİ-1. AYET (Meâlleri Kıyasla): Tenzîlul kitâbi minallâhil azîzil hakîm(hakîmi).

Bu, Azîz (mutlak izzet ve ululuk sahibi, her işte üstün ve mutlak galip), Hakîm (her hüküm ve icraatında pek çok hikmetler bulunan) Allah tarafından parça parça indirilmekte olan Kitap’tır.

إِنَّا أَنزَلْنَا إِلَيْكَ الْكِتَابَ بِالْحَقِّ فَاعْبُدِ اللَّهَ مُخْلِصًا لَّهُ الدِّينَ ﴿٢﴾

39/ZUMER SURESİ-2. AYET (Meâlleri Kıyasla): İnnâ enzelnâ ileykel kitâbe bil hakkı fa’budillâhe muhlisan lehud dîn(dine).

Biz, sana Kitabı gerçeğin ta kendisi olarak ve inişi esnasında da kendisine hiçbir bâtıl yol bulamayacak şekilde indiriyoruz. O halde, Din’i bütün yanlarıyla içten kabul ederek ve sadece O’nun rızasını hedef alarak Allah’a ibadet et.

أَلَا لِلَّهِ الدِّينُ الْخَالِصُ وَالَّذِينَ اتَّخَذُوا مِن دُونِهِ أَوْلِيَاء مَا نَعْبُدُهُمْ إِلَّا لِيُقَرِّبُونَا إِلَى اللَّهِ زُلْفَى إِنَّ اللَّهَ يَحْكُمُ بَيْنَهُمْ فِي مَا هُمْ فِيهِ يَخْتَلِفُونَ إِنَّ اللَّهَ لَا يَهْدِي مَنْ هُوَ كَاذِبٌ كَفَّارٌ ﴿٣﴾

39/ZUMER SURESİ-3. AYET (Meâlleri Kıyasla): E lâ lillâhid dînulhâlisu, vellezînettehazû min dûnihî evliyâe, mâ na’buduhum illâ li yukarribûnâ ilâllâhi zulfâ, innallâhe yahkumu beynehum fî mâ hum fîhi yahtelifûn(yahtelifûne), innallâhe lâ yehdî men huve kâzibun keffâr(keffârun).

Dikkat edin: Gönülden, tam bir samimiyetle, her türlü şirk, nifak ve dünyevî maksattan uzak iman, ibadet ve itaat ancak Allah’a mahsustur. (İnsanlardan olsun, melek veya cinlerden olsun,) O’ndan başka birtakım koruyucular ve işlerin havale edileceği merciler edinip de, “Biz onlara ancak bizi Allah’a yaklaştırsınlar diye ibadet ediyoruz.” diyenlere gelince, Allah, onlarla mü’minler arasında bu şekilde tuttukları farklı yollarla ilgili hükmünü elbette vere cektir. Allah, yalancı ve alabildiğine nankör hiç kimseye hidayet nasip etmez.

لَوْ أَرَادَ اللَّهُ أَنْ يَتَّخِذَ وَلَدًا لَّاصْطَفَى مِمَّا يَخْلُقُ مَا يَشَاء سُبْحَانَهُ هُوَ اللَّهُ الْوَاحِدُ الْقَهَّارُ ﴿٤﴾

39/ZUMER SURESİ-4. AYET (Meâlleri Kıyasla): Lev erâdallâhu en yettehıze veledenlestafâ mimmâ yahluku mâ yeşâu subhânehu, huvallâhul vâhıdul kahhâr(kahhâru).

Eğer Allah evlât edinmek isteseydi, (bu konuda kimseye seçim hak ve yetkisi tanımaz ve) yarattıklarından dilediğini seçerdi. Ama O, evlât edinmekten mutlak manâda münezzehtir. Allah’tır O, Mutlak Bir ve bütün kâinat üzerinde Mutlak Hakim’dir.

خَلَقَ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضَ بِالْحَقِّ يُكَوِّرُ اللَّيْلَ عَلَى النَّهَارِ وَيُكَوِّرُ النَّهَارَ عَلَى اللَّيْلِ وَسَخَّرَ الشَّمْسَ وَالْقَمَرَ كُلٌّ يَجْرِي لِأَجَلٍ مُسَمًّى أَلَا هُوَ الْعَزِيزُ الْغَفَّارُ ﴿٥﴾

39/ZUMER SURESİ-5. AYET (Meâlleri Kıyasla): Halakas semâvâti vel arda bilhakk, yukevvirul leyle alân nehâri ve yukevvirun nehâre alâl leyli ve sahharaş şemse vel kamer(kamere), kullun yecrî li ecelin musemmâ(musemmen), e lâ huvel azîzul gaffâr(gaffâru).

O, gökleri ve yeri hak bir gaye için, yerli yerince ve gerçeğe dayalı sabit bir sistem üzerinde yarattı. Sürekli olarak geceyi gündüzün başına dolar, gündüzü de gecenin başına dolar. Güneşi ve ayı da emri altında hizmetinize sunmuştur. Her bir gezegen, (semâ okyanusunda) belirli bir süreye kadar akıp gitmektedir. İyi bilin ki O, Azîz (mutlak izzet ve ululuk sahibi, her işte üstün ve mutlak galiptir; Kendisine karşı çıkanlara hak ettikleri cezayı verir); Ğaffâr (tevbe ve imanla Kendisine yönelenlere karşı ise bağışlaması pek bol olan)dır.

خَلَقَكُم مِّن نَّفْسٍ وَاحِدَةٍ ثُمَّ جَعَلَ مِنْهَا زَوْجَهَا وَأَنزَلَ لَكُم مِّنْ الْأَنْعَامِ ثَمَانِيَةَ أَزْوَاجٍ يَخْلُقُكُمْ فِي بُطُونِ أُمَّهَاتِكُمْ خَلْقًا مِن بَعْدِ خَلْقٍ فِي ظُلُمَاتٍ ثَلَاثٍ ذَلِكُمُ اللَّهُ رَبُّكُمْ لَهُ الْمُلْكُ لَا إِلَهَ إِلَّا هُوَ فَأَنَّى تُصْرَفُونَ ﴿٦﴾

39/ZUMER SURESİ-6. AYET (Meâlleri Kıyasla): Halakakum min nefsin vâhıdetin summe ceale minhâ zevcehâ ve enzele lekum minel en’âmi semâniyete ezvâcin, yahlukukum fî butûni ummehâtikum halkan min ba’di halkın fî zulumâtin selâsin, zâlikumullâhu rabbukum lehul mulku, lâ ilâhe illâ huve, fe ennâ tusrafûn(tusrafûne).

O, sizi tek bir nefisten yaratmış, onunla aynı tür ve mahiyetten eşini var etmiş ve sizin için çift çift sekiz evcil hayvan indirmiştir. Sizi annelerinizin karnında üç karanlık içinde peşpeşe yaratılış merhalelerinden geçirerek yaratmaktadır. İşte bütün bunları yapan Allah’tır sizin Rabbiniz, O’na aittir bütün kâinatın mutlak mülkiyet ve hakimiyeti. O’ndan başka hiçbir ilâh yoktur. Böyle iken, nasıl oluyor da farklı farklı inançlara yönlendirilebiliyorsunuz?

إِن تَكْفُرُوا فَإِنَّ اللَّهَ غَنِيٌّ عَنكُمْ وَلَا يَرْضَى لِعِبَادِهِ الْكُفْرَ وَإِن تَشْكُرُوا يَرْضَهُ لَكُمْ وَلَا تَزِرُ وَازِرَةٌ وِزْرَ أُخْرَى ثُمَّ إِلَى رَبِّكُم مَّرْجِعُكُمْ فَيُنَبِّئُكُم بِمَا كُنتُمْ تَعْمَلُونَ إِنَّهُ عَلِيمٌ بِذَاتِ الصُّدُورِ ﴿٧﴾

39/ZUMER SURESİ-7. AYET (Meâlleri Kıyasla): İn tekfurû fe innallâhe ganiyyun ankum, ve lâ yerdâ li ıbâdihil kufra, ve in teşkurû yerdahu lekum, ve lâ teziru vâziratun vizra uhrâ, summe ilâ rabbikum merciukum fe yunebbiukum bimâ kuntum ta’melûn(ta’melûne), innehû alîmun bi zâtis sudûr(sudûri).

Eğer O’nunla ilgili bütün bu gerçeklerin üstünü örtüp küfre sapıyorsanız, bilin ki Allah, sizden mutlak manâda bağımsızdır ve hiçbir şekilde size de, inanmanıza da ihtiyacı yoktur. Şu kadar ki O, kulları için nankörlük ve küfürden razı olmaz; eğer şükredip iman ederseniz, O sizin hakkınızda bundan razı olur. Ve hiç kimse, bir başkasının günah yükünü çekmez ve başkasının günahıyla yargılanmaz. Neticede Rabbinizedir hepinizin dönüşü ve O, (dünyada) neyi ve ne maksatla yapıyor idiyseniz, bunların ne manâya gelip, ne netice verdiğini size bildirecek ve her birinden sizi hesaba çekecektir. Hiç şüphesiz O, sînelerin özünü, onlarda saklı tutulan bütün sırları hakkıyla bilendir.

