Mekke döneminde inmiştir. 68-70. âyetlerin Medine döneminde indiği konusunda bir rivayet de vardır. 77 âyettir. Sûre, adını ilk âyette geçen “el-Furkân” kelimesinden almaktadır. Furkân, “hak ile batılı birbirinden ayıran” demek olup Kur’an’ın isimlerinden biridir.

تَبَارَكَ الَّذِي نَزَّلَ الْفُرْقَانَ عَلَى عَبْدِهِ لِيَكُونَ لِلْعَالَمِينَ نَذِيرًا ﴿١﴾

25/FURKÂN SURESİ-1. AYET (Meâlleri Kıyasla): Tebârakellezî nezzelel furkâne alâ abdihî li yekûne lil âlemîne nezîrâ(nezîren).

Kendisini ilâh tanıyan, candan müslüman olarak kendisine bağlanan, saygılı kulunu, Muhammed’i bütün âlemlere, insanlara, cinlere, dünyalara sorumluluk, hesap ve cezayı hatırlatan uyarıcı olması için, hakkı bâtıldan, helâli haramdan, imanı küfürden ayıran bilgileri içeren şeriatı, Kur’ân’ı bölüm bölüm indiren Allah hayır ve bereketi sonsuz yüceler yücesidir.

الَّذِي لَهُ مُلْكُ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ وَلَمْ يَتَّخِذْ وَلَدًا وَلَمْ يَكُن لَّهُ شَرِيكٌ فِي الْمُلْكِ وَخَلَقَ كُلَّ شَيْءٍ فَقَدَّرَهُ تَقْدِيرًا ﴿٢﴾

25/FURKÂN SURESİ-2. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ellezî lehu mulkus semâvâti vel ardı ve lem yettehız veleden ve lem yekûn lehu şerîkun fîl mulki ve halaka kulle şey’in fe kadderahu takdîrâ(takdîren).

Göklerin ve yerin mülkü ve hükümranlığı kendisine ait olan, oğul edinmeyen, mülkünde ve hükümranlığında ortağı olmayan, her şeyi yaratan, her şeyi belli kanunlara göre düzenleyen, planlayan, sınırlarını ve ölçülerini belirleyen, her şeyi bütün incelikleriyle planına dahil eden Allah yüceler yücesidir.

وَاتَّخَذُوا مِن دُونِهِ آلِهَةً لَّا يَخْلُقُونَ شَيْئًا وَهُمْ يُخْلَقُونَ وَلَا يَمْلِكُونَ لِأَنفُسِهِمْ ضَرًّا وَلَا نَفْعًا وَلَا يَمْلِكُونَ مَوْتًا وَلَا حَيَاةً وَلَا نُشُورًا ﴿٣﴾

25/FURKÂN SURESİ-3. AYET (Meâlleri Kıyasla): Vettehazû min dûnihî âliheten lâ yahlukûne şey’en ve hum yuhlekûne ve lâ yemlikûne li enfusihim darran ve lâ nef’an ve lâ yemlikûne mevten ve lâ hayâten ve lâ nuşûrâ(nuşûren).

İnkâr edenler, kâfirler Allah’ı bırakıp, kulları durumundakilerden, hiçbir şey yaratmayan, yaratılmış olan, kendilerine zarar verecek ve fayda sağlayacak güce sahip olmayan, ölümü gerçekleştirmeye, hayat vermeye, ölümden önceki vasıflarla diriltip kabirden çıkarmaya güçleri yetmeyen tanrılar edindiler.

وَقَالَ الَّذِينَ كَفَرُوا إِنْ هَذَا إِلَّا إِفْكٌ افْتَرَاهُ وَأَعَانَهُ عَلَيْهِ قَوْمٌ آخَرُونَ فَقَدْ جَاؤُوا ظُلْمًا وَزُورًا ﴿٤﴾

25/FURKÂN SURESİ-4. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve kâlellezîne keferû in hâzâ illâ ifkunifterâhu ve eânehu aleyhi kavmun âharûn(âharûne), fe kad câû zulmen ve zûrâ(zûran).

Kulluk sözleşmesindeki ortak taahhütlerini, Allah’a iman, kulluk ve sorumluluk bilincini şuur altına iterek örtbas edip inkârda ısrar edenler, küfre saplananlar:
'Bu Kur’ân olsa olsa Muhammed’in uydurduğu bir yalandır. Başka kavimler de, kendisine yardım etmiştir.' dediler. Böylece onlar haksızlığa ve iftiraya başvurdular.

وَقَالُوا أَسَاطِيرُ الْأَوَّلِينَ اكْتَتَبَهَا فَهِيَ تُمْلَى عَلَيْهِ بُكْرَةً وَأَصِيلًا ﴿٥﴾

25/FURKÂN SURESİ-5. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve kâlû esâtîrul evvelînektetebehâ fe hiye tumlâ aleyhi bukraten ve asîlâ(asîlen).

'Kur’ân öncekilerin masallarıdır. Onlar yazmış da, gündüzün ilk ve son saatlerinde ona okunmaktadır.' dediler.

قُلْ أَنزَلَهُ الَّذِي يَعْلَمُ السِّرَّ فِي السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ إِنَّهُ كَانَ غَفُورًا رَّحِيمًا ﴿٦﴾

25/FURKÂN SURESİ-6. AYET (Meâlleri Kıyasla): Kul enzelehullezî ya’lemus sırre fîs semâvâti vel ard(ardı), innehu kâne gafûran rahîmâ(rahîmen).

'Onu, Kur’ân’ı göklerin ve yerin sırrını bilen indirmiştir. O kullarını koruma kalkanına alan, çok bağışlayan ve engin merhamet sahibidir.' de.

وَقَالُوا مَالِ هَذَا الرَّسُولِ يَأْكُلُ الطَّعَامَ وَيَمْشِي فِي الْأَسْوَاقِ لَوْلَا أُنزِلَ إِلَيْهِ مَلَكٌ فَيَكُونَ مَعَهُ نَذِيرًا ﴿٧﴾

25/FURKÂN SURESİ-7. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve kâlû mâli hâzâr resûli ye’kulit taâme ve yemşî fîl esvâk(esvâkı), lev lâ unzile ileyhi melekun fe yekûne meahu nezîrâ(nezîren).

'Bu peygamberin ne özelliği var? Bizler gibi yemek yiyor, çarşılarda, panayırlarda dolaşıyor. Ona bir melek indirilmeli, kendisiyle birlikte, o da sorumluluk, hesap ve cezayı hatırlatan uyarıcılık görevi yapmalıydı.' dediler.

أَوْ يُلْقَى إِلَيْهِ كَنزٌ أَوْ تَكُونُ لَهُ جَنَّةٌ يَأْكُلُ مِنْهَا وَقَالَ الظَّالِمُونَ إِن تَتَّبِعُونَ إِلَّا رَجُلًا مَّسْحُورًا ﴿٨﴾

25/FURKÂN SURESİ-8. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ev yulkâ ileyhi kenzun ev tekûnu lehu cennetun ye’kulu minhâ, ve kâlez zâlimûne in tettebiûne illâ raculen meshûrâ(meshûran).

'Yahut kendisine bir hazine verilmeli veya içinden yeyip kolaylıkla geçimini sağlayacağı bir bahçesi olmalıydı.' dediler. Baskı, zulüm ve işkence ile temel hak ve hürriyetleri, Allah yolunu, Allah yolundaki faaliyetleri engelleyen ve İslâm aleyhinde propaganda yapan zâlimler:
'Siz, kesinlikle büyülenerek aklı etki altına alınmış bir adama uymaktasınız' dediler.

