Mekke döneminde inmiştir. 68-70. âyetlerin Medine döneminde indiği konusunda bir rivayet de vardır. 77 âyettir. Sûre, adını ilk âyette geçen “el-Furkân” kelimesinden almaktadır. Furkân, “hak ile batılı birbirinden ayıran” demek olup Kur’an’ın isimlerinden biridir.

تَبَارَكَ الَّذِي نَزَّلَ الْفُرْقَانَ عَلَى عَبْدِهِ لِيَكُونَ لِلْعَالَمِينَ نَذِيرًا ﴿١﴾

25/FURKÂN SURESİ-1. AYET (Meâlleri Kıyasla): Tebârakellezî nezzelel furkâne alâ abdihî li yekûne lil âlemîne nezîrâ(nezîren).

Bütün insanlığa bir uyarı olsun diye kuluna hakkı batıldan ayırıcı bir ölçü indiren (Allah) ne yüce, ne cömerttir!

الَّذِي لَهُ مُلْكُ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ وَلَمْ يَتَّخِذْ وَلَدًا وَلَمْ يَكُن لَّهُ شَرِيكٌ فِي الْمُلْكِ وَخَلَقَ كُلَّ شَيْءٍ فَقَدَّرَهُ تَقْدِيرًا ﴿٢﴾

25/FURKÂN SURESİ-2. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ellezî lehu mulkus semâvâti vel ardı ve lem yettehız veleden ve lem yekûn lehu şerîkun fîl mulki ve halaka kulle şey’in fe kadderahu takdîrâ(takdîren).

O ki, göklerin ve yerin egemenliği O'na aittir; soy sop edinmemiştir; egemenliğinde herhangi bir ortağı yoktur; çünkü her şeyi yaratan ve her şeyi belli bir yasalar örgüsüne göre düzene koyan O'dur.

وَاتَّخَذُوا مِن دُونِهِ آلِهَةً لَّا يَخْلُقُونَ شَيْئًا وَهُمْ يُخْلَقُونَ وَلَا يَمْلِكُونَ لِأَنفُسِهِمْ ضَرًّا وَلَا نَفْعًا وَلَا يَمْلِكُونَ مَوْتًا وَلَا حَيَاةً وَلَا نُشُورًا ﴿٣﴾

25/FURKÂN SURESİ-3. AYET (Meâlleri Kıyasla): Vettehazû min dûnihî âliheten lâ yahlukûne şey’en ve hum yuhlekûne ve lâ yemlikûne li enfusihim darran ve lâ nef’an ve lâ yemlikûne mevten ve lâ hayâten ve lâ nuşûrâ(nuşûren).

Hal böyleyken, yine de O'nu bırakıp, hiçbir şey yaratmayan, tersine kendileri yaratılmış bulunan; ne kendilerinden bir darlığı uzaklaştıracak ne de kendilerine bir yarar sağlayacak güce sahip olmayan; ne ölüm üzerinde, ne hayat üzerinde, ne de ölümden sonra kalkış üzerinde herhangi bir etkisi bulunmayan birtakım düzmece tanrılara kulluk ediyorlar.

وَقَالَ الَّذِينَ كَفَرُوا إِنْ هَذَا إِلَّا إِفْكٌ افْتَرَاهُ وَأَعَانَهُ عَلَيْهِ قَوْمٌ آخَرُونَ فَقَدْ جَاؤُوا ظُلْمًا وَزُورًا ﴿٤﴾

25/FURKÂN SURESİ-4. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve kâlellezîne keferû in hâzâ illâ ifkunifterâhu ve eânehu aleyhi kavmun âharûn(âharûne), fe kad câû zulmen ve zûrâ(zûran).

Üstelik, hakkı inkara şartlanmış olanlar: "Bu (Kuran) doğruyu çarpıtıp yalanı ve sahteyi ortaya çıkaran başka bir topluluğun yardımıyla o'nun (kendisinden) uydurduğu bir yalandan başka bir şey değildir" deyip duruyorlar.

وَقَالُوا أَسَاطِيرُ الْأَوَّلِينَ اكْتَتَبَهَا فَهِيَ تُمْلَى عَلَيْهِ بُكْرَةً وَأَصِيلًا ﴿٥﴾

25/FURKÂN SURESİ-5. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve kâlû esâtîrul evvelînektetebehâ fe hiye tumlâ aleyhi bukraten ve asîlâ(asîlen).

Ayrıca, "Onun, sabah akşam kendisine okunsunlar diye yazdırdığı eskilerin masalları, efsaneleridir bu!" diyorlar.

قُلْ أَنزَلَهُ الَّذِي يَعْلَمُ السِّرَّ فِي السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ إِنَّهُ كَانَ غَفُورًا رَّحِيمًا ﴿٦﴾

25/FURKÂN SURESİ-6. AYET (Meâlleri Kıyasla): Kul enzelehullezî ya’lemus sırre fîs semâvâti vel ard(ardı), innehu kâne gafûran rahîmâ(rahîmen).

De ki: "Göklerin ve yerin bütün sırlarını bilen (Allah) indirdi onu! Doğrusu O, çok acıyıp esirgeyen gerçek bağışlayıcıdır!"

وَقَالُوا مَالِ هَذَا الرَّسُولِ يَأْكُلُ الطَّعَامَ وَيَمْشِي فِي الْأَسْوَاقِ لَوْلَا أُنزِلَ إِلَيْهِ مَلَكٌ فَيَكُونَ مَعَهُ نَذِيرًا ﴿٧﴾

25/FURKÂN SURESİ-7. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve kâlû mâli hâzâr resûli ye’kulit taâme ve yemşî fîl esvâk(esvâkı), lev lâ unzile ileyhi melekun fe yekûne meahu nezîrâ(nezîren).

Ama onlar yine de şöyle diyorlar: "Bu nasıl peygamber ki (diğer ölümlüler gibi) yiyip içiyor, çarşı-pazar dolaşıyor? Onunla beraber bir uyarıcı olarak (görünür) bir melek gönderilseydi ya!

أَوْ يُلْقَى إِلَيْهِ كَنزٌ أَوْ تَكُونُ لَهُ جَنَّةٌ يَأْكُلُ مِنْهَا وَقَالَ الظَّالِمُونَ إِن تَتَّبِعُونَ إِلَّا رَجُلًا مَّسْحُورًا ﴿٨﴾

25/FURKÂN SURESİ-8. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ev yulkâ ileyhi kenzun ev tekûnu lehu cennetun ye’kulu minhâ, ve kâlez zâlimûne in tettebiûne illâ raculen meshûrâ(meshûran).

Yahut kendisine (Allah tarafından) bir hazine verilseydi, yahut (zahmetsiz) yiyip içtiği (tılsımlı) bir bahçesi olsaydı ya!" Ve bu zalimler (birbirlerine): "Eğer (Muhammed'e) uyacak olsaydınız, büyülenmiş bir adamdan başkasına (uymuş, olmazdınız)!" diyorlar.