وَإِذَا مَسَّ الْإِنسَانَ ضُرٌّ دَعَا رَبَّهُ مُنِيبًا إِلَيْهِ ثُمَّ إِذَا خَوَّلَهُ نِعْمَةً مِّنْهُ نَسِيَ مَا كَانَ يَدْعُو إِلَيْهِ مِن قَبْلُ وَجَعَلَ لِلَّهِ أَندَادًا لِّيُضِلَّ عَن سَبِيلِهِ قُلْ تَمَتَّعْ بِكُفْرِكَ قَلِيلًا إِنَّكَ مِنْ أَصْحَابِ النَّارِ ﴿٨﴾

39/ZUMER SURESİ-8. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve izâ messel insâne durrun deâ rabbehu munîben ileyhi summe izâ havvelehu ni’meten minhu nesiye mâ kâne yed’û ileyhi min kablu ve ceale lillâhi endâden li yudılle an sebîlihi, kul temetta’ bi kufrike kalîlen inneke min ashâbin nâr(nâri).

İnsan (öyledir ki), başı derde girince gönülden O’na yönelerek Rabbisine yalvarır; ama biraz sonra Allah ona Kendi katından bir nimet ve imkân verince, bu defa daha önce O’na yalvardığını unutur ve Allah için denkler, ortaklar uydurmaya başlar, böylece O’nun yolundan hem kendi sapar, hem de başkalarını saptırır. (Böylesine) de ki: “Küfür ve nankörlüğün içinde hayattan biraz daha kâm al bakalım. Nasıl olsa, Ateş’in yoldaşlarındansın.”

أَمَّنْ هُوَ قَانِتٌ آنَاء اللَّيْلِ سَاجِدًا وَقَائِمًا يَحْذَرُ الْآخِرَةَ وَيَرْجُو رَحْمَةَ رَبِّهِ قُلْ هَلْ يَسْتَوِي الَّذِينَ يَعْلَمُونَ وَالَّذِينَ لَا يَعْلَمُونَ إِنَّمَا يَتَذَكَّرُ أُوْلُوا الْأَلْبَابِ ﴿٩﴾

39/ZUMER SURESİ-9. AYET (Meâlleri Kıyasla): Em men huve kânitun ânâel leyli sâciden ve kâimen yahzerul âhırate ve yercû rahmete rabbihî, kul hel yestevîllezîne ya’lemûne vellezîne lâ ya’lemûn(ya’lemûne), innemâ yetezekkeru ulûl elbâb(elbâbi).

Böyle biri, gece saatlerinde Allah karşısında boyun büküp ibadete duran, secde edip kıyamda kalan, Âhiret’ten endişe eden ve Rabbisinin rahmetini uman (mü’min) insan gibi midir? De ki: “Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu?” Ne var ki, (böylesi hakikatler üzerinde) ancak gerçek idrak sahipleri düşünür ve onlardan ders çıkarır.

قُلْ يَا عِبَادِ الَّذِينَ آمَنُوا اتَّقُوا رَبَّكُمْ لِلَّذِينَ أَحْسَنُوا فِي هَذِهِ الدُّنْيَا حَسَنَةٌ وَأَرْضُ اللَّهِ وَاسِعَةٌ إِنَّمَا يُوَفَّى الصَّابِرُونَ أَجْرَهُم بِغَيْرِ حِسَابٍ ﴿١٠﴾

39/ZUMER SURESİ-10. AYET (Meâlleri Kıyasla): Kul yâ ıbâdıllezîne âmenûttekû rabbekum, lillezîne ahsenû fî hâzihid dunyâ hasenetun, ve ardullâhi vâsiatun, innemâ yuveffes sâbirûne ecrahum bi gayri hisâb(hisâbin).

(Ben’den naklen onlara) de ki: “Ey iman etmiş bulunan kullarım! Kalbiniz O’na karşı saygıyla dopdolu olarak, Rabbinize karşı gelmekten, dolayısıyla O’nun azabından sakının. Bu dünyada Allah’ın kendilerini gördüğünün şuuru içinde hep iyilik düşünen ve iyilik yapanların karşılığı mutlak iyiliktir. (Yalnızca O’na ibadet etme imkânına kavuşmak için) Allah’ın arzı geniştir. (Allah’a ibadet edebilme yolunda) her türlü sıkıntıya katlananlara mükâfatları hiç şüphesiz hesapsız bir tarzda ödenecektir.

قُلْ إِنِّي أُمِرْتُ أَنْ أَعْبُدَ اللَّهَ مُخْلِصًا لَّهُ الدِّينَ ﴿١١﴾

39/ZUMER SURESİ-11. AYET (Meâlleri Kıyasla): Kul innî umirtu en a’budallâhe muhlisan lehud dîn(dîne).

De ki: “Bana Din’i bütün yanlarıyla içten kabul ederek ve sadece O’nun rızasını hedef alarak Allah’a ibadet etmem, O’na kul olmam emredildi.

وَأُمِرْتُ لِأَنْ أَكُونَ أَوَّلَ الْمُسْلِمِينَ ﴿١٢﴾

39/ZUMER SURESİ-12. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve umirtu li en ekûne evvelel muslimîn(muslimîne).

“Ve yine bana, (size ulaştırmam emrolunan Allah’ın dinine) her bakımdan teslim olup, onu hakkıyla yaşayan ilk Müslüman olmam emredildi.”

قُلْ إِنِّي أَخَافُ إِنْ عَصَيْتُ رَبِّي عَذَابَ يَوْمٍ عَظِيمٍ ﴿١٣﴾

39/ZUMER SURESİ-13. AYET (Meâlleri Kıyasla): Kul innî ehâfu in asaytu rabbî azâbe yevmin azîm(azîmin).

De ki: “Korkarım ben, eğer Rabbime karşı gelecek olursam, müthiş bir Gün’ün azabından korkarım.”

قُلِ اللَّهَ أَعْبُدُ مُخْلِصًا لَّهُ دِينِي ﴿١٤﴾

39/ZUMER SURESİ-14. AYET (Meâlleri Kıyasla): Kulillâhe a’budu muhlisan lehu dînî.

De ki: “Ancak Allah’a: inanç ve ibadetimi yalnız O’na hasrederek ve sadece O’nun rızasını hedef alarak O’na kulluk ederim ben.

فَاعْبُدُوا مَا شِئْتُم مِّن دُونِهِ قُلْ إِنَّ الْخَاسِرِينَ الَّذِينَ خَسِرُوا أَنفُسَهُمْ وَأَهْلِيهِمْ يَوْمَ الْقِيَامَةِ أَلَا ذَلِكَ هُوَ الْخُسْرَانُ الْمُبِينُ ﴿١٥﴾

39/ZUMER SURESİ-15. AYET (Meâlleri Kıyasla): Fa’budû mâ şi’tum min dûnihi, kul innel hâsirîne ellezîne hasirû enfusehum ve ehlîhim yevmel kıyâmeti, e lâ zâlike huvel husrânul mubîn(mubînu).

“Size gelince, O’ndan başka neye ve kime dilerseniz ona kullukta bulunun.” De ki: “Asıl ziyan edip hüsrana uğrayanlar, Kıyamet Günü hem kendilerini hem de ailelerini hüsrana uğratacak olanlardır.” Bilin ki budur, budur apaçık hüsran.

لَهُم مِّن فَوْقِهِمْ ظُلَلٌ مِّنَ النَّارِ وَمِن تَحْتِهِمْ ظُلَلٌ ذَلِكَ يُخَوِّفُ اللَّهُ بِهِ عِبَادَهُ يَا عِبَادِ فَاتَّقُونِ ﴿١٦﴾

39/ZUMER SURESİ-16. AYET (Meâlleri Kıyasla): Lehum min fevkıhim zulelun minen nâri ve min tahtihim zulelun, zâlike yuhavvifullâhu bihî ıbâdehu, yâ ıbâdi fettekûni.

Onları hem üstlerinden kopkoyu Ateş örtüleri kaplayacaktır hem de altlarından kopkoyu Ateş örtüleri. İşte Allah, kullarını bununla korkutmaktadır. “Ey kullarım! Madem öyle, o halde Bana gönülden saygı besleyin, Bana karşı gelmekten, dolayısıyla azabımdan sakının!”