انظُرْ كَيْفَ ضَرَبُوا لَكَ الْأَمْثَالَ فَضَلُّوا فَلَا يَسْتَطِيعُونَ سَبِيلًا ﴿٩﴾

25/FURKÂN SURESİ-9. AYET (Meâlleri Kıyasla): Unzur keyfe darabû lekel emsâle fe dallû fe lâ yestetîûne sebîlâ(sebîlen).

Yâ Muhammed, seninle ilgili yaptıkları benzetmelere ibret nazarıyla bak. Bu yüzden onlar hak yoldan uzaklaşarak, dalâleti, bozuk düzeni, helâki tercih ettiler. Senin peygamberliğine dil uzatacak, eksik gedik bir tarafını da bulamıyorlar.

تَبَارَكَ الَّذِي إِن شَاء جَعَلَ لَكَ خَيْرًا مِّن ذَلِكَ جَنَّاتٍ تَجْرِي مِن تَحْتِهَا الْأَنْهَارُ وَيَجْعَل لَّكَ قُصُورًا ﴿١٠﴾

25/FURKÂN SURESİ-10. AYET (Meâlleri Kıyasla): Tebârakellezî in şâe ceale leke hayran min zâlike cennâtin tecrî min tahtihâl enhâru ve yec’al leke kusûrâ(kusûran).

Sünnetinin, düzeninin yasaları içinde, iradesinin tecellisine uygun olursa, sana onların teklif ettiklerinden daha hayırlısını, altından ırmaklar akan Cennet konakları verecek, saraylar ihsan edecek olan Allah yüceler yücesidir.

بَلْ كَذَّبُوا بِالسَّاعَةِ وَأَعْتَدْنَا لِمَن كَذَّبَ بِالسَّاعَةِ سَعِيرًا ﴿١١﴾

25/FURKÂN SURESİ-11. AYET (Meâlleri Kıyasla): Bel kezzebû bis sâati ve a’tednâ li men kezzebe bis sâati saîrâ(saîren).

Müşrikler sadece seni yalanlamadılar. Asıl Kıyamet’in kopacağı ânı, ölümden sonra diriltmemizi, sorguyu suali yalanladılar. Biz ise, Kıyamet’in kopacağını inkâr edenler için körüklenen alev püsküren dehşetli cehennem ateşini hazırladık.

إِذَا رَأَتْهُم مِّن مَّكَانٍ بَعِيدٍ سَمِعُوا لَهَا تَغَيُّظًا وَزَفِيرًا ﴿١٢﴾

25/FURKÂN SURESİ-12. AYET (Meâlleri Kıyasla): İzâ raethum min mekânin baîdin semiû lehâ tegayyuzan ve zefîrâ(zefîran).

Cehennem ateşi, uzak bir mesafeden kâfirleri görünce; onlar cehennemin öfkeli kükremesine, kaynamasına ve uğultusuna kulak verirler.

وَإِذَا أُلْقُوا مِنْهَا مَكَانًا ضَيِّقًا مُقَرَّنِينَ دَعَوْا هُنَالِكَ ثُبُورًا ﴿١٣﴾

25/FURKÂN SURESİ-13. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve izâ ulkû minhâ mekânen dayyıkan mukarranîne deav hunâlike subûrâ(subûran).

Elleri boyunlarına bağlı olarak cehennemin dar bir yerine atıldıkları zaman oracıkta yok olmayı isterler.

لَا تَدْعُوا الْيَوْمَ ثُبُورًا وَاحِدًا وَادْعُوا ثُبُورًا كَثِيرًا ﴿١٤﴾

25/FURKÂN SURESİ-14. AYET (Meâlleri Kıyasla): Lâ ted’ûl yevme subûran vâhıden ved’û subûran kesîrâ(kesîren).

Onlara:
'Bu gün, yalnız bir defa yok olmayı istemeyin. Birçok defalar yok olmayı isteyin.' denir.

قُلْ أَذَلِكَ خَيْرٌ أَمْ جَنَّةُ الْخُلْدِ الَّتِي وُعِدَ الْمُتَّقُونَ كَانَتْ لَهُمْ جَزَاء وَمَصِيرًا ﴿١٥﴾

25/FURKÂN SURESİ-15. AYET (Meâlleri Kıyasla): Kul e zâlike hayrun em cennetul huldilletî vuidel muttakûn(muttakûne), kânet lehum cezâen ve masîrâ(masîren).

'Bu mu, daha iyi yoksa takvâ sahiplerine, Allah’a sığınanlara, emirlerine yapışanlara, günahlardan arınıp azaptan korunanlara, kulluk ve sorumluluk şuuruyla, haklarına ve özgürlüklerine sahip çıkarak şahsiyetli davranan, dinî ve sosyal görevlerinin bilincinde olan mü’minlere va’dedilen ebedîlik cenneti mi? Orası onlar için bir mükâfat ve güzel bir nihaî dönüş yeridir.' de.

لَهُمْ فِيهَا مَا يَشَاؤُونَ خَالِدِينَ كَانَ عَلَى رَبِّكَ وَعْدًا مَسْؤُولًا ﴿١٦﴾

25/FURKÂN SURESİ-16. AYET (Meâlleri Kıyasla): Lehum fîhâ mâ yeşâûne hâlidîn(hâlidîne), kâne alâ rabbike va’den mes’ûlâ(mes’ûlen).

Onlar için orada Allah’ın sünnetinin, düzeninin yasaları ve iradesinin tecellisi içinde diledikleri her şey mevcut. Orada ebedî yaşayacaklar. Bu, Rabbinin, sorumluluğunu üzerine aldığı, kendisinden talep edilmeye değer bir vaattir.

وَيَوْمَ يَحْشُرُهُمْ وَمَا يَعْبُدُونَ مِن دُونِ اللَّهِ فَيَقُولُ أَأَنتُمْ أَضْلَلْتُمْ عِبَادِي هَؤُلَاء أَمْ هُمْ ضَلُّوا السَّبِيلَ ﴿١٧﴾

25/FURKÂN SURESİ-17. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve yevme yahşuruhum ve mâ ya’budûne min dûnillâhi fe yekûlu e entum adleltum ibâdî hâulâi em hum dallûs sebîl(sebîle).

Rabbinin, onları ve Allah’ı bırakıp, kulları durumundakilerden taptıkları şeyleri topladığı gün:
'Şu kullarımı, başlarına buyruk hale getirerek, hak yoldan uzaklaşmalarına, dalâleti, bozuk düzeni, helâki tercihlerine siz mi imkân sağladınız, yoksa kendileri mi başlarına buyruk hale gelerek, doğru yoldan uzaklaşıp dalâleti, bozuk düzeni, helâki tercih ettiler.' der.

قَالُوا سُبْحَانَكَ مَا كَانَ يَنبَغِي لَنَا أَن نَّتَّخِذَ مِن دُونِكَ مِنْ أَوْلِيَاء وَلَكِن مَّتَّعْتَهُمْ وَآبَاءهُمْ حَتَّى نَسُوا الذِّكْرَ وَكَانُوا قَوْمًا بُورًا ﴿١٨﴾

25/FURKÂN SURESİ-18. AYET (Meâlleri Kıyasla): Kâlû subhâneke mâ kâne yenbegî lenâ en nettehıze min dûnike min evliyâe ve lâkin metta’tehum ve âbâehum hattâ nesûz zikre, ve kânû kavmen bûra(bûren).

Onlar:
'Seni tenzih ederiz. Seni bırakıp, kulların durumundakilerden, dostlar koruyucular, otoriteler edinmek bize yakışmaz. Fakat sen, onlara ve atalarına o kadar nimet verdin ki, sonunda seni zikretmeyi, okunması ibadet olan övünç kaynağı Kurân’ı ve şeriatı unuttular. Helâkî hak eden bir kavim oldular.' derler.