انظُرْ كَيْفَ ضَرَبُوا لَكَ الْأَمْثَالَ فَضَلُّوا فَلَا يَسْتَطِيعُونَ سَبِيلًا ﴿٩﴾

25/FURKÂN SURESİ-9. AYET (Meâlleri Kıyasla): Unzur keyfe darabû lekel emsâle fe dallû fe lâ yestetîûne sebîlâ(sebîlen).

(Ey Rasul,) seni benzettikleri şeye bak! Zaten onlar bir kere yoldan çıkmış bulunuyorlar, bir daha da (doğru) yolu bulamayacaklar!

تَبَارَكَ الَّذِي إِن شَاء جَعَلَ لَكَ خَيْرًا مِّن ذَلِكَ جَنَّاتٍ تَجْرِي مِن تَحْتِهَا الْأَنْهَارُ وَيَجْعَل لَّكَ قُصُورًا ﴿١٠﴾

25/FURKÂN SURESİ-10. AYET (Meâlleri Kıyasla): Tebârakellezî in şâe ceale leke hayran min zâlike cennâtin tecrî min tahtihâl enhâru ve yec’al leke kusûrâ(kusûran).

Dilerse sana, (onların dile getirdiği) bu şeylerden daha hayırlısını -içlerinde derelerin, ırmakların çağıldadığı hasbahçeler- verebilecek ve senin için köşkler, konaklar yapabilecek olan (Allah) ne yüce, ne cömerttir!

بَلْ كَذَّبُوا بِالسَّاعَةِ وَأَعْتَدْنَا لِمَن كَذَّبَ بِالسَّاعَةِ سَعِيرًا ﴿١١﴾

25/FURKÂN SURESİ-11. AYET (Meâlleri Kıyasla): Bel kezzebû bis sâati ve a’tednâ li men kezzebe bis sâati saîrâ(saîren).

(O inkarcılara gelince;) onlar asıl Son Saat'in (geleceğini) yalanladılar! Oysa, Biz Son Saat gerçeğini yalanlayanlar için harlı bir ateş hazırlamışızdır:

إِذَا رَأَتْهُم مِّن مَّكَانٍ بَعِيدٍ سَمِعُوا لَهَا تَغَيُّظًا وَزَفِيرًا ﴿١٢﴾

25/FURKÂN SURESİ-12. AYET (Meâlleri Kıyasla): İzâ raethum min mekânin baîdin semiû lehâ tegayyuzan ve zefîrâ(zefîran).

O ateş uzaktan karşılarına çıkınca onun öfkeli kükremesini ve uğultusunu işitecekler;

وَإِذَا أُلْقُوا مِنْهَا مَكَانًا ضَيِّقًا مُقَرَّنِينَ دَعَوْا هُنَالِكَ ثُبُورًا ﴿١٣﴾

25/FURKÂN SURESİ-13. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve izâ ulkû minhâ mekânen dayyıkan mukarranîne deav hunâlike subûrâ(subûran).

ve birbirlerine bağlı olarak daracık bir yerden onun içine atıldıkları zaman, orada o an yok olup gitmek için yakaracaklar!

لَا تَدْعُوا الْيَوْمَ ثُبُورًا وَاحِدًا وَادْعُوا ثُبُورًا كَثِيرًا ﴿١٤﴾

25/FURKÂN SURESİ-14. AYET (Meâlleri Kıyasla): Lâ ted’ûl yevme subûran vâhıden ved’û subûran kesîrâ(kesîren).

(Ama o zaman onlara denecek ki:) "Bugün bir defada yok olup gitmek için değil, defalarca yok olup gitmek için yakarın, bakalım!"

قُلْ أَذَلِكَ خَيْرٌ أَمْ جَنَّةُ الْخُلْدِ الَّتِي وُعِدَ الْمُتَّقُونَ كَانَتْ لَهُمْ جَزَاء وَمَصِيرًا ﴿١٥﴾

25/FURKÂN SURESİ-15. AYET (Meâlleri Kıyasla): Kul e zâlike hayrun em cennetul huldilletî vuidel muttakûn(muttakûne), kânet lehum cezâen ve masîrâ(masîren).

De ki: "(Şimdi söyleyin,) bu mu daha hayırlı, yoksa Allah'a karşı sorumluluk bilinci taşıyanlara bir mükafat ve yerleşme yeri olarak vaad edilen ebedi cennet mi?

لَهُمْ فِيهَا مَا يَشَاؤُونَ خَالِدِينَ كَانَ عَلَى رَبِّكَ وَعْدًا مَسْؤُولًا ﴿١٦﴾

25/FURKÂN SURESİ-16. AYET (Meâlleri Kıyasla): Lehum fîhâ mâ yeşâûne hâlidîn(hâlidîne), kâne alâ rabbike va’den mes’ûlâ(mes’ûlen).

O cennet ki, orada istedikleri her şeye ulaşırlar ve orada sonsuza kadar yaşayıp giderler; bu, Rabbinin (insan için her zaman) istenmeye değer bir vaadidir".

وَيَوْمَ يَحْشُرُهُمْ وَمَا يَعْبُدُونَ مِن دُونِ اللَّهِ فَيَقُولُ أَأَنتُمْ أَضْلَلْتُمْ عِبَادِي هَؤُلَاء أَمْ هُمْ ضَلُّوا السَّبِيلَ ﴿١٧﴾

25/FURKÂN SURESİ-17. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve yevme yahşuruhum ve mâ ya’budûne min dûnillâhi fe yekûlu e entum adleltum ibâdî hâulâi em hum dallûs sebîl(sebîle).

Fakat (Rabbinin birliğini unutan kimselere gelince,) o Gün (Rabbin) onları ve onların Allah yerine kul köle oldukları varlıkları bir araya toplayacak ve (kendilerine tanrısal nitelikler yakıştırılan bu varlıklara): "Bu kullarımı siz mi yoldan çıkardınız, yoksa onların kendileri mi doğru yoldan ayrıldılar?" diye soracak.

قَالُوا سُبْحَانَكَ مَا كَانَ يَنبَغِي لَنَا أَن نَّتَّخِذَ مِن دُونِكَ مِنْ أَوْلِيَاء وَلَكِن مَّتَّعْتَهُمْ وَآبَاءهُمْ حَتَّى نَسُوا الذِّكْرَ وَكَانُوا قَوْمًا بُورًا ﴿١٨﴾

25/FURKÂN SURESİ-18. AYET (Meâlleri Kıyasla): Kâlû subhâneke mâ kâne yenbegî lenâ en nettehıze min dûnike min evliyâe ve lâkin metta’tehum ve âbâehum hattâ nesûz zikre, ve kânû kavmen bûra(bûren).