وَالَّذِينَ اجْتَنَبُوا الطَّاغُوتَ أَن يَعْبُدُوهَا وَأَنَابُوا إِلَى اللَّهِ لَهُمُ الْبُشْرَى فَبَشِّرْ عِبَادِ ﴿١٧﴾

39/ZUMER SURESİ-17. AYET (Meâlleri Kıyasla): Vellezînectenebût tâgûte en ya’budûhâ ve enâbû ilâllâhi lehumul buşrâ, fe beşşir ibâdi.

Tağuta (sahte ilâhlara, Allah’a isyanla başka yollar, başka dinler icat ederek insanları bunlara itaate zorlayan bâtıl güçlere) kulluk etmekten kaçınıp, gönülden Allah’a yönelenlere müjdeler vardır. Dolayısıyla, müjdele kullarımı!

الَّذِينَ يَسْتَمِعُونَ الْقَوْلَ فَيَتَّبِعُونَ أَحْسَنَهُ أُوْلَئِكَ الَّذِينَ هَدَاهُمُ اللَّهُ وَأُوْلَئِكَ هُمْ أُوْلُوا الْأَلْبَابِ ﴿١٨﴾

39/ZUMER SURESİ-18. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ellezîne yestemiûnel kavle fe yettebiûne ahsenehu, ulâikellezîne hedâhumullâhu ve ulâike hum ulûl elbâb(elbâbi).

Onlar ki, herhangi bir söze kulak verdiklerinde, onda daima doğru ve güzel olanı arar ve onu bulduklarında da en güzel şekilde ona tâbi olurlar. Onlardır Allah’ın her bakımdan doğruya ilettiği kutlu insanlar ve onlardır gerçek idrak sahipleri.

أَفَمَنْ حَقَّ عَلَيْهِ كَلِمَةُ الْعَذَابِ أَفَأَنتَ تُنقِذُ مَن فِي النَّارِ ﴿١٩﴾

39/ZUMER SURESİ-19. AYET (Meâlleri Kıyasla): E fe men hakka aleyhi kelimetul azâbi, e fe ente tunkızu men fîn nâr(nâri).

Allah’ın azap hükmüne müstahak olup, hakkında bu hüküm kesinleşen kişi ise, (hiç kendisine Cennet müjdelenen) gibi midir? Ateş (örtüleri) içinde kalan kimseyi sen mi kurtaracaksın?

لَكِنِ الَّذِينَ اتَّقَوْا رَبَّهُمْ لَهُمْ غُرَفٌ مِّن فَوْقِهَا غُرَفٌ مَّبْنِيَّةٌ تَجْرِي مِن تَحْتِهَا الْأَنْهَارُ وَعْدَ اللَّهِ لَا يُخْلِفُ اللَّهُ الْمِيعَادَ ﴿٢٠﴾

39/ZUMER SURESİ-20. AYET (Meâlleri Kıyasla): Lâkinillezînettekav rabbehum lehum gurafun min fevkıhâ gurafun mebniyyetun tecrî min tahtihâl enhâru, va’dallâhi, lâ yuhlifullâhul mîâd(mîâde).

Buna karşılık, Rabbilerine gönülden saygı besleyen, O’na karşı gelmekten ve dolayısıyla O’nun azabından sakınanlar için ise kat kat birbiri üstüne inşa edilmiş ve altlarından ırmaklar akan yüksek köşkler vardır. Allah’ın va’didir bu; Allah, asla va’ dinden dönmez.

أَلَمْ تَرَ أَنَّ اللَّهَ أَنزَلَ مِنَ السَّمَاء مَاء فَسَلَكَهُ يَنَابِيعَ فِي الْأَرْضِ ثُمَّ يُخْرِجُ بِهِ زَرْعًا مُّخْتَلِفًا أَلْوَانُهُ ثُمَّ يَهِيجُ فَتَرَاهُ مُصْفَرًّا ثُمَّ يَجْعَلُهُ حُطَامًا إِنَّ فِي ذَلِكَ لَذِكْرَى لِأُوْلِي الْأَلْبَابِ ﴿٢١﴾

39/ZUMER SURESİ-21. AYET (Meâlleri Kıyasla): E lem tera ennallâhe enzele mines semâi mâen fe selekehu yenâbîa fîl ardı summe yuhricu bihî zer’an muhtelifen elvânuhu summe yehîcu fe terâhu musferran summe yec’aluhu hutâmâ(hutâmen), inne fî zâlike le zikrâ li ulîl elbâb(elbâbi).

Görmez misin ki Allah gök tarafından su indiriyor ve onu yerdeki birtakım kaynaklara akıtıyor. Sonra onunla rengârenk ekinler çıkarıyor. Ardından o ekinler kuruyor da, onları solmuş–sararmış görüyorsun. Sonra da onları kuru sap ve kırıntı haline getiriyor. Elbette bütün bunlarda gerçek idrak sahipleri için dersler vardır.

أَفَمَن شَرَحَ اللَّهُ صَدْرَهُ لِلْإِسْلَامِ فَهُوَ عَلَى نُورٍ مِّن رَّبِّهِ فَوَيْلٌ لِّلْقَاسِيَةِ قُلُوبُهُم مِّن ذِكْرِ اللَّهِ أُوْلَئِكَ فِي ضَلَالٍ مُبِينٍ ﴿٢٢﴾

39/ZUMER SURESİ-22. AYET (Meâlleri Kıyasla): E fe men şerahallâhu sadrahu lil islâmi fe huve alâ nûrin min rabbihi, fe veylun lil kâsiyeti kulûbuhum min zikrillâhi, ulâike fî dalâlin mubîn(mubînin).

Öyle ya, (O’nun icraatı üzerinde düşünüp, ondan dersler çıkaran ve bu sebeple) göksünü Allah’ın İslâm’a açtığı, dolayısıyla Rabbisinden bir nur üzerinde dosdoğru yol alan kimse, (kalbi Allah’ın icraatına ve bundan dolayı da İslâm’a kapalı biri gibi) olur mu? Yazıklar olsun kalbleri Allah’ı hatırlayıp anmaya karşı kaskatı kesilmiş talihsizlere! Böyleleri, besbelli bir sapkınlık içindedirler.

اللَّهُ نَزَّلَ أَحْسَنَ الْحَدِيثِ كِتَابًا مُّتَشَابِهًا مَّثَانِيَ تَقْشَعِرُّ مِنْهُ جُلُودُ الَّذِينَ يَخْشَوْنَ رَبَّهُمْ ثُمَّ تَلِينُ جُلُودُهُمْ وَقُلُوبُهُمْ إِلَى ذِكْرِ اللَّهِ ذَلِكَ هُدَى اللَّهِ يَهْدِي بِهِ مَنْ يَشَاء وَمَن يُضْلِلْ اللَّهُ فَمَا لَهُ مِنْ هَادٍ ﴿٢٣﴾

39/ZUMER SURESİ-23. AYET (Meâlleri Kıyasla): Allâhu nezzele ahsenel hadîsi kitâben muteşâbihen mesâniye takşaırru minhu culûdullezîne yahşevne rabbehum, summe telînu culûduhum ve kulûbuhum ilâ zikrillâhi, zâlike hudallâhi yehdî bihî men yeşâu, ve men yudlilillâhu fe mâ lehu min hâd(hâdin).

Allah, sözün en güzelini, ifadeleri birbirine benzer, birbiriyle uyum içinde ve birbirini destekleyip birbirine referans olan bir Kitap halinde indirmektedir. Rabbilerine karşı derin bir saygı ve tazim besleyenlerin onu okur veya dinlerken vücutları titrer, derileri ürperir. Bununla kalmaz, vücutları ve kalbleri Allah’ı anmakla, O’nun Kitabıyla sükûnet bulur. İşte bu, Allah’ın hidayetidir ki, onunla dilediğini her konuda doğruya iletir. Buna karşılık, Allah kimi şaşırtırsa, artık onu doğruya yöneltecek kimse yoktur.

أَفَمَن يَتَّقِي بِوَجْهِهِ سُوءَ الْعَذَابِ يَوْمَ الْقِيَامَةِ وَقِيلَ لِلظَّالِمِينَ ذُوقُوا مَا كُنتُمْ تَكْسِبُونَ ﴿٢٤﴾

39/ZUMER SURESİ-24. AYET (Meâlleri Kıyasla): E fe men yettekî bi vechihî sûel azâbi yevmel kıyâmeti, ve kıyle liz zâlimîne zûkû mâ kuntum teksibûn(teksibûne).

Şu halde, (dünyada sapkın yaşamış ve dolayısıyla) Kıyamet Günü (elleri boynuna kelepçelenmiş olduğu halde yüzüstü Ateş’e atılan ve) ancak yüzüyle kendisini o kötü azaptan korumaya çalışan kişi, (hiç güven içinde olan gibi midir? (O gün) zalimlere, “Tadın (bugün) dünyada iken kazandıklarınızın meyvesini!” denir.

