56 ve 57. âyetler hariç Mekke döneminde inmiştir. 85 âyettir. Sûre, adını 28. âyette geçen “mü’min” kelimesinden almıştır.. Ayrıca sûre, Allah’ın sıfatlarından biri olan ve 3. âyette geçen “ğâfir” kelimesinden dolayı “Ğâfîr sûresi” diye de anılmaktadır. “Ğâfir”, bağışlayan demektir.

حم ﴿١﴾

40/MU'MİN SURESİ-1. AYET (Meâlleri Kıyasla): Hâ mîm.

Ha-Mim!

تَنزِيلُ الْكِتَابِ مِنَ اللَّهِ الْعَزِيزِ الْعَلِيمِ ﴿٢﴾

40/MU'MİN SURESİ-2. AYET (Meâlleri Kıyasla): Tenzîlul kitâbi minallâhil azîzil alîm(alîmi).

Bu ilahi kelamın indirilişi her işinde mükemmel olan, her şeyi bilen Allah katındandır.

غَافِرِ الذَّنبِ وَقَابِلِ التَّوْبِ شَدِيدِ الْعِقَابِ ذِي الطَّوْلِ لَا إِلَهَ إِلَّا هُوَ إِلَيْهِ الْمَصِيرُ ﴿٣﴾

40/MU'MİN SURESİ-3. AYET (Meâlleri Kıyasla): Gâfiriz zenbi ve kâbilit tevbi şedîdil ikâbi zît tavli, lâ ilâhe illâ huve, ileyhil masîr(masîru).

(O) günahları bağışlayan, kendine yönelenin yönelişini kabul eden, cezalandırması çetin, keremi de sınırsız olandır: O'ndan başka ilah yoktur ve tüm yolların sonu O'na çıkar.

مَا يُجَادِلُ فِي آيَاتِ اللَّهِ إِلَّا الَّذِينَ كَفَرُوا فَلَا يَغْرُرْكَ تَقَلُّبُهُمْ فِي الْبِلَادِ ﴿٤﴾

40/MU'MİN SURESİ-4. AYET (Meâlleri Kıyasla): Mâ yucâdilu fî âyâtillâhi illâllezîne keferû fe lâ yagrurke tekallubuhum fîl bilâd(bilâdi).

Allah'ın ayetleri konusunda, sadece inkarda direnenler ileri geri konuşurlar. Fakat onların gözde mekanlarında keyif çatmaları seni yanıltmasın:

كَذَّبَتْ قَبْلَهُمْ قَوْمُ نُوحٍ وَالْأَحْزَابُ مِن بَعْدِهِمْ وَهَمَّتْ كُلُّ أُمَّةٍ بِرَسُولِهِمْ لِيَأْخُذُوهُ وَجَادَلُوا بِالْبَاطِلِ لِيُدْحِضُوا بِهِ الْحَقَّ فَأَخَذْتُهُمْ فَكَيْفَ كَانَ عِقَابِ ﴿٥﴾

40/MU'MİN SURESİ-5. AYET (Meâlleri Kıyasla): Kezzebet kablehum kavmu nûhın vel ahzâbu min ba’dıhım ve hemmet kullu ummetin bi resûlihim li ye’huzûhu ve câdelû bil bâtılı li yudhıdû bihil hakka fe ehaztuhum, fe keyfe kâne ıkâb(ıkâbi).

Onlardan önce Nuh kavmi ve peşlerinden gelen tüm kafadarlar da yalanlamıştı; her toplum kendi elçisini yakalayıp ondan kurtulmanın planlarını yapmıştı; batıl uğruna hakikati kendi kendisiyle alt etmeye çalışmak gibi yanlış ve yanıltıcı bir mücadele yöntemini benimsediler. Fakat, sonuçta Ben onları yakaladım: cezalandırma nasıl olurmuş görsünler bakalım!

وَكَذَلِكَ حَقَّتْ كَلِمَتُ رَبِّكَ عَلَى الَّذِينَ كَفَرُوا أَنَّهُمْ أَصْحَابُ النَّارِ ﴿٦﴾

40/MU'MİN SURESİ-6. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve kezâlike hakkat kelimetu rabbike alâllezîne keferû ennehum ashâbun nâr(nâri).

İşte Rabbinin inkarda direnen kimseler hakkındaki sözü böyle gerçekleşmiştir; elbet onlar ateş yoldaşıdırlar.

الَّذِينَ يَحْمِلُونَ الْعَرْشَ وَمَنْ حَوْلَهُ يُسَبِّحُونَ بِحَمْدِ رَبِّهِمْ وَيُؤْمِنُونَ بِهِ وَيَسْتَغْفِرُونَ لِلَّذِينَ آمَنُوا رَبَّنَا وَسِعْتَ كُلَّ شَيْءٍ رَّحْمَةً وَعِلْمًا فَاغْفِرْ لِلَّذِينَ تَابُوا وَاتَّبَعُوا سَبِيلَكَ وَقِهِمْ عَذَابَ الْجَحِيمِ ﴿٧﴾

40/MU'MİN SURESİ-7. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ellezîne yahmilûnel arşa ve men havlehu yusebbihûne bi hamdi rabbihim ve yu’minûne bihî ve yestagfirûne lillezîne âmenû, rabbenâ vesi’te kulle şey’in rahmeten ve ilmen fagfir lillezîne tâbû vettebeû sebîleke ve kıhim azâbel cahîm(cahîmi).

(Allah'ın) hükümranlık makamına (layık bir) sorumluluk taşıyanlar ve O'na yakın olanlar; hamd ile Rablerinin sonsuz yüceliğini dile getirirler, O'na güvenirler ve iman eden (diğer) kimseler için bağışlanma dilerler: "Rabbimiz! Sen her şeyi rahmet ve bilginle kuşatmışsın! Artık tevbe edip Senin yoluna uyanları bağışla ve onları gözleri yuvalarından fırlatan dehşetli ateşin azabından koru!"

رَبَّنَا وَأَدْخِلْهُمْ جَنَّاتِ عَدْنٍ الَّتِي وَعَدتَّهُم وَمَن صَلَحَ مِنْ آبَائِهِمْ وَأَزْوَاجِهِمْ وَذُرِّيَّاتِهِمْ إِنَّكَ أَنتَ الْعَزِيزُ الْحَكِيمُ ﴿٨﴾

40/MU'MİN SURESİ-8. AYET (Meâlleri Kıyasla): Rabbenâ ve edhilhum cennâti adninilletî vaadtehum ve men salaha min âbâihim ve ezvâcihim ve zurriyyâtihim inneke entel azîzul hakîm(hakîmu).

"Rabbimiz! Onları ve onların atalarından, eşlerinden ve nesillerinden iyi ve dürüst olanları güzelliğin merkezi olan cennetlere yerleştir: çünkü Sen, evet Sensin her işinde tek mükemmel olan, her hükmünde tam isabet kaydeden!

وَقِهِمُ السَّيِّئَاتِ وَمَن تَقِ السَّيِّئَاتِ يَوْمَئِذٍ فَقَدْ رَحِمْتَهُ وَذَلِكَ هُوَ الْفَوْزُ الْعَظِيمُ ﴿٩﴾

40/MU'MİN SURESİ-9. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve kıhimus seyyiât(seyyiâti), ve men tekıs seyyiâti yevme izin fe kad rahimtehu ve zâlike huvel fevzul azîm(azîmu).

Ve onları tüm kötülüklerden koru! Ki Sen o gün birini kötü duruma düşmekten korursan, bu ona rahmet ettiğin anlamına gelir: bu, evet, en büyük başarı işte budur!"

إِنَّ الَّذِينَ كَفَرُوا يُنَادَوْنَ لَمَقْتُ اللَّهِ أَكْبَرُ مِن مَّقْتِكُمْ أَنفُسَكُمْ إِذْ تُدْعَوْنَ إِلَى الْإِيمَانِ فَتَكْفُرُونَ ﴿١٠﴾

40/MU'MİN SURESİ-10. AYET (Meâlleri Kıyasla): İnnellezîne keferû yunâdevne le maktullâhi ekberu min maktikum enfusekum iz tud’avne ilâl îmâni fe tekfurûn(tekfurûne).

İnkarda ısrar edenlere (o gün) şöyle nida edilecektir: "İman etmeye çağırıldığınız halde inkar etmeyi sürdürdüğünüz zaman Allah'ın size olan kahır ve sitemi, sizin (şu an) kendi kendinize olan kahır ve siteminizden daha büyüktür!"