Onlar: "Sınırsız kudret ve yüceliğinle Seni tenzih ederiz!" diye cevap verecekler, "Senden başka dostlar, efendiler edinmek bize yakışmazdı! Fakat, (bunlara gelince) Sen bunlara ve babalarına dünya hayatının tadını çıkarmaları için fırsat verdin; öyle ki, onlar da sonunda (Seni) anmayı büsbütün unuttular; çünkü bunlar her türlü iyilikten yoksun kimselerdi".

فَقَدْ كَذَّبُوكُم بِمَا تَقُولُونَ فَمَا تَسْتَطِيعُونَ صَرْفًا وَلَا نَصْرًا وَمَن يَظْلِم مِّنكُمْ نُذِقْهُ عَذَابًا كَبِيرًا ﴿١٩﴾

25/FURKÂN SURESİ-19. AYET (Meâlleri Kıyasla): Fe kad kezzebûkum bimâ tekûlûne fe mâ testetîûne sarfan ve lâ nasrâ(nasran), ve men yazlım minkum nuzıkhu azâben kebîrâ(kebîren).

(Bunun üzerine, Allah da, müşriklere): "İşte (sizin tanrı yerine koyduğunuz kimseler, geçmişte) ileri sürdüğünüz iddiaların yalan olduğunu ortaya koydular" diyecek, "artık ne (hak ettiğiniz azabı) savuşturabilirsiniz, ne de kendinize bir destek bulabilirsiniz! Çünkü içinizden her kim (böyle bir) kötülük işlemişse, ona büyük bir azap tattıracağız!"

وَما أَرْسَلْنَا قَبْلَكَ مِنَ الْمُرْسَلِينَ إِلَّا إِنَّهُمْ لَيَأْكُلُونَ الطَّعَامَ وَيَمْشُونَ فِي الْأَسْوَاقِ وَجَعَلْنَا بَعْضَكُمْ لِبَعْضٍ فِتْنَةً أَتَصْبِرُونَ وَكَانَ رَبُّكَ بَصِيرًا ﴿٢٠﴾

25/FURKÂN SURESİ-20. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve mâ erselnâ kableke minel murselîne illâ innehum le ye’kulûnet taâme ve yemşûne fîl esvâkı ve cealnâ ba’dakum li ba’dın fitneten, e tasbirûn(tasbirûne), ve kâne rabbuke basîrâ(basîren).

(Ey Muhammed,) Biz senden önce de yiyip içen, çarşıda pazarda dolaşan (ölümlü) insanların dışında kimseyi elçi olarak göndermedik. (Böyle yaparak, ey insanlar,) kiminizi kiminiz için bir imtihan vesilesi kıldık (ki,) sabredecek misiniz, (bunu kendiniz de göresiniz; yoksa,) Allah zaten her şeyi olduğu gibi görmektedir!

وَقَالَ الَّذِينَ لَا يَرْجُونَ لِقَاءنَا لَوْلَا أُنزِلَ عَلَيْنَا الْمَلَائِكَةُ أَوْ نَرَى رَبَّنَا لَقَدِ اسْتَكْبَرُوا فِي أَنفُسِهِمْ وَعَتَوْ عُتُوًّا كَبِيرًا ﴿٢١﴾

25/FURKÂN SURESİ-21. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve kâlellezîne lâ yercûne likâenâ lev lâ unzile aleynâl melâiketu ev nerâ rabbenâ, lekad istekberû fî enfusihim ve atev utuvven kebîrâ(kebîren).

Fakat Bizim huzurumuza çıkarılacaklarını hiç beklemeyen kimseler: "Bize niçin melekler gönderilmedi?", yahut "Neden Rabbimizi görmüyoruz?" diye sorup duruyorlar. Gerçek şu ki, onlar büyük bir küstahlıkla (Allah'ın mesajına karşı böylece) burunlarını dikerek kendilerini onulmaz bir büyüklük duygusuna kaptırmış bulunuyorlar!

يَوْمَ يَرَوْنَ الْمَلَائِكَةَ لَا بُشْرَى يَوْمَئِذٍ لِّلْمُجْرِمِينَ وَيَقُولُونَ حِجْرًا مَّحْجُورًا ﴿٢٢﴾

25/FURKÂN SURESİ-22. AYET (Meâlleri Kıyasla): Yevme yeravnel melâikete lâ buşrâ yevme izin lil mucrimîne ve yekûlûne hicran mahcûrâ(mahcûren).

(Oysa,) melekleri görecekleri Gün (gelip çatınca), o Gün, günaha gömülüp gitmiş olanlar için asla iyi haberler olmayacak; ve (o Gün böyleleri:) "(Vah bize, meğer) dönüşü olmamacasına (Allah'ın rahmetinden) kovulmuşuz!" diyecekler.

وَقَدِمْنَا إِلَى مَا عَمِلُوا مِنْ عَمَلٍ فَجَعَلْنَاهُ هَبَاء مَّنثُورًا ﴿٢٣﴾

25/FURKÂN SURESİ-23. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve kadimnâ ilâ mâ amilû min amelin fe cealnâhu hebâen mensûrâ(mensûran).

Çünkü, Biz (o Gün) bütün o edip eyledikleri işlerin üzerine varacak ve onları toza toprağa çevireceğiz;

أَصْحَابُ الْجَنَّةِ يَوْمَئِذٍ خَيْرٌ مُّسْتَقَرًّا وَأَحْسَنُ مَقِيلًا ﴿٢٤﴾

25/FURKÂN SURESİ-24. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ashâbul cenneti yevme izin hayrun mustekarran ve ahsenu makîlâ(makîlen).

(ama) o Gün, cennetliklere kalınacak yerlerin en iyisi, dinlenilecek yerlerin en güzeli, en rahatı bahşedilecektir.

وَيَوْمَ تَشَقَّقُ السَّمَاء بِالْغَمَامِ وَنُزِّلَ الْمَلَائِكَةُ تَنزِيلًا ﴿٢٥﴾

25/FURKÂN SURESİ-25. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve yevme teşakkakus semâu bil gamâmi ve nuzzilel melâiketu tenzîlâ(tenzîlen).