فَقَدْ كَذَّبُوكُم بِمَا تَقُولُونَ فَمَا تَسْتَطِيعُونَ صَرْفًا وَلَا نَصْرًا وَمَن يَظْلِم مِّنكُمْ نُذِقْهُ عَذَابًا كَبِيرًا ﴿١٩﴾

25/FURKÂN SURESİ-19. AYET (Meâlleri Kıyasla): Fe kad kezzebûkum bimâ tekûlûne fe mâ testetîûne sarfan ve lâ nasrâ(nasran), ve men yazlım minkum nuzıkhu azâben kebîrâ(kebîren).

Ötekilere hitaben:
'İşte taptıklarınız, kendilerinin tanrı olduğu konusundaki söylediklerinizi, sizi yalanladılar. Artık ne azâbımızı geri çevirebilir, ne de bir yardım temin edebilirsiniz, sizden kim baskı, zulüm ve işkence yapar, zulme âlet olur, Allah yolunu, Allah yolundaki faaliyetleri engellerse ona büyük bir azap tattıracağız.' denir.

وَما أَرْسَلْنَا قَبْلَكَ مِنَ الْمُرْسَلِينَ إِلَّا إِنَّهُمْ لَيَأْكُلُونَ الطَّعَامَ وَيَمْشُونَ فِي الْأَسْوَاقِ وَجَعَلْنَا بَعْضَكُمْ لِبَعْضٍ فِتْنَةً أَتَصْبِرُونَ وَكَانَ رَبُّكَ بَصِيرًا ﴿٢٠﴾

25/FURKÂN SURESİ-20. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve mâ erselnâ kableke minel murselîne illâ innehum le ye’kulûnet taâme ve yemşûne fîl esvâkı ve cealnâ ba’dakum li ba’dın fitneten, e tasbirûn(tasbirûne), ve kâne rabbuke basîrâ(basîren).

Rasulüm, senden önce özgürce sorumluluklarını yerine getirmek üzere, görevlendirip gönderdiğimiz bütün peygamberler de, hiç şüphesiz yemek yerler, çarşılarda dolaşırlardı.
Ey insanlar, sizin bir kısmınızın imanda sebat derecesini tesbit için, diğer bir kısmınıza, zengini fakire, sıhhatliyi hastaya, itibarlıyı itibarsıza ağır bir imtihan konusu haline getirdik. Bakalım, sabredip mücadeleye devam edebilecek misiniz? Rabbin her şeyi hakkıyla bilmekte, görmektedir; doğru yolu göstermektedir.

وَقَالَ الَّذِينَ لَا يَرْجُونَ لِقَاءنَا لَوْلَا أُنزِلَ عَلَيْنَا الْمَلَائِكَةُ أَوْ نَرَى رَبَّنَا لَقَدِ اسْتَكْبَرُوا فِي أَنفُسِهِمْ وَعَتَوْ عُتُوًّا كَبِيرًا ﴿٢١﴾

25/FURKÂN SURESİ-21. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve kâlellezîne lâ yercûne likâenâ lev lâ unzile aleynâl melâiketu ev nerâ rabbenâ, lekad istekberû fî enfusihim ve atev utuvven kebîrâ(kebîren).

Bizim huzurumuzda hesaba çekileceklerini cezayı ve mükâfatı ummayanlar:
'Bize ya melek indirilmeliydi, ya da Rabbimizi görmeliydik.' dediler. Andolsun ki, akıllarınca kendilerini daha büyük gördüler ve azgınlıkta da, pek ileri gittiler.

يَوْمَ يَرَوْنَ الْمَلَائِكَةَ لَا بُشْرَى يَوْمَئِذٍ لِّلْمُجْرِمِينَ وَيَقُولُونَ حِجْرًا مَّحْجُورًا ﴿٢٢﴾

25/FURKÂN SURESİ-22. AYET (Meâlleri Kıyasla): Yevme yeravnel melâikete lâ buşrâ yevme izin lil mucrimîne ve yekûlûne hicran mahcûrâ(mahcûren).

Melekleri görecekleri gün, suçlulara:
'Bugün İslâm’a planlı cephe alarak, müslümanlığı, müslüman nesilleri yozlaştırma, yok etme suçu işleyen güç ve iktidar sahibi âsilere, suçlulara hiçbir sevinçli haber yok' denilecek. Onlar da:
'Aman bu azap dağlara taşlara, bizden ırak olsun' diyecekler.

وَقَدِمْنَا إِلَى مَا عَمِلُوا مِنْ عَمَلٍ فَجَعَلْنَاهُ هَبَاء مَّنثُورًا ﴿٢٣﴾

25/FURKÂN SURESİ-23. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve kadimnâ ilâ mâ amilû min amelin fe cealnâhu hebâen mensûrâ(mensûran).

Onların işledikleri amel denilebilecek şeylerin her birini ele alırız. Onları saçılmış zerreler haline getirir, değersiz kılarız.

أَصْحَابُ الْجَنَّةِ يَوْمَئِذٍ خَيْرٌ مُّسْتَقَرًّا وَأَحْسَنُ مَقِيلًا ﴿٢٤﴾

25/FURKÂN SURESİ-24. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ashâbul cenneti yevme izin hayrun mustekarran ve ahsenu makîlâ(makîlen).

O gün Cennet ehlinin kalacakları yer çok huzurlu, çok hayırlı ve kuşluk vakti dinlenecekleri yer pek güzeldir.

وَيَوْمَ تَشَقَّقُ السَّمَاء بِالْغَمَامِ وَنُزِّلَ الْمَلَائِكَةُ تَنزِيلًا ﴿٢٥﴾

25/FURKÂN SURESİ-25. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve yevme teşakkakus semâu bil gamâmi ve nuzzilel melâiketu tenzîlâ(tenzîlen).

Gökyüzünün beyaz bulutlarla yarılacağı, meleklerin bölük bölük indirilecekleri gün, mülk ve hükümranlık Allah’ındır.

الْمُلْكُ يَوْمَئِذٍ الْحَقُّ لِلرَّحْمَنِ وَكَانَ يَوْمًا عَلَى الْكَافِرِينَ عَسِيرًا ﴿٢٦﴾

25/FURKÂN SURESİ-26. AYET (Meâlleri Kıyasla): El mulku yevme izinil hakku lir rahmân(rahmâni), ve kâne yevmen alâl kâfirîne asîrâ(asîran).

İşte o gün gerçek hükümranlık, devlet ve mülk Rahmet sahibi, Rahman olan Allah’ındır. Kulluk sözleşmesindeki ortak taahhütlerini, Allah’a iman, kulluk ve sorumluluk bilincini şuur altına iterek örtbas edip inkârda ısrar eden kâfirler, nankörler için pek zor bir gündür o gün.

وَيَوْمَ يَعَضُّ الظَّالِمُ عَلَى يَدَيْهِ يَقُولُ يَا لَيْتَنِي اتَّخَذْتُ مَعَ الرَّسُولِ سَبِيلًا ﴿٢٧﴾

25/FURKÂN SURESİ-27. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve yevme yeadduz zâlimu alâ yedeyhi yekûlu yâ leytenîttehaztu mear resûli sebîlâ(sebîlen).

Baskı, zulüm ve işkenceyle, temel hak ve hürriyetleri, Allah yolunu, Allah yolundaki faaliyetleri engelleyen, hakka riayet etmeyen zâlimin, pişmanlıktan ellerini ısıracağı gün:
'Keşke ilâhî hükümleri icraya, ülkeyi imara, dünya düzenini kurmaya, sağlamaya memur tek yetkili Rasulullah ile birlikte bir yol, İslâmî bir hayat tarzı tutsaydım' der.