قَالُوا رَبَّنَا أَمَتَّنَا اثْنَتَيْنِ وَأَحْيَيْتَنَا اثْنَتَيْنِ فَاعْتَرَفْنَا بِذُنُوبِنَا فَهَلْ إِلَى خُرُوجٍ مِّن سَبِيلٍ ﴿١١﴾

40/MU'MİN SURESİ-11. AYET (Meâlleri Kıyasla): Kâlû rabbenâ emettenâsneteyni ve ahyeytenâsneteyni fa’terafnâ bi zunûbinâ fe hel ilâ hurûcin min sebîl(sebîlin).

Şöyle karşılık verecekler: "Rabbimiz! Sen bizi iki kez öldürdün, iki kez de dirilttin. İşte artık günahlarımızı itiraf ettik: şimdi bizim için bir çıkış yolu yok mudur?"

ذَلِكُم بِأَنَّهُ إِذَا دُعِيَ اللَّهُ وَحْدَهُ كَفَرْتُمْ وَإِن يُشْرَكْ بِهِ تُؤْمِنُوا فَالْحُكْمُ لِلَّهِ الْعَلِيِّ الْكَبِيرِ ﴿١٢﴾

40/MU'MİN SURESİ-12. AYET (Meâlleri Kıyasla): Zâlikum bi ennehû izâ duiyallâhu vahdehu kefertum, ve in yuşrak bihî tu’minû, fel hukmu lillâhil aliyyil kebîr(kebîri).

(Onlara şöyle denilecek): "Durum işte böyle(sine vahim)dir: çünkü sadece Allah'a (kulluğa) çağrıldığınız her seferinde inkarı tercih ettiniz; O'na ortak koşulduğunda ise inanıverdiniz. Fakat şimdi hüküm yüceler yücesi, mutlak büyük olan Allah'a aittir."

هُوَ الَّذِي يُرِيكُمْ آيَاتِهِ وَيُنَزِّلُ لَكُم مِّنَ السَّمَاء رِزْقًا وَمَا يَتَذَكَّرُ إِلَّا مَن يُنِيبُ ﴿١٣﴾

40/MU'MİN SURESİ-13. AYET (Meâlleri Kıyasla): Huvellezî yurîkum âyâtihî ve yunezzilu lekum mines semâi rızkâ(rızkan), ve mâ yetezekkeru illâ men yunîb(yunîbu).

O'dur size (varlık) delillerini gösteren ve size semadan rızık indiren: Yönünü O'na çevirenlerden başkası bundan ders almaz.

فَادْعُوا اللَّهَ مُخْلِصِينَ لَهُ الدِّينَ وَلَوْ كَرِهَ الْكَافِرُونَ ﴿١٤﴾

40/MU'MİN SURESİ-14. AYET (Meâlleri Kıyasla): Fed’ûllâhe muhlisîne lehud dîne ve lev kerihel kâfirûn(kâfirûne).

Hakikati inkar edenleri ne denli kızdırsa da, siz akideyi yalnız O'na has kılarak saf ve samimi bir inançla sadece Allah'a yalvarın!

رَفِيعُ الدَّرَجَاتِ ذُو الْعَرْشِ يُلْقِي الرُّوحَ مِنْ أَمْرِهِ عَلَى مَن يَشَاء مِنْ عِبَادِهِ لِيُنذِرَ يَوْمَ التَّلَاقِ ﴿١٥﴾

40/MU'MİN SURESİ-15. AYET (Meâlleri Kıyasla): Rafîud deracâti zûl arş(arşi), yulkır rûha min emrihî alâ men yeşâu min ıbâdihî li yunzira yevmet telâk(telâkı).

Zira O, bütün varlık hiyerarşisinin en yücesi olarak hükümranlık makanına kurulmuştur. O Duruşma Günü hakkında uyarmak için kullarından dilediğine kendi katından vahiy indirir.

يَوْمَ هُم بَارِزُونَ لَا يَخْفَى عَلَى اللَّهِ مِنْهُمْ شَيْءٌ لِّمَنِ الْمُلْكُ الْيَوْمَ لِلَّهِ الْوَاحِدِ الْقَهَّارِ ﴿١٦﴾

40/MU'MİN SURESİ-16. AYET (Meâlleri Kıyasla): Yevme hum bârizûn(bârizûne) lâ yahfâ alâllâhi min hum şey’un, li menil mulkul yevme, lillâhil vâhidil kahhâr(kahhâri).

O gün onlardan hiç kimse Allah'tan hiçbir şeyi saklayamadan (gerçek yüzleriyle) ortaya çıkarlar.

الْيَوْمَ تُجْزَى كُلُّ نَفْسٍ بِمَا كَسَبَتْ لَا ظُلْمَ الْيَوْمَ إِنَّ اللَّهَ سَرِيعُ الْحِسَابِ ﴿١٧﴾

40/MU'MİN SURESİ-17. AYET (Meâlleri Kıyasla): El yevme tuczâ kullu nefsin bimâ kesebet, lâ zulmel yevme, innallâhe serîul hisâb(hisâbi).

O gün herkes kazandığının karşılığını bulur; haksızlığın olmadığı gündür o: çünkü Allah hesabı seri görendir.

وَأَنذِرْهُمْ يَوْمَ الْآزِفَةِ إِذِ الْقُلُوبُ لَدَى الْحَنَاجِرِ كَاظِمِينَ مَا لِلظَّالِمِينَ مِنْ حَمِيمٍ وَلَا شَفِيعٍ يُطَاعُ ﴿١٨﴾

40/MU'MİN SURESİ-18. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve enzirhum yevmel âzifeti izil kulûbu ledâl hanâciri kâzımîn(kâzımîne), mâ liz zâlimîne min hamîmin ve lâ şefîin yutâu.

Ve onları yüreklerin sahibini boğarcasına gırtlağa dayanacağı dehşet gününe karşı uyar: o gün zalimler ne samimi bir dost, ne de sözü geçen bir şefaatçi bulacaktır.

يَعْلَمُ خَائِنَةَ الْأَعْيُنِ وَمَا تُخْفِي الصُّدُورُ ﴿١٩﴾

40/MU'MİN SURESİ-19. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ya’lemu hâinetel a’yuni ve mâ tuhfîs sudûr(sudûru).

O, bakışlarda (saklı) ihaneti ve yüreklerin gizlediği şeyleri bilir;

وَاللَّهُ يَقْضِي بِالْحَقِّ وَالَّذِينَ يَدْعُونَ مِن دُونِهِ لَا يَقْضُونَ بِشَيْءٍ إِنَّ اللَّهَ هُوَ السَّمِيعُ الْبَصِيرُ ﴿٢٠﴾

40/MU'MİN SURESİ-20. AYET (Meâlleri Kıyasla): Vallâhu yakdî bil hakkı, vellezîne yed’ûne min dûnihî lâ yakdûne bi şey’in, innallâhe huves semîul basîr(basîru).

ama Allah hükmünde hakkaniyeti gözetir, O'nu bırakıp da yalvarıp yakardıklarıysa hiçbir şey hakkında hüküm veremezler: çünkü sadece Allah her şeyi işitendir, her şeyi görendir.

أَوَ لَمْ يَسِيرُوا فِي الْأَرْضِ فَيَنظُرُوا كَيْفَ كَانَ عَاقِبَةُ الَّذِينَ كَانُوا مِن قَبْلِهِمْ كَانُوا هُمْ أَشَدَّ مِنْهُمْ قُوَّةً وَآثَارًا فِي الْأَرْضِ فَأَخَذَهُمُ اللَّهُ بِذُنُوبِهِمْ وَمَا كَانَ لَهُم مِّنَ اللَّهِ مِن وَاقٍ ﴿٢١﴾

40/MU'MİN SURESİ-21. AYET (Meâlleri Kıyasla): E ve lem yesîrû fîl ardı fe yanzurû keyfe kâne âkibetullezîne kânû min kablihim, kânû hum eşedde min hum kuvveten ve âsâran fîl ardı fe ehazehumullâhu bi zunûbihim ve mâ kâne lehum minallâhi min vâk(vâkın).

Onlar hiç yeryüzünde dolaşmazlar mı ve görmezler mi kendilerinden önce geçip gitmiş olanların (feci) akıbetini? Onlar kendilerinden daha güçlüydüler ve yeryüzünde daha derin izler bırakmıştılar. Buna rağmen Allah günahları sebebiyle onları cezalandırdı ve kendilerini Allah'a karşı koruyacak kimse olmadı.