كَذَّبَ الَّذِينَ مِن قَبْلِهِمْ فَأَتَاهُمْ الْعَذَابُ مِنْ حَيْثُ لَا يَشْعُرُونَ ﴿٢٥﴾

39/ZUMER SURESİ-25. AYET (Meâlleri Kıyasla): Kezzebellezîne min kablihim fe etâhumul azâbu min haysu lâ yeş’urûn(yeş’urûne).

(O Mekkeli inkârcılardan) önce pek çok halklar (Allah’ın kitaplarını ve rasûllerini) yalanladılar da, hak ettikleri ceza, hiç beklemedikleri bir yerden başlarında patlayıverdi.

فَأَذَاقَهُمُ اللَّهُ الْخِزْيَ فِي الْحَيَاةِ الدُّنْيَا وَلَعَذَابُ الْآخِرَةِ أَكْبَرُ لَوْ كَانُوا يَعْلَمُونَ ﴿٢٦﴾

39/ZUMER SURESİ-26. AYET (Meâlleri Kıyasla): Fe ezâkahumullâhul hızye fîl hayâtid dunyâ, ve le azâbul âhırati ekber(ekberu), lev kânû ya’lemûn(ya’lemûne).

Allah, onlara dünya hayatında zilleti tattırdı; Âhiret azabı ise elbette daha müthiştir. Keşke bilselerdi!

وَلَقَدْ ضَرَبْنَا لِلنَّاسِ فِي هَذَا الْقُرْآنِ مِن كُلِّ مَثَلٍ لَّعَلَّهُمْ يَتَذَكَّرُونَ ﴿٢٧﴾

39/ZUMER SURESİ-27. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve lekad darabnâ lin nâsi fî hâzâl kur’âni min kulli meselin leallehum yetezekkerûn(yetezekkerûne).

Şurası bir gerçek ki, düşünüp akıllarını başlarına alırlar mı diye Biz, bu Kur’ân’da insanlar için misal, temsil ve kıssalar yoluyla her türlü delili sunduk, her türden ders verdik.

قُرآنًا عَرَبِيًّا غَيْرَ ذِي عِوَجٍ لَّعَلَّهُمْ يَتَّقُونَ ﴿٢٨﴾

39/ZUMER SURESİ-28. AYET (Meâlleri Kıyasla): Kur’ânen arabiyyen gayra zî ivecin leallehum yettekûn(yettekûne).

Gittikleri yolun yanlışlığını görüp, Allah saygısıyla fenalıklardan çekinirler ve Allah’a karşı gelmekten vazgeçerler mi diye, onu her türlü çelişkiden ve gerçeğe, doğruya ve anlamaya ters bütün unsurlardan uzak Arapça bir Kur’ân kıldık.

ضَرَبَ اللَّهُ مَثَلًا رَّجُلًا فِيهِ شُرَكَاء مُتَشَاكِسُونَ وَرَجُلًا سَلَمًا لِّرَجُلٍ هَلْ يَسْتَوِيَانِ مَثَلًا الْحَمْدُ لِلَّهِ بَلْ أَكْثَرُهُمْ لَا يَعْلَمُونَ ﴿٢٩﴾

39/ZUMER SURESİ-29. AYET (Meâlleri Kıyasla): Daraballâhu meselen raculen fîhi şurakâu muteşâkisûne ve raculen selemen li raculin, hel yesteviyâni meselen, el hamdulillâhi bel ekseruhum lâ ya’lemûn(ya’lemûne).

Allah, bir temsil daha getiriyor: Bir tarafta, birbirleriyle rekabet halinde ve birbirleriyle sürekli çekişen ortakların emrinde çalışan bir kişi, diğer tarafta, sadece tek bir insanın emri altında bulunan bir başkası: bu ikisinin durumu hiç aynı mıdır? Bütün hamd, (kâinatın tek ilâhı ve hâkimi olarak) Allah’adır. Ne var ki, (şuurlu ve sorumlu varlıklar olarak insanların ve cinlerin) çoğu bu gerçeği bilmez.

إِنَّكَ مَيِّتٌ وَإِنَّهُم مَّيِّتُونَ ﴿٣٠﴾

39/ZUMER SURESİ-30. AYET (Meâlleri Kıyasla): İnneke meyyitun ve innehum meyyitûn(meyyitûne).

Sonunda elbette sen de öleceksin, onlar da ölecekler.

ثُمَّ إِنَّكُمْ يَوْمَ الْقِيَامَةِ عِندَ رَبِّكُمْ تَخْتَصِمُونَ ﴿٣١﴾

39/ZUMER SURESİ-31. AYET (Meâlleri Kıyasla): Summe innekum yevmel kıyâmeti inde rabbikum tahtasımûn(tahtasımûne).

Ardından Kıyamet Günü Rabbinizin huzurunda duruşmaya çıkacaksınız.

فَمَنْ أَظْلَمُ مِمَّن كَذَبَ عَلَى اللَّهِ وَكَذَّبَ بِالصِّدْقِ إِذْ جَاءهُ أَلَيْسَ فِي جَهَنَّمَ مَثْوًى لِّلْكَافِرِينَ ﴿٣٢﴾

39/ZUMER SURESİ-32. AYET (Meâlleri Kıyasla): Fe men azlemu mimmen kezzebe alâllâhi ve kezzebe bis sıdkı iz câehu, e leyse fî cehenneme mesven lil kâfirîn(kâfirîne).

Yalan (ve bâtıl itikatlar) uydurup, bunları Allah’a mal edenden ve kendisine ulaşan doğruyu yalanlayandan daha zalim kim olabilir? Kâfirler için Cehennem’de yer mi yok?

وَالَّذِي جَاء بِالصِّدْقِ وَصَدَّقَ بِهِ أُوْلَئِكَ هُمُ الْمُتَّقُونَ ﴿٣٣﴾

39/ZUMER SURESİ-33. AYET (Meâlleri Kıyasla): Vellezî câe bis sıdkı ve saddeka bihî ulâike humul muttakûn( muttakûne).

Buna karşılık, doğruyu getiren ve onu tasdik edene gelince, onlardır Allah’a karşı gelmekten ve her türlü fenalıktan korunan ve Allah’ın koruması altına girenler.

لَهُم مَّا يَشَاءونَ عِندَ رَبِّهِمْ ذَلِكَ جَزَاء الْمُحْسِنِينَ ﴿٣٤﴾

39/ZUMER SURESİ-34. AYET (Meâlleri Kıyasla): Lehum mâ yeşâûne inde rabbihim, zâlike cezâul muhsinîn(muhsinîne).

Her ne dilerlerse Rabbileri katında hazırdır onlar için. Budur, Allah’ın kendilerini gördüğünün şuuru içinde hep iyilik düşünen ve iyilik yapanların görecekleri karşılık.

لِيُكَفِّرَ اللَّهُ عَنْهُمْ أَسْوَأَ الَّذِي عَمِلُوا وَيَجْزِيَهُمْ أَجْرَهُم بِأَحْسَنِ الَّذِي كَانُوا يَعْمَلُونَ ﴿٣٥﴾

39/ZUMER SURESİ-35. AYET (Meâlleri Kıyasla): Li yukeffirallâhu anhum esveellezî amilû ve yecziyehum ecrahum bi ahsenillezî kânû ya’melûn(ya’melûne).

Allah, onların bir zaman işledikleri en kötü işleri bile silecek ve mükâfatlarını yaptıkları en güzel işlere göre verecektir.

أَلَيْسَ اللَّهُ بِكَافٍ عَبْدَهُ وَيُخَوِّفُونَكَ بِالَّذِينَ مِن دُونِهِ وَمَن يُضْلِلِ اللَّهُ فَمَا لَهُ مِنْ هَادٍ ﴿٣٦﴾

39/ZUMER SURESİ-36. AYET (Meâlleri Kıyasla): E leysallâhu bi kâfin abdehu, ve yuhavvifûneke billezîne min dûnihî, ve men yudlilillâhu fe mâ lehu min hâdin.

Allah, kuluna kâfi değil midir? Kalkmışlar, seni O’nun dışında, (ilâhlaştırıp, kendilerine taptıkları) birtakım varlıklarla korkutmaya çalışıyorlar. Allah kimi saptırmışsa, artık onu doğruya yöneltecek kimse yoktur.

وَمَن يَهْدِ اللَّهُ فَمَا لَهُ مِن مُّضِلٍّ أَلَيْسَ اللَّهُ بِعَزِيزٍ ذِي انتِقَامٍ ﴿٣٧﴾

39/ZUMER SURESİ-37. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve men yehdillâhu fe mâ lehu min mudıllin, e leysallâhu bi azîzin zîntikâm(zîntikâmin).