يَا وَيْلَتَى لَيْتَنِي لَمْ أَتَّخِذْ فُلَانًا خَلِيلًا ﴿٢٨﴾

25/FURKÂN SURESİ-28. AYET (Meâlleri Kıyasla): Yâ veyletâ leytenî lem ettehız fulânen halîlâ(halîlen).

'Yazık bana, keşke falancayı dost edinmeseydim.'

لَقَدْ أَضَلَّنِي عَنِ الذِّكْرِ بَعْدَ إِذْ جَاءنِي وَكَانَ الشَّيْطَانُ لِلْإِنسَانِ خَذُولًا ﴿٢٩﴾

25/FURKÂN SURESİ-29. AYET (Meâlleri Kıyasla): Lekad edallenî aniz zikri ba’de iz câenî, ve kâneş şeytânu lil insâni hazûlâ(hazûlen).

'Andolsun ki, Kur’ân bana geldikten sonra, beni, okunması ibadet olan övünç kaynağı Kur’ân’dan, şeriattan, Allah’ı zikirden ayırıp uzaklaştırarak, başıma buyruk hale getirip, dalâleti, bozuk düzeni, helâki tercihime imkân sağladı. Şeytan, şeytan tıynetli ahlâksız azgınlar, şeytanî güçler insanı yüzüstü bırakıp rezil ediyor.'

وَقَالَ الرَّسُولُ يَا رَبِّ إِنَّ قَوْمِي اتَّخَذُوا هَذَا الْقُرْآنَ مَهْجُورًا ﴿٣٠﴾

25/FURKÂN SURESİ-30. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve kâler resûlu yâ rabbi inne kavmîttehazû hâzâl kur’âne mehcûrâ(mehcûran).

Allah’ın Rasulü:
'Ey Rabbim, benim kavmim, benim ümmetim, yakışıksız sözler söyleyerek bu Kur’ân’ı gözden çıkarılmış, terkedilmiş hale getirdi' dedi.

وَكَذَلِكَ جَعَلْنَا لِكُلِّ نَبِيٍّ عَدُوًّا مِّنَ الْمُجْرِمِينَ وَكَفَى بِرَبِّكَ هَادِيًا وَنَصِيرًا ﴿٣١﴾

25/FURKÂN SURESİ-31. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve kezâlike cealnâ li kulli nebiyyin aduvven minel mucrimîn(mucrimîne), ve kefâ bi rabbike hâdiyen ve nasîrâ(nasîran).

Rasûlüm, işte biz, böylece her peygamber için İslâm’a planlı cephe alarak, müslümanlığı, müslüman nesilleri yozlaştırma, yok etme suçu işleyen güç ve iktidar sahibi âsilerden, suçlulardan, günahkârlardan düşmanlar peydah ettik. Yol gösteren, doğru yola getiren ve yardım eden olarak Rabbin sana yeter.

وَقَالَ الَّذِينَ كَفَرُوا لَوْلَا نُزِّلَ عَلَيْهِ الْقُرْآنُ جُمْلَةً وَاحِدَةً كَذَلِكَ لِنُثَبِّتَ بِهِ فُؤَادَكَ وَرَتَّلْنَاهُ تَرْتِيلًا ﴿٣٢﴾

25/FURKÂN SURESİ-32. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve kâlellezîne keferû lev lâ nuzzile aleyhil kur’ânu, cumleten vâhideten, kezâlike li nusebbite bihî fuâdeke ve rattelnâhu tertîlâ(tertîlen).

Kulluk sözleşmesindeki ortak taahhütlerini, Allah’a iman, kulluk ve sorumluluk bilincini şuur altına iterek örtbas edip inkârda ısrar edenler, kâfirler:
'Kur’ân ona, bir defada, topluca indirilmeli değil miydi?' dediler. Biz onu senin kalbine, hâfızana iyice yerleştirip güven sağlamak için böyle bölüm bölüm indirdik. Onu tane tane okuduk.

وَلَا يَأْتُونَكَ بِمَثَلٍ إِلَّا جِئْنَاكَ بِالْحَقِّ وَأَحْسَنَ تَفْسِيرًا ﴿٣٣﴾

25/FURKÂN SURESİ-33. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve lâ ye’tûneke bi meselin illâ ci’nâke bil hakkı ve ahsene tefsîrâ(tefsîren).

Senin İslâm’a davetini baltalamak için, hangi sual ve değerlendirmelerle karşına çıkarlarsa çıksınlar, biz onların bütün safsatalarını çürütecek dini hakikatların delillerini, gerekçelerini, insani ve ahlaki değerlerin zaruretini; bunların en güzel izahını kesinlikle sana bildireceğiz.

الَّذِينَ يُحْشَرُونَ عَلَى وُجُوهِهِمْ إِلَى جَهَنَّمَ أُوْلَئِكَ شَرٌّ مَّكَانًا وَأَضَلُّ سَبِيلًا ﴿٣٤﴾

25/FURKÂN SURESİ-34. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ellezîne yuhşerûne alâ vucûhihim ilâ cehenneme ulâike şerrun mekânen ve edallu sebîlâ(sebîlen).

Haşrolup, yüzükoyun sürüklenerek Cehenneme doldurulacak olanlar, işte onlar, yerleri en kötü, hiçbir çıkış yolu bulamayacak derecede hak yoldan uzak, başlarına buyruk yaşayanlar, dalâleti, bozuk düzeni, helâki tercih edenlerdir.

وَلَقَدْ آتَيْنَا مُوسَى الْكِتَابَ وَجَعَلْنَا مَعَهُ أَخَاهُ هَارُونَ وَزِيرًا ﴿٣٥﴾

25/FURKÂN SURESİ-35. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve lekad âteynâ mûsâl kitâbe ve cealnâ meahû ehâhu hârûne vezîrâ(vezîren).

Andolsun, biz, Mûsâ’ya kutsal kitabı verdik. Kardeşi Hârûn’u da ona vezir olarak tayin ettik.

فَقُلْنَا اذْهَبَا إِلَى الْقَوْمِ الَّذِينَ كَذَّبُوا بِآيَاتِنَا فَدَمَّرْنَاهُمْ تَدْمِيرًا ﴿٣٦﴾

25/FURKÂN SURESİ-36. AYET (Meâlleri Kıyasla): Fe kulnâzhebâ ilâl kavmillezîne kezzebû bi âyâtinâ, fe demmernâhum tedmîrâ(tedmîren).

Onlara:
'Âyetlerimizi, mucizelerimizi yalanlayan kavme gidin.' dedik. Sonunda, yola gelmedikleri için onları yerle bir ettik.

وَقَوْمَ نُوحٍ لَّمَّا كَذَّبُوا الرُّسُلَ أَغْرَقْنَاهُمْ وَجَعَلْنَاهُمْ لِلنَّاسِ آيَةً وَأَعْتَدْنَا لِلظَّالِمِينَ عَذَابًا أَلِيمًا ﴿٣٧﴾

25/FURKÂN SURESİ-37. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve kavme nûhın lemmâ kezzebûr rusule agraknâhum ve cealnâhum lin nâsi âyeten, ve a’tednâ liz zâlimîne azâben elîmâ(elîmen).

Nuh kavmini de, Nûh’u yalanlayarak bütün peygamberleri inkâr ettikleri zaman tûfanda boğduk. Onların başına gelenleri, insanlar için bir ibret, bir uyarı haline getirdik. İnkâr ile, isyan ile, baskı, zulüm ve işkence ile temel hak ve hürriyetleri, Allah yolunu, Allah yolundaki faaliyetleri engelleyen, hakka riâyet etmeyen zâlimlere can yakıp inleten müthiş bir azap hazırladık.