ذَلِكَ بِأَنَّهُمْ كَانَت تَّأْتِيهِمْ رُسُلُهُم بِالْبَيِّنَاتِ فَكَفَرُوا فَأَخَذَهُمُ اللَّهُ إِنَّهُ قَوِيٌّ شَدِيدُ الْعِقَابِ ﴿٢٢﴾

40/MU'MİN SURESİ-22. AYET (Meâlleri Kıyasla): Zâlike bi ennehum kânet te’tîhim rusuluhum bil beyyinâti fe keferû fe ehazehumullâhu, innehu kaviyyun şedîdul ikâb(ikâbi).

Böyle oldu, çünkü elçileri kendilerine hakikatin apaçık belgeleriyle geldiği halde, onlar inkarda direndiler; bunun üzerine Allah da onları cezalandırdı: Zira O güçlüdür, cezası pek çetindir.

وَلَقَدْ أَرْسَلْنَا مُوسَى بِآيَاتِنَا وَسُلْطَانٍ مُّبِينٍ ﴿٢٣﴾

40/MU'MİN SURESİ-23. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve lekad erselnâ mûsâ bi âyâtinâ ve sultânin mubîn(mubînin).

Doğrusu Biz Musa'yı, mesajlarımızla ve (sahibinin doğruluğuna şahit olan) apaçık bir belgeyle elçi göndermiştik:

إِلَى فِرْعَوْنَ وَهَامَانَ وَقَارُونَ فَقَالُوا سَاحِرٌ كَذَّابٌ ﴿٢٤﴾

40/MU'MİN SURESİ-24. AYET (Meâlleri Kıyasla): İlâ fir’avne ve hâmâne ve kârûne fe kâlû sâhirun kezzâb(kezzâbun).

Firavun'a, Haman'a ve Karun'a... Fakat onlar "Yalancı sihirbazın teki" demişlerdi.

فَلَمَّا جَاءهُم بِالْحَقِّ مِنْ عِندِنَا قَالُوا اقْتُلُوا أَبْنَاء الَّذِينَ آمَنُوا مَعَهُ وَاسْتَحْيُوا نِسَاءهُمْ وَمَا كَيْدُ الْكَافِرِينَ إِلَّا فِي ضَلَالٍ ﴿٢٥﴾

40/MU'MİN SURESİ-25. AYET (Meâlleri Kıyasla): Fe lemmâ câehum bil hakkı min indinâ kâlûktulû ebnâellezîne âmenû meahu vestahyû nisâehum, ve mâ keydul kâfirîne illâ fî dalâl(dalâlin).

(Musa) kendilerine tarafımızdan gönderilmiş malum hakikatlerle gelince, "Onun yanında yer alan mü'minlerin kadınlarını sağ bırakıp oğullarını öldürün!" dediler. Kafirlerin entrikası asla hedefine ulaşamayacaktır.

وَقَالَ فِرْعَوْنُ ذَرُونِي أَقْتُلْ مُوسَى وَلْيَدْعُ رَبَّهُ إِنِّي أَخَافُ أَن يُبَدِّلَ دِينَكُمْ أَوْ أَن يُظْهِرَ فِي الْأَرْضِ الْفَسَادَ ﴿٢٦﴾

40/MU'MİN SURESİ-26. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve kâle fir’avnu zerûnî aktul mûsâ velyed’u velyed’u rabbehu, innî ehâfu en yubeddile dînekum ev en yuzhire fîl ardıl fesâd(fesâde).

Firavun "Bana bırakın, Musa'yı ben öldüreyim!" dedi ve ekledi: "O Rabbine yalvara dursun; ama ben asıl onun sizin hayat tarzınızı değiştirmesinden ve ülkede düzenin bozulmasından korkuyorum!"

وَقَالَ مُوسَى إِنِّي عُذْتُ بِرَبِّي وَرَبِّكُم مِّن كُلِّ مُتَكَبِّرٍ لَّا يُؤْمِنُ بِيَوْمِ الْحِسَابِ ﴿٢٧﴾

40/MU'MİN SURESİ-27. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve kâle mûsâ innî uztu bi rabbî ve rabbikum min kulli mutekebbirin lâ yu’minu bi yevmil hisâb(hisâbi).

Musa dedi ki: "Ben kibre kapılıp Hesap Günü'ne inanmayan herkesten benim de sizin de Rabbiniz (olan Allah'a) sığınırım."

وَقَالَ رَجُلٌ مُّؤْمِنٌ مِّنْ آلِ فِرْعَوْنَ يَكْتُمُ إِيمَانَهُ أَتَقْتُلُونَ رَجُلًا أَن يَقُولَ رَبِّيَ اللَّهُ وَقَدْ جَاءكُم بِالْبَيِّنَاتِ مِن رَّبِّكُمْ وَإِن يَكُ كَاذِبًا فَعَلَيْهِ كَذِبُهُ وَإِن يَكُ صَادِقًا يُصِبْكُم بَعْضُ الَّذِي يَعِدُكُمْ إِنَّ اللَّهَ لَا يَهْدِي مَنْ هُوَ مُسْرِفٌ كَذَّابٌ ﴿٢٨﴾

40/MU'MİN SURESİ-28. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve kâle raculun mu’minun min âli fir’avne yektumu îmânehû e taktulûne raculen en yekûle rabbiyallâhu ve kad câekum bil beyyinâti min rabbikum, ve in yeku kâziben fe aleyhi kezibuhu, ve in yeku sâdikan yusibkum ba’dullezî yeidukum, innallâhe lâ yehdî men huve musrifun kezzâb(kezzâbun).

Firavun'un yakın çevresinden olup da imanını gizleyen mü'min sırf 'Rabbim Allah'tır' dediği için, üstelik size Rabbinizden hakikatin apaçık delillerini getirdiği halde öldürecek misiniz? Kaldı ki, eğer yalancıysa yalanının zararı yalnızca kendisinedir; yok eğer gerçeği söylüyorsa, tehdit ettiklerinin hiç değilse bir kısmı gelip sizi bulacaktır: çünkü Allah yalan dolanla kendini araya veren birini asla hedefe ulaştırmaz."

يَا قَوْمِ لَكُمُ الْمُلْكُ الْيَوْمَ ظَاهِرِينَ فِي الْأَرْضِ فَمَن يَنصُرُنَا مِن بَأْسِ اللَّهِ إِنْ جَاءنَا قَالَ فِرْعَوْنُ مَا أُرِيكُمْ إِلَّا مَا أَرَى وَمَا أَهْدِيكُمْ إِلَّا سَبِيلَ الرَّشَادِ ﴿٢٩﴾

40/MU'MİN SURESİ-29. AYET (Meâlleri Kıyasla): Yâ kavmi lekumul mulkul yevme zâhirîne fîl ardı fe men yansurunâ min be’sillâhi in câenâ, kâle fir’avnu mâ urîkum illâ mâ erâ ve mâ ehdîkum illâ sebîler reşâd(reşâdi).

"Ey kavmim! Bugün iktidar sizin tekelinizde, yeryüzünde ezici güçsünüz; tamam ama, eğer Allah'ın cezasına maruz kalırsak bizi kim kurtaracak?" Firavun dedi ki: "Ben size sadece kendi görüşümü bildiriyorum; ve sizi doğru olan alternatifsiz bir yola yöneltiyorum."

وَقَالَ الَّذِي آمَنَ يَا قَوْمِ إِنِّي أَخَافُ عَلَيْكُم مِّثْلَ يَوْمِ الْأَحْزَابِ ﴿٣٠﴾

40/MU'MİN SURESİ-30. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve kâlellezî âmene yâ kavmi innî ehâfu aleykum misle yevmil ahzâb(ahzâbi).

Yine iman eden kimse söze girerek dedi ki: "Ey kavmim! İnanın ki ben, şu (inkarda) ittifak etmiş toplulukların helakine benzer bir günün sizin de başınıza gelmesinden korkuyorum;

مِثْلَ دَأْبِ قَوْمِ نُوحٍ وَعَادٍ وَثَمُودَ وَالَّذِينَ مِن بَعْدِهِمْ وَمَا اللَّهُ يُرِيدُ ظُلْمًا لِّلْعِبَادِ ﴿٣١﴾

40/MU'MİN SURESİ-31. AYET (Meâlleri Kıyasla): Misle de’bi kavmi nûhın ve âdin ve semûde vellezîne min ba’dihim, ve mâllâhu yurîdu zulmen lil ibâd(ibâdi).

yani Nuh kavminin, Ad ve Semud'un ve onlardan sonrakilerin uğradığı türden bir helakın... Bir de (unutmayın) ki Allah, kullarına haksızlık etmeyi asla istemez."