O Gün ki, gök bulutlarla birlikte, bütün yüküyle parçalanacak ve birbiri ardından melekler indirilecektir;

الْمُلْكُ يَوْمَئِذٍ الْحَقُّ لِلرَّحْمَنِ وَكَانَ يَوْمًا عَلَى الْكَافِرِينَ عَسِيرًا ﴿٢٦﴾

25/FURKÂN SURESİ-26. AYET (Meâlleri Kıyasla): El mulku yevme izinil hakku lir rahmân(rahmâni), ve kâne yevmen alâl kâfirîne asîrâ(asîran).

o Gün ki, gerçek egemenliğin (yalnızca) Rahman'a ait olduğu (bütün açıklığıyla ortaya çıkacaktır); ve bunun içindir ki, (o Gün) hakkı inkara şartlanmış olanlar için çok zor bir Gün olacaktır;

وَيَوْمَ يَعَضُّ الظَّالِمُ عَلَى يَدَيْهِ يَقُولُ يَا لَيْتَنِي اتَّخَذْتُ مَعَ الرَّسُولِ سَبِيلًا ﴿٢٧﴾

25/FURKÂN SURESİ-27. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve yevme yeadduz zâlimu alâ yedeyhi yekûlu yâ leytenîttehaztu mear resûli sebîlâ(sebîlen).

o Gün ki, (vaktiyle) haksızlığı kendisine yol edinmiş olan kişi ellerini kemirip, "Ah, n'olurdu, Rasul'ün gösterdiği yolu tutmuş olsaydım!" diyecek,

يَا وَيْلَتَى لَيْتَنِي لَمْ أَتَّخِذْ فُلَانًا خَلِيلًا ﴿٢٨﴾

25/FURKÂN SURESİ-28. AYET (Meâlleri Kıyasla): Yâ veyletâ leytenî lem ettehız fulânen halîlâ(halîlen).

"Vah bana, n'olurdu, falancayı kendime dost edinmemiş olsaydım!

لَقَدْ أَضَلَّنِي عَنِ الذِّكْرِ بَعْدَ إِذْ جَاءنِي وَكَانَ الشَّيْطَانُ لِلْإِنسَانِ خَذُولًا ﴿٢٩﴾

25/FURKÂN SURESİ-29. AYET (Meâlleri Kıyasla): Lekad edallenî aniz zikri ba’de iz câenî, ve kâneş şeytânu lil insâni hazûlâ(hazûlen).

Gerçekte, bana uyarıcı, hatırlatıcı mesaj geldikten sonra, beni (Allah'ı) hatırlamaktan o uzaklaştırdı!" Zaten, Şeytan (işte böyle) yalnız ve çaresiz bırakır insanı.

وَقَالَ الرَّسُولُ يَا رَبِّ إِنَّ قَوْمِي اتَّخَذُوا هَذَا الْقُرْآنَ مَهْجُورًا ﴿٣٠﴾

25/FURKÂN SURESİ-30. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve kâler resûlu yâ rabbi inne kavmîttehazû hâzâl kur’âne mehcûrâ(mehcûran).

Ve (o gün) Rasul: "Ey Rabbim!" diyecek, "Kavmimden (bazıları) bu Kuran'ı gözden çıkarılacak bir şey olarak gördü!"

وَكَذَلِكَ جَعَلْنَا لِكُلِّ نَبِيٍّ عَدُوًّا مِّنَ الْمُجْرِمِينَ وَكَفَى بِرَبِّكَ هَادِيًا وَنَصِيرًا ﴿٣١﴾

25/FURKÂN SURESİ-31. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve kezâlike cealnâ li kulli nebiyyin aduvven minel mucrimîn(mucrimîne), ve kefâ bi rabbike hâdiyen ve nasîrâ(nasîran).

İşte bu (senin çağında olduğu) gibi, biz her nebiye günaha gömülüp gitmiş kimseler içinden düşmanlar çıkardık; bununla birlikte, sana yol gösterici ve yardımcı olarak Rabbin yeter.

وَقَالَ الَّذِينَ كَفَرُوا لَوْلَا نُزِّلَ عَلَيْهِ الْقُرْآنُ جُمْلَةً وَاحِدَةً كَذَلِكَ لِنُثَبِّتَ بِهِ فُؤَادَكَ وَرَتَّلْنَاهُ تَرْتِيلًا ﴿٣٢﴾

25/FURKÂN SURESİ-32. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve kâlellezîne keferû lev lâ nuzzile aleyhil kur’ânu, cumleten vâhideten, kezâlike li nusebbite bihî fuâdeke ve rattelnâhu tertîlâ(tertîlen).

İmdi, hakkı inkara şartlanmış olan kimseler: "Kuran ona bir bütün olarak bir kerede indirilseydi ya!" diyorlar. Oysa, Biz onu (sana) böyle tutarlı bir bütün oluşturacak şekilde belli bir düzen içinde ağır ağır vahyediyoruz ki onunla senin kalbini pekiştirelim.

وَلَا يَأْتُونَكَ بِمَثَلٍ إِلَّا جِئْنَاكَ بِالْحَقِّ وَأَحْسَنَ تَفْسِيرًا ﴿٣٣﴾

25/FURKÂN SURESİ-33. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve lâ ye’tûneke bi meselin illâ ci’nâke bil hakkı ve ahsene tefsîrâ(tefsîren).

Bunun içindir ki, hangi soruyla karşına çıkarlarsa çıksınlar, Biz sana mutlaka asıl doğru olan neyse onu ve en güzel açıklamayı getirmekteyiz.

الَّذِينَ يُحْشَرُونَ عَلَى وُجُوهِهِمْ إِلَى جَهَنَّمَ أُوْلَئِكَ شَرٌّ مَّكَانًا وَأَضَلُّ سَبِيلًا ﴿٣٤﴾

25/FURKÂN SURESİ-34. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ellezîne yuhşerûne alâ vucûhihim ilâ cehenneme ulâike şerrun mekânen ve edallu sebîlâ(sebîlen).

(Öyleyse, hakkı inkara kalkışan o kimselere söyle ki) yüzleri üstüne sürüler halinde cehenneme tıkılacak olanlar (var ya); (öte dünyadaki) yerleri en kötü olanlar ve halen (doğru) yoldan en fazla sapmış bulunanlar işte böyleleridir!

وَلَقَدْ آتَيْنَا مُوسَى الْكِتَابَ وَجَعَلْنَا مَعَهُ أَخَاهُ هَارُونَ وَزِيرًا ﴿٣٥﴾

25/FURKÂN SURESİ-35. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve lekad âteynâ mûsâl kitâbe ve cealnâ meahû ehâhu hârûne vezîrâ(vezîren).

Gerçek şu ki, (Muhammed'den çok önce) Biz Musa'ya da kitap verdik ve kardeşi Harun'u görevinde o'na yardımcı kıldık;

فَقُلْنَا اذْهَبَا إِلَى الْقَوْمِ الَّذِينَ كَذَّبُوا بِآيَاتِنَا فَدَمَّرْنَاهُمْ تَدْمِيرًا ﴿٣٦﴾

25/FURKÂN SURESİ-36. AYET (Meâlleri Kıyasla): Fe kulnâzhebâ ilâl kavmillezîne kezzebû bi âyâtinâ, fe demmernâhum tedmîrâ(tedmîren).

ve onlara: "Siz ikiniz mesajlarımızı yalanlayan (şu toplumu uyarmay)a gidin!" dedik. Ama sonunda, o (günahkar toplumun) insanlarını kırıp geçirdik.