وَعَادًا وَثَمُودَ وَأَصْحَابَ الرَّسِّ وَقُرُونًا بَيْنَ ذَلِكَ كَثِيرًا ﴿٣٨﴾

25/FURKÂN SURESİ-38. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve âden ve semûdâ ve ashâber ressi ve kurûnen beyne zâlike kesîrâ(kesîren).

Âd’ı, Semûd’u, Res halkını (kuyuların bulunduğu bölgenin halkını) ve bunlar arasında daha birçok nesilleri inkârları yüzünden helâk ettik.

وَكُلًّا ضَرَبْنَا لَهُ الْأَمْثَالَ وَكُلًّا تَبَّرْنَا تَتْبِيرًا ﴿٣٩﴾

25/FURKÂN SURESİ-39. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve kullen darabnâ lehul emsâle ve kullen tebbernâ tetbîrâ(tetbîren).

Onların her birine, anlamaları, ders ve ibret almaları için dini hakikatlerin, insani ve ahlaki değerlerin zaruretinin delillerini, gerekçelerini sunduk. Öğüt almadıkları için hepsini kırdık, geçirdik.

وَلَقَدْ أَتَوْا عَلَى الْقَرْيَةِ الَّتِي أُمْطِرَتْ مَطَرَ السَّوْءِ أَفَلَمْ يَكُونُوا يَرَوْنَهَا بَلْ كَانُوا لَا يَرْجُونَ نُشُورًا ﴿٤٠﴾

25/FURKÂN SURESİ-40. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve lekad etev alâl karyetilletî umtırat mataras sev’ı, e fe lem yekûnû yeravnehâ, bel kânû lâ yercûne nuşûrâ(nuşûren).

Andolsun ki, bu Kur’ân’ı inkâr edenler, belâ ve felâket yağmuruna, taş yağmuruna tutulmuş olan beldeye, Sodom ve Gomore’ye uğramışlardır. Orada olanları görmüyorlar mı? Aksine görüyorlar da, onlar öldükten sonra, ölümden önceki vasıflarla diriltilmeyi ummuyorlar.

وَإِذَا رَأَوْكَ إِن يَتَّخِذُونَكَ إِلَّا هُزُوًا أَهَذَا الَّذِي بَعَثَ اللَّهُ رَسُولًا ﴿٤١﴾

25/FURKÂN SURESİ-41. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve izâ raevke in yettehızûneke illâ huzuvâ(huzuven), e hâzâllezî beasallâhu resûlâ(resûlen).

Seni gördükleri zaman:
'Bu mu, Allah’ın özgürce sorumluluklarını yerine getirmek üzere, Rasul olarak görevlendirdiği!' diyerek hep seni alay konusu yapıyorlar.

إِن كَادَ لَيُضِلُّنَا عَنْ آلِهَتِنَا لَوْلَا أَن صَبَرْنَا عَلَيْهَا وَسَوْفَ يَعْلَمُونَ حِينَ يَرَوْنَ الْعَذَابَ مَنْ أَضَلُّ سَبِيلًا ﴿٤٢﴾

25/FURKÂN SURESİ-42. AYET (Meâlleri Kıyasla): İn kâde le yudıllunâ an âlihetinâ lev lâ en sabernâ aleyhâ, ve sevfe ya’lemûne hîne yeravnel azâbe men edallu sebîlâ(sebîlen).

'Şâyet tanrılarımıza inanmakta sebat göstermeseydik, neredeyse, bizi tanrılarımızdan uzaklaştırıp, dalâleti tercihimize sebep olacaktı' diyorlar. Azâbı gördükleri zaman kimin, kendilerinin mi, mü’minlerin mi hak yoldan daha uzak, dalâleti, bozuk düzeni, helâki tercih etmiş olduklarını öğrenecekler.

أَرَأَيْتَ مَنِ اتَّخَذَ إِلَهَهُ هَوَاهُ أَفَأَنتَ تَكُونُ عَلَيْهِ وَكِيلًا ﴿٤٣﴾

25/FURKÂN SURESİ-43. AYET (Meâlleri Kıyasla): E raeyte menittehaze ilâhehu hevâhu, e fe ente tekûnu aleyhi vekîlâ(vekîlen).

Şahsîarzu ve ihtiraslarını kendisine tanrı haline getiren kimseyi görüyor musun? Şimdi sen, Allah’a karşı onun savunmasını mı üstüne alacaksın? Onun üzerinde Allah adına zor mu kullanacaksın?

أَمْ تَحْسَبُ أَنَّ أَكْثَرَهُمْ يَسْمَعُونَ أَوْ يَعْقِلُونَ إِنْ هُمْ إِلَّا كَالْأَنْعَامِ بَلْ هُمْ أَضَلُّ سَبِيلًا ﴿٤٤﴾

25/FURKÂN SURESİ-44. AYET (Meâlleri Kıyasla): Em tahsebu enne ekserahum yesmeûne ev ya’kılûn(ya’kılûne), in hum illâ kel en’âmi bel hum edallu sebîlâ(sebîlen).

Yoksa sen, onların çoğunun gerçekten tebliğini, Kur’ân’ı anlama niyetiyle dinleyeceklerini, yahut söylediklerini akıllarını kullanıp düşüneceklerini mi sanıyorsun? Gerçekte onlar hayvanlar gibidirler. Denilebilir ki, hayvanlardan daha başıboş, daha kötü bir hayat tarzı yaşamaktadırlar.

أَلَمْ تَرَ إِلَى رَبِّكَ كَيْفَ مَدَّ الظِّلَّ وَلَوْ شَاء لَجَعَلَهُ سَاكِنًا ثُمَّ جَعَلْنَا الشَّمْسَ عَلَيْهِ دَلِيلًا ﴿٤٥﴾

25/FURKÂN SURESİ-45. AYET (Meâlleri Kıyasla): E lem tera ilâ rabbike keyfe meddez zıll(zılle), ve lev şâe le cealehu sâkinâ(sâkinen), summe cealnâş şemse aleyhi delîlâ(delîlen).

Rabbinin, gölgeyi nasıl uzattığını, koyulaştırdığını düşünmüyor musun? Eğer Allah’ın sünnetinin, düzeninin yasaları içinde, iradesinin tecellisine uygun olsaydı, onun kesinlikle bir kararda, sabit bir halde durmasını planlayabilirdi. Dahası var! Güneşin gölgeyle irtibatını nasıl planladığımıza bakmıyor musun?

ثُمَّ قَبَضْنَاهُ إِلَيْنَا قَبْضًا يَسِيرًا ﴿٤٦﴾

25/FURKÂN SURESİ-46. AYET (Meâlleri Kıyasla): Summe kabadnâhu ileynâ kabdan yesîrâ(yesîren).

Dahası, güneşin doğuşuyla, güneşin batışıyla, gölgeyi kolay, süratli ve farkına vardırmadan kanunlarımıza uygun yönlere nasıl çektiğimizi görmüyor musun?

وَهُوَ الَّذِي جَعَلَ لَكُمُ اللَّيْلَ لِبَاسًا وَالنَّوْمَ سُبَاتًا وَجَعَلَ النَّهَارَ نُشُورًا ﴿٤٧﴾

25/FURKÂN SURESİ-47. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve huvellezî ceale lekumul leyle libâsen ven nevme subâten ve cealen nehâre nuşûrâ(nuşûren).

O, sizin için geceyi örtü, huzur ve mutluluk zamanı, uykuyu istirahat haline getiren; gündüzü de yeniden diriliş gibi, dağılıp çalışma zamanı olarak düzenleyendir.