وَيَا قَوْمِ إِنِّي أَخَافُ عَلَيْكُمْ يَوْمَ التَّنَادِ ﴿٣٢﴾

40/MU'MİN SURESİ-32. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve yâ kavmi innî ehâfu aleykum yevmet tenâd(tenâdi).

"Ey Kavmim! Ben, herkesin birbirinden imdat dilediği o günün aleyhinize sonuçlanmasından korkuyorum.

يَوْمَ تُوَلُّونَ مُدْبِرِينَ مَا لَكُم مِّنَ اللَّهِ مِنْ عَاصِمٍ وَمَن يُضْلِلِ اللَّهُ فَمَا لَهُ مِنْ هَادٍ ﴿٣٣﴾

40/MU'MİN SURESİ-33. AYET (Meâlleri Kıyasla): Yevme tuvellûne mudbirîne, mâ lekum minallâhi min âsımin ve men yudlilillâhu fe mâ lehu min hâd(hâdin).

O gün arkanızı dönüp kaçmaya çalışacaksınız, fakat Allah'ın (adaletinden) sizi kurtaracak kimse bulamayacaksınız: zira Allah kimi saptırırsa artık ona yol gösteren kimse bulunmaz.

وَلَقَدْ جَاءكُمْ يُوسُفُ مِن قَبْلُ بِالْبَيِّنَاتِ فَمَا زِلْتُمْ فِي شَكٍّ مِّمَّا جَاءكُم بِهِ حَتَّى إِذَا هَلَكَ قُلْتُمْ لَن يَبْعَثَ اللَّهُ مِن بَعْدِهِ رَسُولًا كَذَلِكَ يُضِلُّ اللَّهُ مَنْ هُوَ مُسْرِفٌ مُّرْتَابٌ ﴿٣٤﴾

40/MU'MİN SURESİ-34. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve lekad câekum yûsufu min kablu bil beyyinâti fe mâ ziltum fî şekkin mimmâ câekum bihî, hattâ izâ heleke kultum len yeb’asallâhu min ba’dihî resûlâ(resûlen), kezâlike yudıllullâhu men huve musrifun murtâb(murtâbun).

"Ve doğrusu daha önce Yusuf da size hakikatin apaçık belgeleriyle gelmişti; ama onun size getirdiklerine karşı sürekli bir şüphe taşıdınız; en sonunda Yusuf ölünce, kalkıp 'Allah ondan sonra bir daha elçi göndermeyecek' dediniz!" İşte Allah düştükleri kuşku bataklığında debelenerek kendilerini harcayanları böyle yoldan çıkarır.

الَّذِينَ يُجَادِلُونَ فِي آيَاتِ اللَّهِ بِغَيْرِ سُلْطَانٍ أَتَاهُمْ كَبُرَ مَقْتًا عِندَ اللَّهِ وَعِندَ الَّذِينَ آمَنُوا كَذَلِكَ يَطْبَعُ اللَّهُ عَلَى كُلِّ قَلْبِ مُتَكَبِّرٍ جَبَّارٍ ﴿٣٥﴾

40/MU'MİN SURESİ-35. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ellezîne yucâdilûne fî âyâtillâhi bi gayri sultânin etâhum, kebura makten indallâhi ve indellezîne âmenû, kezâlike yatbaullâhu alâ kulli kalbi mutekebbirin cebbâr(cebbârin).

Bu gibiler kendilerine ulaşmış hiçbir belge ve yetki olmadan Allah'ın ayetleri hakkında ileri geri konuşurlar: (bu) hem Allah katında, hem de iman edenler nezdinde büyük bir bayağılaşmadır: İşte Allah her kibirli zorbanın kalbini böyle mühürler.

وَقَالَ فِرْعَوْنُ يَا هَامَانُ ابْنِ لِي صَرْحًا لَّعَلِّي أَبْلُغُ الْأَسْبَابَ ﴿٣٦﴾

40/MU'MİN SURESİ-36. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve kâle fir’avnu yâ hâmânubni lî sarhan leallî eblugul esbâb(esbâbe).

Ve Firavun "Ey Haman!" diye emretti, "Bana görkemli bir kule yap! Belki böylece (amacımı gerçekleştirecek) araçlara ulaşırım;

أَسْبَابَ السَّمَاوَاتِ فَأَطَّلِعَ إِلَى إِلَهِ مُوسَى وَإِنِّي لَأَظُنُّهُ كَاذِبًا وَكَذَلِكَ زُيِّنَ لِفِرْعَوْنَ سُوءُ عَمَلِهِ وَصُدَّ عَنِ السَّبِيلِ وَمَا كَيْدُ فِرْعَوْنَ إِلَّا فِي تَبَابٍ ﴿٣٧﴾

40/MU'MİN SURESİ-37. AYET (Meâlleri Kıyasla): Esbâbes semâvâti fe attalia ilâ ilâhi mûsâ ve innî le ezunnuhu kâzibâ(kâziben), ve kezâlike zuyyine li fir’avne sûu amelihî ve sudde anis sebîli, ve mâ keydu fir’avne illâ fî tebâb(tebâbin).

gökleri aşacağım araçlara... Böylece Musa'nın ilahına erişebilirim (!). Hoş, ben onun bir yalancı olduğundan kesinlikle eminim ya!" İşte kötü davranışı Firavun'a böylesine güzel göründü ve doğru yoldan alıkonuldu: neticede Firavun'un düzeni, çöküşü (hızlandırmaktan) başka hiçbir işe yaramadı.

وَقَالَ الَّذِي آمَنَ يَا قَوْمِ اتَّبِعُونِ أَهْدِكُمْ سَبِيلَ الرَّشَادِ ﴿٣٨﴾

40/MU'MİN SURESİ-38. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve kâlellezî âmene yâ kavmittebiûni ehdikum sebîler reşâd(reşâdi).

Derken iman eden o kimse, "Ey kavmim!" dedi, "Bana uyun ki ben sizi akl-ı selim yoluna yönelteyim!

يَا قَوْمِ إِنَّمَا هَذِهِ الْحَيَاةُ الدُّنْيَا مَتَاعٌ وَإِنَّ الْآخِرَةَ هِيَ دَارُ الْقَرَارِ ﴿٣٩﴾

40/MU'MİN SURESİ-39. AYET (Meâlleri Kıyasla): Yâ kavmi innemâ hâzihil hayâtud dunyâ metâun ve innel âhirate hiye dârul karâr(karâri).

Ey kavmim! Bu dünya hayatı sadece kısa vadeli bir hazdır; bir de öteki (hayat) var: kalıcı diyar işte orasıdır.

مَنْ عَمِلَ سَيِّئَةً فَلَا يُجْزَى إِلَّا مِثْلَهَا وَمَنْ عَمِلَ صَالِحًا مِّن ذَكَرٍ أَوْ أُنثَى وَهُوَ مُؤْمِنٌ فَأُوْلَئِكَ يَدْخُلُونَ الْجَنَّةَ يُرْزَقُونَ فِيهَا بِغَيْرِ حِسَابٍ ﴿٤٠﴾

40/MU'MİN SURESİ-40. AYET (Meâlleri Kıyasla): Men amile seyyieten fe lâ yuczâ illâ mislehâ, ve men amile sâlihan min zekerin ev unsâ ve huve mu'minun fe ulâike yedhulûnel cennete yurzekûne fîhâ bi gayri hisâb(hisâbin).

Kim bir kötülük işlerse, sadece yaptığı kadarıyla cezalandırılır; ama kim de imanlı olarak güzel davranış sergilerse, -erkek ya da kadın fark etmez- işte bu gibiler cennete girecek ve orada haddi hesabı olmayan nimetler ikram edilecektir."

وَيَا قَوْمِ مَا لِي أَدْعُوكُمْ إِلَى النَّجَاةِ وَتَدْعُونَنِي إِلَى النَّارِ ﴿٤١﴾

40/MU'MİN SURESİ-41. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve yâ kavmi mâ lî ed’ûkum ilân necâti ve ted’ûnenî ilân nâr(nâri).

"Ey kavmim! Nasıl oluyor da ben sizi kurtuluşa çağırırken siz beni ateşe çağırıyorsunuz?