وَقَوْمَ نُوحٍ لَّمَّا كَذَّبُوا الرُّسُلَ أَغْرَقْنَاهُمْ وَجَعَلْنَاهُمْ لِلنَّاسِ آيَةً وَأَعْتَدْنَا لِلظَّالِمِينَ عَذَابًا أَلِيمًا ﴿٣٧﴾

25/FURKÂN SURESİ-37. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve kavme nûhın lemmâ kezzebûr rusule agraknâhum ve cealnâhum lin nâsi âyeten, ve a’tednâ liz zâlimîne azâben elîmâ(elîmen).

Ve Nuh toplumunu da, rasuller(den birin)i yalanladıklarında sulara gömüverdik; böylece onları bütün insanlık için ibret yaptık; çünkü Biz bütün zalimler için çok can yakıcı bir azap hazırlamışızdır!

وَعَادًا وَثَمُودَ وَأَصْحَابَ الرَّسِّ وَقُرُونًا بَيْنَ ذَلِكَ كَثِيرًا ﴿٣٨﴾

25/FURKÂN SURESİ-38. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve âden ve semûdâ ve ashâber ressi ve kurûnen beyne zâlike kesîrâ(kesîren).

Ve 'Ad toplumunu, Semud toplumunu, Ress halkını ve bunların arasında (gelip geçen) daha nice (günahkar) nesilleri (topluca cezalandırdık);

وَكُلًّا ضَرَبْنَا لَهُ الْأَمْثَالَ وَكُلًّا تَبَّرْنَا تَتْبِيرًا ﴿٣٩﴾

25/FURKÂN SURESİ-39. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve kullen darabnâ lehul emsâle ve kullen tebbernâ tetbîrâ(tetbîren).

oysa, her birine uyarıcı dersler vermiştik; ama (bunlara aldırış etmeyince) hepsini yerle bir ettik.

وَلَقَدْ أَتَوْا عَلَى الْقَرْيَةِ الَّتِي أُمْطِرَتْ مَطَرَ السَّوْءِ أَفَلَمْ يَكُونُوا يَرَوْنَهَا بَلْ كَانُوا لَا يَرْجُونَ نُشُورًا ﴿٤٠﴾

25/FURKÂN SURESİ-40. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve lekad etev alâl karyetilletî umtırat mataras sev’ı, e fe lem yekûnû yeravnehâ, bel kânû lâ yercûne nuşûrâ(nuşûren).

Bu (Bizim mesajlarımızı inkar edenler) o cezalandırıcı yağmura tutulan şehri görmüş olmalılar; peki orada olup biteni fark etmediler mi? Hayır, bunlar ölümden sonra kalkışı beklemiyorlar!

وَإِذَا رَأَوْكَ إِن يَتَّخِذُونَكَ إِلَّا هُزُوًا أَهَذَا الَّذِي بَعَثَ اللَّهُ رَسُولًا ﴿٤١﴾

25/FURKÂN SURESİ-41. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve izâ raevke in yettehızûneke illâ huzuvâ(huzuven), e hâzâllezî beasallâhu resûlâ(resûlen).

Bunun içindir ki, (ey Muhammed,) ne zaman senden söz etseler, mutlaka, "Allah'ın bize rasul olarak gönderdiği kişi bu mu?" diyerek, seni alay, eğlence konusu yapıyorlar.

إِن كَادَ لَيُضِلُّنَا عَنْ آلِهَتِنَا لَوْلَا أَن صَبَرْنَا عَلَيْهَا وَسَوْفَ يَعْلَمُونَ حِينَ يَرَوْنَ الْعَذَابَ مَنْ أَضَلُّ سَبِيلًا ﴿٤٢﴾

25/FURKÂN SURESİ-42. AYET (Meâlleri Kıyasla): İn kâde le yudıllunâ an âlihetinâ lev lâ en sabernâ aleyhâ, ve sevfe ya’lemûne hîne yeravnel azâbe men edallu sebîlâ(sebîlen).

"Eğer onlara sıkıca sarılmasaydık, bizi neredeyse tanrılarımızdan uzaklaştıracaktı!" (diyorlar.) Fakat (kendilerini bekleyen) azabı gördükleri zaman (doğru) yoldan uzaklaşan kişilerin kim olduğunu öğrenecekler!

أَرَأَيْتَ مَنِ اتَّخَذَ إِلَهَهُ هَوَاهُ أَفَأَنتَ تَكُونُ عَلَيْهِ وَكِيلًا ﴿٤٣﴾

25/FURKÂN SURESİ-43. AYET (Meâlleri Kıyasla): E raeyte menittehaze ilâhehu hevâhu, e fe ente tekûnu aleyhi vekîlâ(vekîlen).

Sen hiç kendi heva ve heveslerini tanrılaştıran (birin)i düşündün mü? İmdi, böyle birinden de sen mi sorumlu olacaksın?

أَمْ تَحْسَبُ أَنَّ أَكْثَرَهُمْ يَسْمَعُونَ أَوْ يَعْقِلُونَ إِنْ هُمْ إِلَّا كَالْأَنْعَامِ بَلْ هُمْ أَضَلُّ سَبِيلًا ﴿٤٤﴾

25/FURKÂN SURESİ-44. AYET (Meâlleri Kıyasla): Em tahsebu enne ekserahum yesmeûne ev ya’kılûn(ya’kılûne), in hum illâ kel en’âmi bel hum edallu sebîlâ(sebîlen).

yoksa sen onlardan çoğunun (senin ulaştırdığın mesajı) dinlediklerini ve akıllarını kullandıklarını mı sanıyorsun? Hayır hayır, koyun sürüsü gibidir onlar: doğru yoldan hiç mi hiç haberleri yok!

أَلَمْ تَرَ إِلَى رَبِّكَ كَيْفَ مَدَّ الظِّلَّ وَلَوْ شَاء لَجَعَلَهُ سَاكِنًا ثُمَّ جَعَلْنَا الشَّمْسَ عَلَيْهِ دَلِيلًا ﴿٤٥﴾

25/FURKÂN SURESİ-45. AYET (Meâlleri Kıyasla): E lem tera ilâ rabbike keyfe meddez zıll(zılle), ve lev şâe le cealehu sâkinâ(sâkinen), summe cealnâş şemse aleyhi delîlâ(delîlen).

Görmez misin (ey insanoğlu), Rabbin gölgeyi (akşama doğru) nasıl uzatıyor; eğer dileseydi, hiç şüphesiz onu olduğu gibi bırakırdı; fakat sonra gölgeye güneşi yol gösterici kılmışızdır;

ثُمَّ قَبَضْنَاهُ إِلَيْنَا قَبْضًا يَسِيرًا ﴿٤٦﴾

25/FURKÂN SURESİ-46. AYET (Meâlleri Kıyasla): Summe kabadnâhu ileynâ kabdan yesîrâ(yesîren).

ve sonra da onu yavaş yavaş Kendimize çekmekteyiz.