وَهُوَ الَّذِي أَرْسَلَ الرِّيَاحَ بُشْرًا بَيْنَ يَدَيْ رَحْمَتِهِ وَأَنزَلْنَا مِنَ السَّمَاء مَاء طَهُورًا ﴿٤٨﴾

25/FURKÂN SURESİ-48. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve huvellezî erseler riyâha buşran beyne yedey rahmetihî, ve enzelnâ mines semâi mâen tahûrâ(tahûran).

O, rüzgârları rahmetinin, yağmurun önünde müjdeci olarak estiren, gökten tertemiz su indirendir.

لِنُحْيِيَ بِهِ بَلْدَةً مَّيْتًا وَنُسْقِيَهُ مِمَّا خَلَقْنَا أَنْعَامًا وَأَنَاسِيَّ كَثِيرًا ﴿٤٩﴾

25/FURKÂN SURESİ-49. AYET (Meâlleri Kıyasla): Li nuhyiye bihî beldeten meyten ve nuskıyehu mimmâ halaknâ en’âmen ve enâsiyye kesîrâ(kesîren).

Ölü toprağa can vermek, yarattığımız nice hayvanların ve insanların su ihtiyacını karşılamak için gökten su indirdik.

وَلَقَدْ صَرَّفْنَاهُ بَيْنَهُمْ لِيَذَّكَّرُوا فَأَبَى أَكْثَرُ النَّاسِ إِلَّا كُفُورًا ﴿٥٠﴾

25/FURKÂN SURESİ-50. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve lekad sarrafnâhu beynehum li yezzekkerû fe ebâ ekserun nâsi illâ kufûrâ(kufûran).

Andolsun, yağmuru, ibret almaları, şükretmeleri için, insanlar arasında, yeryüzünün değişik bölgelerinde bölüştürdük. Ama, insanların çoğu ille de nankörlük edip diretmiştir.

وَلَوْ شِئْنَا لَبَعَثْنَا فِي كُلِّ قَرْيَةٍ نَذِيرًا ﴿٥١﴾

25/FURKÂN SURESİ-51. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve lev şi’nâ le beasnâ fî kulli karyetin nezîrâ(nezîren).

Şâyet sünnetimizin, düzenimizin yasaları içinde, irademizin tecellisine uygun olsaydı her ülkede-her beldede sorumluluk, hesap ve cezayı hatırlatan özgürce sorumluluklarını yerine getirmek üzere bir uyarıcı, bir peygamber görevlendirirdik.

فَلَا تُطِعِ الْكَافِرِينَ وَجَاهِدْهُم بِهِ جِهَادًا كَبِيرًا ﴿٥٢﴾

25/FURKÂN SURESİ-52. AYET (Meâlleri Kıyasla): Fe lâ tutııl kâfirîne ve câhidhum bihî cihâden kebîrâ.

Fakat âlemşümûl, evrensel uyarıcılık görevini sana verdik. Öyleyse hak dini inkâr eden kâfirlerin, nankörlerin keyfî ve bâtıl düşüncelerini, uygulamalarını, göstermelik hoşgörü taleplerini, senin şeraitine aykırı isteklerini kabul etme, onların düzenlerine uyma, onlara boyun eğme. Kur’ân ile, konuşarak, yazarak, hesapsız servet harcayarak, hayatını ortaya koyarak onlara karşı, olanca gücün ile büyük bir cihad ilân et.

وَهُوَ الَّذِي مَرَجَ الْبَحْرَيْنِ هَذَا عَذْبٌ فُرَاتٌ وَهَذَا مِلْحٌ أُجَاجٌ وَجَعَلَ بَيْنَهُمَا بَرْزَخًا وَحِجْرًا مَّحْجُورًا ﴿٥٣﴾

25/FURKÂN SURESİ-53. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve huvellezî meracel bahreyni hâzâ azbun furâtun ve hâzâ milhun ucâc(ucâcun), ve ceale beynehumâ, berzehan ve hıcran mahcûrâ(mahcûran).

O, iki denizi birbirine salıverendir. Bu tatlı, susuzluğu gidericidir. Şu da tuzlu ve acıdır. Aralarına farklı yoğunlukta dikey bir su tabakası engeli, görünmez ve geçilmez bir sınır koyan da odur.

وَهُوَ الَّذِي خَلَقَ مِنَ الْمَاء بَشَرًا فَجَعَلَهُ نَسَبًا وَصِهْرًا وَكَانَ رَبُّكَ قَدِيرًا ﴿٥٤﴾

25/FURKÂN SURESİ-54. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve huvellezî halaka minel mâi beşeren fe cealehû neseben ve sıhrâ(sıhran), ve kâne rabbuke kadîrâ(kadîren).

O, sıvıdan, meniden bir insan yaratan, onu kan ve soy bağına, sıhrıyyet bağı ile akrabalığa dönüştürendir. Rabbinin her şeye gücü, kudreti yeter.

وَيَعْبُدُونَ مِن دُونِ اللَّهِ مَا لَا يَنفَعُهُمْ وَلَا يَضُرُّهُمْ وَكَانَ الْكَافِرُ عَلَى رَبِّهِ ظَهِيرًا ﴿٥٥﴾

25/FURKÂN SURESİ-55. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve ya’budûne min dûnillâhi mâ lâ yenfeuhum ve lâ yadurruhum, ve kânel kâfiru alâ rabbihî zahîrâ(zahîran).

Kâfirler, Allah’ı bırakıp, kulları durumundakilerden, kendilerine fayda sağlamayan, zarar da vermeyen şeylere tapıyorlar. O, kulluk sözleşmesindeki ortak taahhüdünü, Allah’a iman, kulluk ve sorumluluk bilincini şuur altına iterek örtbas edip inkârda ısrar eden büyük kâfir de, şirk koşarak, İslâm düşmanlığı yaparak Rabbine isyan edip, şeytana, şeytanî güçlere arka çıkmakta, Rabbini önemsememektedir.

وَمَا أَرْسَلْنَاكَ إِلَّا مُبَشِّرًا وَنَذِيرًا ﴿٥٦﴾

25/FURKÂN SURESİ-56. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve mâ erselnâke illâ mubeşşiran ve nezîrâ(nezîren).

Biz seni ancak rahmetimizi, merhametimizi, ihsanımızı, sevgimizi müjdeleyici; sorumluluk, hesap ve cezayı hatırlatan uyarıcı olarak özgürce sorumluluklarını yerine getirmek üzere görevlendirip gönderdik.

قُلْ مَا أَسْأَلُكُمْ عَلَيْهِ مِنْ أَجْرٍ إِلَّا مَن شَاء أَن يَتَّخِذَ إِلَى رَبِّهِ سَبِيلًا ﴿٥٧﴾

25/FURKÂN SURESİ-57. AYET (Meâlleri Kıyasla): Kul mâ es’elukum aleyhi min ecrin illâ men şâe en yettehıze ilâ rabbihî sebîlâ(sebîlen).

'Kur’ân’a ve tebliğe karşılık Allah’ın sünnetinin, düzeninin yasaları ve iradesinin tecellisi içinde sizden, kendi iradesi ve tercihi ile Rabbine giden doğru bir yol, İslâmî bir hayat tarzı tutmayı dileyen kimseler olmanızın dışında herhangi bir ücret istemiyorum' de.

وَتَوَكَّلْ عَلَى الْحَيِّ الَّذِي لَا يَمُوتُ وَسَبِّحْ بِحَمْدِهِ وَكَفَى بِهِ بِذُنُوبِ عِبَادِهِ خَبِيرًا ﴿٥٨﴾

25/FURKÂN SURESİ-58. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve tevekkel alâl hayyillezî lâ yemûtu ve sebbih bi hamdihî, ve kefâ bihî bi zunûbi ibâdihî habîrâ(habîren).