تَدْعُونَنِي لِأَكْفُرَ بِاللَّهِ وَأُشْرِكَ بِهِ مَا لَيْسَ لِي بِهِ عِلْمٌ وَأَنَا أَدْعُوكُمْ إِلَى الْعَزِيزِ الْغَفَّارِ ﴿٤٢﴾

40/MU'MİN SURESİ-42. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ted’ûnenî li ekfure billâhi ve uşrike bihî mâ leyse lî bihî ilmun ve ene ed’ûkum ilâl azîzil gaffâr(gaffâri).

Siz beni hem Allah'ı inkar etmeye, hem de (tanrısal bir nitelik taşıdığı) hakkında hiçbir bilgim olmayan şeyleri O'na ortak koşmaya çağırırken, bense sizleri mutlak üstün ve yüce olup tekrar tekrar bağışlayana çağırıyorum.

لَا جَرَمَ أَنَّمَا تَدْعُونَنِي إِلَيْهِ لَيْسَ لَهُ دَعْوَةٌ فِي الدُّنْيَا وَلَا فِي الْآخِرَةِ وَأَنَّ مَرَدَّنَا إِلَى اللَّهِ وَأَنَّ الْمُسْرِفِينَ هُمْ أَصْحَابُ النَّارِ ﴿٤٣﴾

40/MU'MİN SURESİ-43. AYET (Meâlleri Kıyasla): Lâ cereme ennemâ ted’ûnenî ileyhi leyse lehu da’vetun fîd dunyâ ve lâ fîl âhirati ve enne meraddenâ ilâllâhi ve ennel musrifîne hum ashâbun nâr(nâri).

Kesinlikle, sizin beni çağırdığınız şey ne dünyada ve ne de ahirette kendisine çağırılmaya layık bir şey değildir; zaten dönüşümüz de Allah'adır: ve elbet kendini harcayanlar ateşin yoldaşlarıdır.

فَسَتَذْكُرُونَ مَا أَقُولُ لَكُمْ وَأُفَوِّضُ أَمْرِي إِلَى اللَّهِ إِنَّ اللَّهَ بَصِيرٌ بِالْعِبَادِ ﴿٤٤﴾

40/MU'MİN SURESİ-44. AYET (Meâlleri Kıyasla): Fe se tezkurûne mâ ekûlu lekum, ve ufevvidu emrî ilâllâhi, innallâhe basîrun bil ibâd(ibâdi).

Ve bir gün gelecek, bu sözlerimi bir bir hatırlayacaksınız. Bense sorumluluğuma ilişkin (hükmü) Allah'a havale ediyorum: çünkü Allah kulların her şeyini görmektedir."

فَوَقَاهُ اللَّهُ سَيِّئَاتِ مَا مَكَرُوا وَحَاقَ بِآلِ فِرْعَوْنَ سُوءُ الْعَذَابِ ﴿٤٥﴾

40/MU'MİN SURESİ-45. AYET (Meâlleri Kıyasla): Fe vekâhullâhu seyyiâti mâ mekerû ve hâka bi âli fir’avne sûul azâb(azâbi).

Derken Allah onu kavminin çirkin tuzaklarından korudu; Firavun ailesinin helaki ise azabın en kötüsüyle oldu:

النَّارُ يُعْرَضُونَ عَلَيْهَا غُدُوًّا وَعَشِيًّا وَيَوْمَ تَقُومُ السَّاعَةُ أَدْخِلُوا آلَ فِرْعَوْنَ أَشَدَّ الْعَذَابِ ﴿٤٦﴾

40/MU'MİN SURESİ-46. AYET (Meâlleri Kıyasla): En nâru yu’radûne aleyhâ guduvven ve aşiyyen ve yevme tekûmus sâatu, edhılû âle firavne eşeddel azâb(azâbi).

Ateş... Onlar o (ateşe) sabah ve akşam sunulacaklar; ve Son Saat gelip çattığında (Allah şöyle buyuracak): "Firavun ailesine en şiddetli cezayı verin!"

وَإِذْ يَتَحَاجُّونَ فِي النَّارِ فَيَقُولُ الضُّعَفَاء لِلَّذِينَ اسْتَكْبَرُوا إِنَّا كُنَّا لَكُمْ تَبَعًا فَهَلْ أَنتُم مُّغْنُونَ عَنَّا نَصِيبًا مِّنَ النَّارِ ﴿٤٧﴾

40/MU'MİN SURESİ-47. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve iz yetehâccûne fîn nâri fe yekûlud duafâu lillezînestekberû innâ kunnâ lekum tebean fe hel entum mugnûne annâ nasîben minen nâr(nâri).

Hani ateşin bağrında karşılıklı tartışırken onları (bir görmelisin): Nitekim zayıflar büyüklük taslayanlara: "Bizim sizin peşinize takıldığımız kesin; şu halde ateşin üzerimizdeki etkisini bir parça olsun hafifletemez misiniz?" diye yalvaracaklar.

قَالَ الَّذِينَ اسْتَكْبَرُوا إِنَّا كُلٌّ فِيهَا إِنَّ اللَّهَ قَدْ حَكَمَ بَيْنَ الْعِبَادِ ﴿٤٨﴾

40/MU'MİN SURESİ-48. AYET (Meâlleri Kıyasla): Kâlellezînestekberû innâ kullun fîhâ innallâhe kad hakeme beynel ibâd(ibâdi).

Büyüklük taslayanlar ise: "İşte hepimiz onun içindeyiz; kesin olan şu ki, Allah kulları arasındaki hükmünü çoktan vermiştir!" diyecekler.

وَقَالَ الَّذِينَ فِي النَّارِ لِخَزَنَةِ جَهَنَّمَ ادْعُوا رَبَّكُمْ يُخَفِّفْ عَنَّا يَوْمًا مِّنَ الْعَذَابِ ﴿٤٩﴾

40/MU'MİN SURESİ-49. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve kâlellezîne fîn nâri li hazeneti cehennemed’û rabbekum yuhaffif annâ yevmen minel azâb(azâbi).

Ve ateşin içindekiler, cehennemin bekçilerine şu ricada bulunacaklar: "Rabbinize yalvarın da, azabı üzerimizden bir gün olsun hafifletsin!"

قَالُوا أَوَلَمْ تَكُ تَأْتِيكُمْ رُسُلُكُم بِالْبَيِّنَاتِ قَالُوا بَلَى قَالُوا فَادْعُوا وَمَا دُعَاء الْكَافِرِينَ إِلَّا فِي ضَلَالٍ ﴿٥٠﴾

40/MU'MİN SURESİ-50. AYET (Meâlleri Kıyasla): Kâlû e ve lem teku te’tîkum rusulukum bil beyyinât(beyyinâti), kâlû belâ, kâlû fed’û, ve mâ duâul kâfirîne illâ fî dalâl(dalâlin).

(Bekçiler) şöyle cevap verecek: "Elçileriniz size hakikatin apaçık belgeleriyle gelmemişler miydi?" (Berikiler): "Elbette (gelmişti)" diyecekler. (Bekçiler) diyecek ki: "O halde yalvarmaya devam edin! Ama inkarı tabiat edinenlerin yalvarması aldanışı (artırmaktan) başka bir sonuç vermez."

إِنَّا لَنَنصُرُ رُسُلَنَا وَالَّذِينَ آمَنُوا فِي الْحَيَاةِ الدُّنْيَا وَيَوْمَ يَقُومُ الْأَشْهَادُ ﴿٥١﴾

40/MU'MİN SURESİ-51. AYET (Meâlleri Kıyasla): İnnâ le nensuru rusulenâ vellezîne âmenû fîl hayâtid dunyâ ve yevme yekûmul eşhâd(eşhâdu).

Şüphe yok ki Biz rasullerimize ve iman eden kimselere, hem bu dünya hayatında hem de şahitlerin dinleneceği günde (hasımlarına karşı) elbette yardım edeceğiz.

يَوْمَ لَا يَنفَعُ الظَّالِمِينَ مَعْذِرَتُهُمْ وَلَهُمُ اللَّعْنَةُ وَلَهُمْ سُوءُ الدَّارِ ﴿٥٢﴾

40/MU'MİN SURESİ-52. AYET (Meâlleri Kıyasla): Yevme lâ yenfeuz zâlimîne ma’ziratuhum ve lehumullâ’netu ve lehum sûud dâr(dâri).