وَهُوَ الَّذِي جَعَلَ لَكُمُ اللَّيْلَ لِبَاسًا وَالنَّوْمَ سُبَاتًا وَجَعَلَ النَّهَارَ نُشُورًا ﴿٤٧﴾

25/FURKÂN SURESİ-47. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve huvellezî ceale lekumul leyle libâsen ven nevme subâten ve cealen nehâre nuşûrâ(nuşûren).

Sizin için geceyi bir örtü, uykuyu bir dinlenme hali kılan ve her (yeni) günün (sizin için, adeta) yeni bir diriliş olmasını sağlayan O'dur.

وَهُوَ الَّذِي أَرْسَلَ الرِّيَاحَ بُشْرًا بَيْنَ يَدَيْ رَحْمَتِهِ وَأَنزَلْنَا مِنَ السَّمَاء مَاء طَهُورًا ﴿٤٨﴾

25/FURKÂN SURESİ-48. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve huvellezî erseler riyâha buşran beyne yedey rahmetihî, ve enzelnâ mines semâi mâen tahûrâ(tahûran).

Rahmetinin önünden rüzgarları müjdeci olarak gönderen O'dur. Evet, böylece gökten tertemiz suyu Biz indiriyoruz,

لِنُحْيِيَ بِهِ بَلْدَةً مَّيْتًا وَنُسْقِيَهُ مِمَّا خَلَقْنَا أَنْعَامًا وَأَنَاسِيَّ كَثِيرًا ﴿٤٩﴾

25/FURKÂN SURESİ-49. AYET (Meâlleri Kıyasla): Li nuhyiye bihî beldeten meyten ve nuskıyehu mimmâ halaknâ en’âmen ve enâsiyye kesîrâ(kesîren).

ki onunla ölü toprağı yeşertip canlandıralım ve yine onunla, hayvan olsun, insan olsun, yarattığımız nice canlıyı suya kavuşturalım.

وَلَقَدْ صَرَّفْنَاهُ بَيْنَهُمْ لِيَذَّكَّرُوا فَأَبَى أَكْثَرُ النَّاسِ إِلَّا كُفُورًا ﴿٥٠﴾

25/FURKÂN SURESİ-50. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve lekad sarrafnâhu beynehum li yezzekkerû fe ebâ ekserun nâsi illâ kufûrâ(kufûran).

Gerçek şu ki, Biz bütün bunları insanların gözü önüne hep seregelmişizdir ki, belki ders alıp akıllarında tutarlar; ama insanların çoğu, nankörlükte direnmektedir.

وَلَوْ شِئْنَا لَبَعَثْنَا فِي كُلِّ قَرْيَةٍ نَذِيرًا ﴿٥١﴾

25/FURKÂN SURESİ-51. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve lev şi’nâ le beasnâ fî kulli karyetin nezîrâ(nezîren).

Eğer dileseydik, (önceki çağlarda olduğu gibi) her topluma (ayrı) bir uyarıcı gönderirdik;

فَلَا تُطِعِ الْكَافِرِينَ وَجَاهِدْهُم بِهِ جِهَادًا كَبِيرًا ﴿٥٢﴾

25/FURKÂN SURESİ-52. AYET (Meâlleri Kıyasla): Fe lâ tutııl kâfirîne ve câhidhum bihî cihâden kebîrâ.

bunun içindir ki, sen hakkı inkara şartlanmış olan kimselere uyma; tersine, bu (ilahi mesajın) ışığında onlara karşı bütün gücünü ortaya koyarak büyük bir direnç ve çaba göster.

وَهُوَ الَّذِي مَرَجَ الْبَحْرَيْنِ هَذَا عَذْبٌ فُرَاتٌ وَهَذَا مِلْحٌ أُجَاجٌ وَجَعَلَ بَيْنَهُمَا بَرْزَخًا وَحِجْرًا مَّحْجُورًا ﴿٥٣﴾

25/FURKÂN SURESİ-53. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve huvellezî meracel bahreyni hâzâ azbun furâtun ve hâzâ milhun ucâc(ucâcun), ve ceale beynehumâ, berzehan ve hıcran mahcûrâ(mahcûran).

İki büyük su kütlesini -ki bunlardan biri tatlı ve susuzluğu giderici, diğeri tuzlu ve acıdır- birbirine salıveren ve ikisinin arasına bir engel, karışmalarını önleyen bir perde koyan O'dur.

وَهُوَ الَّذِي خَلَقَ مِنَ الْمَاء بَشَرًا فَجَعَلَهُ نَسَبًا وَصِهْرًا وَكَانَ رَبُّكَ قَدِيرًا ﴿٥٤﴾

25/FURKÂN SURESİ-54. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve huvellezî halaka minel mâi beşeren fe cealehû neseben ve sıhrâ(sıhran), ve kâne rabbuke kadîrâ(kadîren).

Ve insanı (işte bu) sudan yaratan ve onu soy sop ve evlilik yoluyla kazanılan yakınlık, bağlılık (duygusuyla) donatan O'dur; (evet,) çünkü Rabbin sınırsız kudret Sahibidir.

وَيَعْبُدُونَ مِن دُونِ اللَّهِ مَا لَا يَنفَعُهُمْ وَلَا يَضُرُّهُمْ وَكَانَ الْكَافِرُ عَلَى رَبِّهِ ظَهِيرًا ﴿٥٥﴾

25/FURKÂN SURESİ-55. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve ya’budûne min dûnillâhi mâ lâ yenfeuhum ve lâ yadurruhum, ve kânel kâfiru alâ rabbihî zahîrâ(zahîran).

Ama yine de bazı insanlar, Allah'ı bırakıp, kendilerine ne yarar ne de zarar ulaştırmaya gücü olmayan şeylere tapınıp duruyorlar; zaten (gerçek) kafir de, Rabbine sırtını dönen kişidir!

وَمَا أَرْسَلْنَاكَ إِلَّا مُبَشِّرًا وَنَذِيرًا ﴿٥٦﴾

25/FURKÂN SURESİ-56. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve mâ erselnâke illâ mubeşşiran ve nezîrâ(nezîren).

Bununla birlikte, (ey Peygamber,) Biz seni yalnızca bir müjdeci ve uyarıcı olarak gönderdik.

قُلْ مَا أَسْأَلُكُمْ عَلَيْهِ مِنْ أَجْرٍ إِلَّا مَن شَاء أَن يَتَّخِذَ إِلَى رَبِّهِ سَبِيلًا ﴿٥٧﴾

25/FURKÂN SURESİ-57. AYET (Meâlleri Kıyasla): Kul mâ es’elukum aleyhi min ecrin illâ men şâe en yettehıze ilâ rabbihî sebîlâ(sebîlen).

De ki: "Bunun için sizden, dileyen kimsenin Rabbine giden yolu bulmasından başka bir karşılık istemiyorum!"