Allah kimi de doğruya yöneltmişse, onu da artık şaşırtacak, saptıracak kimse bulunmaz. Allah, her kötülüğe mukabele etmeğe muktedir, dilediğinin hakkından gelen, mutlak izzet ve ululuk sahibi, her işte üstün ve mutlak galip değil midir?

وَلَئِن سَأَلْتَهُم مَّنْ خَلَقَ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضَ لَيَقُولُنَّ اللَّهُ قُلْ أَفَرَأَيْتُم مَّا تَدْعُونَ مِن دُونِ اللَّهِ إِنْ أَرَادَنِيَ اللَّهُ بِضُرٍّ هَلْ هُنَّ كَاشِفَاتُ ضُرِّهِ أَوْ أَرَادَنِي بِرَحْمَةٍ هَلْ هُنَّ مُمْسِكَاتُ رَحْمَتِهِ قُلْ حَسْبِيَ اللَّهُ عَلَيْهِ يَتَوَكَّلُ الْمُتَوَكِّلُونَ ﴿٣٨﴾

39/ZUMER SURESİ-38. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve le in seeltehum men halakas semâvâti vel arda le yekûlunnallâhu, kul e fe raeytum mâ ted’ûne min dûnillâhi in erâdeniyallâhu bi durrin hel hunne kâşifâtu durrihi ev erâdenî bi rahmetin hel hunne mumsikâtu rahmetihi, kul hasbiyallâhu, aleyhi yetevekkelul mutevekkılûn(mutevekkılûne).

Onlara “Gökleri ve yeri kim yaratmıştır?” diye soracak olsan, elbette “Allah!” diyeceklerdir. De ki: “Öyleyse, Allah’tan başka ilâh diye yalvardıklarınıza bakmaz mısınız? Eğer Allah benim için bir musibet dileyecek olsa, onlar O’nun takdir buyurduğu bu musibeti giderebilecek varlıklar mıdır? Yok, Allah benim için bir nimet murad buyuracak olsa, onlar O’nun takdir ettiği bu nimetin bana gelmesini önleyebilirler mi?” De ki: “Allah bana yeter. Tevekkülün manâsını ve gerçek merciini bilenler, ancak ve sadece O’na tevekkül eder, (O’na güvenip dayanırlar).

قُلْ يَا قَوْمِ اعْمَلُوا عَلَى مَكَانَتِكُمْ إِنِّي عَامِلٌ فَسَوْفَ تَعْلَمُونَ ﴿٣٩﴾

39/ZUMER SURESİ-39. AYET (Meâlleri Kıyasla): Kul yâ kavmi’melû alâ mekânetikum innî âmilun, fe sevfe ta’lemûne.

De ki: “Ey halkım! Elinizden ne geliyor, imkânınız neye elveriyorsa onu yapın; ben de bana düşeni yapmaya devam edeceğim. Bir gün gelecek, görüp bileceksiniz,

مَن يَأْتِيهِ عَذَابٌ يُخْزِيهِ وَيَحِلُّ عَلَيْهِ عَذَابٌ مُّقِيمٌ ﴿٤٠﴾

39/ZUMER SURESİ-40. AYET (Meâlleri Kıyasla): Men ye’tîhi azâbun yuhzîhi ve yahıllu aleyhi azâbun mukîm(mukîmun).

“Başına geleni rüsvay eden azap (dünyada) kimin başında patlayacak ve (Âhiret’te) kalkmaz, bitmez azap kimin üzerine çökecek.”

إِنَّا أَنزَلْنَا عَلَيْكَ الْكِتَابَ لِلنَّاسِ بِالْحَقِّ فَمَنِ اهْتَدَى فَلِنَفْسِهِ وَمَن ضَلَّ فَإِنَّمَا يَضِلُّ عَلَيْهَا وَمَا أَنتَ عَلَيْهِم بِوَكِيلٍ ﴿٤١﴾

39/ZUMER SURESİ-41. AYET (Meâlleri Kıyasla): İnnâ enzelnâ aleykel kitâbe lin nâsi bil hakkı, fe men ihtedâ fe li nefsihi, ve men dalle fe innemâ yadıllu aleyhâ, ve mâ ente aleyhim bi vekîl(vekîlin).

Kitabı sana onu insanlara ulaştırasın diye gerçeğin ta kendisi olarak, inişi esnasında hiçbir bâtıl kendisine yol bulamayacak tarzda ve hak bir gaye için indiriyoruz. Kim doğru yola girer ve onu izlerse, ancak kendi faydasına olarak girer ve izler; kim de yanlış yolda gitmeyi tercih ederse, kendi aleyhine olarak tercih eder. Sen, onların üzerinde sorumluluklarını yüklenecek bir muhafız değilsin.

اللَّهُ يَتَوَفَّى الْأَنفُسَ حِينَ مَوْتِهَا وَالَّتِي لَمْ تَمُتْ فِي مَنَامِهَا فَيُمْسِكُ الَّتِي قَضَى عَلَيْهَا الْمَوْتَ وَيُرْسِلُ الْأُخْرَى إِلَى أَجَلٍ مُسَمًّى إِنَّ فِي ذَلِكَ لَآيَاتٍ لِّقَوْمٍ يَتَفَكَّرُونَ ﴿٤٢﴾

39/ZUMER SURESİ-42. AYET (Meâlleri Kıyasla): Allâhu yeteveffel enfuse hîne mevtihâ velletî lem temut fî menâmihâ, fe yumsikulletî kadâ aleyhâl mevte ve yursilul uhrâ ilâ ecelin musemmâ(musemmen), inne fî zâlike le âyâtin li kavmin yetefekkerûn(yetefekkerûne).

(İnsanlar üzerinde gerçek muhafız olan) Allah, ölümleri esnasında nefisleri vefat ettirir (ruhları alır); uykuları esnasında (Allah’ın yine ruhlarını aldığı, fakat bu ruhların bedenleriyle bir şekilde münasebetlerinin devamına izin verdiği için) ölmeyen nefislere gelince: haklarında uykuda iken ölümü takdir ve icra buyurduğu nefisler(e ait ruhları bedenlerine iade etmeyerek) alıkoyar; diğerlerini ise, (sahipleri) belli bir süreye kadar hayatta kalsınlar diye (bedenlerine geri) gönderir. Muhakkak ki bunda sistemli ve etraflı düşünenler için dersler vardır.

أَمِ اتَّخَذُوا مِن دُونِ اللَّهِ شُفَعَاء قُلْ أَوَلَوْ كَانُوا لَا يَمْلِكُونَ شَيْئًا وَلَا يَعْقِلُونَ ﴿٤٣﴾

39/ZUMER SURESİ-43. AYET (Meâlleri Kıyasla): Emittehazû min dûnillâhi şufeâe, kul e ve lev kânû lâ yemlikûne şey’en ve lâ ya’kılûn(ya’kılûne).

Ne var ki onlar, Allah’tan başka (kâinatın işleyişinde müdahale güç ve yetkileri bulunduğuna inandıkları) birtakım şefaatçiler (aracı kuvvetler, şahıslar, aracı prensipler) edindiler. De ki: “(İlâhlaştırdığınız o melekler ve insanlar, eşya ve hadiseler üzerinde) hiçbir bağımsız mülkiyet ve hakimiyet sahibi olmadıkları, (o putlar) akıl adına hiçbir şey taşımadıkları halde, (yine de onlara ibadete devam mı edeceksiniz)?

قُل لِّلَّهِ الشَّفَاعَةُ جَمِيعًا لَّهُ مُلْكُ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ ثُمَّ إِلَيْهِ تُرْجَعُونَ ﴿٤٤﴾

39/ZUMER SURESİ-44. AYET (Meâlleri Kıyasla): Kul lillâhiş şefâatu cemîan, lehu mulkus semâvâti vel ard(ardı), summe ileyhi turceûn(turceûne).

De ki: “(Katında bazılarına şefaat izni versin vermesin,) mutlak kudret ve hakimiyet Allah’ındır. O’na aittir göklerin ve yerin mutlak mülkiyet ve hakimiyeti. Sonunda, hesap vermek üzere O’nun huzuruna çıkarılacaksınız.

وَإِذَا ذُكِرَ اللَّهُ وَحْدَهُ اشْمَأَزَّتْ قُلُوبُ الَّذِينَ لَا يُؤْمِنُونَ بِالْآخِرَةِ وَإِذَا ذُكِرَ الَّذِينَ مِن دُونِهِ إِذَا هُمْ يَسْتَبْشِرُونَ ﴿٤٥﴾

39/ZUMER SURESİ-45. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve izâ zukirallâhu vahdehuşmeezzet kulûbullezîne lâ yu’minûne bil âhırati, ve izâ zukirellezîne min dûnihi izâ hum yestebşirûn(yestebşirûne).