O gün zalimlere mazaretlerinin hiçbir yararı olmayacak; onların payına düşen Allah'ın rahmetinden dışlanmak ve en berbat yurda konmak olacak.

وَلَقَدْ آتَيْنَا مُوسَى الْهُدَى وَأَوْرَثْنَا بَنِي إِسْرَائِيلَ الْكِتَابَ ﴿٥٣﴾

40/MU'MİN SURESİ-53. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve lekad âteynâ mûsâl hudâ ve evresnâ benî isrâîlel kitâb(kitâbe).

(Vaadimiz gereği) vaktiyle Biz Musa'ya rehberliğimizi iletmiş ve İsrailoğullarını ilahi kelama varis kılmıştık:

هُدًى وَذِكْرَى لِأُولِي الْأَلْبَابِ ﴿٥٤﴾

40/MU'MİN SURESİ-54. AYET (Meâlleri Kıyasla): Huden ve zikrâ li ulîl elbâb(elbâbi).

akletme yetilerini kamil manada kullananlar için bir hidayet ve bir uyarı olarak...

فَاصْبِرْ إِنَّ وَعْدَ اللَّهِ حَقٌّ وَاسْتَغْفِرْ لِذَنبِكَ وَسَبِّحْ بِحَمْدِ رَبِّكَ بِالْعَشِيِّ وَالْإِبْكَارِ ﴿٥٥﴾

40/MU'MİN SURESİ-55. AYET (Meâlleri Kıyasla): Fasbir inne va’dallâhi hakkun vestagfir li zenbike ve sebbih bi hamdi rabbike bil aşiyyi vel ibkâr(ibkâri).

Şu halde dirençli ol! Zira Allah'ın vaadi mutlaka gerçekleşecektir. Hatan için af dile ve akşam sabah hamd ile Rabbinin yüceliğini dile getir!

إِنَّ الَّذِينَ يُجَادِلُونَ فِي آيَاتِ اللَّهِ بِغَيْرِ سُلْطَانٍ أَتَاهُمْ إِن فِي صُدُورِهِمْ إِلَّا كِبْرٌ مَّا هُم بِبَالِغِيهِ فَاسْتَعِذْ بِاللَّهِ إِنَّهُ هُوَ السَّمِيعُ الْبَصِيرُ ﴿٥٦﴾

40/MU'MİN SURESİ-56. AYET (Meâlleri Kıyasla): İnnellezîne yucâdilûne fî âyâtillâhi bi gayri sultânin etâhum in fî sudûrihim illâ kibrun mâ hum bi bâligîhi, festeiz billâhi, innehu huves semîul basîr(basîru).

Allah'ın ayetleri hakkında kendilerine ulaşmış hiçbir belge ve yetki olmadan tartışanlara gelince: onların içinde hiçbir zaman erişip (tatmin) olamayacakları bir büyüklenme tutkusu vardır, başkası değil. Artık sen sadece Allah'a sığın: çünkü O, evet O'dur her şeyi işiten, her şeyi görüp gözeten.

لَخَلْقُ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ أَكْبَرُ مِنْ خَلْقِ النَّاسِ وَلَكِنَّ أَكْثَرَ النَّاسِ لَا يَعْلَمُونَ ﴿٥٧﴾

40/MU'MİN SURESİ-57. AYET (Meâlleri Kıyasla): Le halkus semâvâti vel ardı ekberu min halkın nâsi ve lâkinne ekseran nâsi lâ ya’lemûn(ya’lemûne).

Göklerin ve yerin yaratılması elbette insan cinsinin yaratılmasından daha kapsamlı bir hadisedir; lakin insanların çoğu bunun (anlamını) dahi bilmez.

وَمَا يَسْتَوِي الْأَعْمَى وَالْبَصِيرُ وَالَّذِينَ آمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ وَلَا الْمُسِيءُ قَلِيلًا مَّا تَتَذَكَّرُونَ ﴿٥٨﴾

40/MU'MİN SURESİ-58. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve mâ yestevîl a’mâ vel basîru vellezîne âmenû ve amilûs sâlihâti ve lâl musîu, kalîlen mâ tetezekkerûn(tetezekkerûne).

Neticede görenle görmeyen bir olmaz; tıpkı iman edip o imana uygun iyilik yapan ile kötülük yapanın bir olmadığı (gibi): Ne kadar da azınız öğüt alıyor!

إِنَّ السَّاعَةَ لَآتِيَةٌ لَّا رَيْبَ فِيهَا وَلَكِنَّ أَكْثَرَ النَّاسِ لَا يُؤْمِنُونَ ﴿٥٩﴾

40/MU'MİN SURESİ-59. AYET (Meâlleri Kıyasla): İnnes sâate le âtiyetun lâ raybe fîhâ ve lâkinne ekseran nâsi lâ yu’minûn(yu’minûne).

İmdi, Son Saat mutlaka gelecektir; bunda kuşku yok: Ama insanların çoğu buna (dahi) inanmaz.

وَقَالَ رَبُّكُمُ ادْعُونِي أَسْتَجِبْ لَكُمْ إِنَّ الَّذِينَ يَسْتَكْبِرُونَ عَنْ عِبَادَتِي سَيَدْخُلُونَ جَهَنَّمَ دَاخِرِينَ ﴿٦٠﴾

40/MU'MİN SURESİ-60. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve kâle rabbukumud’ûnî estecib lekum, innellezîne yestekbirûne an ibâdetî se yedhulûne cehenneme dâhırîn(dâhırîne).

Ve Rabbiniz şöyle buyurur: "Bana dua edin ki ben de kabul edeyim! Bunu kulluk yapmayı kendisine yediremeyenler, rezil rüsva olarak cehenneme girecekler.

اللَّهُ الَّذِي جَعَلَ لَكُمُ اللَّيْلَ لِتَسْكُنُوا فِيهِ وَالنَّهَارَ مُبْصِرًا إِنَّ اللَّهَ لَذُو فَضْلٍ عَلَى النَّاسِ وَلَكِنَّ أَكْثَرَ النَّاسِ لَا يَشْكُرُونَ ﴿٦١﴾

40/MU'MİN SURESİ-61. AYET (Meâlleri Kıyasla): Allâhullezî ceale lekumul leyle li teskunû fîhi ven nehâra mubsırâ( mubsıran), innallâhe le zû fadlin alân nâsi ve lâkinne ekseran nâsi lâ yeşkurûn(yeşkurûne).

Geceyi sükünet bulasınız diye, gündüzü ise (işlerinizi) göresiniz diye yaratan Allah'tır: çünkü Allah insanlara karşı sınırsız lütuf sahibidir; ama insanların çoğu yine de şükretmezler.

ذَلِكُمُ اللَّهُ رَبُّكُمْ خَالِقُ كُلِّ شَيْءٍ لَّا إِلَهَ إِلَّا هُوَ فَأَنَّى تُؤْفَكُونَ ﴿٦٢﴾

40/MU'MİN SURESİ-62. AYET (Meâlleri Kıyasla): Zâlikumullâhu rabbukum hâliku kulli şey’in lâ ilâhe illâ huve fe ennâ tu’fekûn(tu’fekûne).

Rabbiniz olan Allah işte böyledir: her şeyi yaratan, kendisinden başka ilah olmayan O'dur: şu halde, nasıl oluyor da böylesine savruluyorsunuz?

كَذَلِكَ يُؤْفَكُ الَّذِينَ كَانُوا بِآيَاتِ اللَّهِ يَجْحَدُونَ ﴿٦٣﴾

40/MU'MİN SURESİ-63. AYET (Meâlleri Kıyasla): Kezâlike yu’fekullezîne kânû bi âyâtillâhi yechadûn(yechadûne).

İşte, vaktiyle Allah'ın ayetlerini göz göre göre inkar edenler de tıpkı böyle savrulmuştular.

اللَّهُ الَّذِي جَعَلَ لَكُمُ الْأَرْضَ قَرَارًا وَالسَّمَاء بِنَاء وَصَوَّرَكُمْ فَأَحْسَنَ صُوَرَكُمْ وَرَزَقَكُم مِّنَ الطَّيِّبَاتِ ذَلِكُمُ اللَّهُ رَبُّكُمْ فَتَبَارَكَ اللَّهُ رَبُّ الْعَالَمِينَ ﴿٦٤﴾

40/MU'MİN SURESİ-64. AYET (Meâlleri Kıyasla): Allâhullezî ceale lekumul arda karâren ves semâe binâen ve savverakum fe ahsene suverakum ve razakakum minet tayyibâti, zâlikumullâhu rabbukum, fe tebârakallâhu rabbul âlemîn(âlemîne).