وَتَوَكَّلْ عَلَى الْحَيِّ الَّذِي لَا يَمُوتُ وَسَبِّحْ بِحَمْدِهِ وَكَفَى بِهِ بِذُنُوبِ عِبَادِهِ خَبِيرًا ﴿٥٨﴾

25/FURKÂN SURESİ-58. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve tevekkel alâl hayyillezî lâ yemûtu ve sebbih bi hamdihî, ve kefâ bihî bi zunûbi ibâdihî habîrâ(habîren).

Öyleyse, ebediyyen ölmeyecek olan o mutlak diri varlığa güven ve O'nun sınırsız kudret ve yüceliğini övgülerle an, ki kimse kullarının günahlarından O'nun kadar haberdar değildir.

الَّذِي خَلَقَ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضَ وَمَا بَيْنَهُمَا فِي سِتَّةِ أَيَّامٍ ثُمَّ اسْتَوَى عَلَى الْعَرْشِ الرَّحْمَنُ فَاسْأَلْ بِهِ خَبِيرًا ﴿٥٩﴾

25/FURKÂN SURESİ-59. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ellezî halakas semâvâti vel arda ve mâ beynehumâ fî sitteti eyyâmin summestevâ alâl arşir rahmânu fes’el bihî habîrâ(habîren).

Gökleri, yeri ve bu ikisi arasında var olan her şeyi altı evrede yaratan ve kudret ve hükümranlık tahtına kurulan O'dur, O: Rahman / sınırsız Bağış (Kayra) Sahibi! O'nu (Kendisinden), O her şeyden Haberdar Olan'dan sor.

وَإِذَا قِيلَ لَهُمُ اسْجُدُوا لِلرَّحْمَنِ قَالُوا وَمَا الرَّحْمَنُ أَنَسْجُدُ لِمَا تَأْمُرُنَا وَزَادَهُمْ نُفُورًا* ﴿٦٠﴾

25/FURKÂN SURESİ-60. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve izâ kîle lehumuscudû lir rahmâni kâlû ve mâr rahmânu e nescudu li mâ te’murunâ ve zâdehum nufûrâ(nufûren). (SECDE ÂYETİ)

Hal böyleyken, onlara "Rahman önünde secdeye varın" denildiğinde, "Rahman da neymiş (ya da kimmiş?) Şimdi biz senin buyurduğun şeyin önünde mi secdeye varalım yani?" derler; ve böylece (senin çağrın) onların nefretini artırır.

تَبَارَكَ الَّذِي جَعَلَ فِي السَّمَاء بُرُوجًا وَجَعَلَ فِيهَا سِرَاجًا وَقَمَرًا مُّنِيرًا ﴿٦١﴾

25/FURKÂN SURESİ-61. AYET (Meâlleri Kıyasla): Tebârakellezî ceale fîs semâi burûcen ve ceale fîhâ sirâcen ve kameran munîrâ(munîren).

Göğe büyük takım yıldızları serpiştiren, ve yine oraya (parlak) bir ışık kaynağı ve ay (gibi) bir aydınlatıcı yerleştiren (Allah) ne yüce, ne cömerttir.

وَهُوَ الَّذِي جَعَلَ اللَّيْلَ وَالنَّهَارَ خِلْفَةً لِّمَنْ أَرَادَ أَن يَذَّكَّرَ أَوْ أَرَادَ شُكُورًا ﴿٦٢﴾

25/FURKÂN SURESİ-62. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve huvellezî cealel leyle ven nehâre hılfeten li men erâde en yezzekkere ev erâde şukûrâ(şukûren).

Ve, hatırda tutmak isteyen, yani şükretmek isteyen kimseler için (varlığına, birliğine işaret olmak üzere) geceyle gündüzün birbiri ardınca gelmesini sağlayan da O'dur.

وَعِبَادُ الرَّحْمَنِ الَّذِينَ يَمْشُونَ عَلَى الْأَرْضِ هَوْنًا وَإِذَا خَاطَبَهُمُ الْجَاهِلُونَ قَالُوا سَلَامًا ﴿٦٣﴾

25/FURKÂN SURESİ-63. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve ibâdur rahmânillezîne yemşûne alâl ardı hevnen ve izâ hâtabehumul câhilûne kâlû selâmâ(selâmen).

Rahman'ın has kulları ki, onlar yeryüzünde tevazu ve vekar içinde yürürler ve ne zaman kötü niyetli, dar kafalı kimseler kendilerine laf atacak olsa, (sadece) selam! derler.

وَالَّذِينَ يَبِيتُونَ لِرَبِّهِمْ سُجَّدًا وَقِيَامًا ﴿٦٤﴾

25/FURKÂN SURESİ-64. AYET (Meâlleri Kıyasla): Vellezîne yebîtûne li rabbihim succeden ve kıyâmâ(kıyâmen).

Onlar ki, gecenin derinliklerinde secdeye vararak ve kıyama durarak, Rablerini anarlar.

وَالَّذِينَ يَقُولُونَ رَبَّنَا اصْرِفْ عَنَّا عَذَابَ جَهَنَّمَ إِنَّ عَذَابَهَا كَانَ غَرَامًا ﴿٦٥﴾

25/FURKÂN SURESİ-65. AYET (Meâlleri Kıyasla): Vellezîne yekûlûne rabbenâsrif annâ azâbe cehenneme inne azâbehâ kâne garâmâ(garâmen).

Ve onlar ki, "Ey Rabbimiz!" derler, "Cehennem azabını bizden uzaklaştır; çünkü onun çektireceği azap, gerçekten, pek korkunç, pek yaralayıcı olacaktır;

إِنَّهَا سَاءتْ مُسْتَقَرًّا وَمُقَامًا ﴿٦٦﴾

25/FURKÂN SURESİ-66. AYET (Meâlleri Kıyasla): İnnehâ sâet mustekarran ve mukâmâ(mukâmen).

gerçekten, o ne kötü bir yer, o ne kötü bir durak!"

وَالَّذِينَ إِذَا أَنفَقُوا لَمْ يُسْرِفُوا وَلَمْ يَقْتُرُوا وَكَانَ بَيْنَ ذَلِكَ قَوَامًا ﴿٦٧﴾

25/FURKÂN SURESİ-67. AYET (Meâlleri Kıyasla): Vellezîne izâ enfekû lem yusrifû ve lem yakturû ve kâne beyne zâlike kavâmâ(kavâmen).

Ve onlar ki, başkaları için harcadıkları zaman, ne saçıp savururlar, ne de cimrilik yaparlar; bu ikisi arasında her zaman bir orta yol bulunduğunu (bilirler).

وَالَّذِينَ لَا يَدْعُونَ مَعَ اللَّهِ إِلَهًا آخَرَ وَلَا يَقْتُلُونَ النَّفْسَ الَّتِي حَرَّمَ اللَّهُ إِلَّا بِالْحَقِّ وَلَا يَزْنُونَ وَمَن يَفْعَلْ ذَلِكَ يَلْقَ أَثَامًا ﴿٦٨﴾

25/FURKÂN SURESİ-68. AYET (Meâlleri Kıyasla): Vellezîne lâ yed’ûne meallâhi ilâhen âhara ve lâ yaktulûnen nefselletî harramallâhu illâ bil hakkı ve lâ yeznûn(yeznûne), ve men yef’al zâlike yelka esâmâ(esâmen).