(İlâh ve Rab) olarak yalnızca Allah’tan söz edildiğinde, Âhiret’e inanmayanların kalbleri hoşnutsuzluk içinde kasılır. O’nun dışında ilâh ve rab edindikleri başkalarından söz edildiğinde ise, işte o zaman yüzleri gülüverir.

قُلِ اللَّهُمَّ فَاطِرَ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ عَالِمَ الْغَيْبِ وَالشَّهَادَةِ أَنتَ تَحْكُمُ بَيْنَ عِبَادِكَ فِي مَا كَانُوا فِيهِ يَخْتَلِفُونَ ﴿٤٦﴾

39/ZUMER SURESİ-46. AYET (Meâlleri Kıyasla): Kulillâhumme fâtıras semâvâti vel ardı âlimel gaybi veş şehâdeti ente tahkumu beyne ıbâdike fî mâ kânû fîhi yahtelifûn(yahtelifûne).

De ki: “Allah’ım, ey gökleri ve yeri hiç yoktan yaratıp, onlara belli ve sabit bir sistem veren, gaybı ve şahadeti (duyu ötesini de, duyuların algı sahasına gireni de) bilen! Hakkında ihtilâf edegeldikleri bütün konularda kulların arasındaki hükmü verecek olan Sensin.”

وَلَوْ أَنَّ لِلَّذِينَ ظَلَمُوا مَا فِي الْأَرْضِ جَمِيعًا وَمِثْلَهُ مَعَهُ لَافْتَدَوْا بِهِ مِن سُوءِ الْعَذَابِ يَوْمَ الْقِيَامَةِ وَبَدَا لَهُم مِّنَ اللَّهِ مَا لَمْ يَكُونُوا يَحْتَسِبُونَ ﴿٤٧﴾

39/ZUMER SURESİ-47. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve lev enne lillezîne zalemû mâ fîl ardı cemîan ve mislehu meahu leftedev bihî min sûil azâbi yevmel kıyâmeti, ve bedâ lehum minallâhi mâ lem yekûnû yahtesibûn(yahtesibûne).

(Allah’a şirk koşmakla en büyük zulmü işleyen) o zalimler, yerdeki her şey ve her imkân kendilerinin olsa ve bir o kadarı daha bulunsa, Kıyamet Günü o kötü azaptan kurtulmak için hiç şüphesiz tamamını feda ederlerdi. Allah tarafından önlerine hiç de hesaba katmadıkları öyle şeyler konur ki!

وَبَدَا لَهُمْ سَيِّئَاتُ مَا كَسَبُوا وَحَاقَ بِهِم مَّا كَانُوا بِهِ يَسْتَهْزِئُون ﴿٤٨﴾

39/ZUMER SURESİ-48. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve bedâ lehum seyyiâtu mâ kesebû ve hâka bihim mâ kânû bihî yestehziûn(yestehziûne).

Bizzat işleyip kayıtlarına geçen kötülükler, (kazandıkları günahlar) önlerine dökülür ve alay edegeldikleri gerçekler kendilerini her taraftan sarıverir.

فَإِذَا مَسَّ الْإِنسَانَ ضُرٌّ دَعَانَا ثُمَّ إِذَا خَوَّلْنَاهُ نِعْمَةً مِّنَّا قَالَ إِنَّمَا أُوتِيتُهُ عَلَى عِلْمٍ بَلْ هِيَ فِتْنَةٌ وَلَكِنَّ أَكْثَرَهُمْ لَا يَعْلَمُونَ ﴿٤٩﴾

39/ZUMER SURESİ-49. AYET (Meâlleri Kıyasla): Fe izâ messel insâne durrun deânâ, summe izâ havvelnâhu ni’meten minnâ kâle innemâ ûtîtuhu alâ ilmin, bel hiye fitnetun ve lâkinne ekserahum lâ ya’lemûn(ya’lemûne).

İnsanın başı derde girdi mi Biz’e yalvarır, ama sonra ona tarafımızdan bir nimet bahşedince, “Bu, bana bilgi ve becerim sayesinde verildi.” der. Oysa o bir imtihan sebebidir, fakat o (inançsızların) çoğu bilmezler.

قَدْ قَالَهَا الَّذِينَ مِن قَبْلِهِمْ فَمَا أَغْنَى عَنْهُم مَّا كَانُوا يَكْسِبُونَ ﴿٥٠﴾

39/ZUMER SURESİ-50. AYET (Meâlleri Kıyasla): Kad kâlehâllezîne min kablihim fe mâ agnâ anhum mâ kânû yeksibûn(yeksibûne).

Onlardan önce gelip, (aynı tavır içinde olanlar da) böyle söylemişlerdi; ama kazandıkları da, başarıları da, mukadder âkıbetlerini önlemede kendilerine hiçbir fayda vermedi.

فَأَصَابَهُمْ سَيِّئَاتُ مَا كَسَبُوا وَالَّذِينَ ظَلَمُوا مِنْ هَؤُلَاء سَيُصِيبُهُمْ سَيِّئَاتُ مَا كَسَبُوا وَمَا هُم بِمُعْجِزِينَ ﴿٥١﴾

39/ZUMER SURESİ-51. AYET (Meâlleri Kıyasla): Fe esâbehum seyyiâtu mâ kesebû, vellezîne zalemû min hâulâi se yusîbuhum seyyiâtu mâ kesebû ve mâ hum bi mu’cizîn(bimu’cizîne).

Bizzat işleyip kayıtlarına geçen kötülükler, kendilerini vuruverdi. Şu (müşrikler) içinde zulme batmış olanların da işleyip kayıtlarına geçen kötülükler başlarında patlayacak ve onlar, bunu yapmamıza asla mani olamayacaklardır.

أَوَلَمْ يَعْلَمُوا أَنَّ اللَّهَ يَبْسُطُ الرِّزْقَ لِمَن يَشَاء وَيَقْدِرُ إِنَّ فِي ذَلِكَ لَآيَاتٍ لِّقَوْمٍ يُؤْمِنُونَ ﴿٥٢﴾

39/ZUMER SURESİ-52. AYET (Meâlleri Kıyasla): E ve lem ya’lemû ennallâhe yebsutur rızka li men yeşâu ve yakdiru, inne fî zâlike le âyâtin li kavmin yu’minûn(yu’minûne).

(Zenginliklerine mağlûp o şımarıklar) bilmiyorlar mı ki, Allah kimi dilerse ona bol rızık verir ve (kimi dilerse ona da) kısar ve ölçülü verir. Muhakkak ki bunda imana açık ve imanda derinleşecek kimseler için dersler vardır.

قُلْ يَا عِبَادِيَ الَّذِينَ أَسْرَفُوا عَلَى أَنفُسِهِمْ لَا تَقْنَطُوا مِن رَّحْمَةِ اللَّهِ إِنَّ اللَّهَ يَغْفِرُ الذُّنُوبَ جَمِيعًا إِنَّهُ هُوَ الْغَفُورُ الرَّحِيمُ ﴿٥٣﴾

39/ZUMER SURESİ-53. AYET (Meâlleri Kıyasla): Kul yâ ıbâdiyellezîne esrefû alâ enfusihim lâ taknetû min rahmetillâhi, innallâhe yagfiruz zunûbe cemîâ(cemîan), innehu huvel gafûrur rahîm(rahîmu).

(Benden naklen) de ki: Bizzat kendi aleyhlerine olarak (inançta) haddi aşan ve kendilerine verdiğim duygu, meleke ve kabiliyetleri boşa sarfeden kullarım! Allah’ın rahmetinden ümit kesmeyiniz. Çünkü Allah, bütün günahları bağışlar. Hiç şüphesiz O, Ğafûr (günahları çok bağışlayan)dır, Rahîm (hususî rahmeti pek bol olan)dır.

وَأَنِيبُوا إِلَى رَبِّكُمْ وَأَسْلِمُوا لَهُ مِن قَبْلِ أَن يَأْتِيَكُمُ الْعَذَابُ ثُمَّ لَا تُنصَرُونَ ﴿٥٤﴾

39/ZUMER SURESİ-54. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve enîbû ilâ rabbikum ve eslimû lehu min kabli en ye’tiyekumul azâbu summe lâ tunsarûn(tunsarûne).

Size (artık iman etmenin fayda vermeyeceği) azap gelip çatmadan önce gönülden Rabbinize yönelin ve O’na teslim olun. Aksi halde, hiçbir şekilde yardım görmezsiniz.

وَاتَّبِعُوا أَحْسَنَ مَا أُنزِلَ إِلَيْكُم مِّن رَّبِّكُم مِّن قَبْلِ أَن يَأْتِيَكُمُ العَذَابُ بَغْتَةً وَأَنتُمْ لَا تَشْعُرُونَ ﴿٥٥﴾

39/ZUMER SURESİ-55. AYET (Meâlleri Kıyasla): Vettebiû ahsene mâ unzile ileykum min rabbikum min kabli en ye’tiyekumul azâbu bagteten ve entum lâ teş’urûn(teş’urûne).