Yeryüzünü sizin için bir yerleşim alanı yapan ve gök kubbeyi inşa eden, size şekil verip üstelik şeklinizi de en güzel kılan, dahası sizi temiz ve güzel nimetlerle rızıklandıran Allah'tır. Rabbiniz olan Allah işte böyledir: nitekim alemlerin Rabbi olan Allah ne yüce bir bereket kaynağıdır!

هُوَ الْحَيُّ لَا إِلَهَ إِلَّا هُوَ فَادْعُوهُ مُخْلِصِينَ لَهُ الدِّينَ الْحَمْدُ لِلَّهِ رَبِّ الْعَالَمِينَ ﴿٦٥﴾

40/MU'MİN SURESİ-65. AYET (Meâlleri Kıyasla): Huvel hayyu lâ ilâhe illâ huve fed’ûhu muhlisîne lehud dîn(dîne), el hamdu lillâhi rabbil âlemîn(âlemîne).

Mutlak diri O, kendisinden başka ilah olmayan O'dur: Artık siz de O'na, adanmış samimi ve saf bir inançla sadece O'na yalvarın! Hamd tümüyle alemlerin Rabbi Allah'a mahsustur.

قُلْ إِنِّي نُهِيتُ أَنْ أَعْبُدَ الَّذِينَ تَدْعُونَ مِن دُونِ اللَّهِ لَمَّا جَاءنِيَ الْبَيِّنَاتُ مِن رَّبِّي وَأُمِرْتُ أَنْ أُسْلِمَ لِرَبِّ الْعَالَمِينَ ﴿٦٦﴾

40/MU'MİN SURESİ-66. AYET (Meâlleri Kıyasla): Kul innî nuhîtu en a’budellezîne ted’ûne min dûnillâhi lemmâ câeniyel beyyinâtu min rabbî ve umirtu en uslime li rabbil âlemîn(âlemîne).

De ki: "Elbet ben, hele de Rabbimden bana hakikatin apaçık delilleri ulaşmışken, Allah'tan başka yalvarıp yakardıklarınıza kulluk etmekten nehyolundum; ve ben kendimi Alemlerin Rabbine teslim etmekle emrolundum."

هُوَ الَّذِي خَلَقَكُم مِّن تُرَابٍ ثُمَّ مِن نُّطْفَةٍ ثُمَّ مِنْ عَلَقَةٍ ثُمَّ يُخْرِجُكُمْ طِفْلًا ثُمَّ لِتَبْلُغُوا أَشُدَّكُمْ ثُمَّ لِتَكُونُوا شُيُوخًا وَمِنكُم مَّن يُتَوَفَّى مِن قَبْلُ وَلِتَبْلُغُوا أَجَلًا مُّسَمًّى وَلَعَلَّكُمْ تَعْقِلُونَ ﴿٦٧﴾

40/MU'MİN SURESİ-67. AYET (Meâlleri Kıyasla): Huvellezî halakakum min turâbin summe min nutfetin summe min alakatin summe yuhricukum tıflen summe li teblugû eşuddekum summe li tekûnû şuyûhâ(şuyûhan), ve minkum men yuteveffâ min kablu ve li teblugû ecelen musemmen ve leallekum ta’kılûn(ta’kılûne).

Sizi önce toprak türünden, sonra bir damlacık hayat suyundan, sonra da döllenmiş yumurta hücresinden yaratan O'dur; sonra bebek olarak meydana gelmenizi (dilemiştir); sonra olgunluk çağına erişmeniz ve ardından da yaşlanmanız için (yasa koymuştur): Ne ki kiminize ölüm daha erken tattırılır, (kiminize) de sonu yasayla belirlenmiş bir süreye ulaşmanız için (zaman tanınır) ki, belki aklınızı başınıza alırsınız.

هُوَ الَّذِي يُحْيِي وَيُمِيتُ فَإِذَا قَضَى أَمْرًا فَإِنَّمَا يَقُولُ لَهُ كُن فَيَكُونُ ﴿٦٨﴾

40/MU'MİN SURESİ-68. AYET (Meâlleri Kıyasla): Huvellezî yuhyî ve yumît(yumîtu), fe izâ kadâ emren fe innemâ yekûlu lehu kun fe yekûn(yekûnu).

Hayatı ve ölümü yaratan O'dur: ve O bir işin olmasına hükmettiğinde ona sadece "Ol!" der, o da hemen oluşum sürecine giriverir.

أَلَمْ تَرَ إِلَى الَّذِينَ يُجَادِلُونَ فِي آيَاتِ اللَّهِ أَنَّى يُصْرَفُونَ ﴿٦٩﴾

40/MU'MİN SURESİ-69. AYET (Meâlleri Kıyasla): E lem tera ilâllezîne yucâdilûne fî âyâtillâhi, ennâ yusrafûn(yusrafûne).

Baksana Allah'ın ayetleri hakkında ileri geri konuşan şu tiplere: (tasavvurları) kendilerini hakikatten nasıl da uzaklaştırıyor.

الَّذِينَ كَذَّبُوا بِالْكِتَابِ وَبِمَا أَرْسَلْنَا بِهِ رُسُلَنَا فَسَوْفَ يَعْلَمُونَ ﴿٧٠﴾

40/MU'MİN SURESİ-70. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ellezîne kezzebû bil kitâbi ve bimâ erselnâ bihî rusulenâ, fe sevfe ya’lemûn(ya’lemûne).

Onlar, bu ilahi kelamı ve elçilerimize daha önce gönderdiğimiz mesajları yalanlayan tipler; fakat bu gibiler zamanı gelince (gerçeği) öğrenecekler.

إِذِ الْأَغْلَالُ فِي أَعْنَاقِهِمْ وَالسَّلَاسِلُ يُسْحَبُونَ ﴿٧١﴾

40/MU'MİN SURESİ-71. AYET (Meâlleri Kıyasla): İzil aglâlu fî a’nâkıhim ves selâsilu, yushabûn(yushabûne).

İşte o zaman, kendi boyunlarına (geçirdikleri) tasmalar ve (ellerindeki) kelepçelerle sürüklenecekler;

فِي الْحَمِيمِ ثُمَّ فِي النَّارِ يُسْجَرُونَ ﴿٧٢﴾

40/MU'MİN SURESİ-72. AYET (Meâlleri Kıyasla): Fîl hamîmi summe fîn nâri yuscerûn(yuscerûne).

yürek dağlayan bir (umutsuzluğun) gayyasına... En sonunda ateşi azdıran bir yakıta dönecekler.

ثُمَّ قِيلَ لَهُمْ أَيْنَ مَا كُنتُمْ تُشْرِكُونَ ﴿٧٣﴾

40/MU'MİN SURESİ-73. AYET (Meâlleri Kıyasla): Summe kîle lehum eyne mâ kuntum tuşrikûn(tuşrikûne).

Ve onlara sorulacak: "Hani, nerede ilahlık yakıştırdığınız varlıklar;

مِن دُونِ اللَّهِ قَالُوا ضَلُّوا عَنَّا بَل لَّمْ نَكُن نَّدْعُو مِن قَبْلُ شَيْئًا كَذَلِكَ يُضِلُّ اللَّهُ الْكَافِرِينَ ﴿٧٤﴾

40/MU'MİN SURESİ-74. AYET (Meâlleri Kıyasla): Min dûnillâhi, Kâlû dallû annâ bel lem nekun ned’û min kablu şey’â(şey’en), kezâlike yudıllullâhul kâfirîn(kâfirîne).

(İlahlar hiyerarşisinde) Allah'ın astlarından saydığınız?" Onlar şöyle cevap verecekler: "Bizi terk ettiler. İşin doğrusu, daha önceden biz sanki hiçbir şeye yalvarıp yakarmamışız." İşte Allah gerçeği inkar edenleri böyle şaşırtır.

ذَلِكُم بِمَا كُنتُمْ تَفْرَحُونَ فِي الْأَرْضِ بِغَيْرِ الْحَقِّ وَبِمَا كُنتُمْ تَمْرَحُونَ ﴿٧٥﴾

40/MU'MİN SURESİ-75. AYET (Meâlleri Kıyasla): Zâlikum bimâ kuntum tefrahûne fîl ardı bi gayril hakkı ve bimâ kuntum temrahûn(temrehûne).