Ölmeyen, ebedî hayat ile diri olan Allah’a dayanıp güven, işlerini Allah’a havale et. Onu hamd ile överek, şükrederek tesbih et. Kullarının gizli açık günahlarından haberdar olup, cezalandırmaya tek başına O yeter.

الَّذِي خَلَقَ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضَ وَمَا بَيْنَهُمَا فِي سِتَّةِ أَيَّامٍ ثُمَّ اسْتَوَى عَلَى الْعَرْشِ الرَّحْمَنُ فَاسْأَلْ بِهِ خَبِيرًا ﴿٥٩﴾

25/FURKÂN SURESİ-59. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ellezî halakas semâvâti vel arda ve mâ beynehumâ fî sitteti eyyâmin summestevâ alâl arşir rahmânu fes’el bihî habîrâ(habîren).

Gökleri, yeri ve ikisinin arasındakileri altı günde, altı devirde yaratan, sonra Arş üzerinde, sınırsız kudret ve iktidar makamında hükümranlığını kuran, Rahmet sahibi, Rahman olan Allah’tır. Haydi ne soracaksan, o gizli-açık her şeyden haberdar olandan sor, ne dileyeceksen ondan dile.

وَإِذَا قِيلَ لَهُمُ اسْجُدُوا لِلرَّحْمَنِ قَالُوا وَمَا الرَّحْمَنُ أَنَسْجُدُ لِمَا تَأْمُرُنَا وَزَادَهُمْ نُفُورًا* ﴿٦٠﴾

25/FURKÂN SURESİ-60. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve izâ kîle lehumuscudû lir rahmâni kâlû ve mâr rahmânu e nescudu li mâ te’murunâ ve zâdehum nufûrâ(nufûren). (SECDE ÂYETİ)

Onlara:
'Rahmet sahibi Rahman’a secde ederek kulluğunuzu gösterin.' denildiği zaman:
'Rahman da ne? Şimdi, biz tanımadığımız, senin buyurduğun şeye kulluk için mi secdeye varalım yani?' derler. Bu davet onların nefretlerini artırır.

تَبَارَكَ الَّذِي جَعَلَ فِي السَّمَاء بُرُوجًا وَجَعَلَ فِيهَا سِرَاجًا وَقَمَرًا مُّنِيرًا ﴿٦١﴾

25/FURKÂN SURESİ-61. AYET (Meâlleri Kıyasla): Tebârakellezî ceale fîs semâi burûcen ve ceale fîhâ sirâcen ve kameran munîrâ(munîren).

Gökte burçları vücuda getiren, onların içinde ışık saçan, ısıtan bir güneş ve parlayan bir ay var eden Allah, yüceler yücesidir.

وَهُوَ الَّذِي جَعَلَ اللَّيْلَ وَالنَّهَارَ خِلْفَةً لِّمَنْ أَرَادَ أَن يَذَّكَّرَ أَوْ أَرَادَ شُكُورًا ﴿٦٢﴾

25/FURKÂN SURESİ-62. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve huvellezî cealel leyle ven nehâre hılfeten li men erâde en yezzekkere ev erâde şukûrâ(şukûren).

İbadetlerini vaktinde eda edemeyerek, daha sonra hatırlayıp yerine getirmek, ilmî ve amelî bir çalışma yapmak isteyenler veya Allah’ın lütfuna ihsanına daha çok şükretmek isteyenler için O, gece ile gündüzü birbirinin yerine telâfi zamanları olarak kullanılır şekilde düzenleyendir.

وَعِبَادُ الرَّحْمَنِ الَّذِينَ يَمْشُونَ عَلَى الْأَرْضِ هَوْنًا وَإِذَا خَاطَبَهُمُ الْجَاهِلُونَ قَالُوا سَلَامًا ﴿٦٣﴾

25/FURKÂN SURESİ-63. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve ibâdur rahmânillezîne yemşûne alâl ardı hevnen ve izâ hâtabehumul câhilûne kâlû selâmâ(selâmen).

Rahman olan Allah’ı ilâh tanıyan, candan müslüman olarak Allah’a bağlanan has kulları, yeryüzünde tevazu ile yürüyenlerdir. Bilgiden, muhakemeden yoksun, ihtiraslı, tutarsız davranan kendini bilmez kimseler onlara laf attığında:
'Bizden uzak durun' derler, geçerler.

وَالَّذِينَ يَبِيتُونَ لِرَبِّهِمْ سُجَّدًا وَقِيَامًا ﴿٦٤﴾

25/FURKÂN SURESİ-64. AYET (Meâlleri Kıyasla): Vellezîne yebîtûne li rabbihim succeden ve kıyâmâ(kıyâmen).

Onlar, gecelerini, Rablerine kulluk ve ibadet için secdelere vararak, kıyamlarda durarak namazda geçirirler.

وَالَّذِينَ يَقُولُونَ رَبَّنَا اصْرِفْ عَنَّا عَذَابَ جَهَنَّمَ إِنَّ عَذَابَهَا كَانَ غَرَامًا ﴿٦٥﴾

25/FURKÂN SURESİ-65. AYET (Meâlleri Kıyasla): Vellezîne yekûlûne rabbenâsrif annâ azâbe cehenneme inne azâbehâ kâne garâmâ(garâmen).

Onlar:
'Rabbimiz Cehennem azâbını üzerimizden uzaklaştır. Cehennem azâbı mahvedicidir, kaçınılmazdır.' diyenlerdir.

إِنَّهَا سَاءتْ مُسْتَقَرًّا وَمُقَامًا ﴿٦٦﴾

25/FURKÂN SURESİ-66. AYET (Meâlleri Kıyasla): İnnehâ sâet mustekarran ve mukâmâ(mukâmen).

'Orası cidden ne kötü bir yerleşme ve ikamet yeridir' diyenlerdir.

وَالَّذِينَ إِذَا أَنفَقُوا لَمْ يُسْرِفُوا وَلَمْ يَقْتُرُوا وَكَانَ بَيْنَ ذَلِكَ قَوَامًا ﴿٦٧﴾

25/FURKÂN SURESİ-67. AYET (Meâlleri Kıyasla): Vellezîne izâ enfekû lem yusrifû ve lem yakturû ve kâne beyne zâlike kavâmâ(kavâmen).

Onlar, Allah yolunda karşılık beklemeden, gönüllü harcarlarken, insanların ihtiyaçlarını görürken cahilce davranarak israf etmeyenler, ölçüyü kaçırmayanlar, saçıp savurmayanlar, cimrilik etmeyenlerdir. İhtiyaç görme, muhtacı rahatlatan, vereni sıkıntıya sokmayan, israf ile cimrilik arasında dengeli bir harcamadır.

وَالَّذِينَ لَا يَدْعُونَ مَعَ اللَّهِ إِلَهًا آخَرَ وَلَا يَقْتُلُونَ النَّفْسَ الَّتِي حَرَّمَ اللَّهُ إِلَّا بِالْحَقِّ وَلَا يَزْنُونَ وَمَن يَفْعَلْ ذَلِكَ يَلْقَ أَثَامًا ﴿٦٨﴾

25/FURKÂN SURESİ-68. AYET (Meâlleri Kıyasla): Vellezîne lâ yed’ûne meallâhi ilâhen âhara ve lâ yaktulûnen nefselletî harramallâhu illâ bil hakkı ve lâ yeznûn(yeznûne), ve men yef’al zâlike yelka esâmâ(esâmen).