Azap başınıza ansızın ve siz hiç farkında değilken gelmeden önce, Rabbinizden size indirilen (Kur’ân’a) en güzel şekilde tâbi olun.

أَن تَقُولَ نَفْسٌ يَا حَسْرَتَى علَى مَا فَرَّطتُ فِي جَنبِ اللَّهِ وَإِن كُنتُ لَمِنَ السَّاخِرِينَ ﴿٥٦﴾

39/ZUMER SURESİ-56. AYET (Meâlleri Kıyasla): En tekûle nefsun yâ hasratâ alâ mâ ferrattu fî cenbillâhi ve in kuntu le mines sâhirîn(sâhirîne).

(Tâbi olun) ki, hiç kimse, “Allah hakkında taşıdığım aşırı ve yakışıksız itikad sebebiyle vah bana; vah bana ki ben, (O’nun vahyettiği gerçeklerle) alay edenler arasında yer aldım!” deme durumunda kalmasın.

أَوْ تَقُولَ لَوْ أَنَّ اللَّهَ هَدَانِي لَكُنتُ مِنَ الْمُتَّقِينَ ﴿٥٧﴾

39/ZUMER SURESİ-57. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ev tekûle lev ennallâhe hedânî le kuntu minel muttakîn( muttakîne).

Yahut, “Ne olurdu, Allah beni hidayet edeydi de, O’na gönülden saygı besleyen, O’na karşı gelmekten sakınıp, O’nun azabından sakınanlardan olaydım!” diyerek, (boş bir mazeret ileri sürme mecburiyeti duymasın).

أَوْ تَقُولَ حِينَ تَرَى الْعَذَابَ لَوْ أَنَّ لِي كَرَّةً فَأَكُونَ مِنَ الْمُحْسِنِينَ ﴿٥٨﴾

39/ZUMER SURESİ-58. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ev tekûle hîne terâl azâbe lev enne lî kerraten fe ekûne minel muhsinîn(muhsinîne).

Yahut, azabı gördüğünde, “Keşke bana bir defa daha dünyada yaşama imkânı tanınsa da, Allah’ın kendilerini gördüğünün şuuru içinde iyiliğe kilitlenmişlerden olsam!” diyerek, (boş bir temenniyi seslendirme ihtiyacı hissetmesin).

بَلَى قَدْ جَاءتْكَ آيَاتِي فَكَذَّبْتَ بِهَا وَاسْتَكْبَرْتَ وَكُنتَ مِنَ الْكَافِرِينَ ﴿٥٩﴾

39/ZUMER SURESİ-59. AYET (Meâlleri Kıyasla): Belâ kad câetke âyâtî fe kezzebte bihâ vestekberte ve kunte minel kâfirîn(kâfirîne).

(O zaman Allah şöyle buyurur:) “İyi de, âyetlerim sana ulaştı, fakat sen onları yalanladın, onları kabul etmeyi kibrine yediremedin ve kâfirlerden oldun.”

وَيَوْمَ الْقِيَامَةِ تَرَى الَّذِينَ كَذَبُواْ عَلَى اللَّهِ وُجُوهُهُم مُّسْوَدَّةٌ أَلَيْسَ فِي جَهَنَّمَ مَثْوًى لِّلْمُتَكَبِّرِينَ ﴿٦٠﴾

39/ZUMER SURESİ-60. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve yevmel kıyâmeti terâllezîne kezebû alâllâhi vucûhuhum musveddetun, e leyse fî cehenneme mesven lil mutekebbirîn(mutekebbirîne).

Yalan ve bâtıl şeyler uydurup, bunları Allah’a mal edenlerin Kıyamet Günü yüzlerinin (keder ve zillet sebebiyle) kapkara kesildiğini görürsün. Büyüklük taslayan, iman etmeyi kibirine yediremeyenler için Cehennem’de yer mi yok?!

وَيُنَجِّي اللَّهُ الَّذِينَ اتَّقَوا بِمَفَازَتِهِمْ لَا يَمَسُّهُمُ السُّوءُ وَلَا هُمْ يَحْزَنُونَ ﴿٦١﴾

39/ZUMER SURESİ-61. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve yuneccîllâhullezînettekav bi mefâzetihim lâ yemessuhumus sûu ve lâ hum yahzenûn(yahzenûne).

Allah, O’na gönülden saygı besleyen, O’na karşı gelmekten, dolayısıyla O’nun azabından sakınanları, Allah yolundaki kazançları sebebiyle (Cehennem’den) kurtaracak ve onlara hiçbir fenalık dokunmadığı gibi, herhangi bir sebeple mahzun da olacak değillerdir.

اللَّهُ خَالِقُ كُلِّ شَيْءٍ وَهُوَ عَلَى كُلِّ شَيْءٍ وَكِيلٌ ﴿٦٢﴾

39/ZUMER SURESİ-62. AYET (Meâlleri Kıyasla): Allahu hâliku kulli şey’in ve huve alâ kulli şey’in vekîl(vekîlun).

Allah, her şeyin yaratıcısıdır ve O, her şey üzerinde mutlak tasarruf sahibidir.

لَهُ مَقَالِيدُ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ وَالَّذِينَ كَفَرُوا بِآيَاتِ اللَّهِ أُوْلَئِكَ هُمُ الْخَاسِرُونَ ﴿٦٣﴾

39/ZUMER SURESİ-63. AYET (Meâlleri Kıyasla): Lehu makâlîdus semâvâti vel ard(ardı), vellezîne keferû bi âyâtillâhi ulâike humul hâsirûn(hâsirûne).

Göklerin ve yerin (hazinelerinin) anahtarları da O’nun nezdindedir. Allah’ın (kâinattaki ve bizzat insan nefsindeki, ayrıca Kur’ân’daki) âyetlerini inkâr edenler, işte onlardır hüsrana uğrayanlar.

قُلْ أَفَغَيْرَ اللَّهِ تَأْمُرُونِّي أَعْبُدُ أَيُّهَا الْجَاهِلُونَ ﴿٦٤﴾

39/ZUMER SURESİ-64. AYET (Meâlleri Kıyasla): Kul e fe gayrallâhi te’murûnnî a’budu eyyuhâl câhilûn(câhilûne).

De ki: “Ey cahiller! Gerçek bu iken, be nim Allah’tan başkasına ibadet etmemi mi istiyorsunuz?”

وَلَقَدْ أُوحِيَ إِلَيْكَ وَإِلَى الَّذِينَ مِنْ قَبْلِكَ لَئِنْ أَشْرَكْتَ لَيَحْبَطَنَّ عَمَلُكَ وَلَتَكُونَنَّ مِنَ الْخَاسِرِينَ ﴿٦٥﴾

39/ZUMER SURESİ-65. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve lekad ûhıye ileyke ve ilâllezîne min kablike, le in eşrakte le yahbetanne ameluke ve le tekûnenne minel hâsirîn(hâsirîne).

Şurası muhakkak ki, sana da, senden önce gönderilen rasûllerin her birine de şöyle vahyolundu: Eğer Allah’a şirk koşacak olursan, yaptığın bütün işler mutlaka boşa gider ve kesinlikle hüsrana uğrayanlardan olursun.

بَلِ اللَّهَ فَاعْبُدْ وَكُن مِّنْ الشَّاكِرِينَ ﴿٦٦﴾

39/ZUMER SURESİ-66. AYET (Meâlleri Kıyasla): Belillâhe fa’bud ve kun mineş şâkirîn(şâkirîne).

O halde, yalnız Allah’a kulluk et ve şükredenlerden ol!

وَمَا قَدَرُوا اللَّهَ حَقَّ قَدْرِهِ وَالْأَرْضُ جَمِيعًا قَبْضَتُهُ يَوْمَ الْقِيَامَةِ وَالسَّماوَاتُ مَطْوِيَّاتٌ بِيَمِينِهِ سُبْحَانَهُ وَتَعَالَى عَمَّا يُشْرِكُونَ ﴿٦٧﴾

39/ZUMER SURESİ-67. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve mâ kaderûllâhe hakka kadrihî vel ardu cemîan kabdatuhu yevmel kıyâmeti ves semâvâtu matviyyâtun bi yemînihi, subhânehu ve teâlâ ammâ yuşrikûn(yuşrikûne).

Allah’ı Allah oluşunun gerektirdiği şekilde tanıyıp takdir etmediler. Oysa Kıyamet Günü bütün bir yeryüzü O’nun Avucu’nda, gökler de dürülmüş olarak Sağ Eli’nde olacaktır. Allah, onların her türlü şirk koşmalarından mutlak manâda uzak ve münezzeh, mutlak manâda aşkın ve yücedir.