Ve onlar ki, Allah'la beraber, asla birtakım düzmece tanrılara yalvarıp yakarmazlar; ve hukuki bir gerekçe olmadıkça Allah'ın dokunulmaz kıldığı cana kıymazlar ve zina etmezler. Çünkü (bilirler ki,) bunlardan herhangi birini işleyen kimse, bir kötülüğe bulaşmış olmakla (kalmayacak),

يُضَاعَفْ لَهُ الْعَذَابُ يَوْمَ الْقِيَامَةِ وَيَخْلُدْ فِيهِ مُهَانًا ﴿٦٩﴾

25/FURKÂN SURESİ-69. AYET (Meâlleri Kıyasla): Yudâaf lehul azâbu yevmel kıyâmeti ve yahlud fîhî muhânâ(muhânen).

(fakat) Kıyamet Günü'nde böyle birinin çekeceği azap kat kat artacak ve o Gün aşağılık bir durumda kalakalacaktır.

إِلَّا مَن تَابَ وَآمَنَ وَعَمِلَ عَمَلًا صَالِحًا فَأُوْلَئِكَ يُبَدِّلُ اللَّهُ سَيِّئَاتِهِمْ حَسَنَاتٍ وَكَانَ اللَّهُ غَفُورًا رَّحِيمًا ﴿٧٠﴾

25/FURKÂN SURESİ-70. AYET (Meâlleri Kıyasla): İllâ men tâbe ve âmene ve amile amelen sâlihan fe ulâike yubeddilullâhu seyyiâtihim hasenât(hasenâtin), ve kânallâhu gafûran rahîmâ(rahîmen).

Şu kadar ki, pişman olup doğru yola dönen, inanıp dürüst ve erdemli davranışlar ortaya koyan kimseler bunun dışındadır; bundan ötürü, (önceki) kötü hallerini Allah'ın iyi hallere dönüştürdüğü kimseler işte böyleleridir; çünkü Allah çok acıyıp esirgeyen gerçek bağışlayıcıdır.

وَمَن تَابَ وَعَمِلَ صَالِحًا فَإِنَّهُ يَتُوبُ إِلَى اللَّهِ مَتَابًا ﴿٧١﴾

25/FURKÂN SURESİ-71. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve men tâbe ve amile sâlihan fe innehu yetûbu ilâllâhi metâbâ(metâben).

Zaten kim ki tevbe eder ve (sonra da) dürüstçe, erdemlice davranırsa, gereği üzere Allah'a yönelen işte odur.

وَالَّذِينَ لَا يَشْهَدُونَ الزُّورَ وَإِذَا مَرُّوا بِاللَّغْوِ مَرُّوا كِرَامًا ﴿٧٢﴾

25/FURKÂN SURESİ-72. AYET (Meâlleri Kıyasla): Vellezîne lâ yeşhedûnez zûra ve izâ merrû bil lagvi merrû kirâmâ(kirâmen).

Onlar ki, yalan ve asılsız olandan yana şehadet etmezler; boş ve anlamsız şeylerle (uğraşan kimselere) rastladıkları zaman yanlarından vekarla geçip giderler.

وَالَّذِينَ إِذَا ذُكِّرُوا بِآيَاتِ رَبِّهِمْ لَمْ يَخِرُّوا عَلَيْهَا صُمًّا وَعُمْيَانًا ﴿٧٣﴾

25/FURKÂN SURESİ-73. AYET (Meâlleri Kıyasla): Vellezîne izâ zukkirû bi âyâti rabbihim lem yahırrû aleyhâ summen ve umyânen(umyânen).

Ve onlar ki, kendilerine Rablerinin mesajları hatırlatıldığı zaman, körler(in) ve sağırlar(ın yaptığı) (gibi) (düşünüp anlamadan) onların üzerine üşüşmezler.

وَالَّذِينَ يَقُولُونَ رَبَّنَا هَبْ لَنَا مِنْ أَزْوَاجِنَا وَذُرِّيَّاتِنَا قُرَّةَ أَعْيُنٍ وَاجْعَلْنَا لِلْمُتَّقِينَ إِمَامًا ﴿٧٤﴾

25/FURKÂN SURESİ-74. AYET (Meâlleri Kıyasla): Vellezîne yekûlûne rabbenâ heb lenâ min ezvâcinâ ve zurriyyâtinâ kurrate a’yunin vec’alnâ lil muttakîne imâmâ(imâmen).

Ve onlar ki, "Ey Rabbimiz!" diye niyaz ederler, "Bize göz nuru olacak eşler ve çocuklar bahşet; bizi Sana karşı sorumluluk bilinci taşıyan kimseler için örnek ve öncü yap!"

أُوْلَئِكَ يُجْزَوْنَ الْغُرْفَةَ بِمَا صَبَرُوا وَيُلَقَّوْنَ فِيهَا تَحِيَّةً وَسَلَامًا ﴿٧٥﴾

25/FURKÂN SURESİ-75. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ulâike yuczevnel gurfete bi mâ saberû ve yulekkavne fîhâ tahiyyeten ve selâmâ(selâmen).

İşte bunlar, güçlüklere göğüs germelerinden ötürü (cennette) üstün bir makamla mükafatlandırılıp orada dirlik ve esenlik nidalarıyla karşılanacak olan kimselerdir!

خَالِدِينَ فِيهَا حَسُنَتْ مُسْتَقَرًّا وَمُقَامًا ﴿٧٦﴾

25/FURKÂN SURESİ-76. AYET (Meâlleri Kıyasla): Hâlidîne fîhâ, hasunet mustekarran ve mukâmâ(mukâmen).

(ve onlar) orada sonsuza kadar yaşayıp gideceklerdir; bu ne güzel bir varış yeri, bu ne üstün bir makam!

قُلْ مَا يَعْبَأُ بِكُمْ رَبِّي لَوْلَا دُعَاؤُكُمْ فَقَدْ كَذَّبْتُمْ فَسَوْفَ يَكُونُ لِزَامًا ﴿٧٧﴾

25/FURKÂN SURESİ-77. AYET (Meâlleri Kıyasla): Kul mâ ya’beu bikum rabbî lev lâ duâukum, fe kad kezzebtum fe sevfe yekûnu lizâmâ(lizâmen).

(İnananlara) de ki: "Dua ve yönelişiniz O'na olan inancınız için değilse, Rabbim size niçin değer versin?" (Ve inkarcılara da de ki:) "Gerçek şu ki, siz (Allah'ın mesajını) yalanladınız: artık bu (günah) yakanızı bırakmayacaktır!"