Onlar Allah ile birlikte bir başka tanrıya tapmayanlar, yalvarmayanlar; haklı bir sebebin dışında, Allah’ın öldürülmesini haram kıldığı, saygıya layık bulduğu cana kıymayanlar, zina etmeyenlerdir. Kim bunları yaparsa, bilerek işlediği günahının cezasını bulur.

يُضَاعَفْ لَهُ الْعَذَابُ يَوْمَ الْقِيَامَةِ وَيَخْلُدْ فِيهِ مُهَانًا ﴿٦٩﴾

25/FURKÂN SURESİ-69. AYET (Meâlleri Kıyasla): Yudâaf lehul azâbu yevmel kıyâmeti ve yahlud fîhî muhânâ(muhânen).

Kıyamet günü böyle birinin azâbı kat kat artırılır. Alçaltılmış olarak azapta devamlı kalır.

إِلَّا مَن تَابَ وَآمَنَ وَعَمِلَ عَمَلًا صَالِحًا فَأُوْلَئِكَ يُبَدِّلُ اللَّهُ سَيِّئَاتِهِمْ حَسَنَاتٍ وَكَانَ اللَّهُ غَفُورًا رَّحِيمًا ﴿٧٠﴾

25/FURKÂN SURESİ-70. AYET (Meâlleri Kıyasla): İllâ men tâbe ve âmene ve amile amelen sâlihan fe ulâike yubeddilullâhu seyyiâtihim hasenât(hasenâtin), ve kânallâhu gafûran rahîmâ(rahîmen).

Ancak geçmişin kirlerinden arınıp tevbe ederek iman edip, gevşekliği bırakarak, hâlis niyet ve amaçlarla, İslâm esaslarını, İslâmî düzeni hayata geçirenlerin, iş barışı içinde bilinçli, planlı, mükemmel, meşrû, faydalı, verimli çalışarak nimetin-ürünün bollaşmasını sağlayanların, yerinde, haklı çıkışlar yaparak, düzelmeye, iyiliğe, iyileştirmeye ön ayak olanların, cârî-kalıcı hayırlar-sâlih ameller işleyenlerin, işte onların kötülüklerini, başıbozukluklarını Allah iyiliklere, düzenli bir devlet hayatına çevirir. Allah çok bağışlayıcı, çok merhametlidir.

وَمَن تَابَ وَعَمِلَ صَالِحًا فَإِنَّهُ يَتُوبُ إِلَى اللَّهِ مَتَابًا ﴿٧١﴾

25/FURKÂN SURESİ-71. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve men tâbe ve amile sâlihan fe innehu yetûbu ilâllâhi metâbâ(metâben).

Günah işlemekten vazgeçip Allah’a itaate yönelerek tevbe eden, gevşekliği bırakıp, hâlis niyet ve amaçlarla, İslâm esaslarını, İslâmî düzeni hayata geçiren, iş barışı içinde bilinçli, planlı, mükemmel, meşrû, faydalı, verimli çalışarak nimetin-ürünün bollaşmasını sağlayan, yerinde, haklı çıkışlar yaparak, düzelmeye, iyiliğe, iyileştirmeye ön ayak olan, cârî-kalıcı hayırlar-sâlih ameller işleyen, şüphesiz tevbesi kabul edilmiş olarak Allah’a döner.

وَالَّذِينَ لَا يَشْهَدُونَ الزُّورَ وَإِذَا مَرُّوا بِاللَّغْوِ مَرُّوا كِرَامًا ﴿٧٢﴾

25/FURKÂN SURESİ-72. AYET (Meâlleri Kıyasla): Vellezîne lâ yeşhedûnez zûra ve izâ merrû bil lagvi merrû kirâmâ(kirâmen).

Onlar, yalan yere şâhitlik etmeyenler, sataşmaya, eziyete, edep dışı konuşmaya, boş laflara muhatap olduklarında vakar ile oradan geçip gidenlerdir.

وَالَّذِينَ إِذَا ذُكِّرُوا بِآيَاتِ رَبِّهِمْ لَمْ يَخِرُّوا عَلَيْهَا صُمًّا وَعُمْيَانًا ﴿٧٣﴾

25/FURKÂN SURESİ-73. AYET (Meâlleri Kıyasla): Vellezîne izâ zukkirû bi âyâti rabbihim lem yahırrû aleyhâ summen ve umyânen(umyânen).

Onlar, kendilerine, Rablerinin âyetleri tebliğ edilerek hatırlatıldığında, âyetlerle öğüt verilip uyarıldıklarında, sağır ve kör kesilerek bilgisizce âyetlere hücum etmezler.

وَالَّذِينَ يَقُولُونَ رَبَّنَا هَبْ لَنَا مِنْ أَزْوَاجِنَا وَذُرِّيَّاتِنَا قُرَّةَ أَعْيُنٍ وَاجْعَلْنَا لِلْمُتَّقِينَ إِمَامًا ﴿٧٤﴾

25/FURKÂN SURESİ-74. AYET (Meâlleri Kıyasla): Vellezîne yekûlûne rabbenâ heb lenâ min ezvâcinâ ve zurriyyâtinâ kurrate a’yunin vec’alnâ lil muttakîne imâmâ(imâmen).

Onlar:
'Rabbimiz, bize göz aydınlığı olacak, bizi mutlu edecek eşler ve zürriyetler bağışla. Bizi müttakilere, Allah’a sığınıp, emirlerine yapışarak, günahlardan arınıp, azaptan korunanlara, kulluk ve sorumluluk şuuruyla, haklarına ve özgürlüklerine sahip çıkarak şahsiyetli davrananlara, dinî ve sosyal görevlerinin bilincinde olan mü’minlere imam, önder olarak yetiştir.' diyenlerdir.

أُوْلَئِكَ يُجْزَوْنَ الْغُرْفَةَ بِمَا صَبَرُوا وَيُلَقَّوْنَ فِيهَا تَحِيَّةً وَسَلَامًا ﴿٧٥﴾

25/FURKÂN SURESİ-75. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ulâike yuczevnel gurfete bi mâ saberû ve yulekkavne fîhâ tahiyyeten ve selâmâ(selâmen).

İşte onlar, sabrederek mücadele etmelerine karşılık en yüksek Cennet makamları, köşkler, saraylarla mükâfatlandırılacaklar, orada sağlık, mutluluk, selâm ve selâmet dilekleri ile karşılanacaklar.

خَالِدِينَ فِيهَا حَسُنَتْ مُسْتَقَرًّا وَمُقَامًا ﴿٧٦﴾

25/FURKÂN SURESİ-76. AYET (Meâlleri Kıyasla): Hâlidîne fîhâ, hasunet mustekarran ve mukâmâ(mukâmen).

Orada ebedî yaşayacaklar. Orası ne güzel bir yerleşme ve ikamet yeridir.

قُلْ مَا يَعْبَأُ بِكُمْ رَبِّي لَوْلَا دُعَاؤُكُمْ فَقَدْ كَذَّبْتُمْ فَسَوْفَ يَكُونُ لِزَامًا ﴿٧٧﴾

25/FURKÂN SURESİ-77. AYET (Meâlleri Kıyasla): Kul mâ ya’beu bikum rabbî lev lâ duâukum, fe kad kezzebtum fe sevfe yekûnu lizâmâ(lizâmen).

'Sizi kulluğa, ibadete ve duaya davet etmese; sizin kulluğunuz, ibadetiniz ve duanız olmasa, Rabbim sizinle ilgilenmez, sizi önemsemez ey insanlar!
Ey inkâr edenler, siz tebliğ edilen Kurân’ı ve Rasulullah’ı yalanlarken, itaate yanaşmazken size de değer vermez. Bu sebeple dünyada ceza, âhirette azap yakanızı bırakmayacaktır.' diye ilan et.