Bunun nedeni, yeryüzünde hak etmediğiniz halde azıp şımarmanız ve kasıntılık yapmanızdır:

ادْخُلُوا أَبْوَابَ جَهَنَّمَ خَالِدِينَ فِيهَا فَبِئْسَ مَثْوَى الْمُتَكَبِّرِينَ ﴿٧٦﴾

40/MU'MİN SURESİ-76. AYET (Meâlleri Kıyasla): Udhulû ebvâbe cehenneme hâlidîne fîhâ, fe bi’se mesvâl mutekebbirîn(mutekebbirîne).

Haydi, içinde yerleşip kalmak üzere cehennemin kapılarından girin; doğrusu, küstahça böbürlenenler için orası dehşet bir mekandır.

فَاصْبِرْ إِنَّ وَعْدَ اللَّهِ حَقٌّ فَإِمَّا نُرِيَنَّكَ بَعْضَ الَّذِي نَعِدُهُمْ أَوْ نَتَوَفَّيَنَّكَ فَإِلَيْنَا يُرْجَعُونَ ﴿٧٧﴾

40/MU'MİN SURESİ-77. AYET (Meâlleri Kıyasla): Fasbir inne va’dallâhi hakkun, fe immâ nuriyenneke ba’dallezî neıduhum ev neteveffeyenneke fe ileynâ yurceûn(yurceûne).

Şu halde dirençli ol! Zira Allah'ın vaadi mutlaka gerçekleşecektir. İmdi, onlara yönelttiğimiz tehditlerin bir kısmının gerçekleştiğini ister sana gösterelim, isterse senin için ölümü takdir edelim; er geç, onlar Bize döndürülecekler.

وَلَقَدْ أَرْسَلْنَا رُسُلًا مِّن قَبْلِكَ مِنْهُم مَّن قَصَصْنَا عَلَيْكَ وَمِنْهُم مَّن لَّمْ نَقْصُصْ عَلَيْكَ وَمَا كَانَ لِرَسُولٍ أَنْ يَأْتِيَ بِآيَةٍ إِلَّا بِإِذْنِ اللَّهِ فَإِذَا جَاء أَمْرُ اللَّهِ قُضِيَ بِالْحَقِّ وَخَسِرَ هُنَالِكَ الْمُبْطِلُونَ ﴿٧٨﴾

40/MU'MİN SURESİ-78. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve lekad erselnâ rusulen min kablike minhum men kasasnâ aleyke ve minhum men lem naksus aleyke, ve mâ kâne li resûlin en ye’tiye bi âyetin illâ bi iznillâhi, fe izâ câe emrullâhi kudıye bil hakkı ve hasira hunâlikel mubtılûn(mubtılûne).

Doğrusu Biz, senden önce de sayısı belirsiz elçiler göndermiştik; onların kimisinden sana söz ettik, kimisinden sana hiç söz etmedik. Ama şu kesin ki, hiçbir elçi Allah'ın izni olmadan mucizevi bir mesaj getiremez. Nitekim Allah'ın emri geldiği zaman, hak tecelli etmiş olacak; işte o anda ve orada, hayatı anlam ve amacından yoksun bırakanlar hüsrana uğramış bulunacaklar.

اللَّهُ الَّذِي جَعَلَ لَكُمُ الْأَنْعَامَ لِتَرْكَبُوا مِنْهَا وَمِنْهَا تَأْكُلُونَ ﴿٧٩﴾

40/MU'MİN SURESİ-79. AYET (Meâlleri Kıyasla): Allâhullezî ceale lekumul en’âme li terkebû minhâ ve minhâ te’kulûn(te’kulûne).

Bir kısmına binmeniz, bir kısmıyla da beslenmeniz için evcil hayvanları emrinize amade kılan (da) Allah'tır.

وَلَكُمْ فِيهَا مَنَافِعُ وَلِتَبْلُغُوا عَلَيْهَا حَاجَةً فِي صُدُورِكُمْ وَعَلَيْهَا وَعَلَى الْفُلْكِ تُحْمَلُونَ ﴿٨٠﴾

40/MU'MİN SURESİ-80. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve lekum fîhâ menâfiu ve li teblugû aleyhâ hâceten fî sudûrikum ve aleyhâ ve alâl fulki tuhmelûn(tuhmelûne).

Onlardan daha başka alanlarda da yararlanırsınız; onlar aracılığıyla yürekten özlemini çektiğiniz bir ihtiyaca da ulaşırsınız; hem onlarla hem de gemilerle (hayatın) yükünü taşırsınız.

وَيُرِيكُمْ آيَاتِهِ فَأَيَّ آيَاتِ اللَّهِ تُنكِرُونَ ﴿٨١﴾

40/MU'MİN SURESİ-81. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve yurîkum âyâtihî fe eyye âyâtillâhi tunkirûn(tunkirûne).

İşte O size (varlık) ayetlerini böyle gösterir; o halde Allah'ın ayetlerinden hangisini inkar edebilirsiniz?

أَفَلَمْ يَسِيرُوا فِي الْأَرْضِ فَيَنظُرُوا كَيْفَ كَانَ عَاقِبَةُ الَّذِينَ مِن قَبْلِهِمْ كَانُوا أَكْثَرَ مِنْهُمْ وَأَشَدَّ قُوَّةً وَآثَارًا فِي الْأَرْضِ فَمَا أَغْنَى عَنْهُم مَّا كَانُوا يَكْسِبُونَ ﴿٨٢﴾

40/MU'MİN SURESİ-82. AYET (Meâlleri Kıyasla): E fe lem yesîrû fîl ardı fe yanzurû keyfe kâne âkıbetullezîne min kablihim, kânû eksera minhum ve eşedde kuvveten ve âsâran fîl ardı femâ agnâ anhum mâ kânû yeksibûn(yeksibûne).

Şimdi onlar yeryüzünde dolaşıp kendilerinden öncekilerin sonunun nasıl olduğunu görmezler mir? Onlar berikilerden daha kalabalık, daha güçlü ve yeryüzünde daha derin izler bırakmışlardı: fakat birikimleri onlara hiçbir yarar sağlamadı.

فَلَمَّا جَاءتْهُمْ رُسُلُهُم بِالْبَيِّنَاتِ فَرِحُوا بِمَا عِندَهُم مِّنَ الْعِلْمِ وَحَاقَ بِهِم مَّا كَانُوا بِهِ يَسْتَهْزِؤُون ﴿٨٣﴾

40/MU'MİN SURESİ-83. AYET (Meâlleri Kıyasla): Fe lemmâ câethum rusuluhum bil beyyinâti ferihû bimâ indehum minel ilmi ve hâka bihim mâ kânû bihî yestehziûn(yestehziûne).

Çünkü onlara elçileri hakikatin apaçık delilleriyle geldiğinde, elde tuttukları bir parça bilgiye güvenip küstahça şımardılar: sonunda alay ede geldikleri gerçek kendilerini çepeçevre kuşattı.

فَلَمَّا رَأَوْا بَأْسَنَا قَالُوا آمَنَّا بِاللَّهِ وَحْدَهُ وَكَفَرْنَا بِمَا كُنَّا بِهِ مُشْرِكِينَ ﴿٨٤﴾

40/MU'MİN SURESİ-84. AYET (Meâlleri Kıyasla): Fe lemmâ raev be’senâ kâlû âmennâ billâhi vahdehu ve kefernâ bimâ kunnâ bihî muşrikîn(muşrikîne).

Ve kahredici cezamızı gördükleri zaman "Tek olan Allah'a iman ettik ve O'na ortak koştuğumuz şeylere olan inancımızı reddettik!" dediler.

فَلَمْ يَكُ يَنفَعُهُمْ إِيمَانُهُمْ لَمَّا رَأَوْا بَأْسَنَا سُنَّتَ اللَّهِ الَّتِي قَدْ خَلَتْ فِي عِبَادِهِ وَخَسِرَ هُنَالِكَ الْكَافِرُونَ ﴿٨٥﴾

40/MU'MİN SURESİ-85. AYET (Meâlleri Kıyasla): Fe lem yeku yenfeuhum îmânuhum lemmâ raev be’senâ, sunnetallâhilletî kad halet fî ibâdihî, ve hasira hunâlikel kâfirûn(kâfirûne).

Fakat kahredici cezamızı gördükten sonra iman etmeleri, onlara hiçbir yarar sağlamadı. Kulları hakkında geçmişten bugüne Allah'ın uygulaması budur: Nitekim inkarı tabiat edinenler orada ve o anda hüsrana uğradılar.