وَنُفِخَ فِي الصُّورِ فَصَعِقَ مَن فِي السَّمَاوَاتِ وَمَن فِي الْأَرْضِ إِلَّا مَن شَاء اللَّهُ ثُمَّ نُفِخَ فِيهِ أُخْرَى فَإِذَا هُم قِيَامٌ يَنظُرُونَ ﴿٦٨﴾

39/ZUMER SURESİ-68. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve nufiha fîs sûri fe saıka men fîs semâvâti ve men fîl ardı illâ men şâallâh(şâallâhu), summe nufiha fîhi uhrâ fe izâhum kıyâmun yanzurûn(yanzurûne).

Sûr’a üflenir ve bunun üzerine Allah’ ın diledikleri müstesna, göklerde ve yerde kim varsa çarpılıp cansız yere düşer. Sonra ona bir defa daha üflenir ve bir de bakarsın ki, bütün ölüler dirilip kabirlerinden ayağa kalkmış, (merak ve endişe içinde) etraflarına bakınmaktadırlar.

وَأَشْرَقَتِ الْأَرْضُ بِنُورِ رَبِّهَا وَوُضِعَ الْكِتَابُ وَجِيءَ بِالنَّبِيِّينَ وَالشُّهَدَاء وَقُضِيَ بَيْنَهُم بِالْحَقِّ وَهُمْ لَا يُظْلَمُونَ ﴿٦٩﴾

39/ZUMER SURESİ-69. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve eşrakatil ardu bi nûri rabbihâ ve vudıal kitâbu ve cîe bin nebiyyîne veş şuhedâi ve kudıye beynehum bil hakkı ve hum lâ yuzlemûn(yuzlemûne).

(Bir başka yer haline getirilmiş bulunan) yeryüzü, Rabbisinin Nûru (aydınlatması) sayesinde bütünüyle görünür hale gelir ve içinde ne var ne yok ortaya çıkar. Amel defterleri ortaya konur, peygamberler ve şahitler getirilir ve (yargıya tâbi bütün sorumlu varlıklar) arasında tam bir adaletle hüküm verilir. Kimseye asla haksızlık yapılmaz.

وَوُفِّيَتْ كُلُّ نَفْسٍ مَّا عَمِلَتْ وَهُوَ أَعْلَمُ بِمَا يَفْعَلُونَ ﴿٧٠﴾

39/ZUMER SURESİ-70. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve vuffiyet kullu nefsin mâ amilet ve huve a’lemu bimâ yef’alûn(yef’alûne).

Herkese yaptıklarının karşılığı tam olarak ödenir. Zaten Allah, onların yaptıklarını pek iyi bilmektedir.

وَسِيقَ الَّذِينَ كَفَرُوا إِلَى جَهَنَّمَ زُمَرًا حَتَّى إِذَا جَاؤُوهَا فُتِحَتْ أَبْوَابُهَا وَقَالَ لَهُمْ خَزَنَتُهَا أَلَمْ يَأْتِكُمْ رُسُلٌ مِّنكُمْ يَتْلُونَ عَلَيْكُمْ آيَاتِ رَبِّكُمْ وَيُنذِرُونَكُمْ لِقَاء يَوْمِكُمْ هَذَا قَالُوا بَلَى وَلَكِنْ حَقَّتْ كَلِمَةُ الْعَذَابِ عَلَى الْكَافِرِينَ ﴿٧١﴾

39/ZUMER SURESİ-71. AYET (Meâlleri Kıyasla): Vesîkallezîne keferû ilâ cehenneme zumerâ(zumeran), hattâ izâ câuhâ futihat ebvâbuhâ, ve kâle lehum hazenetuhâ e lem ye’tikum rusulun minkum yetlûne aleykum âyâti rabbikum ve yunzirûnekum likâe yevmikum hâzâ, kâlû belâ ve lâkin hakkat kelimetul azâbi alâl kâfirîn(kâfirîne).

Küfredenler, bölük bölük Cehennem’e sevkedilirler. Oraya vardıklarında, Cehennem’in kapıları hemen açılır ve vazifeli melekleri onlara şöyle sorar: “Size, bizzat kendi içinizden çıkıp, size Rabbinizin âyetlerini tebliğ eden ve sizi içinde bulunduğunuz şu güne mutlaka çıkacağınız gerçeğiyle uyaran rasûller gelmedi mi?” “Evet, geldi,” derler, fakat hak ettikleri azap sözü kâfirler hakkında artık kesinleşmiş bulunmaktadır.

قِيلَ ادْخُلُوا أَبْوَابَ جَهَنَّمَ خَالِدِينَ فِيهَا فَبِئْسَ مَثْوَى الْمُتَكَبِّرِينَ ﴿٧٢﴾

39/ZUMER SURESİ-72. AYET (Meâlleri Kıyasla): Kîledhulû ebvâbe cehenneme hâlidîne fîhâ, fe bi’se mesvâl mutekebbirîn(mutekebbirîne).

Onlara, “Orada sonsuzca kalmak üzere girin Cehennem’in kapılarından içeri!” denir. Büyüklük taslayıp, iman etmeyi kibirine yediremeyenlerin barınağı ne de fenadır!

وَسِيقَ الَّذِينَ اتَّقَوْا رَبَّهُمْ إِلَى الْجَنَّةِ زُمَرًا حَتَّى إِذَا جَاؤُوهَا وَفُتِحَتْ أَبْوَابُهَا وَقَالَ لَهُمْ خَزَنَتُهَا سَلَامٌ عَلَيْكُمْ طِبْتُمْ فَادْخُلُوهَا خَالِدِينَ ﴿٧٣﴾

39/ZUMER SURESİ-73. AYET (Meâlleri Kıyasla): Vesîkallezînettekav rabbehum ilâl cenneti zumerâ(zumeran), hattâ izâ câuhâ ve futihat ebvâbuhâ ve kâle lehum hazenetuhâ selâmun aleykum tıbtum fedhulûhâ hâlidîn(hâlidîne).

Rabbilerine gönülden saygı besleyen, O’na karşı gelmekten ve dolayısıyla O’nun azabından sakınanlar ise bölük bölük Cennet’e sevkolunurlar. Nihayet oraya vardıklarında, (Allah’ın rahmeti olarak) Cennet’in kapıları açılır ve vazifeli melekleri onlara şöyle hitap ederler: “Selâm olsun size! Ne mutlu size (ki, bütün günahlardan arınmış ve bütün dertlerden, sıkıntılardan kurtulmuş bulunuyorsunuz). Sonsuzca kalmak üzere artık girin Cennet’e!”

وَقَالُوا الْحَمْدُ لِلَّهِ الَّذِي صَدَقَنَا وَعْدَهُ وَأَوْرَثَنَا الْأَرْضَ نَتَبَوَّأُ مِنَ الْجَنَّةِ حَيْثُ نَشَاء فَنِعْمَ أَجْرُ الْعَامِلِينَ ﴿٧٤﴾

39/ZUMER SURESİ-74. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve kâlûl hamdu lillâhillezî sadakanâ va’dehu ve evresenâl arda netebevveu minel cenneti haysu neşâu, fe ni’me ecrul âmilîn(âmilîne).

Onlar ise şöyle derler: “Hamd ü senalar olsun Allah’a ki, bize verdiği sözde durdu ve bizi bu (olabildiğince geniş) yere mirasçı kıldı; Cennet’te dilediğimiz yerde, dilediğimiz şekilde oturabileceğiz.” İşte, (Allah için) çalışıp işleyenlerin mükâfatı ne güzeldir!

وَتَرَى الْمَلَائِكَةَ حَافِّينَ مِنْ حَوْلِ الْعَرْشِ يُسَبِّحُونَ بِحَمْدِ رَبِّهِمْ وَقُضِيَ بَيْنَهُم بِالْحَقِّ وَقِيلَ الْحَمْدُ لِلَّهِ رَبِّ الْعَالَمِينَ ﴿٧٥﴾

39/ZUMER SURESİ-75. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve terâl melâikete hâffîne min havlil arşı yusebbihûne bi hamdi rabbihim, ve kudıye beynehum bil hakkı ve kıylel hamdu lillâhi rabbil âlemîn(âlemîne).

(O gün) melekleri (Allah’ın) Arşı’nın etrafını çevrelemiş, Rabbilerini hamd ile tesbih (O’nu O’na has sıfatlarla anıp över ve Kendisi’ne yaraşmayan her türlü sıfattan tenzih) ederken görürsün. (Mü’minler ve kâfirler) arasında hak ve adaletle hüküm verilmiştir ve söylenecek söz, “Bütün hamd, Âlemlerin Rabbi Allah içindir.” sözüdür.